Tumgik
#Taberi
yalnzardc · 8 months
Text
Zekeriyya Aleyhisselam
Eşi : Süleyman Aleyhisselâm'ın soyundan İmran kızı İşa
Ondan Yahya aleyhisselam dünyaya geldi.
Yahya Aleyhisselam
Bu Yahya ismi ondan önce kimseye verilmemişti.
Hak Teâlâ'nın onu Yahyâ diye adlandırması şundan ötürüydü ki, babası anası yaşlanmışlardı, iki ihtiyarın arasında Yahya'yı diri eyledi. Onlar gibi yaşlı kişilerin evlâdı olması, sanki ölü kişiden evlât olması gibidir. Yahyâ'nın anlamı diri demektir.
Hz Meryem
Babası : Süleyman Aleyhisselâm'ın soyundan İmran b. Mâsan
Annesi : Süleyman Aleyhisselâm'ın soyundan, Büyük din adamlarından Fakoz kızı Hinne
Zekeriyya aleyhisselam onun eniştesiydi.
Hazreti Meryem, İsa (a.s.), henüz bir aylık bebek iken Beyt-i Makdis'ten çıkarıp Mısır ülkesine iletti. On iki yıl o yönde kaldı. On iki yıldan sonra yine Beyt-i Makdis'e geldi.
O zaman Kudüs'ün egemenliği yunanlıların elindeydi.
İsa Aleyhisselam
İsa Aleyhisselam tam 10 yıl halkın arasında kaldı. Ama İsrail oğullarından ona inanmadı ancak havariler denilen 10 kişi onun dinine girip iman getirdiler.
Yahudilerin İsa Aleyhisselam yerine astıkları işû'dur derler.
12 notes · View notes
tabery-fox-art · 2 months
Text
Big Stretch!
Tumblr media
Wanted to do more background practice so I grabbed another one of my photos to reference from~
4 notes · View notes
volta-volta · 1 year
Text
Talkan, Türklerin tarih kitaplarında ve arşivlerinde yer almayan ancak diğer milletlerin yazılı tarihinde yer alan iki büyük Türk katliamından biri.
Resmi tarihte şöyle bir yanlış bilgi var; Türkler, Çin ile savaşırken Araplar yardıma gelmiş, bu sırada birbirlerine sempati beslemiş, İslamiyet’i kabul etmiştir!
Talkan ve Curcan Katliamlarında‘nda 100.000 Türk katledilmiştir, bunun yanında 50 binden fazla Türk köle ve cariye olarak pazarlarda satılmıştır.
Hz. Muhammed’in ölümüyle birlikte İslam dininde iktidar hırsı ortaya çıktı.
Mezhep ayrımcılığını kesinlikle reddeden İslam dininin iktidar çatışmaları sebeple mezheplere ayrılması tamamen Araplar’ın eseridir. Eflak Voyvodası Vlad Curcan ve Talkanda yaşanan acımasızlığı hayal dahi edemezdi. Ancak gel gör ki İslam’ı en doğru yaşayan, koruyan ve öğreten millet yine Türk’lerdir. Eğer Türkler Müslüman olmasaydı, İslamiyet bugün Arapların etnik dini olmaktan öteye gidemez, olsa olsa en fazla Hindistan’a kadar yayılırdı.
TARİHİN EN AĞIR SOYKIRIMLARINDAN BİRİ – TALKAN
Buhara’da yaşananlar diğer Türk Beyliklerinde de tesirini hissettirir. Sogd Meliki Neyzek Tarhan şehrinin yok olmaması için Kuteybe ile anlaşma yapar.
Anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır. Ancak bu tarafsızlık ve Türklerin bir araya gelememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istila edip talan etmişlerdir. İlk saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler de aynı kırımı yaşadı. Türkler örgütlü olmadığı için Arapların işleri kolaylaştı.
Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptığı anlaşmada yanlış yaptığını ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir teminat getirmeyeceğini gördü. Üstelik diğer Türk Beylerine de aldattığını anladı. Tohoristan’a döndükten sonra diğer Türk beyliklerine bir mektup yazıp uyarmaya çalışır. İlk pozitif cevap Talkan meliki Sehrek’den gelir.
Tarhan’ın düşüncelerini öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir silahlı güç ile Talkan şehrine doğru yürür. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terk eder.
Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler. Bu kırım o vakte kadar yapılanların en büyüğüdür. Kuteybe bu kırımı diğer beyliklere ibret olması için yapar. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar. Bu yolun 4 fersah (24 Kilometre.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır. Tüm bunlar hep İslam adına yapılmıştır.
Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer. Erkeklerin çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alır. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar. Askerlerin yorgunluk eğlencesi olurlar. Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar. Erkekleri kavga ederek can verirler. Tüm şehir yakılır. Araplar bu şehre yakılmış şehir manasında Muhtereka derler. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i abluka eder. 2 ay müddetle devamlı olarak buraya saldırır lakin bir netice alamaz.
KUTEYBE BÜTÜN KESİLEN BAŞLARI HACCAC’A GÖNDERDİ
Aynı zamanda kış yaklaşır. Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim ismindeki adamını gönderir. Muhammed İbni Selim Tarhan’ın teslim olması vaziyetinde kendisine hiçbir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin önerini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur. Komutanları ile görüşüp önerisi kabul ederler. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, çevresi hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur.
Kuteybe aynı zamanda Tarhan’ı hemen öldürmez. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar. Haccac Tarhan için, “O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der. Kuteybe önce Tarhan’ın iki erkek çocuğunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir.
Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht dövüşü vardır. Kuteybe Caygan’la iş birliği yapar. Önce Havarizat ile çevresindekileri öldürtür. Arkasından Camhud melikini yenerek 4 bin civarında tutsak alırlar. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin buyruğu üzerine öldürülürler.
Bu olay, Ziya Kitapçı’nın, İslam Tarihi ve Türkler isimli kitabında aynen şöyle anlatılır;
Bu harplerden birinde, Et-Taberi’nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe’ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman’ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir alana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesini de önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını buyurmuştur.
Cebbar, zorba, vicdansız Arap komutanının çevresinin bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Bu harplerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten sanki gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır;
“Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış perişan Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir anımsayınız. Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Yalnızca ata bile binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.”
Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile iş birliği yaptığı için Caygan’ı öldürür. Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.
Harzemli tanınmış Türk bilgini, Biruni Harzem’deki muasırlığın yok edilişini şu şekilde anlatır;
Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, ananelerini savunanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylelikle herşey karanlıklara gömüldü. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi ile ilgili bilinenleri artık öğrenme imkanı bırakmadı. Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür.
Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister. Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir, ama gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant, abluka edilir. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.
Bu anlaşmaya göre;
1. Semerkant Araplara her yıl 2.200.000 altın ödeyecektir.
2. Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.
3. Şehirde Cami yapılacaktır.
4. Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.
5. Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir.
Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır.
Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar. Ara ara Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi direktifini verir. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada Haccac can verir.
Yerine gelen Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar. Tam Kasgar’ı abluka edecekken Halife Velid can verir, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile beraber 716 yılında kafası kesilerek öldürülür.
Zira Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir.
TABERİ ANLATIMLARI
Aşağıdaki pasajlar direk Taberi’nin anlatımından alınmıştır:
Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343)
Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi Müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar. Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübalağa ile mal ve ganimet alıp yeniden dönüp Merv’e geldiler.
Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle bağlaşık idi. Kuteybe’nin geldiğini duyunca kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği zaman hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler. Ne kadar kırabilirlerse kıralar. Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada sayısız Türk öldürdü.
Söylenti odur ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki erkek çocuğunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler. (Syf-344)
Kuteybe diye konuştu: – Vallahi şayet benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar vakit kalmış olsa bunu derdim ki (Uktülühü uktülühü uktülühü). (Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün)
Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi erkek çocukları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler. Hepsi 700 adam idi. Emretti başlarını kesip Haccac’a gönderdiler. (Syf-347)
70 sene süren Türk-Arap savaşlarının en ehemmiyetli noktaları ve sonuçları;
1- 100.000’in üstünde Türk katledilmiştir.
2- 50.000’in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
3- Şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
4- Tüm zenginlikler, tarihi yapıtlar yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamında” 40.000 Türkün kesilerek 24 kilometre yol süresince ağaçlarda sallandırılmıştır.
6- Aynı şekilde “Curcan Katliamında da esir alınan 40.000 Türk’ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
7- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiçbir zaman yerine getirilmemiş, “Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet ele geçirmişlerdir.
