Tumgik
#türk romanı
herkonular · 7 months
Text
NOVELSEVENLER - GOLD
Tumblr media
Novelsevenler.com: Türk Roman Meraklılarına Yönelik Bir Platform
Novelsevenler.com, Türk romanlarını okumanın güncel ve kaliteli bir yolunu arayan Türk roman meraklıları için tasarlanmış bir platformdur. Bu web sitesi okuyucuların çok çeşitli Türk romanlarına kolayca erişmelerini sağlayan kullanıcı dostu bir arayüz sunmaktadır. İster romantizm, drama, aksiyon veya gizem hayranı olun, Novelsevenler.com'da herkes için bir şeyler var. Novelsevenler.com, geniş Türk romanı koleksiyonuyla Türkiye'nin zengin edebiyat geleneğini keşfetmek isteyen okuyucuların uğrak noktası haline geldi.
Novelsevenler.com, onu Türk roman meraklıları için ideal bir platform haline getiren bir dizi özellik ve avantaj sunuyor. Web sitesi, yer imlerine ekleme, vurgulama ve not alma gibi özelliklerle kusursuz bir okuma deneyimi sunmak üzere tasarlanmıştır. Ayrıca Novelsevenler.com, okuyucunun tercihlerine ve okuma geçmişine dayalı önerilerle kişiselleştirilmiş bir novel oku deneyimi sunuyor. Web sitesi aynı zamanda mobil cihazlar için de optimize edilmiş olup okuyucuların en sevdikleri romanlara hareket halindeyken erişmelerine olanak tanır.
Novelsevenler.com, Türk edebiyatının en sevilen eserlerinden bazıları da dahil olmak üzere popüler Türk romanlarından oluşan geniş bir koleksiyon sunmaktadır. Web sitesinde bulunan popüler Türk romanlarından bazıları şunlardır:
- Halit Ziya Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu"su
- Reşat Nuri Güntekin'in "Çalıkuşu"
- Halide Edip Adıvar'ın "Sinekli Bakkal" adlı eseri
- Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna"sı
Bu romanlar, diğer birçok romanla birlikte, okuyuculara Türk edebiyatının kapsamlı bir koleksiyonunu sunan Novelsevenler.com'da yer alıyor. İster deneyimli bir Türkçe novel okuyucusu olun ister bu zengin edebiyat geleneğini keşfetmeye yeni başlayın, Novelsevenler.com Türk edebiyatının en iyilerini keşfetmek ve tadını çıkarmak için mükemmel bir platformdur.
1K notes · View notes
pepetheking · 1 month
Text
Tumblr media
"Aşk, acı bir rüyadır, insanı tanımadığı yerlere, bilmediği işlere sürükler."...
Yine yeniden park kaçamakları ile ailenizin sevilen süper baba kitapçısı Mai ve Siyah ile karşınızda 😁😉
Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah" adlı romanı, Türk edebiyatının önemli eserlerinden biridir. Roman, 1899 yılında yayımlanmış olup, Tanzimat edebiyatının son dönemine ve Servet-i Fünun edebiyatının başlangıcına denk gelir.
Mai ve Siyah, dönemindeki İstanbul toplumunu ve değerlerini anlatarak, aşk, tutku, toplumsal baskı gibi temaları işler. Romanın ana karakteri olan Ahmet Cemil, entelektüel bir gençtir ve İstanbul'da modernleşmeye karşı gelmeye çalışan geleneksel bir ailede yetişir. Ailesinin isteğine uyarak hukuk eğitimi almak üzere İstanbul'a gelir. Ancak, entelektüel ve duygusal bir süreç yaşayarak felsefe ve edebiyata yönelir.
Ahmet Cemil'in hayatı, genç ve güzel bir kadın olan Mai'ye olan aşkıyla değişir. Mai, Ahmet Cemil'i cezbetse de onun için imkansız bir aşktır, çünkü Mai, daha önce bir başka adamla evlenmiştir. Roman boyunca Ahmet Cemil'in iç dünyasındaki çatışmaları, aşkı ve toplumsal baskıları izleriz.
Mai ve Siyah, dil ve anlatım bakımından zengin, psikolojik derinliği olan, toplumsal eleştirilerde bulunan bir roman olarak Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Ahmet Cemil'in iç dünyasına dair yoğun tasvirlerle okuyucuyu etkileyen bir eserdir. Aynı zamanda dönemin toplumsal ve kültürel yapısını da yansıtarak, geçmişten günümüze değerini koruyan bir yapıttır.
2 notes · View notes
baybaykus · 2 years
Text
📌Soner Yalçın'dan Bahçeli'ye tarihi mektup...
Bak sana ne anlatacağım..?
Bu yazacaklarımı MHP’nin “parti okulu“nda bulamazsın. Unutturdular sana çünkü…
Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır.
Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de, Hıristiyan’dır...
Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…
Altaylar, Tengrici’dir...
Saha-Yakut Türkleri Şaman‘dır...
Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir...
Azerbaycan Türk’ü ya da İran’ın Azeri Türk’ü Şii‘dir...
Anadolu Türkmen‘i Alevi’dir...
Ne sandın?...
“Türk milliyetçisi” denilince aklına sadece Müslüman Sünni mi geliyor?...
“Türk milliyetçiyiz” diyerek kimin ahlakını kime dayatıyorsun?...
Bak kardeşim !...
Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı.
Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu...
Macar Türklerini bilir misin?...
Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?...
Bugün...
Sadece Devlet Bahçeli‘yi bilmekle olmaz...
Gabor Vona‘yı da bileceksin!...
Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun?...
Oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!...
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?...
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?...
Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?...
Evet sen kardeşim!...
“Türk milliyetçileri” adını kullanarak kimin ahlakını kime dayatıyorsun?...
Kızma bana !...
Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım...
Cengiz Aytmatov’u bilirsin. Kırgız Türk’ü...
Türk birliğinin yılmaz savunucusu. Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem...
1980 yılında yazdığı bir romanı var:
“Gün Olur Asra Bedel”.
Okudun mu?...
Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır.
Şöyle...
Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş !...
Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınır,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir,
- Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır,
- Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılır,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırır,
- Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar,
- Fakat, deri kafaya o kadar yapışır ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemez,
- Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlar,
- Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak kişi büyük acılar çeker,
- Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölür,
- Sağ kalan tutsak ise zamanla kendine gelir; yiyip içerek gücünü toparlar.
- Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur.
Artık hafızası yoktur...
Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale gelir.
Artık düşünemez...
İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur. Kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece. Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle...
Evet...
Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir...
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır...
Anadolu’da “mankafa” derler !...
Kimbilir...
Belki de Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir...
Anlayana...
* Türk Bayrağı’nın yakılmasını, göklerden/direklerden indirilmesini protesto ettin mi?
Hayır!...
* Atatürk heykellerinin parçalanmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Bu ülkenin parsel parsel özelleştirme adı altında satılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Türk kimliğinin-kavramının Anayasa’dan çıkarılmak istenmesini protesto ettin mi?
Hayır!...
* Devlet nişanından, devlet kurumlarından Türkiye Cumhuriyeti ibaresi kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Andımızın kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
* 23 Nisan gibi, 19 Mayıs gibi milli bayramlarının kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Soma katliamını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Doğa katliamlarını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Kaçak Sarayı protesto ettin mi? Hayır!...
* Kuzey Irak’ta Türkmenlerin katledilmesini protesto ettin mi? Hayır!...
* Süleyman Şah Türbesi’nden kaçılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Ülkenin parçalanma projelerini protesto ettin mi? Hayır!...
Peki neyi protesto ettin?...
Sadece, bu ülkenin yüz akı sanatçısı Bedri Baykam‘ı protesto ettin !...
Beyoğlu Piramid Sanat Galerisi’nde Almanya, Fransa, Japonya ve ABD’den sanatçıların eserlerinin de yer aldığı “Çırılçıplak” başlıklı sergiyi “ahlaki değerlere” aykırı bulup Taksim‘e sokağa çıktın ve “Bizler; Türk Milliyetçileri, Türk İslam Ülkücüleri, Türk Milletinin ahlak değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz” dedin...
Demek: Türk kavramının yok edilmesi, Türk bayrağının yakılması, Atatürk heykelinin parçalanması, Andımız’ın, ulusal bayramlarımızın kaldırılması, “ahlaki değerlere” uygunmuş ki sesin çıkmadı!...
Türklüğün sadece “bacak arasına” indirgendiğinin farkında değil misin?...
Soner YALÇIN
77 notes · View notes
maho0326 · 1 year
Text
Sabahattin Ali Kimdir?
Tumblr media
“Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma...”
Ülkemizin önemli yazarlarından ve şairlerinden olan Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Eğridere Edirne’ de doğdu. İstanbul’daki Muallim Mektebi’nde aldığı nitelikli eğitim sayesinde Yozgat’ta öğretmenlik yapmaya başladı.
Birkaç yıl sonra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yabancı dil eğitimi alması amacıyla yurtdışına gönderilen isimler arasındaydı. 1928-1930 yılları arasında yabancı dil eğitimini Almanya’daki bir dil fakültesinde aldı. Burada Ivan Turgenyev, Edgar Allan Poe, Thomas Mann gibi yazarların eserleriyle tanıştı. Sabahattin Ali’nin bu yazarlardan etkilendiği görülmektedir.
Tumblr media
Türk Ulusu’na hakaret eden koyu milliyetçi bir Alman gencini tartakladığı gerekçesiyle Almanya’daki eğitimi sonlandırıldı ve Türkiye’ye gönderildi. Bazı kaynaklar, Ali’nin Türkiye’ye dönüşünün sebeplerini başka nedenlere bağlamaktadır.
Türkiye’ye döndükten sonra önce Bursa’da öğretmenlik yaptı; ardından Aydın’da bulunan bir okulda Almanca öğretmeni olarak çalıştı. Ali, Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle ve çeşitli politik suçlamalar nedeniyle tutuklandı ve Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsündeki yeri iyi bilinen Sinop Cezaevi’ne gönderildi. Suçlamaların yersiz olduğunu kanıtlarcasına Atatürk’e ithaf ettiği Benim Aşkım adlı şiirini ve başka bir amaçla da Esirler adlı tiyatro oyununu yazdı. Ayrıca ülkemizde çok sevilen şarkı “Aldırma Gönül”ü de Sinop Cezaevi’nde geçirdiği günlerde yazdı.
Tumblr media
Eşi Aliye Hanım’la 1935 yılında evlendi. Bu evlilikten Filiz Ali adında bir çocukları oldu. Filiz Ali 5 yaşındayken yazdığı, en iyi bilinen Sabahattin Ali kitaplarından olan Kuyucaklı Yusuf romanı büyük tartışmalara yol açtı. Hatta Hüseyin Nihal Atsız, bu romana karşılık olarak İçimizdeki Şeytanlar adında bir eser yazmıştı.
Sabahattin Ali, birçok kez askere alınmıştı. Askere alınma sebeplerinden biri II. Dünya Savaşı seferberliğiydi ve ülkemizde hâlen çok satan Kürk Mantolu Madonna adlı meşhur eserini bu yıllarda askerdeyken yazdı.
Tumblr media
İlerleyen yıllarda İstanbul’a gelen yazar, arkadaşı önemli güldürü yazarımız Aziz Nesin’le beraber Marko Paşa adındaki mizah dergisini çıkardı. Dergi zamanla siyasî hicivci bir hal alınca Sabahattin Ali’nin hakkında bir takım davalar açıldı ve yeniden tutuklandı.
Sabahattin Ali, son yıllarında ekonomik bunalım yaşıyordu ve tanıdıklarının yardımıyla bir kamyon edinerek nakliyecilik yapmaya başladı. Ayrıca o dönemde Türkiye’den ayrılmak istiyordu ve yakınlarına Avrupa’ya gitmek istediğinden bahsediyordu. Pasaport sahibi olamayan Sabahattin Ali, yasa dışı yollarla ülkeden kaçmaya çalıştı; fakat sebebi hâlen netlik kazanmayan bir nedenden ötürü 2 Nisan 1948 yılında hayatını kaybetti ya da öldürüldü(Kırklareli’de).
Tumblr media
Sabahattin Ali kitapları ve şiirleri son yıllarda ülkemizde büyük ilgi görmektedir. Yıllardır düşmediği çok satanlar listelerinde yerini koruyan en sevilen eseri Kürk Mantolu Madonna’nın yanına diğer kitapları Kuyucaklı Yusuf ve İçimizdeki Şeytan eklenmiştir.
Tumblr media
Birçok dile çevrilen Kürk Mantolu Madonna, 2016 yılında İngilizceye çevrilerek bir dünya klasiği olma yolunda büyük bir adım atmıştır ve yediden yetmişe herkesin severek okuduğu bir kitap olarak başka kitaplarda ve filmlerde de adından bahsettirmiştir.
Sabahattin Ali Kitapları
Romanlar:
Kuyucaklı Yusuf
İçimizdeki Şeytan
Kürk Mantolu Madonna
Tumblr media
Öyküler:
Değirmen
Kağnı
Ses
Yeni Dünya
Sırça Köşk
Tumblr media
Deneme:
Çakıcı’nın İlk Kurşunu
Şiirler:
Dağlar ve Rüzgâr
Kurbağanın Serenadı
Öteki Şiirler
Tumblr media
Oyunlar:
Esirler
Mektup:
Canım Aliye, Ruhum Filiz
Kaynak: https://www.dr.com.tr/Yazar/sabahattin-ali/s=253771
https://youtu.be/9R4wlDAIpRw
youtube
8 notes · View notes
06chrome06 · 1 year
Text
AZİZ NESİN'DEN
"Bir roman yazdım. Üç ay, geceli gündüzlü bu romana çalıştım. Dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır. Başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim. Roman çok güzel oldu. Gazetelerden birine götürdüm.
