Ben İstanbul Fatihe yeni taşınmış bir doktor adayıyım.Ailemin durumu iyi olduğu için 4. sınıfa geçtiğimde bana bir ev tutmak istediler,bende türbanlısı bol olan ve caddesine baktıkca rahatca otuzbir çekebileceğim Fatihin bence en güzel yerinde ev tuttum.Oturduğum apartmanın tüm kadınları türbanlıydı ve istinasız hiç biri verdiğim selamlarıma ve istekli bakışlarıma cevap dahi vermiyorlardı. Ama ben en çok karşıda oturan çarşaflı komşumun ve onların 1.70 boylarında pardesüsü içinde bile iri göğüslerini ve taş gibi götünü ortaya çıkaran tüm sexiliğini hissettiğim kızlarının benle konuşmamasına yanıyordum. Hilal henüz 18 yaşlarındaydı ve beni merakla süzdüğünün farkındaydım ama elimden bir şey gelmiyordu.Derken bir gün hayatımı değiştiren bir olay oldu,apartman toplantısında Doktor olduğumu söyleyince herkesin bana olan bakış açısı bir anda değişti.Amlarına yandıklarımın kocaları benimle tanışıp şikayetleri olduğunda beleş doktorluk hizmetimden faydalanmak uyanıklığıyla çevremde dönmeye başladılar.Ama bunun bir faturası olucaktı tabii. Başlarda erkekler başım dönüyor, belim ağrıyor diye gelmeye başladılar.Sonra çocuklarını ve en sonunda da karılarını getirmeye başladılar .Muayene esnasında kocaları da yanımda girdiğinden pek bir şey yapamıyordum ama muhabbettimi artırmıştım,
2 ay içerisinde apartmanın en popüler kişisi olmuştum .Tabii karşı komşumla da arayı bir hayli yakınlaştırdım . Artık Hilalle rahatça selamlaşabiliyordum ama annesi yinede çok yaklaştırmıyordu.Henüz bir kez bile konuşamamışdım rahatça fakat sonradan öğrendimki meğersem Hilal nişanlıymış ve yakın bir zaman da evlenicekmiş.
Bir gün canım deli gibi boşalmak istedi caddeye baktım sikimle oynamaya başladım sikim sertleşmişti ama artık değişik bir heyecan istediğimin farkındaydım ve içeri döndüm ne yapabileceğimi düşündüm aklıma hemen Hilal ve pardesesü içerisinden göremediğim vücudunu hayal etmek geldi, keşke en azından bir kez muayeneye gelseydi.Ama durdum babasının beleş muayene ücretlerinin karşılığı olarak en azından bir şeker istemeye gidebilirdim herhalde . Üstümü düzelttim ama sikim az sonra yapacağımın heyecanıyla bir türlü inmek bilmiyordu.Bende üstüne gömleğimi çekerek kamufle ettim ve doğru kapılarına gittim ve kapılarını çaldım , Hilal mercek de beni gördüğünden olsa gerek hemen kapıyı açtı hafifçe gülümseyerek ve birazda çekinerek buyurun dedi. Onu ilk defa pardesesüs görmüştüm uzun bacaklarının bileklerine kadar siyah bir etek giymişti ve göğüslerinin üzerine doğru tırmanan ve hemen üstünde biten baş örtüsü iri memelerini daha da iri gösteriyordu . Şekerim bitmiş dedim eğer varsa değince tabii dedi elimdeki kaseyi alıp mutfağa koştu. Sonra bir anda annesi belirdi onu da ilk kez çarşafsız gördüm bu genç yaşta evlendiği ve tek çocuk sahibi olduğu için oldukça diri ve genç (ki sonradan öğrendim 16 yaşında doğum yapmış yani 34 yaşında) olan kadın rahat 50 yaşlarında olan kocaya hiçte denk düşmüyordu.
Bana oldukça sert bir bakış attı bende şeker istediğimi söyledim, o sırada Hilal geldi ve şekeri uzattı bende teşekkür edip eve kaçtım.Ama istediğimi tam olarak alamamıştım Hilalle birkaç kelime konuşup vücuduna iyice bakmak istiyordum,canım sıkılmıştı tekrar caddeye bakmaya başladım. Tam o sırada apartman kapısı açıldı ve Hilalin genç annesi hızlı hızlı yürüyerek uzaklaştı. Keşke biraz bekleseydim diye hayıflanırken kapım çalındı kapıyı açtığımda ne göreyim karşımda Hilal Vaktim varsa biraz konuşmak istediğini söyledi içeri buyur ettim kalbim yerinden fırlayacak gibiydi, sikim çoktan fırlamıştı bile. İçeri girince salondaki dağınık olmayan bir koltuğa oturttum. Bende karşısına geçtim .
Utangaç bir şekilde söze başlamak istedi olmadı birkaç denemeden sonra buraya geldiğini annesinin bilmediğini ve bir sorunu olduğunu belki benim yardımcı olabileceğimi söyledi. Bende sıkılmamasını öğütledim bir yandan da vücudunu seyretmeye başladım. En sonunda yakında evleneceğini ama cinsel anlamda bilgisiz olduğunu ve korktuğunu söyledi. İşte en sevdiğim konuya gelmiştik, o anda aklıma çok güzel bir fikir geldi. Ona internet den bir şeyler göstereceğimi söyledim ve odama gidelim dedim oda tamam dedi ve önümden odaya doğru yürümeye başladık türbanlıların altlarına giydiği ve kalçalarını sımsıkı saran etekten Taşan külodunun izini fark ettim o kadar yakındımki nerdeyse elimi o iri götüne kazayla değdirecektim. Sonra bir hayli dağınık yatağımın ve bilgisayarımın bulunduğu odama geldik bilgisayarın karşısına oturttum bilerek ve yanına bir sandalye çektim. Bilgisayarı açma ve internete girme bahanesiyle sürekli üzerine eğilerek kılavyeyi kullanma çabası gösteriyordum.Ama ne çaba hafiften kolumla göğüslerine değiyordum ayağa kalkarken de sikimi bir aralık omuzuna değdirdim hafifçe. O ise yaptıklarımı seyrediyor ne olacağını bekliyordu. Ve sonunda abonesi olduğum sitelerden birine girdik birkaç resim açtım , resimleri görür görmez kıpkırmızı oldu ve şaşkın şaşkın yüzüme baktı ben ciddiyetimi hiç bozmadan bir müddet bu resimlere bakmasını ve biraz sonra yanına geleceğimi söyleyip yanında ayrıldım.
Bunun bir bilgilendirme olduğunu ve çekinmemesi gerektiğini söyledim.Bir şey söylemedi ben de yanından çıktım.Hemen salona gittim hala inanamıyordum.5 dakika kadar bekledikten sonra kekliği kaçırmamak için hemen yanına gittim.Yüzü hemen yeniden kızardı bilgisayara bakamadı bende yanına oturdum . Benim iskemle kısa kaldığından başım göğüslerinin hizasına geliyordu nerdeyse, kafamı çevirmemle gömleğinin iki düğmesi arasında aralanan kısımdan içinin göründüğünü fark ettim.Bu görüntüyle en az bir yıl rahat rahat başka bir şeyden düşünmeden 31 çekebilirdim.Bembeyaz iri göğüs başlarından biri beyaz dantelli bir sütyenin içinde sıkıştırılmış bir şekilde duruyordu.Zaten iri olan göğüslerini dar bir sütyenle sıkıştırınca göğüsünün ucu nerdeyse fırlayacak gibi olmuş hatta kahverengi başları nerdeyse hafifçe görünüyordu . Ben bunları görünce kekelemeye başladım ama hemen toparlandım, utanmamasını ve bana her şeyi sormasını istedim, o utangaç kız yavaşça başını kaldırdı ve tam olarak sevişmenin nasıl olduğunu anlayamadığını ve erkeklik organının nasıl sertleştiğini ve ne kadar sert olabileceğini sordu, içine tamamını alamayacağından korktuğunu söyledi . Eeeee bu kadar laf yeterdi artık kan yarrağımın tepesini 100 kez dolaşmış nerdeyse kalbe gitmeyecek, bir cesaret dedim.İstersen sana cinsel organımı gösteririm ama bunu kimseye söylemeyeceksin dedim .
Nasıl olur gibi yüzüme baktı hayretle, bende bu deneyimi evlenmeden önce son kez burda yaşayabileceğini ve benden çekinmemesi gerektiğini söyledim.
Başını öne eğdi sonra cevabını beklemeden ayağa kalktım fermuarımı açtım o an kaçacak gibi oldu ama durdu hayatının en önemli deneyimini yaşıyordu . Külodumu sıyırdıktan sonra dimdik yarağımı çıkardım nerdeyse ağız hizasında tutuyordum yarrağı , ağzına vermek geliyordu içimden ama o zamanda kaçacaktı öylece durdum önünde öylece baktı yarrağıma sonra böyle hep dik mi durur diye sordu gülerek , bilgisayardaki resimlerden tahrik olduğum için böyle sertleştiğini ve dikleştiğini söyledim ve sertliğini kontrol etmesi için eline doğru uzattım ince uzun parmaklarının ikisiyle sıktı bu bile beni deliye çevirmişti nerdeyse yüzüne doğru patlayacaktım iki parmağıyla taşşaklarımı tuttu ben ona avuçlamasını söyledim çünkü erkeklerin bundan hoşlandığın ve seni daha cazibeli kılacağını söyledim ama yemedi sonra biraz daha inceledikten sonra bu kadar yeter dedi .Ama aklında başka bir şey daha vardı ve bir türlü söyleyemiyordu yarrağımı incelerken yüzüme hiç bakmıyor bir an önce incelemek için dikkatlice ona bakıyordu .
Yarrağı yerine koyarken aklında bir şeyler varsa sor dedim . Bu kadarı da yeterdi bana ama yinede şansımı denedim . Sonra yavaşça ben hiç tahrik olmadım dedi ve nasıl olacağını da bilmiyorum dedi . Biraz durdum sonra kendisine önce binbir yeminler ve sözler vererek isterse onu tahrik edebileceğimi ve kızlığına hiç zarar vermeyeceğimi söyledim. Biraz durdu sonra tamam dedi her şeyi öğrenmeliyim dedi. Beklediğim an gelmişti istediğim gibi yiyebilecektim hatunu ama nerden başlayacağıma karar veremiyordum.Hemen göğüslerine atlasam korkabilirdi.Yüzüne hiç bakmadan elimle yavaşça eteğinin üzerinden baldırlarını okşamaya başladım . Öylece bana bakıyordu bacaklarının üstünü biraz okşayıp yavaşça aşağı doğru kaymaya başladım .Eteğinin altına girdim ve tam dizinin altını tuttum bir an irkildi sonra ilk kez dokunulan bu hayallerimde canlandırdığım bacağı okşamaya başladım,nefesinin hızlandığını fark ettim sonra eteğini yukarı doğru çektim ve o sütun gibi uzun beyaz ve ilk defa ellenmiş bacaklara doğru eğilip dizini öpmeye başladım sonra dizlerimin üstüne çöküp eteğini daha da yukarı kaldırdım küloduna kadar yukarı itim sonra resmen bacaklarını üstüne saldırdım , o kadar kuvvetlice emdim ki bir an Hilal yerinden zıpladı nefes nefese kalmıştı . Amı mis gibi kokmaya başlamıştı ve çılgınlar gibi yalamak istiyordum bacaklarını açmak istedim ama izin vermedi bende sıkı sıkıya kapattığı bacaklarının tam üstüne gittim sandalyede öğlece oturuyordu külodunun yanlarından aşağı doğru dilimi uzatıyordum ve amına değemedikçe daha da çıldırıyordum.O kadar çok dilledim ki en sonunda bacakları gevşedi açıldı bende başımı arasına soktum kalçalarını aşağı doğru çektim ve külodunun üzerinden dilimi bastım türbanlıya , derin bir oh çekti iyice havasını bulmuştu, yeter artık dedi ama ben oralı olmadım tabi bacaklarını omuzumdan atıp külodunu kenara çektim ve amına yalamaya başladım sandalyede duramaz olmuştu nerdeyse boşalacaktı.Hemen ayağa kalktım başında türbanı öğlece bakıyordu ve nerdeyse bayılacak gibiydi. Yarrağı eline verdim ve ağzına doğru götürdüm yüzüme baktı ama ben çoktan ağzına sürmüşüm aleti, dişleriyle biraz ısırdı ben dişlerini sürtmemesini istedim sonra diliyle dudakları arasına sıkıştırdım ve gidip gelmeye başladı başı diğer eliyle de taşaklarımı avuçladı akıllı öğrencim.Bayağı bir ağzına verdikten sonra türbanını göğüslerinin üstünden yukarı çektim sikim ağzındayken gömleğinin düğmelerini açtım ve iri göğüslerini seyretmeye başladım sonra kucağıma aldım ve sütyeninin üzerinden göğüslerini ısırmaya başladım.Biraz bağırdı ben ise yavaşça sütyenini çıkardım iki iri beyaz ve uçları kahverengi,ceviz büyüklüğünde başları olan göğüsleri yavaşça avuçladım ellerimin içinde gittikçe sertleştiğini hissediyordum.Sonra uçlarını ağzıma aldım ve emmeye başladım türbanlımı yüzüne baktım yeter dedi ben gerçekten bayılıcam hayatta böyle bir şey ilk kez geliyor başıma dedi. Ben son noktayı koymak için ayağa kaldırdım ve önümde eğilmesini söyledim amını tuttu hemen olmaz dedi ben ise götünü sikeceğimi söyledim eğdim önümde ve eteğini havaya kaldırdım iri götü önümdeydi donunu aşağı çektim ,lütfen dikkat et dedi ben bir elimi amına götürüp okşarken yavaşça domalmış götün içine doğru yarrağı kaydırdım deliğe gelince biraz zorladım ama bakire delik izin vermedi sonra iki elimle kalçasını iyice kavradım kuvvetlice içine bastım yarrağımın girmesiyle bağırması bir oldu canım çok yandı demesine karşın sikim içinde gidip geliyordu hemen amı okşamaya başladım bir müddet sonra ikimiz birlikte boşaldık kendimizi yatağın üzerine bıraktık ve öğlece bir müddet yattık sonra annem gelicek dedi hiç bir şey söylemeden çıktı gitti.Tabii ben derin bir uyku çektim Haftaya Annesi tarafından ifadem alınıcak bekleyin.
Önce Baldızı Sonra Kayınçonun Karısını 2! (Selahattin 47 Y., İstanbul)
Merhabalar. Baldızım Nilay'ı pasaport işlemleri için Ankara'ya götürdüğümde, otelde o süper götünü sikmiştim. İstanbul'a döndüğümüzde baldızım bizde bir süre daha kaldı ve her fırsatta baldızın götünü sikmeye devam ettim. Baldız memlekete ailesinin yanına gideceğinde otobüsle göndermek olmazdı, arabamla ben götürdüm. Kayınvalidemlerin evine vardığımızda orda kayınçom ve karısı Emel de vardı. Kayınçom karısını beceremeyen tam bir salak, 3 yıldır doktora gidiyor, erken boşalma problemi var ve siki çoğu zamanda sertleşmiyordu. Doktora gitmesi için biz destek oluyorduk. Karısı Emel ise tam bir yarak hastası, azgın mı azgın bir hatun. Ağzı da çok pistir, küfürlü konuşmayı sever ve patavatsızdır. Yatakta kocasıyla olan biten herşeyi detayına kadar karıma anlatır. Karım da tüm bunları bana aktarıyor ve kardeşinin bu haline üzüldüğünü söylüyordu. Emel o gün Leopar desenli stretch kumaştan ince bir pantolon giymiş, bırakın tangasının belli olmasını, götünün deliğinden tutun da amının yarığına kadar belli oluyordu, bu halde gelmiş kaynanamlara...
