Tumgik
#akciğer hastalıkları
Text
Akciğerlere İyi Gelen Bitkiler
Akciğerlere İyi Gelen Bitkiler
Tumblr media
#AkciğerEnfeksiyonlarınıTedaviEtmekIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerFonksiyonlarınıArtırmak, #AkciğerFonksiyonlarınıIyileştirmekIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerHastalıkları, #AkciğerHastalıklarınaIyiGelenTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerHastalıklarındanKorunmakIçinÖneriler, #AkciğerHastalıklarındanKorunmakIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerHastalıklarınıÖnlemekIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerKanseriRiskiniAzaltmakIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerSağlığı, #AkciğerSağlığıIçinBitkiÇayları, #AkciğerSağlığınaIyiGelenTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerSağlığınıIyileştirmekIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerSağlığınıKorumakIçinÖneriler, #AkciğerSağlığınıKorumakIçinTıbbiVeAromatikBitkiler, #AkciğerTemizlemeBitkileri, #AkciğerlerIçinBitkiselÇözümler, #AromatikBitkiler, #DoğalAkciğerTedavisi, #SolunumSistemiHastalıkları, #TıbbiBitkilerinAkciğereFaydaları https://is.gd/TzeCAL https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/akcigerlere-iyi-gelen-bitkiler/
Akciğerlere iyi gelen bitkiler öncesinde akciğer vücudumuzun solunum sisteminin en önemli organlarından biridir. Oksijenin vücuda alınması ve karbondioksitin vücuttan atılmasından sorumlu olan akciğerler, çeşitli hastalıklara karşı da hassastır. Akciğer hastalıklarından korunmak ve tedavi etmek için doğal yöntemlere başvurmak isteyenler, tıbbi ve aromatik bitkilerden faydalanabilir.
Akciğerlere İyi Gelen Tıbbi Bitkiler
Ekinezya: Bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olan ekinezya, soğuk algınlığı, grip ve enfeksiyonların tedavisinde kullanılır. Ekinezya, ayrıca iltihabı azaltmaya ve ağrı kesici özelliklere sahiptir.
Zerdeçal: Antioksidan ve antienflamatuar özellikleri ile bilinen zerdeçal, akciğer sağlığını korumaya yardımcı olur. Zerdeçal, ayrıca akciğer kanseri riskini azaltmaya yardımcı olabilir.
Kantaron yağı: Antiseptik ve antibakteriyel özellikleri ile bilinen kantaron yağı, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Kantaron yağı, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Adaçayı: Antiseptik, antienflamatuar ve antioksidan özellikleri ile bilinen adaçayı, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Adaçayı, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Meyan kökü: Balgam söktürücü ve antienflamatuar özellikleri ile bilinen meyan kökü, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Meyan kökü, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Akciğerlere İyi Gelen Aromatik Bitkiler
Okaliptüs: Antiseptik ve antibakteriyel özellikleri ile bilinen okaliptüs, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Okaliptüs, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Lavanta: Antiseptik, antibakteriyel ve sakinleştirici özellikleri ile bilinen lavanta, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Lavanta, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Kekik: Antiseptik, antibakteriyel ve balgam söktürücü özellikleri ile bilinen kekik, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Kekik, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Nane: Antiseptik, antibakteriyel ve balgam söktürücü özellikleri ile bilinen nane, solunum yolları enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılır. Nane, ayrıca akciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yardımcı olabilir.
Akciğer Sağlığı İçin Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Kullanımı
Tıbbi ve aromatik bitkileri akciğer sağlığı için kullanmak için çeşitli yöntemler kullanılabilir. Bu yöntemlerden bazıları şunlardır:
Çay: Tıbbi ve aromatik bitkilerden çay demleyerek içilebilir.
Kapsül ve tablet: Tıbbi ve aromatik bitkilerden kapsül ve tablet şeklinde alınabilir.
Yağ: Tıbbi ve aromatik bitkilerin yağları, solunum yollarına buhar şeklinde çekilerek kullanılabilir.
Tentür: Tıbbi ve aromatik bitkilerden tentür yapılarak kullanılabilir.
”Tıbbi ve aromatik bitkileri kullanmadan önce mutlaka bir doktora danışmak gerekir. Bu bitkiler, bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara veya diğer yan etkilere neden olabilir.”
Akciğer Sağlığını Korumak İçin Öneriler
Akciğer sağlığını korumak için aşağıdaki önerilere uymak faydalı olabilir:
Sigarayı bırakın.
Düzenli egzersiz yapın.
Sağlıklı beslenin.
Kirli ortamlardan uzak durun.
Bu önerilere uymak, akciğer hastalıklarına yakalanma riskinizi azaltmaya yardımcı olabilir.
0 notes
birikmesin · 3 months
Text
Bugün beyaz eşyalar geldi,benim çeyiz kolilerimi de götürdük.Annesi ve 2 abisi ,bir de arkadaşı gelmisti.Bi tepsi yemeği yaptım tavuklu patates ve biberli.İlk defa fırına verdim,o kadar mi lezzetli olur.Yanina da bulgur pilavı ve salata yapmıştım,memnun kaldılar :) şükür.Kalan perdeleri taktık.Hala yerler çok pis.Haftaici vakit buldukça gidip temizlik yapmam lazım çünkü en geç 15 inde çıkış yapmam lazım.
Acile gittim birde,dün gece oksurmekten uyuyamadım ve her kriz tuttuğunda mahvoluyorum.Okulda,serviste vs .Akciğer filmi çektirdim,bronşlar iltihap kapmis.Antibiyotik verdi doktor.Gecmezse göğüs hastalıkları bölümüne git dedi.İnsallah gerek kalmaz.
Tumblr media Tumblr media
Ha bir de ders programı değişti,bir günüm yine boş şükür,ama diğer 4 günden ikisi ful diğer ikiside 1 er saat boş.Toplam 26 saat dersim oldu.Hadi hayırlısı.
6 notes · View notes
fatomahperi · 9 months
Text
Tumblr media
Buna API-AIR diyorlar..
Arı kovanına takılan bir aparat ile
Arıların kovanındaki havayı teneffüs ediyorsunuz.
Yapılan çalışmalar göstermiş ki,
Özellikle;
Astım, Bronşit, Alerjiler;
Kronik akciğer hastalıkları;
Enfeksiyonlara karşı hassasiyet;
Bağışıklık sistemi zayıflamış;
Solunum yolu enfeksiyonları;
Kronik baş ağrısı, migren;
Stres;
Depresyon gibi hastalıklara çok iyi geliyormuş.
Ben yeni duydum ama
Mısırlılar tarafından zamanında uygulanan bir tedavi yöntemiymiş..
O yüzden de
APİ-TERAPİ diye de geçiyor.
Peki nasıl oluyor bu derseniz
Bildiğiniz gibi
Kovanın bakteri ve mikroplardan a­rındırmak için kullandığı propolis en doğal anibiyotik ve bugün Propolisler toplanıp ilaç / vitamin olarak da satılıyor.
Dolayısıyla soluduğunuz hava,
Hem temiz, hem size çok iyi gelen bir hava.
Tedavi günde 2, 3 kez
12-13 gün sürüyormuş.
Türkiye'de bunu uygulayan ARI ÇİFTLİKLERİ de varmış.
Mesela bir tanesi;
Kayral Arı Çiftliği
Mergenli Köyü
Ortaca / MUĞLA
@lıntı
_____Şifalar dileğiyle...✍️
19 notes · View notes
vuslatahasret01 · 2 years
Text
Tırnaklar rontgen şua’ını aksettirirler, karanlıkta tırnak kesmek doğru değildir. Hatta peygamber men’ etmiştir.
Tırnaklar gece başka, gündüz başka, uyurken başka terkibdedir.
Akciğer sirozu, karaciğer sirozu, doğmalık kalb hastalıkları, lösemi denilen kan kanserinde Tırnakların şekli ve rengi değişir.
Bazı insanlarda geç büyür, bazılarında çabuk büyür, bu da büyür bir hikmete tâbidir.
Hatta eskiler der: “Tırnak cefâdan saç sefâdan büyür!”
Dr.Münir Derman (k.s.)