"Biz telif roman neşretmiyoruz," dediler.
"Bir kere okuyun!"
"Ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
Bir kitapçıya götürdüm. Daha "Bir romanım var," der demez, "Biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz," dedi.
Başka birine götürdüm. O da, "Tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor," dedi.
Nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. Üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. O zaman aklıma geldi. Bizim arkadaşlar, kimi Fransızcadan, kimi Almancadan, kimi İngilizceden, İtalyancadan hikâyeler aparıp Johnson’u Ahmet, Martha’yı Fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikâyenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. Ben niye sanki tersini yapmayayım?
Oturdum, romanda ne kadar Türk adı varsa değiştirdim. Amerikan ismi koydum. Elime bir yerden de New York’un planını geçirdim. Romandaki yer adları da Amerikan'ca oldu. Şimdi sıra geldi, romanın yazarına...Mark Obrien diye bir de ortaya Amerikan yazarı çıkardım.
"Yalnız çeviri roman yayımlıyoruz," diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "Size Mark Obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim," dedim.
"Çok güzel. Kim bu Mark Obrien?"
"Aaa! Bilmiyor musunuz? Ünlü Mark Obrien yahu! Kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
Romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. Yalnız bana "Yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz," dediler.
Sarıldım kaleme:
"Mark Obrien'in son şaheseri: 'Strugglefor Life'
Amerika’yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. Bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
Mark Obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. Babası Philadelphia'da bir çiftçi. Oğlunu papaz yapmak istiyor. Küçük Mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekâsını gösteriyor. Tıpkı birçok ünlü Amerikan yazarının hayatı gibi… Balıkçılık yapıyor. Hep bildiğiniz hikâye. Derken 40 yaşında ilk hikâyesini ‘Let Us Kiss’ dergisine gönderiyor. Dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki!
Anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. Bizim roman bir tutunsun. Kitapçılar, "Aman şu mark Obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
Mark Obrien'den tam 18 roman çevirdim. Daha da ömrüm oldukça çevireceğim. İş bununla kalmadı. Hani ünlü polis hafiyesi Jack Lammer var ya. Kitabı herkesin elinde dolaşıyor. Ondan da 6 kitap çevirdim. Son günlerde işi ilerletmiştim. Hintçeden, Çinceden bile çeviriyordum.
Bu gidişle bir zaman gelecek, Amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, Türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. Benim de artık son umudum, Mark Obrien adıyla, Amerikan edebiyatında yer almak.
Aziz Nesin
Tumblr media
7 notes · View notes
faintingheroine · 1 year
Text
I finally found Fethi Naci’s quote about Nihal:
“Our novelists aren’t inclined to examine female types in their novels; even if there are heroines in the novels they are drawn with coarse lines. But Halit Ziya closely examines Firdevs Hanım or Bihter in events that follow each other and tells of the changes in them with a surprising expertise by linking them to daily realities or to interpersonal relationships. But it is hard to say the same of Nihal. It is seen that with Nihal the novelist strains himself, that he tries to enliven and develop a type that doesn’t have much to do with life independently of daily realities and relationships. Because of this Nihal doesn’t live in the reader.
Halit Ziya gives a lot of importance to psychological examinations. But it must be said that he sometimes prolongs his words. And this too: It is impossible to not have the impression that sometimes his psychological examinations don’t derive from life but derive from information gathered from books. For example it seems that sometimes when Nihal’s reaction to a certain event is being told it is as if the thing being told is not directly Nihal’s psychology but any young girl’s psychology derived from books that tell of “a young girl”’s psychological reaction that certain event”.
Fethi Naci, Yüz Türk Romanı
There might be some truth to this. In the first parts of the book where Nihal’s reaction to a stepmother coming is being examined sometimes there are generalizations like “in a child”, “in a young girl” etc. But I think these examinations are successful because:
a) The examinations still apply to Nihal perfectly.
b) Halit Ziya makes clear that all these apply to a child of Nihal’s social status and life style. It is clear that he doesn’t talk about all children from all walks of life. And within those confines I think his generalizations are mostly true:
“Nihal, her life spent in a limited sphere, taking from life only what her father and governess, her books and nannies said, not possessing a sophisticated female companion, knew no more than average twelve-year-old children. What she knew of life was limited to the confused inferences drawn by her small judgement from things she had overheard by chance, or seen in the street from the passing carriage.”
I absolutely love this sentence and I think it perfectly illustrates being twelve and vaguely beginning to understand the implications and secret language of the adult world.
I love Halit Ziya’s prolonged psychological examinations. I love hearing his characters’ change in thoughts in minutiae.
Yes, it is true that Nihal lives mostly secluded, independent of daily realities and relationships lol, but so do I, so I find her as alive as any protagonist in a novel.
In short I do understand his criticism when I read the actual quote, and maybe even agree with it, but they are not a problem for me in Nihal’s characterization, quite the contrary in fact.
9 notes · View notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
Tumblr media
📌Soner Yalçın'dan Bahçeli'ye tarihi mektup...
Bak sana ne anlatacağım..?
Bu yazacaklarımı MHP’nin “parti okulu“nda bulamazsın. Unutturdular sana çünkü…
Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır.
Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de, Hıristiyan’dır...
Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…
Altaylar, Tengrici’dir...
Saha-Yakut Türkleri Şaman‘dır...
Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir...
Azerbaycan Türk’ü ya da İran’ın Azeri Türk’ü Şii‘dir...
Anadolu Türkmen‘i Alevi’dir...
Ne sandın?...
“Türk milliyetçisi” denilince aklına sadece Müslüman Sünni mi geliyor?...
“Türk milliyetçiyiz” diyerek kimin ahlakını kime dayatıyorsun?...
Bak kardeşim !...
Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı.
Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu...
Macar Türklerini bilir misin?...
Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?...
Bugün...
Sadece Devlet Bahçeli‘yi bilmekle olmaz...
Gabor Vona‘yı da bileceksin!...
Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun?...
Oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!...
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?...
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?...
Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?...
Evet sen kardeşim!...
“Türk milliyetçileri” adını kullanarak kimin ahlakını kime dayatıyorsun?...
Kızma bana !...
Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım...
Cengiz Aytmatov’u bilirsin. Kırgız Türk’ü...
Türk birliğinin yılmaz savunucusu. Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem...
1980 yılında yazdığı bir romanı var:
“Gün Olur Asra Bedel”.
Okudun mu?...
Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır.
Şöyle...
Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş !...
Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınır,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir,
- Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır,
- Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılır,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırır,
- Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar,
- Fakat, deri kafaya o kadar yapışır ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemez,
- Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlar,
- Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak kişi büyük acılar çeker,
- Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölür,
- Sağ kalan tutsak ise zamanla kendine gelir; yiyip içerek gücünü toparlar.
- Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur.
Artık hafızası yoktur...
Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale gelir.
Artık düşünemez...
İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur. Kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece. Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle...
Evet...
Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir...
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır...
Anadolu’da “mankafa” derler !...
Kimbilir...
Belki de Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir...
Anlayana...
* Türk Bayrağı’nın yakılmasını, göklerden/direklerden indirilmesini protesto ettin mi?
Hayır!...
* Atatürk heykellerinin parçalanmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Bu ülkenin parsel parsel özelleştirme adı altında satılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Türk kimliğinin-kavramının Anayasa’dan çıkarılmak istenmesini protesto ettin mi?
Hayır!...
* Devlet nişanından, devlet kurumlarından Türkiye Cumhuriyeti ibaresi kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Andımızın kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
* 23 Nisan gibi, 19 Mayıs gibi milli bayramlarının kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Soma katliamını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Doğa katliamlarını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Kaçak Sarayı protesto ettin mi? Hayır!...
* Kuzey Irak’ta Türkmenlerin katledilmesini protesto ettin mi? Hayır!...
* Süleyman Şah Türbesi’nden kaçılmasını protesto ettin mi?
Hayır!...
* Ülkenin parçalanma projelerini protesto ettin mi? Hayır!...
Peki neyi protesto ettin?...
Sadece, bu ülkenin yüz akı sanatçısı Bedri Baykam‘ı protesto ettin !...
Beyoğlu Piramid Sanat Galerisi’nde Almanya, Fransa, Japonya ve ABD’den sanatçıların eserlerinin de yer aldığı “Çırılçıplak” başlıklı sergiyi “ahlaki değerlere” aykırı bulup Taksim‘e sokağa çıktın ve “Bizler; Türk Milliyetçileri, Türk İslam Ülkücüleri, Türk Milletinin ahlak değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz” dedin...
Demek: Türk kavramının yok edilmesi, Türk bayrağının yakılması, Atatürk heykelinin parçalanması, Andımız’ın, ulusal bayramlarımızın kaldırılması, “ahlaki değerlere” uygunmuş ki sesin çıkmadı!...
Türklüğün sadece “bacak arasına” indirgendiğinin farkında değil misin?...
Soner YALÇIN
11 notes · View notes
binbirkitapnet · 1 year
Text
Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
Tumblr media
Hürriyet‘in 100 kişilik bir ekiple seçmiş olduğu Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı sizler için listeledik. Bu kitapları alıp kütüphanenize eklemenizi tavsiye ederiz, çok değerli yazarların çok kıymetli eserleri bulunuyor bu listede. Türk edebiyatını tanımak ve anlamak adına kendinize yapacağınız en büyük iyilik bu kitapları okumak olurdu.. Lafı daha fazla uzatmadan Türk Edebiyatının en iyi 100 romanı listemize geçelim.. Listemizin Türk edebiyatı yazar-eser listesi sizin de tahmin edebileceğiniz üzere İnce Memed ile başlıyor..
Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
İlk sıra ince memed'in oldu, ardından tutunamayanlar, saatleri ayarlama enstitüsi, huzur, kara kitap şeklinde ilerliyor.. işte Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı
1. İnce Memed - Yaşar Kemal
2. Tutunamayanlar - Oğuz Atay
Tumblr media
3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar
4. Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar
Tumblr media
5. Kara Kitap - Orhan Pamuk
6. Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal
Tumblr media
7. Aylak Adam - Yusuf Atılgan
Tumblr media
8. Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil
Tumblr media
9. Benim Adım Kırmızı - Orhan Pamuk
Tumblr media
10. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar
Tumblr media
11. Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar
12. Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin
13. Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
14. Bir Düğün Gecesi - Adalet Ağaoğlu
15. Tehlikeli Oyunlar - Oğuz Atay
16. Ölmeye Yatmak - Adalet Ağaoğlu
17. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
18. Üç İstanbul - Mithat Cemal Kuntay
19. Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
20. 9. Hariciye Koğuşu - Peyami Safa
21. Devlet Ana - Kemal Tahir
Puan: 59
22. Bir Gün Tek Başına - Vedat Türkali
Puan: 58
23. Hakkari'de Bir Mevsim - Ferit Edgü
Puan: 55
24. Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali
Puan: 54
25. Yenişehir'de Bir Öğle Vakti - Sevgi Soysal
Puan: 50
26. Mai ve Siyah - Halit Ziya Uşaklıgil
Puan: 46
27. Kıskanmak - Nahid Sırrı Örik
Puan: 44
28. Cevdet Bey ve Oğulları - Orhan Pamuk
Puan: 43
29. Eylül - Mehmet Rauf
Puan: 41
30. Gece - Bilge Karasu
Puan: 41
31. Fahim Bey ve Biz - Abdülhak Şinasi Hisar
Puan: 39
32. 47’liler - Füruzan
Puan: 37
33. Gölgesizler - Hasan Ali Toptaş
Puan: 34
34. Demirciler Çarşısı Cinayeti - Yaşar Kemal
Puan: 33
35. Yorgun Savaşçı - Kemal Tahir
Puan: 33
36. Murtaza - Orhan Kemal
Puan: 32
37. Yer Demir Gök Bakır - Yaşar Kemal
Puan: 29
38. Tuhaf Bir Kadın - Leyla Erbil
Puan: 28
39. Ağır Roman - Metin Kaçan
Puan: 26
40. Orta Direk - Yaşar Kemal
Puan: 24
41. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana - Yaşar Kemal
Puan: 23
42. İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali
Puan: 23
43. Yalnızız - Peyami Safa
Puan: 23
44. Bin Hüzünlü Haz - Hasan Ali Toptaş
Puan: 22
45. Son Adım - Ayhan Geçgin
Puan: 22
46. Yılanların Öcü - Fakir Baykurt
Puan: 22
47. Her Gece Bodrum - Selim İleri
Puan: 21
48. Sinekli Bakkal - Halide Edib Adıvar
Puan: 21
49. Sultan Hamid Düşerken - Nahid Sırrı Örik
Puan: 21
50. Serenad - Zülfü Livaneli
Puan: 20
51. Tol - Murat Uyurkulak
Puan: 20
52. Ayaşlı ve Kiracıları - Memduh Şevket Esendal
Puan: 19
53. Müşâhedat - Ahmet Midhat Efendi
Puan: 19
54. Kinyas ile Kayra - Hakan Günday
Puan: 18
55. Berci Kristin Çöp Masalları - Latife Tekin
Puan: 17
56. Denizin Çağırışı - Kemal Bilbaşar
Puan: 17
57. Kırık Hayatlar - Halid Ziya Uşaklıgil
Puan: 17
58. Kurt Kanunu - Kemal Tahir
Puan: 17
59. Medarı Maişet Motoru - Sait Faik Abasıyanık
Puan: 17
60. Odalarda - Erdal Öz
Puan:17
61. Yeşil Gece - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 17
62. Bir Solgun Adam - Selçuk Baran
Puan: 16
63. Kurtlar Sofrası
Puan: 16
64. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi - Ayfer Tunç
Puan: 15
65. Buzul Çağının Virüsü - Vüs’at O. Bener
Puan: 15
66. Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir
Puan: 15
67. Gurbet Kuşları - Orhan Kemal
Puan: 15
68. İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
Puan: 15
69. Mel’un - Selim İleri
Puan: 15
70. Rahmet Yolları Kesti - Kemal Tahir
Puan: 15
71. Bir Kadının Penceresinden - Oktay Rıfat
Puan: 15
72. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı - Bilge Karasu
Puan: 14
73. Heba - Hasan Ali Toptaş
Puan: 13
74. Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk
Puan: 13
75. Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim - Nâzım Hikmet
Puan: 13
76. Çamlıca’daki Eniştemiz - Abdülhak Şinasi Hisar
Puan: 12
77. Çocukluğun Soğuk Geceleri - Tezer Özlü
Puan: 12
78. Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık
Puan: 12
79. Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Puan: 12
80. Eski Hastalık - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 11
81. Mutluluk - Zülfü Livaneli
Puan: 11
82. Şimdiki Çocuklar Harika - Aziz Nesin
Puan: 10
83. Boğazkesen - Nedim Gürsel
Puan: 10
84. Karartma Geceleri - Rıfat Ilgaz
Puan: 10
85. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu - Peyami Safa
Puan: 10
86. Sahnenin Dışındakiler - Ahmet Hamdi Tanpınar
Puan: 10
87. Yaralısın - Erdal Öz
Puan: 10
88. Yeşilçam Dedikleri Türkiye - Vedat Türkali
Puan: 10
89. Ankara - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Puan: 9
90. Araba Sevdası - Recaizade Mahmut Ekrem
Puan: 9
91. Ateş Gecesi - Reşat Nuri Güntekin
Puan: 9
92. Çılgın Gibi - Suat Derviş
Puan: 9
93. Göçmüş Kediler Bahçesi - Bilge Karasu
Puan: 9
94. Handan - Halide Edib Adıvar
Puan: 9
95. Mahur Beste - Ahmet Hamdi Tanpınar
Puan: 9
96. Şu Çılgın Türkler - Turgut Özakman
Puan: 9
97. Tütün Zamanı - Necati Cumalı
Puan: 9
98. Veda - Ayşe Kulin
Puan: 9
99. Viski - Çetin Altan
Puan: 9
100. Yalan - Tahsin Yücel
Puan: 9 Türk Edebiyatının En İyi 100 Kitabı Siz hangi kitapları okudunuz veya önermek isterdiniz? Yorumlarda belirtmeyi unutmayınız. Telegram kanalımızı takip edebilirsiniz! Keyifli okumalar! Read the full article
2 notes · View notes
1kitap1fotograf · 2 years
Photo
Tumblr media
HUZUR: Ahmet Hamdi’yi anlamak gerçekten büyük emek istiyor. Huzur romanı Mahur Beste ve Sahnenin Dışındakiler üçlemesi Türk edebiyatına kalın çivilerle çakılmış başyapıtlardır. İkinci dünya savaşı öncesi Cumhuriyet’in bir arayışını anlatmaktadır. Yeni ülkenin aydınlarının bu huzur arayışı sırasında batı ile gel gitleri anlatılırken aynı zamanda Mümtaz’ın da iç ve dış dünyasında peşinden koştuğu huzuru anlatmış Tanpınar. Yazarımız şair ruhunu bu kitapta öyle güzel sezdiriyor ki şiirdeki ahenk lezzeti bu kitabında da bizim damağımızda yerini buluyor. Tavsiyemdir… #huzur #ahmethamditanpınar #1kitap1fotograf #kitap (Konya, Turkey) https://www.instagram.com/p/Cg1dlKlsf_C/?igshid=NGJjMDIxMWI=
4 notes · View notes
aykutiltertr · 8 days
Video
youtube
Mahşere Kadar - Emirkan ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Rast - Fantezi...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/Mld_eE8X5xo Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Author: Ercan Saatçi Composer: Ercan Saatçi & Hakan Altun Arranger: Erhan Bayrak Music Publisher: Poll Production MAHŞERE KADAR İster hüzünlü ister kederli Ya da boynu bükük, yüreği dertli Sabahlar olmadan Umudu kırmadan Halledelim bunu dertliyim, dertli İster hüzünlü ister kederli Ya da boynu bükük, yüreği dertli Sabahlar olmadan Umudu kırmadan Halledelim bunu dertliyim, dertli Kıralım zincirleri ve kötü günleri Unutalım artık derdi, kederi Vakit geçirmeden halletmeli Boş verin her şeyi, dinleyin beni Bu akşam eğlenelim sabaha kadar Bizim dostluğumuz ölene kadar Bu dertler, kederler nereye kadar? Aşkımız, sevgimiz mahşere kadar Biyografi Emirkan 06.06.1973 İstanbul doğumlu. 1993 Yılında İTÜ Türk Musikiler Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü'nde müzik eğitimine başlamıştır. Profesyonel anlamda ilk albümü 'Mahşere Kadar' 2000 yılında DMC Müzik şirketi tarafından piyasaya çıkarılmıştır. Albümde 11 şarkı bulunup, bu şarkılar arasında Ercan Saatçi, Hakan Altun'a ait ve Anonim olanları da var. İkinci Albümü 'Ters Köşe' ise 2002 yılında DMC plak şirketi tarafından piyasaya sürülmüştür.13 Şarkının bulunduğu albümüm produktörlüğünü Ercan Saatçi ve müzik direktörlüğünü Ufuk Yıldırım üstlendi. 'Akşam Güneşi' adlı son albümü Orhan Gencebay'ın sahibi olduğu Kervan Plakçılık tarafından Aralık ayında piyasaya sürülmüştür. Albümde Emirkan'a ait üç şarkı var. Profesyonel müzik hayatına albüm dışında beste çalışmalarıyla sürdüren Emirkan'ın bestelerinden bazıları; Seven Kızın Romanı - Demet Akalın, Esmer Yarim - Demet Akalın, Gururum- Demet Akalın, Evlenir miydik - Ebru Gündeş, Kim Özler - Linet, Yüreğim - Linet, O kim Oluyor - Linet, İhanet - Linet, Ayrılık Şarkısı - Sibel Can. Mahsere Kadar Emirkan · 2018 Aşk Adamı Akşam Güneşi · 2004 Ben Mecburum Sana Sevgililer Günü Sevgililer Günü · 2019 Yüreğimde Yara Var Yüreğimde Yara Var · 2020 Sessiz Sessiz Akşam Güneşi · 2004 Bebeğim Akşam Güneşi · 2004 Çok Fena Sevgililer Günü · 2019 Savrulurum Akşam Güneşi · 2004 Kına Emirkan · 2018 İyi ki Varsın Akşam Güneşi · 2004 Alo Aşkım Sevgililer Günü · 2019 Mecburum Sana Ben Böyle Gidemem Emirkan · 2018 Akşam Güneşi Akşam Güneşi · 2004 23 Nisan Marşı Türk Marşları · 2000 Evlenelim Sevgililer Günü · 2019 Emirkan kimdir? Emirkan kaç yaşında ve aslen nereli? Emirkan evli mi? Emirkan’ın şarkıları nelerdir? İşte Emirkan’ın hayatı... Kınayı Yakmışlar Geline şarkısıyla dikkatleri üzerine geçen genç şarkıcı ve söz yazarı Emirkan, Demet ve Alişan İle Sabah Sabah programının 28 Ekim Çarşamba günkü konuğu oldu. Hayranlarıyla bir kez şarkılarıyla buluşan Emirkan’ın hayatı merak konusu oldu. Peki Emirkan kimdir, kaç yaşında ve aslen nereli? Emirkan’ın şarkıları nelerdir? İşte detaylar... Demet Akalın ve Alişan’ın eğlenceli sunumuyla her sabah evlere konuk olan Demet ve Alişan İle Sabah Sabah programının son bölümüne şarkıcı Emirkan misafir oldu. En sevilen şarkılarını izleyicileri için söyleyen başarılı sanatçı Alişan ve Demet Akalın’la da düet yapıt. İzleyicilerine kayfili anlar yaşatmayı başaran ünlü isim hakkındaki araştırmalar çoğlatıldı. Programın sıkı takipçileri ve sosyal medya kullanıcıları Emirkan’ın hayatını detaylandırmaya başladı. Emirkan evli mi? Emirkan boşandı mı? Emirkan'ın kaç çocuğu var? Tüm ayrıntılar... EMİRKAN KİMDİR? Şarkıcı Emirkan, 1973 yılının Haziran ayında dünyaya geldi. Emirkan yaş olarak 47 yaşındadır. Emirkan’ın burcu ise İkizler’dir. 7 kardeşin 6. çocuğu olarak İstanbul’da doğan Emirkan aslen Siirtli’dir. Müziğe olan ilgisi çocuk yaşlarda başlayan Emirkan henüz 8 yaşındayken ilk albümünü piyasaya sürdü. 10 yaşındayken ikinci albümünü de yapan Emirkan, ilk çocuk sanatçı olduğunu belirtmişti. İlköğretim, ortaokul ve lise eğitimini Davutpaşa’da Osman Ülkümen Anadolu Lisesi’nde tamamlayan Emirkan, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikiler Konservatuvarı Temel Bilimler Bölümü’nde müzik eğitimi aldı. 2000 yılında profesyonel anlamda müzik kariyerine adım adan Emirkan, Mahşere Kadar isimli albümüyle sevenleriyle buluştu. Albümde Emirkan, Ercan Saatçi ve Hakan Altun gibi ünlü sanatçıların şarkılarını seslendirdi. 2002 yılında Ters Köşe kasetini çıkartan Emirkan’ın albümünün prodüktörlüğünü ise Ercan Saatçi, müzik direktörlüğünü ise Ufuk Yıldırım üstelendi.
0 notes
haytaogluyunus · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ANMA
BUGÜN 29 MART (1966)
TÜRK TARHİNİN ROMANCISI
ABDULLAH ZİYA KOZANOĞLU’NUN VEFATININ YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM
HAYATI:
Abdullah Ziya Kozanoğlu
(d. 16 Ocak 1906 / ö. 29 Mart 1966)
Yazar, Mimar, Müteahhit, Ressam, Gazeteci
İstanbul’un Beşiktaş semtinde dünyaya geldi. İlköğrenimini 1916'da Nişantaşı İttihat ve Terakki Mektebi'nde, ortaöğrenimini ise 1919’da Beşiktaş Genç Osman Paşa Ortaokulu'nda tamamladı. 1922'de Kabataş Lisesi'nden mezun olan yazar, daha sonra Yüksek Mühendis Mektebi'ne (Mühendis Mekteb-i Âlisi) girdi; ancak buradan mezun olamadan ayrılmak zorunda kaldı (Angın 2017). Mühendis Mekteb-i Âlisi'nden mezun olamadan ayrılma gerekçesi, burada öğrenimine devam ederken meydana gelen bir öğrenci ayaklanmasıdır. Abdullah Ziya Kozanoğlu, yükseköğrenimi sırasında yüksekokullar talebe birliğinin kurulması için mücadele etti. Bu mücadele esnasında gelişen bir vapur kaçırma olayı dolayısıyla okulundan ayrılmak zorunda kaldı. Mühendis Mektebi'nden ayrılmasının ardından Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü'ne kaydoldu. Bu okulu başarı ile bitirerek 1929'da mezun oldu ükseköğrenimini kısa bir sürede başarıyla tamamlayan Kozanoğlu, Avrupa’ya giderek eğitimine burada devam etmek istedi. Ancak bu isteğini gerçekleştiremedi. Çeşitli gazetelerde yazılar yazdı. Adana Belediyesi Fen İşlerinde müdürlük, Maarif Vekâletinde kontrol şefliği görevlerinde bulundu.
Spora ve sanata ilgili olan Kozanoğlu, 1942-1950 ve 1952-1955 yılları arasında Beşiktaş Jimnastik Kulübünün başkanlığını yaptı. Ardından bir arkadaşının tavsiyesi ile Arena Tiyatrosunun kurulmasını sağladı (Kaya 2010). Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenci iken dünyaca ünlü İsveç asıllı mimar Arnold Ernst Egli’den ders aldı. Sonraki yıllarda bu kişiden saygıyla bahsetti. Kozanoğlu, ayrıca bitirme projesi olarak Güzel Sanatlar Akademisi binasını tasarladı.