9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden bile görmemişlerdir.
10- Bu tarihi gerçekler “İslam etkilenmesin” düşüncesiyle gizlenmekte, söz edilmemektedir
1 note · View note
sparkledog-dot-png · 4 months
Text
Tumblr media
For Poonie's contest entree #1 Winner by Tabery (2012)
45 notes · View notes
urvetulvuskaa · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"O gün ne mal ne de çocuklar fayda vermez. Ancak selim bir kalp ile gelenler müstesna."
- Şuara, 88,89
İbn Zeyd dedi ki;
"Selim kalp, şirkten selamatte olan kalptir. Günahlara gelince, hiçkimse ondan selamette olamaz."
- İbn Cerir et-Taberi, Tefsir, 19/366.
..
49 notes · View notes
dweemeister · 1 month
Text
Tumblr media
A Special Day (1977, Italy)
Two months after the Anschluss (Nazi Germany’s annexation of Austria), Adolf Hitler and Benito Mussolini made the most public show of their growing political relationship to date. Hitler’s arrival in Rome on May 3, 1938 and the public celebrations the next day saw the Eternal City festooned for pomp and circumstance. Nazi Germany and Fascist Italy’s military alliance was all but an inevitability, formalized the following year. None of these celebrations appear in Ettore Scola’s A Special Day (Una giornata particolare), but they help set the movie’s tenor and themes. Its two central stars, Sophia Loren and Marcello Mastroianni, are one of the great screen duos of film (this is their seventh of eight films together). Both Loren and Mastroianni suffered in the Second World War – the former was wounded in an Allied bombing raid in Pozzuoli (near Napoli); the latter was imprisoned in but later escaped from a Nazi labor camp. Their memories of those darker days made their experiences shooting A Special Day a needed emotional release.
In interviews, Loren often cites A Special Day as one of her favorite roles and movies of her own. Viewing this for the first time, that is no surprise to yours truly. This is a remarkable film with two raw performances from Loren and Mastroianni – departing from their glamorous personas to inhabit two working class individuals on society’s edge. A Special Day also benefits from Scola’s intimate and patient direction. All while creating a space that takes the audience back to a day that sealed the fates of not only our two protagonists, but millions of other innocent lives.
In a tenement apartment complex on the morning of May 4, 1938, housewife Antonietta Taberi (Loren) prepares breakfast for her husband, Emanuele (John Vernon), and their six children. Emanuele is a committed fascist, and plans on taking their spoiled children to view the parade set to feature Hitler and Mussolini. And it appears that almost everyone in the complex is heading off to the festivities as well, save apartment custodian Pauletta (Françoise Berd) and a neighbor across the way. When the family’s myna bird accidentally escapes their apartment, Antonietta receives help from Gabriele (Mastroianni), a recently-sacked radio announcer who largely keeps to himself. Over the remainder of the morning and afternoon in both his apartment and hers, Antonietta and Gabriele – whose firing was due to his homosexuality and anti-fascist politics – reflect on their lives, the expectations hoisted upon them by others.
Scola, better known as a political satirist (1962’s Il sorpasso, 1974’s We All Loved Each Other So Much) at this time, dispenses of  his comedic roots in this screenplay with Ruggero Maccari (Il sorpasso, 1965’s I Knew Her Well), and Maurizio Constanzo (1968’s The Vatican Affair). The film begins with several minutes of propagandistic archival footage hailing Hitler’s visit to Italy, its narration vociferously extoling this show of authoritarian solidarity. Through most of the film, one can hear in the distance (and over radios) the triumphant parade as it winds its way through the Roman streets. It is an omnipresent reminder both our protagonists are in a trap.
Antonietta and Gabriele bristle under societal norms. For Antonietta, there is unspoken tension with her husband. He has been philandering with other women, specifically highly-educated women – all of which feeds into Antonietta’s insecurities that she never received a proper childhood education. But despite that lack of schooling, Antonietta expresses an interest in the world outside the apartment complex – she makes her best attempt to read literature and understand the subtexts of the works she reads, and she is anything but politically apathetic. She is not merely a housewife, nor does she wish to be seen as merely a housewife. But she finds herself unable to express this to her husband, and wishes not to plunge her children’s lives into chaos. Straying from being a homemaker, at this time, would almost certainly run afoul of fascist gendered norms. Here, with wonderful assistance from makeup artist Franco Freda (1961’s Divorce Italian Style, 1972’s Avanti!), Loren sheds her stylish visage, transforming into a woman older than her age, naïvely going along with her husband’s politics, living life largely the same way day after day. She, like her costar, disappears into the role – shorn of her fiery charisma, yet retaining only a glint of her stardom in her lonely glances to the camera.
