Tumgik
#tatlı mısın sen :)
masal-bitti · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
#günaydımm
117 notes · View notes
06muurat06 · 2 months
Note
Bu kadar tatlı olmayı nasıl başara biliyorsun seni alan yaşadı
sevgili anonim farkında mısın bana yürümeye başladın... Allah sonumuzu hayır eylesin ...🤲🤓😁 Bence sen bırak saklanma anonim'in arkasına çık gel konuşalım...🤓 Bak senin de dediğin gibi başkası almadan gel al sen yaşa 😊🤗💐
28 notes · View notes
Text
Tabusuz Karım! (3) (Çetin 52 Y., Adana)
O gece üçümüz birlikte yatmış ve ben sabaha kadar sadece Yeliz'i sikmiştim. Karım ise arada sırada yarağımı ve Yeliz'in amını yalamış, bunun dışında kendisine elletmemişti. Sabah kahvaltıdan sonra ben Yeliz'i evlerine bıraktım. Yeliz arabadan inmeden sordum, "Neden teyzen ne isterse yapıyorsunuz?" dedim. "Boş ver o konuyu! Önemli olan sen benim erkeğimsin artık, ben sana aitim artık! Bundan sonra yaşamımda sadece sen, teyzem ve annem olacak!" dedi. "Annen mi?" dedim. "Evet annem! Neyse, ben iniyorum!" dedi ve dudaklarımdan öptü, indi evine gitti.
Ben geri döndüm, ama aklım karma karışıktı. Şimdi kafamda iki soru vardı cevap isteyen, biri Yeliz'e sorduğum, ikincisi ise karımın Yeliz'i bana sunarken, 'Yetmiyor!' dediği neydi? Eve girdiğimde karım halen yatıyordu. Hiç ses etmedim yanına sokuldum. Uyumak istiyordum, Yeliz iliklerime kadar beni emmiş bitirmişti, hiç karımla sikişecek halim yoktu. Kaç saat uyudum bilmiyorum, karım beni uyandırdı. Gözlerimi açtığımda beni öpüyordu. Bana ilk söylediği söz şu oldu, "Unutma, bu gün ben ne dersem, ne istersem o olacak!" dedi. "Evet, ama kafamda sorular var!" dedim. "Sor bakalım, bizim aramızda soru ve sorun olmamalı!" dedi. "Peki ozaman! Neden herkes sen ne dersen onu yapıyor?" dedim.
"Kocam öldüğünde bana büyük servet bıraktı, telafuz edemeyeceğim miktarda para ve gayrımenkul. Kocamın ölümünden birkaç yıl sonra da eniştem ablamı terkedip gidince, ablam Yeliz'le ortada perişan kaldı. Ben baktım onlara, Yeliz'i ben okuttum. Ve ablamla nerdeyse 10 yıldır, karı koca gibi lezbiyen ilişkisi yaşadık. Bundan 5-6 ay önce, ablamla sevişirken, ben ablamı domaltmış, vibratörle ablamı götten sikerken, Yeliz bizi yakaladı. Yeliz'i karşıma aldım konuştum, (Bak Yeliz, annenin de her kadın gibi cinsel ihtiyaçları var. Bu yaştan sonra annen elin adamlarına muhtaç mı olsun? Hadi ben çocuksuzum, kafama göre bir erkek bulursam evlenirim. Ama annen, sen varsın diye evlenmek istemedi, seni düşündü hep, senin için erkeklerden feragat etti. Biz de olayı bu şekilde çözümledik, bunun için bizi suçlama!) diye ikna ettim.
Bu olaydan sonra bir gün Yeliz benim vücuduma hayran olduğunu, kıskanılacak güzelliğim olduğunu, dokunmak istediğini söyledi. Ben de ona çok tatlı olduğunu söyledim ve dudağına öpücük kondurdum. Daha sonra Yeliz benimle ara sıra öpüşüp, yüzeysel sevişti. Seninle de evleneceğimiz kesinleşince, Yeliz'e söyledim, (Ben çocuk istiyorum, benim yerime sen doğur çocuğu!) dedim, o da kabul etti. Tabii bunun yanısıra, onların parasal tüm ihtiyaçlarını da fazlasıyla karşılıyorum. Bundan dolayı ben ne istersem yapıyorlar!" dedi. "Okey! Şimdi de ikinci soruma yanıt ver: Yetmiyor demiştin, ne yetmiyor?" dedim. "O sorunun cevabını bu gece yaşayacaksın ve göreceksin, birlikte yaşayacağız!" dedi. "Neden şimdi değil?" dedim. "Hayır, akşam kafaları çekelim biraz, dışarı yemeğe gideriz, gelince de yaşarız!" dedi. "Okey!" dedim, ama akşamı zor ettim.
Akşam olduğunda karım, "Geceye başlamaya hazır mısın?" dedi. "Evet!" dedim. "Gel o zaman!" dedi, beni yatak odasına götürüyordu. Kapıda birden durdu ve "Unutma, bu saatten sonra kadınımsın, kadınsın, erkek değilsin, oturduğumuz masada bile kadın gibi davranacaksın bana!" dedi. "Nasıl olacak ki?" dedim. "Sen yaparsın!" dedi ve içeri girdik. Yatağın üstünde, yeni, kullanılmamış harika bir jartiyer takım vardı. "Soyun!" dedi ve bana jartiyeri, tanga külodu elleriyle giydirdi. Ben konuşmuyor, onu izliyordum. Çorapları giydirdi, pantolonumu giydirdi ve üstüme de bir badi giydirdi, "Tamam, sen çık, salona geç, ben geliyorum!" dedi.
Birkaç dakika sonra karım geldi, tam bir erkek gibi giyinmişti. Yoktu böyle birşey, müthiş değişmişti. Bana, "Hadi karıcığım, çıkalım!" dedi ve çıktık. O ne derse yapıyordum, ama gecenin sonunu merak ediyordum. Arabayı ben kullanıyordum, karım kalçalarımı okşuyor, beni bu gece dünyanın en mutlu kadını yapacağını söylüyordu. Ben de ona, "Harikasın erkeğim, kocacığım!" dedikçe, karım beni daha çok arzuluyor, fakat kendini frenliyordu. Sahilde, sakin sessiz bir retoranta geldik, denize sıfırdı. Hava çok güzeldi. Uzak bir yere oturduk, zaten fazla kalabalık değildi. Oturunca ben hemen ayaklarıma baktım, alttan jartiyerin çorabı görünüyor mu diye, neyse ki fazla belli olmuyordu. İçkilerimizi ve yiyeceklerimizi söyledik. Ben şef garsona, biz çağırmadan kimsenin bizi rahatsız etmemesini rica ettim, o da, "Tamam efendim!" dedi ve gitti. Masada ben bir kadın edasıyla, karım da tam bir erkek gibi oturuyordu. İki saat kadar oturduk, yedik içtik. Kaç duble rakı içtik hatırlamıyorum, ama kafalarımız çok iyi oldu. Garsona işaret ederek hesabı istedim. Karım, "Ben ödeyeceğim, benim masamda kadın para ödemez, ödeyemez!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. Garson hesabı getirdiğinde karım ödedi, kalktık evimize geldik.
Sanırım ben artık karımı çözmüştüm, ne istediğini biliyordum. İçeri girer girmez karıma, "Kocacığım birer duble viski içelim mi?" dedim. Ben kendimi olaya kaptırmıştım, alkolün de etkisi büyüktü bunda. "İyi olur karıcığım!" dedi. Viskileri doldurdum getirdim. Karım oturduğu yerden kalktı ve, "Hadi fahişem, buzumuzu, sodamızı ve çerezimizi de getir, hizmet et kocana!" diyerek yatak odasına gitti. Ne dediyse yaptım, karımı beklemeye başladım. Geldi ve "Unutmadan, nasıl ben sana yapıyorsam, sabah uyandığımızda bana kahve yapacaksın ve yatakta benimle sabah kahvesi içeceksin!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. "Şimdi git, yatağın üstüne koyduklarımı giy ve gel!" dedi. "Tamam!" dedim. Gittiğimde yatağın üzerinde, içime giydiğim jartiyerin üst kısmı, yani büstüyeri ve kadınların göğüslerini dolgun göstermesi için sütyenlerine koydukları silikondan yapılma iki tane kesecik vardı. Bir de çok kısa, kalçalarıma kadar anca gelen bir gecelik vardı. Onları giyindim. Silikon kesecikleri de büstüyerin içine koydum. Göğüslerim bayağı dolgun olmuştu, aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım. Ben neler yapıyordum, tam kadın gibi görünüyordum. Ama olsun, neticede karımın karşısına çıkacaktım bu halde.
Salona kapısına gittiğimde, karım beni görünce ayağa kalktı ve uzun bir ıslık çaldı, "Vay kahpe vayy! Sen ne güzel olmuşsun orospu! Dizlerinin üzerine çök ve emekleyerek buraya gel!" dedi ve oturdu koltuğa. Dört ayak emekleyerek önüne kadar gittim. "Fermuarımı aç!" dedi. Önüne diz çöktüm ve yavaş yavaş karımın fermuarını açarken elime bir sertlik geldi. Dayanamadım, karımın pantolonunu indirdim. Olamazdı, belden bağlamalı vibratörü takmıştı yine. "Hadi fahişem, yala yarağımı!" dedi. Yalamaya başladım. Vibratörü yarak yalar gibi yalıyordum. Karım çıldırıyordu, ilk kez bir erkekle böyle birşey yaşadığını, çok mutlu olduğunu söyledi. Ayağa kalktı, beni de kaldırdı ve üzerimdekileri yavaş yavaş soydu.
Sonra, "Dayanamıyorum karıcığım!" diyerek beni domalttı ve göt deliğimi yalamaya başladı. Daha sonra deliğime bolca krem sürdü. Vibratörü de kremledikten sonra, "Kadınım olmaya hazır mısın?" dedi. "Evet kocacığım!" deyince, içime yavaş yavaş girmeye başladı. Hem şaşıyordum kendime, hem de yavaş yavaş hoşuma gidiyordu bu yaptığımız. Karım bu işi iyi biliyordu, canımı fazla yakmadan beni tam iki saat evin her yerinde sikti. Yorulmuştuk, halimiz kalmamıştı. Birlikte banyo yaptık. Banyodan önce karım çıktı. Birkaç dakika sonra da ben çıktım. Askılı bir gecelik yatağın üzerinde duruyordu, "Bunları giy ve bunlarla yanımda yat!" dedi. Dediğini yaptım...
Ertesi sabah karımdan önce uyandım ve sade birer kahve yaptım, karımı uyandırdım. Karım beni gecelikle ve tanga ile görünce çok sevindi. Yanına uzandım ve birlikte kahvelerimizi içtik. Karım bana hep 'Karıcığım!' diyordu. Karımla yaşadıklarım beni mutlu etmişti. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, daha önce götümü hiç kimseye elletmedim! İlk kez olmuştu bu, hem de bir kadının bana sahip olması, beni başka dünyalara götürmüştü. 40 yıl düşünsem, karımın bu kadar uçuk seks yapacağı aklımın ucundan geçmezdi.
