Tumgik
#arkada kalanlar
aysekadinfasulyesi · 3 months
Text
Tumblr media
İşte o beklenilen haber
10 notes · View notes
shlimalzsblog · 7 months
Text
YOLCULUK
Hayatımız uzun yolculuğa benzer. Biz bu yoldaki 'Geldik mi? Ne kadar kaldı?' diye sürekli soran o küçük çocuğuz ,ve hayatta bize 'Az kaldı' diye cevap veren ve yolun bitimini bilen o kişi gibidir... Biz sürekli bu yolculukta sıkılırız, bitsin isteriz, aslında bitmesini değil de o yolculuktaki en güzel yeri, görmek istediğimiz yere bir an önce varmak isteriz.
Bu 'Hayat' denen yolculuk sandığımız gibi kolay değildir. Bu yolculuğa başlarken bizi nelerin beklediği hakkında en ufak fikrimiz yoktur. İlk başlarda yani biz küçükken fark etmeyiz bu yolculukta başımıza neler geleceğini. Ailemiz bizi bu yolculukta kucaklar, bizim o engelleri fark etmememiz için her şeyi yaparlar. Çıktığımız bu yolcukta ilk başlarda ailemiz ile devam ettiğimiz kısımları araba ile ilerliyormuş gibi varsayalım. İlerleyen yaşlarımızda o arabadan inip kendi ayaklarımız üzerinde durmalı ve artık o yolda yürümeye başlamalıyız.
Ailemiz ile olan kısmı araba ile ilerlediğimizi varsayalım dedim çünkü; küçüklüğümüz çabucak geçer ve belli bir yaşa geldiğimizde hayatımızın göz açıp kapatmak kadar hızlı ilerlemiş olduğunu görürüz, bunda ailemizin de katkısı vardır. Belli bir yaştan sonra artık o hız yavaşlar çünkü bu yolculukta olan zorlukları fark edip kendimiz başa çıkmayı öğreniriz. Belli bir yaştan sonra yürümek zorundayız çünkü; zaman yavaşlar, yoldaki engellerle tek başımıza mücadele etmek zorunda kalırız.
Bu yolculukta illaki birileri bize eşlik edecek ve ya etmeye çalışacaktır. Kimisi bu yolda bizi düşürecek ve daha sonrasında arkasına bakmadan kendi yoluna gidecek. Kimisi bizimle yürüyormuş gibi yapıp aslında kendi çıkarları için yürüyor olacak. Bu yolda bir sürü kişi ile tanışacağız. Emin ol hepsinin bir amacı var, bu amaçları yapıp kendi yolculuklarına gidecekler. Gittiklerinde sadece gitmelerine izin vermeli ve arkalarından yere düşmemeliyiz. Senin de birinin hayatında amacın var. Onun yolculuğunda ona bir şeyler gösterecek/öğreteceksin. Yapman gerekeni yaptığında ise tıpkı onlar gibi sende yoluna dönüp ilerleyeceksin. İlerlemek zorundasın çünkü...
Olurda ilerleyemezsen ya da pes etmek istersen bu yol için kendine bir amaç bulmalısın, eğer bir amaç koyarsan pes etmekten vazgeçersin. Eğer olurda bu yola bir amaç koyamazsan sadece dümdüz ilerlemeye çalışmalısın. Eğer yolu yarıda bırakırsan arkanda kalanlar (emin ol) çok fazla üzülecek, neden o yolu bıraktığın için düşünecekler ve belki birileri o yolu yarıda bıraktığın için sana çok kızacak. 'Arkamda kimse kalmayacak' diye düşünemezsin çünkü her zaman ailen dışında birinin hayatına dokunmuşluğun var ve o kişi seni hatırlayacak ve üzülecek. Her zaman arkada bırakacağın biri vardır. Bunu düşünerek bu yola devam etmelisin.
Bir şekilde yoluna çıkan sorunları halletmelisin, ya da bir şekilde ilerlemelisin. Bu yolculuk senin için var ve elinden gelenin en iyisini yapmak zorundasın. Yorulsan da ağlasan da pes etmek istesen de bir şekilde devam etmenin yolunu bulmalısın ve emin ol her zaman başka bir yol vardır. Eğer yol çıkmazsa ellerinle kazıyıp başka bir yol yapmak zorundasın.
