Kendime ulaşamıyorum... bir zamanlar elimin değdiği her yere şimdi dokunamıyorum. Bir boşlukta aranıp duran el, olduğu yerde bulunamayan bir iç ses. Her şey susmuş. Öylesi ıssız. Korkutucu bazen. Merhaba yeniden.
Beauvoir’ın, bu aralar çok okumalıyım, yoksa hüzünleneceğim dediği yerde… —“acı çektiğini görmediği insanla birlikte acı çekiyordur şimdi.”
Acı, hastalık ve ölüm, yaşamın anlamını arayanlar ve kaybedenler için ne büyük bir tasarım —diyecek olanı (bulantı) okuyorum, sonra düşünüyorum; geriye ne kaldı?
Bizi bu hastalıklardan kurtaracak tek şey aşk. Bana gününü, işini, arkadaşlarını anlatırken (”yaşam kesintisizlik içinde öylece ilerlemektedir”) yaşadığın duyguları burada hissediyorum. İyi bir anlatıcı, iyi bir arkadaşsın. (”çünkü ölüler ancak sağ kalanın kalbinde yaşamaya devam ettikleri ölçüde ölüdürler”)
Sen varsan dünya nasıl bir yerdir? Aşkın bu olduğunu söylüyorum.
"bin yılda, bin yılda bir gibisin ve ben hem sana hep bir yaşında hem artık bin yaşındayım. bir mucizeye tüm varlığımla şahitlik etmiş olmanın yaktıkları ve söndürdüklerinden başka bir şey değilim ve artık sadece özlemine bürünebileceğimi bilmenin ağırlığıylayım."
— Kendi zaaflarım yüzünden başkalarını sansürlemek*
— Arkadaşlık ilişkilerimi aşk ilişkilerine dönüştürmek
— Aşkın her şeyi içermesini (ve dışlamasını) istemek
Dikkat: Egzotik ve “iğrenç” yiyecekler tüketme konusundaki gösterişçi iştahım — gerçek ihtiyacım = hassasiyetlerimi inkâr etme ihtiyacını gösterme biçimim. Bir karşı-beyan.
8 Eylül, 64
“Kurtuldum ama kollarımla bacaklarımı geride bırakmak zorunda kaldım…”,
Dönüp geri bakmamak, bugünde yer alan ve bastırılmayacak hatıralarla ziyadesiyle dolu bir sürü şeyin bir güvenlik kordunuyla çevirmek demek. Hayatımı ……………’den dezenfekte etmek için, bu neredeyse ölümcül acıdan kurtulmak için kendimi belli şeylerden, kâh şundan kâh bundan sakındığımı fark ediyorum. En büyük kayıp, seks. O ve pek çok başka şey bana ……’i hatırlatıyor. Şu anın derinleşmesine ya da ağırlaşmasına izin veremem çünkü bu (benim için) geçmişe gömülmek anlamına gelir ve geçmiş de ………’le paylaştığım şeylerden ibaret.
Üzülmediğim anlarda — kendimi kupkuru, toz gibi, ağzı açılmış bir helyum balonu gibi hissediyorum —
Kendime düşünmeyi ve hissetmeyi yasakladım çünkü düşünmek ve hissetmek —
Böyle nasıl devam edebilirim?
Peki nasıl edemem?
* Ancak bunun en yoğun ve en belirgin olduğu anlar — zirveye ulaştığı, içimdeki şeyin bozulduğu, bel verdiği, çöktüğü — anlar: Susan Sontag [Taubes’un] [SS’ın Cambridge, Massachusetts günlerinden yakın arkadaşı] ve Eva’nın [Berliner Kollisch] [SS’ın ve Taubes’un arkadaşı] fiziksel hassasiyetlerine öfkelenmem gibi.
Susan Sontag
Bilinç Tene Kuşanınca
Günlükler, 1964 — 1980
Yayına hazırlayan: David Rieff
Türkçesi: Begüm Kovulmaz
Everest Yayınları
Cumartesi günü İngiltere’ye döneceğim. Seni görmeyi çok istiyorum.
Burada olursam görüşürüz elbette. Numaran değişmemişse ulaşırım. Değişmişse gönder lütfen.