Bu arada şunu da anlatmak istiyorum, bir ara Emel kocasını terk edip eski çalıştığı yerin patronuna karılık yapmaya gitti. Eski patronu bunu 5-6 ay siktikten sonra başından attı, Emel de karnında eski patronunun piçiyle kocasına geri döndü. Kocası da buna rağmen Emel'i yine kabul etti. Çocuğu aldırmaya, kayınço, karım ve ben birlikte gitmiştik.
Her neyse, o gün kaynanamlarda Emel'in o kıyafetin içinde bıldır bıldır sallanan kalçalarını görünce, ben iyice azdım. Akşam yemek yiyecektik, Emel ellerini yıkamaya lavaboya gidince, ben de onun ardından gittim. Emel ellerini yıkarken dayanamadım ve götünü avuçladım. Tabi Emel birden irkildi ve döndü. Götünü elleyenin benim olduğumu görünce güldü ve "Selahattin noldu, karın vermiyor mu artık? 4. çocuğu yaparsan vermez tabii!" :) dedi. Ben de, "Boşver karımı! Karım verse de vermese de ben senin götüne hastayım! Seni bir kere sikmek isterdim, ne dersin?" diye sordum. Orda öyle konuşurken, "Olur valla, ben de epeydir yarak diye yanıyorum zaten, nerdeyse sokaktan geçene verecek durumdayım, ama burda olmaz! Yarın için bir yer ayarla gidelim!" dedi, sözleştik. O ellerini yıkadıktan sonra ben de yıkadım masaya geçtim...
Hep birlikte yemek yedikten sonra onlar evlerine gitti. Ben de kaynanamlara, "Bu akşam İstanbul'a döneceğim!" dedim. Kaynanam da, "Çok sağol oğlum, senin de bu kadar işin varken Nilay'ın işi için uğraştın! Kızıma selam söyle!" diyerek beni uğurladılar. Kaynanamın evinden çıktım doğruca bir otele gittim yatmaya.
Ertesi gün Emel beni saat 14:00 gibi aradı ve çarşıda bir yer tarif edip beni orda beklediğini, gidip almamı söyledi. Ben zaten hazır bekliyordum, hemen arabama atladım o söylediği yere gittim. Emel yine o Leopar desenli pantolunu giymiş çok sexy görünüyordu. Kapıyı açtı arabaya bindi, çarşıdan uzaklaştık. Biraz ilerde sakin bir yere çektim arabayı ve arabanın içinde öpüşmeye başladık. Yiyordum resmen Emel'in dudaklarını, o da sanki ilk kez öpüşür gibi öpüyordu. Biraz öpüştükten sonra Emel'e, "Noldu, halen tık yok mu kocanda?" dedim. "Yok be, bir iki dakika içinde boşalıyor yine, ondan sonra da siki kalkmıyor birdaha. Amımı parmaklamaktan bıktım, hadi nereye gideceksek gidelim de, bir an önce becer beni!" dedi.
Kaldığım otele sürdüm arabayı hemen. Odama girer girmez yine dudaklarına yapıştım. Öpüşürken amını elliyordum, Emel daha pantolonunun üstünden ellerken inleyerek orgazm olmuştu. Emel'e, "Kız elim ıslandı, daha dokunmamla orgazm oldun sen, sikerken ne yapacaksın?" dedim. Emel de, "Eee bizim heriften iş çıkmıyor, olacak o kadar! Hadi vakit kaybetmeyelim, soyun!" dedi. İkimiz de yıldırım hızıyla soyunduk. Emel sikime yapıştı, koparcak gibiydi, tükürükleyerek yalıyordu, 'mmmhhh, mmmhhh' sesler geliyordu yalarken. Ben de, "Oh süpersin Emel'im, orospum!" diyordum. Emel hiç dikkatini dağıtmadan sikimi ağızına sonuna kadar sokarak yalıyor, emiyordu. O kadar ateşli yapıyordu ki bunu, dayanamadım ve inleyerek kasılarak Emel'in ağzına boşaldım. Emel de hepsini yuttu ve "Ohh bee! Yarrak dediğin işte budur bee!" dedi. Banyoya gidip o ağzını yüzünü, ben de sikimi yıkayıp geldik, yatağa uzandık, baya bir elleştik öpüştük...
Emel'in göğüslerini yalayarak aşağılara indim ve amına yapıştım. Amının üstüne üçgen biçiminde kıllar bırakmış. O kıllarla oynayarak amını yalıyordum. Çok geçmeden Emel yine su gibi orgazm oldu. Ben amının sularını yalarken, "Ohhh, yala, yut, bitir beni, kocam olacak o orospu çocuğuna inat!" diye çığlıklar atıyor, dilim amına değdikçe inliyordu. Bu arada benim yarrak ta yeniden kalkmıştı, Emel bunu farkedince tekrar sikimi ağzına aldı ve saksoya başladı. Bir iki dakika yaladıktan sonra, "Hadi aşkım sok, parçala, bitir, patlat amımı!" diyordu. Ben de kocasına küfürler ediyordum, "Ulan bu am sikilmez mi hiç, amına koduğumun pezevengi! Bak nasıl parçalıyacam senin o orospu avradının amını! Boynuzların büyüsün yavşak!" diyordum. Sikime bu sefer geciktirici jel sürdüm. Emel'in bacaklarını havaya kaldırdım ve iyice yanaştım, sikimi amına dayadım ve yüklenmeye başladım. Hepsini köklediğimde Emel altımda, "Yavaş! Nolursun yavaş sik!" diye inliyordu. "Ne oldu kız orospu, çok mu acıdı?" deyip amına seri bir şekilde gidip gelmeye başladım...
Emel çığlık çığlığa inledikçe daha sert ve hızlı basıyordum, pat, pat, pat sesler geliyordu. Amını sikerken göğüslerini yalamaya ve ısırmaya başladım. Emel'den derin bir, "Uhhhhh!" çıkınca, "Ne oldu kız?" dedim. "Ne olacak, orgazm oldum amına koyum, bunca yılın acısı çıkıyor!" :) dedi. Hemen pozisyon değiştirip yüzüstü yatırdım Emel'i, arkadan amına sokarken sırtına öpücükler konduruyordum. Emel de, "Süpersin bee! Karının 4. çocuğu yapmasını şimdi anlıyorum, bu sike 4 değil 14 çocuk yapılır!" diyordu. Yatakta yuvarlandık ve Emel'i üste aldım, sikimin üstüne oturttum. Emel deli gibi zıplarken, "Offf, parçala amımı, yırt!" diye inliyordu. O zıpladıkça ben de hoplayan göğüslerini avuçluyordum. Sikimin üstünde inip kalkarken Emel amını okşuyordu ve bir kez daha orgazm oldu. Ben de boşalacaktım artık, "Kalk kız orospu, in üstümden, ağzına boşalacağım!" dedim. Emel indi ve sikimi ağzına aldı, yalamaya, vakumlamaya başladı. Öyle bir patladım ki ağzına, sanki yarım litre döl akacaktı. O da hepsini bir güzel yuttu, sikime bir öpücük kondurup, "Aylardır özlem duyduğum yarak bu işte!" dedi.
Emel'i duştada bir güzel yaladım yuttum. Emel, "Geç kalmayım, pezevenk kocam şüphelenmesin!" deyince giyinip çıktık otelden. Arabamla onu aldığım yere bırakmadan önce, arabayı sakin bir yere parkedip, arabanın içinde son bir kez öpüşüp sakso çektirdim ve öyle gönderdim boynuzlu kocasına :)
Merhaba, adım Tuğba, 35 yaşında, 2 çocuk annesi bir kadınım. İhracaat yapan büyük bir firmada çalışıyorum. Kocamla iyi giden mutlu bir evliliğim var, ama evliliğimizin ilk yıllarına göre gittikçe seyrekleşen bir seks hayatımız vardı. Kocam iş için sürekli İzmir'e gidip geldiği için ayda 2 ya da 3 defa anca ilişkiye giriyorduk.
Çalıştığım yerde gözleri sürekli bende olan ve çok yakışıklı sayılmayacak bir adam vardı. İsmi Mehmet olan bu adam firmanın muhasebe işlerine bakıyordu. Mehmet'i çok iyi tanımıyordum, ama gözlerini sürekli olarak üzerimde hissediyordum. İşe girip çıkarken, yemekhanede, serviste falan rahatsızlık vermeden kaçamak bakışları sürekli olarak üzerimdeydi. Başım sürekli olarak kapalı, vücudumu belli etmeyen elbiseler giymeme rağmen bana neden baktığını merak etmiyor da değildim.
Bu pek te yakışıklı olmayan, benden yaşça büyük olan Mehmet'te fark edilen tek şey o güzel gri gözleriydi. Soğuk tavırlarıyla ilk başta insana itici gelen bu adamın içinde bambaşka bir insan olduğunu onu tanıdıktan sonra anladım. O kaba saba espriler yapan adamın içinde sevgi dolu bir aşık varmış.
Evli olduğum için, özellikle iş yerindeki erkeklere karşı hep mesafeli duruyor, oturup kalkmama ve konuşmalarıma dikkat ediyordum. O gün işten çıkmıştım. Servisle eve giderken aynı departmanda çalıştığım mesai arkadaşım Gülten'le Mehmet tartışıyorlardı. Gülten dış görünüşüyle modern gibi görünse de düşünceleri yobazcaydı. Gülten bir ara başı örtülü kadınlar hakkında kötü bir söz söyleyince ucu bana da dokunduğundan dayanamadım ve araya girdim. Mehmet te beni destekledi ve Gülten'e sesini yükseltip, "Haksızsın Gülten, sus artık!" diyerek konuyu kapattırdı.
Mehmet hakkındaki düşüncelerim değişmeye başlıyordu. Mehmet'i biraz daha tanımak istiyordum. Neredeyse 6 aydan beri aynı yerde çalışmış olsak da birkaç merhaba ve günaydın da öteye gitmemişti konuşmalarımız. Aslında benim departmanda çalışan ve kardeşim gibi sevdiğim Hakan'la araları çok iyiydi. Birkaç kez Hakan'a Mehmet'le ilgili sorular sorduğumda, Mehmet'in 45 yaşında, evlenip boşanmış, yalnız yaşayan bir adam olduğunu öğrendim. En büyük tutkusu sokak kedileriymiş, tıpkı Hakan gibi. Bıkmadan usanmadan her akşam kasaptan aldığı ciğer et tavuk gibi malzemeleri pişirir ve sokak hayvanlarını beslermiş. Görüntüsü ve yaşamı ile kendi içinde tezatları olan garip bir adamdı açıkçası.
Samimi olduğu insanlara oldukça yakın, samimi olmadığı insanlara da bir o kadar uzaktı, tıpkı bana uzak olduğu gibi. Bakışlarından bana bir tür ilgisi olduğu belliydi, ama gerek evli olmam, gerekse kapalı bir bayan olmamdan dolayı belli ki bir türlü yakınlaşamıyordu bana sanırım.
Bir gün çalıştığım yerin temizlik işlerine bakan Fatma abla ile sohbet ediyordum. Fatma abla da benim gibi başı kapalı bir kadındı. Hem Mehmet'in boşandığı karısını tandığını duyduğum için, hem de dedikoduyu çok sevdiğini bildiğim için, "Eee, anlat bakalım Fatma abla, bizim şu Mehmet beyle karısı neden boşandılar?" diye sordum. Sormaz olaydım, Fatma abla patavatsızca, "Neden olacak, yarak yüzünden!" deyip, eliyle bileğini kavradı ve bana gösterip, "Mehmet beyde nah bu kalınlıkta yarak varmış, karı her gün o kütük gibi yarağı yemeye dayanamamış!" diye ekleyerek kahkahayı bastı. Tabii ben de güldüm, ama aynı zamanda bu söylediklerinin şaka mı, gerçek mi olduğunu çıkaramadım. Şaka da olsa, gerçek de olsa aklım Mehmet'in yarağında kalmıştı. Gözümde sürekli adamın yarağını canlandırmaya çalışıyordum.
O günden sonra artık sürekli Mehmet'in önüne bakar olmuştum. Bir gün dayanamadım ve Mehmet'in yanına gittim, işle ilgili birşeyler sorma bahanesiyle. Beni gördüğüne çok sevinmişti. İşle ilgili uyduruk sorularıma cevap verdikten sonra çay ikram etti. Çaylarımızı içerken ben tabii çaktırmadan Mehmet'in önüne bakıyorum. Olamazdı, benimle konuşurken sanki siki kalkıyordu! Çaylarımız bitene kadar kumaş pantolonunun önü iyice kabarmıştı!
Kocam ilk erkeğim olmuş ve bildiğim her şeyi ondan öğrenmiştim. Tutucu çevrede yetiştiğim için erkekler her zaman mahrem olmuştu. Şimdiyse iş yerinde bir erkek yarağını benim için kaldırmıştı. Belki başka erkekler de bana bakarak tahrik olmuştur, ama şimdi ilk kez şahit oluyordum. Bana kalkan o yarağa bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Pantolona rağmen oldukça büyük olduğu belli oluyordu.
Çaylarımız bitince işimin başına dönmek için müsaade isteyip kalktım. Ardından da, "Geçen gün için teşekkür edemedim!" dedim. "Geçen gün???" diye sordu, ne kastettiğimi anlamamıştı sanırım. "Geçen gün, hani serviste Gülten'le tartışma meselesi, onu diyorum!" diye hatırlattım. Mehmet de, "Haa, o mu, yahu boşver o manyak kadını. Dıştan bakınca insana benziyor, ama örümcek kafalının teki. Kimin neye inandığı umurumda değil. Karşımdaki iyi bir insan mı, ben ona bakarım. Kendini bir bok sanıyor koduğumun karısı. Ya pardon, ben çok sinirleniyorum böyle şeylere!" dedi.
Kaba konuşmasına rağmen oldukça samimi gelmişti bana. "Neyse ben döneyim işimin başına!" diyerek, ilk kez o gri gözlerine uzun uzun baktım. O da benim gözlerime bakarak, "Hadi bakalım kolay gelsin, iyi çalışmalar, görüşürüz!" dedi. Yanından ayrılıp işimin başına döndüm.
İlk kez bir erkek bana farklı bir gözle bakmıştı kocamdan başka. Çok güzel değilimdir, ama kendime bakarım. Genç bir kız değilim, ama yediğime içtiğime dikkat ederim. Kendimden bahsetmek gerekirse, 1.60 boyunda, 65 kiloda, balık etli denebilecek beyaz tenli bir kadınım. Siyah uzun saçlarımı her zaman başörtüsüyle örterim. Vücudumu belli etmeyen uzun ve bol elbiseler giyerim. Erkeklerin dikkatini çekmemeye çalışırım.
Kafamda bazı sorularla öğlen olmuş, yemekhaneye gitmiştim. 4 kişilik masa da 3 kişi oturuyorduk. Tabii söylemeye gerek yok bunlardan bir tanesi de kardeşim gibi sevdiğim Hakan idi. Çok geçmeden Mehmet yemekhaneye girdi ve yemeğini aldıktan sonra doğruca bizim oturduğumuz masaya oturdu. İlk kez oluyordu bu. Hepimize afiyet olsun dedikten sonra yemeğimizi yerken kaçamak bakışlarını yakalıyordum.
