Tumgik
#ruhban
celalyesilyurt · 2 years
Text
Demokrasi
Tumblr media
Demokrasinin şeffaf, denetlenebilir, eleştirilebilir kurumlarından arta kalan kötülük, ulemanın veya faziletli elitlerin yaratacağı çürümeden daha ehvendir.
İlhami Güler
0 notes
onderkaracay · 10 months
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
delitay · 8 months
Text
Tumblr media
Bayılırlar bölücü terörist güzelemesine.
Hele bir tanesi var ki yıllardır salya sümük
demogojili ajitasyonlu...
İsmi Yılmaz Güney.
Terörist örgüt propagandası içeren filmler çeken
bölücü ve marjinal solcu bir sinemacı...
Malûm, sanat adı altında sinemacılığı, tiyatroculuğu, şarkıcılığı velhasıl bilimum soytarılığı ruhban sınıfı gibi kutsayan bir anlayış hakim memlekette.
Kendileri oluşturdu tabii..
P&R çalışması için de çok büyük bütçe ayırmadılar.
Meslek icabı ellerindeki malzemeyle kendileri yaptı.
Sanki onların "sanatçı" kavramına uyan biri haşa tüm kusurlardan münezzeh...
Ama "sanatçı"(!) olması lazım.
Mesela bir hattat, çini ustası, neccar filan olmaz yani...(!)
O ne öyle ya sanatçı mı o?
Amele amele...
Özellikle tiyatrocu, sinamacı, şarkıcı vs...
Neyse bu ruhban sinemacı Yılmaz Güney'i
tanıyalım biraz...
- 1966 yılında Eşrefpaşalı filminin çekimleri sırasında Nebahat Çehre'nin başına bardak koyup gerçek bir silahla ateş etti. Çehre'nin ağlayarak yalvarmasını umursamadı.
- Aynı yıl kavga ettiği Nebahat Çehre'yi kasıtlı olarak arabasıyla çarparak yaraladı. Olay örtbas edilip polisten ve basından gizlendi.
- 1971 yılında Efraim Elrom'un öldüren terör örgütü Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi üyelerini sakladığı tespit edildi ve 2 yıl hapis cezası aldı.
- 1974 yılında gazinoda geçen bir film sahnesinin çekimi sırasında tartıştığı Hakim Sefa Mutlu'yu yakın mesafeden başına ateş ederek öldürdü.
- Cinayeti 16 yaşındaki yeğeni Abdullah Pütün'ün üzerine attı ancak polis sorgusunda katilin Yılmaz Güney olduğu anlaşıldı. Güney, kasten adam öldürme suçundan 18 yıl hapis cezası aldı. 1981 yılında hapisten kaçarak Küba'ya... ıı prdn Fransa'ya sığındı.
- Fransa'da Türkiye karşıtı bölücü faaliyetler yürüten dernekler kurdu, ayrılıkçı radikal sol terör örgütlerine destek verdi.
-1982 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı.
- Yaptığı bölücü propaganda içerikli filmleri haliyle batı karşılıksız bırakmadı.
Avrupa'da pek çok ödül verildi.
...
Tabii bunlar bilinenler...
Ki böyle bir suçlunun bilinmeyeni bilinenine
rahmet okutur.
Yani herif tam suç makinesi...
Ama ruhban sınıfından ya... yağla babam yağla..!
Bu vatana ihanet eden herkesi başında taşır,
vatansever insanlara düşman kesilirler.
Ama "Vatan Haini" deme..!
Hemen kol kola girer başlarlar Ayten Alpman'dan "memleketim" şarkısı çığırmaya...
Dediğine utanırsın (!)
"Allah benim belamı versin ben ne fesat adamım!" dedirtirler...
Hangi memleketse artık... (?)
// Erkan Bakırhan
19 notes · View notes
baybaykus · 13 days
Text
MAARİFİN MODELİ
İktidarın ilân ettiği Türkiye yüzyılına paralel olarak piyasaya sürüldüğü anlaşılan dinî referanslı müfredatın bam teli Fen dersleridir. Hatta doğrudan doğruya Biyolojidir. Neden? Çünkü Tekâmül(Evrim) nazariyesi onları son derece tedirgin etmektedir. Haklıdır haksızdır, yanlıştır doğrudur tartışmasını bir kenara bırakarak bazı tespitlerde bulunmaya çalışalım:
1. Biz bazı kavramları Batıdan aldık. Onun için bu kavramların kaynağını hiç araştırmadan Batının malı olduğunu kabul ettik. Meselâ "seküler yönetim" anlayışının Batının özbeöz malı olduğunu sandık. Hâlbuki Türk tarihini iyi bilebilseydik bunun böyle olmadığını görürdük. Eski Türklerde ruhban kesiminin yönetimde bir işlevi yoktu. Müslüman olduktan sonra da bu anlayış devam etmiştir. Sultan Tuğrul'un Halifeye söylediği şu söz her şeyi anlatmaktadır:" Bundan sonra din işleri senden, dünya işleri benden sorulur."((XI.yy.ın ortası) Ne kadar ilham kaynağı olduğunu bilememekle beraber, Batı bunu biliyordu.
2. İslâm'a göre Tanrı, evreni yaratmış, evrendeki olay ve olguların hangi sebep-sonuç ilişkisinde oluşacağının kurallarını koymuştur. Kişi oğluna düşen de bunları araştırıp bulmaktır. Dolayısıyla müspet ilimlerde İslâm dininin çatışması söz konusu olamaz.
3. Siyasî ümmetçileri rahatsız eden Darwin Nazariyesidir. Darwin türlerin ortaya çıkışı ve gelişmesi ile ilgili bir takım tespitlerde bulunmuştur. Bunları tenkit edebilir veya kabul edebilirsiniz; bu ayrı bir konudur. Bizim temas edeceğimizi hususlar başkadır. İslâm dünyası şu sorulara net cevap vermek mecburiyetindedir:
a. Âdem ilk kişi midir yoksa ilk peygamber midir?
b. Kur'an-ı Kerim'de insanın yaratılışı ile ilgili bilgiler müspet ilim ilkeleri çerçevesinde değerlendirilip açıklanmış mıdır?
Din mecburî inançtan ibarettir. Bir veri akılla açıklanmazsa inanmayanları ikna edemezsiniz. İnananlara da sadece ezberletirsiniz. Aynen "ıkra"yı sadece "oku" diye ezberlettiğimiz gibi.