Saat 13:00 gibi yataktan kalktık. Karım dudaklarımı öperek, "Beni çok mutlu ettin! Şu anda yapmak istediğin ne varsa söyle, derhal yerine getireyim!" dedi. O anda aklıma Yeliz geldi (zaten aklımdan hiç çıkmıyordu!). Yeliz'le sevişmek istediğimi söyledim. Karım hemen ablasını aradı ve "Abla, Yeliz'le birlikte gelin hemen!" dedi. Aradan yarım saat geçti, Yeliz ve annesi birlikte geldiler. İçeri girer girmez Yeliz dudaklarıma yapıştı, "Erkeğim, kocacığım, hadi içime dölünü akıt, çocuğumuzun temeli sağlam olsun!" dedi. Yeliz'le oracıkta sevişmeye başladık. Yeliz hemen önüme çöktü, şortumu indirdi ve yarağımı yalayıp emerek demir gibi yaptı. Karımın direktifiyle ablası da önüme diz çöktü ve o da yalamaya başladı. Anne kız harikaydılar! Karım ise çok mutlu şekilde bizi seyrediyordu. Baldızım birden önümden arkama geçti ve göt deliğimi yalamaya başladı. O anda Yeliz de önümde domaldı, "Hadi erkeğim yerleştir amıma, dölünü içimde istiyorum!" dedi. Ben Yeliz'in amcığına geçirdim ve git gellerime başladım. İnlete inlete sikiyordum Yeliz'i. 10-15 dakika sonra Yeliz orgazm olmuş, "Hadi erkeğimi sen de boşal!" diyordu. Ben zaten zor dayanıyordum ki, Yeliz öyle deyince birden amcığına patladım. Yeliz içine boşalmamın zevkini yaşıyordu...
Yelizin amcığından çıktığımda yarağım halen kazık gibiydi. Bunu gören baldız hemen yarağıma yumuldu, biraz yaladı, emdi ve "Götümü sik enişte!" diyerek önümde domaldı. Yarağım hemen iner diye korkuyordum, ama öyle olmadı, baldızın götünü en az 20-25 dakika siktim ve götünün içine boşaldım. Bu sırada Yeliz duş almış gelmişti. Karım, "Hadi siz de duşunuzu alın, ben de kahve yapayım!" dedi. Baldızla girdik banyoya, duşumuzu aldık çıktık.
Karım kahveleri getirdi. Oturduk kahvelerimizi içerken karım ablasına, "Biz kocamla İstanbul'a gidiyoruz, haftaya uçuyoruz!" dedi. Benim hiç bir şeyden haberim yoktu, karım kafasında neler planlıyordu bilmiyordum. Kahvelerimizi içtikten sonra Yeliz ve annesi gittiler. Karıma sordum, "İstanbul'a gitme işi nerden çıktı?" diye. "İstanbul'da yaşayacaklarımız var! Sen benim dünyamsın, aşkımsın, içimdeki yaşamak istediğim ne varsa, kırılmamış tüm prangaları seninle kıracağım!" dedi. "Anlat, neler onlar?" dedim. "İstanbul'da bir travestiyi sikmeni istiyorum!" dedi. Karım yine çok şaşırtmıştı beni, travestilerle karımın ne işi olabilirdi. Bu arada, karımla tanışmadan önceleri, travesti sikme fikrini çok düşünmüştüm, ama hiç cesaret edememiştim. Karıma sordum, "Var mı tanıdığın travesti?" diye. "Var!" dedi. "Peki daha önce travestilerle birşeyler yaşadın mı?" dedim. "Hayır, sadece netten arkadaşız! Nette sohbet esnasında ona, (Eğer bir gün evlenirsem, seni kocama siktirmek ve ben de seyretmek isterim!) dedim, o da kabul etti!" dedi.
Sohbetimiz devam ederken karım kalktı ve "Hadi karıcığım, viskilerimizi hazırla, ben geliyorum şimdi!" dedi ve yatak odasına geçti. Ben viskileri hazırladım getirdim, iki dakika sonra karım geldi ve "Yatağın üzerine birşeyler koydum, onları giy gel aşkım!" dedi. Gittim, tanga bir külot, güzel dantelli kırmızı bir sütyen, kırmızı puanlı ama çok kısa mini bir etek, üstüne giymem için de askılı bir badi ve göğüslere koymam için yine silikon kesecikleri vardı.
Hepsini giydim geldim. Karım, "Gel aşkım, otur yanıma!" diyerek beni yanına oturttu ve "Benimle hep böyle ol, ama dışarıya hep erkek ol, sikici ol, dilediğince sik onları, kökle onlara, fakat bana da hep götten ver, olur mu sevgilim!" dedi ve dudaklarıma yapıştı, öpmüyordu dudaklarımı, yiyordu adeta. Karım harika bir kadındı, sanki sırf seks için yaratılmıştı, her türlü fantaziyi yaşamama müsade ediyordu. O gece yine sabaha kadar seviştik, fakat hep siken o oldu. Doğrusu ben de hep zevk aldım, çünkü karım bu işi profesyonelce yapıyordu. Yani bir erkek bu kadar güzel sikemezdi...
[Çetin]
84 notes · View notes
iamthefairyoflive · 2 years
Text
1) En sevdiğin/ sevmediğin renk?
2) En sevdiğin/ sevmediğin yemek?
3) Uğurlu sayın?
4) Hiç sevgilin oldu mu?
5) Hayran olduğun oyuncu?
6) Yıldızlar mı gökyüzü mü?
7) Sabah mı gece mi?
8) Hiç şiir yazdın mı?
9) Hikaye yazdın mı?
10) Hiç yemek yaptın mı?
11) Annen mi baban mı?
12) En sevdiğin/ sevmediğin arkadaşın?
13) En sevdiğin/ sevmediğin dizi, film?
14) En sevdiğin/ sevmediğin yazar ve kitap?
15) En sevdiğin/ sevmediğin hayvan?
16) En utanç anın nedir?
17) Sevdiğin kişiye hiç açıldın mı?
18) Hiç birisini sevdin mi?
19) Seni seven oldu mu hiç?
20) Seni seviyorum, diyen oldu mu hiç?
21) Bir kitap karakterine sövsem bu kim olurdu?
22) Buraya bir güzel söz bırakırsan bu ne olur?
23) En sevdiğin kitap alıntısı?
24) 10 milyonun olsa ne yapardın?
25) Ünlü olsan ne hissederdin?
26) Yeni tanışmışsındır ama çok iyi anlaşıyorsundur, böyle birisi var mı?
27) Allah'a inanıyor musun?
28) Canından çok sevdiğin insanlar var mı?
29) Bir mevsim olsan bu ne olurdu?
30) Dokuz canın olsa sekizini kimlere verirdin?
31) En sevdiğin/ sevmediğin şarkı ve emoji?
32) Platonik misin?
33) Fal bakar ya da sever misin?
34) Hangi ülkeye gitmek, hangi dili öğrenmek isterdin?
35) Hiç zehirledin mi?
36) Hiç intihar ettin mi?
37) Kardeşin var mı?
38) En çok ne zaman söversin?
39) Akrep sever misin?
40) Yılan sever misin?
41) En sevdiğin çiçek ?
42) Cinsiyetin ne?
43) Eğer geriye dönebilseydin hangi anını değiştirirsin?
44) 5 yıl önceki bir anını anlat.
45) 10 yıl önceki haline ne söylemek istersin?
46) Uzay korkutucu mu?
47) Ölümden korkar mısın?
48) Bir daha dönmemek şartıyla yerin altında bir dünya var desem gider miydin?
49) Kaç yaşına dönmek istersin?
50) Görünmez olsan hırsızlık yapar mıydın?
51) Hangi süper güce sahip olmak istersin ?
52) Bir padişah olsan kim olurdun?
53) Fatıh Sultan Mehmet'e bir mesaj gönderecek olsan ne yazardın?
54) Savruk musundur?
55) Bir şifacı olmak ister miydin?
56) Yaz, kış?
57) Bir hayvan olsan ve birisini ısıracak olsan böyle birisi olur muydu?
58) Hangi dersi ve hocayı seversin ya da sevmezsin?
59) En büyük küfrün?
60) En nefret ettiğin ders?
61) Hiç öptüğün birisi oldu mu? Gerçek anlamda.
62) Depresyona hiç girdin mi?
63) İnstagram, tumblr hangisi?
64) Tumblr'dan hangi blogları seviyorsun?
65) Tumblr'dan konuştuğun kişiler varsa kim, kimler?
Bunları bana ya da birbirinize sorabilirsiniz.
Bunlardan hangisini istiyorsanız bana atabilirsiniz.
🌿: Samimisin.
❤: Seni seviyorum.
💣: Aşırı itici geliyorsun.
💔: Seni sevmiyorum.
👊: Seninle tanışmak isterim.
⚰: Seni öldürmek istiyorum.
🧚‍♀️: Gönderilerinin bağımlısıyım.
💎: Güzel gönderilerin var.
😛: Seni takip ediyorum, sen beni takip ediyorsun ya da.
:) : Bloğun tatlı.
💫: Şu an bu gönderine öylesine rastladım, takma kafanı bana.
🖤: Çok saçma gönderilerin var.
💙: Lütfen artık gönderi atma, boşa zaman kaybısın.
💛: Anonimin olmak isterim.
💚: Kafa dengisin.
🧡: Şarkı atmak istiyorum sana.
460 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B9.2
BÖLÜM 9.2 [TOKAT]
Eve girdiğimizde annem sol koluma tutunarak, ablam da sağ koluma tutunarak destek alıyordu benden.
Beraber yavaş ve dikkatli adımlar atarak salondaki koltuğa ağırlığımızı vererek oturduk.
Rahatlamıştık resmen. Ayaklarımıza ağrı girmiş ve emniyette verdiğimiz ifadeler yüzünden kafamız, karman çorman olmuştu.
Biraz oturduktan sonra kalkarken annem ve ablamın uyumuş olduğunu farkettim. Biraz uyandırmayı denedim fakat hiç bir tepki yoktu.
Aklıma yataklarına taşımak geldi. İlk baş ablam biraz daha hafif olduğu için onu taşımak için hazırlandım.
Ablamı kucağıma aldım ve yatağına kadar götürdüm. Elbisesini çıkardım ve üstüne gecelik giydirip yorganla örttüm.
Aşağı indiğimde annem yoktu? Etrafa bakındım, fakat hiç bir şekilde kendisini göremedim.
Acaba nereye gitmişti bu kadın?
Tekrar salona döndüğümde acaba yukarı mı çıktı diye düşünerek, hemen merdivenlerden yukarı çıktım.
Ve evet nasıl olduysa odasına çıkmıştı, kapıyı da açık bırakmış ve karanlığın içinde elbisesiyle kamufle olmuştu.
Işığı açtım ve yanına doğru yaklaştım ilk baş annemin suratına baktım.
Aklıma bana sarıldığı ve oğlum dediği an geldi. Fakat hemen aklımdan bu yaşananlar kayboldu gitti. Sonuçta ne olursa olsun o kötü birisiydi. Hayatımı yıllarca mahvetti.
