Üç tane kavak ağacı upuzun bir yol, ben oraya baka baka ağarttım gözlerimi. Gözümden her resim silindi gitti de o kavak ağacının yapraklarının sallanışı gitmedi..
Şu pencerenin şu pervazların dili olsa da söylese. Üç tane kavak ağacı upuzun bir yol, ben oraya baka baka ağarttım gözlerimi. Gözümden her resim silindi gitti de o kavak ağacının yapraklarının sallanışı gitmedi bir de o yolun böyle mahzun mahzun uzanışı... Kenarlarında kışın karlar olurdu, gelecek olursa ayaklarını üşütür, çoraplarını kalın giyse bari derdim. Baharda çiçekler çimenler açardı, yetişse gelse bari dirdim şu güzel kokuları kaçırmasa. Zamanla geçtim bunlardan, boş ver Hafize dedim, herhalde gelmeyecek dedim hayat böyle dedim kabullendim. Ama bir gün bir umut ışığı çıkıverince insanın karşısına yalan olduğunu bile bile sarılası geliyor, bu sefer o kadar çok istiyor ki kendini kaptırıveriyor. Halbuki yalan. Azıcık kafasını kaldırsa şöyle bir baksa yalan olduğunu anlayacak ama kaldırmıyor. Hani rüyalar olur ya rüya olduğunu bilirsin de yine de uyanmak istemezsin ya. Ama bir sabah eninde sonunda gelir seni uyandırırlar. Geriye de böyle acısı kalır içine oturmuş lokma gibi. En acısı da ne biliyor musunuz hani yalanı daha güzel oluyor ya hani keşke bir yalan kalsın diyorsun ya... İşte o..