Tumgik
#demokrat parti
ncdtgrsy · 1 month
Text
1 note · View note
gokhan-gulmez · 3 months
Text
Ortalık karışacak!Ben Cemal geliyorum
8 adaylı İstanbul yarışı! İmamoğlu’nun seçimlerdeki rakipleri artıyor… Cemal Enginyurt’un “Ortalık karışacak! Geliyorum” paylaşımı gündem oldu Yerel seçimlere 2 ay gibi bir süre kalırken, İstanbul’da aday sayısı her geçen gün artıyor. Mevcut CHP’li Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na rakip olarak şu ana kadar 5 parti adayını açıklarken, gözler aday çıkartmaya hazırlanan DEM Parti’sine…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
altinovaguncel · 1 year
Text
CHP'de gizli görüntü telaşı: PKK ile pazarlık görüntülerini kim kaydetti?
Kılıçdaroğlu ile Demirtaş’ın “Sahte görüntü yayacaklar, inanmayın” diyerek paylaştığı mesajların nedeni merak ediliyor. Yaygın kanaate göre CHP Lideri’nin PKK cenahı ile pazarlıkları sırasında verdiği sözler oradaki birileri tarafından kaydedildi. Kemal Kılıçdaroğlu ile Selahattin Demirtaş eşgüdümlü ‘deepfake’ mesajlarıyla, yakında ifşa edilmesi muhtemel birtakım görüntü ya da ses kayıtlarının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
♾️6-7 EYLÜL 1955 OLAYLARININ ÜZERİNDEN 67 YIL GEÇTİ...SAHTE BİR HABERLE BAŞLAYAN DÖNEMİN İKTİDARI DEMOKRAT PARTİ TARAFINDAN YAPTIRILAN GAYRİMÜSLİMLERE SALDIRI GERÇEKLEŞTİRİLDİ...OYSA ATAMIZIN EVİ NE BOMBALANDI NE DE TAŞLANDI....ONCA MASUM İNSANLARI ÖLDÜRTMEK NE ACI BİR ŞEY... İNSANLARI BİRBİRİNE KIRDIRMAK ÇOK ETİK OLMAYAN BİR DURUM..MASUM İNSANLARI BİLEREK ÖLDÜRMEK....♾️
Tumblr media
1 note · View note
gazetelinkmedya · 2 years
Text
Gültekin Uysal: Soylu, DP’den FETÖ'nün propaganda sürecinde yer aldığı için ihraç edildi
Gültekin Uysal: Soylu, DP’den FETÖ’nün propaganda sürecinde yer aldığı için ihraç edildi
Gültekin Uysal: Soylu, Demokrat Parti’den FETÖ’nün propaganda sürecinde yer aldığı için ihraç edildi … Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 2010 yılında Demokrat Parti’den ihraç sürecini anlattı. Uysal, “Sayın Soylu zaman zaman iktidarın FETÖ dediğimiz yapının da operasyonel kiralama yöntemiyle farklı farklı siyasi geleneklerden toplumsal…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bulancakajans-blog · 2 years
Text
Enginyurt: Fındık Taban Fiyatı 52 TL Olsun
Enginyurt: Fındık Taban Fiyatı 52 TL Olsun
Demokrat Parti Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt yaptığı paylaşımında; ”Fındık ÜRETİCİSİ gübre atamıyor, ilaç kullanamıyor, Akaryakıt pahalı bahçeye giremiyor. Maliyetler çok yüksek, Fındık fiyatı yerlerde sürünüyor. Hükümete sesleniyorum; ÜRETİCİ Fındık için bahçeye girmeden, taban fiyatı açıklayın. FINDIK TABAN FİYATI 52 TL OLSUN.” ifadelerine yer verdi.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
newsfindy · 2 years
Link
0 notes
muhbjr · 1 year
Text
Tumblr media
0 notes
sadakathaber · 1 year
Text
Millet İttifakı'nın ortak cumhurbaşkanı adayı 6 Mart'ta açıklanacak