Yorulursan dinlen ama pes etmeyi aklına getirme. Hayat bazen çok zor olabilir ya da can sıkıcı olabilir, engelleri aşmayacağını düşünüyor olabilirsin ama her zaman bir şeyler vardır. Yanında biri olsun ve ya olmasın her zaman çözümü bulup devam etmelisin. Her zaman sanki bu yolculuğa ilk gün başlamış gibi o hevesle ilerlemelisin. Bir yol olmuyorsa diğer yollara bakmalısın. Önünde sadece 1 tane yol olduğunu düşünme. İlerledikçe daha fazla yol olduğunu görüp hangi yoldan gitmek istediğine sen karar vereceksin, Eğer olurda girdiğin yolu sevmediysen dönüp başka bir yola girmelisin ama asla pes etmemelisin...
Şimdilik yazımı burada bitirmek istiyorum ve uzun zamandır yazı paylaşmadığım için özür diliyorum, benimde ilerlediğim yolda halletmem gereken çok fazla sorun var. Okuduğunuz için teşekkür ederim, diğer yazılarımda görüşmek üzere; KARANLIĞIN İÇİNDEKİ AYDINLIK'TAN TÜM YOLCULARA...
5 notes · View notes
atestekimelek-130611 · 11 months
Text
Kaderinden en çok korkanlar, kahramana ihtiyaç duyarlar... Elini en çok ileri uzatanlarsa, hep arkada kalanlar.
2 notes · View notes
kukagunluk · 2 years
Text
Siz öyle catara cutara patara putara giderken, biz arkada kalanlar öyle hemen adapte olamıyoruz. Bilin de insaflı bir sıra ile kavuşun Sevdiğinize ne diyeyim.
5 notes · View notes
siyahinbeyaziii · 2 years
Text
Gitmek Gidene mi Zor Kalana mı?
Bence Kalana. Gidenin bir amacı vardır kalanı ardında bırakabilmek için sebepleri vardır ama kalanın arkada kalmak için bir sebebi yoktur. Giden her şeyi göze alarak gitmiştir ve nereye gideceğini bilir ama kalan gidenin arkasından nerede duracağını bilemez gidenler gidip gitmemeyi kendi seçebilir ama kalanlar kesinlikle arkada bırakılmayı kendileri seçemez. giden arkada bıraktığı kişiyi düşünmeden gider......
4 notes · View notes
ahbeazra · 1 year
Text
intihar çok zor bir şey yani arkada kalanlar için çok ağır bi sınav her türlü şeyi düşünüyor insan ne yapacağını şaşırıyor
0 notes
tubartan · 1 year
Text
III. Selim dönemi… Avusturya ordusu Yerköy Kalesi'ni sarmıştı. Bir Ramazan ayı idi. Kaledeki Osmanlı askerlerinin tamamı oruç tutuyordu. En büyük sıkıntıları oruç olmak değildi. Hayvanların otlaklarının düşman işgali altında olması ve ot ihtiyacıydı… Bir süre sonra cesur bir yeniçeri¸ ot getireceğini söyleyerek kaleden ayrıldı. Avusturyalılara başvurup izin istedi: – Hayvanları aç bırakmak mertliğe sığmaz. İzin verin biraz ot yolayım! Avusturyalılar önce izin verdiler. Osmanlı askeri¸ ot yolup arabalara yüklemeye koyuldu. Ardından düşman askerleri etrafını sardı. Alay etmeye¸ hakaretler savurmaya başladılar. Yeniçerinin sabırlı davranışları karşısında iyice zıvanadan çıktılar. Sonra da acımasızca katlettiler. Kesik başını kalenin önüne getirip¸ bağırıp çağırmaya¸ tehdit etmeye başladılar: – Hepinizin kellesini süngülerimize geçireceğiz! Alçak Türkler! Daha da ileri gidip Peygamber Efendimize ve padişaha dil uzatmaya yeltendiler. İşte o zaman kaledeki Osmanlı askerlerinin sabrı tamamen tükendi. Galeyana gelen yeniçerilerin dilinde aynı tepki vardı: – Düşmanın hakaretlerini daha fazla dinleyemeyiz¸ tahammülümüz kalmadı. Düne kadar padişahlarımızın ayaklarına kapananlar şimdi aslan kesiliyorlar. Komutan emrini verdi. Avusturyalılara haddi bildirilmeli¸ Peygamberimize ve padişahımıza