Diğer masadan kalkan bir adam, "Abi bizim çocuk telefonumla oynarken bütün numaralar silinmiş, numaranı verir misin?" diye Mehmet'e sordu. O da hemen orada telefon numarasını adama söyledi. Adam kaydederken Mehmet bana bakarak numarayı tekrarladı. Neden böyle yaptı? Acaba telefon numarasını bana mı vermek istiyordu? Numarası akılda kalacak kadar kolaydı. İçimden birkaç kez tekrar ederek numarayı ezberlemeye çalıştım. Yemekten sonra Mehmet görev yerine gitti. Biz de sigara içme alanında çaylarımızı içerken kimseye fark ettirmeden Mehmet'in numarasını 'Muhasebe' diye kaydettim...
Günler geçiyordu. Birkaç kez bir bahane ile aramak istedim, ama yapamadım. Açıkçası bazı şeylerden emin olmak istiyordum, nihayetinde evli ve çocuklu bir kadındım. Bu arada Mehmet halen bana bakmaya devam ediyor, ama bana asla yaklaşmıyordu...
Bir gün sabah mesaiye erken gitmiştim, Hakan'la oturmuş kavhve içiyorduk. O sırada Mehmet yanımızdan geçerken, "Siz kendinize Müslümansınız. Kahve içiyorsunuz, muhasebede bir gariban var ona da ikram edelim demiyorsunuz!" diye takıldı. Hakan da, "Mola saatinde geliriz abi!" diye cevap verdi.
Mola saatinde 3 tane Türk kahvesi yaptım, Mehmet'in yanına gittik. Mehmet teşekkür edip sigarasını keyifle içerken konuşuyorduk. Tabii ben çok fazla konuşmalarına dahil olmuyordum. Hakan bir ara lavaboya gidince, bu anı bekleyen Mehmet, "Kahveyi sen mi yaptın?" diye sordu. "Evet." dedim. "Güzel olmuş eline sağlık. Şey diyecektim. Bir şeye ihtiyacın olursa, veya sadece konuşmak falan istersen, çekinme gel. Sorun olmaz!" dedi. Ben de, "İş yerinde laf söz olur." dedim. "Bir şey olmaz. Numarayı da verdik ama herhalde kaydetmemişsin bile?" deyince benim jeton düştü. "Bir şeye ihtiyacım olmadı ki!" dedim. Mehmet, "Bir şeye ihtiyacın olunca mı ararsın sadece?" diye sitem edince, "Tamam, tamam, mesaj atarım sana, sen de benim numaramı kaydedersin!" dedim. "İyi bakalım. Lazım olduğum anı sabırsızlıkla bekliyorum!" dedi.
Aramızda birşeylerin olduğu o an artık iyice belli olmuştu. Hakan gelip, "Abla gidelim mi?" deyince oradan ayrıldık. Birkaç saat sonra, Mehmet'e, "Kaydet numaramı!" diye mesaj attım. Anında cevap geldi. "İş yerindeki en güzel kadın diye kaydettim!" diye yazmıştı.
Bu mesajlaşmadan sonra çok düşündüm, doğru mu yaptım, yoksa yanlış mı diye. Bu işin sonu ne olacak bilmiyordum. Bu tuhaf adam ilgimi çekmişti. Muhabbeti de yeri geldiğinde oldukça ilgi çekiciydi. Bilgili ve zekice. Büyük şehirlerde yaşamış, görmediği yer kalmamıştı. Feleğin çarkından geçmişti. Başına buyruk yaşamayı seven bir adamdı. Benim gibi evli, çocuklu bir kadında ne bulmuştu? Sadece seks için olsa bile çekici olmayan kapalı bir kadındım. Bunları merak ediyordum. Dediğim gibi o kadar güzel bir kadın da değildim.
O günden sonra eskisine nazaran daha yakındık. Bir kadın olarak ben ilk adımı atmıştım, gerisi ona kalmıştı. Mesajlaşıyorduk sürekli olarak. Mesajlaşmalar gittikçe samimi olmaya başlamıştı. Tabii kimseye belli etmeden! Özellikle Whatsap grup paylaşımlarında oldukça ilginç komik şeyler paylaşıyordu. Sanki hiç derdi yokmuş, hayatı tiye alan bir izlenim uyandırıyordu. Bu benim için bir ilkti. Kocamdan başka bu kadar samimi olduğum ilk kişiydi. Hatta öyle ki, bana çok güzel olduğumu söyleyip, iltifat etmediği gün yoktu. Bu iltifatlarına cevap vermesem de, bir erkek tarafından beğenilmek çok hoşuma gidiyordu.
Günler geçtikçe Mehmet'le ilişkimiz oldukça garip bir hal alıyordu. Bir ay kadar böyle etti. Bir gün gün mesaiden sonra eve gelmiştim. Kocam iş için o gece İzmir'e gitti, ayda birkaç kere giderdi hep. Çocuklarsa uyuyordu. Yatakta uzanmış uyumaya çalışıyordum. Her ne kadar yorgun olsam da gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Telefonuma gelen mesaj uyarısından sonra telefonuma uzandım. Mesaj atan Mehmet idi. Cinsel içerikli bir fıkra yollamıştı. Okudum, komikti. Kendi kendime gülümsedim ve "Serseri seni :)" diye yazdım. Sanırım harekete geçmeye karar vermişti.
Mehmet, "Tüh, sana mı yollamışım? Özür dilerim!" diye yazdı. "Kime yollayacaktın ki?" diye yazdım. "Yav arkadaşa yollayacaktım, sana gitti yanlışlıkla!" tazdı. "Sorun değil!" yazdım. "Hoşuna gitti mi? Gittiyse bir tane daha yollayayım sana?" yazdı. "Densiz :)" yazdım. "Cevap yazabildiğine göre kocan evde yok?" yazdı. "Evet yok, iş için yine İzmir'e gitti!" yazdım. "Pöf! Evli ol, karın olsun, sen gece İzmir'e git. Hayatta yapmazdım!" dedi. "Nedenmiş?" dedim, "Karı koca gece beraber yatmalı. Ayrı ayrı değil!" dedi.
Açılmaya başlamıştı. Konunun nereye gideceğini tahmin edebiliyordum, fakat devam ettirmeye karar verdim. "Keyfi için gitmedi ya, iş için gitti. Taş mı yiyeceğiz çalışmazsak?" yazdım. "Taşı maşı bilmem ama taş gibi sert başka birşey var burada!" dedi. Benim için ilk olan bu tür konuşmalar nedeniyle heyecanlanmaya başlamıştım. Kalbim hızlı bir şekilde küt küt atmaya başlamıştı. Olay farklı bir boyuta gidiyordu. Ama yalan yok, bu tür muhabbet hoşuma gitmeye başlamıştı. Ona, "Senin evlenmen lazım. O zaman görürsün!" yazdım. "Nedenmiş?" diye sordu. "Baksana aklın fikrin hep o iş'te!" dedim. "O iş için illa evli mi olmak gerek? Bak sen evlisin, ama yalnız yatıyorsun. Senin gibi güzel bir kadın bırakılıp da İzmir'e gidilir mi? Sen çok güzel bir kadınsın Tuğba!" diye yazdı.
Daha önceki mesajlarında ya da konuşurken hiçbir zaman adımı kullanmamıştı. Bu bir ilkti. "Teşekkürler!" yazdım. Mehmet ise, "Eğer kocan olsaydım..." diye gönderdi mesajını. Aman Tanrım, artık ok yaydan çıkmak üzereydi. Ya son verecektim, ya devam edecektim. Cümlenin devamını tahmin etsem de yine de duymak istiyordum. "Eee, kocam olsaydın???" diye sordum. "Devamını kamera açarsan söylerim!" yazdı. "Manyaksın sen :)" yazdım. "Sen de manyaksın :)" yazdı. "Kamera falan açamam, yataktayım!" yazdım. "Çıplak değilsin herhalde :)" yazdı. "Elbette değilim!" dedim. "O zaman sorun yok, aç hadi kameranı!" yazdı. "Çocuklar uyuyor!" dedim. "Tak kulaklığı, kapat kapıyı, aç kamerayı!" yazdı. "Manyak şey :)" yazdığımda, "Saat bilmem kaç, benimle mesajlaşabiliyorsan, görüntülü de konuşabilirsin! Hem merak etmiyor musun cümlemin devamını?" yazdı.
Garip bir oyun oynuyorduk. Aklım 'Olamaz!' derken, kalbim bunu devam ettirmek istiyordu. "Bekle!" diye mesaj attım. Sonra yataktan kalktım. Üzerimde popomun seviyesine kadar inen parlak satenden askılı bir gecelik vardı. Geceliğin altında sutyenim yoktu ve büyük memelerim nerdeyse taşacaktı geceliğin dekoltesinden. Üzerime sabahlığımı giydim ve kuşağını bağlayarak önümü kapattım. Ama yine de memelerim belli oluyordu. Sonra da başımı evde kullandığım beyaz bir eşarpla bağladım. Siyah uzun saçlarımı tam olarak kapatmamıştı. Biraz da tepkisini görmek istiyordum.
Sonra makyaj masasının önündeki sandalyeye oturdum. Görüntülü arama yaptım. Sanki bekliyormuş gibi hemen cevapladı aramamı. Yatakta uzanmıştı. Sadece göğüs kısmından üstü görünüyordu. Konuya giremediğini, "Yazmak daha kolaymış ya!" deyince anladım. Ben de, "Sen istedin beni görmeyi. Şimdi dökül bakalım!" dedim. "Gerçekten çok güzelmişsin! Seni hep öyle bol giysiler içinde gördüm. Seni kilolu gösteriyormuş. Bak saçların da uzunmuş. Düşündüğümden çok daha sexy bir kadınsın!" dedi. Sexy? Bu kelimeyi kocamdan hiç duymamıştım. Şimdi bir adam benim sexy olduğumu söylüyordu.
"Yalancı... Neremi gördün ki?" dedim. "Seni her gece soyuyorum ben!" dedi. "Terbiyesiz :) Utanmadın mı beni soymaya?" dedim. "Neden utanayım? Hayal benim değil mi? Soyarım da, severim de!" derken severim kelimesinin anlamı aslında sikerim idi. "Ama vücut benim vücudum. Öyle istediğin gibi kullanamazsın!" dedim. "Valla kullanırım, kullandım da!" dedi. "Nasıl kullandın?" diye sordum.
Cevabını merakla beklerken sandalyeden kalktım ve yatağa uzandım tıpkı onun gibi. Sadece vücudumun üst kısmını görebiliyordu. "Yatağın..." dedi. "Ne olmuş yatağıma?" dedim. "Tam düşündüğüm gibi ter temiz. Senin kocan olsaydım seni hiç yalnız bırakmazdım. Hele geceleri... O yatakta seni uyutmazdım. Tıpkı şimdi yattığın gibi, yatırırdım seni. Güneş görmemiş o bembeyaz vücudunu öperdim, koklardım..." dedi ve sustu.
Hayatımda ilk defa bir erkek telefonda görüntülü konuşurken benimle ilgili fantazilerini anlatıyordu. Anlattıkları beni de etkilemeye başlamış, amım sulanıyordu. Bunu hissedebiliyordum. Evli bir kadındım, bu yaptıklarım çok yanlıştı, ama ben de istiyordum artık.
"Eee, öyle bırakır mıydın?" diye sordum. "Hayallerimde bıraktım mı ki şimdi bırakayım? Pırıl pırılsındır, tek bir tane bile tüy yoktur sende!" dedi. Gerçekten de her zaman bakımlı olmuşumdur. Hiçbir zaman uzatmaz, düzenli keserdim kıllarımı. "Tüy yok değil mi Tuğba?" diye sordu. Hipnotize olmuş gibi, "Yok! Tertemizim!" dedim. "Eee, daha ne bekliyorsun?" dedi. "Neyi?" diye sordum. "Göstermeyi!" dedi. Neyi gösterecektim ki? Yoksa soyunmamı mı istiyordu? "Neyi göstereceğim?" dedim. "O güzel vücudunu!" dedi. "Yok artık, olmaz!" dedim. "Neden? Yarım saattir hayallerimi anlattırıyorsun bana, şimdi de göstermem mi diyorsun?" dedi.
Haklıydı, bu noktaya kadar gelmiştik. Yine de, "Fazla ileri gidiyorsun artık!" diye çıkıştım. "Sen ileri gitmiyor musun? Yok diyorsan kapat telefonu, bitir herşeyi!" dedi. Bitmesini istemiyordum aslında. Elimi ıslanmış amıma götürmek ve okşayarak orgazm olmak istiyordum. Cevap vermesem de aramayı da bitirmemiştim. "Tuğba'm, lütfen, bırak tutma kendini, çıkart içindeki o sexy kadını. İzin ver ikimiz de mutlu olalım!" dedi.
Gösterecektim. Kalkıp yeniden makyaj masasına gittim ve sandalyeye oturdum. Telefonu beni görecek şekilde aynanın önüne bıraktım. "Bakalım hayalindekiler gibi mi?" deyip sabahlığımı sıyırdım. Geceliğimin altından belli olan iri göğüslerimi iki yanından tuttum, sağa sola salladım. "Harikasın birtanem. Göster onları bana!" dedi. Askılarından tuttuğum geceliğimi yavaşça aşağıya indirmeye başladım. İri memelerim ortaya çıkmaya başlamıştı. Kocamdan sonra göğüslerimi gören ilk erkekti. Artık onun esiri olmuş gibiydim.
Mehmet artık yerinde duramıyordu. "Yanında olsam o göğüslerini avuçlayıp okşasam, uçlarını ağzıma alıp emsem..." diyen Mehmet boşta olan elini aşağıya götürdü. Sanırım yarağını okşuyordu. Sonra yatakta hareket edip kamerayı aşağıya doğru götürdü. Gördüğüm şey karşısında yutkundum. Daha önce kocamınkinden başka yarak görmemiştim. Kocaman bir yarağı vardı. Kocamınkinden daha uzun ve oldukça da kalın! Büyülenmiş gibi yarağına bakıyordum. O anda o yarağı içimde hissetmek istedim. Kocam beni tatmin ediyordu, ama iki çocuk doğurduktan sonra (Keşke şimdi daha kalın bir yarak olsa!) diye içimden geçirdiğim, özlem duyduğum anlar çok olmuştu.
"Tuğba'm, aşkııımmm, işte bununla siktim seni hayallerimde!" dedi Mehmet kocaman yarağını okşarken. Aşkım? İlk defa bana böyle hitap ediyordu. Böyle demesi hoşuma gitmişti. Ben yarağına gözümü kırpmadan bakarken, Mehmet, "Ben de seninkini görmek istiyorum! Lütfeeennn!" diye yalvarıyordu. Heyecanımı yenmek için biraz bekledim ve sonra ayağa kalktım ve belime kadar inmiş olan sabahlıkla birlikte geceliğimi sıyırınca Mehmet'in karşısında, başımda eşarbım, altımda külotumla kalmıştım. Yavaş hareketlerle yanlardan tutup külotumu da indirdim aşağıya doğru...
"Harikasın aşkım. Muhteşemsin. Yalamak istiyorum amını!" diyordu. Kendime inanamıyordum, çok da iyi tanımadığım bir adama amımı gösteriyordum. "Ohhh! Çok güzelsin aşkım!" diye iltifat ediyordu. Amım sulanmış, yanıyordu. O kocaman yarağından gözümü alamıyordum. Vıcık vıcık olmuş amıma girmesini öyle istiyordum ki! Kalbim küt küt atıyordu, nefes alamaz hale gelmiştim...