4. Tekâmül nazariyesinin Batıda ortaya çıktığını sanırız. Eksik değil, yanlış bilgidir. Müslüman düşünürler arasında tekâmül nazariyesini işleyenler vardı. Darwin'in onu rüyasında görüp görmediğini bilemiyoruz.(Papazdır, belki irtibat kurmuştur!)
5. Tasavvufta bir "Devir Nazariyesi" vardır. Darwin'e rahmet okutur. Ona ne diyecekler?
+
Bizim formatlanmış nesillere değil, hür iradeli kişilere ihtiyacımız vardır. Bunun için tek yol akıldır. Aklın kullanılmadığı bir yerde din de ilim de "filim" de olmaz.
Biz neyi tartışıyoruz?
Alıntı Mehmet Özgedik
4 notes · View notes
dem-bu-demdir · 1 year
Photo
Tumblr media
Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur, Bir dem gelir şadi olur, bir dem gelir giryan olur. Bir dem sanasın kış gibi, şu zemheri olmuş gibi, Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile bostan olur. Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez, Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur. Bir dem çıkar arş üzere, bir dem iner tahtessera, Bir dem sanasın katredir, bir dem taşar umman olur. Bir dem cehalette kalır, hiç nesneyi bilmez olur, Bir dem dalar hikmetlere, Calinus ve Lokman olur. Bir dem dev olur ya peri, viraneler olur yeri, Bir dem uçar Belkıs ile ine cine sultan olur. Bir dem görür olmuş geda, yalın tene geymiş aba, Bir dem gani himmet ile hem fağfur hem hakan olur. Bir dem gelir asi olur Hak zihnini yavı kılar, Bir dem gelir ki yoldaşı hem zühtü hem iman olur. Bir dem günahın fikreder dosdoğru Tamu'ya gider, Bir dem görür Hak rahmetin uçmaklara Rıdvan olur. Bir dem varır mescitlere, yüz sürer orda yerlere, Bir dem varır deyre girer, İncil okur ruhban olur. Bir dem gelir Musa olur yüz bin münacatlar kılar, Bir dem girer kibr evine Firavun ve Haman olur. Bir dem gelir İsa gibi, ölmüşleri diri kılar, Bir dem gelir gümrahleyin yolunda sergerdan olur. Bir dem döner Cebrail'e, rahmet saçar her mahfile, Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur. Yunus Emre hz..
37 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 month
Text
🇹🇷 #BİR #YIKIMIN #ANATOMİSİ 🇹🇷
.
▪︎İşe Erbakan hocalarını satmakla başladılar.
Milli gömleği çıkarıp FETÖ gömleği giydiler. Amerika, İngiltere ve Vatikan'la anlaştılar. Hoca efendileri sayesinde iktidarı kaptılar.
▪︎İlk icraat olarak tehdit kabul ettikleri kurumlara el attılar. Orduyu ele geçirip komuta kademesini dağıttılar.
▪︎Açılım adı altında PKK ile müzakere edip teröre taviz verdiler. Teröristleri sınırda devlet töreniyle karşılayıp şehir meydanında hep birlikte ağıt yaktılar. Terör meydanı boş bulup şehirlere sızdı patlayan bombalarla yüzlerce yavruyu babasız bıraktılar. Kürt kökenli vatandaşları ötekileştirip hedef haline getirdiler. Bin yıllık kardeşliği ve vatandaşlık ilkesini ortadan kaldırdılar.
▪︎Hep birlikte bunları yaparken FETÖ tezgahında çırak, kalfa, usta olup işi kaptılar 10 yıl sonra çıkarlar ters düştü kendi tezgahlarını kurdular.
▪︎Kandırıldık, pişmanız, Allah’tan af, milletten özür dileriz deyip hocalarıyla yolları ayırdılar ve mağduru oynadılar. Öfke içinde karşılıklı sırlar ifşa edildi hep birlikte dünyaya rezil oldular. Çıkar dalaşının adını darbe koydular ve binlerce mağdur yarattılar. Bunu da bir güzel kullandılar.
▪︎Siyasi ayak söyleminden de bu nedenle hep rahatsız oldular. Zira ucu kendilerine uzanır diye korktular. Bu yüzden de FETÖ ile mücadeleyi terör ağacından meyve koparma hikayesine çevirip gövdeyi hep korudular.
▪︎FETÖ’den kalan mal varlıklarının akibetini hiçbir zaman açıklamadılar. O tarihte basın tarafından, FETÖ’nün kasası denilen Akın İpek’in otelinin dehlizinde bulunduğu ve el konduğu iddia edilen 18 ton altın, 500 milyon Euro ve 250 milyon dolar konusuna ise nedense hiçbir zaman için açıklık getirmediler. Terör başı Gülen’in iadesi için beklenen çabayı da hiçbir zaman için sarf etmediler.
▪︎Başta yere göğe konduramadıkları savcı Zekeriye Öz olmak üzere, FETÖ’cü kaçakların peşini ise nedense bıraktılar. Bunları hiçbir zaman için dillendirmediler , gündem konusu dahi yapmadılar. FETÖ’cülüğü yargı ve muhalefet üzerinde hep bir sopa gibi kullandılar. Bu sayede üstü kapalı bir korku rejimi yarattılar.
▪︎Sürekli din istismarı yaptılar ve Arap hurafelerini din diye dayattılar. Başörtüsüne bürünüp #ahlak #örtüsünü çıkardılar. Müslüman taklidi yaptılar.
▪︎Ayasofya camiini bile istismar amaçlı açtılar. Diyanet İşleri Bakanlığı’nı ve camileri siyasi birer karargaha çevirdiler. Hutbeleri istedikleri gibi okuttular.
▪︎Her türlü #cemaat #yapılanmasını baş tacı edip dini rayından çıkardılar. Kur’an da yeri olmayan bir ruhban sınıfı yarattılar ve şeyh/mürit ilişkisi içinde beyin yıkayıp toplumun büyük bir kesimini kontrol altına aldılar.
▪︎Yargıyı payanda edip hak, hukuk, adalet kavramları üzerinde siyasi baskı kurdular. Kutsal olan Savcılık ve Hakimlik mesleğini zora soktular.
▪︎2017 yılında bir halk oylaması icat ettiler ve sandık oyunuyla yapılan anayasa değişikliği sayesinde demokrasiyi devre dışı bırakarak, ‘"hangi asseti (varlığı) satacağımı size mi soracağım’" diyebilen bir tek adam düzeni kurdular. Anayasal devlet yapısını by-pass edip anayasalı partizan bir devlet anlayışı yarattılar.