hakaret etmek ne demekmiş gösterilmeliydi: – Herkes hazırlansın! Allah aşkı için savaşımız vardır. Peygamberimize ve padişahımıza dil uzattırmayız! Allah¸ din¸ peygamber ve padişah aşkı ile savaşan Osmanlı askerleri¸ Avusturyalılara öylesine saldırdılar ki¸ düşman feleğini şaşırdı¸ neye uğradığını bilemedi. Aslında bu denli şiddetli bir tepki ve hücum beklemiyorlardı. Osmanlı'nın en hassas damarına bastıklarının farkında değillerdi. Osmanlılar için din ve kutsal değerler olunca akan sular durur¸ canlar feda edilirdi. Şiddetli çarpışmalar sonunda beş binden fazla düşman askeri cezalandırıldı. Geri kalanlar da canlarını zor kurtardılar. Çareyi kaçmakta ve her şeylerini arkada bırakmakta buldular. Yerköy Kalesi önünde¸ bir Ramazan ayında zafer Osmanlıların ve İslâm'ın olmuştu. Takvimler¸ 8 Haziran 1790 tarihini¸ parlak bir sayfa olarak yapraklarına ekledi…
0 notes
enginnakn · 1 year
Text
Birinci
Merhaba, günlerimi ve düşüncelerimi yazabileceğim birini arıyorum bir süredir. Fakat beni senden başkasının anlamayacağını, en azından kendimi buna inandırdığımı söyleyebilirim. Hayat denen bu yolculukta hepimiz birer yolcuyuz, bazılarımız cam kenarında, bazılarımız en arka koltukta yolculuk ediyor. Kimilerinin otobüsü çoktan kaçmış, kimilerinin daha uzun vakitleri var. Camdan dışarıyı izleyebilenler şanslı, bu kısa yolculukta biraz da olsa dünyanın güzelliklerini görebiliyorlar. Arkada oturanlar ise sürekli karanlık zihinlerinin esiri olmuş durumdalar. Öylesine karanlık zihinler ki; ne sevmekten anlarlar, ne sevilmekten. Hiçbir çiçeğe su vermemiş, bir kedinin başın okşamamış bu kör insanlar. Ağlayamamışlar bile, sırf birileri onların erkekliğini ya da gücünü eleştirecek diye. Birine gülümseyip selam vermekten aciz, ağız dolusu küfreden bu kör insanlar. Dışarıyı izleyip kör kalanlar da var. Onlar en kötüleri. Her şeyi gördüklerini zannederler fakat yanında oturan insanı bile göremezler. Her gün bir yerlere giderler, kahve içip kitap okurlar fakat ne okuduğunu bilmezler, kahve içerken birbirlerinin yüzüne bile bakamazlar. Neden bu halde insanlar? Herkes düşman, herkes acımasız. Duygular yitip giderken, kimse el sallamıyor artık.
0 notes
hearingthebubbles · 2 years
Text
~Law of Nature~
doğa acımasız,
esen rüzgarını duyan yoksa
nasıl esiyor ki acaba.. poyrazdan mı?
bir ihtimal.. ıslak saçları usulca kurutucak mı?
doğa acımasız, su teşekkürü duysaymış ya ..
doğa acımasız, arkada kalanlar hala arka cepte ..
doğa acımasız , aynanın açısına göre
doğa sihirli, aynanın açısına göre..
en az herkes kadar
sever
en az bu kadar
kızar
en az şu kadar
bekler
en çok
kendi affeder
affetmek çok ferah eser
her gündüz her gece eser eser eser
artık ona sarılabilsin diye ..
… boğdu bunca zaman
sarılmak ve tıpkı bir ağaç gibi..
öylece durmak..
sarılmak ve ağlamak ..
ne leziz meyve…
en az acı kadar
en fazla sevgi kadar olgun
güneşin yansıdığı yanakta bir sıcaklık
ve her şey bütün…
hepimiz arkamızı çevirseydik
belki de önümüzde bir şey kalmayacak idi
hepimiz önümüze dönsek
belki kaçmayacaktık
nice sınırsızlıklara varsın da her birinde mutluluk desin
nice mutluluklara varsın da
mutlu olabilsin diye pes etmesin
0 notes
yeryuzugokyuzu · 3 years
Text
"Kalbime bu gökyüzünü ve kuşları sen soktun,şimdi göğüsümü parçalayarak dışarı çıkıyorlar."