Mehmet'e, "Boşaldığını görmek istiyorum!" dediğimde, "Hadi sen de amını okşa da beraber boşalalım aşkım!" dedi. Karşılıklı mastürbasyon yapıyorduk. Birkaç dakika sonra büyük bir zevk dalgasının kasıklarımı sıkıştırdığını hissettiğim anda, Mehmet'in elinde benim eşarbıma çok benzeyen bir şey gördüm. Mehmet, "Ohhhh! Tuğba'm! Aşkıımmm!" diyerek elindeki eşarba boşalmaya başladı. Ama ne boşalma! Boşalma anını daha iyi görebilmem için kamerayı öyle bir ayarlamıştı ki, damarları iyice gerilmiş, döllerin fışkırmasını görebiliyordum. O anda ben de orgazm oldum. Daha önce böylesine şiddetli bir orgazm yaşadığımı hatırlamıyordum. Ben saniyelerce orgazm olurken, Mehmet'in yarağından döller elindeki eşarba fışkırıyordu. O anda o kocaman yarağından çıkan döllerin amıma fışkırmasını öylesine arzu ediyordum ki...
Orgazmdan sonra üzerimde tatlı bir yorgunluk oluşmuştu. Mehmet eşarpla sikini güzelce temizledi. Ben de sandalyeye oturdum, biraz kendime geldim. İçimde bulunduğum durumu düşündüm. Çevremde beni tanıyan herkes, mütevaziliğimin yanında, namusuna düşkün, tam bir aile kadını olarak biliyordu. Kapalı giyindiğim için eleştiren komşular acaba benim bir erkekle böyle şeyler yaptığımı bilseler ne düşünürlerdi?
Mehmet, "Aşkım, pişman mısın?" diye sorduğunda, "Hayır değilim!" dedim. "İşte her gece böyle seni düşünerek kendimi tatmin ediyorum!" dedi. "O eşarp neyin nesiydi?" diye sordum. "Senin başını örttüğün her eşarbın benzerinden birer tane aldım. Senin olduğunu düşünerek boşaldım o eşarplara! Anla artık seni ne kadar çok istediğimi" dedi. "Bak Mehmet, ben de seni çok istiyorum, ama evliyim, sonumuz yok biliyorsun!" dedim. "Umurumda değil. Seni istiyorum. Hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim. Ne olur bir kere buluşalım!" dedi. "Bilmiyorum. Düşünmem lazım. Lütfen ısrar etme. Şimdi yatmam gerekiyor!" dedim ve cevap vermesine izin vermeden aramayı sonlandırdım.
Nefsime yenilmiştim. Ya bu işi bitirecektim, ya da buluşup beni deli gibi arzulayan erkeğin altına yatacaktım. Geceliğimi giyindim ve yatağa rahatlamış olarak yattım. Telefona bakınca Mehmet'in mesaj attığını gördüm. "Seni seviyorum Tuğba'm!" yazmıştı...
Herkese selam🙋♀️Dün yazamadığım için özür dilerim🤕Bu gönderiyi sanki dün yazmışım gibi yapalım olur mu?Başlayalım!Bu sabah ders zili çalmadan kantine uğramıştım,iyiki de uğramışım o da kantindeydi.Sıraya girip beklemeye başladım o sırada arkasını dönüp bana"günaydın,naber?"dedi."Günaydın,uykum var biraz senden naber?"dedim."Benimde uykum var dün gece uyku tutmadı"dedi.Bende gülümsedim.Sıra ona gelmişti ve arkasını dönmeden önce burnumun ucuna yumuşakça vurup"hava o kadar soğuk sanırım,zaten fındık kadar burnun var bir de kızarmış"dedi.O an o kadar mutlu oldum ki,çünkü burnumu sevmiyorum,sevemiyorum.Onun dediğinin aksine burnum bence fındık kadar değil ceviz kadardı.Dokunmak için kırk takla attığım sakalları yine uzamış,beni çileden çıkarıyordu.Bir şekilde işi çaktırmadan o sakallara dokunmam lazımdı ama nasıl?Öğleden önceki son ders müzikti ve arkadaşlarımın getirdiği yiyecek ve içekcekleri yerken hocamız ile sohbet ediyorduk.Geçen hafta bize bunun sözünü vermişti.O sohbette çok dedikodu öğrendim.Mesela TED İZMİR KOLEJİ'nin bahçesinde kenevir yetiştiriliyormuş.Ayrıca çoğu öğrenci de zorbaymış.Sınıftan Eda adında bir arkadaşım var ve puff içme gibi kötü bir alışkanlığı var.Ama bu çok fazla ileri gitti,derslerde lavaboya gitmek için izin alıyor orada ders bitene kadar puff içiyordu.Ve bir gün hocalar onu yakaladılar.Öğrenci kayırma her okulda da olduğu gibi bizim okulda da var.Hiç bir ceza almadan çıktı müdürün odasından.Bizde onun iyiliği için bir plan yaptık.Bana güvendiği için puffu okula getirdiği bir gün gizlice hocalara haber verecek ve elindeki son puffun da hocaların eline geçmesini sağlayacaktık.Umarım işe yarar çünkü yaşımız bunun için henüz çok küçük.Son teneffüs arkadaşımın aklına dahiyane bir fikir geldi.Bir konu bulacak ve ona yavaşça tokat atacaktım sonra üzülmüş gibi yapıp yanağını sevecektim.Açacağım konu da o geçen günlerde gizem adında bir kız ile konuşuyordu,onu anlatmasını isteyecektim.Zil çaldığı gibi sınıflarının kapısına gidip ona seslendim.Yanıma geldiğinde köşeye çekip "hani bir kızla konuşuyordun ya ne oldu sevgili oldunuz mu?"diye sordum içim acıyarak."Yok ya,ben soğudum ondan kestim konuşmayı"dedi.Resmen havalara uçtum!"Hmm anladım"diyince"Başka bir şey yoksa gidiyorum o zaman"dedi ve gitti bende boş koridorda öylece kala kaldım.Gidiyorum dedi ve gitti.Bu kadar.Bense hiçbir şey diyemeden öylece kafa sallamıştım.Akşam eve geldiğimde biraz rahatlamıştım,daha 2 gün vardı ama değil mi?Onunla olan küçük anlarım ve okulda yaşananlar birazda olsa ilginizi çekti ise takipte kalın canlarım🩰🐰
şu göğsümün tam ortasına düşen ateşi açıkla bana, ben artık ne desem yeri değil. ağzımı açsam susmam için düğümlerler boğazımı. "bir sigara daha içeyim" diyerek çıktığım balkonda biten paketlerimi açıkla bana. ben diyecek söz bulamıyorum daha fazla. bir gün bile suyunu, güneşini eksik etmediğim çiçeklerimin her geçen gün soluşunu da anlat bana, ben nerede hata yaptım. yürüdüğüm yollarda tıkanan boğazımı, dolan gözlerimi haykır suratıma. çünkü ben artık kendime kör kaldım. sağır kaldım. ben kendimi kendimde yok ettim. yorgunluğumun evveleden geldiğine inan, ben gülüp geçeyim. ne kadar makyaj yaparsam yapayım kapanmayan göz altımdaki renkleri anlatayım sana. ardından da hiç ağlamamışım gibi, hiç ölmemişim gibi bir kahkaha atayım.
izin ver, biraz gideyim. nefesimi kesen sokakları yuva bellemek ciğerlerimi lekeledi. kara bir veba gibi, bir kâbus gibi üzerimde lânetim. titremez ellerim artık. sıkmaktan beyazlaşıyor parmak boğumlarım ama alışkanlık, anla. çakmağımın gazı az ama kendimi yakmama yetecek kadar da çok. önce parmak uçlarımdan başlar ateş, hayır. bu sefer değil. bu sefer, tam göğsümünden yayılıyor ateş. bin cam parçası gibi batırıyor küller. canımı yoruyorum. canımı soğuk sulardan alıp ateşler ortasına atıyorum. ben yapıyorum. ne yapıyorum. gülüyorum. gül.
bir sigara daha yakıyorum. tüm seslere kapatıyorum kulaklarımı. biraz daha ölüyorum. ama ağlamam artık. çıkar giderim. dönüp bakmam, bakamam. ezer geçerim. anne. acımasızım, haklıydın.
Trajikomik değil mi? Lellow aradı beni, müsait misin diye sordu aslında müsaittim ama kimseyle görüşmek istemiyordum. Ama buna ihtiyacı olduğunu bildiğim için gelme demedim. Telefonu kapattıktan yaklaşık 20 dakika sonra kapı çaldı ve açtığım gibi sarılıp ağlamaya başladı. Gözlerindeki şişliği ve morluğu gördüm. Dayak yemiş gibiydi ama bundan daha beter olduğunu biliyordum. Hiçbir şey sormadım ve sarıldığı süre boyunca bekledim. Sonra bırakınca birazcık rahatladığını hissettiğim gibi oturma odasına getirip bilgisayar koltuğuna oturttum. Hiçbir şey sormadım ve konuşmadım sadece dökülmesini istiyordum. Şarkı açabilir miyim diye sordu ve aç dedim. Gün bitene kadar hiç hayır demedim çünkü bu durumlardaki psikolojisini biliyorum. Üstelik Regl döneminde olduğu için ekstra hassastı. Bağzıları Gitme Soğukta şarkısını açtı öncelikle. Bu şarkının benim için de özel olduğunu bildiği için bu şarkıyı açtı ama Bağzıları grubunun delisidir zaten. Biliyor musun ay sonunda buraya geliyorlar, konser var beraber gidelim mi diye sordu ve bu tarz şeylere karşı duruşumu bildiği için tamam yalnız gideceksin anladım dedi. Sürekli konuşuyordu, dalıyordu ve bu durumdan korkuyordum. Çünkü ona bakarken aslında kendimi görüyordum bir yerlerde. Eski hâlimi görüyordum ve elimden hiçbir şey gelmeyeceği gerçeği beni daha fazla üzüyordu. Sonra dökmeye başladı şarkılarını. Bağzıları'ndan Leyla, Zaten Kırılmış Bir Kızsın, Evleniyormuşsun Bugün, Kaçak şarkılarını açtı. Sadece dinliyordum ve odaklanmaya çalışıyordum. Biliyorum teselli istiyor, bekliyor ama bunu yapamayacağımı o da çok iyi biliyordu. Çok büyük bir hayal gücüyle yaşayıp, sürekli hayal kurup yanında bir de büyük bir realizm'le yaşamak bir çeşit sıkışmak gibi. Bilerek mi yapıyordu bilmiyorum ama anlamını bildiği halde Can Ozan'dan Ağlama Ben Ağlarım ve Toprak Yağmura şarkılarını açtı. Buraya kadar kendimi çok zor tutmuştum ama bu tınıları duyunca ben de göz yaşlarına karşılık vermeye başladım. Günüm sikilsin hiç istemiyordum ama olmuştu bir kere. Ağladığımı görünce ayağa kalkıp bana doğru geldi ve sarılıp başımı göğsüne yasladı sonra başıma bir öpücük kondurup merak etme geçicek dedi. Bunu niye yaptığını zerre anlamadım çünkü buna ihtiyacı olan ben değildim. Ama dengesizliğini çok iyi anlıyordum biraz da suçluluk psikolojisi işte. O hâldeyken dur bekle lensimi çıkarayım da daha rahat ağlayayım sözü ikimizi de çok fazla güldürdü. Acının tatlı tebessümüydü. Hadi bir çay yap balkona geçip oturalım bahar havası yiyelim dedi. Son demlerdi, bu sondu. Çay yaptım ve çayları alıp sigaralarla beraber balkona geçtik. İkimiz de oturduktan sonra derin bir sessizlik oluştu ve hiç beklemediğim en nefret ettiğim şeyi istedi. Telefonunu alabilir miyim diyince şoka girdim ve neden diye sorduğumda merak ettim sadece nefretini biliyorum ama bir şeye bakmak istiyorum dedi. Verdim ve direkt Tumblra girdi. Daha önce farklı hesaplarımda yaptığım bazı paylaşımları görmüştü ama görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Girdiği gibi direkt Maybelek ne demek diye sordu. Hayatımdaki herkes bilir, benim için her şeyin bir anlamı olur ve klâsik şeyler olmaz bunlar ama bu belki 20 farklı kişiden aldığım bir soru ama sadece Andromeda biliyor. Yani Lellow'a cevabını söylemedim ama ısrar etmedi. En sevdiğim huylarından bir tanesi/ydi. Sonra M'r'c'e' ne demek, sanki bunu biliyorum kestiğin bir kelime mi diye sorunca evet dedim. Aslında hayatımdaki herkes bu kelimenin bende ki anlamını bilir çünkü en olumsuz durumda bile en çok kullandığım kelime, en büyük inanç, en büyük gerçeğim. MUCİZE...
İste tam olarak orada konuştum. Mucize dedim. Biliyorum kafanı duvarlara vuracaksın belli bir süre daha, iştahsızlığın devam edecek ve belli bir süre daha isteksiz yemek yiyeceksin ama her şey normale dönecek. Ama bu da yetmeyecek. Her şeyi bitirecek tek bir an var, tek bir şey var o da MUCİZE. Hayatımın en büyük gerçeği. En büyük inancım, en büyük hayalim. Uçurumun kıyısında bile inancımdan asla geri dönmediğim o MUCİZE...
Lellow'la bu yaşanan anlar beni direkt Ekim ayına götürdü. Çalıştığım otelde ingiliz bir kızla tanışmıştım. (ELLİE) ve bana ruhen unuttuğum bazı şeyleri hatırlatmıştı.
BELİEVE İN THE MİRACLES EMİR. MAY MİRACLES BE WİTH YOU. MAY THERE BE NO HELL FOR THE GENTLENESS OF YOUR SOUL.
MUCİZELERE İNAN, MUCİZELER SENİNLE OLSUN. RUHUNUN NAZİKLİĞİ CEHENNEMİN OLMASIN.
1
Acı, bir ırmak gibi
Doluyor yüreğime
Bardaktan boşanırcasına ağlamak istiyorum
Beni arhk ne çiçekler,
Ne çocuklar kurtarır;
Ne de o her gün
Yinelenen doğum.
Fırtına ektim
Rüzgar biçtim şu dünyada.
Acı, tepeden tırnağa
Acı çekiyorum.
Ey, yüreğimden hep ölüme doğan İsa!
Haydi, yeniden çarmıha geril
Bu son ölümün olsun
Ve bir daha doğma!
2
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, keşke öldürseydi
Diyeceksin bana.
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, bir ağıt yakmak
Gelecek içinden;
Aklımı yakıyorum çünkü ben
Yaşanmış, yaşanacak
Bütün günlerimi.
İntihar diye bir şey
Yok bu dünyada.
Ölümle biten bir intihar yok.
Asıl intihar
Gün gün yaşamakta.
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, keşke öldürseydi
Diyeceksin bana.
3
Yüreğime bir tanım
Bulabilmek için
Yollara vurdum kendimi,
Dillere düştüm.
Ben hangi yalnızlığın tarihi,
Hangi umudun
Tarih öncesiyim?
Birbaşıma kalakalmışım uzak,
Uzak ufukların sonsuzluğunda
Kollarım ardına kadar
Dünyaya açık.
Ama yaşamımda ne bir esinti
Ne de bir
Yangın var artık.
4
Ey taşlar! Ey,
Karşımda susan dünya!
Ey, bütün ölümlerime
Gebe kalan deniz!
Yağmurun bile
İzi kalır toprakta.
Havada çiçeğin kokusu
Yel vurdukça tüter.