Yerimden kalktım ve ellerimi elbisesinin fermuarına attım, güzelce çözdüm ve sonra vücudundan elbiseyi aynı "kıl çeker gibi, çıkardım" fakat gözüm bir anda parlamıştı.
Annemi sırt üstü çevirince. Yıllara meydan okuyan muhteşem vücudu ortaya çıkmıştı.
Biraz şaşırmıştım ne bir sarkma ne de bir selülit yoktu. Evet cidden yoktu. Taş gibi sımsıkı bir vücuda sahipti.
Evet artık annemi anlatma vakti gelmişti, annemi size anlatıyorum.
[1.67 boy, 68 kilo, 46 yaşı, vücut yapısı Emily Addisonu andıran, memeleri biraz Angela White'ı, gözleri kahverengi, kaşları ince, burnu küçük ve düz, omuzlarının biraz altına gelen uçları hafif kıvırcık saçları, yumuşak ve pofuduk görünümlü ayakları. Dolgun dudakları. Keskin bacak kaslarına sahip, ablama kıyasla beyaz tenli bir kadındı.]
Birazcık ayaklarını okşadım ve öptüm oradan da ayaklarına doğru kısa ve taze öpücükler koydum.
Başım iyice kasıklarına doğru öperek yaklaşıyordu. Öpe öpe amına doğru gelmiştim. Amı kılsız ve tertemizdi.
Yavaşça etrafını yaladım ve amının deliğine gelecek şekilde dilimi ıslak darbelerle dokundurdum.
Biraz yaladıktan sonra annemin amından hafifçe sular gelmeye başlamış ve ağzıma tatlı su taneleri değmeye başlamıştı.
Hepsini içime çektim ve amının da etrafını temizleyip ayağa kalktım.
Sikim aşağıdan şahlanmış, yarışa hazır bir at gibi bekliyordu.
Elimi sikime attım ve düzelttim. Hayır dostum şimdi değil. Ona bunu şimdi yaşatmayacağım.
Bunu en temiz şekilde hatırlamasını istiyorum. İçine girdiğim anı kafasına kazımak istiyordum. Şu an alkollü olduğu için, pek bir şey hatırlamaz.
Hemen dolabına yürüdüm ve oradan bir gecelik çıkardım. İlk baş altını giydirdim ve sonra da üstüne giydirmek için kalkacağım vakit memesine elimi attım.
Memeleri yumuşak, taze ve dimdikti.
Sarkma falan yoktu. Müthiş bir vücuda sahip bu kadını babam nasıl aldatmıştı ki? Aklım almıyor değil...
Memesi'nin başını ağzıma aldım ve dilimle kavraya kavraya emdim. Çocukken emmediğim memeleri şimdi emiyordum.
Başını dişlerim arasında eze eze emiyordum. Birazcık daha emdikten sonra, üstünü giydirdim ve ışığı kapatıp odama geçtim.
Yorgun geçen saatlerin ardından gözlerim ağırlığa yenik düşmüş ve kapanmıştı.
[saat 13.40]
Öff bu ses ne ya?
?: Araaassss
Kim sesleniyor bana???
"N'oluyor amk?"
Annem bir anda kapıyı sertçe açtı ve içeri girdi. Ben ne yaptım yine anlayamadım ama neyse öğreniriz.
"Ne var yine? Ne bağırıyorsun be?"
An: Üstümü sen mi değiştirdin?
"Tabi ben değiştirdim. Başka kim değiştirecek salak mısın anne?"
An: Sen nasıl vücuduma dokunursun nasıl üstümü değiştirirsin!
Ab: Aaa ne oluyor ya? Ne bu ses? Sabah sabah bu sesle uyanıyorum!
"Annen yine salak saçma konuşuyor, aptal bir kadın gibi hareket ediyor her zaman olduğu gibi."
An: Bana bak Aras! Sen bana dokunamazsın anlıyor musun beni?
"O zaman sen de bana bak kaltak! Gittiğimiz restaurant'ta eğer ki, ben olmasaydım şimdiye tecavüze uğramıştın. Hatırlıyor musun?"
An:...
"Hatırlamaz olur musun!"
Ab: Aras biraz sakin o-...
"Olamam kardeşim kusura bakma, götünüzü topluyorum burada ben."
"Eğer ki, ben olmasaydım şu an ailecek hapisteydik. Babam gibi hapis kenarlarında çürümeye başlardık. Fakat sen, evet sen anne! Bunu düşünemiyorsun nedense?"
"Şimdi siktirin gidin odamdan kahvaltımı hazırlayın ikinizi de yatırır sikerim burada. Amına koyduklarım!"
Annem ve ablam seslerini kesmiş bir şekilde odamdan çıktılar. Uykumun içine sıçıldığı için, ben de kalktım ve duşa girdim.
[15 dakika sonra]
Güzel bir duşun ardından, boktan bir güne merhaba amk. Neyse aşağı ineyim bakalım, kahvaltı hazırlanmış mı acaba?
Kapımı kapattım ve koridoru geçip merdivenlerden aşağı indim, bir koku almadım şu vakite kadar. Herhalde yapmadılar ve yarağı yediler.
Elimle mutfak kapısını sertçe açtım ve içeri girdim. Ablam bir şey yapmaya çalışıyor annemse oturmuş şarap içiyordu.
Evet kızına yardım etmiyor ve başına gelecekleri bilmesine rağmen, oturmuş keyif çatıyordu orospu.
Ablam beni görünce yüzü güler bir şekilde önüme tabağı koymuştu.
Ab: Afiyet olsun.
"Sağ ol abla!"
"Sen kendine yapmadın mı?"
Ab: Yok yaa ben aç değilim!
Aslında aç fakat bir şey bilmediği için tam olarak yapamıyordu. Ben de yerimden kalktım ve yanına geldim.
"Sen şöyle gel yanıma."
İki elinin önünde birleştirmiş utangaç bir kız gibi yanıma geldi. Şimdi tavayı çıkar. Bir de dolaptan ne varsa getir.
Ablam dediklerimi çıkarmıştı. Hemen tereyağa uzandım alıp tavaya birazcık tereyağ koydum.
Tel peynir ve Mısır unu istedim. Dediklerimi sırayla çıkardı ve uzattı.
Mısır ununu kavurdum.
Kavrulduktan sonra su ekledim biraz ve bir süre sonra tel peynirleri atıp karıştırdım. Bu esnada ablam dışarıya masayı kurmuştu bile.
Bol yağlı, bol peynirli mıhlama yapmıştım. Masaya koydum ve ablamı da çağırdım.
Ablam gelirken çaydanlığı getirmiş ve ikimize çay koymuştu. Bunlar olurken annem yanımıza doğru geliyordu.
Sandalyeyi çektiği esnada sandalyeyi tuttum ve tekrar eski haline getirdim.
An: Ne yani kahvaltı yapamayacak mıyım kendi evimde ben?
"Kızın bir şey hazırlamaya çalışırken oturmuş şarap içiyordun. Şimdi mi aklın başına geldi de, oturmak istiyorsun masama? Yürü git!"
An: Ne diyorsun ya sen, ne hakla bunu diyorsun? Bu masa benim bunları ben aldım. Senin ne haddine beni bu masadan kovmak!
"Emek verirsen, yanlışlarından kaçınırsan ve düzgün davranırsan bu masaya oturursun. Ben ne dersem o!"
Annemin yüzü kıpkırmızı olmuş bildiğin kızarmış biber gibiydi. Bir şey demeden hemen çekti gitti.
Güzelce kahvaltımızı ediyor ve kuş seslerini dinliyorduk. O sırada ablam eline çay bardağı devrildi ve bütün aşırı sıcak çay eline dökülünce kısa bir bağırtı çıktı ağzından.
Ab: Offf elim yaa...
"Dur gel gel, bir şey yok. Benimle gel abla!"
Ablamla beraber odama kadar çıktık ve hemen banyomda olan ecza dolabından bir kaç şey çıkardım.
Hemen güzelce bakım yaptım ve üstünü kapattım, ne olur ne olmaz diye buz tuttuk ve beraber benim yatağıma oturduk.
"Hâlâ elin acıyor mu?"
Ab: Yok şimdi daha iyi, teşekkürler.
"Ne demek! Dikkat et allahtan çay bardağı döküldü, çaydanlık dökülseydi çok kötü olurdu."
Ablam kafasını omzuma dayadı, omzumu hiç çekmedim.
Bakalım amacı neydi diye bekledim, burnuma gelen güzel kokusunu içime çekmekten, çekinmedim.
Ancak, şu da var ki Ayla, ne kadar güzel koksa bile. Altında bir kaltağın kirli kokusu vardı aslında.
Bunları düşünürken kafasını kaldırıp gözlerime baktı, fakat ben de ne görüyorsa ben onda göremiyordum.
Koskoca Ayla Şura para babası ailenin ihtişamlı ama aptal kızı...
Bunları anlatırken hâlâ bana bakıyordu. Ben de onun kahverengi gözlerine bakıyordum. Tek gördüğüm şey aslında kendi silüetimdi.
Herhalde bunu bir yeşil ışık sandı.
Burnu burnuma değmeye başladı, nefes alıp vermesi hızlandı.
Benimle göz kontrolünü iyice kurmuş ve dudaklarını biraz aralamıştı...
Hayır bu kadar kolay değildi. Kendimi ona teslim edecek kadar, aptal birisi değildim. Geri çekildim ve sağ elimle boğazını sertçe sıktım.
"Ah be Ablam aptalsın sen kusura bakma. Daha önce dediğim gibi. Sen değil ben ne zaman istersem, o zaman sikerim seni."
"Şimdi gözümün önünde daha fazla kendini düşürmeden kaybol, orospu bozuntusu seni!"
Ayla'nın boğazını bırakınca derin bir nefes aldı ve zor bir şekilde yerinden kalktı. Bana kızarmış, damlalar akmış gözleriyle öylece baktı.
"Daha ne duruyorsun, kusura bakma bugün bir orospu'nun hevesini yapmak istemiyorum. Git kendini parmakla sürtük!"
Çıktı ve gitti.
Belki de sikmeliydim ama daha istediklerimi onlara yapmadım bile.
Belki o zaman istediklerimi gerçekleştirince yaparım tekrardan.
Yerimden kalktım ve bilgisayarın başına geçtim. Listeleri düzenledim, isimlerde değişiklik yaptım.
Bir kaç kişinin istatistiklerini iyice incelemeye başladım. Her birisi 40 yaş altı kişilerdi. Bence bu insanlarla çalışırsam ve başarı elde edersem...
20 yıl boyunca hiç değişiklik yapmam gerekmez. Kim bilir?
[Telefon çalar]
Kim acaba?
"Alo kimsiniz?"
Le: Aras Bey! Yani Aras benim Leyal. Ne çabuk unuttun beni ya.
"Aa sen miydin? Kusura bakma benim telefon birazcık bozuldu, o sebeple numaralar gitti!"
Le: Sorun değil, olur bazen öyle.
"Ee bakalım Leyal, sen beni aramazsın. Yani uzun zaman önce vermeme rağmen şimdi arıyorsun!"
Le: Ya kusura bakma cidden unuttum ben Aras. Sizin haberinizi yaptıktan sonra bir sürü iş teklifi falan aldım, onlarla uğraşırken görüşemedik.
