Tumgik
algosvaliente · 1 day
Text
"Seni anlıyorum!" demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... Var olan en sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa odur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya. Deliliğinin kokusunu, anormalliğinin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir şeyi, birini anladığına, ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında ellerini kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağanüstü bir durumdur. Ve çok zaman isteyen söz konusu olağanüstü ilişki için olağanüstü bir insan olmak gerekir.
Kinyas ve Kayra/Hakan Günday
19 notes · View notes
algosvaliente · 3 days
Text
"Ama en mutlu anı işaret ettiğimizde, onun çoktan geçmişte kaldığını, bir daha gelmeyeceğini, bu yüzden bize acı verdiğini de biliriz. Bu acıyı dayanılabilir kılan tek şey, o altın andan kalma bir eşyaya sahip olmaktır. Mutlu anlardan geriye kalan eşyalar, o anların hatıralarını, renklerini, dokunma ve görme zevklerini bize o mutluluğu yaşatan kişilerden çok daha sadakatle saklarlar."
Masumiyet Müzesi/Orhan Pamuk
10 notes · View notes
algosvaliente · 4 days
Text
"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu. Derin bir huzurla her yerimi saran o harika altın an belki birkaç saniye sürmüştü, ama mutluluk bana saatlerce, yıllarca gibi gelmişti."
Masumiyet Müzesi/Orhan Pamuk
16 notes · View notes
algosvaliente · 7 days
Text
Ben senden başka hiç kimseyi düşünemiyorum. Düşünemeyeceğimi de sanıyorum. "Artık birbirimizi hiç görmeyeceğimize göre, yalnız yaşayacak değilsin ya" dedikten sonra, "Ama ben yalnız yaşamanı, sadece bana ait olmanı istiyorum" diye ilave ediyorsun. Ben de yalnız sana ait olmayı istiyorum. Bundan zerre kadar şüphe etme. Senden başkasıyla en küçük bir münasebetim olabileceğini aklına bile getirme. Fakat aynı şeyi ben de istiyorum. Yani ben de senin yalnız bana ait olmanı istiyorum. Gelgelelim bunun imkânsız olduğunu da biliyorum. Hakikaten, ne olacak bizim halimiz Nahit? Artık birbirimizi hiç görmeyecek miyiz? Bu kadar hazin talih olur mu? "Ankara'ya gelemez misin?" diyorsun. Çok güç.
Yalnız Seni Arıyorum/Orhan Veli
21 notes · View notes
algosvaliente · 7 days
Text
Leonard Cohen'in tabiriyle:
"Her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeriye böyle girer."
Marifet çatlağa değil ışığa odaklanabilmektedir. Onu görmek için gözlerimizi değil kalbimizi açmamız gerekir. Kaybolmaya mahkûm bir güzelliğin kusursuz kalabilmesi imkânsız. Bu nedenle mükemmeli aramak çeperde kaybolmaktır.
Hayat değişimin bir parçası, her şey kaybolmaya mahkûm. Mükemmeli arama, o orada. Sadece sev. Sevgi tüm kusurları örter çünkü. Kalp neyi sever ise onun kusuru fazilet olur.
Ben Kendime Yeterim/Kinsun
9 notes · View notes
algosvaliente · 8 days
Text
Şendim çocuklar gibi, gülüşlerimi bulaştırırdım insanlara ve gülüşlerim, içtendi. Ne ara böyle oldum ben, bilmiyorum. Şimdi aynı dünyanın, olan bitenden habersiz izbe bir ada sakiniyim. Hislerimi çaldılar benden, insan yanımı. Her şey kaşla göz arasında oluverdi: Gülüşlerim yalnızca bir öfke ifadesi, bir saptırma mekanizması şimdi. Bir insanı kahredecek her şey, güldürüyor beni. Acı eşiğim, iki kol açıklığı kadar. Hissedemiyorum. Gülüyorum ama her şey yüzümde olup bitiyor; kalbime ulaşan hiçbir şey yok. Bazı şeylerin boşluğunu, başka şeylerin fazlalığı dolduramıyor, anlıyorum; hatta o şeyin kendisi bile bazen... Ben de bu boşluğu dolduramıyorum hiçbir şeyle; atlasam, zemine bir türlü varamam, öyle bir boşluk içimdeki. Kahkahalarım, içimdeki boşluğun yankısı. Kendi kendime samimi değilim, kendi kendime!