Kozanoğlu’nun Adana’da görev yaptığı dönemde verdiği mimari eserler arasında Adana Gazi Anıtı; Salihli, Manisa, Akhisar yatı mektepleri ile Akhisar Ortaokulu gibi çalışmalar yer alır (Angın 2017). Diğer önemli eserleri arasında Adana’da Kimyager Ali Rıza Bey Evi, Adana’da Foto Coşkun fotoğrafhanesi iç mekân düzenlemesi, Adana Şehir Stadyumu, Ziraat Haşarat Laboratuvarı, Adana Çınarlı İlkokulu sınıf ilavesi, Adana’da kira evi, İstanbul’da Son Posta Matbaası binası, Adana Erkek Muallim Mektebi tadil inşaatı ve cephe tasarımı, Adana Gazi Abidesi, Moda’da villa projesi sayılabilir. Taslak hâlinde olup yapılmamış projeleri de bulunan Kozanoğlu, bir süre sonra mimarlığı bırakıp müteahhitliğe yönelir. Mimari alanda ileri sürdüğü en önemli fikir, "Cumhuriyet Konutu" projesidir Kozanoğlu edebiyat dünyasına on dört yaşında iken Bizim Mecmua adlı dergide yayımlanan "Şairle Ekmekçi" adlı şiirle girdi. Mühendis Mekteb-i Âlisi'ndeki öğrencilik yıllarında Resimli Mecmua adı dergide dergi ressamı olarak çalıştığı dönemlerde ilk tarihî romanı olan Kızıl Tuğ’u kaleme aldı (Kaya 2010). Kozanoğlu’nun yazdığı tarihî romanlar çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinin en fazla okunan ve aynı zamanda en fazla basılan eserleri arasındadır. Abdullah Ziya Kozanoğlu, yazdığı romanların sinemaya ve çizgi romana aktarılması için de gayret gösterdi. Senaryoları ve uyarlamaları bizzat kendisi yaptı. Bu yönüyle Türkiye’nin ilk çizgi roman yazarları arasında yer aldı.
Türk sinema tarihinde Cüneyt Arkın ile birlikte birer kült hâline gelen Malkoçoğlu ve Battal Gazi sinema filmleri, Kozanoğlu’nun eserlerinden ilham alınarak hazırlandı (Tolu 2011). Pek çok çalışmaya imza atan, farklı mecralarda ürün veren yazar, ardında gerek edebî gerekse mimari pek çok eser bıraktı.
Abdullah Ziya Kozanoğlu, tarihî roman yazarlığı ile öne çıkar. Roman, Abdullah Ziya için bir araç olup, yazarın esas amacı, eserleriyle Türk insanına millî şuuru aşılamaktır. Yazarın roman kahramanları, bu nedenle millî özellikler ile doludur. Kendi millî kimliklerini her şeyin üzerinde tutan kahramanlar, güzel vasıflarla ve doğruluk, yardımseverlik, dürüstlük vb. gibi erdemlerle donatılmışlar, halka hizmet etmek için çalışmaktadırlar, bir diğer deyişle âdeta hayatlarını millete hizmete vakfetmişlerdir (Metin 2007). Ulusalcı bir yazar olan Kozanoğlu, 1930’larda oluşturulan ve Türklerin Osmanlı ve Selçuklu’dan önceki Orta Asya kökenine işaret eden Türk Tarih Tezi gündeme henüz gelmeden önce, Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan bir tarih hayalini popüler roman diliyle canlandırmıştır. Bu anlayışın, yazarın eserlerindeki mekân ve kahramanları olduğu kadar konu seçimini de etkilediği görülmektedir. Kozanoğlu, Cumhuriyet’in ve inkılâpların iyi bir savunucusu olmakla birlikte, ümmet anlayışından millet anlayışına geçmeye çalışan topluma eserleri ile millet olma şuurunu aşılamaya çalışmaktadır (Angın 2017). Eserlerinden hareketle Osmanlı Devleti'ni ve onun mirasını reddeden Kozanoğlu, bazı tarihsel gerçekleri çarpıtması ya da olduğundan farklı göstermeye çalışmasından ötürü edebiyat ve sanat camiasından çok eleştiri toplamıştır.
Kozanoğlu’nun, rejimin âdeta bir misyoneri olarak benimsediği ulusçu yaklaşım, laiklik ilkesi ve Osmanlı’yı redd-i miras anlayışı, romanlarını olduğu gibi mimarlık yazılarını da şekillendirmektedir (Angın 2017). Kozanoğlu’nun, eserlerinde inkılapları benimsediği ve bunları halka da aşılamaya çalıştığı görülür. Ümmet anlayışının yaygın olduğu topluma millet bilincinin aşılanması için kendi ırkının üstünlüğünü özellikle vurgular. Kozanoğlu için Türklük ve Türk kültürü yüce bir değerdir. Türk birliği ve Türk'ün yüceltilmesi için çalışılmalıdır. Romanları konu, kahramanlar, dil ve anlatım bakımından hep Türk kültürü ve tarihi ile ilişkilidir. Birçok romanında özellikle de Kızıl Tuğ’da Türklüğü övmek adına Arapların yerildiği ve aynı eserin bazı yerlerde de İslam’a “Arapların dini'” gözüyle bakıldığı görülür. Kahramanları sonradan Müslüman olmuş tipler ise Türklüğünü unuttuğu için kötü olarak kabul edilir (Kaya 2010). Kozanoğlu’nun romanları pek çok araştırmacıya göre estetik kaygıdan uzak, popüler eserlerdir. Özellikle şahsi ideolojisinin ön planda olması, bu anlayışı doğrular niteliktedir. Eserlerinde sık sık tarihî şahsiyetlerin isimlerinin geçtiği, hatta bazılarında kahramanların gerçek birer tarihî şahsiyet olduğu görülür. Dolayısıyla Kozanoğlu’nun eserlerinde kahramanlar, gerçek ve kurmaca olmak üzere ikiye ayrılabilir. Benzer şekilde konu seçiminde de yazarın bazı eserlerinde gerçek olaylardan esinlendiği anlaşılmaktadır.
Kozanoğlu’nun Patronalılar adlı eseri, konusunu tarihteki Patrona Halil İsyanından alır. Yazar, bu eseri ile Lale Devrindeki Osmanlı Devletinin -yönetici ve halk boyutuyla- bir portresini çizmeye çalışır. Fatih Feneri'nde; bir korsanın, Bizans tarafından öldürülen babasının kılığına girerek, İstanbul’un fethi için mücadele etmesi anlatılır. Hilal ve Haç, konusunu tarihten -Üçüncü Haçlı Seferinden- alan bir başka tarihî romandır. Kızıl Kadırga'da, Osmanlı donanmasının kontrolündeki Akdeniz’de hüküm sürmeye çalışan Kızıl Kadırga adlı korsan gemisinin yok edilmesi ve Kıbrıs’ın fethi, İnebahtı Deniz Savaşı gibi tarihî hadiseler anlatılmaktadır. Arena Kraliçesi'nin konusu Orta Asya'da yaşanan maceralara dayanır. Yazarın radyofonik olarak yazılan romanı Kubilay Han'ın Gelini, Kubilay Han ile Timur Barak Han arasında geçen olaylardan oluşur.
Yazarın, en fazla okunan eserlerinden biri olan Kızıl Tuğ adlı romanını, Resimli Mecmua'da yayımlanan bir resmi ile alay eden yazarlara kızarak kaleme aldığı, daha sonra yazma serüvenine devam ettiği bilinmektedir. Bu eser kendisinden sonra yazılan eserlere ilham vermiştir. "Mesela, Suat Yalaz’ın 'Karaoğlan'ı, Kızıl Tuğ’daki Otsukarcı tiplemesinin bir uyarlamasıdır" (Türkmen 2008). Yazarın romanlarının yanı sıra konusunu tarihten alan çizgi romanları (Cengiz Han’ın Hazineleri, Tibet Canavarı, Altın Saçlı Kız, Kız Kulesi Kahramanı, Hülâgu’nun Gözdesi, Agahan’ın Yüzüğü vb.) ve tiyatro eserleri (Kozanoğlu, Tavşan Başı vb.) de mevcuttur.
Romanlarının dili süslü anlatımdan uzak ve yalındır; ancak zaman zaman özellikle Türklüğü vurgulamak ve yüceltmek amacıyla eski Türkçe kelimelere yer verildiği de görülür. Eserleri millî şuurun oluşmasında ve gençler arasında okuma kültürünün yaygınlaşmasında etkili olsa da kahramanların ve bazı noktaların tarihsel gerçeklikle uyuşmaması, Kozanoğlu’nun sıkça eleştirilmesine neden olur.
Başlıca Romanları
• Kızıltuğ (1927)
• Seyyid Battal (1929)
• Boğaç Han (Tahsin Demiray ile birlikte, 1929)
• Kaniıoğlu Kanturalı (1929)
• Boz Aygırlı (1929)
• Kara Çoban (1929)
• Küçük Korsan (1930)
• Kurtlar (1935)
• Küçük Kahraman (1935)
• Gültekin, Orhun Barkı Kahra¬manı (1936)
• Küçük Uçman (T. Demiray iie birlikte 1936)
• Kuduzlar Kraliçesi (T. Demiray ile birlikte, 1938)
• Kuş Adamın Maceraları (T. Demiray ile birlikte, 1938)
• Atlı Han (1942)
• Kozanoğlu (1943)
• Lâle Devrinde Patronalılar Saltanatı (1943)
• Malkoçoğlu (1943)
• Savcı Bey (1944)
• Kolsuz Kahraman (1945)
• Battal Gazi (1946)
• Türk Korsanları (1948)
• Şeydi Ali Reis (1951)
• Dağlar Delisi (1952)
• Fâtih Feneri (1952)
• Sencivanoğlu (1957)
• Hilâl ve Salip (1961)
• Algaya’nm Ölümü (1962)
• Altın Saçlı Kız (1962)
• Cengiz Han’ın Hazineleri (1962)
• Hülâgû’nun Gözdesi (1962)
• Kız Kulesi Kahra¬manı (1962)
• Tibet Canavarı (1962)
• Ağahan’m Yüzüğü (1963)
• Altın Hançer (1963)
• Boz kurt’un İntikamı (1963)
• Kızıl Kadırga (1963
• Arena Kraliçesi (1964)
• Sarı Benizli Adam (1964)
• Kubllay Han’ın Gelini (1965)
+20
İstatistikleri ve reklamları gör
Gönderiyi Öne Çıkar
0 notes
gundemarsivi · 1 month
Text
Tumblr media
İntihal, Ticari Bir Meseledir
✍🏻 Sinan Kemal
https://www.gundemarsivi.com/intihal-ticari-bir-meseledir/
Yetmez amaçları popüler bir yazarın, popüler olmayan bir romanının intihal olmasının kesinleşmesi, resmen hepsini paniğe sürükledi. Gene yüz küsür kişilik toplu bir bildiri hazırladılar. Aralarına eski besteci, uzun zamandır da romancı olan eski CHP mebusu Livaneli’yi aldılar. Neymiş, bu hırsızlık cezalandırılırsa, yaratıcılıkları zedelenirmiş. Vah vah vah. İmzaya katılan bay Nobel’in Beyaz Kale ve Livaneli’nin Mutluluk romanları da düpedüz aşırma. Livaneli’nin romanı, Nobel ödüllü Mısırlı yazar Necip Mahfuz’un, Dilenci romanına çok benziyor.
Bu fikir hırsızlarının savunmaları ise çok komik. Başka yazarların fikir haklarının korunması, bunların yaratıcılığına engelmiş. Sorun şu ki, intihal davaları, ticari ve mali davalardır. Akademik intihal davaları da ticaridir. Bu ticarilik, akademisyenlerin (asistan ya da profesör) biz dar gelirlerin gözüne çok görünen maaş ya da ikramiyeleri değil, bu unvanların halka verdiği güven duygusu ve söz söyleme yetkisidir. Şimdi ben profesör olsaydım, böyle blog köşelerinde mi yazardım, yoksa önemli yayınevleri kitabımı basmak için (hadi her profesörün kitabı içinde sıraya girmesinler) direk para mı talep ederlerdi? Sonuçta bu bloğun da okunma oranları bu seviyede gezmedi.
Matbaa ve fikir-sanat ürünlerini çoğaltıp, satmanın bu kadar kolay olmadığı, bu işlerden çok para kazanılmadığı zamanlarda, bu tür intihallere fazla dikkat edilmezdi. O zamanlar sanattan para kazanmak (mimar bile olsanız) kendinize zengin, tercihen kral, sadrazam, vezir ya da vali ayarında devlet görevlisi bir koruyucu bulmanızla mümkündü. Yoksa hikaye anlatıcısı olarak kahvelerde, tiyatrocu-meddah olarak sokak köşelerinde, şair olarak zaten saz çalan bir ozan olarak düğünlerde, bayramlarda, ressam-yontucu-nakkaş olarak arada bir çıkan süsleme işlerinde üç-beş kuruş kazanırdınız. Konak yaptıracak kadar zengin biri değilseniz, ev yaptırmak için duvarcı ustası tutardınız, mimar değil. Behçet Mahir, Erzurum, Atatürk Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı (Türkoloji) profesörü Mehmet Kaplan tarafından keşfedilip, üniversite kadrosuna özel dekan odacısı olarak alınana kadar, geçimini kahvelerde hikaye anlatarak sağlıyordu. Kaplan, Köroğlu başta olmak üzere, pek çok destanı ondan derledi. Hatta anlattığı destanda Köroğlu, Ayvaz’ı, dekanın kendisini çağırdığı gibi, ziline basarak çağırır.
O zamanlarda bile intihal, ciddi bir suç, kusur olarak görülmüştür. Adını hatırlamadığım bir divan şairi, uykusuz geceler ve günler sonucu bulduğu dizenin, mevcut kalıplara uymayıp, hiç kimselere benzememesinden dolayı beğenilmediğini; başka bir uykusuz gecelere mal olan bir şiirinin de unutulmuş bir şaire benzediği için beğenilmediğini yazmıştır. Şeyh Galip, Mevlana’dan çok aşırma yaptığı suçlamalarına, çaldımsa mirimin (önderimin-büyüğümün) malını çaldım, elin malını çalmadım ya diye kendisini savunmuştur. Buna rağmen özellikle şair ve müzisyenler, aşırdıkları eserleri uzak yerlerde icra etmişlerdir. Örneğin, Kalenin Dibinde Taş Ben Olaydım türküsü, Özbekistan’dan başlayıp, tüm Türkçe konuşan toplumlarda değişik versiyonları söylenmiş, bir varyantı Arnavutça omuş, Avusturyalı besteci Brhams, orkestraya uyarlayıp, Persian Marsh (İran Marşı) yapmıştır. Balıkesir’e ait, iki keklik türküsü, az farkla Elazığ’da ortaya çıkar. Yazsak ve araştırsak onlarca örnek çıkar.