"Neyse sorun değil! Beni neden aramıştın?"
Le: Şey biraz kızabilirsin ama herhalde geceleyin olay yaşamışsınız. Onun hakkında bir açıklama yapmak istersin belki bize.
"Niyeymiş o Leyal?"
Le: Yani haberciyiz biz biliyorsun. Hem güzel bir haber yapmış olur, hem de iyi para kazanırız.
"Hımmm, yani para kazanmanı cidden isterim. Fakat bu konu beni ve ailemi ilgilendiriyor. Sana açıklama yapmak zorunda değilim!"
Le: Ne seni rahatsız ediyor-...
"Yani tamam habercisin ama bunun için beni özel telefon numaramdan arıyorsun."
Le: Birazcık bana yardımcı olsan?
"Kusura bakma Leyal kendimi sana kullandırmam ben! Görüşürüz Leyal!
Le: Gö-...
Allah'ım bir haber yaptık, numaramızı verdik gelmiş beni arayıp haber yapar mıyız diyor, hangi kafa bu ya?
-HERKESE İYİ SEYİRLER AMINA KOYAYIM-
32 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 6 months
Text
Tumblr media
İster evli olun ister bekar ama bu yazıyı mutlaka okuyun!
Önce sevginizi gösterin , söyleyin, hissedin hissettirin...(pahalı hediyelere gerek yok)
Mutlu olmanın yolu, mutlu etmekten geçiyor arkadaşlar.
Mutlu olmak, mutluluk çok hoş geliyor kulağa değil mi arkadaşlar.
Cennet ve cehennem bu dünyada, karşınızdakinden herhangi bir beklentiye girmeden verin sevginizi, size düşen görevi yapın zaten hakediyorsanız karşılığını alacaksınız.
Tumblr media
O zaman sıra size geliyor, siz de karşılığını vermeye başlayın...
Mutlu olmak için çok şeye gerek yok, birinci yolu istekleri azaltmak ve imkanları çoğaltmak... Bu kadar...
Yoksa isteklerin önü, arkası kesilmez tıpkı sonsuzluk gibi gider de gider.
Empati yapmak çok önemli, mutluluğun diğer yolu bence.
Beklentiler azaltılmalı, umulduklar değil bulunduklar değerli olmalı, değerlendirilmeli...
BENCE!
Bu hikaye her okuduğumda beni çok duygulandırmış ve kendimi sorgulatmıştır.
Neden diyor iseniz buyrun bir de siz okuyun bakalım, ne olacak...(vasfiye teyze)
Tumblr media
"İster evli olun, isterse bekar, fakat bu yazıyı MUTLAKA okuyun...
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. 'Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor' diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
Tumblr media
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.
Tumblr media
Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acabasöyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Tumblr media
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. Işim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yok mu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
Tumblr media
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
Tumblr media
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu ?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı? Hangi küçük kız?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. Iltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olur da seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
Tumblr media
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sen de git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.
Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye..
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla.
İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim, istediğim bir şeydi, "bak senin sevdiğin meyveleri aldım" demeni hep bekledim. Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.
Tumblr media
Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
Her şey gönlünüzce olsun..."
10 notes · View notes
tatsizviski · 6 months
Note
Sen nasıl birisin tatsızviski?
Gecenin bi saati neden bana bunu soruyorsun bilmiyorum ama benim de içimden açıkçası uzun uzun cevaplamak geçti.
Ben aslında soğuk görünürüm ama çok sıcak kanlıyımdır. Tabi kişisinden kişisine değişir. Ön yargıları olan ve bunları törpülemeye gayret eden biriyim. Komiğim. Her türlü sohbete dahil olurum. Ortamlarda aranan kişiyim.
Evcil ve üşengeç biri de olabilirim. Yemekten çok tatlı yapmayı seven biriyim. Mutfakta müzik eşliğinde dans ederek eğlenen biriyim.
Mahallede çocuklarla beraber top oynayan adamları görünce mutlu olan biriyim. Abla topu atar mısın diyen çocuğa topu attığımda sen de atamıyorsun ki abla yamuk mu atılır diye beni azarlayan çocuğa kahkaha atarak sus be sıpa cevabı veren biriyim.
Bir köpeğe avucumla su içirip aynı zamanda kertenkeleden korkan biriyim. Kediler ve tüylerinide sevmiyorum.
Daha çok çok kişiyim ama hepsini buraya yazamam... Ama bana böyle bir şey sorup beni mutlu ettiğin için teşekkür ederim. :)
6 notes · View notes
yantekerlek · 3 months
Text
uzun bir şey
teheccüt şovmenliğimi uygulamaya dökemedim maalesef. erken de uyudum halbuki. yatağa geçtim saat 9 gibiydi. dedim şu bölümü bitireyim. çok tatlı olma potansiyeline sahip 4 bölümlük bir dizinin birinci bölümünün son 20 dakikasını izleyecekken gözlerime nolduysa saniyeler içinde tatlı uyku oturdu göz kapaklarıma. kız çekil diyorum ı ıh. ya bi dur gel yastıkta bekle diyorum ı ıh. tamam dedim telefonu bırakıp ruhu dünyadan ayırdım. alarm kurma yalan oldu. alarm kuramayıp uykuya dalarken alarm kurmadım ya şeklindeki fikrim toz pembe bir bulut olarak burnumun üstüne çöküverdi. erken yatıyorsun yantebalım sen gece saat 5 dedi miydi zınk diye gözleri açarsın boşveeer diye de bi şey fısıldadı kulağımdan onu da duydum. ama onu da bulutun bi parçası sanıp hımhımhğm diye uyku öncesi mırıldanmasıyla onayladım. şeytan şerefsizi olma ihtimali var topun. lan zaten görüyorsun ki tatlı nefsimin uykusu gelmiş belli uyuyacak. sana göre bi iş yok. ne gelip fısıldıyorsun. hiçbir fırsatı da kaçırmıyor. ille bi fısıldayacak.
ha ne diyordum işte teheccüt de nasip bi yerde. bir de yeteri kadar çabayla karmazsan herhangi bir hedefi, o şeyin nasip olma ihtimalini gayretle emzirmezsen çelimsiz bir niyet olarak eteğinden ayrılmaz isteğin hesap sorar. amaaa "ben yapacağımı yaptım, elimden geleni yaptım" diyebilirsen niyetin tostoparlak tombul yuvarlak olarak sana musallat olmadan başkasına da zarar vermeden yuvarlanır gider. ben bu niyetle napacağım yapıştı kaldı eteğime demezsin. yuvarlanırken yakalamak istersen gel dersin sana doğru yuvarlanır. oy yerim oni.
paragrafı karadenizsel bir kelimeyle bitirdim çünkü şu an uyku içine geçtik ve ulan ne alakaysa tirabizondayız. rüyamda. rüyalarım genellikle ikametgah adresimde olur: fatih. rüyalarımda da yengeç burcuyum ananasını satayım 🍍 (burçlara inanır mısın ben inanmam). ikametgah dışında olduğumda ise nerede olduğumu bilmem. lokasyon belirsizdir. yerle gök arasında bi yerdeeee. ah bu ben kendimi nerelerde buls... çağrışımı kes. devam. tirabizondayız. annem ve 95 model kızkardeşim de benimle. ama onların benimle olduğunu rüyanın başlangıcında acı bir şekilde fark ediyorum. rüyama uykudan uyanarak başlıyorum rezalet bi duygu. lan zaten uyuyorsun rüyanda da uyuduğunu görmezsin.
neyse uykudan uyanarak başlıyorum. etrafa bakıyorum. şehirlerarası bir otobüs. mola verilmiş, sanırım mola bitmeye yakın ki herkes otobüste. şoför hareket ediyor. aniden ayağa kalkıp yaaaaaa! bi dakika annemler gelecek diyorum. şoför umursamıyor. yaaaa annemler diyorum. şoför bey anlamıyor musunuz diyorum. tirabizonlu olduğu için anlamıyor olabilir çünkü ben sivaslıyım. giresun'u da karıştırmam gerekir ama onu karıştırmayalım şimdi. şoför beni anlamıyor veyahut iplemiyor ya da daha ileri bir derece ve şoförün olayını anlatan bir ifade kullanacağım neyse şimdi onu da boşver. otobüs epey hızlı. annemler yol kenarında şemsiyeli bir tezgahtan organik şeylere bakıyorlar. cama vuruyorum, yumrukluyorum. koşmaya başlıyorlar. koşuyorlar lan nasıl bu kadar hızlı koşuyorlar. heee rüya tamam. şoföre küfrediyorum. annemlere koşun diyorum. otobüstekilerin umru da değiliz bu arada. yazıklar olsun. yetişemediler annemler.
uykudan uyandım sanki bi ara. çok zorlandığım rüyalarda acıyla ruhum yerine gelir. öyle oldu. çünkü rüyaya geri dönmeye çalıştım. şoföre küfretmeye devam ediyorum. hem de rüyaya geri dönmek için gözlerimi sıkıyorum ama olmadı. jsdkdkflf ta taaaa yunanistan'dayım. bu ilk defa oluyor bana ya. CNBC-e'de olurdu iki film birden kuşağı. iki tane filmi peş peşe verirdi kanal. onun gibi bir şey oldu. ne ara daldım uykuya da yunanistan'da rüyaya başladım bilmiyorum. bu ilk yurtdışı rüyam. gide gide mal gibi yunanistan'a gittim öfff. bunlara aşırı kılım ve bütün işgal piçlerine. dostluk sevgi kardeşlik dünya barışı yaa.. o eskide kaldı diyenin de neyse bi şey demiyorum. okuyucuya küfredilmez. o kadar okumuş. nezaketen susuyorum.
neyse yunanistan'dayım. bu kez en küçük kardeşim esma ileyiz. kendisi 2000'li. 28 aralık 2000. yani 2001 bence. ama babam koşa koşa nüfus müdürlüğüne gidip bi kızım daha oldu ooooh deyince esma hayatına 2000'li olarak devam etti. şu an yaşı çok tatlı bi yaş. fakat rüyamda küçük çocuk haliyle duruyor. tekli bir bank. büyük tahta bir sandalye gibi bir şey. yunan'dan ne beklersin zaten. ona ikimiz oturuyoruz. kaç yaşında bu. 8 en fazla. yoruldun mu diyorum esma'ya. deniz kenarındayız filan esiyor. uykulu gözlerle yoruldum diyor. lan ne alaka ne alaka skflflfl bankın arkasından teyzem geliyor. hangisi bilmiyorum. ama teyzemlerden biri. bizi alıyor eve götürüyor. ev sarı ışıklı ama etraf neredeyse turuncu oluyor yansıyan ışık sebebiyle. evdeki eşyaların rengi çok sıcak, kusturacak derecede turuncu. ışık da görevini yapıyor yapacak bir şey yok. ortada bir oda. odanın tammm ortasında yer sofrası. sofra da dolu mis gibi. etrafı da kuzenlerimle filan dolu. bi tek hacer'in yüzünü seçiyorum. diğerlerinin yüzü bulanık alınlarında kuzen yazıyor A4'le.