Yorgunum, desem... değilim, başka bir şey bu. Hem yorgunluğa alışalı çok oldu. İnsan bazen öyle yorulur, öyle bir yorulur ki, hele uzunca bir zaman sürerse bu, işte o zaman yorgun olduğunu hissetmez olur. Ne diye yorgun düştüm de dinlenemedim? Sebep malum: Ne kadar yorgun olursa olsun insan, zaman nehrinden çıkarıp kıyıya vuramıyor kendini. Bir durup dinlenemiyor. Böyle böyle nehrin içinde arıyor dinlenmenin bir çaresini. Bu çareyi de alışmakta buluyor. Alışmadan yaşayamaz ki insan. Uyuyamaz bile. İnsanı uyutan ya huzurudur ya da alışmışlığı.
İnsan Bir Yanılgıdır/ Cemil Korkmaz
15 notes · View notes
algosvaliente · 9 days
Text
Aşk özgürlüktür. Aşk kalbin işidir. Ama herkes zihnin peşinden gitmeyi seçiyor. Çünkü kalp yolu patikadan gider, manzaralarla kaplıdır ama tehlikeler barındırır. Zihin yolu ise kestirmedir, güvenlidir ama bir o kadar da sıradandır. Zihin size sınırlar koyar. Kıskançlığı, birçok bireye sorulduğunda anlamsız bulsalar da zihin içten içe birisinin onu kıskanmasını ister. Nasıl bir ironi bu? Kendini kandırıyorsun.
Aşk özgür bırakmaktır, var olmasına izin vermektir. Zihin ise durmadan yönlendirir seni. Karşındaki sadece senin için var der. Köleye dönüştürür sevilen kişiyi. Kimseyle arkadaşlık ilişkisi kurmasın ister. Sadece benim için nefes alsın. O ben olsun.
Ve nihayetinde kendi elleriyle yaşarken ölüm fermanını imzalar insan. Çünkü sevdiği kişiden görülen ilgi kısa bir süre iyi hissettirir takıntılı kişileri. Sonrasında ilişki onun için boğucu ve yorucu olmaya başlar ve kaçmanın yollarını ararlar. Nasıl bir tezat bu!
Sırf evinde bir kuş olsun diye kafese koyup ona bakmak sevgi değildir. Kendini kandırıyorsun.
Ben Kendime Yeterim / Kinsun
17 notes · View notes
algosvaliente · 10 days
Text
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez bir cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?
Hasretinden Prangalar Eskittim / Ahmet Arif
4 notes · View notes
algosvaliente · 12 days
Text
"Büyük ve etkileyici bir yarası olan kişi vahşi bir hayvanın gözlerine bakmış, korkularını yenip hayatta kalmış kişidir."
Sessizlik Oteli / Audur Ava Olafsdöttir
20 notes · View notes
algosvaliente · 13 days
Text
Ve kuş usulca ağladı, bulutların bile ona ağladığını bilmeden.