Altılı masa toplantısının ortak açıklamasında, “Cumhurbaşkanı adayımız konusunda ortak bir anlayışa ulaşmış bulunuyoruz. Nihai açıklamayı, 6 Mart Pazartesi kamuoyuyla paylaşacağız.” ifadesi kullanıldı. Altılı masanın, ikinci turdaki son toplantısı Saadet Partisi ev sahipliğinde yapıldı. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ev sahipliğinde saat 14.00’te başlayan toplantıya, CHP…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bunedycom · 1 year
Text
Grivas'ın evi müzeye dönüşüyor
Grivas’ın evi müzeye dönüşüyor
Terör örgütü EOKA’nın kurucusu ve elebaşı Yeoryos Grivas’ın Güney Lefkoşa’da bir dönem saklandığı Azina Evi’nin müzeye dönüştürülmesi için bütçeden mali destek ayrılmasına ilişkin tasarı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Temsilciler Meclisi Mali Komisyonu’ndan geçti. Rum basınındaki haberlere göre, daha önce de gündeme gelen evin müzeye dönüştürülmesi amacıyla bütçeden kaynak ayrılmasını içeren…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cejna · 2 years
Text
Bursalı Demokratlardan 'Saadet' ziyareti
Bursalı Demokratlardan ‘Saadet’ ziyareti
Demokrat Parti Bursa Osmangazi İlçe Teşkilatı, Saadet Partisi Osmangazi İlçe Başkanı Kerim Bulut ve yönetimini ziyaret etti. BURSA (İGFA) – Demokrat Parti Osmangazi İlçe Başkanı Ersin Aktaş liderliğindeki yönetim kurulu, Millet İttifakı’nda ortaklık yaptığı Saadet Partisi’nin Osmangazi İlçe Teşkilatı’na ziyarette bulundu. Ziyaret ile ilgili görüşlerini aktaran Saadet Partisi Osmangazi İlçe…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BELGELER KONUŞUYOR-1:
CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA “ALLAH” DEMEK YASAK MIYDI?
Sıkça dile getirilen bir iddiadır, cumhuriyetin ilk yıllarında, hatta Demokrat Parti iktidarına kadar geçen süre zarfında Kur’an-ı Kerim öğrenmenin ve öğretmenin, dahası “Allah” demenin bile yasak olduğu…
Bu iddiaya karşılık olarak da hiçbir zaman böylesi baskıcı bir uygulamanın yaşanmadığı ifade edilmekte…
Peki, gerçek neydi?
Tarihi bir olgunun ya da olayın hakikatini ortaya koymanın en basit ve en sağlam yollarından biri, o döneme dair arşiv belgelerine müracaat etmektir.
Yalnız, bunu yaparken akıldan şunu hiç çıkarmamak gerekir ki; bu yol en basit ve sağlam yollardan biri olsa da, kendi içinde bazı riskleri de barındırır.
Bu risklerin en büyüğü, belgeler bizzat devlet tarafından düzenlendiği için, devletin işine gelmeyecek belgeleri tarihe kanıt olarak bırakmak istemeyerek ortadan kaldırabilme ya da mevcut belgeleri değiştirebilme ihtimalidir.
Aşağıda yayınlayacağım belgeler, Ankara İvedik’te bulunan Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde herkesin erişimine açıktır.
Merak edenler, yer numarasından gidip evraka bakabilirler.
Daha derin bir araştırmada buna benzer nice evrakı bulmanın mümkün olacağını düşünüyorum.
Belgelerde 1931 ve 1938 yıllarında Arapça Tekbir almaya ve Arap Harflerinin öğretilmesine dair o dönemin uygulamaları hakkında bize fikir verebilecek hususlardan bahsediliyor.
Dönemin uygulamalarının hakkaniyete uygun olup olmadığını, sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Ancak bugün bazı kesimlerce radikal olarak değerlendirilen sosyal hareketler, uygulamalar ve politikaların arka planında, aşağıdaki belgelerde örnekleri görülen baskıların etkilerinin olması ihtimali, göz ardı edilmemelidir.