10 notes · View notes
iahaber · 3 months
Text
0 notes
songsforsinglepillows · 4 months
Text
Mukotik Şurup Ne İşe Yarar? Mukotik Şurup Nasıl Kullanılır? Mukotik Şurup genel olarak solunum yollarında biriken mukus ve mukozaların dışarı atılması için kullanılan bir ilaçtır. Bu yazımızda Mukotik Şurup nedir, Mukotik Şurup ne işe yarar, Mukotik ne şurubu, Mukotik Şurup ne için kullanılır, bu şurup ne için kullanılır, Mukotik Şurup nasıl kullanılır, Mukotik Şurup kullananlar yorumları nelerdir ve ayrıca kadınlar kulübü yorumları nelerdir gibi sorulara... https://www.begonya.com/mukotik-surup/?feed_id=180837&_unique_id=65a175d2dc5a9
0 notes
diyetisyentugba · 4 months
Text
Kolonoskopi Diyeti
Tumblr media
Kolonoskopi Öncesi Hazırlık
Kolonoskopi öncesi hazırlık kolonoskopinin başarılı geçebilmesi için oldukça önemlidir. İlk olarak kolonoskopi yapılmadan önce bunu yaptıracak olan hastanın mutlaka kalp hastalıkları, diyabet, akciğer gibi özel hastalıklarını doktoruna bildirmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte kolonoskopi yapılacağı zaman Kolonoskopinin gerçekleşeceği günde bu işlemin hasta için daha rahat bir şekilde atlatılmasını sağlamak amacı ile hastanın rahat edeceği bol kıyafetler tercih edilmelidir.
Bununla birlikte kolonoskopi öncesinde doktorlar mutlaka hastanın işlem sırasında ağrılarına hafifletebilmek amacı ile sakinleştiriciler kullanmalıdır.
Kolonoskopi öncesinde hastanın bağırsaklarının boş olmasını sağlamak amacı ile mutlaka temizlenmelidir.
Kolonoskopi öncesinde hastanın herhangi bir alerjisinin olup olmadığını tespit edebilmek için gerekli tetkiklerin yapılması gerekmektedir.
3 Günlük Kolonoskopi Diyeti Nasıl Yapılır?
Kolonoskopi öncesinde yapılan 3 günlük diyet işlemin başarılı bir şekilde gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır.
Bu diyetin yapılması için ilk olarak kolonoskopi öncesinde hastanın bağırsaklarının temizlenmesine yardımcı olacak besinler ile 3 günlük kolonoskopi diyet uygulanır.
Kolonoskopi öncesi 3 günlük diyette lifli gıdalar tüketilmeye özen gösterilir.
Aynı zamanda kızartmalardan da uzak durularak daha yumuşak gıdalar tercih edilmesi gerekmektedir.
Kolonosksi öncesinde 3 günlük kolonoskopi diyeti için ilk olarak sabah kahvaltılarında bağırsakları çalıştırıcı yumuşak gıdalar tercih edilir.
Bununla birlikte öğle yemeklerinde de aynı şekilde daha çok komposto türü gıdalar tercih edilmesi gerekir.
Akşam yemeklerinde daha çok çorba ve limon türü gıdaların tercih edilmesi gerekmektedir.
Kolonoskopi Öncesi Tüketilmemesi Gereken Besinler?
Kolonoskopi öncesinde tüketilmemesi gereken gıdalara baktığımızda bu gıdalar genellikle çiğ sebzeler gibi kabızlığa sebep olacak gıdalardan oluşmaktadır.
Aynı zamanda yağlı olan ve kızartma ile yapılan yiyeceklerden de uzak durulması gerekmektedir.
Doktorların kolonoskopi öncesinde tavsiye etmediği gıdalardan bir tanesi de domates, salatalık gibi gıdalardan oluşmaktadır.
Bunun yanında marul, lahana gibi gıdalarda tercih edilmemelidir.
Kuru baklagiller de bu aşamada özellikle tüketilmemesi gereken gıdalardandır.
Aynı zamanda sert etlerden de uzak durulması gerekmektedir.
Patlamış mısır veya normal mısır da kolonoskopi öncesinde tüketilmemesi gereken besinlerdendir.
Çerezler ve tohumlar da bu dönemde tüketilmemelidir.
Kolonoskopi Öncesi Beslenme Nasıl Olmalı?
Kolonoskopi öncesinde beslenme oldukça önemlidir. Çünkü bu dönemde vücuda alınan her türlü gıda operasyonun başarısı açısından oldukça önemlidir. Kolonoskopi yapılacağı gün hastanın bağırsaklarının temiz olması gerektiği için Kabızlığa neden olacak herhangi bir gıda vücuda alınmamalıdır. Bu yüzden doktorlar genellikle kolonoskopi öncesinde hastaya özel bir diyet programı hazırlarlar. Kolonoskopi diyeti programında hastanın uzak durması gereken besinler yer almaktadır. İşte bu besinlere dikkat ettiği sürece hasta daha rahat bir operasyon dönemi geçirir. Bu dönemde vücuda alınmaması gereken gıdalar vücuda alındığında kolonoskopi sırasında yapılan görüntüleme sürecinde zorluk çıkarabilir. Bu dönemde beslenme genellikle kızartma türü yerine daha çok haşlanarak veya fırında pişirilerek hazırlanan yiyecekler tercih edilmesi gerekir. Bu dönemde vücuda alınan sıvı miktarı da bir o kadar önemlidir. Vücuda alınan sıvıya özen gösterilmeli ve günlük en az 2 litre su alınması gerekir. En az 2 saat öncesine kadar vücuda bu dahi alınmaması gerekmektedir. KAYNAK: https://www.tugbayaprak.com/kolonoskopi-diyeti-kolonoskopi-oncesi-beslenme/ #kolonoskopi #sağlık #sağlıklıbeslenme #hastalık #kolonoskopidiyeti
0 notes
evrenselbilgi · 4 months
Link
0 notes
saglikveyasamdergisi · 5 months
Text
Akciğerde Tarama Yaşı Gençleşti
Amerikan Kanser Derneği güncellediği yeni kılavuzunda akciğer kanseri tarama yaşını 55’ten 50’ye, sigara içmeyi yılda 30 paketten 20’ye düşürdü. Bu değişikliğin gerekçelerinden biri de Covid salgınında çekilen tomografilerle çok erken tanı konulması ve kür şansının belirgin artışı.
Dr. Seha Akduman
Göğüs Hastalıkları Uzmanı
#kanser
0 notes
elazigsurmanset · 5 months
Text
90 Yaşındaki Hasta Torasentez İşlemi İle Sağlığına Kavuştu
Tumblr media
Zatürre tanısı ile Fethi Sekin Şehir Hastanesi’ne müracaat eden 90 yaşındaki hastaya, USG (Ultrasonografi) eşliğinde torasentez işlemi yapıldı. Enfeksiyon nedeniyle hastanın akciğerlerinde oluşan sıvı, yapılan işlem boşaltıldı. Hasta ilaç tedavisi ile taburcu edildi USG eşliğinde torasentez işlemini gerçekleştiren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Cebrail Azar, “Zatürre tanısı ile yatırdığımız 90 yaşındaki bayan hastamızın akciğerlerinde sıvı gelişmesi vardı. Bu sıvı enfeksiyon değerleri düştükçe eğer gerilemiyorsa enjektör yöntemiyle akciğer zarından sıvıyı alıyoruz. Bu işlemle hastamızın tedavisini sağlamış oluyoruz. Torasentez, akciğer zarları arasında biriken sıvının göğüs kafesinden enjektör vasıtasıyla alınması işlemidir. Akciğer zarlarından ultrason eşliğinde sıvı alma işlemi, işleme bağlı gelişecek komplikasyonları yani riskleri en aza indirmektedir. Akciğer zarlarından sıvı alırken akciğer zarının içine kanama olabiliyor. Akciğer zarları arasına hava kaçabiliyor ama ultrason eşliğinde olunca bu oran binde birinin altına iniyor. Daha önce körlemesine yapılıyordu yani muayene sırasında muayene bulgularıyla akciğer zarı arasından sıvı alınıyordu. O durumlarda riskler artabiliyor. Şimdi bu hastamızda biz ultrason eşliğinde sol taraftan yaklaşık 20 CC miktarında bir sıvı aldık. Aslında daha önce kalp yetmezliği olduğu için sıvının görüntüsü enfeksiyon ile uyumlu olduğunu bize düşündürttü. Bununla ilgili tabii ki çeşitli enfeksiyon parametrelerine bakıyoruz.” dedi.
