Tumgik
#yanında rahat rahat ağlayabilmek çok güzel
uzaklarasavrulalim · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bugünden
11 notes · View notes
Text
Çoğumuzun lanet ettiği bir yıl olsa da 2020, kabul edelim ki bize bazı şeyleri de gösterdi.
Bazı yalnızlıkların kalabalıktan daha kalabalık olabileceğini, kendi kendimize yetebilmenin nasıl bir şey olduğunu, özlemenin kelime anlamını, bazı mesafelerin kilometreyle ilgili olmadığını, elimizdekinin değerini bilmeyi, zamanı doğru kullanmayı, hayatı ertelememeyi, sağlığın ne kadar önemli olduğunu, karşımızdakinin yüzüne bakarak konuşabilmenin ne denli keyifli olduğunu, başımıza gelmez sandığımız bazı şeylerin tam da bizim başımıza gelebileceğini, sabahları alarmı 5 dakika 5 dakika erteleyip gitmek istemediğimiz okulumuzun veya işimizin aslında ne kadar güzel olduğunu, rutinin aslında çok da kötü bir şey olmadığını, birbirimizi anlayabilmeyi ve daha bunlar gibi birçok şeyi öğretti bize 2020.
Bunun yanında herkesin kendi hayatına özel olarak öğrendiği farklı şeyler de oldu. İnsan yaşadığı her gün bir şeyler öğrenmeye devam eder, bunun bir sonu yoktur.
Ben, güzel sevilmenin nasıl bir şey olduğunu öğrendim. Bu bir histir ve anlatması oldukça zordur.
Bazı insanların gül bahçesi vardır ama sevdiklerine oradan bir gül koparıp veremezler hayatları boyunca. Ama bazı insanlar vardır çölün ortasında elinde gülle sana doğru koşarlar. Gerçek sevgi sadece gülebilmek olsaydı eğer, şüphesiz hepimiz en iyi aşıklar olurduk. Çünkü sevgi bazen birlikte ağlayabilmek ve birbirini anlayabilmektir. Bazı insanlar hiç anlamayabilir. Bazıları ise anlıyor gibi görünebilir ki bunun farkındalığı size geldiğinde insan boşluğa düşer. Birine anlar zannedip anlattığınız her şeyin uzay boşluğunda süzüldüğünü düşünün. Kimseye kızmıyorum.
Ağzınızdan çıkan her sözün bir yerlerde önemli ve değerli olduğunu hissettiğinizi düşünün. İşte bu sevildiğini hissedebilmektir. En küçük bir isteğinizin ertesi gün kapınıza geldiğini. Sevilmek, az da olsa şımartılmayı hak eder bence. Hep değil.
İlgi alanlarınız ortak olmasa bile birlikte susabildiğinizi düşünün
ve bundan sıkılmadığınızı.
Bazen güzel şeylerin olması için yıllara gerek yoktur, bazı güzel şeyler bi anda olur. Bir insanı tanımak demek birlikte seneler geçirmek demek değildir. Bazen 10 senedir tanıdığını sandığın biri, sana yabancı gelebilir. Sevmek yabancılaşmak değildir.
Kendime kızdığım zamanlar oluyor, çünkü insanlar bazen hata yapar. Yine de söylemeden edemeyeceğim, içim çok rahat. Çünkü insan elindeki her şeyi sevdiği için verdiğinde ve verecek başka bir şeyi kalmadığında rahatlıyor. Yükünü atmış bir kuş gibi hafifleyip havalanıyor ve daha yükseklere uçabiliyor.
Çok sevdiğim zamanlar oldu. Ama sevildiğimi hissettiğim çok zaman olmadı. Kimseye kızmıyorum.
Geriye dönüp baktığımda keşke dediğim bazı şeyler var tabi ki ama genellikle iyi ki diyorum. Bazı şeyler o zaman, o şekliyle doğru gelebilir ve sonradan o anı yargılamak insafsızlık olur.
İnsanın yaptığı şeyler çoğunlukla kendi kararıdır. Bazı doğru ve yanlışlar kişiye göre ve zamanla değişebilir. Umarım en az yanlışla tamamlarız bu sınavı ve yanlışlarımız hiçbir doğruyu götürmez. Bazen yanlış da ayarında yapılmalıdır çünkü, fazlası kalp kırar.
Bu yılı unutmayacağım, çok şey öğrendim üzülerek. İçimde çocukluğunu yaşayamamış bir yetişkinin hüznü var. Yine de her gelen yıla şans vermek gerekir. Yaşamazsan daha iyi olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemezsin.