Fakat dedim ya, o zamanlar sanat-bilim işlerinde çok para yoktu. Öklid (Pisagor’da olabilir) bu işlerden kaç para kazanacağını soran bir öğrencisinin eline para verip, sınıftan kovmuş. Thales, bu felsefeden kaç para kazanılacağını soranlara kızıp, sert-soğuk bir kışta, zeytin yağı sıkma aletlerini ucuza satın alıp, yazın, zeytin rekoltesi çok artınca yüksek fiyata satıp, çok para kazanmış. Farabi, yaşadığı yıllarda da şimdiki kadar ünlü olduğu halde, ayetleri para karşılığında satan durumuna düşmemek için, anlattığı derslerden para almamış, duvarcı uztalığı yapmış, yetmiş yaşından sonra bir devlet görevlisi ona emekli maaşı vermiştir. (Bakara suresi 174. ayet: Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. Kaynak: Diyanet.gov.tr) https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/farabi-tipi-baskanlik-sistemine-gazali.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/06/ibni-sinanin-muslumandir.html
Günümüzde ise telif haklarını, sanatçı yada fikir insanı affetse, işletmeler affetmez. Herkes ya da çoğu insan, fikir-sanat eserleri ile ilgili kanunlarda asıl sorunun, eser sahibi olduğunu sanır. Oysa kapitalizm için sorun, emekçi fikir insanı değil, o emeği atın alan işletmenin yani kapitalin haklarıdır. Patent, marka ve fikir-sanat mülkiyeti yasalarını biraz dikkatli incelerseniz, aslında fikri satın alan işletmeyi düşündüğünü daha iyi anlarsınız. Yani aslında dava iki yazarın değil, iki yayınevinin davası.
Diğer yandan çok kazanan fikir sanat sahibi de bir burjuva, hatta işletmeye dönüşebilir. Meşhur mucit Edison, aynı zamanda General Electiric’in de kurucusudur. Pek çok kere üretici, sadece emeğini-fikrini-sanatı satmakla kalmıyor, pazarlamasını da kendisi yapıyor.
Günümüzde ise anonim şarkılara, hikayelere ya da desenlere yer yoktur artık. Böyle şeyler kapitalistler için sahipsiz maden, deniz ya da arazi anlamına gelir. Sanatçılar, düşünürler, artık bir koruyucu bulmak, onun sarayına sığınmak, onun ihsanları ile geçinmek zorunda değiller. Bunun bedeli olarak da artık alıntı yaparken, en azından hukuki sınırlara dikkat etmek zorundadır. Böyle davalar yaratıcılığı düşürdüğü iddiası ile komikten öte, utanmazlıktır.
Yoksa ben de Böcek Köşkü romanını yazarım.
Sinan Kemal
#intihal #hirsizlik #fikirhirsizligi #yayinevleri #sanatcilar #yazarlar
0 notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Nazım Hikmet diyor ya; ‘’Koyun gibisin kardeşim gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin’ Oğuz Atay bize şunları fısıldıyor: ‘’Kafka’nın böceğini düşünüyorum. Düşünürken tiksiniyorum ne çirkin bir canlıdır fark edildiğini anlayınca hızlı hızlı yürümeye başlar. Frankeştayn gibi kurt adamın kuyruğunu çekiyorum. Hamlet’te bir mısra var onu biliyor musun? Dostoyevski olsa o bilirdi. Tolstoy’la aynı dönemde yaşamalarına rağmen hiç görüşmemişler. Neyse Balzac’ın sıra dışı aşklarını anlatmaya gerek yok zaten gerçek olmayacak kadar komikler.’’ Neyse kafamızı daha fazla yormayalım daha Karamazov Kardeşleri okuyacağız. Küçükken okumuştum da tekrar okuyacağım Alyoşa’yı özledim de selam verip çıkacağım. Bir iç çözümleme, iç konuşma, bilinç akışı dediğimiz biçime bakıyoruz, komplike şekilde okura verilen bir ölçüt. Bu tekniği ilk olarak Türk Edebiyatında Ahmet Mithat kullandığını söyler. ‘’Müşahedat’’ adlı eserinde batının dahi bu tekniği kullanmadığını belirtmektedir. Bu bakımdan iç konuşmayı ilk olarak Tanzimat ile görüyoruz. Zaten Ahmet Mithat da bu romanı Beşir Fuat ve Emile Zola etkisiyle kaleme alıyor. Böylelikle Natüralizm çığlıkları ilk defa farklı bir tekniğe el sallıyor tabi Türk Edebiyatı açısından. Türk Edebiyatı açısından yenilik yenilik diye kendini yırtan tiplere alın size yenilik denilen bir mizah, öyle bir mizah ki bize yeniliğin geçmişten geldiğini YENİ OLANIN ESKİ OLANDAN GELDİĞİNİ HATILATAN BİR MİZAH! Çok konuşulacak şey var ama ulu orta değil. Türk Edebiyatında geçmişten bugüne verilen eserlerde biliyoruz ki siyasi, sosyal, politik ideolojiyi yansıtan birçok eser karşımıza çıkıyor. Modernizmin en ufak fısıltısı bizde çığlık etkisini uyandırmış durumda. 1500’lü yıllarda Montaigne gibi bir deha yükselirken topraklarımızda hâlâ kerem ile aslı, leyla ile mecnun safsatasını bitirememiş vaziyette bir edebiyatın devam etmekte olması ayrı bir konu. Tanzimat’tı, Cumhuriyetti derken modernizm kavramında Yusuf Atılgan gibi Oğuz Atay gibi isimlerin bizlere modernist anlamda el sallaması, bunu çok uzak bir tarih olan 1950’li ve 1960’lı yıllarda olması ne kadar acı demi. Geç olsun güç olmasın derler ya o geç bu geç değil o farklı bir geç ve güç. Bazen arkamıza dönüp bakınca trenin kaçtığını görürüz koşarız ama yetişemeyiz.
7 notes · View notes
futbolpenceresi · 2 months
Text
FUTBOLUN ARABA SEVDASI
ARABA SEVDASI https://tr.wikipedia.org/wiki/Araba_Sevdas%C4%B1
Romanın konusu
Bir paşa oğlu olan Bihruz Bey yarım yamalak bir öğrenim görmüş, 23-24 yaşlarında bir gençtir. Babası ölünce, annesiyle kendisine 28.000 liralık bir servet kalır. Yazları Çamlıca'da, kışları Süleymaniye'de oturur. Çalışmakta olduğu işyerine ara sıra uğrar. Bütün merakı pek zarif arabasıyla gezinti yerlerinde dolaşıp kendini göstermek, herkesten daha şık giyinmek, Türkçe cümleler arasında Fransızca sözcükler kullanmaktır. Berber, garson, terzi ve kunduracılarla Fransızca konuşur.
Karakterler
Bihruz Bey: Tam da dönemin burjuva gençliğinin olması gerektiği gibi Fransız kültürüne hayran züppe bir gençtir. Ona göre Türkçe kaba ve yetersiz bir dildir. Türkler kaba ve medeniyetten yoksun insanlardır. Türkçe gerekmediği sürece konuşulmamalıdır. Ama o dönem yüksek memur ve tüccar çocuklarının genelinde olduğu gibi Fransızcaya da hakim değildir ve Türkçe Fransızca karışımı bir dil ile konuşur. Öyle ki doğru dürüst Fransızca şiir çevirisi bile yapamaz. Ayrıca Bihruz Bey mirasyedi bir gençtir ve hayatı lüks alafranga kıyafetler ısmarlamak, kır kahvelerinde ve mesire yerlerinde lüks arabasıyla gezmekten ibarettir. Yine Bihruz Bey'in diğer bir karakteristik özelliği ise istediği her şeye sahip olması ve bunun verdiği şımarıklığın pençesinde olmasıdır ki hikâyenin ana kısmı da biraz da bu konu üzerinden gelişir.
Temalar
Roman, dönemi İstanbul'unda görülen kimi cahilce davranış kalıplarını, eğlence ve zevk yaşamını anlatmaktadır. Osmanlı yenileşme hareketleri çerçevesinde Tanzimat'la birlikte Batı'ya açılan Osmanlı Devleti'nde yaşanan batılılaşma sürecinin yanlış özelliklerinin vurgulandığı yapıtta, Bihruz Bey ve onun romantik aşkı konu edilmiştir. Romanda Bihruz Bey karakterinden hareketle batılılaşmayı anlamayan tip eleştirilir. Bihruz Bey, az buçuk Fransızcasıyla berberler, kunduracılar, terziler ve garsonlarla konuşmayı, araba kullanmayı ve şık giyinip kendine bakmayı marifet bilmekte ve komik durumlara düşmektedir. Roman kahramanı Bihruz Bey, birçok yönden Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Bey'le Rakım Efendi adlı romanındaki Felatun Bey karakteriyle benzerlikler gösterir.
Kitap bir aşk hikâyesini anlatmakla beraber, dönemin toplumsal ve sosyal yapısını incelemekte, İstanbul'un entelektüel çevresini oluşturan Jön Türklerin ve üst tabakanın yaşantısını eleştirmektedir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Araba Sevdası için “Muayyen iktisadi şartlar etrafında teşekkül etmiş köksüz bir kalabalığın romanıdır” yorumunu yapmıştır.[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Fel%C3%A2tun_Bey_ile_R%C3%A2k%C4%B1m_Efendi
Felâtun Bey ile Râkım Efendi veya Felâtun Bey'le Râkım Efendi, Ahmet Mithat Efendi'nin 1875 yılında yazdığı romandır.[1]Tanzimat'ı takiben ortaya çıkan ilk Türk romanlarının ana teması "yanlış Batılılaşma" üzerine kurulmuştur.[2]
Karakterlerden Felâtun Bey, Batılılaşmayı yüzeysel olarak yorumlamış ve sefa hayatı süren biridir. Râkım Efendi ise ona karşıt bir karakter olarak kurulmuştur. Oldukça çalışkan ve tutumlu biridir. Romanın sonunda bu dönem romanlarından bekleneceği üzere Râkım Efendi dilediği hayatı elde ederken, Felâtun Bey yaptığı hataların sonucuna katlanmak zorunda kalır. İsimlerinde kullanılan "efendi" ve "bey" kavramları da karakterlerin temsil ettikleri değerlerin sembolüdür.[3] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1427228
Araba Sevdası adlı romanın ismi ile içeriği arasında doğrusal bir ilişki vardır. Merkezinde arabanın olduğu romanda isim-içerik arasındaki ilişkisi hakkında Tanpınar (2006: 441) “pek az Türk romanı Araba Sevdası kadar adına bağlıdır” der. Eserde başkişi Bihruz Bey’in arabalara düşkünlüğü ve kendi statüsünü onun üzerinden belirlemesi ironik bir üslupla anlatılmaktadır. Bu bağlamda eserde fetiş nesnesine dönüşen arabayla aslında kişinin kendisini gösteriye sunması eleştirilmektedir. Mallar sahibinin kimliğini göstermekten ziyade sahibi tarafından bir kimlik oluşturma amacı ile düzenlenmektedir, denebilir. Nitekim Jale Parla’ya göre (2003: 536) Batılılaşma serüveninde araba anlatıları, sahip olma ve olmama, güç kazanma ve kaybetme, amaçlılık ve amaçsızlık, olgunlaşma ve çocuksuluk, narsisizm ve fetişizm, parçalanmışlık ve kendi kendini yıkmanın hikâyesidir. Bu da “Batılılaşmayla karışık bir modernleşme” (Çıkla, 2013: 273) ile açıklanabilir. Romanda söz konusu araba, 19. yüzyıl Osmanlı toplumunda statü göstergelerinden faytondur:
Başkişinin kamusal alanda varlığını bağladığı araba, statü göstergesidir. Arabanın markası, özellikleri gibi hususlarla sahibinin zenginliğini teşhir etmesi dışında kullanıcısına zaman ve mekânı aşması nedeniyle de güç ve özgüven verir. “Pratik kullanımının yanında bir gösterge olarak tüketil[en]” (Lefebvre, 2007: 117) ve belli bir hayat tarzına atıf yapan araba ile statüye dönük semboller üretilir. Kimliğini araba üzerinden inşa etmeye çalışan, kıyafetleri ile etrafındaki beylerden her zaman daha şık görünmeye çalışan Bihruz Bey’in, Çamlıca’da gezinirken asıl amacı kendisini gösteriye sunmak ve kamusal gözün dikkatin çekmektir. Arabayı araç olmaktan çıkarıp amaçlaştıran Bihruz Bey’in parkın belirli bir yerinde dinlenmesinin sebebi arabasının diğerlerinde bıraktığı tesiri görmektir. Bihruz Bey’in Periveş’e yönelmesinin nedeni de Periveş’in içinde bulunduğu arabanın niteliğidir. Görünene odaklanan Bihruz Bey arabadan yola çıkarak Periveş’i hayalindeki bir hayatın ortasında konumlandırır.
