Tumgik
#Nadejda Krupskaya
dipnotski · 5 months
Text
Kristen R. Ghodsee – Kızıl Savaşçı Kadınlar (2023)
‘Kızıl Savaşçı Kadınlar’, sosyalist kadın hakları aktivizminin tarihini bu tarihin önde gelen beş figürü üzerinden anlatıyor: Sovyetler’in kadınlara yönelik politikalarına şekil veren teorisyen, siyasetçi ve diplomat Aleksandra Kollontay; kendini halk eğitimine adamış Nadejda Krupskaya; Komünist Parti Kadın Birimi Jenotdel’in kurucularından İnessa Armand; efsanevi keskin nişancı Lüdmila…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
📗Nadejda Konstantinovna Krupskaya (Rusça: Надежда Константиновна Крупская) KİMDİR?📌
Doğumu 26 Şubat 1869, St. Petersburg, Rusya - ö. 27 Şubat 1939, Moskova, SSCB), Rus kadın devrimci. Ekim Devrimi'nin lideri ve Sovyetler Birliği'nin kurucusu Lenin'in eşi. Sovyetler Birliği Eğitim Halk Komiseri (bakan) yardımcısı (1929-1939). SSCB Bilimler Akademisi onursal üyesi (1931).
Devrime giden yol
Nadezhda Konstantinovna, St. Petersburg'da fakir bir soylu ailede dünyaya geldi. Emekli bir subay olan babası Konstantin Ignatievich, 44 yaşında tüberkülozdan öldü. Kızını büyütmenin tüm yükü, maddi zorluklara rağmen kızını St. Petersburg'daki Prenses A. A. Obolenskaya'nın özel kadın spor salonuna atayan annesi Elizaveta Vasilievna'ya düştü. Bazı kaynaklara göre, Nadezhda altın madalya ile mezun oldu, ancak kimse bu madalyayı görmedi.
Spor salonundan mezun olduktan sonra, kız bir yıl boyunca Bestuzhev kurslarında okudu, ancak devrimle ilgilenmeye başladı ve öğrenci Marksist çevresine katıldı ve 1891'den beş yıl boyunca (ilk tutuklanmasına kadar) Pazar akşamı okulunda ders verdi ve işçiler arasında propaganda yaptı. Kalıcı Nadezhda, Marx'ı orijinalinden okumak için kendi kendine Almanca öğrendi.
Bir çevredeki bir arkadaş onu Vladimir Ulyanov ile tanıştırdı. Devrimin gelecekteki lideri, kızın inancından ve başkalarını ikna etme yeteneğinden etkilendi. 1896'da Krupskaya Ufa'ya sürüldü ve Vladimir İlyiç tutuklandı ve 1897'de Shushenskoye'ye sürüldü. Yetkililerle yazışmaların bir sonucu olarak, genç devrimcinin Sibirya'ya gitmesine ve sevgilisinin yanında bağlantı kurmasına da izin verildi. 1898'de Shushenskoye'de, o zamana kadar ateist olan Nadezhda ve Vladimir evlendi (Nadezhda'nın annesi bu konuda ısrar etti). Alyanslar yerel bir usta tarafından bakır nikelden dövüldü. Aynı yıl, Krupskaya RSDLP'ye katıldı.
Sürgünden sonra çift sürgüne gitti. Nadezhda Konstantinovna, tüm çabalarında kocasının ana yardımcısı oldu. Lenin'in kişisel sekreteriydi, bir parti okulunda ders veriyordu, yetenekli bir metin editörüydü ve mektupları yanıtlıyordu. 1917 baharında Lenin ve Krupskaya Petrograd'a döndüler ve Ekim Devrimi'nin zaferinden sonra Nadezhda Konstantinovna ülke çapında ünlü bir kişi oldu.
Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
red-womans · 7 years
Photo
Tumblr media
Devrimden önce, kıta genelindeki çoğu şifreli yapılan ve kod çözme işi gerektiren yazışmaları yürüten İskra grubunda sekreter olarak çalıştı. Devrimden sonraysa, hayatını işçi ve köylülere yönelik herkesin erişebileceği kütüphanelerin açılması gibi çabalarıyla, eğitim imkânlarının ıslahına adayan Nadejda Krupskaya, 27 Şubat 1939’da hayata veda etti. Külleri Moskova’daki Kızıl Meydan’da, Lenin mozolesinin yanındaki Kremlin duvarının içine konulmuştur. Clara Zetkin’in dediği gibi, Nadejda en yüksek mutluluğu gördü. O proleter sosyalist devrimi yaşadı. En büyük acıyı da o tattı. Erken ölüm, eşi aynı zamanda yoldaşı Lenin’i yanından koparıp aldı. Bu kaybın yarası hiç kapanmadı yine de onun devrimci çalışma için isteği o kadar güçlüydü ki korkunç yarası onu asla yıkamadı. https://roteginkgo.wordpress.com/2017/10/02/kizil-balik-nadejda-konstantinovna-krupskaya/ Okuyun linkten arkadaşlar ^^
16 notes · View notes
Text
Tumblr media
Clara Zetkin’in anısına - N. Krupskaya
İnsanlığın kurtuluş mücadelesinin Almanya topraklarındaki yılmayan savaşçılarından Clara Zetkin’in aramızdan ayrılışının 82. yılı. Tüm yaşamını devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış komünist bir kadın olarak hayata veda eden Clara Zetkin’in ölüm yıldönümü vesilesiyle Nadejda Krupskaya’nın Zetkin için kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz:
"Clara Zetkin öldü. Yayınlanan pek çok mükemmel makale onun yaşam yoluna, bir devrimcinin yoluna, inanmış bir Marksist-Leninistin yoluna ışık tutuyor. Bu makale ve konuşmalarda sevgi ve saygı çınlıyor. Ben burada onun çalışmasının gazetelerde pek fazla değinilmeyen yanlarına ışık tutacağım.