Dilerim bahçenizde güller açar sevilmekten.
Kalbim çok kırık ama
yemin ederim
kimseye kızmıyorum.
-bş
0 notes
ebauniverse-blog · 7 years
Text
Son Gün
  Geldi. Nedenler niyeler sorgular sebepler amaçlar arzular inkarlar . Hiçbir şey yok. O burda. Ne hissettiğimi tarif edemiyorum. Bir dakika? Salona girdiği gibi soyunmaya başladı? PERDELER AÇIK MAL.  Bana rahat bir şeyler ver? Kendini evinde gibi hisset Cancığım. Ne demek. Tam bir baş belası değilde ne? Güç bela bir şort buluyorum. Götürüp veriyorum. 'Çıplak mı dursun üstüm fazla hızlı gitmiyor muyuz' diyor. 'Evet Can. Çok hızlı gidiyoruz. Düşünsene bu sabah uyanacağım. Ve bu seni son görüşüm olacak. 8 saat su gibi akıp gidecek. Kaçıracağım bir dakika bile yok. Evet hızlı gitmeliyiz. Ama düşündüğün anlamda değil. :)' demem gerekirken 'arıyorum çatlama' diyorum. Kuzenimin yazlık üstlerinden hiç bir şey bulamıyorum. Her zaman ki gibi mızmızlanmaya devam ediyor. Bu sefer dolapların altını üstüne getirerek güç bela bir tshirt buluyorum. Bu kadar zor olmamalıydı diyerek karşılar mı bi adam. Karşılar. Minnet duygusu sıfır. O gelene kadar hazır beklediğim meyveleri dilimlemeye koyuluyorum. Meyve tabağını hazırladıktan sonra onu beklemeden açıp içmeye başladığım şarabı da alıp yanına geçiyorum. Tok geldim zahmet etmeseydin ne demek. Seninle bu şöminenin karşısında içeceğimiz onlarca sarabımız, sen geleceksin diye saatlerce hazırlık yapacağım onlar yemek masalarımız olmalıydı. Sonunda senin geleceğini bildiğim onca günün hayaline elveda ediyorum ben bugün. Gözlerinin içine bakarsam herşeyi görmenden ölesiye korkuyorum. Yanan ateşe odaklanmaya çalışıyorum. Halimi tavrımı olacakların korkusuna bağlıyorsun. Benim en büyük korkum bu gecenin sabahına uyanmak. Bunu göremeyecek kadar körsün. Gözlerine bakarsam göz yaşlarımı tutamaktan korkuyorum. Bana dokunacak olmandan değil de, bana bir daha dokunmayacak olduğun gerçeği korkutuyor.  Konuşamıyorum. Susacak o kadar çok var ki sana. Konuşmaya başladığım an kalkıp gideceğinden o kadar eminim ki. Sadece susabiliyorum. Sen gidene kadar beklemem gerekiyordu. Ama susamaktan korkuyorum. Düşüncelerimi dağıtmak için kalkıyorum. Dolaptan siyahlı beyazlı pastayı çıkarıyorum. İki haftadır aralıksız sayıkladığım gibi cuma günü gelseydin, hayattaki tek gerçek aşkın, beşiktaşın temalı bir pastan olacaktı. Siyah-beyaz çikolatalı pastayla idare ediyoruz bak. 2 ve 6 rakamlarından mumları koyuyorum pastaya. Pis yaşlı. Herşeyi bu kadar tüketmeden önce nasıl bi adamdın acaba? 26 yıl senin yaşadıklarını yaşamak için çok kısa. Sen yaşadıklarını yaşamadan önce, ben yaşadıklarımı yaşamadan önce yolumuz kesişseydi herşey farklı olur muydu? Evet, olurdu. Seni bu kadar sevemezdim. Ben senin kıymetini anlamayacak kadar salak olurdum kesin. Bu kadar kaçamaz bu kadar saçmalayamaz ve tüm bunların sonucunda bu kadar sevemezdim.  Hissettiğim şeyin ne denli kıymetli olduğunu bir yıl önce olsa bilemezdim. Hoş bir hafta önce de bilmiyordum gerçi. Kafamda milyon tane şeyle geldiğim mutfaktan elimde pastamla salona geçiyorum. İyi ki doğdun. Hayatımda bu cümleyi bu kadar içten söylediğim kaç kişi oldu onu düşünüyorum. Şaşkın. İçinden ne oluyor amına koyayım falan diyordur kesin. Yakaladım. Gülümsedi. Bir kere daha görev tamamlandı.     