Tumblr media
  Read the full article
0 notes
karaca2508-blog · 5 months
Text
Tarım Sektöründe Toza Bağlı Sağlık Sorunları
Tumblr media
Tarım Sektöründe Toza Bağlı Sağlık Sorunları; havadan, araziden, ateşten ve makinalardan kaynaklanan ‘fiziksel tehlikeleri’; pestisit, gübre ve yakıtlardan kaynaklanan toksikolojik tehlikeleri ve tozlardan kaynaklanan tehlikeleri içinde barındırmaktadır. Tozlardan kaynaklanan bazı hastalıklar;
Tarım Sektöründe Toza Bağlı Sağlık Sorunları
Kimler Sigortalılık Kapsamında Yer Alır? Tehlikeler Hastalıklar Tahıl tozları, hayvan kepekleri, mantar antijenleri, toz akarları (maytlar^), organofosforik insektisitler Astım ve rinit Organik tozlar Astım Bitkilerin bazı kısımları, endotoksinler ve mikotoksinler Mükoz zar iltihabı İnsektisitler, arsenik, iritan tozlar, amonyak, tahıl tozları Bronkospazm, bronşit Küflü saman ve tahıllardan bırakılan termofilik aktinomisitlerin üstündeki mantarsı sporlar Aşırı duyarlılık pnömoniti Küflü şeker kamışı Bagassosis-şeker kamışı tozuna aşırı duyarlılık pnömoniti Mantar sporları Mantar işçisi hastalığı Küflü saman Çiftçi akciğeri hastalığı Nemli akçaağaç mantarı Akçaağaç kabuğu soyanların hastalığı Böceklenmiş tahıl Buğday biti hastalığı Silo (tahıl deposu) içinde küflü silaj(bitki artıkları) Silo yükleyicileri sendromu Fermente olan silaj üzerindeki nitrojen dioksit Silo işçileri hastalığı, silo akciğeri
Organik Tozlardan Kaynaklanan Hastalıklar
Organik tozlar, akciğerlerde birikip doğrudan fibrojenik etki göstermez, ancak bir tür alerjik mekanizma aracılığı ile solunum yollarında spazma neden olurlar. Tekrarlayan spazmlarla da kronik akciğer hastalığı oluştururlar. Organik toz maruziyeti sonucu basit bir enflamasyon oluşabileceği gibi IgE (Alerjiye yol açan antikor tipi İmmunoglobulin E’) aracılığı ile olan immün cevap ve allerjik tablolar ortaya çıkabilir. Tarım çalışanlarında görülen bazı solunum hastalıkları virüsler tarafından meydana getirilen tablolara benzemekle birlikte hastalarda herhangi bir enfeksiyon yoktur. Bu hastalıkların nedeni çalışma ortamında karşılaşılan bazı etkenlerdir. Hipersensitivite Pnömonisi Hipersensitivite pnömonisi (HP), sorumlu organik toz partiküllerinin ya da düşük molekül ağırlıklı kimyasal bileşenlerin yineleyen inhalasyonu sonucu ortaya çıkan, alveolleri ve interstisyumu tutan, immunolojik ve T hücre kaynaklı bir granülomatöz yangıdır. Farklı etkenlerle gelişen HP’ler ortak klinik, radyolojik ve patolojik özelliklere sahiptir. Aspergillus ailesinden mantar tarafından meydana getirilen bu tablo en çok tavuk ve diğer hayvanları yetiştiren kişilerde ve hayvan bakıcılarında görülür. Etken, uzun zaman beklemiş ve küflenmiş hayvan yemlerinde bulunur. Bu işlerde çalışanlarda görülme sıklığı ’a kadar çıkabilmektedir. Karmaşık bir immünolojik mekanizmaya bağlı olan hastalığın klinik olarak akut-subakut ve kronik seyirli formları vardır Tekstil Sektöründe İş Sağlığı ve Güvenliği Organik Toksik Toz Sendromu Hipersensitivite pnömonisine benzer bir tablodur. Farkı bu tablodaki immünolojik mekanizmanın olmayışı ve tablonun organik tozlara ve küflere yoğun bir maruziyet sonucu meydana gelmesidir. Hastalıktan esas olarak tahıllardaki endotoksin sorumlu tutulmaktadır ve bu konuda da özellikle darı ve soya taneleri daha önemlidir. Bu işleri yapanlarda oldukça sık görülebilen bu tablonun belirtileri 24-72 saat içinde şiddetli olarak ortaya çıkar, etkenle temasın kesilmesinden sonra da bir hafta içinde kendiliğinden iyileşir. Mesleksel Astım Astım, hasta olan kişi üzerinde ciddi olumsuz etkileri olan ve ileriki aşamalarda hayati tehlikelere yol açabilen ciddi bir rahatsızlıktır. Mesleki astım toza maruz kalan ve solunum sistemi hassasiyeti bulunan çalışanları etkileyen bir hastalıktır. Astım, solunum yollarının ataklar halinde gelen tıkanması ile kendini gösteren kronik bir hastalıktır. Astımda solunum yollarının şişmesi ve tıkaçların oluşması sonucu havanın akciğerlere girip çıkması engellenir. Hastalar ataklar arasında kendilerini iyi hissederler. Ataklar sırasında öksürük, göğüste sıkışma hissi, solunumda hızlanma, hırıltı ve nefes darlığı olur. Astımlı hastalar çevredeki birçok maddeye astımlı olmayanlara göre daha duyarlıdır. Normal solunum ile akciğer keseciklerinden kan geçmekte ve kandaki karbondioksitte akciğer keseciklerine geçmektedir. Eğer çeşitli nedenlerle bu işlemler yapılamaz ise kandaki karbondioksit düzeyi yükselir. Buna asfiksi (boğulma) denir. Tüm meslekler arasında fırıncılık, mesleki astımın en yoğun görüldüğü ikinci meslek dalıdır. Ayrıca un ve tahıl tozları astıma sebep olma açısından ikinci sırada yer alan maddelerdir. Un ve tahıl tozları haricinde yumurta proteini, balık proteini ve talaş tozu da astımın hastalığının oluşmasına sebep olabilmektedir. Dolayısıyla fırınlarda, değirmenlerde, balık işleme tesislerinde ve fıçılama vb. işlerde çalışan kişiler potansiyel astım hastalığı riski altında bulunmaktadır Bronkospazm Bronş düz kaslarının ani kasılması sonucu daralma ile birlikte nefes almakta yaşanan büyük sıkıntıdır. Astım ve bronşit hastalarında sıkça görülür. Toz Sınıfları Bronşit Akciğerlere giden havayollarının iç yüzündeki zarın iltihaplanmasıdır. Akut ve kronik olarak iki gruba ayrılır. Bissinosis On yıl ve daha uzun sürede solunum yoluyla pamuk, keten veya kendir tozunun solunması sonucu meydana gelen bir hastalıktır. Alerjik bir durum olduğu zannedilmektedir. Sigara içenlerde daha sık görülür. Belirtileri, bronşitte de olduğu gibi öksürme ve balgam çıkarma şeklindedir. Bu hastalık üç evrede kendini gösterir. - Birinci devrenin tipik belirtisi“Pazartesi Ateşidir”. - İkinci devre, nefes darlığı, öksürük vb. belirtiler pazartesiyi takip eden günlerde de devam eder. - Üçüncü devre, işe devam edildiğinde şikayetler yerleşir, iyileşmeyen bir duruma gelir Çiftçi Akciğeri Küflenmiş saman veya kuru ot tozlarının, çiftçilerin solunum yoluyla akciğerlerine girmesinden meydana gelen akut bir akciğer hastalığıdır. Havadaki toz çok düşük düzeylerde bile sağlık sorunlarına neden olur. Bu nedenle hem kısa süreli hem de uzun süreli ortalama konsantrasyon için önerilen bir eşik değer yoktur. Yüksek miktarlarda bu tozlara maruz kalmak gözlerde , burunda ve solunum yollarında birikmelere neden olur Bagassosis Uzun süreden beri balyalanmış ve depo edilmiş olan şeker kamışından çıkan tozların neden olduğu bir akciğer hastalığıdır
Mikroorganizmalara Bağlı Hastalıklar
Toprak içindeki bakteri ve mantarların insan sağlığına olumsuz etkileri bulunmaktadır. Özellikle kırsal kesimde bir gram kuru toprakta bir milyara yakın bakteri ve mantar türü mikroorganizma bulunabilmektedir. Yemler özellikle gıda zehirlenmesine neden olan Salmonella cinsinin yayılmasında önemli rol oynarlar. Bu organizmaların işletmenin bir yerinde görülmesiyle birlikte her yerine dağılması çok hızlı olmaktadır Küf mantarları alerjik sorunlara neden olur. Küflerin birçoğu yıl boyu ve her yerde mevcuttur. Kurumuş yapraklar ve tarımsal alanlar, dışarıdaki küf kaynaklarının başında gelir. Toprak, su, hayvan yemleri, toz ve dışkılarda bulunan mikroorganizmaların hepsine hayvan deri ve postunda rastlanabilir. Bu mikroorganizmalar hayvan postlarından da çalışanların ellerine veya doğrudan doğruya gıdalara bulaşabilirler. Akciğer fonksiyon testleri, kümeslerde çalışanların kronik bronşit ve astım gibi kronik solunum hastalıklarına yakalanma risklerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Gözlerin tahriş olması, burun akması, baş ağrısı ve ateş kümes çalışanlarında görülen solunum kaynaklı olmayan diğer hastalıklar arasında yer almaktadır. Ensefalit, listeriosis, dermatofitoz ve psitakoz gibi zoonal hastalıklar da görülebilmektedir. Kandidiazis, salmonella, histoplazmozis gibi zoonal olmayan enfeksiyon hastalıklarıyla da karşılaşılabilmektedir. Çevreden kaynaklanan toz maruziyetinin hayvan barınaklarında çalışanlar üzerinde alerjiler oluşturması söz konusudur. Alerjik etkenler alerjen bakteri, mantar, organik toz gibi maddelerdir ve hayvancılık yapılan her yerde havada uçuşur durumda bol miktarda bulunurlar. Bunlar dokunma ve solunum yoluyla insan ve hayvana geçerek etki gösterirler Sağlık İçin: Kanser Hayvan yemleri sağlıksız ortamlarda saklandığında aflatoksin içermekte; cilt ve solunum yolu ile maruz kalma sonucunda çalışanlarda karaciğer kanseri riskini arttırmaktadır Hantavirus Bir RNA virüsü olan Hantavirüs, akciğerlerde bilateral infiltrasyon ve ateş ile seyreden bir tabloya yol açar (HPS: Hantavirus Pulmonary Syndrome). Hastalık en çok hayvanların barınaklarını temizleyen kişilerde görülür Blastomikozis Üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer bir tablodur. Ancak bazı vakalarda plöritik ağrı ve pnömoni gelişebilir. Akciğerlerde radyolojik olarak infiltrasyon ve nodüler görünüm vardır.