hacer'i hepsinden çok sevmiyorum reelde. hepsini seviyorum çünkü. onu ekstra olarak takdir ediyorum çünkü benden bir yaş küçük. boy boy üç adet kızı var ve kızlarını çok güzel yetiştiriyor. kızlarıyla çok iyi anlaşıyorum. zaten benimle anlaşamayan çocuk gitsin bi kendisini sorgulasın öhm neyse. herhalde bilinçaltımda netlemek için hacer seçildi. devam. hamur işi bir şey yiyorum. bu arada oturduğumuz orta odadan bir sürü kapı açılıyor. hepsi başka bir odaya. odalardan birine bakıyorum biri uyuyor. meçhul biri. kapıyı kapatıyorum. sofraya dönüyorum. hamur işi bir şey yiyorum ama ne yediğim belli değil. mest olarak yiyorum yalnız. cacıkla yiyorum. hatta diyorum ki biraz daha cacık varsa ben daha fazla yerim. sabah namazından sonra anneme rüyamı anlatırken. yunan cacığı mı yiyorsun caacikaaa ahsjrkdldlahahah filan dedi. rüyamı anlatırken rüyamla dalga geçilmesinden hoşlanmam. neyse anamsın. bu arada bu rüyanın içinde hâlâ bi yandan üzgünüm. çünkü annemler tirabizon'da kaldı. ikinci rüyamda bunun hüznü var. çok içli bir insanım ya. napacağız benimle bilmiyorum.
sonra hacer'in kuzeni -bu kim lan, bu kızı hiç tanımıyorum ama alnındaki A4'te hacer'in kuzeni yazıyor- ayran yapmaya mutfağa gidiyor. ayran'ı kahve gibi yapıyor kişi sayısınca. bana da soruyor ister misin ayran diyor. olur bi bardaklık yoğurt da bana koy diyorum. sonra diyorum ki cacık varsa ben aslında cacıkla devam edeyim diyorum. var diyorlar. benim ayran iptal o zaman diyorum. kız mutfaktan onaylıyor kafa sallıyor. rüyam da burada bitiyor. üzüldünüz di mi. şak diye biter benim rüyalarım. biraz daha olsa biraz daha okurdunuz ama bitti işte. bi rüya tabircisi yok ki tabirleteyim müthiş rüyamı. hayrolsun. rüyayla amel olunmaz zaten de bi tabir güzel olurdu. hayrolsun. rüyayla amel olunmaz ama Allah hayra tebdil eylesin. amin.
5 notes · View notes
filyokusu · 1 year
Text
gülümsediğim/şükrettiğim şeyler listesi 17nisan'23
bugün çok güzel bi yemek yedim. öyle böyle ellerime sağlık değil yani.
safiye hocamı derste yalnız bırakmadığım için mutlu oldu ve kendine iyi bak iyi bayramlar diye bitiriyor dersi tatlı sesini sevdiğim
safiyem de iyi ve bana dua ediyor, bugün nereden nereye geldiğimi ve olmak istemediğim yerleri fark ettim.
eskiden kadir gecesinde bir sürü dua edermişim her şeyim eksik ve her şeyim tamamlanacak gibi hissederdim. büyüdükçe o hissin azaldığını tek bir duada kavuştuğumu fark ettim. on iki yaşındaki seccademi yanıma alıp gittim. namazda neden böyle bilmiyorum ama üzüldüğüm şeyler gözümün önünden geçti gitti sanki. secdeye her gittiğimde de üstünü kapatmışım gibi hissettim. en çok gururum incitilmiş, öz saygımdan değil ama öz sevgimden vurulmuşum. yav iki sene önce üzüldüğüm o güne geri döndüm resmen. hayatımdan çıkan bana büyük darbe vurmuş o insanı sildiğim gün neler yaşadığım neden namazda aklıma geliyor rabbim. sen daha iyi bilirsin ama bi an kendimi çok kötü hissettim. Allah affetsin.
namazda yanımda oturan teyze de işitme engelliydi, bazı söylediklerini anlayınca aldığım işaret dili sertifikası geldi. çoğu şeyi unutmuşum, öğrencilerimin ihtiyacı olursa naparım dedim.
üstüne bi de tesbih namazı kıldım en son secdede uyuyakalabilirdim. bunlar namazda aklıma gelse de umarım kabul olmuştur,
beni öldürmeyen şey beni güçlendirir diyor bi daha ki ramazana görüşmek üzere notu bırakıyorum. eskisi gibi duygulu yazılarım yok çünkü eskisi duygularım yok.
rabbim lütfen beni güzel insanlarla karşılaştırır mısın ve kapattığın kapılara şükredecek güzel kapılar aç, bi de müsait olursa içimdeki boşluğu dolduracak sevgili kulunla beni tanıştırırsan sevinirim.
ankara.
11 notes · View notes
oluruvar · 1 year
Text
Neredeyse her sabah boğazım şişiyor aylardır hatta belki yıllardır. Çok uzun zamandır, hatta belki hiç kendimi sağlıklı hissedemiyorum. Üç gün iyiysem beş gün halim olmuyor falan. Vücudum titriyor, saçma sapan yerlerim acıyor ve ağrıyor. Hep bi şekilde vitaminim eksik, uyku düzenim bozuk diye böyleyim dedim kendime. Ne zaman doktora gitsem antibiyotik ya da soğuk algınlığı ilacı verip yolluyordu. Yine gittim geçen gün. Doktora bana "sen nazlanıyorsun sanki biraz" dedi, güldü boğazıma bakınca. Çünkü ben iki hafta önce almıştım randevuyu ve gittiğimde boğazımda bi sorun yoktu. Ben de "herhalde psikolojik" diye düşündüm o an. Sonra kan tahlili istedim. En son yaklaşık bir yıl önce kan tahlili yapmışlardı ve o kan tahlilinde vücudumda enfeksiyon vardı. Bu sefer de enfeksiyon çıktı ama doktor çok ağır bi enfeksiyon olduğunu söyledi. 0-20 arası olması gereken bi değer 40. Diğer iki değer de fazla ama bu kadar değil. Neyse, ben öleceğimi sanıyorum zaten hemen. Kanser oldum falan sanıyorum, korkudan zor ayakta duruyorum. Doktora dedi ki "üç günlük ömrün kalmış"... Olm... READ THE ROOM YA! Mal mısın bayıltmaya mı çalışıyorsun beni? O öyle deyince tövbe ya rabbim tövbe estağfurullah yaaaa dedim birazcık bağırdım gibi oldu, güldü. Üç ay penisilin yazdı (ayda bir). Ben onu da şaka sandım ama o şaka değilmiş. Bi de tantum diye bi hap verdi. Ben çok korkuyorum zaten ölmekten, hiç sağlıklı olamadığım için hep ölümün eşiğinde gibi hissediyorum. Penisilin iğnesi yapılırken de delirdim korkudan. Aşırı tatlı bi kızdı iğneyi yapacak olan, uzun uzun konuştu benimle, sakinleştirdi beni. "Sana yalan söylemiycem, canın çok acıyacak. Çok baba bi penisilin bu ama sakin ol, bi saate azalacak acısı" vs diye samimi bi şekilde konuştu. Biraz olsun sakinledim ve çok güzel yaptı iğneyi. İğneden sonra dedim ki "alerjim varsa nasıl anlarım" çünkü deli gibi acıtıyor, ordan anlayamam. "Kusarsın" dedi. O öyle deyince benim midem bulanmaya başladı ama ben korktuğumda zaten benim midem bulanır. Yarım saatten fazla hastane içinde yürüdüm popomu tutarak ve botlarımın fermuarı açık şekilde çünkü ilaç içimde donabilirmiş. Çok acısa da yürüdüm, zaten yürüdükçe acı azaldı ilginç şekilde. Benim için çok ani gelişen bi süreçti. Boğazım şişiyo diye giderken hiç penisilin beklemiyordum. Şok oldum. Şimdi hala ağrıyor iğne olduğum yer ama beni iyileştirecek diye umuyorum. İçimde bi yerlerde hala "ya hastalığım kanserse, ya doktorun bilmediği başka bi şey varsa da tedavi olmadığı için ölürsem" diyen bi ses var. Yaşamak zaten çok zor, böyle korkularla iyice zorlaşıyor. Kendimi rahatlatmak için bi şey de yapamıyorum. Son on küsür gündür üzülmekten başka bi şey de yapamadım zaten normal olarak. Hayat birazcık olsun iyiye gitse keşke. Baya da uzun tuttum ama içimi dökmek istedim. Tişikkirlir. İi gicilir
13 notes · View notes
hissizyazar1 · 8 months
Text
Bu mektubu sana yazıyorum sevgilim, beni hiç anlamayan sana yazıyorum. Bugün seni biraz daha unuttum. Ama korkma sevgilim çok az unuttum çünkü. Sevmek can yakar mı demiştim çok önceden, yakıyormuş. Birini sevmekten yorulur musun? Ben yoruldum. Her gün biraz daha kendimi kaybederken yoruldum. Artık senden çokta umudum kalmadı. Gelmeyeceğini kabullendim. Bugün bir ağacın yanında bir kız çocuğu gördüm. O kadar tatlı o kadar masumdu ki yanına gidip sevesim geldi. Sonra aklıma sen geldin. Sende çok severdin çocukları. İkimizin çocuğu olacaktı. O kızı gördükten sonra senden umudu tamamen kestim.
İçimde sana karşı geçmeyecek kırgınlıklar var. Sarılsam geçer diyordun ya, artık sarılsan da geçmez sevgilim. Kimseyi hayatıma almak istemiyorum, insanlar ile sosyalleşemiyorum, kimseye güvenemiyorum. Şimdiye kadar hiç istemedim kimseyi çünkü sen gelsen affederdim. Ama dediğim gibi sana karşı çok kırgınım. Artık sen gelmesen de olur. Sen gör diye yazıyorum bu satırları. Belki senin dışında herkes görecek. Gerçi sen görsen anlar mısın ki sana yazıldığını? Sanmam. Sen benimle ilgili hiçbir şeyi anlamadın ki zaten. Sen beni hiç istemedin sevgilim. Bir daha beni göremeyeceksin de. Benden geriye sadece sözlerim kalacak. Bu sana ilk mektup. Sana yazmayı bırakmayacağım. Görüşürüz sevgilim.
