Tumgik
#Quo vadis?
kwebtv · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Quo Vadis? - RAI 1 - February 24, 1985 - March 24, 1985
Period Drama (6 episodes)
Running Time: 60 minutes
Stars:
Klaus Maria Brandauer as Nero
Frederic Forrest as Petronius
Cristina Raines as Poppaea
Barbara De Rossi as Eunice
Francesco Quinn as Marcus Vinicius
Max von Sydow as The Apostle Peter
Marie-Theres Relin as Licya
Gabriele Ferzetti as Piso
Ángela Molina as Acte
Massimo Girotti as Aulus Plauzius
Françoise Fabian as Pomponia
Philippe Leroy as Paul of Tarsus
Leopoldo Trieste as Chilo
Olga Karlatos as Epicaris
Marko Nikolic as Tigellinus
Georges Wilson as Pedanius
Marisa Solinas as Polybia
Annie Belle as Myriam
Valerija Brkljač as Epafrodito
Radomir Kovačević as Ursus
2 notes · View notes
travsd · 1 year
Text
Quo Vadis? A Narrative of the Time of Nero
Henryk Sienkiewicz (1846-1916) was born this day. And you can be forgiven for asking “Quis est?” in addition to “Quo vadis?” A century ago, this Polish author’s name was more widely known in the English-speaking world than it is today, for he was the writer of the much-translated, much-read, and much-filmed novel Quo Vadis? (1895-96) Quo Vadis? remained widely popular in the U.S. at least…
Tumblr media
View On WordPress
3 notes · View notes
everyone say in the tags what their current custom discord status is
14K notes · View notes
a-reader-in-white · 2 months
Text
Να σηκώσουν τα χέρια όσοι ειδικοί ιατροί ΕΣΥ μετά το 8ωρο + υπερωρίες + εφημερίες (κλειστές - γενικές) έχετε ορέξεις για επιπλέον δουλειά της πενταροδεκάρας στον πενιχρό σας ελεύθερο χρόνο.
Όσοι σηκώσατε το χέρι (Ναι. Εσύ.) να πάτε σούμπιτοι για TSH, FT3, FT4, και στο καπάκι ψυχιατρική εκτίμηση.
Εκπτωσούλα για τις ειδικότητες χειρουργικής στην ψυχανάλυση.
Μην το πείτε... έχουμε και λογοκρισία.
0 notes
famousharmonyluminary · 2 months
Text
Caprea i Roma
Caprea i Roma to tytuł powieści Józefa Ignacego Kraszewskiego drukowana w odcinkach w 1859 roku i rok później wydana, bardzo popularna w XIX wieku szybko przetłumaczona została na język niemiecki i francuski. Praktycznie w Polsce mało znana, podobnie jak większość wspaniałych jego powieści. A każda z nich to gotowy scenariusz na super film, który mógłby zachwycić Polskę i Polaków, Europę i cały…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
rihistoryofrinema · 5 months
Text
Tumblr media
scene of Quo vadis? from 1912 by Enrico Guazzoni
The kolossals were characterized by mammoth sets, pharaonic budgets, Mammoth scenography and a large number of extras and table special effects. Thanks to the increase of techiniche the cinasti had the opportunity to give vent to the fantasy. The roots of Kolossal are in Europe, in particular in Italy, where directors take their cue from Roman history and make original films from a visual point of view and pharaonic in size. Enrico Guazzoni (1889-1949) for Quo Vadis? 1912 hired 5000 extras for the film set in early Christian Rome. Even more ambitious du Cabrina: historical vision of the third century BC of 1914 by Giovanni Pastorne (1883-1981) with a film that lasts 3 hours, shot with various settings, with hundreds of extras and monumental sets. Pastore and his collaborator Segundo de Chomon (1871-1929) were the first to use the cart, which allows to sopostare the car without tremoli or tremosoni. Segundo de Chomon showed his mastery for the obtuse effects and the movements of the machine also for Napoleon,1927 by Abel Gance (1889-1981). The Italian Kolossals also influenced Hollywood, inspiring for films such as Cecil B. DEMillie’s The Ten Commandements of 1923 (1881-1959), a 136-minute film that tells the life of Moses in dramatic tones. Cecil B. DEMillie used all his