İnorganik Tozlardan Kaynaklanan Hastalıklar
Özellikle kronik akciğer hastalığı veya astım sorunları olan kişilerin hastalığının seyri inorganik toz maruziyeti sonucunda alevlenebilir Asbestin Neden Olduğu Hastalıklar Asbestin doğada serbest olarak bulunması nedeniyle her insan asbest ile temas edebilir. Yaşanılan yere bağlı olarak değişmekle beraber günde ortalama 10.000 - 15.000 arası asbest lifi solunması mümkündür. Asbestin nefes yoluyla alınmasından sonra solunum sistemi üzerine oluşturduğu maruziyet sonucu ortaya çıkan, kesin kanıtlanarak tanımlanmış hastalıklar- patolojiler şunlardır: - Kalsifiye veya kalsifiye olmayan plevral plak (Akciğer zarı üzerinde kireçlenme yapmış veya yapmamış lokal zar kalınlaşmaları), - Diffüz plevral fibrozis (Akciğer zarında çepeçevre kalınlaşma), - Benign asbest plörezisi (Akciğer zarları arasında iyi huylu su toplanması), - Asbestozis (Akciğerlerde asbest toplanmasına bağlı sertleşme ve bozulma), - Vücut, asbest mineralindeki lifleri açmak için bir tür asit salgılar. Salgılanan bu asit, akciğerde yaralar oluşturur ve asbestoz hastalığı oluşan bu yaralardır. Ortaya çıkması yaklaşık 10 ile 20 yıl arasında değişir. - Yuvarlak atelektazi (Akciğerde küçük sönmüş alanlar), - Mezotelyoma (Akciğer zarı kanseri), bu hastalık, asbest maddesinin yol açtığı en tehlikeli hastalık konumundadır. Akciğer zarı ve karın kanseri mezotelyoma hastalığıdır. Hastalığın en önemli yaptırımları, sürekli ilerleyen nefes darlığı ve ağrı sorunlarıdır. Erken tedavi kaçırıldığında, hastalık kişiyi kısa sürede ölüme götürebilmektedir. - Akciğer kanseri, bu hastalıklar asbest ile temas etmişinsanlarda daha sık görülür. Asbest teması önlenebilir bir durumdur. Dolayısıyla asbest nedenli hastalıklar da tamamen önlenebilir hastalıklardır. Eriyonitoz Bu mineralin tozları solunum yolu ile alındığında iğneciklerin akciğere ve karın zarına saplanarak akciğer ve karın zarı kanserine neden olduğu tıbbi çalışmalarda ortaya konulmuştur. Zeolit’lerin doğal olan otuz türünün içinde sadece eriyonit ve mordenite lifsel yapıdadır. Bunlardan yalnız kristal yapısı lifsel olan eriyonitin yaygın olarak canlı üzerinde ve laboratuvar ortamında kanserojenik ve fibrojenik olduğu gösterilmiştir. Eriyonitin şimdiye kadar bilinen en kuvvetli kanser yapıcı bir mineral olduğu Dünya Sağlık Teşkilatına bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu (International Agency Research on Cancer) tarafından kabul edilmiştir. Elle Taşıma İşlerinde İş Güvenliği Eriyonit iğneciklerinin birkaç mikron boyutunda olanlar havada asılı kalabilmekte ve bu sayede solunum yoluyla alınmaktadır. Toz halinde havayla taşınma özelliğinden dolayı pnömokonyozlar içine dahil edilebilir. Eriyonit minerali iğneciklerinin solunum yollarına kolayca girip derinliklere kadar gidebilmesi, orada hiç değişmeden kalabilmesi ve kimyasal yapıları nedeniyle akciğer ve karın zarında mezotelyoma denilen kanser türünü yaptığı belirtilmektedir
Tarımsal Mücadele İlaçları (Pestisitlerden) Kaynaklanan Hastalıklar
Pestisitler; zararlıları ve hastalıkları yok etmek amacıyla kullanılan kimyasal maddelerdir ve insanlara toksiktir. Pestisitler toksisite değerleri yönünden sınıflandırılmıştır. Toksisite bir kimyasalın herhangi bir canlıda istenmeyen etki oluşturma durumudur. Çoğu toksik etki, uygun tıbbi tedavi uygulandığında geriye dönüşümlü iken bazı etkiler ise kalıcı olabilmektedir. Özellikle tarım ilaçları açısından toksisitenin belirlenmesinde; - Üretim ve kullanım sırasında insan sağlığı için risklerin değerlendirilmesi, - Gıda maddelerindeki kalıntılar dolayısıyla tüketicide oluşturabileceği riskin değerlendirilmesi, - Çevre kirlenmesi ve dolayısıyla doğal hayat için risklerin tespiti önem taşımaktadır. Pestisitlerin uygulandığı bir alanda, mücadele edilen zararlı ile birlikte aynı ekosistem içindeki diğer canlılar da zarar görür. Bu da bu alanda besin zincirinde kopmalara neden olur. Av-avcı dengesinin bozulması bir ekosistem için sonun başlangıcıdır. Su (yer üstü - yer altı), toprak ve hava ile gıdaların pestisitlerden etkilenmesi bu çevrede yaşayan insanların sağlığını da doğal olarak tehdit etmektedir. Pestisitlerin etkisi uzun süre kalıcıdır aksi takdirde zirai mücadele anlamını yitirecektir. Örneğin uygulanan ilacın toksik etkisi kısa sürede ortadan kalkarsa mücadele edilen zararlılar yeniden üremeye başlayacaktır Pestisitlerin istenmeyen özelliklerinden en önemlileri çevrede kalıcılıklarının uzun süreli oluşu, biyo-akümülasyon ile canlı organizmalarda depolanması ve kendilerinin, dönüşüm ürünlerinin veya içerdikleri gayri safiyetlerin canlılara önemli derecede toksikolojik etkilere sahip olmalarıdır. Pestisitlerin Etkileme Yolları Ağız Yolu İle Pestisitlerin vücuda alınış yollarından biridir. Bu şekilde giriş genellikle kaza, dikkatsizlik, kirlenmiş ortamda yeme içme sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu yolla zehirlenmenin şiddeti özellikle etken maddenin özelliğine ve alınan miktara göre değişmektedir. Solunum Yolu İle Solunum yoluyla maruziyet sıvı ve toz ilaçların imalatı veya kullanımı esnasında ortam havasına yayılan buhar ve tozların solunması ile gerçekleşir. Solunum yoluyla maruziyet özellikle buharlaşma özelliği yüksek fumigant ilaçlarda çok fazladır. Deri Yolu İle Pestisitlerin vücuda girişinde en yaygın yoldur. Deri yoluyla maruziyet, bir pestisitin deriden emilme özelliğinin olup olmadığı ile ilişkilidir ve sıvı ilaçların deriden geçişi genellikle hızlıdır. Vücudun değişik kısımlarında deriden emilme önemli farklılıklar göstermektedir. Uzun kollu gömlek ve kimyasala dayanıklı eldiven giyilmesi halinde derinin ilaca maruz kalması oranında önlenebilmektedir. Birey Duyarlılığı Kimyasal bir dozla karşı karşıya kalındığında, toksisiteyi birçok faktör belirlemektedir. Kişisel duyarlılık bu faktörlerden birisidir. Duyarlılık öncelikle kişinin yaşına bağlıdır. Genellikle çok genç ve çok yaşlı kişilerde toksik kimyasal maddelere karşı duyarlılık yüksektir. Bu durum bu kişilerde metabolizma faaliyetlerinin tam gelişmemesi ya da fonksiyonunu kaybetmeye başlamasından ve kimyasalın detoksifikasyonunun ve eliminasyonunun güç olmasından kaynaklanmaktadır. Beslenme ve bireyin genel sağlık durumu da bu konuda çok önemli rol oynar. Metabolizma ve boşaltım sisteminde rolü olan organların fonksiyon yetersizlikleri toksisiteyi artırır. Özellikle karaciğer ve böbrek fonksiyonları bu açıdan son derece önemlidir. Kalıtsal farklılıklar da bireyler arasında toksik etkinin görünmesinde önemli farklılıklar gösterebilir.