3 notes · View notes
algosvaliente · 15 days
Text
Anlatabiliyor muyum kendimi? Bilmiyorum, bilhassa akşamları çok yaşıyorum bunu. Hayatın akışına ayak uyduramıyorum, karışıyor adımlarım birbirine. Kendime takılıp düşüyorum sonra. Bu hayattaki engelim bile kendim oluyorum. Zaman öylece kum saati gibi beni beklemeden, ellerimin arasında ufalırken ben bu karmaşanın içerisinde kayboluyorum. Garip bir şey bu aslında, açıklaması zor, hissedince baş etmesi ayrı bir savaş. Sonrasında yaşanılan fırtınanın dönüştüğü şey ise yanağından usulca süzülen tek bir damla yaş. Savaşın sonunda bir kazanan yok, kayıplarınla baş etmeyi öğrenmelisin. Ayağa kalk, hiçbir şeyini kaybetmemişsin gibi savaş çünkü düzen bu. Bu kadar mu gerçekten? Durup dinlenecek, nefeslenecek o zamanı kaçırdık mı, hiç mi çare kalmadı? Korkuyorum bundan. Sanki sebepsiz yere içime düşen korkunun tohumu gibi, o belirsizlik yok ediyor beni. Bu belirsizlik çukuruna her seferinde çekilir mi insan? Her seferinde yenilir mi? O karanlığın içindeki aydınlık ne zaman çıkacak ortaya, ne zaman parlayacak alevin kızıl ateşi?
6 notes · View notes
algosvaliente · 17 days
Text
Uçtu o kuş gökyüzünde. Dilediği gibi. Kanatlarının gölgesi düştü zemine. Kafamı kaldırıp baktım, gülümsedi. Bulutların arasında kayboldu.
Öğrenmişti kuş artık, kafesin dışındaki maviliklerin içinde özgürce kanat çırpmayı. Sordum sonra, sen hep gökyüzüne mi aittin?
Hayır, dedi. Ben cehennemin ateşinden çıkıp uçtum, kanatlarım yandı, ruhum parçalandı, gökyüzü bile artık kırmızıydı.
Küllerinden doğdun, diye ekledim.
Sadece kuşlar küllerinden doğmaz. Benim küllerimi dünyaya savurdular, gökyüzü bile yeniden doğdu. Güneşi açtı, önce canı yandı, sonra ağladı. O gün öğrendim, o ağladıkça benim yangınım söndü. Söndükçe daha çok kanat çırptım, kanat çırptıkça mavileşti o gökyüzü. Maviliğinde nefes aldım, mavi özgürlük demekti.
Unuttun mu kırmızıyı?
Hayır, dedi anında. Kırmızı geçmişti. Geçmişi olmadan gelecek küllerinden var olamaz. Yakmak için önce yanmak gerekir. Maviyi sev, ama kırmızıyı daha çok kucakla çünkü zayıflıklarınla duruyor karşında.
Zayıflıkların bile yanarken hala.
İşte o yangını iyi hatırla, ateşi harlayanları aklından çıkartma. Çünkü gün gelecek onları kırmızılara mahkum edeceksin.
Sen ise sonsuza kadar mavi olacaksın. Uçsuz bucaksız.
8 notes · View notes
algosvaliente · 2 years
Text
Değiştin. Çakmak tutmayı bilmeyen bu ellerin sigara yakıyor artık. Geleceğini düşlerdin, bugün bile zor yaşıyorsun. Dalgaları severdin, şimdi boğulacağını biliyorsun. İlk sayfasından son sayfasına kadar tek solukta okuduğun kitapların vardı,şimdi yarısında soluksuz kalıyorsun. Tekrar tekrar dinlediğin şarkıları şimdi duymaktan korkuyorsun. Çoçukluğundan kalan bir battaniyeye sarılırdın geceleri, şimdi sarılma düşüncesi bile ürpertiyor seni. Uyumak için tek bir sesi duyman yeterdi, şimdi gün ağarırken göz kapakların acıyor. Sağını solunu bilmezdin önceleri, şimdi kalbindeki acıdan biliyorsun solunu. Şimdi eksik kaldın.
555 notes · View notes
algosvaliente · 2 years
Text
Bazen bazı şarkılar vardır. Sözleri olmaz. Bir şey eklemek istersin o notalara,insanlar senin derdini anlasın diye. Ama o notalar senin yazacağın birkaç dizi cümleden daha çok şey anlatır insana. Üzüntünü paylaşacağın notalardır onlar. Kimi çığlık çığlığa bağırır insanın suratına gerçekleri. Kimi sadece susar. Susan notalara söz yazılır o yüzden. onun kabahati de böyle örtülür.