communicative skills also in the Il re dei re of 1927, a Kolossal dealing with new biblical times. With the First World War, European cinema suffered a sharp beat and in the frantic American directors had the opportunity to develop further techine but they did not remain imappassississississibili in front of the war witnesses films like THE BIRTH OF A NATION 1915 by D.W Griffith(1875-1948 the film deals with the American War of Sucession by introducing innovations from the point of view of narrative techinic visrta, showing the horrors of war along with racist themes. Pace the battle cry of civilization of 1916 by Thomas H. Ince (1881-1924) Ince was a prominent figure in the early American film industry, defining the role of producer and executive producer, contributing to the development of Studio System. In 1915, he and others founded one of America’s first independent film companies, the Trisngle Motion Picture Company. Ince had always understood that for feature films a suitable place was needed for staging, so he was the first to build the studios in Inceville, a ranch in Los Angeles. The cinema of the first after the war in Europe was dominated by Frizt Lang (1890-1976) author of I Nebelughi, saga of two eppisodi The death of Sigifridfo and The revenge of Crimilde both 1924, was a magniloquent work that, with its fantastic scenography,Mythological creatures and choreographic battle scenes laid the foundations forfantastic eopoea. However, the highest-grossing silent film was King Vindor’s The Great Parade of 1925 (1894-1982) screened for 96 weeks at the Astor Theatre in New York.
0 notes
Text
History - Quo Vadis?
If you walk through the ancient Forum Romanum, you will eventually pass an almost inconspicuous, sandstone colored building: the former Senate building of Rome. It is hard to imagine that from this small spot almost all of Europe and the Mediterranean area was once ruled for many centuries. Roman culture (which in turn was influenced by ancient Greek culture) left a huge footprint in Europe. One of the triggers for visiting Rome one day was certainly reading the novel "Quo Vadis?" by Henryk Sienkiewicz and watching the Hollywood movie of the same name.
youtube
Opening scene of the movie „Quo Vadis?“.
-Simplicius Simplicissimus
0 notes
rwpohl · 11 months
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
seslimeram · 1 year
Text
Yengilerin Meramı
Tumblr media
Laf olsun diye değil doğrudan imal olunan her edimle, var edilen her eylemle yengiler döngüsü pazarlanıyor. Janjanlı ambalajıyla büyük ülke nidaları yükseltilirken var edilen her hamleyle, her boşlukta bu fasit döngü tüm bu yengiler sofrası bina edilmekte, anbean. Bütünleşik ve doğrudan güncellenen her edim sıradan insanların bütün o yengilerden tam ve eksiksiz mülhem kısır döngüsünde ezilmesini, sınırlandırılmasını ve sesini kendine dahi duyurmamasını bütünleştirir. Hayatın böyle afaki bir halde her gün doğrudan cürüm hemhal bir isteme rehin, her gün apayrı sınama hallerinde yenilgilerin var edildiği bir kara kapkaranlık halle bütünleştirilmesi meseldir. Bugünün şartlarında oluşturulan her ezberci, pragmatist hamle, madun siyasetin alttan alta var ettiği hücum atak nefret, şiddet, kötülük, ayrımcılık halleriyle bu yengiler coğrafyası birer ikişer sabitimiz kılınır. Kurulmuş olan o yeni düzenin, yirmi bir yılda muktedirin peyderpey var ettiği, bina olduğu şeyin bütün bu yengiler döngüsü halinden mülhem olduğu yaşadıklarımızla sabittir. Olumlanabilir olanın tefe konulduğu, insani normatifin yerle yeksan kılındığı bir zeminde her şey o biçimsiz hal ve istemle içkin kılınandır. Yaşama eylemi derdest edilendir. Her şekilde hayat anlamı ve eylemi tamamen şansa, rastlantısal bir meseledir artık.