Ayrıca, önceki mesajında bahsettiğin kişiyi tanımıyorum. 2013’lerde (bu tarihi doğru hatırlamam olanaksız ama yine de isabetli bir yorumda bulunuyormuşum gibi görüneceğim) ismi lazım değil bir şairin dinletisine geleceğini, birlikte gitmemizi teklif etmişti. Kabul etmedim; o gün, Erkan Oğur’un Nazım Hikmet’teki Mikail Aslan ile gerçekleştireceği bir acayip buluşmaya gideceğim için.
Anıya, geçmişin o hafif, tatlı yüküne bakıp bakıp içleniriz diye yazıyorum bunları ha!
Yırtıcı ve sağır ruh, gel üstüne kalbimin,
Secde edilen kaplan, vurdumduymaz canavar;
Titrek parmaklarımı daldırma isteğim var
Sıklığına bir süre o kabarık yelenin;
Eteğinin içine, kokunla dolup taşan,
Keder yüklü başımı gömme arzusudur bu,
Solgun bir çiçek gibi, içe çekme arzusu,
Tatlı küf kokusunu ölmüş aşkımdan kalan.
Uyumak istiyorum! yaşamdan çok uyumak!
Bir uykunun içinde, daha tatlı ölümden,
Öpücük yayacağım hem de hiç çekinmeden
Senin güzel tenine, bir bakır kadar parlak.
Yatağın bir uçurum, ondan değerli ne var,
Dinen hıçkırıklarım içinde yitsin diye;
Büyük unutuş durur ağzının üzerinde
Ve öpücüklerinde hep böyle Léthé akar.
Artık en büyük zevkim, alna yazılmış gibi,
Kaderim budur deyip eğeceğim boynumu;
Yumuşak başlı kurban, suçu olmayan suçlu,
Azabı körüklerken ondaki temiz sevgi.
Sihirli nepenthes’le şifalı baldıranı
Emeceğim, acımı elbet gidermek için,
Çekici uçlarında bu sivri göğüslerin
İçinde hiçbir zaman, kalbin barınmadığı.
Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri
s. 56
Léthé: Unutmak’tan türemiş alegorik bir tanrıçanın adı, Hesiodos'a göre kavga tanrıçası Eris'in kızı. Hades ülkesinde unutuş'u simgeleyen, Ölüler diyarında suyunu içenlere hayatlarını ve acılarını unutturan bir ırmak.
Nepenthes: Eski Yunanistan'da acıya ve üzüntüye karşı kullanılan sihirli içki. Plinius, Mısır'da yetişen bir bitkiye de bu adı verir.
“…en iyisini buldum sonunda, dokuzuncu ya da onuncusu bu, bir süre sonra rahatsızlıklar, düzenlemeler, hepsi bitecek, söz edecek bir şey kalmayacak, perdenin inmesi yakın, ne rahatsız edenler olacak, ne rahatsız edilenler, bitecek bunlar, bütün bunlar, Lulu da, ötekiler de, bütün kepazelikler de, bütün hoşluklar da.”
Düş, dokuz yılı aşkın iştah, var olma olasılığı, biraz daha düş, istençdışı beden, istençli bedenin ölümü, ona görünme, bana görünme, imha, biraz daha düş ve sonunda yaratılan "kendini bitirme aracı".
Bir takım uğultulardan, (uğultular: konu#?insan) kim olduğumdan söz etmemek için, üst üste, her yerde, yerli yersiz biten otları sevecen duygularla beslemeyi, üstüne basmayı, üstüne basmaya çalıştıklarımı yeniden biçimlemeyi, cisimlenişini seyretmeyi, bitip tükenmeyi, nedeni bozulmuş olan nedenlere inanmayı, anlamış görünene kadar sürdüreceğim.
Dinleniyorum, mutsuzum. Olası bu(#?). Dinlen, dinlen, yine yinele. Zaman geçiyor, bir yerden bir yere gitmek istiyorum. Kendimi bulmaya, zaman denen uzun ve kısa ve öteki şeyleri ve yüzyıl boyunca biriktirdiğim duyguların çürümeye başladığı, karmaşık bir gölgeden renklere doğru, zorunluluğun itkisiyle, bir biçimde, o her şeyi yatıştıracak olan çarpık düşünceye.
Görüyorsunuz ya; insanbilimde duracağın yer burası, sonsuza dek yuvarlanıp duran.