▪︎Fabrika ve barajlar kurmak, üretim ve istihdam yaratmak yerine lüks saraylar inşa ettiler. Avenelerine her biri milyonlarca liralık yüzlerce makam aracı tahsis ettiler. Üretim ekonomisini tahrip edip tüketim, israf ve rant ekonomisi icat ettiler.
▪︎Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin tüm kazanımını babalar gibi sattılar ve binlerce istihdamı ortadan kaldırarak devasa bir işsizler ordusu yarattılar. Rüşvetle yatıp rüşvetle kalktılar ve bağış adı altında aldıkları milyarlarca doları kurdukları vakıflara aktardılar.
▪︎Geçmişte Anayasal Kurumlarıyla anılan devleti ENSAR, TÜRGEV, TÜGVA ve TÜRKEN gibi vakıflarla anılır hale getirdiler. Harcamaları kontrol edip hesap soran IMF’yi devre dışı bırakıp hesap sormayan yabancı tefeci kuruluşlardan yüksek faizle borç alıp rant kanalına akıttılar. Ülkeyi, tefecinin eline düşmüş müflis esnaf misali ödenmesi mümkün olmayan milyarlarca dolarlık borç batağına soktular, hazineyi tarihte ilk kez eksi bakiyeye düşürdüler ve henüz doğmamış borçlu bir nesil yarattılar.
▪︎Bağımsız olması gereken Merkez Bankasını siyasi operasyonlarına payanda ettiler. Sürekli #ranta #dayalı yatırımlar yapıp millete hizmet diye dayattılar.
▪︎Paylaşımı ayakkabı kutularıyla yaptılar. Ekonomiyi çökertip milletin anasını ağlattılar. Ölümü unutup dünya malına taptılar. Yabancı bankalara altın ve dolar stokladılar. Vakıflar üzerinden İngiltere ve Amerika’da devasa mülkler aldılar. Bu yüzden WikiLeaks belgelerinde bile anıldılar. Bunlara el konulmasından ise hep korktular.
▪︎Sarraf davası ve evlatları üzerinden yürütülen soruşturmalar şantaja dönüştü zor durumda kaldılar. Bu yüzden de her türlü efelenmelere rağmen ABD ve AB yaptırımlarına boyun eğdiler. Rahip Bronson’la başlayan bir seri yaptırım şimdilik Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya alınmasına destek olunmasıyla son buldu. İçeride aslan kesilirken dışarıda hep kedi oldular.
▪︎Seçmenlerini konsolide etmek için sürekli müjdelerle oyaladılar ve 2023 yalanını pazarladılar. Müjdelerin arkası gelmediği ortaya çıktı ve şimdide 2053 yalanına başvurmaktalar.
▪︎Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir ‘"Kur korumalı mevduat"’ hesabı icat edip birilerini ihya ederken hazineyi milyarlarca dolar zarara uğrattılar. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparak aradaki makası açtılar ve ülkenin teminatı olan orta direği yok ettiler.
▪︎Seçim öncesi din istismarı yapıp NAS pazarladılar ve faizi enflasyona sebep gösterip milletin gazını aldılar. Seçim sonrası gerçek ortaya çıktı döviz, enflasyon ve zamlar tarihi bir rekor kırdı. Ânında NAS’tan vaz geçerek dini, imanı unutup faize sarıldılar.
▪︎Memur ve işçi maaşına zam yapar gibi yapıp ağızlara bir parmak bal çaldılar; emekliyi, dulu, yetimi bütçe müsait değil diyerek açlığa mahkum ettiler. Buna rağmen sınırları kevgire çevirerek ülkeye soktuları, adeta bir kavimler göçüne dönüştürerek demografik yapıyı tahrip ettikleri ve içinde kimlerin olduğu meçhul 10 milyonun üzerinde mülteciye milletin alın teri olan 50 milyar doları harcarken bütçe hesabı yapmadılar. Böylece %98’i yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren, geçimden başka bir şey düşünmesini istemedikleri, hayattan koparılarak günlük yaşatılan, sürekli yardım edilmiş bir toplum yarattılar. Sosyal hayatı yok edip ruh sağlığı alarm veren vatandaşı çaresizlik içinde evlerinde oturmak zorunda bıraktılar.
▪︎Ekonomiyi iflasın eşiğine getirdiler ve sonunda mecbur kalıp bir zamanlar düşman ilan ettikleri körfez ülkelerine giderek varlıklarımız üzerinden örtülü pazarlıklar yaptılar ve onursuzca para dilendiler. İşsizliğin, açlığın, sefaletin, derinleşen ekonomik kriz ve körfez zihniyeti detaylarının üstünü örtmek için de başta CHP tartışmaları olmak üzere toplumu oyalayacak birbiri ardına sıralanmış yapay gündemler yarattılar.
▪︎İktidarı normal bir siyasi aktör olarak görmeyin. Çünkü onlar Türk milletine, Türk devletine ve kurucu değerlere daha başından itibaren düşmandılar. Bu yüzdendir ki 22 yıldır başta büyük önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahraman ecdada ve milli değerlerimize hakaret eden kim varsa sürekli baştacı ettiler.
▪︎Andımızı yasaklatıp T.C. ibarelerini, Atatürk resimlerini, büstlerini ve heykellerini baş aşağı ettiler. İstiklal Marşı’nda oturanların, keşke Yunan kazansaydı diyen hainlerin önünde hep reverans yaptılar.
▪︎T.C. Devleti ve Cumhuriyet’in garantisi olan Lozan Antlaşması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Anayasa’nın ilk dört maddesini sürekli sorun ettiler. Amerika’nın Yunanistan Dedeağaç limanına yaptığı devasa askeri yığınağa ve işgal edilerek birer askeri üs haline getirilen Ege adalarına yıllarca göz yumdular.
▪︎Ülkeyi yönetiyormuş gibi yapıp talimat üzere içeriden dönüştürdüler ve #darülharp mantığı içinde koskoca bir harabe yarattılar. Dışarıdan kuşatılmasını ise sineye çekip hep seyirci kaldılar.
▪︎Taraftarı ikna etmek ve safları sık tutmak için de Osmanlı sosuna batırılmış, din ceketi giydirilmiş ; Ecdat ve İslam’la alakası olmayan çakma bir düzeni sürekli olarak mehter, ezan, sela ve tarihi diziler eşliğinde dayattılar.