Çöl Tozlarının İnsan Sağlığına Etkileri
Çöl kaynaklı tozların atmosferde yoğunlaştığı günlerde dış ortamdaki hava kalitesi önemli ve ciddi oranda düşmekte; bu da insan sağlığına zarar vermektedir (Özdemir ve Ertaş, 2011; 23–24). Çöl tozları ile birlikte taşınan bazı partiküller ve çöl tozları içerisinde bulunan zararlı maddeler insan metabolizmasında ciddi hasarlara yol açabilmektedir. Atmosferdeki toz konsantrasyonunun yüksek olduğu dönemlerde akciğer ve solunum yolları rahatsızlıkları bulunan hastaların yaşamı daha da zorlaşmakta ve astım, bronşit, migren gibi hastalıkları olan insanların şikâyetleri normal seyrinin dışına çıkarak artış göstermektedir. Bunun dışında çöl tozlarıyla birlikte hareket eden bazı mikroorganizmalar insanlarda gribal enfeksiyonlara ve menenjit gibi ateşli hastalıklara sebep olmaktadır. Çöl tozlarının bazı salgın hastalıkların dünyada yayılmasını sağladığı da yapılan araştırmaların sonuçları arasındadır (Eren 2006: 8’e göre Afeti and Resh 2000). (Yeşilyurt ve Akcan’a göre 2008 Bulut ve ark, 2008; 370). Çöl tozlarının insan sağlığını etkileme potansiyelleri boyutlarına göre değişmektedir. Boyutları 10 mikrondan daha büyük olan kaba toz ya da normal toz olarak tabir edilen iri partiküller insan vücudunun doğal savunma mekanizması tarafından büyük ölçüde uzaklaştırılırlar ya da astım gibi rahatsızlıkları tetikleyerek solunum yapmayı zorlaştırırlar. Esas tehlikeli olan boyutları 0,1 mikrondan daha küçük olan ve sürekli hareket halindeki çok ince toz tanecikleridir. Bu tozlar solunum sisteminde birikerek tahriş ve tıkayıcı etki yapabilmekte; kalp damar hastalıklarını, kardiyovasküler rahatsızlıkları artırmakta hatta erken ölümlere bile sebep olabilmektedir (Özdemir ve Ertaş, 2011; 25). Çöl tozları içerisinde bulunan önemli kirleticilerden biri de kurşundur (Pb). Atmosfere karışan kurşun parçacıklarının su kaynaklarına çökelmesi veya gıda maddelerini kirletmesi sonucu insan sağlığı tehlikeye girmektedir. Kemik ve dokularda biriken kurşun beyin hasarlarına ve ölümlere neden olabilmektedir. Düşük dozdaki kurşun birikimi bile anne karnındaki bebekler ve henüz bağışıklık sistemi gelişmemiş çocuklara büyük zararlar verebilmektedir. Toz fırtınaları esnasında havalanan tozlarla birlikte mikroorganizmalar da bir bölgeden başka bir bölgeye hatta bir kıtadan başka bir kıtaya taşınır. Kaynak; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü Kaynakları Read the full article
0 notes
sektorellfirmalar · 5 months
Link
0 notes
yamurdenemeler · 6 months
Text
H2- Hava Kirliliği
Havanın doğal bileşiminin çeşitli nedenlerden ötürü değişip canlı hayatına tehdit olabilecek hale gelmesine hava kirliliği denir. Havada her daim yabancı madde bulunsa da bunun yoğunluğu ve havada bulunduğu süre, insan ve canlı sağlığına çok büyük tehdit oluşturabilir. Hava kirliliğine sebep olan kirleticilerden bazıları şu şekilde belirtilmiştir:
Kükürt dioksit
Azot oksit ve dioksit
Partikül maddeler
Benzen
Karbon monoksit
Arsenik
Nikel
H2- Hava Kirliliğinin Çeşitleri
Hava kirliliği, hem insan eliyle hem de doğal sebeplerden ötürü oluşabilir. Bu sebeple hava kirliliğini suni kaynaklı ve tabii kaynaklı olmak üzere iki farklı ana başlık altında inceleriz. Tabii kirlilik genelde meteorlardan, yeryüzündeki kumluk alanlardan ve bunun gibi insan tahakkümü altında olmayan nedenlerden ötürü oluşur. İnsan eliyle oluşan kirlilik ise endüstriyel işlemler ve ulaşımda kullanılan araçların çıkarttığı gazlar gibi sebeplerden meydana gelir.
H2- Hava Kirliliğinin Başlıca Sebepleri
Hava kirliliğinin sebeplerinden bazıları şu şekilde belirtilebilir:
Araç trafiğinden kaynaklanan egzoz gazları
Soba veya kalorifer gibi ısıtıcıların temizlenmeden, uygunsuz olarak kullanılması
Parfüm ve deodorant gibi doğaya zararlı kozmetik ürünlerin kullanımı
Fabrikaların, sanayi alanlarının yaydığı gazlar
Kontrolsüz nüfus artışının ortaya çıkarttığı endüstriyel ihtiyaçların üretilmesi
Kömür gibi fosil yakıtlar
Çarpık kentleşme sonucu verimsiz yollar ve kontrolsüz fabrikaların kurulması
H2- Hava Kirliliğinin Sonuçları
İnsan ve canlı sağlığına son derece büyük zararları olabilen hava kirliliği, hem kısa vadeli hem de uzun vadeli sonuçlar doğurur. Kısa vadeli sonuçlar arasında zatürre ve bronşit benzeri hastalıklar, baş dönmesi, migren atakları, mide bulantısı, ciltte tahrişlik ve egzama gibi hastalıklar bulunur. Uzun vadeli sonuçları arasında ise akciğer kanseri, amfizem gibi solunum yolu hastalıkları yer alıyor.
H3- Hava Kirliliğinin İnsan Ömrüne Etkisi
Kirleticilerin uzun mesafeli taşınması ve ormanlar üzerindeki etkisi, asit yağmurunu da içeren olaylar için sorumlu tutuluyor. Hava kirliliğinin geçmişine baktığımızda 1990'ların ortalarında, partiküler madde (PM) olarak adlandırılan tehditler ortaya çıktı, özellikle 10 mikrondan küçük (PM10) ve 2,5 mikrondan küçük (PM2.5) parçacıkların yayılması bu dönemlerde hız kazandı. Harvard Üniversitesi tarafından yürütülen ve Six Cities Study adıyla bilinen bir araştırma, hava kirliliği düzeyleri ile yaşam süresi arasında güçlü bir ilişki olduğunu tespit etti. Bu çalışma, PM2.5 seviyelerinin yüksek olduğu şehirlerde yaşayan insanların daha temiz şehirlerde yaşayanlardan iki ila üç yıl daha az yaşadığını ortaya koydu.
Bugün, dünya genelinde PM2.5'in yılda 4,2 milyon erken ölüme ve 100 milyon yıl kaybına yol açtığı tahmin ediliyor.
H2- Türkiye’de Hava Kirliliği Düzeyi
2021 yılında WHO tarafından hazırlanan Dünya Hava Kirliliği Raporu, Türkiye’nin Avrupa bölgesindeki 42 ülke arasında havası en kirli yedinci ülke olduğunu ortaya koydu. Türkiye'de PM2.5 yoğunluğu, 2021 senesinde ortalama 20 μg/m olarak ölçüldü. Sıralamada Türkiye’den önce Karadağ, Bosna Hersek, Lübnan, Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Hırvatistan yer alıyor. Türkiye’den sonra ise Polonya, Yunanistan, Ukrayna gibi ülkeler geliyor.
2022 raporunda Türkiye, Avrupa listesinde 6.sıralamaya geriliyor. Hatta Avrupa’nın en kirli 15 şehri arasında Türkiye’den beş şehir de bulunmakta.