ÇOĞUMUZ BİHRUZ BEYİZ
Muzo @futbolvizyon_ Allah senin belanı versin Burak Elmas! Sacha Boey’i alırken sonraki satıştan eski kulübüne %15 pay, oyuncunun menajerine de %7.5 pay gibi maddeler ekledi. Bize ne kalacak o zaman aq
Avfattas@Avfattas Burak Elmas’ın bol para harcayıp sosyal medyadaki şakşakçılarıyla kurduğu vasat takım neredeyse küme düşüyordu, penaltılarla kurtardılar. İşte benzeri olan Çebi kalsaydı, 2. yarı Rıza ile falan 8 Afrikalı işinin altından hayatta kalkamaz, bizi de kimse kurtarmazdı, düşerdik eminim. Şimdi Santos gelişi sonrası takımdaki ve oyundaki ciddileşmeyi görünce rahatladığım için transfer yönünden acelem azaldı. Zaten hedef kupa ve seneye. O yüzden gecikmeyle ilgili agresif yazmıyorum. İyisini ve sürekliliği olanı, bir plan dahilinde alsınlar. İcraatın neticesini değerlendiririz.
murat@semtinmuhabiri G.Saray; Burak Elmas döneminde alınan Boey’i 25 milyon €’ya satıyor. Beşiktaş ise Ahmet Nur Çebi döneminde gönderilen oyuncuya 2.7 milyon € tazminat ödüyor. Burak Elmas hiç değilse Nelssonn ve Boey’i bıraktı. Ahmet Nur Çebi’nin bıraktığı hiçbir şey yok.
Galatasaray@tribunGS Haluk Yürekli: Galatasaray rakamı 30 milyon € getirmiş durumda. Rennes %15 pay alacak. Boey transferi yapılırken o dönemin başkan Burak Elmas menajerine de bir sonraki satıştan %5 komisyon sözü vermiş. Sözleşmeye bağlı. (343)
𝓹𝓪𝓾𝓵𝓸10@ToniYildiz10 Gese'nin en kotu baskani Burak Elmas bu kadar eleştirilmişti Hasan Arat geleli 2-3 ay filan oldu ama küfür eden fenolar mi dersin köstek olanlar mi dersin hepsi bir agizdan bu adam sizi çok iyi susturacak az bekleyin bu adam diğer yönetimin pisliklerini temizlemeye çalışıyor.
Burkowsky@Burkowskyyy Abi Fatih Terim başarısız olur hoca zaten Boey istemiyordu Rosier istiyordu, oe Burak Elmas hocanın istedigini almadı derler Boey 30M'a gider, hoca tek oyuncudan o dönemin harcamasını çıkarttı İmparator... Oğlum neyi savunuyorsunuz siz amk?
mistik terim@mistosfatik 1 milyona aldırdığı adam 25 milyona dünyanın en büyük kulübüne gidiyor.. çok büyüksün be hocam..
Zlatan@palpatimp Bu adam Rosier isterken Boey aldığın için teşekkürler Burak Elmas
Aras@leaderofthegala Galatasaray tarihinin en yüksek gelirli transferi Burak Elmas sayesinde olmuştur. Çok teşekkürler BURAK ELMAS bASKanım Karayip Aslanı@DelloSoccer Sacha Boey oyuncu değil, elden çıkarın diye rapor vermişti bu herif. Bunu başımıza bela eden Burak Elmas utanıyor mu?
Alp1905@AlpC1905 Fatih Terim'in 1 M € getirttiği ve 25 M € para kazandığımız Boey için Torrent adlı Katalan oe, çaycı td çakması "Bu topçu falan değil gönderin" diyordu. Adam Bayern Münih yaparken Torrent'e Işıtan Gün ve Burak Elmas'tan başka hocalık teklif eden olmadı. Teşekkürler Fatih Hocam.
Gökhan Aktas@gokhanaktassss Floodun altına Fatih Terim düşmanları girip Cicaldau - Morutan falan yazmışlar, ahrazlık yemin ediyorum para ile satılsa kredi çekip alacak Galatasaraylılar mevcut, Pep’in bile tutmayan transferleri var o bütçeye rağmen, bir söz var ya “Galatasaray taraftarı eğitilmez” çok doğru
Kırmızı Bölge@KrmiziBolge İmparator Fatih Terim aldırdı Burak elmas ucuz diye aldı 4-5 milyon Euro olsaydı emin ol onuda akamazdı bu beceriksiz
𝑀𝑒𝑙𝑡𝑒𝑚 𝑇.@GSliTurkk Eski kulübüne %15, menajerine %5.. işte Burak Elmas böyle bir adamdı. Geldiği güne lanet olsun.
Forza Cimbom@forzacimbomtr Nevzat Dindar: "Torrent, Boey için 'Futbolcu değil' ifadesini kullanmıştı. Ona yakın bir isim bana ulaştı, 'Böyle bir şey yok' dedi ama Torrent efendi geçmiş olsun, Boey ile ilgili geçmişte yönetime verdiğin raporu ben biliyorum!"
@SerhanNMTD nevzatın torrent nefreti bambaşka gdsfhdsfhfd
https://twitter.com/i/status/1750835306801123350 SemihhGssemihh35312 Linç edilen pva, berkan gibi adamları topçu yapan torrent boey için kesin öyle demiştir zaten okan hoca'da kampa almamıştı ona bakarsak demi Boey nasıl tatile gittiyse artık sezon başında fizik olarak tüm takımdan daha hazırdı kamp yapsa ne olurdu dubois bozdu onun işini resmi maçlar başlayıncada formayı kendi aldı adam
Cimbomingo@cimbomingo Fatih Terim’in ısrarla istediği adam Boey değil Rosier’di. Git iyi araştır sonra gel konuş.
leqend@leqend2055 5 m euro istediler terim israrla parası ne olursa olsun istedi yönetim almadı yönetim alsaydı boey gelmeyecekti net yönetim e yazar o dönem ne kadar kötü olursa olsun yönetim https://www.goal.com/tr/haber/isitan-gun-fatih-terim-limit-konusu-acildiginda-s-kerim-limitini-diyerek-tepki-gosteriyormus/bltc346d842d4d310cd Sonuç olarak, özetlemeye ve örneklendirmeye çalıştığım emareler, futbol şubemizde çok acilen ciddi tedbirler alınması gerektiğini göstermektedir. Söylemeye dilim varmıyor ancak ne yazık ki Galatasaray’ın transfer işlemleri adeta bir çete tarafından kontrol altına alınmış görünmektedir. EFLATUN BEYLERİN ÖLÜMCÜL REKABETİ
Korkunç bir borç batağı içine düşmüş olan üç büyüklerin ve onları örnek almaya çalışarak mütevazi bir şekilde izleyen diğer klüplerin Avrupa'nın devlerini(BATI) trajik bir şekilde Bihruz Bey misali taklit etme çabaları hazin sonuçlara gebe görünüyor. Evet, üç büyüklerin hatırı sayılır rakamlarla yaptığı büyük yıldız transferlere ödediği yüksek ücretler zaten batmış durumda olan bu klüplerin bütçelerinin üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor.
Klüplerin başlıca gelirlerini oluşturan yayın ve seyirci gelirleri bu harcamaları karşılamaktan fersah fersah uzak. Klüpler sürekliliği olmayan sponsor gelirleri ve siyasetin sağladığı avantajlarla devasa deliklerine yamalar yapıyorlar.
Gelir kalemleri içinde önemli yer tutan şampiyonlar ligi kalemi piyangosu ise her sene sadece bir takıma çıkıyor. Yöneticiler, troller, taraftarlar arasındaki acımasız kavga ve kör dövüşü de sadece bir tane büyük havuç olmasından kaynaklanıyor. Borç batağı içinde çırpınan ve o yüzden gardı iyice düşmüş olan klüplerin, olağanüstü merkezileşmiş ve yoğunlaşmış ve hayatın her alanına hükmetmek için elinden geleni ardına koymayan iktidarın da oyuncağı olması, en azından suyuna gitmekten kaçınamaması da eşyanın doğası gereğidir. BURAK EFENDİNİN SAĞDUYUSU
Burhan Can Terzi@burhancanterzii O yaz hem Fatih Terim hem Burak Elmas 3-5 yıllık bir plan üzerinde çalışıyor. Uygun bonservisle gençler alınıp, hem başarı hem de kulübün geleceğini kurtarmak paralel şekilde hedefleniyor.
Burak Elmas yönetimi bu uçuruma yapılan amok koşusuna dur demek için kolları sıvamış ve bu doğrultuda strateji oluşturmuş ve uygulamaya koymuştu.
Bu strateji nipeten düşük maliyetli ve gelecek vaat eden irice isimlerin ve tamamen isimsiz ve son derece ucuz ama potansiyeli olan oyuncuların transfer edilmesi ve altyapıya ağırlık verilmesi ayaklarından oluşmaktaydı.
Sacha Boey, Nellson, Morutan, Cicildau gibi isimlerin transferi bu felsefeye göre yapılmıştı. Barcelona'yı başarıdan başarıya koşturan sistemin arka plandaki mimarlarından biri olan Torrent'in teknik direktör olarak seçilmesi ve benzer bir sistemin orta ve uzun vadede Galatasaray'da da oluşturulmasının hedeflenmesi de bu felsefeyle uyumluydu. Gedson Fernandez'in transfer edilmemesi de diğer rakiplerle ölümcül rekabete girilmemesi de daha mütevazi ve akılcı bütçe yönetimini sağlayarak bu felsefeye uygun davranmak anlamına geliyordu.
İki tür batılılaşma var. Japonya, Güney Kore, Tayvan gibi özde batılılaşma, yani batıyı batı yapan sistem, kültür, üretim, bilgi, bilim gibi değerleri içselleştirme ve ondan sonra onun meyvelerini (TÜKETİM) toplama. Ve Bihruz Bey türü batılılaşma, yani batının sadece tüketim ve adetlerini kopyalayarak, taklit ederek sadece şeklen batılı olma. Tabii daha sonra, geç "batılılaşan", gelişen, kalkınan bir ülkenin varolan gelişmişlerin rekabeti nedeniyle daha çok çalışması, daha çok çaba sarfet etmesi, daha çok üretip daha az tüketmesi yani daha çok tasarruf etmesi geç kalmışlığın acı gerekleriydi.
Şu andaki Ali Koç, Dursun Özbek yönetimlerinin ve diğer klüplerin transfer politikası, klüp yönetimi, alt yapıya verdikleri önem ve ayırdıkları kaynaklar ve diğer faaliyetleri Bihruz Bey türü (SÜRDÜRÜLEMEZ) batılılaşma örneğini teşkil ediyor.
@DeparSports Ümit Özat: "Galatasaray şimdi Sacha Boey'i satıp 3 oyuncu alacak, kalan parayla iç ödemeleri yapacak. Üzerine de şampiyon olursa Fenerbahçe artık kendine gelemez." Bu tür "batılılaşma" çabasının sürdürülemez olması son derece bıçak sırtı bir dengede yürütülmesinden kaynaklanıyor. Yapılan pahalı transferlerin bir kaçının çeşitli nedenlerle verimsiz çıkması, arka arkaya bir kaç sene şampiyon olunamaması ve şampiyonlar ligine katılamama ve gelirlerinden mahrum kalma, yetersiz olan diğer gelirlerin harcamaları karşılayamamasıyla sonuçlanacak ve dengelerin bozulması bir fakirleşme kısır döngüsüne yol açacaktır.
Burak Elmas'ın yapmaya çalıştığı, giriştiği ama yarım bile kalamayan şey özde ve SÜRDÜRÜLEBİLİR bir batılılaşma örneği ve çabasıydı. Tüketimin kısılması, tasarrufların yatırıma yönlendirilmesi, uzun vadede bu yatırımların üretimin, başarının, gelirlerin artmasına ve bir zenginleşme döngüsüne yol açacaktı.
Çağdaş ve özde bir "batılılaşma" çabası doğal olarak yıllar alacaktı. Bu süreçte atılan tohumların yeşermesi, dikilen fidanların büyüyüp serpilmesi ve meyve vermesi, bolluğun, zenginliğin oluşmaya başlamasına kadar uzun bir dönemde kıtlık çekilmesi, başarıya hasret kalınması doğaldı. Maddi ve sistemsel açıdan büyük bir rasyonalizasyonu gerçekleştiren bu akılcı hamleler siyasetin o dönemde Fatih Terim'i göndermek için Galatasaray'ı düşme potasına itmesi, Burak Elmas'a açık açık bu adamı gönderin denmesinden sonra oluşan büyük başarısızlık tablosuyla sekteye uğradı.
Diğer büyük klüplerin de Galatasaray'ı örnek alarak onu izlemesi, küçüklerin de büyük klüpleri rol modeli olarak alarak taklit etmesi ve böylece bütün klüplerin akılcı bir şekilde yönetilerek ölümcül rekabete son vermesi borç batağının kurutulması ve siyasete bağımlığın sona ermesiyle sonuçlanacağı için bu zehirli ortamdan beslenen bazı önemli aktörlerin işine gelmedi.
Akbabalar karşısında tek başına mücadele eden Burak Elmas burnunun ucunu göremeyen Bihruz Bey kitlesi tarafından da yalnız bırakıldı hatta hançerlendi. Burak Elmas'ın Galatasaray klübünün menajerler aracılığıyla nasıl soyulduğunu, zarara uğratıldığını açıklaması, ifşa etmesi karşısında bile taraftarın tutumu değişmedi.