Mastroianni, so often cast as the fashionable lover, is a gay political dissident in A Special Day who alternates between amusement and melancholy. Unlike Loren’s Antonietta, Mastroianni’s Gabriele is a man who chooses to hide his politics, his homosexuality, and his very being. In 1977, there was no previous Mastroianni performance that could serve as an analogue to this. Within the confines of A Special Day, we find in Gabriele a man whose tragedy is that he has never lived to experience the fullness of his humanity – always self-censoring, self-denying, all to ensure he survives under the fascist regime. One of the final moments that Gabriele shares with Antonietta is bravura acting from both Mastroianni and Loren. It is a scene that exemplifies how Gabriele has long had to “pass” as straight, but the film nevertheless reaffirms his homosexuality.
Then and now, Italian’s traditional Catholicism or Catholic-influenced values dictates the rights of queer individuals. Though same-sex activity has been legal in Italy since 1890, there remains a lack of legal protections for LGBTQ+ Italians in many other aspects of public and private life. Under Mussolini’s fascist regime, queer Italians faced persecution and spells in prisons and labor colonies. Gay men, in particular, were seen as agents of depopulation, effeminate undesirables in a new Italian empire built in the image of Benito Mussolini’s virile machismo. A Special Day keeps Gabriele’s homosexuality under wraps via implication until an emotionally fraught scene in which Antonietta believes that he is making advances towards her.
Mastroianni was not gay. And one imagines that, in contemporary cinema, a straight actor playing a gay character might result in justified hand-wringing. This remains an open debate, but I can imagine Italian cinema (and Italian society) was not quite ready for an openly gay actor in the 1970s.  The matter-of-fact presentation of his queerness ensures that Gabriele’s sexual orientation is not the primary definition of his being, as might be the case in too many lesser films, past and present. Even during and after a scene that appears to contradict his homosexuality, his characterization remains steadfast.
Cinematographer Pasqualino De Santis (1968’s Romeo and Juliet, 1981’s Three Brothers) drains most of the frame of its color. The desaturated palette half-resembles a faded photography from the early twentieth century, which sometimes have selective coloring. A Special Day’s sepia dominates the frame all but twice: the opening minutes of the archival footage (regular black-and-white) and the green and reds of the flags of Italy and Nazi Germany. As much as I am no fan of desaturated colors in cinema, A Special Day is not responsible for modern mainstream filmmakers’ tendency to favor desaturated color palettes.
Shortly after the opening archival footage, an impressive crane shot lingers outside the windows of the apartment building in the early morning until it slowly glides its way into Antonietta’s apartment, following her as she awakens her children and husband for the festivities to come. The effect is seamless, seemingly uninterrupted by cuts for four minutes (there may be a “hidden” cut in there that I did not detect), and sets the unrushed tempo of the film. De Santis’ camera is unobtrusive, capturing the ramshackle conditions of the apartments all while endowing the viewer a sense of the apartments’ layout.  In addition, A Special Day’s long, unbroken takes allow the audience to reflect on the emotions and experiences shared between our two protagonists. My reservations over the colors aside, this is one of the most beautifully photographed films of its decade.
In 106 minutes, A Special Day launches into an examination of how Italian fascism impacted the lives of the nation’s most vulnerable individuals – in this case, women, political dissidents, and LGBTQ+ individuals. The film does so without resorting to sensationalism or hysterics, preferring instead measured discussion and tragic implications. Antonietta and Gabriele’s use of language and stated reservations exemplify fascism’s role in devaluing the individual in service of an ideology. A few decades removed from the end of the Italian neorealism movement, strands of neorealism are apparent across A Special Day. One sees it in the quiet desperation of Antonietta and Gabriele, the unglamorous presentation of tenement life, and the hardscrabble scenario of the film (it is just missing Italian neorealism’s penchant for green, nonprofessional actors).