Marx ve Engels’in öğretilerini özümledi
Clara 1857’de Almanya’da (Sachsen) doğdu; babası bir köy öğretmeniydi. O köyde büyüdü ve köy yaşamını yakından tanıdı. O sıralarda Sachsen’de tekstil sanayii hızla gelişiyordu; işçiler (kadın ve erkek dokumacılar) henüz köy yaşamına sıkıca bağlı idiler. Clara, köylülerin ve işçilerin durumunu salt kitaplardan değil, yaşamın kendisinden öğrendi. Bunun daha sonra ona çok yararı oldu; o, köylülere ve kadın ve erkek işçilerin en geri katmanlarına ulaşmayı beceren ender kişilerden biri oldu.
Clara öğretmen olmaya karar verdi, Leipzig’e gitti ve orada kız öğretmen okuluna girdi. Orada Karl Marx ve Friedrich Engels’in öğretileriyle yüzyüze geldi; işçi toplantılarına gitmeye başladı ve Partinin çalışmalarını tanıdı. Ondokuz yaşında okulu bitirdiğinde, fabrikatör kızlarına ders vermek zorunda kaldı, köy öğretmeni olmak ona kısmet olmadı. 1878’de Almanya’da Sosyalist Yasa (Anti-Sosyalist Yasa Ç.N.) yürürlüğe girdi; sosyal-demokrat parti illegal konuma düştü ve koğuşturmalar başladı. Bir çok sosyal-demokrat Almanya’yı terketmek zorunda kaldı. Bunların içinde Rus göçmeni bir işçi olan, Clara’nın arkadaşı Üssip Zetkin de vardı. Clara da ülkeyi terketti, Zetkin’in karısı oldu ve 12 yıl -önce İsviçre’de, sonra Fransa’da- göçmen olarak yaşadı. Göçmenliğin tüm zorluklarını tanıdı, çok çile çekti; kocası öldü, kendisi iki çocukla çok zor bir durumda kaldı. Bütün bunlara rağmen göçmenlik sırasında çok şey öğrendi ve Marx ve Engels’in öğretilerini mükemmel bir şekilde özümledi.
Emekçi kadınların kurtuluşuna adanan bütün bir yaşam
Göçmenlikle çeşitli sosyalist partilerin çalışmalarını gözlemleme olanağı buldu; bu onun siyasi ufkunu genişletti ve onu özellikle uluslararası işçi hareketinin görevlerine yakınlaştırdı. Clara kelimenin gerçek anlamıyla bir enternasyonalistti. O, uluslararası ölçekte kadınlar arasındaki çalışmayı da yönetiyor, zamanının büyük bölümünü buna ayırıyordu. 1889’da II. Enternasyonal’in I. Kongresi’nde, kadınların politik yaşama katılma hakkına kavuşmalarının gerekliliği üzerine mükemmel bir konuşma yaptı.
Clara Zetkin tüm yaşamını emekçi kadınların kurtuluşuna, kadın işçilerin işçi sınıfı davası uğrunda mücadeleye katılmalarına adadı. Clara bu sorunu bir Marksist olarak ele aldı; bu sorunu işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesiyle, sosyalizm mücadelesiyle sıkı bağ içerisinde gördü. Clara Zetkin, kadınların hak eşitliği sorununu sınıf mücadelesinden, köylü ve işçi kadınların yaşam ve çalışma koşullarından kopuk bir sorun olarak gören feministlere karşı sürekli mücadele verdi. Clara, yalnızca sosyalizmin işçi ve köylü kadınları tümüyle kurtarabileceğini açıkladı. Ve tam da bu yüzden kadın işçiler Sosyalizm için savaşanların saflarına katılmalıydılar.