Sonuçta yılların sosyal, siyasal, kültürel, ideolojik birikimiyle harmanlanmış cahil, Bihruz Bey alıklığındaki kitleler ve o vasat kitlelerden çıkan siyasetçi, klüp yöneticisi, basın mensupları gibi aktörlerin işbirliğiyle Burak Elmas'ın kurutarak verimli topraklara dönüştürdükten sonra üstüne sağlıklı tohumlar atmaya hazırlandığı bataklığın keşmekeşi galip geldi, futbol aklı ve sağduyu kaybetti.
0 notes
dortnumara · 3 months
Text
Kül Filmi Ne Zaman Yayınlanacak? Kül Filmi Konusu Nedir? Kül Filmi Oyuncuları
Kül Filmi Ne Zaman Yayınlanacak? Kül Filmi Konusu Nedir? Kül Filmi Oyuncuları gibi sorularınız varsa bu yazı tamda size göre. Türk sinemasının öncü yapımcılarından Ay Yapım'ın imzasını taşıyan ve merakla beklenen "Kül" filmi, izleyicilere sürükleyici bir senaryo ve başarılı oyuncu kadrosuyla unutulmaz bir sinema deneyimi sunmaya hazırlanıyor. Şubat ayında Netflix platformunda seyirciyle buluşacak olan film, Alperen Duymaz, Funda Eryiğit ve Mehmet Günsür gibi usta isimleri bünyesinde barındırarak adından söz ettirmeye şimdiden başlamış durumda. Kül Filminin Başrol Oyuncuları: Alperen Duymaz, Funda Eryiğit ve Mehmet Günsür Alperen Duymaz, Funda Eryiğit ve Mehmet Günsür gibi Türk sinemasının parlayan yıldızlarını bir araya getiren Kül, oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Alperen Duymaz'ın etkileyici performansı, Funda Eryiğit'in özgün oyunculuğu ve Mehmet Günsür'ün deneyimli duruşu, izleyicilere unutulmaz bir film deneyimi vaat ediyor. Kül Filminin Konusu: Gizemle Harmanlanan Bir Hikaye Kül, gizemle harmanlanan etkileyici bir hikayeye sahip. Film, seyirciyi derin düşüncelere sürükleyen bir senaryo ile karşımıza çıkacak. Detayları henüz sır gibi saklanan bu özgün konu, izleyicilere sıra dışı bir film deneyimi sunmaya aday. Ay Yapım İmzasıyla Netflix’te: 2024’ün Merakla Beklenen Filmi Ay Yapım'ın Türk sinemasındaki başarılı projelerine bir yenisini ekleyen "Kül," 2024 yılında sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Netflix platformunda seyirciyle buluşacak olan film, şimdiden büyük bir heyecan uyandırarak izleyicileri Şubat ayının gelmesini sabırsızlıkla beklemeye sevk ediyor. Ay Yapım'ın imzasını taşıyan Kül, Türk sinemasının yükselen değerlerini bir araya getirerek sinemaseverlere unutulmaz bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. Alperen Duymaz, Funda Eryiğit ve Mehmet Günsür gibi usta oyuncuların performanslarıyla bezenen film, izleyicileri sıra dışı bir hikayeye davet ediyor. Şubat ayındaki Netflix yayınıyla birlikte, Kül adını duyurmaya ve Türk sinemasına damgasını vurmaya hazırlanıyor.
Kül Filminin Konusu
Kül Filminin Konusu Ay Yapım imzasını taşıyan ve izleyicilere sürükleyici bir hikaye sunan "Kül" filmi, dışarıdan bakıldığında mükemmel bir hayata ve sağlam bir evliliğe sahip gibi görünen bir çiftin yaşamına odaklanıyor. Gökçe ve Kenan, görünüşte her şeyin yolunda gittiği bir hayat sürerken, bir gün Gökçe'nin hayatındaki monotonluğu kırmasıyla başlayan olaylar, film boyunca seyirciyi büyüleyici bir yolculuğa davet ediyor. Gökçe, kaybettiği heyecanı yeniden bulmak için eşi Kenan'ın yayınevinde bulunan basılmamış bir romanı keşfeder. Romandaki gizemli hikaye, Gökçe'yi içine çeker ve uzun zamandır hissetmediği duyguları yeniden keşfetmeye yönlendirir. Bu basit başlangıç, Gökçe'nin hayatında devrim niteliğinde bir değişim yaratır. Gökçe, romandaki gizemi çözmek ve heyecanını artırmak amacıyla yola çıktıkça, baş döndüren fantezilerle dolu yasak bir aşkın içine sürüklenir. Film, izleyiciyi gerçeklik ile fantezi arasında gidip gelen, heyecan dolu bir serüvene taşırken, karakterlerin duygusal karmaşalarını ve içsel çatışmalarını derinlemesine işliyor. Gökçe'nin macerası, hayatının dengesini alt üst ederken, gizemli romandaki yol arkadaşıyla yaşadığı duygusal karmaşalar seyirciyi etkileyici bir hikayenin içine çeker. Kül, kusursuz gibi görünen bir hayatın ardındaki gerçekleri sorgulayarak, izleyiciye unutulmaz bir deneyim sunmaya hazırlanıyor.
Kül Filminin Oyuncuları
Tumblr media
Kül Filminin Oyuncuları - Alperen Duymaz - Funda Eryiğit - Mehmet Günsür - Nur Sürer - Yıldıray Şahinler - Gökçe Eyüboğlu - Seda Türkmen - Canan Atalay - Selin Vardarlı - Abdullah Burak Kaya
Kül filmi fragman
https://twitter.com/netflixturkiye/status/1745717249862680985?ref_src=twsrctfwtwcamptweetembedtwterm1745717249862680985twgr4f3631dc86e18c0eb23b044e610a373494bdd5c0twcons1_&ref_url=httpsonedio.comhaberkul-filmi-konusu-nedir-oyunculari-kimlerdir-kul-filmi-ne-zaman-yayinlanacak-1200960 Kül Filmi Ne Zaman Yayınlanacak?Kül filmi, 9 Şubat 2024 Cuma günü sadece Netflix ekranlarında izleyicilerle buluşuyor. Read the full article
0 notes
benimpencerelerim · 3 months
Text
FUTBOLUN ARABA SEVDASI
ARABA SEVDASI https://tr.wikipedia.org/wiki/Araba_Sevdas%C4%B1
Romanın konusu
Bir paşa oğlu olan Bihruz Bey yarım yamalak bir öğrenim görmüş, 23-24 yaşlarında bir gençtir. Babası ölünce, annesiyle kendisine 28.000 liralık bir servet kalır. Yazları Çamlıca'da, kışları Süleymaniye'de oturur. Çalışmakta olduğu işyerine ara sıra uğrar. Bütün merakı pek zarif arabasıyla gezinti yerlerinde dolaşıp kendini göstermek, herkesten daha şık giyinmek, Türkçe cümleler arasında Fransızca sözcükler kullanmaktır. Berber, garson, terzi ve kunduracılarla Fransızca konuşur.
Karakterler
Bihruz Bey: Tam da dönemin burjuva gençliğinin olması gerektiği gibi Fransız kültürüne hayran züppe bir gençtir. Ona göre Türkçe kaba ve yetersiz bir dildir. Türkler kaba ve medeniyetten yoksun insanlardır. Türkçe gerekmediği sürece konuşulmamalıdır. Ama o dönem yüksek memur ve tüccar çocuklarının genelinde olduğu gibi Fransızcaya da hakim değildir ve Türkçe Fransızca karışımı bir dil ile konuşur. Öyle ki doğru dürüst Fransızca şiir çevirisi bile yapamaz. Ayrıca Bihruz Bey mirasyedi bir gençtir ve hayatı lüks alafranga kıyafetler ısmarlamak, kır kahvelerinde ve mesire yerlerinde lüks arabasıyla gezmekten ibarettir. Yine Bihruz Bey'in diğer bir karakteristik özelliği ise istediği her şeye sahip olması ve bunun verdiği şımarıklığın pençesinde olmasıdır ki hikâyenin ana kısmı da biraz da bu konu üzerinden gelişir.
Temalar
Roman, dönemi İstanbul'unda görülen kimi cahilce davranış kalıplarını, eğlence ve zevk yaşamını anlatmaktadır. Osmanlı yenileşme hareketleri çerçevesinde Tanzimat'la birlikte Batı'ya açılan Osmanlı Devleti'nde yaşanan batılılaşma sürecinin yanlış özelliklerinin vurgulandığı yapıtta, Bihruz Bey ve onun romantik aşkı konu edilmiştir. Romanda Bihruz Bey karakterinden hareketle batılılaşmayı anlamayan tip eleştirilir. Bihruz Bey, az buçuk Fransızcasıyla berberler, kunduracılar, terziler ve garsonlarla konuşmayı, araba kullanmayı ve şık giyinip kendine bakmayı marifet bilmekte ve komik durumlara düşmektedir. Roman kahramanı Bihruz Bey, birçok yönden Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Bey'le Rakım Efendi adlı romanındaki Felatun Bey karakteriyle benzerlikler gösterir.
Kitap bir aşk hikâyesini anlatmakla beraber, dönemin toplumsal ve sosyal yapısını incelemekte, İstanbul'un entelektüel çevresini oluşturan Jön Türklerin ve üst tabakanın yaşantısını eleştirmektedir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Araba Sevdası için “Muayyen iktisadi şartlar etrafında teşekkül etmiş köksüz bir kalabalığın romanıdır” yorumunu yapmıştır.[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Fel%C3%A2tun_Bey_ile_R%C3%A2k%C4%B1m_Efendi
Felâtun Bey ile Râkım Efendi veya Felâtun Bey'le Râkım Efendi, Ahmet Mithat Efendi'nin 1875 yılında yazdığı romandır.[1] Tanzimat'ı takiben ortaya çıkan ilk Türk romanlarının ana teması "yanlış Batılılaşma" üzerine kurulmuştur.[2]
Karakterlerden Felâtun Bey, Batılılaşmayı yüzeysel olarak yorumlamış ve sefa hayatı süren biridir. Râkım Efendi ise ona karşıt bir karakter olarak kurulmuştur. Oldukça çalışkan ve tutumlu biridir. Romanın sonunda bu dönem romanlarından bekleneceği üzere Râkım Efendi dilediği hayatı elde ederken, Felâtun Bey yaptığı hataların sonucuna katlanmak zorunda kalır. İsimlerinde kullanılan "efendi" ve "bey" kavramları da karakterlerin temsil ettikleri değerlerin sembolüdür.[3] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1427228
Araba Sevdası adlı romanın ismi ile içeriği arasında doğrusal bir ilişki vardır. Merkezinde arabanın olduğu romanda isim-içerik arasındaki ilişkisi hakkında Tanpınar (2006: 441) “pek az Türk romanı Araba Sevdası kadar adına bağlıdır” der. Eserde başkişi Bihruz Bey’in arabalara düşkünlüğü ve kendi statüsünü onun üzerinden belirlemesi ironik bir üslupla anlatılmaktadır. Bu bağlamda eserde fetiş nesnesine dönüşen arabayla aslında kişinin kendisini gösteriye sunması eleştirilmektedir. Mallar sahibinin kimliğini göstermekten ziyade sahibi tarafından bir kimlik oluşturma amacı ile düzenlenmektedir, denebilir. Nitekim Jale Parla’ya göre (2003: 536) Batılılaşma serüveninde araba anlatıları, sahip olma ve olmama, güç kazanma ve kaybetme, amaçlılık ve amaçsızlık, olgunlaşma ve çocuksuluk, narsisizm ve fetişizm, parçalanmışlık ve kendi kendini yıkmanın hikâyesidir. Bu da “Batılılaşmayla karışık bir modernleşme” (Çıkla, 2013: 273) ile açıklanabilir. Romanda söz konusu araba, 19. yüzyıl Osmanlı toplumunda statü göstergelerinden faytondur:
Başkişinin kamusal alanda varlığını bağladığı araba, statü göstergesidir. Arabanın markası, özellikleri gibi hususlarla sahibinin zenginliğini teşhir etmesi dışında kullanıcısına zaman ve mekânı aşması nedeniyle de güç ve özgüven verir. “Pratik kullanımının yanında bir gösterge olarak tüketil[en]” (Lefebvre, 2007: 117) ve belli bir hayat tarzına atıf yapan araba ile statüye dönük semboller üretilir. Kimliğini araba üzerinden inşa etmeye çalışan, kıyafetleri ile etrafındaki beylerden her zaman daha şık görünmeye çalışan Bihruz Bey’in, Çamlıca’da gezinirken asıl amacı kendisini gösteriye sunmak ve kamusal gözün dikkatin çekmektir. Arabayı araç olmaktan çıkarıp amaçlaştıran Bihruz Bey’in parkın belirli bir yerinde dinlenmesinin sebebi arabasının diğerlerinde bıraktığı tesiri görmektir. Bihruz Bey’in Periveş’e yönelmesinin nedeni de Periveş’in içinde bulunduğu arabanın niteliğidir. Görünene odaklanan Bihruz Bey arabadan yola çıkarak Periveş’i hayalindeki bir hayatın ortasında konumlandırır.