Değil mi ki
Ufuk çizgilerinin bile
Bir sının var
Değil mi ki
Artık ne topraklar, ne sular
Beni sarıp sarmalayacak.
Gitsem, kendime
Gideceğim bundan böyle;
Kalsam, bir uçurum
Kendi derinliğiyle dolacak.
Yaşamı da, ölümü de
Tutmayacak yüzüm benim
Yüzüm benim, yüzüm benim
Dalacak bir yol gibi
Kendi çizgilerine –
Kim bilir nereye?
5
Bütün kapıların
Dışına kovuldum.
Taşlandım kahve masalarında.
Şimdi ben, ıslak bir toprağın
Tüten buğusuyum;
Kendine bakan bir aynayım
Ben bu dünyada.
Bütün kapıların
Dışına kovuldum.
Yüreğim, kurtarılmış bir
Bölgedir şimdi.
Yaşamak eğer
Gerçekten bir savaşsa,
Kalkana ve mızrağa
Çevirdim de dilimi
Omuzlarımdaki
Apoletlerden oldum.
6
Her denizin bir kıyısı,
Her insanın
Bir boyutu varmış.
Ölüm araya girmeye görsün
Bütün hücrelerini
Bir kapıya döndürüp beklesen de
Açan olmazmış
Gel ey
Yalnızlığım benim!
Açıp da solmayan gülüm!
Doldurdum bir vazoyu seninle
Suyunu yeniledim,
Kokunu öptüm.
7
Beynimle yüreğimin
Arasında ırmaklar akar
Her sabah
Boğulurcasına uyanmam bundandır.
Azraili yoldaş bilip,
Yeniden doğanım ben.
Her susayışım çöl,
Her boğuntum
Çağlayanlar boyuncadır.
Çırpınsam da çıkamam
Kendi eksenimden.
8
Çiçeksiz bir dal gibiyim
Susuz ırmak yatağı …
Varlığım soyutlandı
Bütün anlamlarından.
Gün gelir çekip giderim
Avuçlarıma alıp da aklımı
Çığlık çığlığa
Bu sokaklardan.
9
Yüreğimi dünyaya karşı
Bir kalkan bilirken
Son burcu da çökertildi
İçimde bir kalenin.
Aklımın ovalarını yeniden
Ölçüp biçmem gerekiyor şimdi
Kimsesiz ve dingin.
Bu sorular tufanında
Tutunacak dalım değil,
Bir tek yaprağım bile kalmadı sanki.
Ne bir kıpırh var havada
Ne de sularda
Yeniden doğuşların cenini.
10
Dünya kendine döner
Ben kendime dönerim.
Aklın dizginlerini çözdüm,
Yüreğin köprülerini athm
Savaşlara girdim
Yenik, umarsız
Bana bir yara kaldı
Bir de yaşama isteği
Belli belirsiz.
11
Bir şiire başlamadan önce
Noktayı koymayı öğrendim;
Yeni başlamış bir şeyi
Yitirilmiş görmeyi…
Tufanlar da istemiyorum artık
Bir dünya kuruyorum kendime
Devinimsiz, duruk.
Aklımı da kovuyorum cennetlerimden
Yüreğimi de şimdi.
Günışığıdır beni kör eden
Yağmurlardır yaralayan
Ve eve döner gibi yapıp,
Kendime döndüğüm her akşam
Anladım, yüreğimde doldurulmamış
Uçurumlar olduğunu.
Karşılıksız sorular göveriyordu
Aklımın geniş ovalarında.
İşte, bir zamanlar
Denize kavuşan ırmak
Şimdi gerisin geri dönüyor
Kaynağına.
12
Yalazlanıyor deniz
Önce usul usul
Sonra gürül gürül…
Uçurumlar açılıyor derin,
Dağlar yükseliyor yüce.
Oturmuşum bir kayanın üstüne
Akdeniz’e bakıyorum
Kendime bakar gibi
Mavi bir aynadaki gençliğime …
Ne söyledim, ne yazdımsa bu dünyada
Ne yitirdim, ne buldumsa
Bir derin iç çekişin
Bağrında eridi.
Bütün nesneler tek bir ses olarak
Bağırıyor bana:
Bitti arbk,
Artık her şey bitti!
13
Ardımda kalan
bütün köprüleri bir bir yakhm
Geri dönemem artık
Namludan çıktı kurşun.
Ne çok yürüdüm şu dünyada
Ne kadar az yol aldım
Acının alfabesindeyim daha.
Geri dönemem artık
Bir çizgi gibi uzar giderim
Anlamsız, kimsesiz
Ve soluk.
14
Aamı
Anlamıyor musun yüzümden?
Yüreğimi yansıtan
Bir aynaya döndü.
Aklımdan
Azat oldu da dilim
Yaşamın arkasından konuşarak
Özgürlüğünü kanıtlıyor şimdi.
Acımı
Anlamıyor musun yüzümden?
Bir kez olsun duy beni
Sözcükler
Araya girmeden!
15
Bir gün gelir de
Ölüme yenilirsem eğer
-Yenileceğim demiyorum
Yenilirsem eğer –
Deyin ki, erlerindendi
Eşit olmayan bir savaşın
Kılıcı sözcüklerdi,
Kalkanı sevgiler…
16
Dağlar sesimi tutar
Dağılıp, parçalar ovalar
Acılar niye benim
Üstüme kanat gerer?
Ne dünya kadar yaşım
Ne göklerden akranım var
Hüküm niye hep ölümüm?
Urganlar da kendini boğar
Göreceksiniz bir gün
Bütün uçurumları böler
Köprüleri sevginin.
17
Kendi rengini yadsıyan
Bir bayrak gibi
Dürüp, katlıyorum yüreğimi.
Ne kaldı konuşacak,
Ne vardı ki?
Yücelerde seyrettim
Uzun bir zaman;
Gönderlere çekildim
Ve anladım ki ,
Doruktur asıl uçurum
Odur insanı boğan.
18
Ben mi yanıldım,
Yoksa dünya mı bilmem?
Bir yerlerde tökezledim
Ama düştüm diyemem.
Yağmur boğulmaktan söz eder şimdi bana
Güneş çekip gitmekten.
Beni kurtarmak için
Pamuk iplikleri uzanır
Uçurumlanma …
Sevgili dünya,
Ne petekle balım kaldı,
Ne derilecek çiçeğim
Salıver arlık beni
Kopar dizginlerimden!
19
Gün akşama kavuşur
Dünyadan el ayak çekilir
Bütün görüntülerimi yitiririm birden.
Aynalara baka baka
Unuturum yüzümü.
Her şiirde biraz daha
Koparım sözcüklerden.
Gün akşama kavuşur
Kapılar sürgülenir
Evler mezar taşıdır arlık
Sokaklar teneşir …
Ey yankısız ses!
Ey devinimsiz tufan!
20
Uzun dinginliklerden
Sonra gelen fırtına
Taş taş üstünde koymamaya yeminli
Dönüp dolaşıp geldiğim
Bu kör noktada
Kırılıyor gülüşüm
Bir bardak gibi.
Ölüm kapıyı çalınca
Söylenmedik bir sözüm kalmayacak
Ve bu dünyada
Tepeden tırnağa yürek olmasını bilenler
Hep selden kaçarken
Tufana kapılacak
Batacak sulara yüzüm
Batacak sulara yüzün
Ağır bir taş gibi
Gömülüp susacak…
21
Yağmurun ardından
Kar geliyor;
Onun ardından sel…
Bir şeyleri tamamlamadan
Ölmek bana
Zor geliyor.
Bu şiir nerde biter
Gece güne ulanırken?
Çiçek tohum olur döner,
Su denize kavuşurken,
Yaşamın sonunda mı,
Başında mıyım bilmem?
Beni kim düşünür bu irinler dünyasında?
Herkes kendi yüreğini deşip,
Derin kuyular açarken
Sinmek, saklanmak için
Karanlıklarına.
Gülün ardından
Diken geliyor;
Sütün ardından irin…
Bir şeyleri bitirmeden
Ölmek bana
22
Sonun sonsuzluğundayım
Ufkun çok ötesinde.
Geçip giderim dünyanızdan
Bir yıldız gibi akarım
Yanarım kendimce.
Ok çıkınca yaydan
Artık beni aramayın
Ne mezar taşı dikin
Ne diriltin söylevlerle.
Ok çıkınca yaydan
Saplanacak bir yerler
Bulurum elbet
Gücümün yettiğince…
23
Bir kalenin
Ele geçirilemeyen
Son burcuyum ben;
Yeryüzünden silinmiş ırkların
Tek temsilcisi …
Ne söyledimse yele söyledim,
Sanki ne yazdımsa buza
Taşlandım adımbaşı
Taşlandıkça konuştum.
Ben acının dallarıysam
Yeryüzüydü gövdesi
Ben bir ırmaksam
Yaşam denizdi…
Bekleyen görecek.
Yanan sular,
Boğulan topraklar bana tanık.
Ben susarsam
Taşlar konuşacak artık.
24
Yağmurlar yağacak uzun
Yağmurlar ince
Dünya, bir alıcı kuş gibi
Üstüme çökünce
Ne bir sözcük kalacak,
Ne de bir çığlık. ..
Yine de gülsün isterim
Şu pencerelerde
Sokağı seyreden çocuk;
Gülsün artık!
25
Umut, o arslanın
Ağzında değil,
Midesindeyken şimdi
Gülümseyerek seyrediyorum
Tarihin sofralarında
Onu çiğneyenleri.
Varın taşlayın beni!
Yaralarım övüncümdür
Bu dünyadan olduğuma
Yaşadığıma dair.
Umutsuzluğun umudundayım
Karanlığın ışığında
Öyle derin, öyle yoğun
Uçurumların doruğundayım.
Varsın bir yanıt
Bulmasın sorularım;
Yalnızca soru sormaya
Bile razıyım…
26
Kişisel alacakaranlığın
Cephelerindeyim.
Yaralarım bedenimi yırtarcasına fırlıyor.
Geride kalan
Yalnızca kan ve irin…
27
Sabaha yakın görülen düşlerde
Bilinci körelten
Bir karabasan yoğunluğu,
Biraz da aa vardır.
Güneşin alhnda kararan şeyden
Korkun, derim ben
Kül alhnda yanan kordan …
Ve ışık, uzun bir karanlığın
Ardından gelirse eğer
Asıl anlamını bulur.
28
Güneşin öte yüzünü gördüm
O sonsuz karanlığı …
Doğadaki her şeyin
İkinci adı yalnızlıktı,
Ölümdü, suskunluktu.
Bir çiçek ki, taşırmış
İçinde hep solgunluğu,
Suyun akışında bir
Boğulma korkusu varmış
Yanan topraktan
Yükselen buğu…
Güneşin öte yüzünü gördüm
Ki, orada her şey
Önce kendini yadsıyordu.
29
Belki kendini boğan
Biri değilim
Yağmur, ne biliyorsun?
Belki bir beklediğim var yaşamdan.
Bir bardak mıyım sanki
Kendiyle dolup taşan?
Belki bir sıcaklık
Kaldı bir yerlerimde
Güneş, ne biliyorsun?
Belki gecelerimizden sızan bir ışık. ..
Bir kum saati miyim?
Boşalıp kaldım mı artık?
Belki açacak
Bir şeylerim vardır
Çiçek, ne biliyorsun?
Belki konuşacak birkaç söz kalmıştır
Bir gün karşıma çıkacak olanla
Geçmişe, geleceğe dair…
30
Akdeniz susuyor.
Susuyor turuncu. Susuyor yeşil.
Bir yaşam ki nasıl
Ancak kendiyle tanımlanır;
Bir insan ki nerede
Artık her şeye razıdır
Orada dursun dünya!
Ölü deniz,
Güneşli, puslu deniz
Sularını rahim, taşlarını cenin
Kıldığın çağlardan kalmış
Bir gülümsemeydim bir zamanlar
Belli belirsiz …
Cebimde kelebek ölüleri,
Ağzımda tütün kokusu
Turuncu sokaklardan denize uçan
Soluk bir gölgeydim
Dalgın ve kimsesiz …
Köşkerin kızının
Memelerine dolan iyot kokusunda,
Gülüşünde bir işçinin
Bir payım vardı
Hiç kuşkusuz…
Akdeniz susuyor.
Yaralı bir balık gibi;
Çağın zıpkınlarıyla delik deşik.
Akdeniz susuyor.
Suları kirli şimdi,
Mavisi soluk…
31
Beni doğuracak rahim,
Beni sallayacak beşik yok!
Dünyaya düştü yolum
Bir görümlük
Konuk geldim.
Tek bir soru sordum
Bin yanıt aldım;
Ama hiçbirine bende yanıt yok!
Uçurumlara itildim,
Doruklara çekildim.
Çaprazlama çiçekler astım da göğsüme
Şaire çıktı adım.
Dinsiz bir peygamberim şimdi
Ateş olsam bir kendimi yakarım.
Kendi karanlığından korkan
Bir geceyim ben,
Kendi sınırlarına düşman
Bir ülke;
Kuşablmış, yorgun …
Ey dünyalıklar, ey tarihçiler!
Oysa hepsi topu topu iki kelime:
Yaşadım ve öldüm.
32
Bu şiir burda biter
Yaşam benimle bitmiyor
Umutsuz değil, umarsızım şu anda
Ne çiçeklerde payım var,
Ne şu suskun taşlarda…
Acıdan kurtulmaya yeltendiğim zamanlar
Acı olduğumu anladım
Dünya bunu bilmiyor…
Ben insanlığın çocukluğuyum
Ve yaşlılığıyım sırasında.
Bu şiir hurda biter
Hiçbir dayanak bulmadan
Doğanın avuntusu nedir?
Gece günle tanımlanırken?
Işığın kaynağında hep
Bir karanlığın donduğu
Bilmem nasıl kanıtlanır?
Y ıllar yılı sorulara yaslanıp
Yaşarken ölüme doğdum ben
Hiç kimseyi öldüremem
Kendimi bile artık.