Yengiler ile var edilmiş olan toplam bütünüyle yaşam pratiklerinin de hiçleştirilmesini beraberinde getirir. İyi de daha nereye kadar? Hayat, yaşam, eylem ve fikriyatı her nasıl, nereye kadar sündürülüp, un ufak edilmeye çalışılacaktır? İktidar pratiğini var edegelen o temsiliyetin yengi / galibiyeti için hayat parçalanmaktadır. Basit bir yaşam eyleminin dahi bile isteye yokuşa sürüldüğü, sınandığı bir zeminde, gözetlemenin, dikizlerken hayatı bir biçimde sınırlandırmanın yolları da yönetmeleri de geliştirilir. Hayatın ezgisi çalınır. Sesi yitirilen şeyde sözün de kıymeti harbiyesi hiç edilir. Bu arada muktedir kazanımlarına bir biçimde devam ederken, sınıfların yok edilmesi, umudun tarumar edilmesi bir gerçekliğin ta kendisine dönüştürülür. Ekonomik buhranın ortasında, üç kuruş eline geçtiğinde onunla bir asgari yaşamı idame ettirebileceği zikredilen insanların elindeki avucundakini eksiksiz bir biçimde yağmalayan bir ülke gerçekliği söz konusu edilir. Avrupa ortalamasının çok üstünde bir emek / çalışma saati ile 60 saatten çok, en az haftanın altı günü hayattan çok açık bir biçimde yaşamak için çalışmanın şart kılındığı bir kölelik düzeni imal edilendir. Yengisini, sıradanın mağduriyeti, mağlubiyeti üstünden yapacağı kazanımlarla ölçen biçen bir muktedirin var edeceği her şey daha derin bir ümitsizlik, daha kalıcı bir kölelik bahsidir.
Bugün onca ehvenden bahisler açılırken, memleket sorunsuz, kılçıksız balık gibi aralıksız mütemadiyen güllük gülistanlık denilirken milyonlarca yurttaşı ilgilendiren emeklilik yasa tasarısının dahi nasıl bir kurgu / kısır döngü içinde ezilip biçilip her gün bambaşka hallere taşındığı meselinden de bu yengi döngüsünün varlığı kesintisiz kanıtlanabilir. Hiç aralıksız yıllar yılıdır, o vaat edilen üç kuruşlık geçime vesile bir emeklilik maaşı için verilen mücadele göz ardı edilerek, sündürülüp çekiştirilerek, pota bir genişletilip bir dar, en dara yerleştirilerek ama hep çıktı, çıkıyor gazlamasıyla birlikte bir kere daha hayatta var olma mücadelesi hedef kılınır. İyi de aralıksız onca yıldır kesintiler, vergilendirmeler ve dahi uzun mesailerle sadece günübirlik yaşama halini var etmeye yetecek kadarını ol emekçilerine çok gören bir düzlemin kime ne faydası olur ki? Onca laf salatası, uçuyoruz gelişiyoruz derken, daha insani yaşam endeksinde yerlerde sürünen bir ülkenin geleceğini nasıl olumlanabilir kılabiliriz ki? Her durumda, sıkış tepiş bir yoksunluğu, azaltılmış olanla yetinmeyi zaruri bir ön koşula dönüştüren muktedir elinde emeklilik değil sadece mesel, kim nasıl hayatını her ne şekilde idame ettirecektir, her şey bunca simsiyah kılınıp, elden avuçtan her şey çalınmaya devam olunurken, nasıl! Kazanımı, halkının yerle bir edilmesi, her gün umuttan biraz daha uzak kalması, büyülü masallar aksettirilirken, kuru, kupkuru ekmeğe talim ettirmenin ta kendisi bunca hakikat kılınırken sahiden daha nereye kadar, her nasıl hayatın mahvına göz yumulacaktır?