Parmağının ucundan akan birkaç piyano sesi, dudaklarından aşağı süzülen birkaç kelime. Kelimeler her şeyi anlatmaya gerçekten yeter mi sence?
Bu yüzden sözsüz şarkıları severim ben, kendimi o notalara benzetirim bazen.
Yazarsın sayfalarca derdini, becerebildin mi? Ama hayır, olmaz. Olmadı. Olmayacak. Sen seni birkaç cümleye sığdıracak kadar mıydın? Aldığın her nefes, birkaç sayfadan mı ibaretti?
Yazdım yazdım sildim bu deftere, her şeyi. bazen sayfasını kopardım, yazdığım acımı görmezden geldim. Sustum, kendimi susturdum. Birileri beni anlasın istedim bazen. Beni ben bile anlamadım.
O satırlarda beni bekleyen bir çocuk vardı,umutluydu. Saftı, temizdi. Düzeleceğimi düşünecek kadar saftı. Sildiğim her cümle,kopardığım her sayfada o çocuk parça parça yok oldu. O temiz çocuk yavaşça kirlendi, kirlendikçe çamura battı. Paçalarından tutan bir geçmişi vardı o çocuğun. Kaçamazdı. Kaçamadı da. Ne umutları kaldı o çocuğun, ne de bana olan sevgisi.
İşte, sözsüz şarkıları severim ben. Beni anlatırlar. Beni ben bile anlamazken, beni bana anlatırlar. Bu yazdığım defterdeki çocuk bile yok olmuşken, tüm umutlarım tükenmişken sessizliğime ses olurlar. Buradayız der, sen yalnız değilsin.
Yalnız değilsin.
Yalnız değilim.
Değil miyim?
5 notes · View notes
algosvaliente · 2 years
Text
Yankı birkaç saniye düşündü ardından "Gerçekten," dedi ve hamburgerden pastaya baktı. "Bu da senin fikrindi değil mi?"
"Evet," dedim gülerek. "Hadi yeniden mumları yakalım ama bu kez dilek dileyip üfle olur mu?" Hevesle başını salladığında Işık cebinden çakmağı çıkardı ve beş katlı hamburger pastasının mumlarını yaktı. Masanın başında büyük bir heyecanla bekleyen Yankı'nın gözlerinin içi gülüyordu ve bu bile aslında benim için yeterliydi. Bütün mumlar yandığında ellerimi birbirine doladım ve çeneme yerleştirip büyük bir heyecanla ona baktım. "Bu benim üçüncü doğum günü kutlayışım. Birincisi..." Sustu. "İkincisi çamurdan bir pastaylaydı. "Gözleri minnetle Koza'ya döndü. "Üçüncüsü şu an," dedim hüzünle. "Dileğini dile ve üfle."
Kısa bir sessizlikten sonra gözlerini kapattı. "Birincisi gibi ölümle sonuçlanmasın," dedi ve mumları tek nefeste söndürdü. Hepimiz sessizleşip birbirimize baktığımızda Yankı gözlerini araladı ve dönüp ilk önce bana baktı sonra belimden çekip bana sarıldı. "Teşekkür ederim," dedi kulağıma doğru. Bunu benim planladığımı mı, yoksa yine diğerlerinin unuttuğunu mu anladığını çözemedim ama bunu ondan yalan da olsa gizlerdim çünkü üzeceğini biliyordum.
3 notes · View notes
algosvaliente · 2 years
Text
"Daha çok anlat," dedim.
"Hoşuna gidiyor mu?"
"Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum."
"Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?"
"Gider gibi yaparız."