Bu şiir burda biter
Nasılsa anlaşılmaz
Çünkü bir sese, yankısından başka
Kulak veren çıkmaz
-Çoktan biliyorum bunu…
Karanlıkta gülümsüyorum son kez
Böyle anımsa beni…
yazıp yazıp siliyorum. bazen değil, çoğunlukla bu hayatın benimle alıp veremediğinin ne olduğunu düşünüyorum. tam bir sene önce. yaşadıklarıma karşı acıyla yakındığım bir yazı yazmıştım. şöyle anlatmıştım kendimi; ‘ben küçüktüm, çocuktum anne. neden büyüyen insanlar çocuklarını dövüyor ki? hatırlarsın anneciğim. bir gün okuldan gelmiştim. ödevlerimi yapıyordum, mutluydum çünkü babam yok, mutluydun çünkü babam yok. geç gelecek ve onun azarını işitmeyeceğim için çok mutluydum. geç gelecek ve sana vurmayacağı için çok mutluydum. ama o çocuğun ne kadar saf bir düşüncesi varmış. ya da korkunun yarattığı bir düşüncenin içindeymiş. her neyse. babam düşündüğümüz gibi eve geç gelmedi. sonra beni yanına çağırdı 'gel oğlum otur ayağımın ucuna.' dedi. sen öylece korkuyla yüzüme baktın. bilirdin her zaman böyle yapacağını, bilirdin beni mahvedeceğini. bilirdin, beni hep böyle köpek gibi ayağının ucuna çağırıp otutturacağını. işleri doğru düzgün yapmazsam dayak yiyeceğimi. bilirdin. ödevlerim de bir yanlış görürse ağlatmaktan bile beter edeceğini bilirdin.. üzülme anne, bedenindeki morluklarla bile ayakta zor duruyordun. nasıl yardım edecektin bana? üzülme anne.. anne onun babalığını hiç görmedim. gerçi sana bile veremediği o sevginin gramını, bana nasıl verecekti ki anne? baba olmak onun için neydi ki? babalık nedir söylesene anne? babalık, saatlerce fiziksel şiddete veyahut psikolojik şiddete maruz bırakmak mıdır? nedir ki babalık? ben bilmiyorum anne.. ben baba olmaktan korkuyorum anne. bazen babası olan çocukları görüyorum, onları sevmediğini düşünen ama elinden geleni yapmak için didinen babaları görüyorum. belki o çocuklar babaları daha iyi olsun isterlerdi. hayalleri, en büyük hayalleri bu olsun. yani belki böyle isterlerdi. ama benim en büyük hayalim bir babam olmamasıydı. anne. çünkü saatlerce sana vuran bir babayı neden isteyesin ki? ama evet. bende bir baba istedim beni kucak dolusu sevgisiyle saracak. fakat gerçekleşmeyecek bir hayal kurmak bana daha çok acı vereceğinden kurmadım. sana kızmıyorum anne, bana iyi bir baba, kendine iyi bir eş seçemediğin için kızmıyorum. kızmıyorum anne. çünkü nereden bilebilirdin? doyasıya aşkla sevdiğin adamın canavarlaşacağını. anne ben, fiziksel olarak büyüdüm. ama ruhen. ben hala babasının ayak ucuna oturan o küçük erkek çocuğuyum.’ artık korkmuyorum anne. baba olmaktan, korkmuyorum. senin eskiden, saçlarımı severken ellerinin titrediğini. gözlerimin içine bakarken, bakışlarına korkunun yerleştiğini. elimi tutarken bile, çekindiğini. hepsini görüyordum. ama yine de sen bir anneydin. ne kadar babama dış görünüş olarak benzesem bile, o şefkat kokan ellerini benden hiç esirgememiştin. o sevgi dolu bakışlarını hiç üzerimden çekmemiştin. o yaralarla çevrili bedenini defalarca beni korumak için, siper etmekten çekinmemiştin. asıl korunması gereken senken anne, beni defalarca korumuştun. sevginin bile seni korkuttuğu zaman, o güzel sözlerini, acıyla biten masallarını. benden esirgememiştin. o güzel yüreğinden öpüyorum anneciğim. üstüne örtülen toprak, seni üşütmesin güçlü kadın.
Bir sayfa yazı yazdığımda o kadar cok yoruluyorum ki.. yemin ederim üç gün kendime gelemiyorum. Böyle başım ağrıyor kol kaslarım bileğim elim her yerim ağrıyor gözlerim sürekli kapanıyor uyumak istiyorum yorgun oluyorum ahshshhs yani komik ama cidden tembelligie öyle alışmışım ki...
Daha önce öğrendiğim bir bilgiyi bazen hiç duymamış öğrenmemis gibi oluyorum. Sonra bir yerlerde daha önce buna baktığımı görüyorum. Bu sorunu öyle çok yaşıyorum ki.. artık canımı sıkmaya başladı ciddi anlamda. İki üç yıl önce bakıp öğrendiğim herhangi bir konuyu bugün hiç öğrenmemiş gibi yine bakıyorum. Çünkü unutuyorum. Bu her anlamda bana zarar. Böyle yaparak öğrendiğim bilgiyi tekrar etmekten başka bişey de yapmıyorum. Bir de çok şeye bakıyorum gün içinde. Hepsi zaten akılda kalamıyor bir de bennnnn ki benn aklıma ezberimde kalsın diye öğrenmiyorum. Okuyorum o an, sonra puff. Yani bunu kasti ama aslında istemeyerek yapıyorum ama ama ama sonuç bu yanii. Sürekli aynı şeyleri öğrenince/tekrar edince zaman da gidiyor çok boşuna, bilgi de birikmiyor. Bu sefe not alayım her öğrendiğimi diyorum çooookkkkkk yoruluyorum. Hem de çok çok çokkk. En iyisi küçük büyük notları buraya atayım arada bakayım diyorum, günde elli post paylaşıyorum çok altta kalıyor.. Ne yapayım ben hıı ne yapayımmmmm
Önce Açıköğretim Sınavında Gözleriyle Sikti! (Sevim 39 Y., Ankara)
Merhaba arkadaşlar. Adım Sevim. 39 yaşındayım, 1.65 boy, 73 kilo, beyaz tenli, balık etli birisiyim. Evli ve bir çocuk sahibiyim. İlköğretimde sınıf öğretmeniyim. Eşime bağlı, mutevazi hayatı olan birisiyim. Ama son zamanlarda erkeklerin bakışları beni tahrik etmeye başlamıştı. Kocamın artık bana yetmediğini düşünüyordum.
Açıköğretim sınavı için görevli olduğum okula geldim. Gözetmenlik yapacağımı sınıfa girip, sınava girecek öğrencileri bekliyordum. Tek tek gelmeye başlamışlardı, herkesin sırasını gösteriyordum. İçeriye birden mükemmel seviyede çok yakışıklı birisi girmişti. Manken gibiydi. Kasli yapısı vardı. Gözlerimi üstünden alamamıştım. Yerine oturdu. Sürekli bakışmaya başlamıştık. Kimliğini kontrol etmeye gittiğimde, bana yiyecek gibi bakıyordu, içim titremişti. 26 yaşında, karizmatik bir gençti. Adı Engin idi. Kimliği verirken elim eline değdi. Gülümsedi. Masaya oturduğumda aklım başımdan gitmişti. Tanrım, ne yapıyordum? Resmen canım istiyordu onu. Kibarca, "Herkes sizin kadar güzel gözetmen olsa keşke!" dedi. Gülümseyerek teşekkür ettim. Sınav bitene kadar sürekli bakışmıştık. Yürüdükçe arkamdan kalçama baktığına emindim. Sınıftaki camdan yansımaya baktığımda gerçekten kalçama bakıyordu.
Sınav bitene kadar sürekli baktı. Sürenin sonuna kadar bekledi. Süre bitince de sınav kağıdını en son o getirdi verdi. Gülümsemesi beni tahrik ediyordu. Sınav kağıdıyla birlikte, katlanmış bir de küçük not kağıdı bırakmıştı. O gittikten sonra heycanla not kağıdını açıp baktım, "Çok hoş bir bayansın, seninle sadece bir çay içmek istiyorum. Dışarıda bekliyor olacağım." yazıyordu. Heyecandan titriyordum. Kabul etmemek için kendime söz veriyordum. Ama içimden bir seste bu fırsatın kaçmayacağını söylüyordu.
İsim bittikten sonra okulun dışına çıktım. Kenarda arabayla bekliyordu. Uzaktan görünce elini kaldırdı 'Buradayım' der gibi. Yanına gitme zorunluluğu hissettim birden. Arabaya bindim, "Merhaba!" dedim. O da, "Ben Engin!" dedi. "Biliyorum, kimliğinde yazıyordu, ben de Sevim!" dedim. "Mado var şurda, çay icelim mi?" dedi. Kabul ettim. Çaylarımızı içerken sohbet ediyorduk. Diksiyonu düzgündu. Etkiliyordu konuşmasıyla. Kendisinin uzaktan kumandalı araçlara ilgisi olduğunu söyledi, "İstersen götüreyim, kullanırız!" dedi. Fazla geç kalamayacağımı, eşimin bekleyeceğini söyledim. "Fazla uzak değil, gider değişik bir gün geçiririz!" dedi. Kabul ettim.
Gittiğimiz yer Gölbaşında ailesine ait Bağ eviydi. Yüksek duvarları olan, büyük bir bahçesi bardı. Bizden başka kimse yoktu. Heyecan basmıştı beni. Uzaktan kumandalı arabasını bahçeye çıkardık. Oynamaya çalışıyordum. Bana öğretmek için kumandayı elimden tutup, arkama yaslanıp gösteriyordu. Resmen aletini kalçamda hissediyordum. Konuştukça sıcak nefesi boynuma, kulağıma geliyordu. Tahrik olmuştum. Kalçamı iyice ona yaslamıştım. Biraz öyle durduktan sonra, kulağıma çok güzel olduğumu söyledi. Ben artık dayanamadım ve birden dönüp dudağına yapıştım. Bahçede deli gibi öpüşüyorduk. Dilini ağzımın içinde gezdiriyordu, çok güzeldi. Bir yandan da iri kalçalarımı okşuyordu. İçeri gitmek istediğimi söyledim. İki eliyle popomdan kaldırdı, ben de bacaklarımı beline dolayıp, kucağında öpüşe öpüşe eve girdik...
Kendi odasına götürdü beni. O beni soyarken, ben de onu soymaya başladım. Çırılçıplak kalmıştık. Yarağı kocaminkiyle aynı uzunlukta, fakat daha kalın ve daha düzgün şekilliydi. Tertemizdi, hiç kıl falan da yoktu. Hemen eğilip emmeye başladım. Mis gibi kokuyordu. Taşaklarını emerken inlemeye başlamıştı. Sonra beni üzerine ters alaraki o da benim amımı yalamaya başladı. Bir yandan da parmağını götüme sokuyordu. Delirmek üzereydim, vıcı vıcık olmuş amımdan sular akıyordu, "Sik artık!" diye bağırıyordum. Fazla yalvartmadı, beni sırtüstü yatırıp kasıklarımdan tutup yatağın kenarına çekti, bacaklarımı omzuna alıp, yarrağını usulca kaydırdı amıma. Dibini bulduğunda, belimden tutarak deli gibi sikmeye başladı. Okadar hızlı girip çıkıyordu ki amıma, kasıkları kasıklarıma çarptığında 'Şap şap şap!' sesler geliyordu. Okadar güzel sikiyordu ki, sesim kısılacaktı inlemekten ve bağırmaktan...
Ben çoktan orgazm olmuştum, fakat o halen sikmeye devam ediyordu. Ben ikiniciye orgazm olurken, yarrağını çıkarıp, göbeğime ve göğüslerime doğru boşaldı. Sıcacıktı dölleri. İkimiz de aynı anda boşalmıştık. Yanyana uzandık ve dinlendik biraz. "Duşa girelim! dedi. "Tamam, ama saçımı ıslatmamam lazım, değilse kocam şüphelenir!" dedim. Elleriyle sadece vücudumu yıkadı. Sonra yine odaya geçtik ve öpüşüp sevişmeye başladık. Az sonra yarağı yeniden sertleşmişti. Bu sefer kendisi sırtüstü yattı ve beni ata biner gibi yarrağına oturttu. Deli gibi zıplıyordum. Zıpladıkça da 95 beden göğüslerim hopluyordu. Gö��üslerimi avuçluyorken uçlarını ısırıyordu. Çığlıklarımı duydukça, "Gönlünce bağır aşkım!" diyordu. O henüz boşalmamıştı, ama ben yine orgazm olup boşalmıştım. Yorulmuştum, indim üzerinden ve yatağa attım kendimi...
Beni yüzüstü çevirdi ve kaba etlerimi öpüp, ısırıp, emmeye başladı. Kocam hiç yapmıyordu bunu, işi bitti mi arkasını döner uyurdu hemen. Engin bu arada götümün yanaklarını yoğuruyor, arasıra iyice ayırıp, göt deliğime dilini değdiriyor, deliğin etrafını yalıyordu. Parmağını götüme sokup, "Seni burdan da sikmek istiyorum!" dedi. "Tamam yap, fakat ilk kez olacak!" dedim. Biraz daha yaladı, parmağıyla genişletmeye çalıştı, sonra beni domaltıp yarağını sokmaya çalıştı, çok zorladı fakat giremedi. Yarrağının başı giriyordu, gerisi girmiyordu birtürlü. Aslında girerdi, ben eve geç kalırım telaşıyla kendimi çok kasıyordum. "Ordan başka bir zaman yapalım canım!" dedim. Beni kırmadı. Ben de onun yarağını yalayarak boşalttım...
Toparlandık ve beni evimin yakınına bıraktı. Birbirimize telefon numaralarımızı vererek vedalaştık. Artık Engin'le her fırsat bulduğumuzda sikişeceğim.
Merhaba, adım Tuğba, 35 yaşında, 2 çocuk annesi bir kadınım. İhracaat yapan büyük bir firmada çalışıyorum. Kocamla iyi giden mutlu bir evliliğim var, ama evliliğimizin ilk yıllarına göre gittikçe seyrekleşen bir seks hayatımız vardı. Kocam iş için sürekli İzmir'e gidip geldiği için ayda 2 ya da 3 defa anca ilişkiye giriyorduk.
Çalıştığım yerde gözleri sürekli bende olan ve çok yakışıklı sayılmayacak bir adam vardı. İsmi Mehmet olan bu adam firmanın muhasebe işlerine bakıyordu. Mehmet'i çok iyi tanımıyordum, ama gözlerini sürekli olarak üzerimde hissediyordum. İşe girip çıkarken, yemekhanede, serviste falan rahatsızlık vermeden kaçamak bakışları sürekli olarak üzerimdeydi. Başım sürekli olarak kapalı, vücudumu belli etmeyen elbiseler giymeme rağmen bana neden baktığını merak etmiyor da değildim.
Bu pek te yakışıklı olmayan, benden yaşça büyük olan Mehmet'te fark edilen tek şey o güzel gri gözleriydi. Soğuk tavırlarıyla ilk başta insana itici gelen bu adamın içinde bambaşka bir insan olduğunu onu tanıdıktan sonra anladım. O kaba saba espriler yapan adamın içinde sevgi dolu bir aşık varmış.
Evli olduğum için, özellikle iş yerindeki erkeklere karşı hep mesafeli duruyor, oturup kalkmama ve konuşmalarıma dikkat ediyordum. O gün işten çıkmıştım. Servisle eve giderken aynı departmanda çalıştığım mesai arkadaşım Gülten'le Mehmet tartışıyorlardı. Gülten dış görünüşüyle modern gibi görünse de düşünceleri yobazcaydı. Gülten bir ara başı örtülü kadınlar hakkında kötü bir söz söyleyince ucu bana da dokunduğundan dayanamadım ve araya girdim. Mehmet te beni destekledi ve Gülten'e sesini yükseltip, "Haksızsın Gülten, sus artık!" diyerek konuyu kapattırdı.
Mehmet hakkındaki düşüncelerim değişmeye başlıyordu. Mehmet'i biraz daha tanımak istiyordum. Neredeyse 6 aydan beri aynı yerde çalışmış olsak da birkaç merhaba ve günaydın da öteye gitmemişti konuşmalarımız. Aslında benim departmanda çalışan ve kardeşim gibi sevdiğim Hakan'la araları çok iyiydi. Birkaç kez Hakan'a Mehmet'le ilgili sorular sorduğumda, Mehmet'in 45 yaşında, evlenip boşanmış, yalnız yaşayan bir adam olduğunu öğrendim. En büyük tutkusu sokak kedileriymiş, tıpkı Hakan gibi. Bıkmadan usanmadan her akşam kasaptan aldığı ciğer et tavuk gibi malzemeleri pişirir ve sokak hayvanlarını beslermiş. Görüntüsü ve yaşamı ile kendi içinde tezatları olan garip bir adamdı açıkçası.
Samimi olduğu insanlara oldukça yakın, samimi olmadığı insanlara da bir o kadar uzaktı, tıpkı bana uzak olduğu gibi. Bakışlarından bana bir tür ilgisi olduğu belliydi, ama gerek evli olmam, gerekse kapalı bir bayan olmamdan dolayı belli ki bir türlü yakınlaşamıyordu bana sanırım.