Sevgilerle değil nefretle
Begonvil
3 notes · View notes
mukofarmer · 9 months
Text
Yine uğradığımız bir taciz olayı daha... Adada gençlik merkezi diye bir yerde kalıyorduk. Dört kız bir odada, Arca'yla Başar'da farklı odalarda kalıyordu. Bu sayede arkadaşlarımız gelip gittikçe erkeklerin odasında kalabiliyordu. Fakat yine bir taciz olayı loading tabii ki. Yan tarafımızda dört polis vardı. TDK tanımına göre polis; kentte kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlamakla görevli kişi. Fakat bu adamlar huzursuzluk çıkarmak için doğmuslar. Body shaming yapmak istemiyorum ama hepsi de öküz gibiler. Her akşam içip içip sürekli ayyaş gibi geziyorlar ortalıkta. Yanlarından her geçmem de ısrarla selam veriyorlardı ve ben ısrarla sesimi çıkartmıyordum. Bizim kızları kenara çekip evli misin, müslüman mısın gibi sorular sorup; çok güzelsin, seksisin gibi ithamlar da bulunuyorlamış. Hatta arkadaşlarımıza bakire olup olmadığımızı bile sormuşlar. Gel de öldürme. Ben zaten bu söylediklerini duyduğum zaman inanılmaz öfkelendim ve kaldığımız yeri değistirmelerini talep ettim. Onlar düşünüyor ki beni seçebilirler, istedikleri kadını elde edebilirler. Hayır abi. Sen beni seçemezsin, fiziksel veya sözlü taciz edemezsin, kişisel alanıma müdahale edemezsin, o erkeklik nefsini benim vücudumla ben istemediğim müddetçe doyuramazsın. Ayy yazarken bile sinirlendim. Allah'ın belaları. O yüzden burda hep gittiğimiz raid cafe diye bir yer var. Oranın sahipleri ve çalışanları inanılmaz tatlı insanlar. Sahibinin kızı Lina'yla da arkadaş olduk. Kafelerinin üstü otel olarak kullanılıyor. Sağolsunlar durumu anladıktan sonra bizim gençlik merkezine yalnız dönmemize izin bile vermediler ve eşyalarımızı toplayıp otele geçiş yaptık.
Meryem ve Fathi... Tunus'ta aşk başkadır arkadaşlar. Aşkın kendisi direkt bambaşkadır aslında. Ve sizi hiç ummadığınız bir zamanda, hiç ummadığınız bir yerde kıskıvrak yakalayıverir. Meryem ve Fathi burda tanıştılar. Aralarındaki duygunun bu kadar yoğunlaşabileceğini düşünmemiştim. Sadece takılırlar, flört ederler diye düşünmüştüm. Ama şimdi ayrılık vakti yaklaştıkça Fathi'yi de Meryem'i de sürekli ağlarken görüyorum. Hayır aga. Öyle bir şey ki tesellisi de yok bu durumun. Kanser olmuş ölecek bir insana üzülme iyileşirsin demek gibi bir şey bu. Meryem'de benim gibi. En doruk noktalarda yaşıyor her şeyi. Tam seviyor, tam bağlanıyor. Bizim gibiler için daha zordur o yüzden birinden vazgeçebilmek, kendini önceliklendirebilmek, mantığınla hareket edebilmek. Ve bu tip insan ilişkileri öyle bir şeydir ki, her şeyin belki en zalimi... Kurtulmak istemezsin çogu zaman. Kurtulmaya çalışsan da daha çok yakana yapışır. Çünkü öyle ya da böyle, gerçek duyguların yok olduğu bu dünyada herkesin inanılmaz bir sevgi ihtiyacı var. Bunu bulduklarında ise ilişki toksikleşse bile sadece o sevgiyi almaya devam edebilmek için o iliskinin içinde kalıp kendilerine eziyet etmeye devam ediyorlar. Fathi zaten benim burdaki favori adamım, Meryem'i de çok seviyorum. İkisinin hislerine de inanıyorum. Ellerinden gelse birbirleri için ülke değistirecek durumdalar. Fathi'nin ablası gelmiş uzun zaman sonra Fransa'dan. Çocuk hiç sevmediği Kerkennah Adasında günlerdir Meryem için kalıyor ve bırakıp ablasını görmeye gidemiyor. Allahım bir gün şöyle sevilmeyi bana da nasip et nfndmdmddm. Uzun lafın kısası umarım her şey gönüllerince olur.
Zaaim diye bir cafe var burda. Akşam oraya gidelim diye konuşuyoruz. Ben de sandım ki canlı müzik falan var, eğleniriz gideceğimiz yerde. Hâlbuki mekan Koç odeon nero. Millet piyasaya oturmuş orda. Ayy şaka gibiler gerçekten. Kafeye girdiğimizde elli kişilik insan topluluğu dönüp ibne ibne bizi izlemeye başladı. Hayatımda sosyal anksiyetem daha önce çok nadir anlarda bu kadar artmıştır. Assil o kadar meraklı ki kızlara... Adam en köşeye, her yeri rahatlıkla görebilecek bir yere oturup, gelen geçeni dik izlemeye başladı. Hayır bir de asıl rahatsız edici olan, bunlar böyleyse demek ki diğer oturanlar da böyle. Cinnetlikler gerçekten.
Otostop çekmek... Türkiye'de en son başıma gelen olaydan sonra tövbe etmiştim aslında. Keşke o tövbem de kalsaymışım. Otostop çekip ulaşıma para ödeyen tek insanlar olduk sanırım. Bir gün proje yerinden dönüyoruz, taksi bulamadık. Ben de başladım otostop çekmeye. Transporter durdu bir tane. Gideceğimiz gere geldiğimizde; dört kişiden, kişi başı 5 dinar olmak üzere 20 dinar istedi. Lan ben taksiyle gitsem dört kişi toplam 10 dinar ödüyorum. Bu nasıl kazıkçı bir millet. On dinar verip yürüdük daha sonra. Otostopu çektiğimiz çocukta burda Saida diye çok güzel bir kuruvasancı var, orda çalışıyor. Geçen gün Meryem tatlı almış. Normalde tatlıyı koydukları pakete bu zamana kadar hiç para ödememişken, kızdan 1.3 dinar para almış puşt. Bunlar Türkleri de geçmişler artık gerçekten. He bir de otostop demişken, geçen gün hep beraber kastil otele gittik. Çok kalabalıktık ve tek arabamız vardı. Fathi kızları ve Arca'yı alıp gitti. Fedi, ben ve Assil ise Fathi ikinci tura gelene kadar yürümeye başladık. Saat akşam 7 falan. Ben de dedim ki otostop çekelim. Yola durup gelen arabanın bir tanesini durdurdum. Adamlar durduktan sonra çocuklara sadece o gelsin demişler ya inanabiliyor musunuz. Fedi; bunu bir daha yapma yoksa ikinciye kavga etmek zorunda kalırım, bu adamlar gündüzden beri içiyorlar, ben durdursaydım erkek olduğum için saygı gösterip dururlardı ama sen kadın olduğun için sadece onlarla gitmek istediğin için durduruyorsun zannediyorlar dedi. Hayatımda kendimi ve cinsiyetimi bu kadar aşağılayacak bir an daha yaşamamıştım sanırım. Çok üzüldüm. Hödükler abi kısaca. Dünyadaki hırboların yüzde ellisi buraya toplanmış gibi.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
3 notes · View notes
yoncq · 2 years
Text
Sorun sordurun tanışın kaynaşın
1) adın ne?
2) kaç yaşındasın?
3) Hangi şehirde yaşıyorsun ve yaşadığın şehri seviyor musun?
4) Siyasi görüşün?
5) Hangi takımlısın
6) eşofman mı pantolon mu?
7) gömlek mi tişört mü?
8) sevgilin var mı?
9) saat mi bileklik mi?
10) spor ayakkabı mı topuklu ayakkabı mı?
11) eşcinseller hakkında ne düşünüyorsun?
12) çocukluğunu özlüyor musun?
13) telefonunun markası?
14) hayatın sence yolunda mı?
15) sinema mı televizyon mu?
16) kahveyi nasıl seversin ? Şekerli , sade,sütlü vs..
17)açken sen sen misin?
18) en sevdiğin cips?
19) gözlüklü kızları/erkekleri nasıl buluyorsun?
20) sempatik kelimesi senin için ne ifade ediyor?
21) ne tür müzik dinlersin?
22) hiç karakola düştün mü?
23) En sevdiğin alkollü içecek
24) en sevdiğin çikolata çeşidi?
25) herhangi bir şeye alerjin var mı?
26) tumblrda postların yürüdü mü?
27) twitterda hangi ünlüleri takip ediyorsun?
28) hiç wattpadde hikaye yazdın mı?
29) bir kızı/erkeği nasıl etkilersin?
30) parfüm mü doğal koku mu?
31) spor yapar mısın?
32) hiç öpüştün mü?
33) sence aşk mı sevgi mi dostluk mu?
34) kendini 3 kelimeyle anlat desem?
35) en çok gitmek istediğin ülke?
36) nutella mı çiğköfte mi?
37) klişe bir soru ama sence aşk nedir?
38) yağmurlu günlerde yürümeyi sever misin?
39) hiç porno izledin mi?
40) başını yastığa koyduğunda aklına gelen ilk isim?
41) bu aralar en çok hangi şarkının bokunu çıkardın?
42) ne tür kitaplar okursun?
43) rap dinler misin?
44) en sevdiğin komedyen?
45) siyah mı beyaz mı?
46) arkadaşların sana nasıl hitap ederler?
47) İsmini değiştirme şansın olsa ne yapardın?
48) hiç sex yaptın mı?
49) birini terk ettin mi?
50) Sayısal mı sözel mi yoksa dil mi?
51) en çok kullandığın küfür?
52) parfümünün markası?
53) en sevdiğin grup/şarkıcı?
54) Cem Yılmaz mı Şahan Gökbakar mı
55) hangi ünlülerin konserine gittin?
55) en çirkef huyun?
56) en sevdiğin tatlı?
57) en sevdiğin internet sitesi?
58) en sevdiğin tumblr bloğu?
59) kolay sevip zor mu vazgeçersin? Zor sevip kolay mı?
60) ayran mı kola mı?
61) en sevdiğin dizi?
62) en sevdiğin film?
63) kankan seni bir anda öpse ne yaparsın?
64) şu an ne yapıyorsun?
65) şu an karşında ne var?
66) en sevdiğin eşyan?
67) En sevdiğin mevsim?
68) Ülkenin durumu hakkında ne düşünüyorsun
69) hiç ölümle burun buruna geldin mi?
70) kendinden hiç nefret ettin mi?
71) sen hiç hiç oldun mu?
72) dininin emirlerini yerine getiriyor musun?
73) sigara içer misin?
74) hiç tehdit altında kaldın mı?
75) hiç esrar/kokain vs. kullandın mı?
76) sence ağlamak zayıf bir davranış mı?
77) küfür eden kızlar/erkekler itici mi?
78) Dış görünüş önemli mi?
79) Favori ilk üç şarkın?
80) En sevdiğin renk?
81) Çok paran olsa ilk ne yapardın?
82) En cesurca davranışın?
83) Sevdiğin kişi için değişir misin?
84) Tikin var mı?
85) Gıcık mısın
86) En sevdiğin çiçek hangisi ?
87) Güven sorunun var mı?
88) Kendine güvenir misin?
89) 2. şans verilmeli mi?
90) Hangi ünlü ile evlenirdin?
91) Alerjin var mı? Neye?
92) Sakin misin sinirli mi?
93) Dövme yaptırsan nasıl bir şey olurdu?
94) Platonik aşık oldun mu
95) Kendine zarar verdin mi?
96) Aşık olduğun şehir?
97) Bir süper gücün olsa ne olurdu?
98) Gitmek istediğin ülke?
99) Şu an biriyle küs müsün?
100) Tek yaşamak mı ailenle yaşamak mı?
101) Hiç evcil hayvanın oldu mu?