......
DOCUMENTS SPEAK-1:
WAS IT FORBIDDEN TO SAY "ALLAH" IN THE EARLY YEARS OF THE REPUBLIC?
It is a frequently voiced claim that in the first years of the republic, even until the Democratic Party came into power, it was forbidden to learn and teach the Quran, and even to say "Allah".
In response to this claim, it is stated that such an oppressive practice has never been experienced. being made…
So, what was the truth?
One of the simplest and most reliable ways to reveal the truth of a historical fact or event is to consult archive documents of that period.
However, while doing this, you should always keep this in mind:
Although this method is one of the simplest and most reliable methods, it also carries some risks.
The biggest of these risks is the possibility that since the documents are issued by the state itself, the state may eliminate documents that will not be of any use to it, without wanting to leave them as evidence in history, or change existing documents.
The documents I will publish below are open to everyone at the Prime Ministry State Archives in Ankara İvedik.
Those who are curious can go to the location number and look at the documents.
I think it would be possible to find many similar documents with a deeper research.
In the documents, issues that can give us an idea about the practices of that period regarding reciting Arabic Takbir and teaching Arabic Letters in 1931 and 1938 are mentioned.
I leave it to your discretion as to whether the practices of the period were equitable or not.
However, the possibility that the effects of pressures, examples of which are seen in the documents below, are behind the social movements, practices and policies that are considered radical by some circles today should not be ignored.
20 notes · View notes
altinovaguncel · 1 year
Text
İşte böyle olur zilletin listesi
Her fırsatta liyakatten ve sözde ‘değerler’ ile ‘erdemler’ siyasetinden dem vuran zillet paydaşlarının milletvekili aday listeleri; küfürbazı, taklacıyı, ahlak yoksununu, terör sevicisini ve LGBTİ destekçisini bir araya getirdi. Her fırsatta liyakatten dem vuran ve sözde ‘değerler’ ve ‘erdemler’ üzerine siyaset yaptıklarını öne süren zillet paydaşlarının milletvekili aday listeleri, ‘bu kadarına…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
Meclis, 11 Mart 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için toplanmıştı. Günün sloganı “3’e 3”tü. Adalet Partisi (AP) sıralarından “3’e 3” sesleri yükselirken Süleyman Demirel şevkle ve heyecanla en ön safta yerini almıştı. “3’e 3”le kastedilen; Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'nun idamlarının rövanşı olarak Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın canlarının alınmasıydı. Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askerî darbesi olan 27 Mayıs Darbesi (1960) sonrasında yargılanarak asılmıştı. Askerden intikam alınamıyordu. Askerden hesap sorulamıyordu. Bu üç idamın sancısı 1972 yılında ellerinde kan olmayan üç çocuktan çıkarılıyordu. Mecliste Süleyman Demirel’in gözleri kendi grubunun üzerinde dolaşıyordu. Meclis oylamasında Demirel önce bir elini, arkadaki sıralarda bir tereddüt hissedince de iki elini birden kaldırmıştı. İki eliyle birden Deniz Gezmiş’lerin idamını istiyordu. İdam için havaya kalkan eller yeter sayıyı veriyor ve “zafer” Demirel’in yüzünde bir tebessüme dönüşüyordu. * * * Dönemin tanıklarından gazeteci Altan Öymen, idamların oylandığı günkü meclisi şöyle anlatmıştı: “Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor. 6 Mayıs 1972'de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini 'İdama evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da...” * * * Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yargılandıkları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) davasında verdikleri savunmada Demirel için şunları söylemişti: “İddianame'de bizim Anayasa'yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa'yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa'yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı'na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel'in Anayasa'yı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika'ya satmasına ses çıkarılmadı.” * * * 6 Mayıs 1972’de canları elinden alınan Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın, Hüseyin İnan’ın anılarına ve yüreklerindeki “Bağımsız Türkiye” aşkına saygıyla...