Yalnızca sosyalist devrim kadının kişiliğini özgürleştirebilir
Clara sosyalizmi kaba bir şekilde kavramadı; onu bütün yönleriyle derinlemesine inceledi. Ocak 1889’da bir açık öğrenci toplantısında “Kafa Proleterleri, Kadın Sorunu ve Sosyalizm” üzerine verdiği konferans son derece ilginçtir. Bu konferansta, gelişen kapitalizm koşullarında burjuva ve proleter ailenin çökmesinin sebeplerini gözler önüne serdi. O, burjuvaziye ve entelektüel çevrelere özgü kadın hareketi tipini inceledi; bu hareketin yanlış yolda yürümesinin nedenlerini tahlil etti; burjuva bilim adamlarının (Rusya ve Amerika hariç) kadın hareketine düşman tavırlarının nereden kaynaklandığını açıkladı. O, yalnızca sosyalist devrimin kadınlara her yönlü gelişmeyi ve anneliği toplumsal faaliyet ve mesleki çalışma ile birleştirme olanağını sağlayabileceği; yalnızca sosyalist devrimin kadının kişiliğini özgürleştirebileceği ve tamamiyle gelişmesinin olanağını sağlayabileceği üzerinde durdu.
“Emekçi kitlelerin ekonomik bakımdan sömürüsünü ve özgürlükten yoksun oluşunu ortadan kaldıran, böylece her bireye cinsinin en özgür şekilde gelişmesinin, en yüksek kültürün ve en yüksek mutluluğun güvencesini veren sosyal devrim,”
Böyle bir devrim, toplumun kültürel yaşantısının parlak dönemi için gerekli bir önkoşuldur.
Clara, aydın proletaryayı, öğretmenleri, yazarları, doktorları, sanatçıları proleter sınıfıyla birleşmeye, proleter hareketin saflarına girmeye çağırdı.
Bu yazının ilginç olmaması mümkün değildi. Clara, Friedrich Engels’in mücadele arkadaşı idi. Engels ise, kadının kurtuluşunun; onun işçi sınıfı hareketine, sosyalizm uğruna mücadeleye çekilmesinin ateşli savunucusuydu. O henüz yirmi yaşında bir genç iken şöyle yazmıştı:
“Ama, biz yeni’nin çocuklarının onunla birlikte ayakta durduğu ya da düştüğü düşünceler eğer gerçek ise, o zaman kadın kalbinin modern aklın düşünce çiçekleri uğruna -şimdi babaların mutaassıp inançları uğruna çarptığı gibi- sıcak sıcak çarpacağı dönem uzak değildir. Ve ancak genç kuşak bunu ana sütüyle özümsediğinde yeninin zaferi kapıyı çalacaktır!”
Engels’in “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu”, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserleri, işçi kadınların durumunu ve kadınların kurtuluşunun yolunu aydınlatıyor.
“Kadınların Karl Marx’a Borçlu Oldukları Şey”
1923’te “Kadın Komünist”in 12. sayısında, Clara Zetkin’in redaksiyonu altında çıkan Alman gazetesi “Eşitlik”ten alınan, Clara Zetkin’in "Kadınların Karl Marx’a Borçlu Oldukları Şey” adlı fevkalade bir makalesi vardır.
“Materyalist tarih anlayışı ile”, diye yazıyor Clara Zetkin, “gerçi o bize kadınlar sorununda hazır reçeteler bırakmadı, ama daha iyisini, onu araştırmak ve kavramak için doğru ve isabetli yöntemi verdi. İlk kez materyalist tarih anlayışı bize, kadın sorununu genel tarihi gelişmenin akışı içinde, genel sosyal bağıntılar ışığında, onun tarihi olarak koşullanmışlığı ve meşruluğu içinde açık bir şekilde anlamamızı, onun itici ve taşıyıcı güçlerini, bunların erişmek istedikleri amaçları, ortaya atılan sorunların ancak hangi koşullar altında çözülebileceğini anlamamızı sağladı.”
Ve devamla:
“Burjuva hanımlarıyla proleter kadınları sözümona birleştiren "yüce kızkardeşlik” üzerine sevgi gevezelikleri, materyalist tarih anlayışının havasında, renk renk parlayan sabun köpükleri gibi patladılar. Marx proleter ve burjuva kadın hareketini birbirinden ayıran kılıcı döktü ve nasıl kullanılacağını öğretti; ama o aynı zamanda, birincisini sosyalist işçi hareketiyle kopmaz şekilde birleştiren, proletaryanın sınıf mücadelesine bağlayan anlayışlar zincirini de oluşturdu. Böylelikle o, mücadelemize berraklığı ve ululuğu, hedefimizin yüceliğini verdi. “Kapital”de, kadınların çalışması, işçi kadınların durumu ve işçileri koruma yasalarının gerekçeleri üzerine paha biçilmez bir olgu, anlayış ve ilham zenginliği vardır. Bu, güncel taleplerimiz uğruna mücadelemiz için olduğu kadar, gelecekteki sosyalist hedef için de tükenmeyecek bir zihinsel cephaneliktir. Marx bize, proleter kadınların savaşma yeteneklerinin artmasında acil bir gereklilik olan küçük güncel çalışmalara gereken değeri vermemizi öğretiyor. Ama o bizi aynı zamanda proletaryanın iktidarı ele geçirme büyük devrimci mücadelesini sağlam ve uzak görüşlü bir şekilde değerlendirme bilincine çıkartıyor. Bu olmaksızın, sosyalist toplum ve kadın cinsinin kurtuluşu parlak bir rüya olarak kalacaktır. O, bizi öncelikle, günlük çalışmaya önem ve değer veren şeyin yüce amacımız olduğu inancı ile dolduruyor. O, böylelikle hareketimizin büyük ilkesel özünün tek tek olayların, görev ve başarıların kalabalığından zarar görmesini engelliyor ve yıpratıcı günlük çalışma içinde, ötesinde yeni bir çağın şafağının sökecek olduğu geniş tarihsel ufku kaybetmememizi sağlıyor. O, devrimci düşüncenin ustası olduğu kadar, devrimci mücadelenin de önderi olarak kalacaktır; onunla aynı cephede savaşmak, proleter kadın hareketinin görev ve gururu, mutluluğu ve şanıdır.”