Essentially a chamber piece, Ettore Scola’s A Special Day is accessible, keenly felt, beautifully shot, and wonderfully acted. Loren’s Antonietta and Mastroianni’s Gabriele truly share a special day together – a day without the rhythms of their usual lives, without the distractions of family, friends, and (most) of their acquaintances and neighbors. By film’s end, they are fully themselves in each other’s presence, relating in one another their desires crushed underneath the weight of fascism’s demands. There is no guarantee a day like this will come again, as both Antonietta and Mastroianni realize and accept. All that remains for our protagonists is survival, with moments of individual resistance so unassuming that they might be invisible to all but themselves.
My rating: 10/10
^ Based on my personal imdb rating. A Special Day is the one hundred and sixty-seventh feature-length or short film I have rated a ten on imdb (the 166th, 2021's Drive My Car, has not received a write-up on this blog). My interpretation of that ratings system can be found in the “Ratings system” page on my blog. Half-points are always rounded down.
For more of my reviews tagged “My Movie Odyssey”, check out the tag of the same name on my blog.
4 notes · View notes
moonloveee · 2 months
Text
SONUNA KADAR OKURSANIZ MAKSAT ANLAŞILMIŞTIR
KAYNAK VERDİĞİM HADİSLER KÜTÜB-İ SİTTEDE GEÇİYOR YANİ SAHİHDIR
Öyle insanlar vardır ki bilgisizce insanları Allah yolundan saptır­mak ve Kur´anın âyetlerini alaya almak için "Boş sözler" satın alırlar. İşte boylclcri için, hor ve hakir kılan bir azap vardır.
-Lokman Suresi 6.ayet
Müfessirler bu âyet-i kerimeyi farklı şekillerde izah etmişlerdir. Ebi Ümame el-Bâhilî (r.a.)den nakledilen bir görüşe göre, âyette zikredilen "Boş sözler satın almak"tan maksat şarkı söyleyen cariyeler satın almaktır.-Ebi Üma­me, Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Şarkı söyleyen cariyeieri satmayın, satın almayın, onlan (Bu hususta) eğitmeyin. Onların ticaretinde hiçbir hayır yoktur. Onların paraları haramdır." Ebu Ümame bu âyetin, Resulullaha bu gibi konularda indiğini söylemiştir.
-Tirmizî, K. Tefsir el-Kur´an Sure: 31, Hadis no: 3195
Diğer bir kısım âlimler ise "Boş söz satın almak"tan maksadın, şarkı ve türkü söylemek ve onları dinlemek olduğunu söylemişlerdir.
Abdullah b. Mes´ud, Abdullah b. Abbas, Cabir b. Abdullah, Mücahid, Sa-id b. Cübeyr ve İkrime bu görüştedirler.
Bazı âlimler de buradaki "Boş söz satın almak"tan maksadın, oyun âletleri satın almak olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş Hasan-ı Basrî, İbn-i Cü-reyc ve Mücahid´den nakledilmektedir. Dehhak ve İbn-i Zeyd ise, satın alınan boş söz´den maksadın, Allaha ortak koşmak olduğunu söylemişler ve görüşleri­ne delil olarak da bundan sonra gelen âyeti gösterm işi erdir.
Taberi, âyet-i kerimede zikredilen "Boş söz"den maksadın, kişiyi Allah yolundan alıkoyan ve Allah ve Resulü tarafından yasaklanan her türlü söz oldu­ğunu söylemiş ve âyet-i kerimenin umumî olan ifadesinin bunu gerektirdiğini beyan etmiştir.
Ayet-i kerimede, boş sözler satın alanların, bunları, insanları Allahm yo­lundan saptırmak için satın aldıkları beyan edilmiştir. Burada zikredilen, Alla­hın yolundan maksat, Kur´an okumak, Allahı zikretmek ve kulu, Allaha yaklaş­tıracak her türlü ibadet, her türlü itaat ve Allahm dinidir. Batıl sözleri satın alanlar, insanlan bu sözler vasıtasıyla Allahın yolundan alıkoyarlar ve Allahın diniyle alay ederler. Bu itibarla onlara, kıyamet gününde hor ve hakir düşüren çetin bir azap vardır. Zira onlar hem kendileri sapmış hem de diğer insanlan saptırmışlardır.
-Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 6/430-431.