Gökhan İnesi 🕊️
Tumblr media
"kendilerini ölmeden ceset olarak algılayanlar intiharlarını, başkalarının bir vasiyeti gerçekleştireceği gibi gerçekleştirir."
"İntihar gibi istediğin an çıkıp gidebileceğin bir kapısı var dünyanın. aslında o kapının koluna tutunarak ayağa kalkıyorum hep."
Gökhan İnesi... o kapıdan çıkıp gitmişsin.
Simone de Beauvoir diyor ki; "Bir intihar olayı okuyunca, insana buz gibi ter döktüren şey, ..... , intihardan hemen önce o kalpte olup biten şeydir."
o kalpte olup biten şeyleri anlamak çok ağır, hiçbir zaman anlamamayı dileyeceğimiz kadar... bu dünyadan kendi isteğiyle gitmiş bir ruh daha. o ruhları hayatta iken göremeyen, anlayamayan diğer ruhlar arkada kalanlar. içinde hep o hissi taşıyan diğer ruhlar da burada, hala hayatta. dilerim onlar hayata tutunabilir. Gökhan İnesi öte dünyan iyi olsun, ruhun huzur bulsun, rahmetle... 🕊️
06.06.2021 04:33
19 notes · View notes
deryakn · 3 years
Text
Bence ölüm çok büyük bir felaket lakin ölen için değil. Çünkü kişi ölümünden sonraki felaketini yaşarken kendi elleriyle hazırlar ama ya arkada kalanlar , ölenle ölemeyenler. Bence ölüm asıl onların felaketi.
7 notes · View notes
galiba-sevmiyorlar · 3 years
Note
Gidene mi zor kalana mı
Kalana. Gidenin bir amacı vardır kalanı ardında bırakabilmek için sebepleri vardır ama kalanın arkada kalmak için bir sebebi yoktur. Giden her şeyi göze alarak gitmiştir ve nereye gideceğini bilir ama kalan gidenin arkasından nerede duracağını bilemez gidenler gidip gitmemeyi kendi seçebilir ama kalanlar kesinlikle arkada bırakılmayı kendileri seçemez.
17 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
🔖 Birlik, Beraberlik ve Bütünlüğümüze Açılmış Savaşın İçindeyiz
Nedir kendi yolunda ilerlemek?
Bu kadar insan varken hayat herkese kendi yolunda ilerleme şansı verir mi?
Ya da vermeli mi?
Kendi yolunda ilerlemek bir başkasını yolundan etmek midir?
Geride kalanları ezmek, duraklayanların üzerinden atlamak mıdır?
Ne kadar bencil yol, yollar ve hiçbir çıkışı olmayan yol tarifleri var hayatta
Nereye gidiyoruz?
İlerledigimiz yer neresi?
Geride kalanlar kimler?
Onlar nerede ve neden geride kaldılar ya da kalmak zorundalar?
Gözümüz arkada kalmasın diye mi birilerini geride bıraktık?
Bize ait kötülüklerin üzerini örtmek için mi kullandık onları?
Bir dinin bu kadar yolu olur mu?
Bir tanrıya ulaşmanın aracı ve komisyoncusu neden bu kadar çok?
Duyunç varken yaratana ulaşmak için bir aracı ve komisyoncuya ihtiyaç var mı?
Yaratan ile insan arasında komisyonculuk neden meslek ve nasıl bir meslek?
Ne üretiyorlar?
Ya da bir meslek üretmeden, çalışmadan başkalarını sömürerek meslek olamaz mı?
Bir topluma hizmet etmek için neden bu kadar çok talip var?
Birlik ve beraberlik en çok kime batıyor ki yok etmek için birileri vatanı, birileri milleti bölmek için çaba sarf ediyor!
Bu kadar ideoloji neden üredi?
Biri ırk diyor, öbürü de kendi ırkını öne çıkarmak için bir çabaya tutuşuyor.