Bu makale Clara’nın Marksistliğini en isabetli bir şekilde karakterize ediyor. Clara Zetkin’in “Günümüzde Kadın İşçi ve Kadın Sorunu” adlı broşürü herkesçe bilinmektedir. Orada “Çocukların Eğitimi ve Kadın” bölümünde söyledikleri, Marx, Engels ve Lenin’in bu konuda düşündükleri ve yazdıklarıyla uyum içindedir.
8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kabulü
Clara Zetkin’in uluslararası kadın hareketi için kazanımları büyüktür. Clara 1892’de “Kadın İşçi” adlı gazetenin yazı kurulu yöneticiliğini üstlendi. Kadınlar arasında ajitasyon ve propaganda için parti komisyonlarının oluşturulması da aynı döneme rastlar. Alman hükümeti bu komisyonları 1895’te yasakladı; bu komisyonlar ancak 1907’de yeniden canlandırıldı. Parlak bir konuşmacı ve örgütleyici olan Clara Zetkin, işçi kadınları sosyal-demokrat işçi hareketine çekmek için muazzam bir çalışma yaptı. 1907’de II.Enternasyonal’in VII. Kongresi ile birlikte ilk sosyalist kadın konferansı da toplandı. Alman sosyal-demokrasisi içerisinde kadın parti üyelerinin sayısı 1907 yılında sadece 10.000 iken bu sayı 1913 yılında 150.000’e ulaştı. Aynı hızda olmamakla birlikte, diğer ülkelerde de kadınlar arasındaki çalışma gelişme kaydetti. 1910’da Kopenhag’da, her yıl 8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kutlanması kararının alındığı İkinci Uluslararası Kadınlar Konferansı toplandı.
“Kafaları ve yürekleriyle” komünizmden yana...
Clara Zetkin, II. Enternasyonal’in sol kanadındandı ve her türden oportünizme karşı enerjik mücadele yürüttü. Savaş çıktığında Rosa Lüksemburg, Karl Liebknecht ve Franz Mehring ile birlikte emperyalist soygun savaşına karşı enerjik bir şekilde mücadele verdi. 1915’de Uluslararası Kadınlar Konferansını örgütledi ve onun adına savaşa karşı bir manifesto yayınladı. Bundan dolayı tutuklanıp hapse atıldı. Ekim Devriminde Clara Zetkin’in tüm sempatisi Sovyet iktidarından yanaydı. 27 Haziran 1918’de üçüncü bir kişiyle Lenin’e bir mektup göndererek, kendisi, Mehring, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’in "kafaları ve yürekleriyle” komünizmden yana olduklarını açıkladı. Bu dönemden itibaren Clara bir komünist, ve Sovyetler ülkesi de onun ikinci vatanı oldu. Sovyetler Birliği’ni ilk kez 1920 sonbaharında ziyaret etti. Her köşeden işçi ve ve köylü kadın delegeleri, milli azınlıkların kadın delegeleri onun yanına akın ettiler. Clara büyük bir arzuyla, kabaran devrimin etkilerini özümledi. Almanya’ya döndüğünde "Rote Fahne”de şunları yazdı:
"Kapitalizm tarafından kendisinin çarmıha gerilmesine hâlâ izin veren, açılan yaralardan kanayan, kültürel seviyesi yüksek bir proletaryanın olduğu bir ülkeden gelen kişi rüya görüyor sanır ama, gördüğü gerçektir. Gerçek, gözlerinde devrimci tutkunun ve sınırsız fedakârlığın Promete kıvılcımları parlayan, devrimci iradeleri "Enternasyonal”in ritmleriyle gürleyen sayısız binlerce kadın ve erkek proleterde cisimleşiyor. İnsanlıklarını kapitalist sömürü ve kölelik tarafından daha fazla çiğnetmek istemeyen proletarya kitleleri Rusya’da Kasım Devriminin yaşayan itici güçleriydi. Bedeni ve ruhu öldüren kapitalizmin geri gelmesine hisleri, düşünceleri, iradeleriyle ihtirasla başkaldıran; bu geri dönüşe her ne pahasına olursa olsun, -şimdiye kadar görülmemiş zorlukların altında ve binlerce fedakarlık ve bizzat yaşam pahasına- karşı koymaya kararlı proleter kitleler! Sovyet iktidarına can veren ve onu ayakta tutan güç işte bu proleter kitlelerdir.”