“Ümmetimden bir takım kavimler gelecek; zinayı, ipeği, içkiyi ve çalgı aletlerini helal sayacaklar! Yine bir takım topluluklar bir dağın yanına konaklayacaklar. Onlara ait koyun sürüsü ile bir çoban her sabah onlara gelecek. Bunlara bir de fakir ihtiyacı için gelecek de ona;
-Buhari 12/5649
İmran bin Husayn (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ümmetim arasında semadan atılan helak edici atışlar, suret değişimi ve yerin dibine geçirilme görülecektir!”
Sahabeler:
−Ey Allah’ın Rasulü! Bu ne zaman olacak? diye sordular.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Çalgı aletleri ortaya çıkar, şarkıcı cariyeler çoğalır ve şarapların içileceği vakit!”
Tirmizi 2309, İbni Ebi’d-Dünya Zemhu’l-Melahi 1/b, Ebu Amr ed-Dani es-Sünenu’l-Varide fi’l-Fiten 39/a ve 40/b, İbnu’n-Neccar Zeylu Tarih-i Bağdad 18/252
3 notes · View notes
teneres · 2 years
Text
Tumblr media
“KENDİLİĞİNDEN GÖRÜNENLER DIŞINDA ZİYNETLERİNİ GÖSTERMESİNLER.” Kavli
Abdullah İbn Mes’ud (radıyallahu anh); Ayetteki “kendiliğinden görünen kısım müstesna ziynetlerini açmasınlar” ibaresi hakkında der ki;
“Ziynet iki türlüdür; görünen ziynet ve sadece kocasının görebileceği gizli ziynet. Görünen ziynet; Arap kadınlarının giymeyi adet edindikleri elbiseleri üzerine giydikleri örtüler ile elbiselerdir. Gizli ziynet ise kocasından başkasına göstermesi caiz olmayan; sürme, yüzük, bilezik gibi şeylerdir.”
İbn Ebi Şeybe (4/284); Tefsiru Abdirrezzak (4/495); İbn Ebi’d-Dunya el-İyal (404); Tahavi, Şerhu Maani’l-Asar (4/332; İbni Kesir (2/283); Beydavi (2/138); Taberi (19/155); Taberani (9/228); Kurtubi (12/229) İbnu’l-Arabi (3/1356); İbni Cevzi, Zadu’l-Mesir (6/31) İbnu Katan, Kitabu’n-Nazar (s136) İmam Suyuti, Durru’l-Mensur (7/285) İbni Habib, Gaye ve'n-Nihaye (syf.215); Şankıti, Advau’l-Beyan (5/513)
Yine Abdullah İbn Mesud (radıyallahu anh), “Ziynetlerinden görünen kısım müstesna” kavlindeki ziynet, elbisedir dedikten sonra şöyle demiştir:. Nitekim “Mescide her çıkışınızda ziynetinizi alın” (Araf 31) ayetinde de elbise kastedilmektedir.” demiştir.
Taberi (19/156); İbni Ebi Şeybe (4/284); Tefsiru Abdirrezzak (4/495); İbn Ebi’d-Dunya, el-İyal (404); Tahavi, Şerhu Maani’l-Asar (4/332); İbni Kesir (2/283); Beydavi (2/138); Taberi (19/155); Taberani (9/228); Kurtubi (12/229); İbnu’l-Arabi (3/1356); İbni Cevzi, Zadu’l-Mesir (6/31); İbnu Katan, Kitabu’n-Nazar (syf. 136); İmam Suyutu, Durru’l-Mensur (7/285); İbni Habib, Gaye ve'n-Nihaye (syf.215); Şankıti, Advau’l-Beyan (5/513)
22 notes · View notes
kadet-pise · 1 year
Text
Černá neděle proběhla na ComicConu! Můžete si poslechnout záznam rozhovoru s vydavatelstvími a distributory audioknih.
Na téma Audioknihy jsme si povídali se skvělými hosty....
Za Audiolibrix Petra Schultze a Katka Horáková.
Za Audiotéku Pavel Hurta a Jakub Tabery .
Za ČTIMI! Libor Böhm a Vít Dvorský.
Besedou na Comicconu Prague 2023 provedl Jiří Sivok a Tereza Kadečková.
youtube
4 notes · View notes
smithlibrary · 4 months
Text
Tumblr media
Read More 2024 That's the Way It Is
A non-fiction book about current events.