▪︎Nihayet kapatılacak bir parantez olarak gördükleri Cumhuriyet’i , 100. yılında hedefe koyup , arzu ettikleri çarpık düzeni meşru hale getirecek yeni bir ANAYASA telaffuz ettiler. Sıra geldi bu telaffuzu kuvveden fiile geçirecek olan altın vuruşu yapmaya.!!!
▪︎Ve ardından yedi düvelin yapamadığını tek başlarına yaparak bu topraklarda kendi vatanlarını kurmaya ve Yugoslavya’da olduğu gibi özerk yapıların ve dışa bağlı devletçik teşebbüslerinin önünü açmaya.
▪︎Eğer Anayasa genel seçimlerden önce değiştirilirse , yapılmış olan yerel seçimin ve bundan böyle yapılacak hiçbir seçimin yasal hükmü kalmaz.
▪︎Şimdi anladınız mı bir vasiyet niteliği taşıyan #Gençliğe #Hitabenin neden kaleme alındığını ve büyük önderin #ne #kadar #ileri #görüşlü #olduğunu. Ne demişti son bölümünde ;
“…..iktidara sahip olanlar, gaflet (aymazlık) ve dalalet (sapkınlık) ve hatta hıyanet (hainlik) içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin (işgal güçlerinin) siyasi emelleriyle tevhit edebilirler (birleştirebilirler). Millet, fakruzaruret (ileri derecede yoksulluk) içinde harap (yıkılmış) ve bitap (yorgun) düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı ;
İşte, bu ahval (durum) ve şerait (koşullar) içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
▪︎Yerel seçim galibiyetinin ve zafer sarhoşluğunun rehavetine kapılarak bundan sonra hiçbir şey olmaz demek yanlış olur. Büyük önderin sözlerini her an kulağımıza küpe etmekte yarar vardır.
▪︎Şunu asla unutmamak gerekir ki , su uyur düşman uyumaz. Yarından tezi yok her türlü şahsi ve siyasi meseleleri, ideolojik görüş ayrılıklarını, şişmiş olan egoları bir kenara bırakarak ; Birlik, beraberlik ve Müdafaa-i Hukuk anlayışı içinde geniş tabanlı bir #milli #mutabakat #ittifakı kurmak artık vatani bir mecburiyet haline gelmiştir. Mazereti ne olursa olsun aksini yapan bir siyasi anlayış ; Ucu dışarıda olan gizli işbirlikçidir, iktidarın bir başka versiyonudur, mevcut projenin nöbetçi taşeronudur.!!!
▪︎Herkes aklını başına almalıdır zira emperyalizm, yıllarca onca emek harcadığı böylesi zorlu bir yıkım projesini tek bir parti ya da tek bir adama #endekslemez , alternatifi #mutlaka #vardır. Önümüzdeki süreçteki gelişmeler , kimin kim olduğunu ve bağlantılarını gösterecektir ; Tabii ki milli hassasiyete sahip olan vatan evlatlarını da...
4 notes · View notes
aynodndr · 11 months
Text
YANGIN VAR
Alev sardı âlemi, uyanmayın daha siz;
Altta döşek yanıyor, üstte yorgan yanıyor.
Beşikler Besmelesiz, mezarlar Fatihasız,
Doğan insan yanıyor, ölen insan yanıyor.
Mideden aşağının tahtı kurulmuş serde;
Ramazan’ı katlettik kul yapısı şekerde...
Hazret-i İbrahim’in mübarek aşkı nerde?...
Ruhta bayram yanıyor, ette kurban yanıyor.
Bağlanmış dünyalıklar dünyanın yularına;
Gösterin hangi yüzle çıkacağız yarına?
Ya Rab! İman ihsan et, riyakâr kullarına;
Hac’da hacı yanıyor, haç’ta ruhban yanıyor.
Kör müyüz, sağır mıyız; Rahmet-i Rahman mı yok?
Yoksa yol gösterecek Hazret-i Kur’an mı yok?
Yanmak mı marifettir, yananda mı izan yok?
Dağda çoban yanıyor, tahtta sultan yanıyor.
Tutup yemek kastında ki gardaş gardaşını,
Bu hâlin hicabından dağlar eğmiş başını.
Titredim seyrederken mazlumun gözyaşını;
Bir damlanın içinde yetmiş umman yanıyor.
ABDURRAHİM KARAKOÇ
4 notes · View notes
judasizm1 · 1 year
Text
İnandığınız dini ne kadar biliyorsunuz?
Cübbeli Ahmet denen bir gayri müslüm çıkmış "deccal ve mehdi"den bahsetmiş İslamiyet adı altında, ve İsa'yı övmüş, kurtarıcı ilan etmiş!..
İslamiyette mehdilik yoktur! Senin gibi kendi kendini ruhban sınıfı olarak ilan ettiğin "ruhban sınıfı" da yoktur. Eğer sen ve senin kuyruğuna takılıp gidenler İsa bekliyorsa, hani yalandan çok sevdiğiniz Allah'ı ve son peygamberi olan Muhammed'i kabul etmiyorsunuz demektir. Çok net siz müslüman değilsiniz.. İnandığınız dinin kitabını okursanız bu din tüccarlarının söylediklerinin ne kadar dinle 180 derece zıt olduğunu anlarsınız.
Ey milletim, her dilde Kur'an yayınlanırken neden size hep "Arapça kutsaldır, Kur'an'ı anlamak için Arapça öğrenin." diyorlar? Bu yobazlar bu ülkenin Kürt vatandaşlarından oy dilenmek için Diyarbakır şehrimizde Kürtçe Kur'an ile meydanlarda höykürmediler mi? Ne çabuk unuttunuz bunları?
Arapça, kutsal falan değil, kökeni Hindistan'a dayanır. İbranice, Arapça aynı kökene dayanır. Hintliler de bunların akrabalarıdır zaten. Bizimle hiçbir alakaları yoktur. Din adı altında Arap milliyetçiliğini ülkemize yerleştirmeye çalışıyorlar. Bana ne lan Arap'dan!..