Rus proletaryasının tamamı, komünist Sovyet iktidarının üssü ve taşıyıcısıdır. Haklarından yoksun bırakılmış Almanya proletaryasının ve tüm dünya proletaryasının bu proletaryadan öğrenebileceği çok şey vardır. Clara "Kızıl Bayrak”taki makalesini "Rus proletaryası kılıç ve kepçeyle felsefe yapıyor” diye bitiriyor. Komintern’in III. Kongresinde Clara Zetkin Yürütme Komitesi üyeliğine seçildi ve ölümüne kadar öyle kaldı.
Zafer konusunda bir an bile şüpheye düşmedi
1920’den itibaren, SBKP Merkez Komitesi tarafından, kadınlar arasındaki çalışmaya ayrılan "Kadın Komünist” adlı gazete çıkarıldı. Clara bu gazetenin 10 yıllık yayın döneminde buna da katıldı. Bu gazetenin 3. yıldönümü vesilesiyle sıcak selamlar gönderdi. Bütün ülkelerin proleter kadınları ve en ileri kadın savaşçıları adına gönderilen bu mesaj öylesine coşkuludur ki, bugün aradan 10 yıl geçtikten sonra bile, okurken duygulanmamak elde değil.
Clara Zetkin, Gerçek Üyelerinden biri olduğu Komünist Akademisi’nin çalışmalarıyla da ilgilendi. Kadın hareketinin incelenmesi bölümünü yönetti. Yoğun devrimci çalışmasına, yaşına ve hastalığına rağmen, o burada da kadın hareketinin sorunlarının bilimsel araştırılmasını doğrudan ya da mektupla yönetmeye zaman ayırdı.
Clara tüm hayallerinin gerçekleşmesini, bütün toplumsal yaşamı ve insani ilişkileri değiştiren devrimci sosyalist inşada görüyordu. O, mücadelenin henüz bitmediğini, devam edeceğini, korkunç zorlukların henüz önde durduğunu görüyordu ama, zafer konusunda bir an bile şüpheye düşmedi.
Adı geçen mesajın yazılmasının üzerinden 10 yıl geçti. Bu yıllar Clara’nın kendini çetin devrimci mücadeleye tümüyle adadığı yıllar idi. Köylüler arasındaki kolektifleştirme hareketini nasıl da selamlamıştı! 1931’de tamamıyla bozulmuş bir sağlıkla SSCB’ne geldiğinde, ilk talebi Orta Asya kolhozlarına gitmek oldu. O, geçtiğimiz yıl, her zamanki cesaretliliğiyle, tutuklanma ve hatta faşistler tarafından katledilme tehlikesinin bilincinde olmasına rağmen, Reichstag’ın açılışı için Almanya’ya gitmek üzere son gücünü toparladı.
"(Meclisin en yaşlı üyesi olma sıfatıyla-ÇN) Yaş başkanı olarak Sovyet Almanya’nın ilk Sovyet kongresinin açılışını yapma mutluluğunu tatmayı umut ediyorum” sözleriyle Reichstag’ın açılış konuşmasını bitirdi. Umutları gerçekleşmedi ama, o son dakikaya kadar, son nefesine kadar nöbeti tuttu.
Sevgili Clara, senin örneğin Komünizm davasının tüm savaşçılarını coşkuyla doldurmalı. Senin örneğin bilinçli erkek ve kadın işçileri, bilinçli erkek ve kadın kolhozcuları coşkuyla dolduruyor. Biz daha ciddi, daha iyi, daha tam bir örgütlenme ile çalışacağız; nöbeti devredeceğimiz bütün ülkelerin komünist gençlik birliklerine yardım edeceğiz; çocuklarımızı, komünizmin inşasını sonuna kadar götürecek savaşçılar olarak eğiteceğiz!