16 notes · View notes
hetesiya · 5 months
Text
100 YILLIK, İNKAR ÜZERİNE KURGULANMIŞ VE HALA UYGULANMAK İSTENEN SENARYO
Cumhuriyet kurulduğu yıllarda İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olanlar dahil
ülke genelinde Rum,Ermeni,Laz,Süryani ve Kürdlere yönelik çok büyük etnik temizlikler yapıldı. Kıyımlardan geriye kalan "Kılıç artıkları" sürgün ve mecburi iskan uygulamaları ile asimile edilmeye başlandı.
Kürd'ler dışında başta Çerkes'ler olmak üzere azınlıkların çoğu önce anadilleri unutturuldu ve neredeyse tamamen asimile edildiler. Tek parti döneminde "açık oy,gizli sayım" kuralına göre yapılan seçimlerde millet vekilleri CHP genel merkezinde,bir kaç kişi tarafından atama ile belirleniyordu.Seçmenin tercih hakkı yoktu. Dış baskılar sonucu CHP içinde yer alan millet vekillerinin kurduğu DP parti ile (1946) çok partili sisteme geçildi.Tekçi düzenin izin verdiği oranda seçmen göstermelikte olsa en oy kullanma hakkını elde etti.Yapılan ikinci seçimde (1950) DP iktidar oldu.
Bu partiyi kuranlar arasında Kurtuluş savaşında Galip hoca kod ismi ile önemli çalışmalar yapmış, meclisi mebusan üyesi,Cumhuriyetin ilk yıllarında iktisat bakanı olarak ekonomik yapısına yön vermiş, Atatürk'ün son başbakanı ve 50 ve 60'lı yıllar arasında asker kökenli olmayan ilk Cumhur Başkanı Celal Bayar. Digeri Atatürk'ün özellikle millet vekili olmasını ıstarla istediği ve başbakan Adnan Menderes'ti.
Tek parti döneminde söz hakkı tanınmayan,varlığı görmezden gelinen halkın çok partili sisteme geçiş ile birlikte oyu değer kazandı. Tek parti dönemine karşı yeni dönemin unutulmaz sloganı "Yeter söz milletindir" olmuştu.
Oy sahibi Kürd ileri gelenleri ve eşraf kesimi oluşan çok partili sistemde yerlerini aldılar.Parti tercihinde tek parti dönemindeki uygulamalarda sürgün edilen,cezaya
çarptırılan ya da atasının mezar yerleri bile olmayanları yeniden sistem içine çekmek için yeni kurulan Demokrat Partide yer verildi. Sistem içinde kalmaları için millet vekili ve bakan bile yapıldılar.
Celal Bayar'ın sivil kökenli ilk Cumhur Başkanı olması ve DP'nin Kürd ileri gelen ve oy sahibi ailelelere siyaset yapma olağı tanıması gibi konular oligarşik yönetimi rahatsız etti ve darbe yapıldı.
Yine aynı yıllarda uygulanan yasaklara rağmen Barzani hareketinin varlığı ve ulusal karekteri ile diğer iki parçada olduğu gibi Kuzey Kürdistan'da da halk ve gençlik üzerinde etkili oldu. Legal planda eğitimli Kürd gençliği Türk solundan ayrılarak ulusal ilkeler ile DDKO bünyesinde örgütlendiler.
27 Mayısta yapılan askeri darbe olmasına rağmen devrim denilerek yıllarca resmi bayram olarak kutlandı. Darbenin lideri Cemal Gürsel'in ilk unutulmaz söylemlerinden biri de "Kim ben Kürd'üm derse suratına tükürün" olmuştu.
Çok partili sisteme geçiş ile birlikte terk edilmek zorunda kalınan tekçi yönetim sonrası ortaya çıkan boşluklar darbe sonrası çıkarılan yeni yasalar ve oluşturulan kurumlar ile doldurulmaya çalışıldı.Bunlardan en önemlisi iktidarları ve yasama organı olan meclisi "Demokles'in kılıcı gibi" denetleyen T.C. Senatosu'nun kurulmasıydı.