Ronaldo için "zina" şeriat kanunlarında ayrıcalık yapanların şeriata inandıklarını düşünüyor musuz? Bakara suresi haricinde şeriatla ilgili hiçbir toplum hukukuna dair bir şey yok! M.S. 600 yıllarındaki koşullar farklıydı, güncellenmesi gerekir diyen ben değil, bir kısım cahilin biat ettiği BOP Eşbanıdır. Hatta ülkemin üniversitesinde profesör olmuş karaktersizler biat ettikleri bu kişiye eşini ikram edip, kendisinin de "do...."lacağını söylemiştir. Ne hale geldik bir bakın!.. Üniversite demek özgür düşünce demektir, kimseye biat etmez, kendisinden önceki bilim insanlarına dahi biat etmemesi lazım, yoksa özgür olamaz, bilimsel bir şey üretemez. ÖSYM'nin başına koydukları cin Ali'leri görmedik mi? Bilimsel yayın hırsızı çıktılar.
Ümmet ümmet diye kıçlarını yırttılar. Araplar ümmet olabilmiş mi? Olsalardı eğer Filistin'in işgaline karşı çıkmazlar mıydı? Ne ümmeti! BOP palavracılarının ülkemizdeki cahil-cüheylaya şovundan başka bir şey değildi. Sonuçta ne oldu? Yüzüne tükürdüklerinin ellerini öpüyorlar şimdi...
Olan sana oldu ey milletim! Fakirleştin. Toprakların karış karış değil dönüm dönüm satılıyor. Baba mirası ne varsa bir gece yayınlanan "acil istimlak" kararı ile kanadalılara siyanürle altın arama için gasp ediliyor. Zeytin ağaçların mahkeme kararına rağmen "Anayasa Mahkemesi Kapatılsın" diyebilecek cürreti gösterebilen "hainlerin" patron baronları tarafından istila ediliyor.
Sen artık kendi topraklarında ikinci, üçüncü sınıf insan (diğer anlamıyla köle) birisin. Sen hastanelerde muayene olma şansını elde etmişsen ödediğin ücrete bak. Sen hastanede sıra beklerken elin afganı, suriyelisi, ıraklısı senden önce muayene oluyor! Senin ödediğin vergilerle senden önce bedava muayene ve ilaç desteği alıyorlar.
Konuşmamız gereken çok şey var ama siz bu saatte değil her zaman uyuyorsunuz. Okumuyorsunuz bu yüzden toplumsal hafızanız gelişmiyor... Haberiniz olsun uyandığınızda ata mirası topraklarınız dahil donunuza kadar alacak bu hainler. Zaten aldılar da haberiniz yok! Aynı Avrupalı misyonerlerin Afikalılara yaptığını yaşıyorsunz ama uyanmıyorsunuz bir türlü! "Gittiklerinde elinizde bir Kur'an kalacak ama topraklarınız artık sizin olmayacak!"
Ben, laik Türkiye Cumhuriyeti çocuğuyum. Benim yolumu bilim, akıl, vicdan ve sevgi aydınlatır; Ata'mızın söylediği gibi.. Devletime, ulusuma ve bütün değerlerime ihanet edenler dünyanın neresine kaçarlasa kaçsınlar aynı İmralı canisi gibi hikayeleri soyu-sopuyla birlikte bu topraklarda bitecek. Ne çaldılarsa bu milletten hepsi yine milletin olacak. Biz, 84 milyon yumruğuz. Sandıkta görürsünüz o yumruğu.
Not: Hiçbir siyasi partiye ya da siyasi figüre sempatim yok, benim için hepsi aynı. Ben "laik Türkiye Cumhuriyeti" çocuğuyum, bu her şeyi anlatır sanırım...
"Ne Mutlu Türk'üm Diyene" Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Tumblr media
4 notes · View notes
onderkaracay · 10 months
Text
Tumblr media
🗣️ Tanrının Dili Sevgidir
Korku insanların tanrılara, şeytanlara ve kötü ruhlara tapmalarını sağlar.
Korkuyu dinin içine yerleştiren sömürgeciler ise insanları korkutarak kendilerine hizmet etmelerini sağlarlar.
Tüm sömürgeciler aynı zamanda korku üreten şirk ve ruhban sınıfıdır.
Şirk ve ruhban sınıfı sayesinde din korkunun kılıfı yapılmıştır.
Oysa din sevgi ve özgürlüğün kılıfıdır.
Yaratan yarattığına sevgisini, şefkatini ve merhametini yaşarken neden esirgesin?
Esirgeyecek ise neden yarattı?
Yaratan insanları us ve duyunç donanımı ile yaratmış iyi ve kötüyü seçmekte serbest bırakmıştır.
Us ve duyuncunu kullanmayan her insan yaşamın içinde cezasını zaten çekmektedir.
Dinleri niyetlerine uygun kullananlara göre öteki dünya da cehennem ve cennet bu dünya da başka bir amaç için kullanılan bir cezanın cezasıdır.
Dini niyetine alet edenler bu sebeple insanlara zulüm etmektedir.
Bunun cezasını çekenler öteki dünyada cehennem korkusu ile aldatılmış olmaları kendi akılsız ve duyunç dışı tutumlarıdır.
İnsan cehennemini seçimleri ile yaşamın içinde kendi üretir.
Sayısızca ırk ve dil yaratan tanrıyı tek dil bilen bir tanrı haline getirmek yaratana karşı şirk koşmak tanrıyı diğer dilleri bilmiyor diye aşağılamak demek değil midir?
] Önder KARAÇAY [
11 notes · View notes
duygu-larr · 1 year
Text
“Doktor, insanın hastalıklarından geçinir.
Avukat, insanın suçlarınlan geçinir.
Ruhban sınıfı, insanın aptallığından geçinir.”
A. Schopenhauer
2 notes · View notes
ahmet-34 · 2 years
Text
İslam'da ruhban sınıfı yoktur. İyi ki yok.
Çünkü ruhban sınıfı dini kendi işine geldiği gibi kullanır.
Bir hikayeyle örnekleyeyim;
Tilkinin biri yavrusuna demiş ki:
-Yavrum, bütün bu bağlardaki üzümlerden yiyebilirsin. Sadece köyün mollasına ait bağın üzümleri hariç…
-Hatta aç kalsan dahi o bağı aklına bile getirme.
Genç tilki babasına sormuş:
- Neden? O bağın üzümleri zehirli mi?
Tilki yavrusuna cevap vermiş:
-Hayır, çocuğum. Eğer molla bağından üzüm yediğimizi anlarsa yarın “Tilki eti helaldir” diye fetva verir ve neslimizi yok eder.