Bir gün çalıştığım yerin temizlik işlerine bakan Fatma abla ile sohbet ediyordum. Fatma abla da benim gibi başı kapalı bir kadındı. Hem Mehmet'in boşandığı karısını tandığını duyduğum için, hem de dedikoduyu çok sevdiğini bildiğim için, "Eee, anlat bakalım Fatma abla, bizim şu Mehmet beyle karısı neden boşandılar?" diye sordum. Sormaz olaydım, Fatma abla patavatsızca, "Neden olacak, yarak yüzünden!" deyip, eliyle bileğini kavradı ve bana gösterip, "Mehmet beyde nah bu kalınlıkta yarak varmış, karı her gün o kütük gibi yarağı yemeye dayanamamış!" diye ekleyerek kahkahayı bastı. Tabii ben de güldüm, ama aynı zamanda bu söylediklerinin şaka mı, gerçek mi olduğunu çıkaramadım. Şaka da olsa, gerçek de olsa aklım Mehmet'in yarağında kalmıştı. Gözümde sürekli adamın yarağını canlandırmaya çalışıyordum.
O günden sonra artık sürekli Mehmet'in önüne bakar olmuştum. Bir gün dayanamadım ve Mehmet'in yanına gittim, işle ilgili birşeyler sorma bahanesiyle. Beni gördüğüne çok sevinmişti. İşle ilgili uyduruk sorularıma cevap verdikten sonra çay ikram etti. Çaylarımızı içerken ben tabii çaktırmadan Mehmet'in önüne bakıyorum. Olamazdı, benimle konuşurken sanki siki kalkıyordu! Çaylarımız bitene kadar kumaş pantolonunun önü iyice kabarmıştı!
Kocam ilk erkeğim olmuş ve bildiğim her şeyi ondan öğrenmiştim. Tutucu çevrede yetiştiğim için erkekler her zaman mahrem olmuştu. Şimdiyse iş yerinde bir erkek yarağını benim için kaldırmıştı. Belki başka erkekler de bana bakarak tahrik olmuştur, ama şimdi ilk kez şahit oluyordum. Bana kalkan o yarağa bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Pantolona rağmen oldukça büyük olduğu belli oluyordu.
Çaylarımız bitince işimin başına dönmek için müsaade isteyip kalktım. Ardından da, "Geçen gün için teşekkür edemedim!" dedim. "Geçen gün???" diye sordu, ne kastettiğimi anlamamıştı sanırım. "Geçen gün, hani serviste Gülten'le tartışma meselesi, onu diyorum!" diye hatırlattım. Mehmet de, "Haa, o mu, yahu boşver o manyak kadını. Dıştan bakınca insana benziyor, ama örümcek kafalının teki. Kimin neye inandığı umurumda değil. Karşımdaki iyi bir insan mı, ben ona bakarım. Kendini bir bok sanıyor koduğumun karısı. Ya pardon, ben çok sinirleniyorum böyle şeylere!" dedi.
Kaba konuşmasına rağmen oldukça samimi gelmişti bana. "Neyse ben döneyim işimin başına!" diyerek, ilk kez o gri gözlerine uzun uzun baktım. O da benim gözlerime bakarak, "Hadi bakalım kolay gelsin, iyi çalışmalar, görüşürüz!" dedi. Yanından ayrılıp işimin başına döndüm.
İlk kez bir erkek bana farklı bir gözle bakmıştı kocamdan başka. Çok güzel değilimdir, ama kendime bakarım. Genç bir kız değilim, ama yediğime içtiğime dikkat ederim. Kendimden bahsetmek gerekirse, 1.60 boyunda, 65 kiloda, balık etli denebilecek beyaz tenli bir kadınım. Siyah uzun saçlarımı her zaman başörtüsüyle örterim. Vücudumu belli etmeyen uzun ve bol elbiseler giyerim. Erkeklerin dikkatini çekmemeye çalışırım.
Kafamda bazı sorularla öğlen olmuş, yemekhaneye gitmiştim. 4 kişilik masa da 3 kişi oturuyorduk. Tabii söylemeye gerek yok bunlardan bir tanesi de kardeşim gibi sevdiğim Hakan idi. Çok geçmeden Mehmet yemekhaneye girdi ve yemeğini aldıktan sonra doğruca bizim oturduğumuz masaya oturdu. İlk kez oluyordu bu. Hepimize afiyet olsun dedikten sonra yemeğimizi yerken kaçamak bakışlarını yakalıyordum.
Diğer masadan kalkan bir adam, "Abi bizim çocuk telefonumla oynarken bütün numaralar silinmiş, numaranı verir misin?" diye Mehmet'e sordu. O da hemen orada telefon numarasını adama söyledi. Adam kaydederken Mehmet bana bakarak numarayı tekrarladı. Neden böyle yaptı? Acaba telefon numarasını bana mı vermek istiyordu? Numarası akılda kalacak kadar kolaydı. İçimden birkaç kez tekrar ederek numarayı ezberlemeye çalıştım. Yemekten sonra Mehmet görev yerine gitti. Biz de sigara içme alanında çaylarımızı içerken kimseye fark ettirmeden Mehmet'in numarasını 'Muhasebe' diye kaydettim...
Günler geçiyordu. Birkaç kez bir bahane ile aramak istedim, ama yapamadım. Açıkçası bazı şeylerden emin olmak istiyordum, nihayetinde evli ve çocuklu bir kadındım. Bu arada Mehmet halen bana bakmaya devam ediyor, ama bana asla yaklaşmıyordu...
Bir gün sabah mesaiye erken gitmiştim, Hakan'la oturmuş kavhve içiyorduk. O sırada Mehmet yanımızdan geçerken, "Siz kendinize Müslümansınız. Kahve içiyorsunuz, muhasebede bir gariban var ona da ikram edelim demiyorsunuz!" diye takıldı. Hakan da, "Mola saatinde geliriz abi!" diye cevap verdi.
Mola saatinde 3 tane Türk kahvesi yaptım, Mehmet'in yanına gittik. Mehmet teşekkür edip sigarasını keyifle içerken konuşuyorduk. Tabii ben çok fazla konuşmalarına dahil olmuyordum. Hakan bir ara lavaboya gidince, bu anı bekleyen Mehmet, "Kahveyi sen mi yaptın?" diye sordu. "Evet." dedim. "Güzel olmuş eline sağlık. Şey diyecektim. Bir şeye ihtiyacın olursa, veya sadece konuşmak falan istersen, çekinme gel. Sorun olmaz!" dedi. Ben de, "İş yerinde laf söz olur." dedim. "Bir şey olmaz. Numarayı da verdik ama herhalde kaydetmemişsin bile?" deyince benim jeton düştü. "Bir şeye ihtiyacım olmadı ki!" dedim. Mehmet, "Bir şeye ihtiyacın olunca mı ararsın sadece?" diye sitem edince, "Tamam, tamam, mesaj atarım sana, sen de benim numaramı kaydedersin!" dedim. "İyi bakalım. Lazım olduğum anı sabırsızlıkla bekliyorum!" dedi.
Aramızda birşeylerin olduğu o an artık iyice belli olmuştu. Hakan gelip, "Abla gidelim mi?" deyince oradan ayrıldık. Birkaç saat sonra, Mehmet'e, "Kaydet numaramı!" diye mesaj attım. Anında cevap geldi. "İş yerindeki en güzel kadın diye kaydettim!" diye yazmıştı.
Bu mesajlaşmadan sonra çok düşündüm, doğru mu yaptım, yoksa yanlış mı diye. Bu işin sonu ne olacak bilmiyordum. Bu tuhaf adam ilgimi çekmişti. Muhabbeti de yeri geldiğinde oldukça ilgi çekiciydi. Bilgili ve zekice. Büyük şehirlerde yaşamış, görmediği yer kalmamıştı. Feleğin çarkından geçmişti. Başına buyruk yaşamayı seven bir adamdı. Benim gibi evli, çocuklu bir kadında ne bulmuştu? Sadece seks için olsa bile çekici olmayan kapalı bir kadındım. Bunları merak ediyordum. Dediğim gibi o kadar güzel bir kadın da değildim.
O günden sonra eskisine nazaran daha yakındık. Bir kadın olarak ben ilk adımı atmıştım, gerisi ona kalmıştı. Mesajlaşıyorduk sürekli olarak. Mesajlaşmalar gittikçe samimi olmaya başlamıştı. Tabii kimseye belli etmeden! Özellikle Whatsap grup paylaşımlarında oldukça ilginç komik şeyler paylaşıyordu. Sanki hiç derdi yokmuş, hayatı tiye alan bir izlenim uyandırıyordu. Bu benim için bir ilkti. Kocamdan başka bu kadar samimi olduğum ilk kişiydi. Hatta öyle ki, bana çok güzel olduğumu söyleyip, iltifat etmediği gün yoktu. Bu iltifatlarına cevap vermesem de, bir erkek tarafından beğenilmek çok hoşuma gidiyordu.
Günler geçtikçe Mehmet'le ilişkimiz oldukça garip bir hal alıyordu. Bir ay kadar böyle etti. Bir gün gün mesaiden sonra eve gelmiştim. Kocam iş için o gece İzmir'e gitti, ayda birkaç kere giderdi hep. Çocuklarsa uyuyordu. Yatakta uzanmış uyumaya çalışıyordum. Her ne kadar yorgun olsam da gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Telefonuma gelen mesaj uyarısından sonra telefonuma uzandım. Mesaj atan Mehmet idi. Cinsel içerikli bir fıkra yollamıştı. Okudum, komikti. Kendi kendime gülümsedim ve "Serseri seni :)" diye yazdım. Sanırım harekete geçmeye karar vermişti.
Mehmet, "Tüh, sana mı yollamışım? Özür dilerim!" diye yazdı. "Kime yollayacaktın ki?" diye yazdım. "Yav arkadaşa yollayacaktım, sana gitti yanlışlıkla!" tazdı. "Sorun değil!" yazdım. "Hoşuna gitti mi? Gittiyse bir tane daha yollayayım sana?" yazdı. "Densiz :)" yazdım. "Cevap yazabildiğine göre kocan evde yok?" yazdı. "Evet yok, iş için yine İzmir'e gitti!" yazdım. "Pöf! Evli ol, karın olsun, sen gece İzmir'e git. Hayatta yapmazdım!" dedi. "Nedenmiş?" dedim, "Karı koca gece beraber yatmalı. Ayrı ayrı değil!" dedi.
Açılmaya başlamıştı. Konunun nereye gideceğini tahmin edebiliyordum, fakat devam ettirmeye karar verdim. "Keyfi için gitmedi ya, iş için gitti. Taş mı yiyeceğiz çalışmazsak?" yazdım. "Taşı maşı bilmem ama taş gibi sert başka birşey var burada!" dedi. Benim için ilk olan bu tür konuşmalar nedeniyle heyecanlanmaya başlamıştım. Kalbim hızlı bir şekilde küt küt atmaya başlamıştı. Olay farklı bir boyuta gidiyordu. Ama yalan yok, bu tür muhabbet hoşuma gitmeye başlamıştı. Ona, "Senin evlenmen lazım. O zaman görürsün!" yazdım. "Nedenmiş?" diye sordu. "Baksana aklın fikrin hep o iş'te!" dedim. "O iş için illa evli mi olmak gerek? Bak sen evlisin, ama yalnız yatıyorsun. Senin gibi güzel bir kadın bırakılıp da İzmir'e gidilir mi? Sen çok güzel bir kadınsın Tuğba!" diye yazdı.
Daha önceki mesajlarında ya da konuşurken hiçbir zaman adımı kullanmamıştı. Bu bir ilkti. "Teşekkürler!" yazdım. Mehmet ise, "Eğer kocan olsaydım..." diye gönderdi mesajını. Aman Tanrım, artık ok yaydan çıkmak üzereydi. Ya son verecektim, ya devam edecektim. Cümlenin devamını tahmin etsem de yine de duymak istiyordum. "Eee, kocam olsaydın???" diye sordum. "Devamını kamera açarsan söylerim!" yazdı. "Manyaksın sen :)" yazdım. "Sen de manyaksın :)" yazdı. "Kamera falan açamam, yataktayım!" yazdım. "Çıplak değilsin herhalde :)" yazdı. "Elbette değilim!" dedim. "O zaman sorun yok, aç hadi kameranı!" yazdı. "Çocuklar uyuyor!" dedim. "Tak kulaklığı, kapat kapıyı, aç kamerayı!" yazdı. "Manyak şey :)" yazdığımda, "Saat bilmem kaç, benimle mesajlaşabiliyorsan, görüntülü de konuşabilirsin! Hem merak etmiyor musun cümlemin devamını?" yazdı.
Garip bir oyun oynuyorduk. Aklım 'Olamaz!' derken, kalbim bunu devam ettirmek istiyordu. "Bekle!" diye mesaj attım. Sonra yataktan kalktım. Üzerimde popomun seviyesine kadar inen parlak satenden askılı bir gecelik vardı. Geceliğin altında sutyenim yoktu ve büyük memelerim nerdeyse taşacaktı geceliğin dekoltesinden. Üzerime sabahlığımı giydim ve kuşağını bağlayarak önümü kapattım. Ama yine de memelerim belli oluyordu. Sonra da başımı evde kullandığım beyaz bir eşarpla bağladım. Siyah uzun saçlarımı tam olarak kapatmamıştı. Biraz da tepkisini görmek istiyordum.
Sonra makyaj masasının önündeki sandalyeye oturdum. Görüntülü arama yaptım. Sanki bekliyormuş gibi hemen cevapladı aramamı. Yatakta uzanmıştı. Sadece göğüs kısmından üstü görünüyordu. Konuya giremediğini, "Yazmak daha kolaymış ya!" deyince anladım. Ben de, "Sen istedin beni görmeyi. Şimdi dökül bakalım!" dedim. "Gerçekten çok güzelmişsin! Seni hep öyle bol giysiler içinde gördüm. Seni kilolu gösteriyormuş. Bak saçların da uzunmuş. Düşündüğümden çok daha sexy bir kadınsın!" dedi. Sexy? Bu kelimeyi kocamdan hiç duymamıştım. Şimdi bir adam benim sexy olduğumu söylüyordu.
"Yalancı... Neremi gördün ki?" dedim. "Seni her gece soyuyorum ben!" dedi. "Terbiyesiz :) Utanmadın mı beni soymaya?" dedim. "Neden utanayım? Hayal benim değil mi? Soyarım da, severim de!" derken severim kelimesinin anlamı aslında sikerim idi. "Ama vücut benim vücudum. Öyle istediğin gibi kullanamazsın!" dedim. "Valla kullanırım, kullandım da!" dedi. "Nasıl kullandın?" diye sordum.
Cevabını merakla beklerken sandalyeden kalktım ve yatağa uzandım tıpkı onun gibi. Sadece vücudumun üst kısmını görebiliyordu. "Yatağın..." dedi. "Ne olmuş yatağıma?" dedim. "Tam düşündüğüm gibi ter temiz. Senin kocan olsaydım seni hiç yalnız bırakmazdım. Hele geceleri... O yatakta seni uyutmazdım. Tıpkı şimdi yattığın gibi, yatırırdım seni. Güneş görmemiş o bembeyaz vücudunu öperdim, koklardım..." dedi ve sustu.