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Bütçe görüşmeleri boyunca tehditlerde bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu protesto eden HDP'nin Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, "Halk düşmanlığınız biliniyor. Kürtler mutlaka hesap soracak" dedi.
Meclis Genel Kurulu’nda 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinin 5’inci turu, muhalefete tehdit, hakaret ve sözlü sataşmalarda bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun protesto edilmesi damga vurdu.
Soylu, göreve geldiği 1 Ekim 2016’dan bu yana “Bir daha adı anılmayacak” dediği PKK’yi, bütçe görüşmeleri boyunca ağzından düşürmedi. Bakanlık bütçesine dair tek söz etmeyen Soylu, 27 dakika süren konuşmasında 12 kez “PKK” diyerek, hiç bir sorusuna cevap vermediği HDP ve CHP’yi hedef aldı.
Soylu Protesto Edildi
HDP Grubu, Soylu’yu suçlularla çektirdiği fotoğraflarıyla, “Soylu istifa” sloganlarıyla protesto etti. Siyasi partilerin konuşmalarının bitmesinin ardından AKP milletvekillerinin komisyon sıraları önünde set kurarak Soylu’yu koruması dikkat çekti.
Soylu Şov Yapıyor
Soylu’nun tehdit ve hakaretlerine karşı söz alan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, her bütçe görüşmesinde benzer manzarayla karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Soylu’nun, kendisi ve bakanlığı hakkındaki iddiaların konuşulmaması için şov yaptığını dile getiren Oluç, “Çünkü o kadar büyük hukuksuzlukların, demokrasisizliğin, adaletsizliğin yaratıcısı, uygulayıcısı, devam ettirici bir pozisyondaki, başka türlü davranamaz. Derler ya kaplanın sırtına binmek kolaydır ama inmek kolay değildir. İşte kaplanın sırtına, buradaki kaplan hukuksuzluk, demokrasisizlik ve adaletsizlik kaplanıdır. Onun sırtına bindi, inemiyorsunuz kolay kolay. Şundan emin olun, Türkiye’de adaletin yeniden konuşulabildiği, tartışılabildiği, işlediği bir ortam, gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yargının işlediği bir ortamda bu yaptıklarınız teker teker masaya yatırılacak. Bundan hiç birimizin şüphesi yok” dedi.
‘Halk Düşmanlığınız İlk Değil’
Oluç, şöyle devam etti: “Kürt halkı sizin düşmanlığınızı, halk düşmanlığınızı ilk defa görmüyor. Biraz tarih bilincinden yoksun olduğunuz için zannediyorsunuz ki ilk defa siz yapıyorsunuz. Hayır. Şark Islahat Planı’ndan Umumi Müfettişliklere, OHAL dönemine kadar yaşanmış bütün hukuksuzluklar, adaletsizilkler, baskı ve zulüm, faili meçhuller, her türlü ama her türlü demokrasisizlik, Kürt halkının hafızasında var. Şimdi onun bir devamını Süleyman Soylu’da gördükleri için yadırganan bir durum değil. Bunların hepsi birer birer insanların hafıza kayıtlarına kazınıyor. Günü geldiğinde sandıkta bunun karşılığı ortaya çıkacak.
Son Bütçeyi Görüşüyoruz
Şundan emin olun, o halkın iradesini gasp ettiğiniz, sandık hukukunu çiğnediğiniz, kayyımlar atadığınız yerel yönetimleri er yada geç, 2024 yerel seçimlerde Kürt halkı yeniden kazanacak. O atadığınız kayyımlar politikasının sonunu mutlaka getirecek. Bunu neden şimdi söylüyorum. Son defa burada bütçe konuşuyoruz onunla, o nedenle şimdiden söyleyeyim, 2024’teki sonucu görsün.