İyi ki İslam'da ruhban sınıfı yok. Ama bunu bile bilmeyen çok.
Tumblr media
5 notes · View notes
takatimyokgibi · 2 years
Text
"Evlilik meselelerinde nefsinle hareket etme" diye bir nasihat aldım. Katılmıyorum. Evlenmek durumunun islamî bir tarafı var, kabul ama bizzat nefsi ilgilendiren taraflarını ne yapalım? Görmezden mi gelelim? Kaldı ki evlenmemizin sebebi bizzat nefsi ve isteklerini helal yoldan gözetmek değil mi? Olaya nefsimle bakmayacaksam, sözleşme yapalım. Herkes şartlarını yazsın gelsin, imzaşalım bitsin. Böyle saçma şey mi olur! İslam duyguları yok saymaz, insanı duygularıyla yaratan Allah'tır. Nedense insanın duygularından arınıp robotlaşmasıyla İslam'da kemale ereceğine inanan ve bunu çevresine de dayatan ruhban bir gurup var. Üzücü.
5 notes · View notes
uzunburakefendi · 2 years
Photo
Tumblr media
. "Büyü terimi uzun bir süre boyunca doğa felsefesi ve dinden kolaylıkla ayırt edilemeyecek çok sayıda teori ve uygulama için kullanılır. Doğal bir olgu ile büyü yoluyla elde edilen bir olgu arasında kesin bir ayrım yoktur ve büyü ile din, büyücülerin ürettiği mucizeler ile olağanüstü olaylar ve sihirli güçleri olan nesneler ile kutsal emanetler arasındaki ayrım açısından da aynı şey söz konusudur. Dinsel makamların büyü karşısında takındığı düşmanca tavır ve aldığı mahkûmiyet kararlarının başlıca nedenleri arasında, büyü uygulamaları ile dinsel ritüeller arasındaki paralellik ve doğaüstü dünyayla ilişkilerde kilisenin tekelini garanti altına alma ihtiyacı yatar. Kilise her tür büyüye karşı çıksa da, cemaat (ve bazen ruhban sınıfının üyeleri bile) başta tedavi amaçlı olmak üzere gündelik hayatın çeşitli ihtiyaçları karşısında kutsal emanetlerin kullanımı ile tılsım kullanımını, dualar ile sihirli formülleri birbirleriyle bağdaştırırlar. Ortaçağda büyü alanı bazen hiç ayrım gözetmeksizin Hıristiyanlığa özgü ritüeller ile pagan dünyasından kaynaklanan büyü uygulamalarını kaynaştırır. Hem dindışı alanda hem de ruhban sınıfı tarafından karanlık güçleri uzaklaştırmak ve büyüleri etkisiz kılmak için başvurulan dualar, efsunlar, şeytan kovmalar ve sihirli formüller arasında da fazla fark yoktur. Meşru ve gayri meşru büyüyü birbirinden ayırmak için başlıca kriterlerden biri, tören, dua ve ritüellerin ne amaçla kullanılmış olduğudur. eğer amaç bir kişiye veya malına zarar vermekse, bu tür büyü uygulayanlar cadı olmakla suçlanır." syf.467 . "Modern roman ortaçağ yerel edebiyatından doğar. Bu edebi tür için kullanılan terim (roman, romance, romanzo) ilk defa ortaçağda ortaya çıkar ve o zamanlarda bile, bugün bu türle bağdaştırdığımız yapısal özellikleri sergiler. Anonim olsun, tanınmış olsun büyük romans yazarları (başta Chretien de Troyes ve Thomas), yerel dilleri kullanarak halklann ve kralların efsanevi hikayeleriyle birlikte yeni Avrupa'da ortaya çıkan karmaşık saray toplumunun bireylerinin aşk hikayelerini ve maceralarını, sonu gelmez arayışlarını ve olağanüstü entrikalarını anlatırlar." syf.588 #umbertoeco #ortaçağ #katedraller #şovalyeler #şehirler #alfakitap https://www.instagram.com/p/CfwlIUbtASw/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
gamekoliknet · 1 month
Text
Eu5 Hakkında Son Gelişmeler, Oyun Ne Durumda? Eu5 Ne Zaman Çıkacak?
Tumblr media
Eu5 hakkında geliştirici günlükleri yayınlanmaya devam ediyor. Peki, oyun şu an ne durumda? Bunların hepsi yazımızda.
Tumblr media
Eu5 Hakkında Son Gelişmeler, Oyun Ne Durumda Eu5 Ne Zaman Çıkacak Bildiğiniz üzere Eu5 hakkında önceki yazımızda oyunun ne zaman aralığında geçeceğini, nerelerde geçeceğini, bize açıklanan bilgileri sizlere sunmuştuk. O yazımızdan bu yana bir süre geçti ve oyun hakkında Tinto Studio geliştirici günlükleri yayınlamaya devam etti. Şu an elimizde 3 geliştirici günlüğü yazısı var. Bunlar hakkında birçok youtuber konuştu, tartıştı ama konu soğumadan bizde üzerine bir şeyler yazalım dedik. Bu sebeple Eu5 hakkındaki son gelişmeleri sizlere bu yazımızda sunduk.  Bu yazımızda sizlere deniz savaşlarını, yeni province sistemini, estateleri anlatacağız. Çok uzatmadan yazıya geçelim o halde.