1933"
(Clara Zetkin, Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter yayınları, 3. Basım, s. 187-195. / Kızıl Bayrak)
9 notes · View notes
devrimcikadinlar · 5 years
Text
Kapitalizmin baş belası bir kadın: Nadya Krupskaya
Leningrad’da Rusya’nın en eski çikolata fabrikalarından biri: Krupskaya Şekerlemeleri. Bize çikolata kadar tatlı gelen, ama yaşamı boyunca kapitalizmin başına bela olan Nadya Krupskaya’dan alır adını. Bizim ısrarla Leningrad dediğimiz, fakat hafızalarımızı silmek adına, ismi 1991’de Saint Petersburg olarak değiştirilen şehirde Rusya’nın en eski çikolata fabrikalarından biri durur hâlâ: Krupskaya Şekerlemeleri. Bize çikolata kadar tatlı gelen, fakat yaşamı boyunca kapitalizmin başına püsküllü bela olan devrimci bir kadından alır adını: Nadejda Konstantinovna (Nadya) Krupskaya. Nadya’nın babası soylu bir askerdir. Polonya’daki görevi sırasında Nadya’nın annesiyle tanışır ve evlenirler. “Rusluğa aykırı aktivitelere” katıldığı, yani devrimcilerle haşır neşir olduğu iddiasıyla ordudan atılan Krupski Konstantin Ignateviç, fabrikalarda işçilik yapmak da dahil bulduğu her işte çalışır ailesini geçindirmek için. Küçük Nadya’nın “ayak takımıyla” münasebeti bu zamanlarda başlar. Bir süre sonra babası orduya tekrar çağrılsa da yaşamı bu görevi yerine getirmeye elvermez. Topraksız soylu bir aileden gelen Elizaveta Vasilyevna Tistrova kızı Nadya’yı yaşatabilmek için evlenmeden önceki mesleğine, mürebbiyeliğe geri döner. Bu arada Nadya’da Petersburg’daki bir lisede, bazıları devrimci olan hocalardan eğitim görmektedir. Babası öldükten sonra annesiyle birlikte genç yaşta öğretmenlik yapmaya başlar. Ve sonu SSCB’de Eğitim Bakanlığı’na varan eğitim çalışmaları bu yıllarda başlar. Tolstoy’un eğitim üzerine teorilerinden oldukça etkilenmektedir. ÖĞRETMENLİKTEN SÜRGÜNE
İlk gençliğine kadar işçi sınıfıyla tanışmış, devrimci fikirlere aşina olmuş, eğitimli ve eğitimci bir aileden gelen Nadya’nın toplumsal sorunlara ilgi duyması beklenmedik bir sonuç değildir elbette. Gençliğinde çoğu gizli saklı yapılan tartışma gruplarına katılır. Çoğu arkadaşı, özellikle de erkekler onu sessiz sakin ve mesafeli genç bir kadın olarak tanır. Marksizmle tanıştığı bu tartışma gruplarından birinde oldukça zeki ve ateşli bir şekilde Marksizmi savunan bir genç dikkatini çeker Nadya’nın. Konuşmalarından çok etkilenmiştir Vladimir İlyiç Ulyanov’un. Çok geçmeden bu küçük devrimci yer altı grupları deşifre olur ve 1896’da Nadya ve Vladimir tutuklan��r. Daha sonra Sibirya’ya sürülen Vladimir, mektuplarından birinde Nadya’ya kendisinin nişanlısı olduğunu söylemesini ve Sibirya’ya transferini talep etmesini önerir. Bu talep kabul edilecektir fakat tek bir şartla: Sibirya’ya varır varmaz evlenmelidirler. Evlenirler. Birkaç yıl içinde Lenin olarak tanınacak olan kocasıyla ömür boyu hayat ve yol arkadaşlığı böyle başlar Nadya’nın. 1903 yılında Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik kanadına katılan Nadya özverili çalışmaları sonucunda iki yıl sonra Merkez Komite sekreteri olur, devrim mücadelesinde kendine düşen rolü oynamak için Rusya’ya döner. Fakat 1905’te beklenen devrim gerçekleşmeyince Fransa’ya kaçar ve en iyi bildiği mesleği yapmaya başlar. Birkaç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra tekrar Rusya’ya döner ve eğitimciliğe burada devam eder. Ama kapitalizmin baş belası olarak… FABRİKADA DEVRİM SINIFLARI
Büyük Ekim Devrimi’nden önce beş yıl boyunca bir fabrika patronunun isteği üzerine işçilere okuma-yazma ve aritmetik dersleri verir Nadya. Kapitalistin bilmediği bir şey vardır: Nadya başarılı bir eğitimci olduğu kadar sıkı bir devrimcidir de. Aslında bu iki kimlik onun için ayrılmaz bir bütün oluşturmuş ve karakteri haline gelmiştir. Diğer eğitimci arkadaşlarıyla birlikte verdiği bu dersler çok geçmeden “devrim sınıfları”na dönüşür ve 30 bin işçinin çalıştığı fabrika, ücretlerin iyileştirilmesi talebiyle büyük bir greve gider. Çıbanbaşı Nadya işten çıkarılsa da umrunda değildir, çünkü istediğini elde etmiştir. Devrim öncesi sadece elit bir kesimin kullanabildiği kütüphanelere de el atar. Kütüphaneciliğin gelişmesine önemli katkıları olan Nadya, emekçi sınıflar için yeraltı kütüphanelerinin kurulmasına öncülük eder, konferanslar toplar. Kütüphanecilik seminerlerinin hazırlanması gerektiğini savunur ve Rusya’da kütüphanecilik eğitiminin başlamasına öncülük eder. DEVRİM ÜLKESİNDE EĞİTİMİN İNŞACISI
Büyük Ekim Devrimi’nin inşasında Eğitim Bakanlığı için Nadya gibi yeterlilikte çok az sayıda insan vardır ve Nadya, devrimin kendisine biçtiği görevi layıkıyla yerine getirir. Devrime olan katkıları onu 1924’te Komünist Parti’nin üyesi, 1927’de Denetleme Komisyonu ve 1931’de Yüksek Sovyet üyesi yapar. Nadya’yı Komsomol’un ve Genç Öncüler hareketinin örgütlenmesinin baş aktörü olan bir örgütçü, zihnini Marksizm-Leninizmin geliştirilmesine adamış bir ideolog olarak, kapitalist sömürünün geçmiş toplumsal süreçlerden devraldığı ataerkil baskıya karşı en önde saf tutan bir kadın olarak görürüz Sovyet tarihinde. 1971 yılının 18 Ağustos’unda ünlü Rus gökbilimci Tamara Mikhailovna Smirnova bir asteroit keşfeder ve Nadya’nın adını göklere taşır, 2071 Nadezhda. Nadya Krupskaya, devrim ve sosyalizm mücadelesinde kadınların isimlerini yerden göğe kadar yazdırdıklarının en önemli kanıtıdır. “Kadınsız devrim olmaz, devrimsiz kadın kurtulmaz” sloganının yaşamış bir örneğidir. 100. yıl dönümünde Büyük Ekim Devrimi’ni inşa eden kadınlara bin selam olsun! BAZI YASALAR...