Biography A Promised Land by Barack Obama
Non-Fiction Your Face Belongs To Us by Kashmir Hill We Need to Talk About Antisemitism by Rabbi Diana Fersko Bloodbath Nation by Paul Auster How Democracies Die by Steven Levitsky and Daniel Ziblatt Escape From Freedom by Erich Fromm While Idaho Slept by Appelman Everything You Love will Burn by Vegas Tenold The Climate Book by Greta Thunberg To Dye For by Alden Wicker Chaos Kings by Scott Patterson Going Infinite by Michael Lewis Kings of Crypto by Jeff John Roberts Outrage Machine by Tobias Rose-Stockwell Burn it Down by Maureen Ryan Tyranny of the Gene by James Tabery Mom Rage by Minna Dubin Quitting: A Life Strategy by Julia Keller
1 note · View note
iamhelenoftroy · 6 months
Note
Cactus and papyrus for the ask game!
Cactus: something you’re currently learning (about)?
Currently learning about how the US medical industry (specifically pharmaceutical, but also generally) became so focused on individualized/precision medicine in lieu of preventative medicine that focuses on environmental factors
The book is Tyranny of the Gene by James Tabery
Papyrus: if you put your ‘on repeat’ playlist on shuffle, what’s the first song that comes up? what do you like about it / associate it with?
Toothpaste Kisses by The Maccabees
I like that it’s such a happy, chill song. Makes me think of lazy weekends with my partner just hanging out and enjoying each others presence trying to make each other laugh
1 note · View note
yalnzardc · 11 months
Text
Yeryüzünde ateşe ilk tapan Kabil'di.
Şarabı önce icateden ? Çalgı çalmayı, kopuz ve telli çalgılara kıl takan, def ve davula deri geçirmek ve bunun gibi işleri ilk önce icat etden Kabil oğullarından Yûan dır.
16 notes · View notes
tabery-fox-art · 3 months
Text
Commissions are open!
0 notes
antonio-velardo · 9 months
Text
Antonio Velardo shares: A Revolution Is Coming to Medicine. Who Will It Leave Out? by James Tabery
By James Tabery The hype around personalized medicine is distracting us from alternatives that are better suited to improving health for all. Published: August 5, 2023 at 08:04AM from NYT Opinion https://ift.tt/2gV5AIB via IFTTT
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sparkledog-dot-png · 6 months
Text
Tumblr media
Faith in this Colour by Tabery (2014)
47 notes · View notes
urvetulvuskaa · 9 months
Text
"Her hangi bir konuda ihtilafa düşerseniz, onun hükmü Allah'adır.”
Allah c.c. burada, insanlar ihtilafa düşerlerse, bu ihtilaflarını Allah'a geri çevirmelerini emretmiş ve gerekli kılmıştır.
İşte her kim savunmasını, tartışmasını ve hüküm kaynağını Allah'a ve Allah'��n indirdiklerine başvurarak halletmezse ve halletmek için uğraşmazsa, bu durumda Allah'ın emrine muhalefet etmştir ve Allah'tan başkasına muhakeme olmuş olur.
Taberi şöyle demiştir:
“Burada Allah c.c. şöyle demek istemiştir: “
Ey insanlar! Her hangi bir konuda ihtilaf ederseniz, aranızda anlaşmazlığa düşerseniz, onun hükmü Allah'adır.”
Yani diyor ki;
Şüphe yok ki o Allah aranızda hüküm verecek, hükmü aranızda o çözecektir.”
Taberi'nin bu sözü çok nettir.
Hükmü çözen hakimdir.
Eğer sen hükmü bir mahkemede çözersen, hükmü ona çevirmişsindir. Eğer Allah'ın indirdikleri ile Allah'ın emrettiği şekilde çözersen, Allah'ın emrini yerinegetirmişsindir.
Eğer tağutun mahkemesine giderek çözersen, hüküm tağutlarla meseleyi çözmüşsün ve onlara muhakeme olmuşsundur.
Allah c.c. şöyle buyurmuştur:
Bundan sonra, sizler rabbinizin huzurunda muhasame olacaksınız. (tartışacaksınız, savunacaksınız)”
Muhasame olacaksınız, yani rabbinizin huzurunda tartışacaksınız, bu şekilde de Allah'a muhakeme olmuş olacaksınız manasındadır.
..
10 notes · View notes