102) Kalp kırılsa da sever mi?
103) Hayalindeki meslek?
104) Üşengeç misin?
105) Garip bir fobin var mı?
106) Fotoğraf çekmek mi? Çekilmek mi?
107) Birinin sana yalan söylediğini fark ettiğinde ne yaparsın?
108) URL'in ne anlama geliyor?
109) Dini inancın ne?
110) Sana gelen en son mesajda ne yazıyor?
111) Söylediğin en son yalan kime ve neydi?
112) Öfkeni nasıl belli ediyorsun?
113) Telefon görüşmesi mi yoksa videolu görüşmeyi tercih edersin?
114) Hayaletlere inanıyor musun? Ya da uzaylılara?
115) Karadeniz mi; Akdeniz mi?
116) Senin için hayatın anlamı nedir?
117) Son okuduğun kitap? 
Bordo- Sana aşığım.
Beyaz- Yalakasın.
Kırmızı- Seni seviyorum.
Pembe- Bence tatlısın.
Mavi- İnanılmazsın.
Toz Pembe- Bloğun kötü.
Mor- Süpperrsin dfghfdgh
Koyu mor- En yakın arkadaş olabilirdik.
Lila- Seninle buluşmak isterdim.
Deniz mavisi- Saatlerce bloğuna bakabilirim.
Eflatun- Tumblr sevdiceğimsin.
Yeşil- Postların güzel ama sen değilsin.
Turuncu- Seni tanımak isterim.
Mandalina turuncusu- Birçok ortak yönümüz var.
Koyu sarı- Beni fark etmeni isterim.
Bej- Hiç konuşmadık ama bloğunu seviyorum.
Siyah- Geber.
cr:@berendiyebiriii
9 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Ister evli,ister bekar olun.Ama mutlaka bu yaziyi okuyun...
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına
dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye
sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
"bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla
aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak
dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek
için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin
bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye.
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice
seven bu adamı senden mahrum etme.
- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.
bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü.
Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.
~♡~
Alıntı.....
4 notes · View notes
vishnyasoju · 1 year
Note
Bei hatırlar mısın sen de "tatlı su müslümanı dediklerimizin çoğu deist ama farkına değiller" demiştin :))
Demişimdir
6 notes · View notes
canozano · 2 years
Text
Can Ozan Gece Uyutmayan Duyguların Şarkılarını Yapıyor
Sevil Erdoğan ile Hürriyet gazetesi için yaptığımız röportaj..
Cesur bir müzisyen, ben ‘cover yapmayı biraz kolaycılık olarak görüyorum’ dediğimde aşağıdaki efsane açıklamayı yaptı:
‘Sanatçı, insanların duygusal olarak girmeye korktuğu yerlerde dolaşıyor dibe vuruyor, anlatıyor insanların psikolojik olarak gitmeye korktukları yerlere gidip oradan sana haber taşıyor. Psikolojik olarak kurban oluyor. Oraya gitmeden onun ekmeğini yiyen insanlar sana o yüzden kolaycılık yapıyor gibi geliyor.’
Akustik şarkılar yapsa da elektonik müzik de seviyor ve elektronik şarkılar da yapıyor. Aslında kendisi bir prodüktör. Şarkı söylemektense şarkı yapmayı daha çok seviyor. Plajlarda deli gibi çalacak DJ setup’lar yapmayı da istiyor. Bir dinleyici olarak elektronik müzikte neler yapabileceğini merakla beklesem de onu akustik şarkılarla dinlemek çok zevkli.
Can Ozan, Zeynep Bastık’la ‘Toprak Yağmura’yı, Deniz Tekin’le ‘Baktın Olmuyo’yu, Damla Eker’le ‘Öyle Kolay Aşık Olmam’ı, Sedef Sebüktekin’le ‘Sen Kocaman Çöllerde’ şarkılarını birlikte söylüyor. Müzisyen arkadaşlarıyla feat. yapmayı seviyor.
Tamino’nun ‘Indigo Night’ şarkısını çok dinlemiş geçen sene ve Max Martin idolü. ‘Dolunay’ albümü için gerçekten bir dolunay yapıyor ve konserden konsere taşıyor.
Yetenekli, cesur ve şahane şarkılar yapan Can Ozan ve sevgili menajeri Burçin’le güzel bir Moda sabahında aşağıdaki tatlı söyleşiyi yaptık.
Mahmure: ‘Mutlu Olmak Zordur Derler’ radyo dinlerken seni tanıdığım ilk şarkın. Bu şarkıyı dinlerken özlediğiniz, ayrı olduğunuz veya kavuşamadığınız birileri varsa ağır bir hüzün sarar bünyeyi. Şarkıda hem umut var hem karamsarlık. Ay’ın karanlık ve aydınlık yüzü gibi. Bir de şarkının akustik olması sevdiğinize olan özlemi katlar da katlar. Bize bunu yapmaya ne hakkın var Can Ozan. Böyle derinlikli bir aşk şarkısının hikayesini merak ediyorum anlatır mısın?
Can Ozan: Bu şarkı anlatılmaz yaşanır. Bazı hikayeler hikaye formunda anlatılamadığı için şarkıya dökülür. Şarkıların hikayesi mevzusu çok klişedir. Hikayeden ziyade duygusu önemli. Şarkı 2017’de çıktı. 2016 sonu 2017 başı yazmaya başladım şarkıyı. O dönem yaşadığım ‘ilişkimsi’ şeyden ortaya çıktı. Anlatması zor zaten hikaye gibi anlatabilseydim şarkı olmazdı. Hikaye formunda anlatılamayacak şeyler olduğu için bunlar şarkı formunda ortaya çıkıyor aslında. Sen dedin ya biraz umut biraz karamsarlık var sen dinlerken ne hissediyorsan ben de o dönem onu hissediyordum. Bana bunu hissettiren olayları anlattığım zaman öyle hissetmeyeceksin. Benim için olaylar o sırada o şekilde hissettiriyordu.
Mahmure: Şarkıyı yazıp bitirdikten sonra sana o şarkıyı yazdıran duyguyu da bitirmiş oluyor musun, yoksa her dinleyişinde aynı hissin olayın içine çekiliyor musun?
Can Ozan: Hissi hatırlatıyor ama aynı şeyi yaşatmıyor, geçiyor. Zaman geçiyor başka şeyler oluyor. Başka gündemlerin oluyor. Başka ilişkilerin oluyor.
Mahmure: Az önce ‘ilişkimsi’ diye bir tabir kullandın senin için ‘ilişki’ nedir ‘ilişkimsi’ nedir? Adını koyalım bunun.
Can Ozan: Bir kere anne, baba, arkadaş bunların hepsi ilişkidir sonuçta. Benim ‘ilişkimsi’den kastım biraz daha romantik olanlar. Ben genelde adı konulan tarzda ilişkiler yaşamadım. Lisede 3 senedir çıkan insanlar olur ya ben onlardan değildim. Benim hep muallakta. Çünkü böyle olayların kendi kendine gelişmesi gerekiyor.
Mahmure: İkili ilişkiler, aşk mevzularında kalıpların standartların dışında bir bakış açısına sahipsin. Deniz Tekin’le birlikte söylediğiniz ‘Baktın Olmuyo’ şarkısında bunu hissettim. Biraz karşındakini özgür bırakmak, saplantıları bir kenara bırakıp sevgiyi ve onun iyiliğini isteme halinin ‘onun senin olmasından’ daha önemli olduğunu hissediyorum bu şarkıda…
Can Ozan:  Bu aşk meseleleri tartışmalı konular o yüzden bir şey demesi zor. İsteyen istediğiyle ne yaparsa yapsın diye de anlaşılabilir…
Mahmure: O zaman biraz aşk ve ilişkileri bir yana bırakıp ‘Dolunay’ albümünü konuşalım.
Can Ozan: Albümün adı ‘Dolunay’ ama turnenin adı ‘Sar Bu Şehri’ oldu. Dolunay başkaları tarafından çok kullanıldı. Geçen Spotify’dan baktım totalde 6 tane ‘Dolunay’ diye şarkı var, ya da albüm kapağı var.
‘Dolunay’ 2018’de çıktı. Akustik gitar ve vokalden oluşan bir albüm. Minimal ve şehir ozanı diyebileceğimiz kalitede dokuda bir albüm. Hiçbir pazarlama olmamasına rağmen büyük geri dönüşü oldu. Hatta hala o kadar şarkı yapmamıza rağmen en çok dinlenen şarkı günlük olarak ‘Sar Bu Şehri’
Mahmure: ‘Sar Bu Şehri’ çok güzel bir şarkı sadece şehri değil dinleyiciyi de sarıyor…
Can Ozan: İki ay önce öyle değildi dinlenmeler.
Mahmure: Ne oldu iki ayda?
Can Ozan: ‘Toprak Yağmura’yı’ söyledik Zeynep Bastık’la. Bu da dinlenmelerimi artırdı. ‘Toprak Yağmura’nın içinde olduğu albümün dinlenmelerini artırdı. ‘Sar Bu Şehri’ böylece en çok dinlenenlere girdi.
Mahmure: Çok kaliteli ve sade bir şey yapmak zor. Gitarınla şarkınla en sade halinle sadece şarkılarınla ‘tavlıyorsun’ insanları.
Can Ozan:  2010’dan beri evde akustik gitar çalan insanların şarkılarını paylaştığı milyonlarca izlenen bir ekol var.  
Mahmure:  Böyle bir ekol çıktı belki ancak üzerine akustik yapışmış biri yok bilindik isimlerden arada böyle projeler görüyoruz sadece.
Can Ozan: Ben o ekole bağlı olduğumu düşünüyorum yine de. Çünkü öyle bir ekol var ve deli gibi dinleniyor. Deniz Tekin’in şarkısına baktığın zaman 80 milyon dinlenen bir ev kaydı.
Mahmure: Bu ‘ev hali’ en yalın halinle şarkı söylemek insanlara samimi geliyor.
Can Ozan: Deniz’in albümü çıktı ona dedim ki ev kayıtlarını neden koymuyorsunuz ben onları dinlemek istiyorum. Gecenin köründe gitarı almışsın moda girmişsin ben o ruh haliyle söylenmiş versiyonunu dinlemek istiyorum. Gece dörtteki duygu durumunla kaydetmişsin. Bütün nüanslar bütün ayrıntılar o kayda geçiyor. Ama sen ertesi gün gitmişsin stüdyoya, yanında bir sürü insan var kafan açılmış, trafikte taksiciyle konuşmuşsun, belki alakasız bir ortamda alakasız bir noktadasın aynı şarkıyı söylemeye çalışıyorsun.
Mahmure: Aslında dinleyici samimiyet peşinde, stüdyo kaydının mükemmelliğinin peşinde değil. Ben de dinleyici olarak sabahın dördünde beni uyutmayan meseleye kafam bozukken canım sıkkınken kendimi ev kaydındaki duyguyla aynı frekansta hissediyorum.
Can Ozan: Dinleyen değil ama yapan o mükemmelliğin hep peşinde. Diğeri daha gerçekken biri sentetik fabrikasyon. Ben de müthiş klinik şarkılar yapmaya çalışıyorum.