'Mumları tek söndüreyim mi? Üfleyince sadece biri sönecek bak izle.'. O pastada ki mumlardan 2'yi kaldırıp 6. yaş günün kutlu olsun deme isteğimi güç bela bastırıp 'söndür bakalım' dedim.   Sonrası alkış kıyamet. * Dizimde yatıyor. Kafasının altındaki yastığı kaldırdı. Üzerimde siyah bir elbise var. Boynu kucağımda. O bugün onu buraya sadece sevişmek için çağırdığımı düşünüyor. Oysa bugün pek çok şey. Bugün hem bir hoşgeldin hem de bir elveda.. Bugün iyi ki doğdun, iyi ki hayatıma girdin, iyi ki bana kocaman sarıldın, iyi ki saçlarını okşadım, iyi ki saçlarımı okşadın, iyi ki kucağında uyudum, iyi ki bileğimden öptün, iyi ki tek bir yastığımız oldu o yolculukta, iyi ki sana sinirlendim, iyi ki üzerime titredin, iyi ki sende bana kızdın .. iyi ki .. iyi ki.. iyi ki.. Ve en önemlisi iyi ki seni sevdim. Söylemek istediğim onca şeyin sana çok süslü ve samimiyetsiz geleceğinden o kadar eminim ki. Ne kadar güzel olduğuna dair en ufak bir fikrin yok. Ne kadar güzel baktığına, ne kadar güzel uyuduğuna, ne kadar güzel sarıldığına, yanında olmanın ne kadar güven verdiğine dair en ufak bir fikrin yok. Şu an tek yapabildiğim saçlarını okşamak işte. Onlarla konuşmak. Onlara anlatmak. Bu onlara herşeyi anlatmak için son şansım. Hayır bileğimi öpme. Daha bitirmedim. Kaldırma kafanı. Kolumu ısırma. Yapma. Bırak bitireyim. Hiç laftan anlamıyorsun. Hınzır, yaramaz, laftan anlamaz, dizleri kolları kalbi yara kabukları dolu küçük sevimsiz bir oğlan çocuğusun. Güzel mi kokuyorum? Bayık bayık onayla anca. Isırmasana kolumu Can. Öpme beni. Çok güzel öpüyorsun. Günün sözde anlam ve önemine geldik sanırım.   * Boynumda. Saçlarımda. Kollarımda. Göğüslerimde. İki bacağımın arasında. Tenindeki her hücre tenimdeki her hücreyle tek tek tanışıyor. Geç kalındığı kadar vaktinde. Zihnim, kalbim, vücudum.. Bana ait ne varsa o an, onun hakimiyetinde. Bir an duruyor. Beni kucağına alıyor. Kalkıyoruz sarabını içiyor. Bu kadarla kurtulamazsın diyip devam ediyor. O ana kadar olan hiçbir şeyi şimdi yazarken hatırlayamıyorum.  Gözümde canlandıramıyorum bile. Hayatımdaki en silik anlardan bir tanesi. Var gibi yok gibi. Maddesel hiçbir resim yok betimlemeye. Kalan bir his var ve onun adı her neyse emin olduğum tek şey kesinlikle bu dünyaya ait olmadığı. * 'Sert seviyorsun.' 'Nasıl?' 'Bi yerde okumuştum. Seksin içerisinde şiddet unsurları olması, kontrolün tamamen erkekte olması seni o ana götürüyor. O an yaşadığın korkuyu zevke dönüştürmek istediğin için daha çok zevk alıyorsun.' 'Bir cevabım yok. Üzerine düşünmedim hiç.' * O kadar yorgunum ki. Zihnim o kadar boş ki şu an, vücudumun hareket ettirmesi için gerekli olan komutları bile vermekten aciz. Çırılçıplağım yatağımda. Hiçbir şey hissetmiyorum. Yastığın birisini ona uzatıyorum. 'Salonda rahat edemezsen kuzenimin odasında da uyayabilirsin.' 'Uyuyacak mısın?' 'Evet.' 'Sende mi birisiyle uyuyamıyorsun?'. 'Evet'. Hayır. Özleyecek o kadar çok şey var ki sana dair, bir de bunlara kokunla uyumayı eklemek istemiyorum. * Üşümeye başladım. Yatağın üzerindeki elbiseye uzanıp giymenin hiçbir faydası olmayacak. Kalkıyorum. Koridordaki dolaptan bir şort bir sweatshirt geçiriyorum üstüme. Mutfağa geçip su koyuyorum. 