H2- Enerji Üretiminin Hava Kirliliğine Etkisi
Enerji üretimi, hava kirliliği üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Fosil yakıtların yanması, enerji üretimi için yaygın bir yöntem olduğundan, bu işlem sırasında atmosfere zararlı emisyonlar salınır. Özellikle kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımı, hava kalitesini olumsuz etkiler. Bu yakıtların yanması sonucu karbondioksit (CO2) gibi sera gazları atmosfere salınır, bu da küresel iklim değişikliği ve hava kalitesinin bozulmasına katkıda bulunur. Ayrıca, azot oksitler (NOx) ve kükürt dioksit (SO2) gibi hava kirleticileri de yayılır, bu da asit yağmuru, ozon oluşumu ve solunum yolu hastalıklarına neden olabilir.
Bu gibi sebeplerden ötürü temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmek, hava kirliliğini azaltmak ve çevreyi korumak için önemli bir adımdır. Yenilenebilir Enerji yazımıza göz atarak bu konuda detaylı bilgi edinebilirsiniz.
H2- Isı Yalıtımının Hava Kirliliğine Etkisi
Hava kirliliğinin sebeplerinden bir tanesi olan kirli gaz yayılımı, evlerden de kaynaklı olabiliyor. Hatta ülkemizde tüketilen enerjinin yaklaşık %30’unu binaların ısıtılması ve soğutulması amacıyla kullanıyoruz. Bunu göz önünde bulundurarak yaşam alanımız olan evlerimize ısı yalıtımı yaparak dışarıya yayılan gazın miktarını azaltabiliriz, böylece hava kirliliğinin azalmasına da katkı sağlamış oluruz.
Kısacası ısı yalıtımı hem bize hem de dünyaya son derece faydalıdır. Isı yalıtımı konusunda daha fazla bilgi almak için Isı Yalıtımı rehber yazımıza göz atabilirsiniz.
H2- Güneş Enerjisinin Hava Kirliliğine Etkisi
Hava kirliliğinin önüne geçmek zor olsa da imkansız değildir. Özellikle hayat kalitemizi arttıracak verimli adımlar attığımızda hava kirliliğini ciddi anlamda azaltabiliriz. Örneğin güneş enerjisi, çalışırken hava kirliliğine sebep olabilecek herhangi bir sera gazı üretiminde bulunmaz. Bu da demek oluyor ki enerjimizi güneşten kazanırsak günlük hayatımızda sera gazı salınımını azaltarak hava kirliliğinin de azalmasına katkıda bulunabiliriz.
Güneş Enerjisi sayfamızı ziyaret ederek bu konuda detaylı bilgi alabilirsiniz. Dilerseniz Güneş Enerjisi Kullanım Alanları yazımızı ziyaret ederek de nerelerde güneş enerjisinden faydalanabileceğiniz konusunda bilgilenebilirsiniz.
H2- Hava Kirliliği Nasıl Önlenir?
Hava kirliliğini önlemek adına atabileceğiniz adımlardan bazıları yukarıda belirtildiği üzere ısı yalıtımı ve temiz enerji kullanımıdır. Bunlar dışında alınabilecek bireysel önlemlerden bazıları şu şekildedir:
Enerji tüketimini azaltıp tasarruf etmek
Araç emisyonlarını azaltmak adına daha az özel araç kullanmak
Tarımda sürdürülebilirliğe geçmek. Tarımda güneş enerjisi yazımız bu konuda size daha fazla bilgi verecektir.
Atık üretimini azaltmak
Fabrikalarda oluşan atıkların filtrelenip ayrıştırılmasını sağlamak
Fosil yakıt kullanımını azaltmak, mümkünse kullanmamak
Diğer insanları da hava kirliliği konusunda bilinçlendirerek bu konuda bir kamuoyu oluşturmak
0 notes
Text
Kakule Nerelerde Kullanılır
Kakule Nerelerde Kullanılır
Tumblr media
#KakuleAromaterapi, #KakuleBaharatı, #KakuleBitkisi, #KakuleÇayıNasılYapılır, #KakuleÇayıTarifi, #KakuleÇayınınFaydaları, #KakuleFaydaları, #KakuleHıçkırıkKeserMi, #KakuleKahvesiNasılYapılır, #KakuleKahvesiTarifi, #KakuleKullanımı, #KakuleNedir, #KakuleNerelerdeKullanılır, #KakuleReçeli, #KakuleTohumu, #KakuleVeAyurveda, #KakuleVeBitkiselTedavi, #KakuleVeMutfak, #KakuleVeSağlık, #KakuleYağı, #TıbbiBitkiler, #TıbbiVeAromatikBitkiler https://is.gd/9UYSo6 https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/kakule-nerelerde-kullanilir/
Kakule nerelerde kullanılır kakule faydaları nelerdir gibi soruların cevabını bulacağınız yazımız sizi bekliyor. Tıbbi ve aromatik bitkiler arasında önemli bir yere sahip olan ve pek çok alanda kullanılan değerli bir bitkidir. İlk olarak mutfakta baharat olarak kullanılan kakule, yemeklere özel bir lezzet katar ve sindirimi kolaylaştırıcı özelliklere sahiptir. Ayrıca aromaterapi alanında da kullanılır, özellikle kakule yağı cilt bakım ürünlerinde ve masaj yağlarında tercih edilir.
Hindistan kökenli bir baharat olan kakule, yüzlerce yıldır bilinen ve zamanında Osmanlı mutfağında da yerini almış bir baharattır. Sağlık açısından çok faydalı olan bu bitki, özellikle vücuttan toksit maddelerin atılmasını sağlayarak kanseri önlemektedir. Zamanla karaciğerde biriken ağır metaller, vücut yağları içinde çözünmüş olarak saklanan zehirli bileşiklerin vücuttan atılması için etkilidir.
Bunun yanı sıra kakulenin tıbbi kullanımları da mevcuttur; öksürük kesici, balgam söktürücü ve anti-inflamatuar özellikleri sayesinde soğuk algınlığına karşı etkili bir doğal tedavi yöntemi olarak bilinir. Aynı zamanda kakulenin içeriğindeki uçucu yağlar, stresi azaltmaya yardımcı olabilir ve zihinsel rahatlama sağlayabilir. Bu nedenle, kakule hem mutfakta hem de sağlık ve güzellik alanında çok yönlü bir şekilde kullanılan önemli bir bitkidir.
Ayrıca, kakule gibi baharatlar sindirim sistemi için çok faydalıdır. Çok iyi bir gaz söktürücü, diüretik ( idrar söktürücü ), bağırsak parazitlerini öldürücüdür. Yüzyıllardır ağız kokusunun giderilmesi için kullanılmıştır. Bir parça kakule çiğneyerek hem ağız içinde hijyen sağlanmış olur hem de ağız kokusu büyük ölçüde giderilmiş olur. Makul ölçülerde tüketildiğinde midevi sorunlara da iyi gelmektedir. Mide bulantısına karşı çok etkilidir. Ayrıca, mide ağrılarına karşı da kullanılmaktadır.
Kolesterol kontrolü, kanser kontrolü, kalp rahatsızlıklarına karşı ve dolaşım sistemi problemlerine karşı kullanılmıştır. Diş hastalıkları ve sistit, nefrit, bel soğukluğu, idrar yolu enfeksiyonu gibi sorunlarda fayda gösterebilir. Kakule afrodizyak özelliklere sahip ve aynı zamanda iktidarsızlık için kullanılmakta, ereksiyon olamama ve erken boşalma gibi cinsel sorunlarda kullanılır.
Anavatanı Hindistan ve çevresi olan bu baharat, Uzak Asya ve Güney Asya’da da üretilmektedir. Sıcak yemekler içerisine eklendiği gibi tatlılara ve içeceklere de eklenir. Ayrıca, kakule çayı Hindistan’da çok meşhurdur.
Ayurveda ve Çin Tıbbında, Akciğer hastalıkları için kullanılmıştır. Diş eti enfeksiyonları, boğaz problemleri, böbrek taşları, akciğer tıkanıklığı ve akciğer tüberkülozu, göz kapaklarında iltihaplanma, mide bağırsak sorunları ve zehirlenmelere karşı bir panzehir olarak kullanılmıştır.
100 gramı içerisinde enerji (300 kcal), karbonhidratlar (68 gr), protein (11 gr), lif (28 gr) içerir. Kolesterol oranı sıfırdır.  Niasin, piridoksin, riboflavin, tiamin, A vitamini, C vitamini, sodyum, potasyum, kalsiyum, bakır, demir, manganez, magnezyum, fosfor, ve çinko içerir.
Yapılan bilimsel araştırmalarda, kakulenin güçlü bir mikrop öldürücü olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca doğal bir spazm-kramp çözücüdür. Aynı zamanda, astım içinde faydalı doğal besinlerden birisidir. Kas ve eklem ağrılarına da iyi gelmektedir. Kan dolaşımını arttırmakta ve bulantı ve kusmayı önlediği bilinmektedir.