Kürt Halkı Mutlaka Hesabını Soracak
Kürt halkı bu zulmün, bu baskının, Türkiye demokrasi güçleri bu hukuksuzluğun, bu adaletsizliğin hesabını mutlaka bu mücadeleyle, emek, özgürlük, barış, demokrasi ve adalet mücadelesiyle soracak. Bu hesap hukuk önünde sorulduğu zaman Türkiye’de demokrasi adına sorulmuş olacak. Bunu mutlaka yapacağız. Biz söylediğimiz sözü her zaman yerine getireceğiz. Ben hesap soracağım sormazsan namerdim diyen ama hesap sormayıp biat edenlerden değiliz. Biz hesap soracağız dediğimiz zaman, demokrasi, adalet ve hukuku sağlayacağız dediğimiz zaman bunu yapanlardanız. Yapamayacağımız şeyi söylemedik. Namert olanlar da namertliğiyle bir kenarda kalacaklar.”
Bütünüyle dünden bugüne çürümüşlüğün simgesi isimlerden birisi olagelen Soylu nam dahiliye nazırının aralıksız ve patavatsız bir dille gerek ana muhalefet, gerekse de ülkenin üçüncü büyük partisi olagelen Halkların Demokratik Partisi ve bileşeni olagelen Türkiye İşçi Partisinin vekil / vekillerini hedefe koyan gösterisi sonrasında memleketin tablosu da daha belirgin bir biçimde çıkagelir. Semra Güzel vekilin tartışmasından, Beştaş, Oruç ve Tosun’a yönelik PKK’nin çocuklarısınız bahislerine birbirinin tamamlayıcısı hakaretler, nefret temsilleriyle dibine kadar foka batmış, suçla bütünleşik bir temsilin her nasıl bakan olduğu bir kere daha dank ettirilir. Adaletin, demokrasi mefhumunun, söz hürriyeti ve en kestirmeden irade beyanının karşısında, atanmış, daha dün AKP lideri ve temsiliyetine ne kadar hakaret varsa sıralayabilen bir meşin suratlı, utanmazlık örneği zübük siyasetçisinin kurduğu cümleler o yengi meselinin her nasıl imal edildiğini de örnekler. Mafya liderinin diline pelesenk ettiği, fotoroman Soylu’nun ulaştığı merhale, bir başka vekil gazeteci Ahmet Şık’ın dediği gibi bir gün yargılanacak olmasının önünü alabilmek için bilinçle ve doğrudan Kürd halkı ile birlikte mücadele eden, milyonlarca yurttaşı hedefe koymaktan kaçınmaz, kendileri. Bütünüyle demokrasi pratiğinin her nasıl boşa düşürüldüğü, dahası salt HDP / TİP için değil dünden bugüne, şimdiden yarına bir ötekilere karşıtlık simgesi olagelen devlet aklının kendini pirüpak kılmasının yolunun her nasıl tehlikeli bir hamleler toplamından var edildiğini de bildirir, Soylu ve tüm o AKP-MHP birlikteliği. İyi de daha nereye kadar, bu kindarlık, bu kötülük, bu afaki çürüme, sahiden düşünüyor musunuz?
Heval Elçi’nin Gazete Karınca’da yayınlanan özel haberini aktaralım: “10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan, hak ihlallerinin geldiği boyutun hiç de iyi olmadığını ve Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını söyledi. Türkdoğan’a göre “Hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum.”
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 10 Aralık 1948 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edildi.
O tarihten bu yana her 10 Aralık’ta İnsan Hakları Günü kutlanıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), dünyanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 74’üncü yılında “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporunu açıkladı.
Rapora göre, yıl içinde resmi gözaltı merkezlerinde TİHV’e işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam bin 130 kişi başvurdu.
İHD’nin verilerine göre ise resmi gözaltı yerlerinde en az 980 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.
Cezaevlerinde 310 tutuklu işkence ve kötü muamele gördüğüne dair şikayette bulundu.