Yasal düzenleme ile eski Cumhur Başkanlarına ve darbeye katılan subaylara yaşamlarının garantiye alınması için tabii senatörlük (ömür boyu) hakkı tanındı.
Yaş haddinden dolayı idam edilmeyen Celal Bayar'a da eski Cumhur Başkanı olduğu için teklif edilmesine rağmen "Demokrasilerde
tabii senatörlük yoktur"diye yapılan öneriyi reddetmiş.Senato bu görevi 1961'den 80 yılına kadar yaptı.
İçeride ve dışarıda darbeye karşı tepkilerini azatmak ve ilerici bir görüntü kazanmak için örgütlenme, basın-yayın gibi bazı alanlar da kısmen özgürlükler tanındı. Coğu kitap üzerinde yasaklar kaldırıldı.Tanınan demokratik haklara karşı gerektiğinde kullanılmak üzere ülkede ırkçı hareketlerin de belli odaklar tarafından örgütlenmesine başlandı.
Alınan bütün önlemlere rağmen tekçi yönetim anlayışı tehlikeye girip ülkeyi yönetmeye yetmeyince daha emekleme aşamasında olan sosyalist hareketler içerisinde gelişen Kürd ulusal bilincinin önünü kesmek için 70'de tekrar darbe yapıldı.Her darbe sonrası olduğu gibi bu darbe sonrası tekci anlayısı koruyacak şekilde devlet yeniden organize edildi.
Yok edilen önder kadrolara ve alınan bütün önlemlere rağmen 74'te Ecevit affı ile birlikte yeniden güçlenen sol ve Kürd ulusal hareketlerine karşı önceden örgütlenmiş olan ülkücü kesim arasındaki mücadele sokağa taşındı.Gençlik üzerinden yapılan provakatif eylemler ile çatışmalara özellikle yol verildi.
Sivil siyasetin çatışmaların önünü alamadığı gerekçesi ile 80'de yeniden darbe yapıldı.
Legal siyasete yeniden kırmızı çizgilerle ayar verildi.Tekçi düzeni korumak için yeni anayasa yazıldı.
Özellikle polis cezaevine atılan Kürd gençlerinin ulusal kimliklerini yok ederek itirafçı yapıp onurlarını kırmak için akıl almaz insanlık dışı uygulamalar başlatıldı.
Diyarbakır Cezaevinde uygulanan insanlık dışı ve özel uygulamalara karşı ortaya konulan direniş ve sonucuna katlanarak yapılan siyasi savunmalar Kürd halkında ulusal bilincin gelişmesine yol açtı. Gelişen olaylarla birlikte 90'lı yıllarda "Ver kurtul",yada "Vur kurtul" tartışılmaya başlandı.Gelişmelerin önünü almak için"Vur kurtul" tercih edildi. Kürd'ler adına yapılan provakatif eylemlerle birlikte faili belli cinayetlerin işlendiği kabus dolu yıllar başlatıldı.
Kurtarılmış Bölge anlayışı ile 4 parça Kürdistan'ı birleştirme iddiası ile yola çıkanlara içeriden yapılan müdahale ve yönlendirme ile "Kürdistan'ı çöpe attık" dedirttiler."Demokratik modernite" ile Türkiye"lileşmek savunulmaya başlandı. "Bedel ödedik" diyerek bedel ödemeyenler bedel ödeyenler üzerinden atanmış siyaset yapanlar legal siyasette yerlerini aldılar. Böylece legal siyasette tabanda giderek güçlenen ulusal bilince engel olmak için sınıf mücadelesi ulusal taleplerin önüne konuldu.
Tekçi iradenin koruyucusu CHP önderliğinde faili belli cinayetlerin işlendiği dönemin sorumluları ile dolaylıda olsa ilkesiz kuruldu.