Estateler - Eu5
Tumblr media
Eu5 Hakkında Son Gelişmeler, Oyun Ne Durumda Eu5 Ne Zaman Çıkacak Oyunun estatelerinin değişime uğrayacağını önceki yazımızda sizlere belirtmiştik. Bu 5.geliştirici günlüğünde daha detaylıca estateleri anlatmış Tinto Studio. Öncelikle, estateler artık daha gerçekçi olmuş. Mesela Noble sınıfı ile Köylü sınıfı arasındaki uçurum gibi olan fark gerçekçi bir şekilde oyuna yansıtılmış. Gerçekte nasıldır; köylüler her ne kadar kalabalık olursa olsun soylular kadar güçlü/nüfuzlu olamazlar. Geliştiriciler burada şöyle bir örnek vermiş; 1000 soylu 50 estate power sağlarken 1000 köylü 0,05 estate power sağlıyormuş. Bu değerler, bölgeden bölgeye değişiklik göstermekle birlikte, ülkede yaptığınız reformlarla, estatelere verdiğiniz ayrıcalıklarla ve ülkenin yasalarıyla bu değerler belirlenecektir. Tabii ki eventler de bunlara dahil ama onlar hakkında daha sonra bahsedeceğiz. Estateler hakkında bilinmesi gereken bir diğer şey ise bölgelerdir. Estatelerin etki oranları da onların bulunduğu bölgelere göre değişiklik gösterecektir. Ben burada tahmin yürütüyorum sadece ama, belki de eu4’ün ilk sürümlerinde olan estate sistemindeki, estatelere toprak verme mekaniğini tekrar oyuna getirebilirler gibime geliyor. Bunların dışında Legitimacy, yani Crown Power’ınıza göre oyun size artılar ve eksiler sağlıyor. Taç gücünüze bağlı olarak, estate ayrıcalıklarını iptal etmenin maliyeti, yasalardaki politikaları değiştirmenin maliyeti, kabinenin verimliliği, parlamentonun beklenen maliyetleri ve diğer şeyler gibi konularda ya bonus ya da ceza alırsınız.  Eğer Crown Power’ınız düşükse estatelerinizi memnun etmeniz gerekecek yoksa parlamentoyu ne kadar toplarsanız toplayın elinize hiçbir sonuç geçmez. Dört estate’in her birinin mevcut bir tatmini ve ona doğru ilerleyeceği bir denge vardır. Bazı esteteler ve bazı ülkeler, estate tatmininin dengeye diğerlerine göre daha hızlı ilerlemesini sağlayacak. Her estete’in, memnuniyetlerinin tüm ülkeyi etkilediği, estete türü başına 2 faktörü vardır; burada 'nin üzerindeki memnuniyet, bonus sağlarken ve altındaki memnuniyet, ceza verir. Eğer Estate tatmin oranı ’in altında ise, Estateler artık vergi vermeyecek. Daha da kötüsü ise o bölgede yaşayan ve o estate’e bağlı popülasyon isyan çıkarmaya daha yatkın olacak. Belki de İç Savaş çıkacak. - Soylu sınıfı sizin prestijinizi ve düşman casusları etkiler. - Ruhban sınıfı sizin teknoloji araştırma hızınızı ve diplomatik itibarınızı etkiler. - Tüccar sınıfı sizin tüccar gücünüzü ve üretim verimliliğinizi etkiler. - Sıradanlar(Köylüler) sizin yiyecek üretiminizi ve istikrar maliyetinizi etkiler. Köylü sınıfı yeni bir estate olacak. Bu sebeple bu sınıf daha da ilginçleşiyor. Ayrıca oyunda yemek mekaniği eklenmiş sanırım. Çünkü geliştirici sayfasında direk ‘food’ olarak yazıyor. Bunlar ilginç. En önemlisi de her ülkenin kendi özel estate birimleri olacakmış. Her biri birbirinin aynısı estatelere sahip ülkelerden ziyade kendi özel estateleri olan ülkeler.
Köy, Kasaba, Şehir… - Eu5
Tumblr media
Eu5 Hakkında Son Gelişmeler, Oyun Ne Durumda Eu5 Ne Zaman Çıkacak Başka bir önemli mekanik daha. Arkadaşlar bu mekanik bir bölgenin popülasyon alması ve gerekli yatırımların yapılmasıyla büyümesini belirtiyor. Çok basit anlatacağım; neredeyse hiç bir insanın yaşamadığı bir bölge seçtiniz diyelim. Oradaki insanları öncelikle istihdam ediyor, ihtiyaçlarını gidermelerini sağlıyorsunuz. Ardından o bölge yavaş ama istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ediyor. Ve yavaşça o bölge köy, kasaba, şehir, ilçe ve il oluyor. Eu4’deki province sistemine benzer bir şey ama çok daha gelişmiş hali. Önceki gibi development basıp bir anda oranın büyümesi gibi bir saçmalık olmuyor. Her şey daha gerçekçi bir şekilde yapılmış. Ayrıca oyundaki building sistemi de komple değişecekmiş. Kısaca oyundaki province sistemini komple değiştirdiklerini söylüyor ekip. 
Otonomi ve Altyapı - Eu5
Tumblr media
Eu5 Hakkında Son Gelişmeler, Oyun Ne Durumda Eu5 Ne Zaman Çıkacak Oyunda Eu4 oynamış olanların bileceği bir otonomi sistemini geliştirmişler. Mesela ülkenizdeki bir toprak, başkentinize ne kadar uzaksa ve arazi tipi ne kadar zorluysa, orayı yönetebilmeniz, orayı kontrol altında tutabilmeniz o kadar zorlaşıyor. Başkentinize yakın olan illerin otonomisi o kadar az oluyor ki bu da size çeşitli faydalar sağlıyor.  Kısacası önceki yazımızda bahsettiğimiz Eu3’ün Ademi Merkeziyetçiliği ve Merkeziyetçilik mekaniği gibi. Merkezden ne kadar uzaktaysa şehir, o kadar debuff yer gibi bir şey. Aşağıdaki görselde de otonomisi olan bir şehrin aldığı bufflar ve debuffları göreceksiniz. Araya şunu da sıkıştırayım. Ademi Merkeziyetçiliğin yüksek olduğu şehirlerde yukarıda da gördüğünüz üzere oradan toplanan verginin belli bir kısmını toplayabiliyorsunuz. Geri kalan kısmına ne olduğunu ise o toprağı yöneten estate’e soruyoruz. Sizin yerinize o, sizin toplayamadığınız vergiyi topluyor ve (muhtemelen) kesintili olarak size geri ödüyor. Şimdi de altyapıdan bahsedelim. Yukarıdaki görseli dikkatlice izlerseniz Stockholm’ün içinde siyah çizgiler göreceksiniz. Bunlar yol arkadaşlar. Buradan da Eu5’e altyapının geleceğini anlıyoruz. Birçok Paradox oyununda olan sistem sonunda Eu5’e de geliyor. Bu sayede oyun artık daha da detaylaşacak. Mesela ikmal sorunu gibi konular bu altyapıyla doğrudan etkileşimde olacak diyebiliriz.