Kakulenin bilinmeyen özelliklerinden birisi de hıçkırık kesici özelliğidir. Bir kaç tane kakule suda kaynatılır ve ılıtıldıktan sonra içilirse hıçkırık sorunu geçebilmektedir. Ayrıca çiğnenmesi durumunda nefesi tazelemekte ve ağızdaki mikropları öldürmektedir.
Kakule Nasıl Kullanılır? Kakule Kahvesi ve Kakule Çayı Nasıl Yapılır?
Kakule bildiğimiz çay içerisine katılırsa çok güzel bir aroma vermektedir. Üç dört tane kakule tanesi bir demlik çay içerisine atılırsa mükemmel bir aroma vermektedir.
Ayrıca, kahve içerisine de atılmaktadır. Kakule Kahvesi adı verilen bu kahvenin yapımının normal kahve yapımından bir farkın yoktur. Tek kişilik bir kahve için 1-2 adet kakule havanda dövülür ve kahve ile karıştırılarak cezvede pişirilir. Piştikten sonra isteğe göre gül suyu ilave edilerek servis edilir.
Ayrıca, pilavlarda, reçel yapımında kullanılır.
Not: Kakuleyi alırken, dövülmemiş normal tohum şekilde almanız önerilir.  İhtiyaç duydukça bu tohumları havanda ezip kullanabilirsiniz.
0 notes
fiyatinedir · 7 months
Text
Fibröz Nedir?
Tumblr media
Fibroz, bir dokudaki ya da organdaki yoğun bağ dokusu artışına bağlı olarak ortaya çıkan katılaşmadır. Artan bağ dokusu kollajen liflerden zengin olduğu için “fiber ya da fibre” kökünden türetilmiş, “-osis” takısıyla da patolojik bir artışı betimleyen “fibrosis” tanımı ortaya çıkmıştır. Fibroz, günlük yaşamda çok sık karşılaşılan bir olgudur. Görece sık görülen örnekler şunlardır: - Kronik yangıların iyileşmesi: Kronik hepatitte karaciğerde bağ dokusunun artmasına bağlı küçülme ve katılaşma (siroz) - Granülasyon dokusunun nedbeleşmesi: Özellikle geniş deri yanıklarının iyileşmesi sonrasında oluşan, deriyi büzen bağ dokusu artışı - Dolaşım yetersizliği: Kronik koroner arter hastalığında kaybolan kalp kası hücrelerinin yerini bağ dokusunun alması - Kronik akciğer hastalıkları: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH); Kronik restriktif akciğer hastalığı; İdiopatik (nedeni bilinmeyen) Akciğer fibrozisi; Virüs pnömonileri; Kistik fibrozis - Kollajen hastalıkları: Sistemik skleroz (skleroderma); Keloid - Tümörler: Meme kanserinin bir türü (skiröz karsinom); Fibroma - Radyasyon: Radyoterapi uygulanan bölgelerde fibrozis gelişir (özellikle gamma-ışınları) - İlaçlar: Kemoterapide kullanılan bleomisin deney hayvanlarında akciğer fibrozisi yapar
Fibrözün nedenleri
Tumblr media
Fibrözün nedenleri Fibrozun nedenleri çok çeşitlidir. Genel olarak, aşağıdaki faktörler fibrozu tetikleyebilir: Hasar: Dokuda meydana gelen hasar, fibrozisin en yaygın nedenidir. Bu hasar, travma, enfeksiyon, radyasyon veya toksinlere maruz kalma gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir. - Enflamasyon: Enflamasyon, fibrozisin bir başka yaygın nedenidir. Enflamasyon sırasında, vücut dokuları onarmak için kollajen üretir. Ancak, bazı durumlarda, bu kollajen üretimi kontrolden çıkabilir ve fibrozise yol açabilir. - Genetik faktörler: Bazı durumlarda, fibroz genetik faktörlere bağlı olabilir. Örneğin, bazı kişilerde fibrozis gelişimine neden olan mutasyonlar vardır.
Fibrözün belirtileri
Tumblr media
Fibrözün belirtileri Fibrozun belirtileri, etkilenen dokunun veya organın türüne bağlı olarak değişir. Genel olarak, fibroz aşağıdaki belirtilere neden olabilir: - Katılaşma: Fibrozlu doku, normal dokuya göre daha serttir. - Darlık: Fibroz, doku veya organın daralmasına neden olabilir. - İşlev bozukluğu: Fibroz, dokunun veya organın işlevini bozabilir. Fibröz Oluşum Süreci Fibröz oluşum süreci, genellikle dört aşamada gerçekleşir: - Angiogenezis: Bu aşamada, granülasyon dokusunda yeni damarların oluşumu meydana gelir. Yani, dokunun içinde yeni kan damarları oluşur. - Fibroblastik Hücrelerin Göçü ve Çoğalması: Fibrozis sürecinin ikinci aşamasında, fibroblast adı verilen hücrelerin sayısında artış ve bu hücrelerin dokuya yayılması görülür. Fibroblastlar, bağ dokusunun oluşturulmasında önemli bir rol oynarlar. - Ekstrasellüler Matriks Üretimi: Bu aşamada, fibroblastlar tarafından ekstrasellüler matriks denilen bağ dokusu malzemesi üretilir. Bu malzeme genellikle kollajen liflerden oluşur ve dokunun sertleşmesine yol açar. - Kollagen Liflerden Oluşan Fibröz Doku: Son aşamada, oluşturulan bu ekstrasellüler matriks dokunun içinde yoğun kollajen liflerin bulunduğu bir fibröz doku oluşturur. Bu doku, normalde dokunun hücrelerinden ve damarlarından yoksundur ve sert, beyaz renkli ve dirençlidir. Fibröz dokunun oluşumunda çeşitli sitokinler ve büyüme faktörleri rol oynar. Bu maddeler, fibrozis sürecini başlatır ve hızlandırır. Aktive olan fibroblastik hücreler, kemotaksis olarak adlandırılan bir süreçle dokuya göç edebilir, burada çoğalabilir ve sonunda kollajen lifler üreterek fibröz dokuyu oluştururlar. Fibröz Oluşumun Nedenleri Fibröz oluşum, günlük yaşamda sıkça karşılaşılan bir durumdur ve birçok farklı nedenle meydana gelebilir. İşte bazı sık görülen örnekler: - Kronik Yangıların İyileşmesi: Örneğin, kronik hepatit gibi karaciğer iltihaplanmaları, bağ dokusunun artmasına ve karaciğerin küçülmesine ve katılaşmasına (siroz) yol açabilir. - Granülasyon Dokusunun Nedbeleşmesi: Genellikle büyük deri yanıklarının iyileşmesi sonucu, iyileşen deri alanında bağ dokusunun aşırı büyümesi ve sertleşmesi görülebilir. - Dolaşım Yetersizliği: Kronik koroner arter hastalığında, kaybolan kalp kası hücrelerinin yerini bağ dokusu alabilir, bu da kalp fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. - Kronik Akciğer Hastalıkları: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), kronik restriktif akciğer hastalığı, idiyopatik akciğer fibrozisi gibi akciğer hastalıkları fibrozise yol açabilir. - Kollajen Hastalıkları: Sistemik skleroz (skleroderma) gibi kollajen dokusuyla ilgili hastalıklar fibrozise neden olabilir. - Tümörler: Örneğin, belirli meme kanseri türleri (skiröz karsinom) ve fibromalar da dokusal fibrozise yol açabilir. - Radyasyon: Özellikle radyoterapi uygulanan bölgelerde fibrozis gelişebilir, özellikle de gamma-ışınları kullanıldığında. - İlaçlar: Bazı ilaçlar, kemoterapi sırasında kullanılan bleomisin gibi, akciğer fibrozisi gibi yan etkilere neden olabilir. Fibröz oluşumun nedenleri çeşitli olabilir ve genellikle bu durumlar tedavi edilmezse ilerleyebilir ve dokuların normal işlevini bozabilir. Bu nedenle, fibrozis durumunda erken teşhis ve tedavi önemlidir.
Fibrözün Teşhisi
Fibrozun teşhisi, etkilenen dokunun veya organın muayenesi ve görüntüleme testleri ile yapılır. Görüntüleme testleri, fibrozun yaygınlığını ve şiddetini değerlendirmeye yardımcı olabilir.
Fibrozun Tedavisi
Fibrozun tedavisi, etkilenen dokunun veya organın türüne ve fibrozun nedenine bağlıdır. Bazı durumlarda, fibrozun ilerlemesini yavaşlatmaya veya durdurmaya yardımcı olabilecek ilaçlar veya tedaviler kullanılabilir.