Muhalefet partilerinde de Kürd ulusal taleplerine karşı statükocu rejimin milliyetçi çizgisini korumak iktidar olmaktan daha öncelikli hale geldi. Tekçi anlayıştan kaynaklanan sorunlara uzun vadeli çözüm üretmek yerine iktidar ile muhalefet arasındaki siyasi mücadele günlük sorunlara indirgendi.Sağ ve solda siyaset yaptıgını iddia eden partiler gerek ittifak kurarak,gerekse tek başlarına meclis çoğunluğunu sağlamalarına rağmen şikayet ettikleri K.Evren'in yaptığı anayasa değiştirmediler,değiştirmek istenmedi.
12 Eylül sonrası yapılan her seçimde yazılı senaryonun devamı olacak şekilde seçmen önüne konulan iki partili,ya da oluşturulan ikili ittifaktan birini tercih etmek zorunda bırakıldı.Gövdesi Kürd olan parti atanmış yöneticileri Türk solu ile birlikte senaryoya uyum sağladı.
Önceki seçimlerde olduğu gibi son seçimde de son çara "Hatırım için oy verin" diyerek Kılıcdaroğlu'nda yana oy bile istendi. "AKP'den kurtulmak için tek çare CHP'ye oy vermek" deniyordu.İnancı Türkçülük ile harmanlayıp savunan AKP'den kurtulalım ancak Türkçülüğün ve ötekileştirmenin kuramını oluşturan ve hala savunan CHP'den kurtulmak için ne yapmak gerektiğine değinilmiyor.
Fazla uzun olmasın diye tarihi bilgilere kısaca değinmek zorunda kaldım,umarım yazım anlaşılır.
Kürd'ler oluşan bu ikili sistemde önce Andımız gibi millet vekili olmak için edilen ırkçı yeminin kaldırılmasını kabul eden partiler ile ittifak kurmalı. Başta "Türk solu" olmak üzere yeminin değişmesini kabul eden yoksa ittifak kurmamalı. Yüz yıllık inkar üzerine uygulanan senaryoda Kürd'ler figüran olarak rol almak zorunda değiller.İkinci yüzyılda da asimile edilmemek için Kürd'ler ulusal ilkeleri ile kendi senaryolarını yazmak zorundalar.
A.Güllüoğlu.
2 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Ebed Devlet
Türklerde devlet-i ebed müddet demek sonsuza kadar sürecek devlet demektir.
Ebed devlet Mustafa Kemal Atatürk'ün yaptığı devrimler ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile dünyada yaşam buldu.
1938 tarihinden bugüne bunca saldırı, soygun, talan ve kötülüğe karşı hala ayakta ise bunun sırrı budur.
Yaşamsal bir mücadelenin sonrasında kurulmuş önceki bütün Türk devletlerinin devamı ve sonsuza kadar kalesidir Türkiye Cumhuriyeti.
Devlette devamlılık esastır.
Kadim devlet devleti yönetenler demek değildir.
Kişiler gelip geçicidir. Yönetim sistemleri, hileyle gücü ve devleti ele geçirmek geçicidir.
Bugün kişiler ve yaptıkları kendi önlerine kendileri bir engel olarak çıkıyorsa o mesajı almamışlar demektir.
Devlette dayatmacı tutumların sürdürülebilir bir ömrü yoktur.
Devlete ve ulusa daha fazla zarara dönüşür.
Mevcut Cumhurbaşkanı diyor ki ben gidersem devlet gider.
Adama sormazlar mı senden önce böyle bir kaygı yokken kendin bu kaygıya neden kapıldın? Bu toplumdan neyi gizliyorsun?
Yirmi yılda ne yaptınız ki devlet gider noktasına devleti getirdiniz.
Yetki sizdeydi buna neden izin verdiniz?
İşte biri çıkar altından kalkması çok zor iki soru sorarak sizi bitirir.
Bu ziyniyetten yetkiyi almak isteyen muhalefet partileri bunu soruyor mu ya da neden yarım ağır yerine tam ağız sormuyorlar?