1919’da okuma oranının henüz çok düşük olduğu Sovyet topraklarında Rusya Komünist Partisi’nin VII. Kongresi’nde alınan eğitimle ilgili kararlardan bazıları - Parasız ve zorunlu, genel ve politeknik (teoride ve pratikte üretimin merkez dallarını tanıtacak) eğitimin her iki cinsiyetten 17 yaşına kadar olan çocuklar için uygulanması - Okul öncesi kurumların yaratılması - Anadilde eğitim ve iki cinsiyetten çocukları kapsayan ortak ders; iş çalışma okulunun tamamen laik olması; yani tüm dinsel etkilerden arındırılmış, üretken toplumsal işle dersin yakın bağlantılarının gerçekleştirilmesi - Tüm öğrencilere yiyecek, giyecek, ayakkabı ve ders araç gereçlerinin devlet tarafından verilmesi - İsteyen herkese eşit, bilimsel yüksek öğrenim hakkı ve maddi destek - Sanat eğitimi ve sanat eserlerinin herkes için ulaşılabilir olması... SINIF OKULU
“İster monarşi, ister cumhuriyet olsun, burjuva devletlerde okul, geniş halk kitlelerinin ruhsal ve düşünsel baskı altına alınmaları ve ezilmelerinin bir aracıdır” diyor Krupskaya. Bunu tüm burjuva pedagoglar da açıkça söylüyor zaten. Eğitimciler ve eğitim dersleri almış olanların nefret ettikleri bir kelime geçer eğitimin tanımında; “Eğitim, kişiye ‘istendik’ davranışların kendi yaşantıları yoluyla kazandırılması sürecidir.” Bu kelime, gizli bir silah aslında. Kimin istediği davranışlar, nasıl yaşantılarla öğretilecek? Bu süreçten geçen öğrenciler, nasıl kişiler olacak? Bu soruların altını çizin, önemli. Her şey bir kenara, sadece eğitim politikalarını inceleyerek, bir toplumun nasıl bir toplum olduğunu söyleyebiliriz herhalde. Burada Lenin’in şu sözlerini hatırlamak gerek: “Kimileri bizi, okulu sınıf okuluna çevirmekle suçlamaktadır. Ama okul ilk ortaya çıkışından itibaren zaten böyle, bir sınıf okulu olmuştur. (...) Eski tarz okulda çocuğa kaçınılmaz ulusal önyargılar aşılanmakta; başka halklara ve diğer uluslardan isçilere karşı düşmanlık kışkırtılmakta, genç düşünceler aptalca önyargılarla karartılmaktadır. Burjuva devletlerdeki okullar burjuvazi yararına yalan ve iftiralarla doldurulmuştur.” SOSYALİST BİR DEVLET OLMAYINCA...
Krupskaya’nın “Lenin ve Halk Eğitimi” adlı kitabını yayınlayan Evrensel Basım Yayın, kitabın sunusunda şöyle diyor: “Günümüzde eğitim alanında var olan tüm demokratik ve akademik haklar, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun işçi ve emekçilerin gençlik kitle ve yığınlarının sermayeye karşı çetin mücadeleler sonucu kazanılmış ve sosyalist sistemin kapitalist sistem karşısında üstün olmasının ve baskın çıkmasının sonucu verilen haklardır. Günümüzde bu hakların ortadan kaldırılması ve yok edilmesi yönünde atılan her adım, kapitalistin karşısında işçi sınıfı tarafından yönetilen bir sosyalist devletin olmamasından kaynaklanmaktadır.” Yazı: Fulya ALİKOÇ - Müslime KARABATAK 30 Ekim 2017
10 notes · View notes
ozel-buro · 6 years
Photo
Tumblr media
ÖZEL BÜRO TUMBLR BLOG /// Hafıza-i Beşer | 27 Şubat 1939: Nadejda Krupskaya hayata gözlerini yumdu http://dlvr.it/QHzYLz
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
DEVRİMCİ YOLDAŞIMIZ VLADİMİR LENİN'İN KIZ KARDEŞİ MARİYA ULYANOVA'YI ÖLÜMÜNÜN 85.YILINDA SEVGİ VE SAYGIYLA ANIYORUZ GÖK TENGRİ UÇMAĞA VARSIN 🙏🏻
MARİYA ULYANOVA KİMDİR ?