Fibrozun önlenmesi
Fibrozun önlenmesi için alınabilecek önlemler şunlardır: - Hasarlardan korunmak: Doku hasarını önlemek, fibroz riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bunun için travma, enfeksiyon, radyasyon ve toksinlere maruz kalmaktan kaçınmak gerekir. - Enflamasyonu kontrol altına almak: Enflamasyonu kontrol altına almak, fibroz riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bunun için sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve inflamasyonu tetikleyebilecek faktörlerden kaçınmak gerekir. - Genetik risk faktörlerini azaltmak: Fibroz riskini artırabilecek genetik faktörleri azaltmak için düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı bir beslenme düzeni uygulamak ve sigarayı bırakmak gibi önlemler alınabilir. Fibroz, bir dokudaki ya da organdaki yoğun bağ dokusu artışına bağlı olarak ortaya çıkan katılaşmadır. Fibroz, günlük yaşamda çok sık karşılaşılan bir olgudur ve çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Fibrozun belirtileri, etkilenen dokunun veya organın türüne bağlı olarak değişir. Fibrozun teşhisi, etkilenen dokunun veya organın muayenesi ve görüntüleme testleri ile yapılır. https://www.youtube.com/watch?v=taQti7LlBuY Fibröz Nedir? Kaynak: Wikipedia Nedir? merak ettiğiniz herşey bu kategorimizde! - Üts Nedir? - Polikistik Over Sendromu (PCOS) Nedir? - Kelebek Hastalığı Nedir? Read the full article
0 notes
ankarahaberplatformu · 7 months
Text
Göğüs Ağrısı
Tumblr media
Göğüs ağrısı, insanların sıkça karşılaştığı bir semptomdur ve çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, ağrının değerlendirilmesi, teşhisi ve tedavisi konusunda uzmanlık ve deneyime sahibiz. Ağrı, genellikle kalp ve akciğer hastalıklarıyla ilişkilendirilir, ancak aynı zamanda sindirim sistemi sorunlarının da bir belirtisi olabilir. Bu ağrı, yanma, sıkışma, baskı veya keskin bir acı şeklinde hissedilebilir. Ağrı genellikle göğüs bölgesinde yoğunlaşır, ancak bazen boyun, omuzlar, sırt veya kollar gibi diğer bölgelere yayılabilir. Ağrının nedenleri arasında kalp hastalıkları, akciğer hastalıkları, sindirim sistemi sorunları, kas-iskelet sistemi problemleri ve anksiyete gibi faktörler bulunur. Kalp krizi, anjina pektoris, kalp kapak hastalıkları ve kalp ritim bozuklukları gibi ciddi kalp sorunları göğüs ağrısına yol açabilir. Akciğer enfeksiyonları, akciğer embolisi ve pnömotoraks gibi akciğer hastalıkları da göğüs ağrısına neden olabilir. Sindirim sistemi kaynaklı göğüs ağrısı, gastroözofageal reflü hastalığı (GERD), özofajit, mide ülseri, safra kesesi hastalığı veya reflü özofajit gibi durumlarla ilişkilidir. Bu durumlar genellikle yemek yedikten sonra veya yatarken artan ağrıya neden olabilir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, hastalarımızın göğüs ağrısı semptomlarını doğru bir şekilde değerlendiriyoruz. Uzman ekibimiz, ayrıntılı bir tıbbi öykü alarak, fiziksel muayene yaparak ve gerekli testleri uygulayarak doğru teşhisi koymaya çalışır. Sonrasında, her bir hastaya özelleştirilmiş tedavi planları sunarak göğüs ağrısını etkili bir şekilde yönetmeye çalışırız. Bu ağrı ciddi bir semptom olabilir, bu yüzden herhangi bir şüphe durumunda bir uzmana başvurmak önemlidir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, hastalarımıza güvenli, etkili ve kişiye özel tedavi seçenekleri sunarak sağlıklarını korumalarına yardımcı oluyoruz.
Göğüs Ağrısının Gastrointestinal Nedenleri
Göğüs ağrısı, genellikle kalp ve akciğer sorunlarıyla ilişkilendirilse de bazen gastrointestinal sistem kaynaklı olabilir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, ağrının gastrointestinal nedenlerini anlamak ve tedavi etmek konusunda uzmanlık sağlıyoruz. Gastrointestinal nedenlerle ilişkili ağrı, genellikle üst karın bölgesinde yanma veya baskı hissi şeklinde kendini gösterir ve göğse yayılabilir. Bu tür ağrılar, çeşitli sindirim sistemi sorunlarından kaynaklanabilir. İşte bazı gastrointestinal nedenler: - Gastroözofageal Reflü Hastalığı (GERD): Mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması sonucu oluşan GERD, göğüs ağrısına neden olabilir. Asit reflüsü, yanma hissi ve göğüs bölgesinde ağrıya yol açabilir. - Özofajit: Yemek borusunun iltihaplanması olan özofajit, göğüs bölgesinde ağrıya neden olabilir. Bu ağrı, yutma işlemi sırasında veya yemek yedikten sonra daha belirgin olabilir. - Peptik Ülser: Midenin veya onikiparmak bağırsağının iç yüzeyinde oluşan ülserler, göğüs bölgesinde ağrıya yol açabilir. Bu ağrı genellikle açlık hissiyle ilişkilidir ve yemek yedikten sonra hafifler. - Safra Taşı: Safra kesesinde veya safra yolunda taş oluşumu, göğüs bölgesinde ağrıya sebep olabilir. Ağrı genellikle sağ üst karında yoğunlaşır ve bazen göğse yayılabilir. - Reflü Özofajit: Midenin içeriğinin yemek borusuna geri kaçması sonucu oluşan reflü özofajit, göğüs ağrısına neden olabilir. Bu durumda, göğüs bölgesinde ağrı, yanma, baskı veya ağırlık hissi şeklinde hissedilebilir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, gastrointestinal nedenlerle ilişkili göğüs ağrısının teşhisi ve tedavisi konusunda uzman ekibimizle hizmet veriyoruz. Hastalarımıza öncelikle detaylı bir değerlendirme yaparak, semptomları doğru bir şekilde anlamaya çalışıyoruz. Ardından, uygun tanı yöntemlerini kullanarak nedeni belirlemek için testler uyguluyoruz. Sonuçlara dayanarak, her bir hastamız için özelleştirilmiş bir tedavi planı oluşturuyoruz.
Göğüs Ağrısının Tedavisi
Göğüs ağrısı, birçok farklı nedenle ortaya çıkabilen bir semptomdur. Bunu yaşayan hastalar için doğru teşhis ve uygun tedavi yöntemlerinin belirlenmesi oldukça önemlidir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, göğüs bölgesinde yaşanan ağrısının tedavisi konusunda uzmanlaşmış bir ekip olarak hastalarımıza kaliteli ve etkili hizmet sunmaktayız. Bu ağrının tedavisi, altta yatan nedenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Gastrointestinal sistem kaynaklı göğüs ağrıları için öncelikle doğru teşhisin konulması önemlidir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, hastalarımızın detaylı bir değerlendirmesini yaparak semptomları ve tıbbi geçmişini dikkatlice inceliyoruz. Gerekli durumlarda laboratuvar testleri, görüntüleme yöntemleri ve endoskopik incelemeler gibi tanısal araçları kullanarak doğru teşhisi belirliyoruz. Göğüs bölgesinde hissedilen ağrının tedavisi, altta yatan gastrointestinal sorunun türüne, şiddetine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişir. Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD) gibi durumlar genellikle yaşam tarzı değişiklikleri, diyet düzenlemeleri, asit baskılayıcı ilaçlar ve bazen cerrahi müdahale gerektirebilir. Özofajit, peptik ülser ve reflü özofajit gibi durumlar için ilaç tedavisi, antiasitler, proton pompa inhibitörleri ve antibiyotikler kullanılabilir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, her hastamız için bireyselleştirilmiş bir tedavi planı oluşturuyoruz. Tedavi planı, hastanın semptomlarına, teşhisine ve sağlık durumuna göre özelleştirilir. Tedavi sürecinde hastalarımızın rahatlığı ve sağlığı bizim önceliğimizdir. Göğüs bölgesinde yaşanılan ağrı, ciddi bir semptom olabilir ve tedavi edilmesi gereken altta yatan bir sorunu işaret ediyor olabilir. Bu nedenle, bu ağrıyı yaşayan hastaların bir uzmana başvurması önemlidir. Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği olarak, hasta odaklı yaklaşımımız ve deneyimli ekibimizle hastalarımıza en iyi tedavi seçeneklerini sunmaktayız. Amacımız, hastalarımızın sağlığını iyileştirmek ve yaşam kalitesini artırmaktır. Göğüs ağrısı hakkında detaylı bilgi almak için Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan Gastroenteroloji Kliniği resmî web sitesi adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Read the full article
0 notes