Biri din diyor, mezhep diyor, tarikat-camaat diyor, diğer din, mezhep, tarikat ve cemaatler neden geri durmuyor?
Biri doğa ve çevre diyor, karşısına doğa ve çevre düşmanlığı dikiliyor.
Bu yarışın sebebi ne?
Neden güzeli, doğruyu, iyiyi, sağlam olanı, yararı korumak adına bir yarış ve rekabet yok?
Kimse neden hayatı, doğayı, insanı, çevreyi ve ihtiyaçlarımızı bir bütün olarak görmüyor?
Ya da görmek kimin işine gelmiyor?
Görenler neden düşman ilan ediliyor?
Tek yol insanlık için birlik ve beraberlik içinde yaşamak iken neden bizi bölüp, parçalayarak ayrı ayrı yollara ve çıkmaza sokan niyeti sahih olmayan maceraların peşinde sembol ve sloganların afişleri oluyur insan!
Taş yerinde ağırdır der atalarımız!
Taş kadar ağırlığımızı neden koruyamıyoruz?
Taşı yerinden oynatabilecek güce sahipken!
Birlik, beraberlik, bütünlük içinde olmak yerine neden ayrı ayrı kendimize karşı açılmış bir savaşın parçası olup kendimize karşı galip gelmenin çabası içindeyiz?
Neden?
[] Önder KARAÇAY []
2 notes · View notes
kaanozer · 2 years
Text
Ölüme karşı bir direnci ele vermediği gibi hayatta kalanların oh olsunlarına ya da öldürme hevesine de dayanmayan olası bir ölü anlayışını Canetti, hayatının sonuna doğru yaşlanma üzerine tekrarlanan düşüncelerde çizmiştir. Yaşlanmak demek, gittikçe daha çok insanın, tanıdığımız, nefret ettiğimiz, sevdiğimiz ya da saydığımız birçok insanın "ölüler partisi"ne geçtiğini görmektir. Eski Roma'da ölmek, "ad plures ire," (çoğunluğun arasına karışmak) demekti. Metafizik kavramların, pozitivist ayıklaştırmalarının ve postmodern hayal kırıklıkların çabalarından geriye kalanlar, sadece, hiçbir şiirsel ya da felsefi spekülasyonun söz etmeye cesaret edemediği o vedalardır. Bunlar, dramatize edilemeyen, mümkünse çok sıradan ölüm anlarıdır, kahramanca, doğal, özgürce ya da acımasız erken ölüm değildir, olsa olsa önceden görülebilen bir sondur ki, hâlâ bütün kültür tabakalarına inat -her tür cevaba direnen o açık sorular ufkunu görülür kılar. Hayatta kalan kişi "kendini, ortak olduğu şimdinin kaybını görecek ve katlanacak bir arkada kalan olarak" hisseder. O artık annesinin haykırışını duyan o yedi yaşındaki çocuktur: "Oğlum, sen oynayıp duruyorsun, babansa öldü! Sen oynayıp duruyorsun, babansa öldü! Baban öldü! Baban öldü!" Canetti'nin bu haykırışı asla unutmadığı, hatta kendisinin otuz yıl sonra, savaşın ortasında 15 Şubat 1942'de ortaya çıkardığı bir vasiyetin dikeni olarak algıladığının kanıtı çoktur. O günün şimdiye kadar yayımlanmamış notları, haklı olarak elinizdeki kitabın epigrafını oluşturdu: Ölüme karşı düzensiz düşüncelerin bir hayat boyunca yürütülmüş bir planının özdeyişi, "İnsanın Ölüme Karşı Savunulması Üzerine."
3 notes · View notes
kizilotesimavi · 4 years
Note
Üzülme kimse için, değmez.
Tumblr media
Giden gitti arkada kalanlar üzülmeye mahkum. Değsin değmesin insan üzülüyor.
16 notes · View notes
acid-gramma · 4 years
Note
Kız dünyalar tatlısı bir şey lan çok üzüldüm. Bizim de yan binamızda oturan bir kadın kendini asmıştı çocuklarının hali içime oturdu amk intihar çözüm değil intihar etmeyin
Yani kendileri için çözüm ama arkada kalanlar için yıkıcı oluyor, onlara üzülüyorum ben de
9 notes · View notes