63 gazeteci gözaltına alındı 30 gazeteci tutuklandı
TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin raporunda yılın ilk 11 ayında, 63 gazeteci gözaltına alındı, 30 gazeteci tutuklandı.
Saldırılar sonucu 1 gazeteci yaşamını yitirdi, 15 gazeteci haber takibi sırasında kolluk kuvvetlerinin fiziksel şiddetine maruz kaldı.
1 Aralık 2022 itibariyle Türkiye’de en az 64 gazeteci/basın çalışanı cezaevinde.
Türkiye’de insan hakları ihlallerinin geldiği boyutu İHD’nin Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
‘Yargı, insan hakları savunucularından soruşturma ve davaları eksik etmemektedir’
Türkiye’deki otoriter yönetimin vatandaşı hak taşıyıcısı olmaktan çıkardığını ifade eden Türkdoğan, “Yani hakkın öznesi değil nesnesi haline geldik. Bu durum başlı başına insan onuruna aykırı bir durum” dedi.
Türkdoğan, “O nedenle bu yıl yeniden insan onurunu hatırlatıp haklarımız olduğunu bir kez daha vurgulamak istedik” diye konuştu.
Türkiye’deki insan hakları durumun hiç de iyi olmadığını dile getiren Türkdoğan, İHD ve TİHV’in ortak açıklaması olan “Verilerle 2022 Yılında Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri” raporuna işaret etti.
Türkdoğan, Türkiye’de uzun zamandan beri yargı yolu ile baskı politikası izlendiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
2017 Anayasa değişikliğinden sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde cumhurbaşkanının yargı ile ilgili yetkileri neredeyse kuvvetler birliğini çağrıştırmaktadır. Dolayısıyla bu dönem yargı yolu ile baskı politikası daha rahat uygulanmaktadır. Yargı kurumu insan hakları savunucuları üzerinde soruşturma ve davaları eksik etmemektedir. Adalet bir şekilde uzun zamana yayılarak sağlanmaya çalışılmaktadır.
‘Adalet iktidarda bulunanlara tesir etmemektedir’
İktidarın kanunları kullanarak sürekli olarak insan hakları örgütlerini ve özelde İHD’yi denetlediğini ifade eden Türkdoğan, “Bu denetimler sonucu oluşturduğu denetim raporlarını adliyeye intikal ettirerek hakkımızda sürekli soruşturma ve dava açılmasına sebep olmakta. Geçmiş dönem ile kıyasladığımızda bu tarz baskı politikasının yeni geliştirildiğini görmekteyiz” dedi.
Adalet talebiyle yapılan eylemlere de değinen Türkdoğan, “Adalet Nöbetleri deyince akla Emine Şenyaşar gelmektedir. Şenyaşar Ailesinin adalet nöbeti adaletin iktidarda bulunanlar ve onların yandaşlarına tesir etmediğini göstermektedir. Bu durum adalete olan güveni tamamen sarsmış durumdadır. Yeni tip başkanlık modelinde kuvvetler birliğinin varacağı nokta da burasıdır” ifadelerini kullandı.
‘Hafızalarımızda 7 Haziran – 1 Kasım dönemi canlanmaktadır’
Seçimler yaklaştıkça yaratılan gerilimin daha da artabileceğini dile getiren Türkdoğan, şunları söyledi:
Siyasi iktidar seçimi kaybetmemek için her türlü yasal altyapıyı oluşturmuş durumda. İktidar kendi tabanını konsolide etmek için yaratacağı gerilim ortamını kullanmak isteyecektir. Biz de bu konuda kaygılıyız. Hafızamızda 7 Haziran-1 Kasım 2015 dönemi canlanmaktadır.
Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için başta Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söyleyen Türkdoğan, “Türkiye’nin en temel sorun olan Kürt sorununu çözmesi ve bu bağlamda resmi ideolojiden kurtulması gerekir. Türkiye’de farklı etnik inanç ve dil grupları kabul edilip tanındığı taktirde sorunlar daha rahat çözülebilir. Tabii ki bu süreç geçmişle yüzleşme olmadan da mümkün olmaz” dedi.”