Hayatımda ilk defa bir erkek telefonda görüntülü konuşurken benimle ilgili fantazilerini anlatıyordu. Anlattıkları beni de etkilemeye başlamış, amım sulanıyordu. Bunu hissedebiliyordum. Evli bir kadındım, bu yaptıklarım çok yanlıştı, ama ben de istiyordum artık.
"Eee, öyle bırakır mıydın?" diye sordum. "Hayallerimde bıraktım mı ki şimdi bırakayım? Pırıl pırılsındır, tek bir tane bile tüy yoktur sende!" dedi. Gerçekten de her zaman bakımlı olmuşumdur. Hiçbir zaman uzatmaz, düzenli keserdim kıllarımı. "Tüy yok değil mi Tuğba?" diye sordu. Hipnotize olmuş gibi, "Yok! Tertemizim!" dedim. "Eee, daha ne bekliyorsun?" dedi. "Neyi?" diye sordum. "Göstermeyi!" dedi. Neyi gösterecektim ki? Yoksa soyunmamı mı istiyordu? "Neyi göstereceğim?" dedim. "O güzel vücudunu!" dedi. "Yok artık, olmaz!" dedim. "Neden? Yarım saattir hayallerimi anlattırıyorsun bana, şimdi de göstermem mi diyorsun?" dedi.
Haklıydı, bu noktaya kadar gelmiştik. Yine de, "Fazla ileri gidiyorsun artık!" diye çıkıştım. "Sen ileri gitmiyor musun? Yok diyorsan kapat telefonu, bitir herşeyi!" dedi. Bitmesini istemiyordum aslında. Elimi ıslanmış amıma götürmek ve okşayarak orgazm olmak istiyordum. Cevap vermesem de aramayı da bitirmemiştim. "Tuğba'm, lütfen, bırak tutma kendini, çıkart içindeki o sexy kadını. İzin ver ikimiz de mutlu olalım!" dedi.
Gösterecektim. Kalkıp yeniden makyaj masasına gittim ve sandalyeye oturdum. Telefonu beni görecek şekilde aynanın önüne bıraktım. "Bakalım hayalindekiler gibi mi?" deyip sabahlığımı sıyırdım. Geceliğimin altından belli olan iri göğüslerimi iki yanından tuttum, sağa sola salladım. "Harikasın birtanem. Göster onları bana!" dedi. Askılarından tuttuğum geceliğimi yavaşça aşağıya indirmeye başladım. İri memelerim ortaya çıkmaya başlamıştı. Kocamdan sonra göğüslerimi gören ilk erkekti. Artık onun esiri olmuş gibiydim.
Mehmet artık yerinde duramıyordu. "Yanında olsam o göğüslerini avuçlayıp okşasam, uçlarını ağzıma alıp emsem..." diyen Mehmet boşta olan elini aşağıya götürdü. Sanırım yarağını okşuyordu. Sonra yatakta hareket edip kamerayı aşağıya doğru götürdü. Gördüğüm şey karşısında yutkundum. Daha önce kocamınkinden başka yarak görmemiştim. Kocaman bir yarağı vardı. Kocamınkinden daha uzun ve oldukça da kalın! Büyülenmiş gibi yarağına bakıyordum. O anda o yarağı içimde hissetmek istedim. Kocam beni tatmin ediyordu, ama iki çocuk doğurduktan sonra (Keşke şimdi daha kalın bir yarak olsa!) diye içimden geçirdiğim, özlem duyduğum anlar çok olmuştu.
"Tuğba'm, aşkııımmm, işte bununla siktim seni hayallerimde!" dedi Mehmet kocaman yarağını okşarken. Aşkım? İlk defa bana böyle hitap ediyordu. Böyle demesi hoşuma gitmişti. Ben yarağına gözümü kırpmadan bakarken, Mehmet, "Ben de seninkini görmek istiyorum! Lütfeeennn!" diye yalvarıyordu. Heyecanımı yenmek için biraz bekledim ve sonra ayağa kalktım ve belime kadar inmiş olan sabahlıkla birlikte geceliğimi sıyırınca Mehmet'in karşısında, başımda eşarbım, altımda külotumla kalmıştım. Yavaş hareketlerle yanlardan tutup külotumu da indirdim aşağıya doğru...
"Harikasın aşkım. Muhteşemsin. Yalamak istiyorum amını!" diyordu. Kendime inanamıyordum, çok da iyi tanımadığım bir adama amımı gösteriyordum. "Ohhh! Çok güzelsin aşkım!" diye iltifat ediyordu. Amım sulanmış, yanıyordu. O kocaman yarağından gözümü alamıyordum. Vıcık vıcık olmuş amıma girmesini öyle istiyordum ki! Kalbim küt küt atıyordu, nefes alamaz hale gelmiştim...
Mehmet'e, "Boşaldığını görmek istiyorum!" dediğimde, "Hadi sen de amını okşa da beraber boşalalım aşkım!" dedi. Karşılıklı mastürbasyon yapıyorduk. Birkaç dakika sonra büyük bir zevk dalgasının kasıklarımı sıkıştırdığını hissettiğim anda, Mehmet'in elinde benim eşarbıma çok benzeyen bir şey gördüm. Mehmet, "Ohhhh! Tuğba'm! Aşkıımmm!" diyerek elindeki eşarba boşalmaya başladı. Ama ne boşalma! Boşalma anını daha iyi görebilmem için kamerayı öyle bir ayarlamıştı ki, damarları iyice gerilmiş, döllerin fışkırmasını görebiliyordum. O anda ben de orgazm oldum. Daha önce böylesine şiddetli bir orgazm yaşadığımı hatırlamıyordum. Ben saniyelerce orgazm olurken, Mehmet'in yarağından döller elindeki eşarba fışkırıyordu. O anda o kocaman yarağından çıkan döllerin amıma fışkırmasını öylesine arzu ediyordum ki...
Orgazmdan sonra üzerimde tatlı bir yorgunluk oluşmuştu. Mehmet eşarpla sikini güzelce temizledi. Ben de sandalyeye oturdum, biraz kendime geldim. İçimde bulunduğum durumu düşündüm. Çevremde beni tanıyan herkes, mütevaziliğimin yanında, namusuna düşkün, tam bir aile kadını olarak biliyordu. Kapalı giyindiğim için eleştiren komşular acaba benim bir erkekle böyle şeyler yaptığımı bilseler ne düşünürlerdi?
Mehmet, "Aşkım, pişman mısın?" diye sorduğunda, "Hayır değilim!" dedim. "İşte her gece böyle seni düşünerek kendimi tatmin ediyorum!" dedi. "O eşarp neyin nesiydi?" diye sordum. "Senin başını örttüğün her eşarbın benzerinden birer tane aldım. Senin olduğunu düşünerek boşaldım o eşarplara! Anla artık seni ne kadar çok istediğimi" dedi. "Bak Mehmet, ben de seni çok istiyorum, ama evliyim, sonumuz yok biliyorsun!" dedim. "Umurumda değil. Seni istiyorum. Hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim. Ne olur bir kere buluşalım!" dedi. "Bilmiyorum. Düşünmem lazım. Lütfen ısrar etme. Şimdi yatmam gerekiyor!" dedim ve cevap vermesine izin vermeden aramayı sonlandırdım.
Nefsime yenilmiştim. Ya bu işi bitirecektim, ya da buluşup beni deli gibi arzulayan erkeğin altına yatacaktım. Geceliğimi giyindim ve yatağa rahatlamış olarak yattım. Telefona bakınca Mehmet'in mesaj attığını gördüm. "Seni seviyorum Tuğba'm!" yazmıştı...
NEŞET’İN LEYLA’SI Kıymetli Leyla,büyük usta Neşet hocanın babasının sahne aldığı gazinoda çalışıyordu.Babasını izlemeye giden Neşet Ertaş,bir gün gazino kapısında Leyla hanıma denk gelir ve o gece ustayı uyku tutmaz.Gönlüne bir yıldırım gibi düşen Leyla’yı görmek için her gün gazinoya gitmeye başlar.Leyla’yı her gördüğünde yüreği uyuşan büyük usta,daha fazla dayanamayıp bu dev sevdadan Leyla’ya bahseder.Neşet’i dinleyen Leyla duygularına saygı duyduğunu ama gönlünün onda olmadığını söyler büyük ustaya.Aldığı cevaba çok üzülen Neşet hoca,leylam beni çok üzdün diyememiş de, “ yazımı kışa çevirdin “ diye bir türkü bestelemiş.Özledikçe yazmış büyük usta.Yazdıkça halkın gönlünde taht kurmaya başlamış.Daha önce hiç kullanılmamış bir dille anlatmış leylasını halka.Sokak ortasında duran taşları bile Leyla’nın ayağına takılır diye toplarmış bu kusursuz adam.Bir gece o kadar çok özler ki Leyla’yı,sabaha kadar uyumayarak niye çattın kaşlarını türküsünü besteler.Leyla’nın sebebine bestelediği her eser,koca Türkiye’nin gündemine oturur.Leyla’dan ümidini kesen kor yürekli hoca,eline bağlamasını alıp çaldığı bir akşam üstü gökteki güneşide koynuna alarak çıkıp gelir Neşet’in Leyla’sı Şaşırıp kalan usta,ah leylam,sen leylamısın ay mısın der.? Leyla hanım,bu özel yürekli adamın gökyüzüne yaydığı o kusursuz enerjiye daha fazla kayıtsız kalamayarak teslim olmuştur.Mutluluktan ne yapacağını şaşırmış olan Neşet Ertaş,Leyla’yı orda bırakıp Babasının yanına giderek Leyla’ya olan kıymet yüklü sevdasından bahsetmiş.Bu aşka karşı çıkan baba Muharrem Ertaş,türkücüden gazinocudan gelin olmaz diyerek kovar büyük ustayı.Aylar geçtikçe Leyla’nın aşkı Neşet’in aşkının daha üstüne çıkar.İki aşık birbirini çok severler ve herkesin karşı olduğu bu Sevda’yı evlilikle taçlandırırlar.Birbiriyle konuşmayan Baba ve oğul aynı gazinoda çalışıyorlardı.Bir gün baba Muharrem Ertaş “ evladım “ diye bir türkü besteler Neşet için.İçinde aslı bozuk alma dedim evladım yer alan türküye Babasının Leyla’ya aslı bozuk demesi,Neşet Ertaş’ın yüreğini yangın yerine çevirdi.Kızdı,kırıldı, küstü atasına.Leyla’dan vazgeçmeye niyeti yoktu.Babasına bir türküyle cevap verdi oğlu da.Analar insandır,biz insanoğlu dedi büyük usta.O gecenin sabahı Leyla’nın hamile olduğunu öğrenen Neşet Ertaş,ulu arıyorsan analar ulu,sevmişiz biz onu olmuşuz kulu türküsünü besteler ve ailesiyle bağları tamamen koparır.Sevdiği kadından üç çocuğu olur ustanın.Leylam da leylam der gezer usta.Yere göğe sığdıramaz güzel gözlüsünü.Neşet’e sevgisi biten leyla bir gün ustayı terk eder. Aklını yitirmiş gibi gezen bu değerli üstat,boşa mecnun eylemişim ben beni diye bir türkü düşürür herkesin bağrına.Peşine cahildim dünyanın rengine kandım türküsü gelir bir anda.Evvelim sen oldun,ahirim sensin der.Yıllardır oğluyla konuşmayan babadan,küsmedim Neşetim,kahrettim sana diye bir ağıt gelir.Babasının çok hasta olduğunu duyan Neşet Ertaş,eline küçük bir valiz alarak Almanya’dan babasını görmeye gelir ama yetişemez.Beni babamın ayaklarının dibine gömün diye vasiyet eder.Yıllar sonra Neşet Ertaş hayatını kaybeder ve babasının ayaklarının ucuna gömülür.
Bunu şimdi neden mi paylaştım.?
Dinlediğiniz türkülerin çok kıymetli olduğunu bilin istedim.Kalp yanarsa yürek olur.Hasret çekmeyen bir kişi iki cümle yazamaz.Yazabilmen için,yanman gerek.
Leyla,Neşet’in ailesinin yaşattığı huzursuzluktan ötürü gitmiştir. Dünyada aşık sevmezler arkadaşlar.Bu yüzden nerde birbirini seven bir çift görürseniz elinizden gelen her güzelliği yapın derim ben.
Buradan Anne ve Babalara seslenmek istiyorum.Bu muhteşem hissi Allah herkesin yüreğine koymaz.Evlatlarınızdan mutluluğu esirgemeyin.Bir gönüle bir başka gönül sığdıran yaradandır.Lütfen Allah’ın işine karışmayın
"aklını sürekli kökünün nerede olduğunu bilmediğin o şeyin dallarına doladıkça içindeki karanlık büyüyor. sanıyorsun ki boş bir bank bulup denizin kıyısında tüm gün otursan mutlu olacaksın. huzuru aklını boş bıraktığın anlar zannediyorsun. oysa değil. zihin sandığın gibi kanepede oturup sürekli değişen ekrana bakmakla rahatlamıyor. konuşmaya devam ediyor. yapmasaydın, diyor. sen gittiğinde oldu bunlar, diyor. tam orada o lafı söylemeseydin, bu iş buraya gelmezdi, diyor. duvarları iki ton daha koyu renge boyamalıydın, bu kakülü bu kadar kısa kestirmemeliydin, o son dilim ekmeğe reçel sürüp yememeliydin. özür dilemeliydin, peşinden gitmeliydin, kapıları kilitlemeliydin. daha alımlı yürümeliydin, daha tutkulu öpmeli ve yalnızca gülümserken fotoğrafçılara poz vermeliydin. susup boyun eğiyorsun. içinde sen olmayan ama sana benzeyen biri konuşmaya devam ediyor. sen sessiz kaldıkça onun sesi yükseliyor. ürkek bir ceylan gibi göz göze gelmemek için biten dizi bölümünü hemen yenisiyle değiştiriyorsun. gün ölüyor. içine tohumlar atıp sulayacağına, çöpler atıp kirletiyorsun.
aynaya bakmıyorsun. kendini kurumuş bir dal, çatlamış bir kadeh, çürümüş bir elma gibi görmekten korkuyorsun. soyununca içine doğru açılmış bir delik fark edersen diye günlerdir yıkanmıyorsun. güneşli havalar yüzünü güldürmüyor. parkelerin üzerinde toz topakları döne döne yuvarlanıyor. saçlarının uçları kırık. dişlerin kamaşıyor. elinde bir türlü bitiremediğin kalın bir kitap. arada kafanı kaldırıp dışarıya bakıyorsun. sokakta tek bir hareket yok. yalnızca kuşlar. dönüp dönüp bir apartmanın yanındaki ağacın yeşillenen dallarına bir yolun karşısındaki evin bacasına konuyorlar. o kadar. canları sıkılmıyor. bir avuç canları var, sıkılmaya yetmiyor.
bugün günlerden neydi diye düşünüyorsun. bir günün daha üzerine basmadan diğerine atlıyorsun. ses yok evde. çıt çıkmıyor. mutsuzluğuna bir isim koyamıyorsun. uykulu gibisin. oysa yeni doğmuş bebeklerden birazcık daha az uyuyorsun. yüzünde yastık izleri. ayağında yün çoraplar. kapıdan çıkacak gibi sürekli koridora doğru yürüyorsun. kendine yapacak bir iş icat etmek istiyorsun. üzerinde eprimiş pijamalar. dışarıda oturulacak tüm sandalyeler kapılmış. yüzün incelmiş. bir gizli düğme var içinde saklanan. bulsan basıp açacaksın içinin kapağını. bulamıyorsun. bir avuç hevesin var, bulmaya yetmiyor."