Maria İliniçna Ulyanova (Rusça: Мария Ильинична Ульянова , 18 Şubat 1878 Simbirsk / Rus Çarlığı-12 Haziran 1937 Moskova / SSCB)- Rus kadın devrimci. Sovyetler Birliği’nin kurucusu Vladimir Lenin’in kız kardeşi.
Maria İliniçna Ulyanova, eğitim müfettişi İlya Ulyanov ile öğretmen Maria Ulyanova’nın son çocuğu olarak 18 Şubat 1878’de Simbirsk’te doğdu. Doğduğu şehirde ilk öğrenimini gördükten sonra 1893’te Moskova’da lise öğrenimini tamamladı.
Ablaları gibi Sankt-Peterburg Bestujen Yüksek Okulu’na kaydolarak Kimya bölümünde okudu. Bu okuldan mezuniyetiyle birlikte öğretmenlik lisansı aldı. 1898 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katıldı. İşçi çevrelerinde propaganda faaliyetlerinde bulundu ve yasaklanmış bazı eserlerin yayınlamasını sağladı. Bu faaliyetlerinden dolayı birkaç kez tutuklandı. Eylül 1899’da polis gözetiminde Nijni Novgorod’a gönderildi.
1 Mart 1901 gecesi tekrar tutuklandı ve Samara ’daki yedi aylık sürgünden sonra Taganka cezaevine gönderildi. Kefaletle serbest bırakıldı ve Ocak 1904’te abisi Lenin’in yanına İsviçre’ye gitti.
1905 yılında St. Petersburg’a döndü ve RSDİP Vasileostrovsky ilçe komitesi sekreteri olarak çalıştı. 2 Mayıs 1907’de tekrar tutuklandı. 1908 yılında serbest kalınca Moskova’ya taşındı ve Moskova parti örgütünde çalıştı. Bu arada 1898’den itibaren birkaç kez Brüksel Üniversitesi’nde Fizik ve Kimya Fakültesi derslerine katıldı.
1908-1909 yıllarında Paris’te yaşadı ve Sorbonne Üniversitesi’nden Fransızca Öğretmenliği lisansı aldı. 1909’da bir süre Terijoki ( Zelenogorsk / St.Petersburg)’de öğretmenlik yaptı.
Mayıs 1912’de tekrar tutuklandı ve Vologda’ya gönderildi. Savaşın başlamasının ardından Şubat-Nisan 1915’te Moskova’da Kız Sağlık Yüksek Okulu'nda tıbbi dersler gördü ve yazın gönüllü olarak tıbbi besleyici-tedavi müfrezesine bağlı olarak batı cephesine gitti.
1915 yılında RSDİP'in Moskova teşkilatına bağlı olarak Merkez Komitesi Dış Bürosu ile yazışmalara devam etti. Maria sosyal demokrat politikanın içinde aktif olarak yer aldı ve özellikle basın alanında faaliyet gösterdi. 1900 yılından itibaren İskra gazetesinin, 1917-1929 yılları arasında ise Pravda gazetesinin yayın kurulu üyesi olarak görev yaptı.[1] 1903 yılından itibaren RSDİP'nin Merkez Komitesi Sekreterliği’nde çalıştı. 1917 yılından itibaren de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Merkez Komite üyesi oldu.
Maria Ulyanova, Sovyetler Birliği'nin kurulmasından sonra özellikle çocukların eğitimi ve gelişimi konularıyla yakından ilgilendi. 1920'lerde ağabeyi Lenin'in eşi Nadejda Krupskaya ile birlikte Sovyet çocuk örgütü Pioner'in ve çocuk gazetesi Pionerskaya Pravda'nın kuruluşunda görev aldı. Piyoner teşkilatı ile birlikte çocukların sağlıklı ve nitelikli gelişimi için mücadele verdi.
1925-1934 yılları arasında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Denetim Komisyonu üyesi, 1932-1934 yılları arasında ise SBKP Merkez Denetim Komisyonu başkanı oldu. 1935 yılında SSCB Merkez Yürütme Kurulu üyesi olarak görev yaptı.
Maria Ulyanova 12 Haziran 1937’de Moskova’da öldü. Naaşı Kızıl Meydan’da Kremlin Duvarı önündeki Nekropol’e defnedildi.
Tumblr media
1 note · View note