2 notes · View notes
algosvaliente · 2 years
Text
İnsanlar benim gibi olsaydı muhtemelen hala taş devrinde yaşıyor olurduk. Ne tren ne araba ne de bilgisayar icat edilmiş olurdu. İyi ki benden zekiler. İyi ki benim gibi böyle üşengeç değiller, olsa da olmazdı. Geçen gece yatağa girdim, yüzüstü uzandım. Göğsümde bir kaşıntı hissettim. Bu arada gece dediysem lafın gelişi, hava aydınlanıyordu.Neyse kaşıntı bir süre devam etti, dedim herhalde sivrisinek ısırdı. Yattım uyudum. Öğlen uyandım. Aynanın karşısında yüzümü yıkarken, bir baktım göğsümde onlarca böyle pembe yuvarlak yara var. Dedim karaciğerim iflas etti herhalde, korktum. Gittim hemen bir hastaneye. "Gül hastası olmuşsun." dedi doktor.
"Gül hastası?"
"Aşırı stresten," diye de devam etti.
Dedim "Ben öyle bir şeyleri kafaya takan biri değilimdir. Başka bir gerekçesi olması lazım, "
"Yok," dedi. "Strestendir."
O an farkettim ki içimde bir ben daha var, benden habersiz. Ben böyle hayatta hiçbir şeyi umursamazken o ben, bana belli edemediği için içinde biriktirmiş,içime atmış içini.
"Psikoloğa gideyim mi?" diye sordum dermatoloğa. "Ya eşin dostun yok mu,onlarla konuş." dedi. Bir kutu hap yazdı, bir de krem. Gönderdi beni.
Yoktu eşim dostum.
Alacağım basit bir karar için bile saatler harcamam gerekiyor benim. Çocukluğumdan beri zihnimi belli bir konuya odaklama problemi yaşıyorum. Yani asıl odaklamam gereken meselenin yanında onlarca böyle saçma sapan bir sürü düşünce geliyor, zihnimi kurcalıyor. Mesela bir meseleye odaklanmam gerekiyorsa onun dışında alakasız bir sürü düşünce benim beynimi böyle meşgul ediyor.
Bir karar vermem gerekiyordu. Zaman daralıyordu ve zihnim olanları ve olacakları adım adım sıraya dizemiyordu. Her şey böyle bir anda belirip birbirine giriyor ve ne idüğü belirsiz saçmalıklara evriliyor. Artık düşünmekten hareket edemediğimi anladım. Beynim böyle doldukça doldu, şiştikçe şişti. Bu Hamlet'in vır vır konuşup bir bok yapamayan haline tavrına bürünmüştü zihnim. Neden sonra Hamlet'in babasını öldürüp annesiyle birlikte olan amcası Claudius'un şerefine sahnelediği Gonzalo'nun Öldürülüşü geldi aklıma. Oyunda yengesiyle birlikte olmak için abisini zehirleyen bir adamın öyküsü anlatılır. Oyun sırasında da Hamlet böyle amcasına diker gözlerini. Gerçeği ifşa edecek bir tepki bekler. Onu eylemeye geçirecek bir tepki. Amcası öfkeyle oyunu terkedince de katilin o olduğuna emin olur. Ve kurmacanın gerçeği alt edişini izler.
Benim gerçekle baş edemeyen zihnimin böyle göğsümde yaralar açarak patlamasının sebebi buydu. Ben çünkü gerçeğe gerçekle değil, kurmacayla saldırmam gerektiğini anlamıştım artık. Çünkü bizim şuanda yaşadığımız dünyada kendi bu sefil hayatlarımızla baş edebilmenin yolu bununla geçiyor. Oynamak. Bir kişiyi öldürene katil, bin kişiyi öldürene kahraman diyoruz. Neden? Çünkü oyunu böyle kurmuşuz. Peki ben bin kişiyi öldüren bir kişiyi öldürsem, siz arkamdan ne derdiniz? Katil mi kahraman mı? Ben oyunu kurana kadar bekleyin, cevabınızı hazırlıyor olacağım.
-Saygı 2.Sezon Bölüm 1/ Dakika 21.00
Tumblr media
8 notes · View notes