Mahmure: Seni sadece akustik şarkılarda mı dinleyeceğiz?
Can Ozan: ‘Öyle Kolay Aşık Olmam’ var elektronik ‘Yeniden Doğarsam’ var EDM gibi bir şey. EDM şarkı yaptık Umut’la uluslararası listelere girdi.
Mahmure: Biz seni akustiklerle tanırken daha elektronik olarak da devam edebilirsin yani. Biraz seni tanıyalım kimsin, internetteki doğum tarihim doğru değil dedin doğrusunu öğrenelim mesela.
Can Ozan: Ben prodüktörüm. Ses mühendisliğinde yüksek yaptım. Thom Yorke’la aynı gün doğdum 7 Ekim’de.
Mahmure: Thom Yorke’la aynı gün doğduğun için mi bizi şarkılarınla üzüyorsun Can Ozan?
Can Ozan: Terazi burcuyum yükselenimi bulamıyorum annem kaçta doğduğumu bilmiyor. Nasıl hatırlamazsınız diyorum. 13 yaşında başladım gitar çalmaya. O dönemde School of Rock filminden gaza gelmiştim. Hababam Rock diye çevirdiler. Evde bir tane klasik gitar vardı onunla oynamaya başladım. Babamın sağlığıyla ilgili bir trajedi yaşadık. Babam avukattı. Uzun yıllar süren bir sıkıntı yaşandı. Ben de bayağı içime kapandım o dönemde. Bazı şeyleri büyük sorguladım hayatla ilgili. Olay buysa ona göre davranayım gibi bir şey oldu bende.
Mahmure: Bunları öğrenince şarkı sözlerindeki olgunluk ve hayatta erken yaşta edinilmiş tecrübeler şimdi daha anlaşılır oluyor.
Can Ozan: Erken sorgulamaya başladım. O dönem MSN vardı Facebook bile yoktu. 2002’den bahsediyorum. 2002’de çaldırıyorduk, 2003’te titreşim. O dönem boyunca ben de neyle uğraşacağım evde içine kapanık bir insan olarak. Takıntılı şekilde günde 6 saat gitar çaldığımı hatırlıyordum. 2008’de üniversite çağına geldiğimde Türkçe şarkılar yapmaya başladım. Arkadaşlarla çalmaya başladık. Orda depresif gitarlı şarkılarım doğmaya başladı ergenlik depresyonuyla birlikte. Hala da ergenlikten çıkamadım. Önce reklamcılık okudum sonra ses mühendisliği bölümünde yüksek yaptım.
Kolumla ilgili bir sıkıntı yaşadım 1-2 sene gitar çalamadığım bir dönem oldu. O da bir travma oldu.  O dönemde de elektronik müziğe girdim. Kolumu kullanamıyordum dolayısıyla bu süreçte prodüksiyon tekniklerini daha iyi öğrendim. Yüksek lisansa başladığım gibi direk Karabalık Records’ta  staj yapmaya başladım. Orda da çok geliştim. O sırada Facebook’tan Deniz Tekin’e yazdım. 6 ay sonra cevap verdi ‘Pardon görmemişim’ diye. Bir tane altyapı attım ona. O da sağolsun attı bana geri. ‘Yeniden Doğarsa’yı yaptık öyle. Sonra Deniz’le daha çok konuşmaya başladık.
Mahmure: Sizin jenerasyonda (1990 sonrası) güzel bir dayanışma var aranızda değil mi?
Can Ozan: Sağlıklı rekabet var bir de sağlıksız rekabet var biz onun dalgasını geçeriz kendi aramızda.
Mahmure: İlk ne zaman ‘Evet ben müzikle devam edeceğim’ konusunda kararını verdin. 13 yaşından beri müziğin içindesin.
Can Ozan: 13 yaşında ben müzik yapacağım dedim. O zaman ‘pehhh’ falan yaptılar. Baktılar ben 6 sene sonra hala aynı şeyi söylüyorum tedirgin olmaya başladılar. Sonra rüşvetler başladı, annem ‘Bak oğlum ders çalış gitar alırım sana’ demeye başladı. Tabi onlar motive etti beniJ
Mahmure: Aileler çocuklarının garanti bir mesleği olsun isterler.
Can Ozan: Babam avukat olmamı istiyordu. Müzik ailelere göre hobidir gerçek bir iş gibi görülmez genelde.
Mahmure: Sonuçta olmak için doğduğun şeye doğru çekilirsin bu hayatta ve müzisyen bir adam olarak hayatın devam ediyor. Dinleyiciler olarak şarkılarını bize duyurmandan mutluyuz. Sen hangi şarkınla ben artık tanınıyorum hissi yaşadın?
Can Ozan: ‘Mutlu Olmak Zordur Derler’ ile. Spotify Türkiye’de yokken SoundCloud’da epey bir kitle vardı. Ordan ‘Delirmiyorsan Tebrikler’ çok dinlendi. 300 bin dinlenmişti benim için çok iyi bir rakamdı. Deniz Tekin’le yaptığımız ‘Transatlantik’ ve ‘Yeniden Doğarsa’ şarkıları ile ben de Deniz’in albümünün yanında Spotify’da çıkmaya başladım. Öyle bir dinlenirlik yakaladım. Yıllardır beste yaptığım için bütün bestelerimi koymaya başladım. 2017-2018’i 2-3 albümlük şarkıyla geçirdim. Arada popüler zevklere çok uygun şeyler de vardı. ‘Mutlu Olmak Zordur Derler’ dizilerde de kullanıldı. Zeynep Bastık total dinlenmemi yüzde 30 artırdı.
Mahmure: ‘Sar Bu Şehri’ turnesi hangi illeri kapsıyor?
Can Ozan: Martta başlıyor. Tarihler belli oldu. Giresun, Samsun, Trabzon, Adana, Mersin, Ankara Antalya.
Mahmure: Bu arada gerçekten bir dolunay yapılmış her konser sahnesine taşınan.
Can Ozan: Albüm kapağını Deniz Bayoğlu çizdi kendisi yağlıboya ressamı. Moda’da eve çıktım stüdyo yaptım. Evde müzik yapayım eş dost gelsin kayıt, deney yapalım ben prodüktörüm dediğim şey o. Ben şarkı yapmayı seviyorum. İnstagram hesabımda mp3 maker yazıyor. Konser benim için çok ön sıralarda değil öncelik olarak.
Ama dinleyicilerle etkileşime girip hangi şarkı nasıl tepki alıyor onu görüp düzgün okumayı bilirsen çok güzel bir bilgi kaynağı var seyircilerde.
Mahmure: ‘Ön Koltuk’ şarkın dışında pek klibini görmedim daha çok performans videoların var evde ya da bir mekanda, daha çok klip çekme düşüncen var mı?
Can Ozan: Klip çekmek çok pahalı. Tabi ne çektiğin nasıl bir kalitede çektiğin de önemli.  ‘Dolunay’ projesinde live bir videomuz var 50 dakikalık. 13 şarkıdan oluşuyor. Eda Şenceylik, Damla Eker var. Live video çekelim kafasındayız. Klip de çekeceğiz ama senede 1-2 tane.
Mahmure: Yeni şarkılar yapıyor musun bu esnada?
Can Ozan: Daha yeni yaptım sözleri eğlenceli oldu. Dinlettiğim herkes beğendi.
Mahmure: Yeni bir albüm var mı?
Can Ozan: ‘Dolunay’ gibi bir albüm daha var kafamda. 7 şarkılık akustik bir albüm düşünüyorum. Ama stüdyonun sesini beğenmiyorum şu an biraz daha uğraşacağım. Herhalde bir 5 ayı var. Çok garip planlarım var bir yandan diyorum elektronik EDM şarkılar yapalım bir saatlik set oluşturayım bir yandan Power Türk’te çalacak Türkçe pop yapayım.
Amerika’ya bakıyorsun mesela her tarzda şey popüler TV kanallarında çalabiliyor. Çünkü her tarz şey tutabilir. Spotify ‘da kendini diğerleriyle karşılaştırabiliyorsun kim ne kadar dinleniyor görebiliyorsun. Yavaş da olsa radyolarda da değişimler başladı. Sonuçta dijital platformlar rekabeti artırıyor.
Mahmure: Senden elektronik bir albüm de beklesek yeridir çünkü akustik kadar elektroniğe de meraklısın.
Can Ozan: Elektronikte single olarak gideceğim. Ben elektronik şarkılar yapıyorum onları bir EP altında toplayabilirim. Bu şarkıları da ayıralım bir EDM var daha ‘duptısss’ olan bir de normal indie elektronik .
Mahmure: Indie olanı sanki biz daha rahat dinleriz gibi geldi.
Can Ozan: Indie’yi dinlersin. Böyle bir albüm olsun yazın sadece DJ setup yapalım. Ben yapmayı sevdiğim için yapacağım. Bir tane indie elektronik albüm bol bol EDM şarkı .
Mahmure: Sen kimleri dinliyorsun?
Can Ozan: Ben müzik oburu olarak her şeyi dinliyorum. Ana amacım daha böyle 10-15 sene içinde uluslararası alanda bilinen şarkılar yapmış bir prodüktör olmak. Mark Ronson, Max Martin idolümdür. Max Martin mesela hiç kimse bilmez dünyada en çok hit’i yapmış insandır. Şarkı yazmayı da söylemeyi de seviyorum. Tamino, Bob Dylan dinliyorum. Bob Dylan şarkılarının tümünü sözlerini okuyarak dinledim. Geçen sene sürekli Tamino dinledim.
Mahmure: Bir şarkıya takınca takar mısın? Bir şarkıyı dinleme rekorun var mı?
Can Ozan: Tamino’ya takmıştım. Spotify’da gösteriyor ya bu şarkıyı şu kadar dinledin. En çok dinlediğim ‘Indigo Night’ olabilir. Tüketene, bitirene, vıcığını çıkarana kadar dinlerim. Şarkının her şeyini akorlarını da biliyorum çalıyorum da zaten. Billie Eilish çok severim. Ekin Beril’in yeni albümü çıkıyor. Çok iyi bir albüm yapmış. Evde açıp onu dinliyorum. Kim n’apmış diye de açıp dinliyorum. Amerika bu konuda yönlendiriyor ya dünyayı. Sound anlamında da çok iyiler. Türkiye’nin rekabet edemediği kadar iyiler. Ben işte ona ulaşmaya çalışıyorum bir şekilde.
Mahmure: Sen bunu yaparsın kafaya taktığın bir şeyi yapacak bir insansın ‘istediğin şey elinden kurtulamaz’ bunu görüyorum sende.
Can Ozan: Daha iyi ekipmanlar aldığımda yaparım.
Mahmure: Son olarak şarkılarında bu kadar derinlikli sözler yazan bu adam aşk hakkında ne söyler bize?
Can Ozan: Çok zor çok karmaşık bir konu geleneksel olarak aslında insanların aşk dediği şey obsesif patoloji hali. Ben de yaşadım. Hiç aşık oldun mu dedikleri zaman aslında sormaya çalıştıkları şey şu: birine takıntılı oldun mu. Aşk bu değil bu olmamalı.
11 notes · View notes