'Can su ister misin?'. 'Eveeet'. Ona da bir bardak su koyup salona gidiyorum. Salondaki üçlü koltuğa uzanmış, oynunu oynuyor.  Onu evin içinde görmek garip bir huzur veriyor bana. O kısacık anda her salona girdiğimde onu orada öylece uzanırken görmeyi ne kadar çok istediğimi farkediyorum. Hey. Şimdi bunları düşünme. Yarından sonra düşünmek için çok vaktin olacak nasılsa. Suyu ayak ucundaki sehpaya bırakıp kucağına oturuyorum. Kulağını ısırıyorum. Boynunu öpüyorum. Kulağının arkasını, saçlarını.. Elimi tshirtünün yakasından omzuna indiriyorum. Kabul etmek gerekirse dikkatini dağıtma girişimlerim çok da başarılı olmuyor. Sonuçta kendisi 6 yaşında. Oyun daha önemli. 'Yeni bi karakter aldım dur bi saniye onu deneyeceğim şimdi' dedikten hemen sonra 'Gitmiş hemen üstünü giyinmiş. Terbiyesiz.' diyor. Hmm, o kadar da başarısız olmamış sanırım. Sweatshirtümü çıkarıyorum. Telefonu görememesi için gözlerinin önüne barikatlarımı yerleştiriyorum. 'Tahrik etme beni.' 'Senin libido bana sıfırdı ama. Bugünde medikal sebeplerle geldin hatırlatırım.' 'Çok konuşma. Şarabım bitti bak şarap koy bana. Kadın.' Kadın? Bu üzerine gidilmesi gereken bir konu. 'Hani uğraşamayacağın küçük bir kız çocuğuydum. Ne ara kadın oldum?'. 'Artık kadınsın. İçinde bunca zamandır sakladığın canavarı serbest bırakan bir kadınsın hatta'. * 'Uyuyalım mı artık?' Uyuyalım? M? Beraber? 'Yastık vereyim sana. Yorgan, battaniye vs ister misin? Kuzenimin odasında da uyuyabilirsin.' Cevap vermiyor. Beraber odama gidiyoruz. Yatağa atlıyor. Yastığı kafasının altına alıp uyuma pozisyona geçiyor bile. Daha bi saat önce başkalarıyla uyuyamıyoruz konuşması yapmamış mıydık? Uzatmıyorum. Ev ayakkabılarımı çıkarıp yanına uzanıyorum. Yatağa girdiğim an bunun kötü bir fikir olduğunu biliyordum. O günden sonra bir daha o yatakta uyuyamacağımı biliyordum. Yüzümü ona döndüm. O kadar yorgunum ki o an,  neler konuştuğumuzu tam olarak hatırlayamıyorum. Bugün onu sevdiğim için mi onunla seviştim yoksa onunla sevişmek için mi ona sabah seni seviyorum dediğimi sordum. 'Aklının içindeki bilemem. Sadece ilk söylediğinin olmamasını umabilirim' oldu cevabı. 'Biz arkadaşız hepsinden öte. Bu bunu değiştirmezdi. Sen bi ilişki istemiyorsun. Bende öyle. Ama sana güvenemiyorum artık. Yine görüşürüz, buluşuruz. Bunlar basit şeyler. Ama bu tamamen senin haline tavrına bağlı. Sen ya da ben hiç farketmez; birbirimize karşı o yönde birşeyler hissedersek birbirimizi bir daha görmeyiz. Ve bu konu tamamen kapanır. Sana bunu bir çok kez söyledim. ' O an emin olduğum tek bir şey vardı. O da bu gecenin onu son görüşüm olduğuydu. Götümü dönüp yatma düşüncemden vazgeçtim. Başımı yastığımdan kaldırıp göğsüne koydum. * Sıcak bastı. Can'ın bir eli sweatshirtümün altında karnımı, bacağı kalçamı sarmalamış. 1.86 boyunda 79 kiloluk bir aygırın üzerinize yığıldığını hayal edin. Kıpraşma payım neredeyse yok. Güç bela yüzümü yüzüne döndüm. Uzun bir süre telefonumun ekran kilidinde duran uyku hali, şu an canlı bir şekilde karşımda. Kız burunlu şerefsiz. Minnacık, dünya tatlısı bir burnu var.  