ÇOĞUMUZ BİHRUZ BEYİZ
Muzo @futbolvizyon_ Allah senin belanı versin Burak Elmas! Sacha Boey’i alırken sonraki satıştan eski kulübüne %15 pay, oyuncunun menajerine de %7.5 pay gibi maddeler ekledi. Bize ne kalacak o zaman aq
Avfattas @Avfattas Burak Elmas’ın bol para harcayıp sosyal medyadaki şakşakçılarıyla kurduğu vasat takım neredeyse küme düşüyordu, penaltılarla kurtardılar. İşte benzeri olan Çebi kalsaydı, 2. yarı Rıza ile falan 8 Afrikalı işinin altından hayatta kalkamaz, bizi de kimse kurtarmazdı, düşerdik eminim. Şimdi Santos gelişi sonrası takımdaki ve oyundaki ciddileşmeyi görünce rahatladığım için transfer yönünden acelem azaldı. Zaten hedef kupa ve seneye. O yüzden gecikmeyle ilgili agresif yazmıyorum. İyisini ve sürekliliği olanı, bir plan dahilinde alsınlar. İcraatın neticesini değerlendiririz.
murat @semtinmuhabiri G.Saray; Burak Elmas döneminde alınan Boey’i 25 milyon €’ya satıyor. Beşiktaş ise Ahmet Nur Çebi döneminde gönderilen oyuncuya 2.7 milyon € tazminat ödüyor. Burak Elmas hiç değilse Nelssonn ve Boey’i bıraktı. Ahmet Nur Çebi’nin bıraktığı hiçbir şey yok.
Galatasaray @tribunGS Haluk Yürekli: Galatasaray rakamı 30 milyon € getirmiş durumda. Rennes %15 pay alacak. Boey transferi yapılırken o dönemin başkan Burak Elmas menajerine de bir sonraki satıştan %5 komisyon sözü vermiş. Sözleşmeye bağlı. (343)
𝓹𝓪𝓾𝓵𝓸10 @ToniYildiz10 Gese'nin en kotu baskani Burak Elmas bu kadar eleştirilmişti Hasan Arat geleli 2-3 ay filan oldu ama küfür eden fenolar mi dersin köstek olanlar mi dersin hepsi bir agizdan bu adam sizi çok iyi susturacak az bekleyin bu adam diğer yönetimin pisliklerini temizlemeye çalışıyor.
Burkowsky @Burkowskyyy Abi Fatih Terim başarısız olur hoca zaten Boey istemiyordu Rosier istiyordu, oe Burak Elmas hocanın istedigini almadı derler Boey 30M'a gider, hoca tek oyuncudan o dönemin harcamasını çıkarttı İmparator... Oğlum neyi savunuyorsunuz siz amk?
mistik terim @mistosfatik 1 milyona aldırdığı adam 25 milyona dünyanın en büyük kulübüne gidiyor.. çok büyüksün be hocam..
Zlatan @palpatimp Bu adam Rosier isterken Boey aldığın için teşekkürler Burak Elmas
Aras @leaderofthegala Galatasaray tarihinin en yüksek gelirli transferi Burak Elmas sayesinde olmuştur. Çok teşekkürler BURAK ELMAS bASKanım Karayip Aslanı @DelloSoccer Sacha Boey oyuncu değil, elden çıkarın diye rapor vermişti bu herif. Bunu başımıza bela eden Burak Elmas utanıyor mu?
Alp1905 @AlpC1905 Fatih Terim'in 1 M € getirttiği ve 25 M € para kazandığımız Boey için Torrent adlı Katalan oe, çaycı td çakması "Bu topçu falan değil gönderin" diyordu. Adam Bayern Münih yaparken Torrent'e Işıtan Gün ve Burak Elmas'tan başka hocalık teklif eden olmadı. Teşekkürler Fatih Hocam.
Gökhan Aktas @gokhanaktassss Floodun altına Fatih Terim düşmanları girip Cicaldau - Morutan falan yazmışlar, ahrazlık yemin ediyorum para ile satılsa kredi çekip alacak Galatasaraylılar mevcut, Pep’in bile tutmayan transferleri var o bütçeye rağmen, bir söz var ya “Galatasaray taraftarı eğitilmez” çok doğru
Kırmızı Bölge @KrmiziBolge İmparator Fatih Terim aldırdı Burak elmas ucuz diye aldı 4-5 milyon Euro olsaydı emin ol onuda akamazdı bu beceriksiz
𝑀𝑒𝑙𝑡𝑒𝑚 𝑇. @GSliTurkk Eski kulübüne %15, menajerine %5.. işte Burak Elmas böyle bir adamdı. Geldiği güne lanet olsun.
Forza Cimbom @forzacimbomtr Nevzat Dindar: "Torrent, Boey için 'Futbolcu değil' ifadesini kullanmıştı. Ona yakın bir isim bana ulaştı, 'Böyle bir şey yok' dedi ama Torrent efendi geçmiş olsun, Boey ile ilgili geçmişte yönetime verdiğin raporu ben biliyorum!"
@SerhanNMTD nevzatın torrent nefreti bambaşka gdsfhdsfhfd
https://twitter.com/i/status/1750835306801123350 SemihhGs semihh35312 Linç edilen pva, berkan gibi adamları topçu yapan torrent boey için kesin öyle demiştir zaten okan hoca'da kampa almamıştı ona bakarsak demi Boey nasıl tatile gittiyse artık sezon başında fizik olarak tüm takımdan daha hazırdı kamp yapsa ne olurdu dubois bozdu onun işini resmi maçlar başlayıncada formayı kendi aldı adam
Cimbomingo @cimbomingo Fatih Terim’in ısrarla istediği adam Boey değil Rosier’di. Git iyi araştır sonra gel konuş.
leqend @leqend2055 5 m euro istediler terim israrla parası ne olursa olsun istedi yönetim almadı yönetim alsaydı boey gelmeyecekti net yönetim e yazar o dönem ne kadar kötü olursa olsun yönetim https://www.goal.com/tr/haber/isitan-gun-fatih-terim-limit-konusu-acildiginda-s-kerim-limitini-diyerek-tepki-gosteriyormus/bltc346d842d4d310cd Sonuç olarak, özetlemeye ve örneklendirmeye çalıştığım emareler, futbol şubemizde çok acilen ciddi tedbirler alınması gerektiğini göstermektedir. Söylemeye dilim varmıyor ancak ne yazık ki Galatasaray’ın transfer işlemleri adeta bir çete tarafından kontrol altına alınmış görünmektedir. EFLATUN BEYLERİN ÖLÜMCÜL REKABETİ
Korkunç bir borç batağı içine düşmüş olan üç büyüklerin ve onları örnek almaya çalışarak mütevazi bir şekilde izleyen diğer klüplerin Avrupa'nın devlerini(BATI) trajik bir şekilde Bihruz Bey misali taklit etme çabaları hazin sonuçlara gebe görünüyor. Evet, üç büyüklerin hatırı sayılır rakamlarla yaptığı büyük yıldız transferlere ödediği yüksek ücretler zaten batmış durumda olan bu klüplerin bütçelerinin üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanıyor.
Klüplerin başlıca gelirlerini oluşturan yayın ve seyirci gelirleri bu harcamaları karşılamaktan fersah fersah uzak. Klüpler sürekliliği olmayan sponsor gelirleri ve siyasetin sağladığı avantajlarla devasa deliklerine yamalar yapıyorlar.
Gelir kalemleri içinde önemli yer tutan şampiyonlar ligi kalemi piyangosu ise her sene sadece bir takıma çıkıyor. Yöneticiler, troller, taraftarlar arasındaki acımasız kavga ve kör dövüşü de sadece bir tane büyük havuç olmasından kaynaklanıyor. Borç batağı içinde çırpınan ve o yüzden gardı iyice düşmüş olan klüplerin, olağanüstü merkezileşmiş ve yoğunlaşmış ve hayatın her alanına hükmetmek için elinden geleni ardına koymayan iktidarın da oyuncağı olması, en azından suyuna gitmekten kaçınamaması da eşyanın doğası gereğidir. BURAK EFENDİNİN SAĞDUYUSU
Burhan Can Terzi @burhancanterzii O yaz hem Fatih Terim hem Burak Elmas 3-5 yıllık bir plan üzerinde çalışıyor. Uygun bonservisle gençler alınıp, hem başarı hem de kulübün geleceğini kurtarmak paralel şekilde hedefleniyor.
Burak Elmas yönetimi bu uçuruma yapılan amok koşusuna dur demek için kolları sıvamış ve bu doğrultuda strateji oluşturmuş ve uygulamaya koymuştu.
Bu strateji nipeten düşük maliyetli ve gelecek vaat eden irice isimlerin ve tamamen isimsiz ve son derece ucuz ama potansiyeli olan oyuncuların transfer edilmesi ve altyapıya ağırlık verilmesi ayaklarından oluşmaktaydı.
Sacha Boey, Nellson, Morutan, Cicildau gibi isimlerin transferi bu felsefeye göre yapılmıştı. Barcelona'yı başarıdan başarıya koşturan sistemin arka plandaki mimarlarından biri olan Torrent'in teknik direktör olarak seçilmesi ve benzer bir sistemin orta ve uzun vadede Galatasaray'da da oluşturulmasının hedeflenmesi de bu felsefeyle uyumluydu. Gedson Fernandez'in transfer edilmemesi de diğer rakiplerle ölümcül rekabete girilmemesi de daha mütevazi ve akılcı bütçe yönetimini sağlayarak bu felsefeye uygun davranmak anlamına geliyordu.
İki tür batılılaşma var. Japonya, Güney Kore, Tayvan gibi özde batılılaşma, yani batıyı batı yapan sistem, kültür, üretim, bilgi, bilim gibi değerleri içselleştirme ve ondan sonra onun meyvelerini (TÜKETİM) toplama. Ve Bihruz Bey türü batılılaşma, yani batının sadece tüketim ve adetlerini kopyalayarak, taklit ederek sadece şeklen batılı olma. Tabii daha sonra, geç "batılılaşan", gelişen, kalkınan bir ülkenin varolan gelişmişlerin rekabeti nedeniyle daha çok çalışması, daha çok çaba sarfet etmesi, daha çok üretip daha az tüketmesi yani daha çok tasarruf etmesi geç kalmışlığın acı gerekleriydi.
Şu andaki Ali Koç, Dursun Özbek yönetimlerinin ve diğer klüplerin transfer politikası, klüp yönetimi, alt yapıya verdikleri önem ve ayırdıkları kaynaklar ve diğer faaliyetleri Bihruz Bey türü (SÜRDÜRÜLEMEZ) batılılaşma örneğini teşkil ediyor.
@DeparSports Ümit Özat: "Galatasaray şimdi Sacha Boey'i satıp 3 oyuncu alacak, kalan parayla iç ödemeleri yapacak. Üzerine de şampiyon olursa Fenerbahçe artık kendine gelemez." Bu tür "batılılaşma" çabasının sürdürülemez olması son derece bıçak sırtı bir dengede yürütülmesinden kaynaklanıyor. Yapılan pahalı transferlerin bir kaçının çeşitli nedenlerle verimsiz çıkması, arka arkaya bir kaç sene şampiyon olunamaması ve şampiyonlar ligine katılamama ve gelirlerinden mahrum kalma, yetersiz olan diğer gelirlerin harcamaları karşılayamamasıyla sonuçlanacak ve dengelerin bozulması bir fakirleşme kısır döngüsüne yol açacaktır.
Burak Elmas'ın yapmaya çalıştığı, giriştiği ama yarım bile kalamayan şey özde ve SÜRDÜRÜLEBİLİR bir batılılaşma örneği ve çabasıydı. Tüketimin kısılması, tasarrufların yatırıma yönlendirilmesi, uzun vadede bu yatırımların üretimin, başarının, gelirlerin artmasına ve bir zenginleşme döngüsüne yol açacaktı.
Çağdaş ve özde bir "batılılaşma" çabası doğal olarak yıllar alacaktı. Bu süreçte atılan tohumların yeşermesi, dikilen fidanların büyüyüp serpilmesi ve meyve vermesi, bolluğun, zenginliğin oluşmaya başlamasına kadar uzun bir dönemde kıtlık çekilmesi, başarıya hasret kalınması doğaldı. Maddi ve sistemsel açıdan büyük bir rasyonalizasyonu gerçekleştiren bu akılcı hamleler siyasetin o dönemde Fatih Terim'i göndermek için Galatasaray'ı düşme potasına itmesi, Burak Elmas'a açık açık bu adamı gönderin denmesinden sonra oluşan büyük başarısızlık tablosuyla sekteye uğradı.
Diğer büyük klüplerin de Galatasaray'ı örnek alarak onu izlemesi, küçüklerin de büyük klüpleri rol modeli olarak alarak taklit etmesi ve böylece bütün klüplerin akılcı bir şekilde yönetilerek ölümcül rekabete son vermesi borç batağının kurutulması ve siyasete bağımlığın sona ermesiyle sonuçlanacağı için bu zehirli ortamdan beslenen bazı önemli aktörlerin işine gelmedi.
Akbabalar karşısında tek başına mücadele eden Burak Elmas burnunun ucunu göremeyen Bihruz Bey kitlesi tarafından da yalnız bırakıldı hatta hançerlendi. Burak Elmas'ın Galatasaray klübünün menajerler aracılığıyla nasıl soyulduğunu, zarara uğratıldığını açıklaması, ifşa etmesi karşısında bile taraftarın tutumu değişmedi.
Sonuçta yılların sosyal, siyasal, kültürel, ideolojik birikimiyle harmanlanmış cahil, Bihruz Bey alıklığındaki kitleler ve o vasat kitlelerden çıkan siyasetçi, klüp yöneticisi, basın mensupları gibi aktörlerin işbirliğiyle Burak Elmas'ın kurutarak verimli topraklara dönüştürdükten sonra üstüne sağlıklı tohumlar atmaya hazırlandığı bataklığın keşmekeşi galip geldi, futbol aklı ve sağduyu kaybetti.
1 note · View note