Öztürk Türkdoğan’ın var ettiği, suna geldiği şey kelimesi kelimesine bir ülkedeki insan hakkı temellerinin her nasıl boşaltıldığı, boşa düşürüldüğü meselidir. 2022 yılının değil salt ve sadece, yirmi bir yıllık bir iktidar pratiğinin her nasıl hayatı bir cendereye mahkum kıldığının da bildirimdir var edilen. Hakkaniyet kavramını yerle bir ederken muktedir tüm korku iklimi politikalarıyla, hınçla, nefretle iktidarını sabit kılma hevesinin var ettiği eşik düşündürücüdür. Bugünün ülkesinin derdest etme hallerinin, bütünüyle a’dan z’ye kadar var ettiği hak gasplarından, cürüm hemhal hallerinden, nice yıkıma aparat kılınmasından, raporlara düşmüş devri sabık iktidar tahayyüllerinden barizdir. Dışarıya barışı savunduğunu zikrederken, içinde kırımlara yer arayan, zaman zaman var ettiği yıkımlarla o yok etme döngüsünden yengiler elde etmeye çabalayan bir muktedirin sofrasında sahi ama sahiden de kim nasıl güvendedir? Her şey, satır satır ortadayken!...
Bir yengiler döngüsü pazarlanıyor. Duraksamayan bir devletli mekanizmasının şimdisini bir de böyle bir tahakküm aparatıyla var ediyor, güncelliyor baş amir ve avenesi. Olmaya devam eden rezillikler, bütünüyle devam olunan yara verme istemi, hamleleriyle lebalep bir koca sene daha cürümlerin kılınıyor. Her cürüm, her bir takat kesen, hayatı yutan eylem ve halden kendilerine bir kazanç kapısı / rant yolu / beka okumasına girişiliyor. Her anlamda patır patır dökülen bir yerde, bütün o habis karanlıktan bir olumlama, kendileri ve süre giden bu hengame düzeni için bir çıkış devşirilmeye devam olunuyor. Bir başarı hikayesiymiş gibi yapılırken var edilmiş olanın bildik tüm manalarıyla bariz, belirgin bir yıkım tiradı olduğu gözlerden kaçırılmak istenir. Oysa yengiden çok yenilgi söz konusudur herkes için. Umursayan var mı...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Sedat SUNA – EPA / EFE v/ Euractiv
1 note · View note
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
444 notes · View notes
newyorkthegoldenage · 4 months
Text
Tumblr media
A face in the crowd: Times Square, December 31, 1951.
Photo: Ernst Haas via Getty Images/ABC News
221 notes · View notes
balkanparamo · 27 days
Text
Tumblr media
Quo Vadis-I, 2020. Gerhard Rasser, (1958).
129 notes · View notes
remyfire · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
I love that when you put Sidney in a shot alone with Hawkeye and BJ, his queerness quadruples
193 notes · View notes
gatabella · 9 months
Text
Tumblr media
Elizabeth Taylor, Quo Vadis premiere, 1951
168 notes · View notes
Text
Bez dogmatu
Dzisiaj majowy kalendarz przypomina nam wszystkim naszego genialnego artystę mowy polskiej Henryka Sienkiewicza. Pokolenia wielkich Polaków wychowały się na jego wspaniałej soczystej prozie. Nie ma lepszego pisarza. Bardziej znanego w Polsce i na świecie. Częściej tłumaczonego przez całe lata. Dzisiaj tylko Dzienniczek siostry Faustyny jest częściej tłumaczony od Sienkiewicza. Piotr Stachiewicz,…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
gamevecanti · 18 days
Text
Tumblr media
Two-page magazine ad for "Quo Vadis" (Saturn).
34 notes · View notes