Kendimi daha fazla tutamıyorum. Küçük bir öpücük konduruyorum ucuna. Yüzünün her santimetresini öpme isteğimi bastırıyorum. Onu uyandırmak istemiyorum. Sonsuza kadar sırrım kalacak iki cümle fısıldıyorum ona. Kelimeler ağzımdan dökülür dökülmez gözlerim doluyor. Hayattaki takdir edilesi tek yeteneğimdir belki de hiç ses çıkarmadan ağlayabilmek. 'Seni şimdiden çok özledim' diye mırıldanıyorum son olarak. Ağlarken yakalanmaktan ölümüne korktuğum için kalkmaya cesaret edemiyorum. Kendimi daha fazla tutamayacağım. Hıçkırıklara boğulmam an meselesi Yavaşça sıyrılıyorum kolundan. Kolunu kaldırayım derken beni fazla uğraştırmayıp homurdanarak diğer tarafa dönüyor. Parmak uclarında salona ilerliyorum. Sigaramdan bi dal alıp balkona çıkıyorum. Ankara senin amınakoyayım. Götüm dondu. Soğuğa odaklanmaya çalışıyorum beni tutsun diye nafile. Bir sigara içimlik vaktim var içimdekileri boşaltmak için. Sonra yine yanına dönmem gerek. Burnumdan akan sümüğüm sigaramı ıslatıyor. Orospu. Söndürüp atıyorum aşağıya. İçeriye dönecekken gözüm kitaplıktaki uzun zamandır boş duran şiir defterime ilişiyor. Bugüne bir şiir bırakmalı mutlaka diyorum. * Sana attığım her adım bir uçurum kıyısında durup Derin bir nefes almak gibi sevgilim Karanlık ve soğuk Ankara sokaklarında Korkularıma sarılmak sana gelmek Beni her öpüşün İçime hapsettiğim yorgun bir nefes Bana her dokunuşun Sabahına uyandığım bambaşka bir kadın İçimde saklı mavilerim Okyanus gözlerinin gel-gitlerinde müebbet Her gece uyuduğunda gözkapaklarının ardından Sana mağlup o küçük kızı seyretmelerim Gel demelerim bu yüzden sevgilim Sen beni pek bilmezsin Ben bu hayatta en çok ellerinden tutup Hapishanesinden çıkardığın o küçük kızın                                            mavilerini severim. * Alarm çalıyor. Karşılıklı homurdanmalar, mızmızlamalar sonucu Can kalkıp alarmı kapatıyor. Uyumaya devam ediyorum. Bu iki an arasında ne kadar zaman geçti kestiremiyorum. Tek bildiğim gözümü tekrardan açtığımda Can'ın bir eli göğüslerimde bir eli kalçalarımda. Ağzı boynuma gömülmüş. Kıvranıyorum. * İlk seferinde de canım yanıyordu. Fakat anın etkisiyle görmezden gelmek kolaydı. Whatsapptaki kızlarsoruyor.net grubunda dönen geyiklerden de bildiğim kadarıyla ilk dört beş sevişmede canın yanıyor olması doğal. Ne kadar ıslaksan o kadar kolaylaşıyor şansımı sanırım ilk aşamada tükettim. Üstüne üstlük ben hala UYUYORUM. İsyanımı duymuş olacak ki salıyor beni. Uyumaya devam ediyorum. * AŞTİ'ye gitmek için yarım saati kaldı. Son yarım saatimiz. Giyindi. Takım elbisesini giyince 6 yaşındaki Can gitti, Avukat Can Bey geri geldi bi anda. 'Boğazım ağrıyor'. Tekrardan koca bebek olması çok sürmüyor. Kıyafetin etkisi üç saniye falan, görüyorsunuz. Mutfağa gidip ballı çay hazırlıyorum. 'Siyah çaysa içmem ki ben'. 'Değil başka bişey bitsin o bardak.' diyorum konuşan ben değilde annemmiş edasıyla. Haksız sayılmam gerçi siyah çay değil bergamotlu siyah çay. 'Yine yalanlar dolanlar bildiğin ballı siyah çay işte.' Bir süre karşılıklı koltuklarda oturuyoruz. 'Bi kaç şarkı daha dinleyip kalkayım' diyor. Çayını yarım bıraktı. Veda vakti geldi. Kapıya kadar eşlik ettim. Yanaklarımdan öptü. Hayır öpmedi, şimdiye kadar ilk kez yalnızca dudaklarını değdirdi.     'Allaha emanet ol' 'Sende öyle'
0 notes