Yanıtı çok basit.
Hepsi bugüne kadar kurulan sürdürülebilir sömürge düzenini devam ettirmekten yanalar.
Bu ülkenin ve toplumun sorunu üretim ve ekonomi olduğu halde bu konuda bir çözümü olan siyasi parti var mı?
İktidar olursam kamulaştırma yapacağım halktan çalınan tüm üretim ve hizmet araçlarının tamamını halka geri vereceğim diyen bir siyasi parti var mı?
Yok!
Yok ise biz size o zaman neden oy verelim?
Anayasadan Türklüğü çıkarmak için mi oy verelim?
1921 Anayasası ile etnik ve mezhepsel bölünmeyi getirecek olan federasyonu isteyen zihniyete mi oy verelim?
Laikliği hedef alan ve yerine şeriat dayatanlara mı oy verelim?
Dünyanın her yerinden getirilen göçmenler ile demografik yapımızı bozmak isteyen emperyalist niyete mi oy verelim?
Aman holdinglere, bankalara, holdingleşen tarikat ve cemaatlere, bunları yaşatan siyasi partilere, halkı aldatan medyaya bir zarar gelmesin toplum ne olursa olsun diyenlere mi oy verelim?
Anayasa tanımayanlara ve onlara dolaylı destek olanlara mı oy verelim?
Partisiz yönetimin ve kamulaştırma devrimi kararlarını alma gerekçelerini gördüğünüz gibi kendileri hazırladılar.
Her zulüm kendi sonunu kendi yaptıkları ile getirir gerçeği yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı sorusunu kaç yıldır tartışan ve tartıştıran bir anlayışın kendisi bu toplum için bir tehdittir.
Devletin ve ulusun geleceği kişiler üstü bir durumdur.
Kişiler gelip geçicidir. Devlet ve ulus kalıcıdır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk ulusunun yaptığı devrimler ile ilgili söylediği sözlere kulak vererek anlam vermenin zamanı gelmiştir.
Bakın büyük dahi neler diyor ve bu sözleri aslında ne anlama geliyor yazının sonunu bununla bitirelim.
✓ Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
🗣️ Kurucusunun kendi şahsının geçici, ilkelerinin kalıcı olduğu bir devleti yıkmaya kalkanların kalıcı olmaları beklenebilir mi?
✓ Biz Türkler, ruhen demokrat doğmuş bir ulusun yurttaşıyız.
🗣️ Türklerde hukuk önünde herkes birbirine eşittir. Kimsenin midesi kimseden büyük değildir. Türklerde sınıf ayrımcılığı ve üstünlüğü yoktur. Neyi ortadan kaldırmak gerektiğini bize söylüyor. Yarın kalan devrimin konusu budur.
✓ Bu devletin halife ile alaka ve münasebeti yoktur.
🗣️ Mustafa Kemal Atatürk dini devlete ve siyasete ilk bulaştıran son peygamberin dini devlete ve siyasete alet edilmemesi gerektiğini devrim yaparak gerçekleştirmiş birisi olduğu için onun bu devrimin yerine başka bir şey koymak mümkün değildir. Atatürk yaratan ile yaratılan arasında bir başka yaratılanın olmaması gerektiğini ortaya koymuş ve bundan çıkar sağlamayı önlediği için hedef olmuş bir dahidir. Yenilmez olmasının sebebi de budur. Devletin dini, dinin devleti olmaz.
✓ Bu inkılâp ulusun selameti ve hak namına yapıldı.
🗣️ Kadim devletin sırrını bilmek gerekir. Türkiye Cumhuriyeti kadim bir devlettir. Ata Türk ismiyle kutalmış hakanların ortaklığı ile hak adına kurulmuş ve sonsuza kadar yaşaması için yaratan tarafından bu hakkın verildiği bir devlettir. Kadim devlet ona sahip çıkan kadim ulusa aittir.
] Önder KARAÇAY [
11 notes · View notes