Denizcilik - Eu5
Tumblr media
Denizcilik ve deniz savaşları hakkında anlatılmaya değer pek bir şey yok gibi görünüyor ne yazık ki arkadaşlar. Bizimle paylaştıkları sadece yukarıdaki görsel ve Eu4’de olan sistemin aynısı. Bu konuda oyuncular oldukça endişeli ve kaygılı. Bunun hakkında yapımcılar oyuncuların endişelerini görmüş olduklarını düşünüyorum. Bununla alakalı yeni açıklamalar yaparlar umarım. Çünkü her Paradox oyunun neredeyse ortak sorunu denizler. Bu konu üzerine ne yazık ki yeterli ilgi gösterilmiyor. Yazımızın sonuna geldik arkadaşlar. Daha detaylı bilgileri geliştirici günlükleri yayınlandıkça yazacağız. Bizi takip etmeyi unutmayın. Daha detaylı bilgi için benimde severek izlediğim Arts of War kanalının videolarını izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=hTj0GyA6X_s&t=618s - Rimworld Benzeri Oyunlar, Hayatta Kalma Oyunları - En İyi Tycoon Oyunları PC, Düşük Sistem Gereksinimli Oyunlar Read the full article
0 notes
chuksnwene · 2 months
Text
Insights on Networking and Career Building from My Digital Marketing Seminar Series course.
Tumblr media
What I Learned
Embarking on a journey into the dynamic world of digital marketing is akin to navigating uncharted waters, filled with both exhilarating discoveries and invaluable lessons. Recently, I had the privilege of attending the Digital Media Marketing Seminar Series course facilitated by Prof. Wendy Greenwood, where I got to listen to some amazing speakers share invaluable tips on how to navigate the digital marketing profession. An experience that has really shaped my perspective on career options and networking within the industry.
One speaker who particularly inspired me was Aadhar Mehta, a distinguished George Brown College alumnus, who shared his insights on resilience in the face of rejections. Aadhar's powerful statement, "Everyone faces rejections. If I can make it, you all can make it, too," resonated deeply with me, serving as a poignant reminder that setbacks are inevitable but not insurmountable. Aadhar's positive outlook on rejections transformed my perception, urging me to view them as opportunities for growth rather than failures.
Another captivating speaker was Danielle Humilde, who shared her remarkable journey from a political science and anthropology student to Regional Digital Manager at Marsh McLennan. Danielle's emphasis on embracing change and resilience struck a chord with me, reaffirming the importance of adaptability in the dynamic field of digital marketing. Her story inspired me to remain open to new opportunities, even if they deviate from my initial career path.
However, it was Cathy McKnight's concept of the "year of yes" that truly left a lasting impression on me. Cathy's encouragement to embrace new challenges and opportunities resonated deeply, prompting me to adopt a fearless approach to my career journey. Her insights underscored the transformative power of saying "yes" to new experiences, instilling in me a sense of courage and determination to pursue my passions without hesitation.
Tumblr media
Network and Resources
Building a robust network and leveraging resources are essential components of navigating the digital marketing landscape. Throughout the seminar series, I actively engaged in networking opportunities and sought out valuable resources to enhance my job search and career prospects.
One of the key strategies I employed was networking with industry professionals, especially my fellow students and professors who always share amazing job opportunities on LinkedIn. I have networked and built a good relationship with my fellow student, Ruhban Nissar, who has been very helpful to me.
I attended George Brown College’s The Noir night event, where I got to connect with people like me in the college who resonate with the challenges we face as well as celebrate success stories. I forged meaningful connections that provided valuable insights in job searching and potential career opportunities. These networking efforts not only expanded my professional network but also exposed me to diverse perspectives and experiences.
I joined the Toronto Job Networking - Canada Jobs & Technology group on LinkedIn where job opportunities and updates in marketing were shared daily. This enabled me to connect and access valuable resources and job postings.
In terms of job-finding resources, I explored various platforms and tools to streamline my job search process. Some of these resources included:
Indeed
LinkedIn
GBCareers 
They were used to identify potential job opportunities and research prospective employers. Among these resources, LinkedIn proved to be particularly useful, allowing me to showcase my skills and experience, connect with industry professionals, and stay updated on job openings and networking events.
As I continue my journey in digital marketing, I remain committed to nurturing and expanding my professional network, especially on LinkedIn. By staying connected with industry contacts through regular communication and engagement, I aim to leverage these connections to secure a permanent job in marketing upon completing my program.
Additionally, networking has really helped in my current search for a coop position because I get more job postings and opportunities from the students, professors, and professionals I have connected with, and I believe it is only a matter of time before I secure a spot.
Throughout my networking journey, I have learned several valuable tips and practices that I would like to share:
Authenticity: This is key when building professional relationships; genuine connections are more meaningful and enduring.
Proactive engagement: This is essential as well. You shouldn't wait for opportunities to come to you, seize them by actively participating in networking events and reaching out to industry professionals.
Follow up: It is important to keep in touch with contacts and maintain regular communication to nurture and sustain relationships over time.
Lastly, I would like to emphasize that as someone who has transitioned careers approximately three times, starting as an office administrator to a tax assistant, and finally a sales representative, these insights and tips have proven to be truly invaluable to me.
In conclusion, the Digital Marketing Seminar Series course has been an invaluable learning experience which has provided me with the following: 
Insights
Networking opportunities
Resources to navigate the digital marketing landscape effectively. 
By leveraging these learnings and experiences, I am confident in my ability to pursue a successful career in digital marketing and make meaningful contributions to the industry.
0 notes
pateralba · 6 months
Text
Tumblr media
FEODALİZM
Konuyu evrenselleştirmek için kral vs. gibi yetke adları yerine "egemen" sözcüğünü kullanmayı seçtim. Öncelikle bilinmelidir ki feodalizm komplekstir. Ayrıca zaman ve mekan bakımından tüm Orta çağı kapsamaz. Feodalizm, burjuva devrimlerine kadar süren erken feodalizm ve manoryalizm (feodalizmin doruğu - malikane sistemi) olarak iki sürece ayrılır. İki ayrı feodal sürece ek olarak yıkılış sürecinden söz edeceğim.
Feodal toplum, köleci toplumun bağrından koptu. Orta çağda, köleci toplum devrilirken feodal toplum kuruldu. Feodalizm yavaşça ortaya çıktı. Büyük toprak tekelleri rakiplerine baskı yaptı ve eşitsiz rekabet oluştu. Köylüler iflas etti ve seçkinlerin gözetimine geçti. Feodal toplumda koruyan-korunan (süzeren-vassal) ilişkisine dayanan fief sözleşmesi vardı. Bu sözleşme ile taraflar bağlılıklarını yasallaştırdılar. Feodalizm egemenliğin savunmasına dayanıyordu. Orta çağda egemenler topraklarını savunamadı ve toprağın bir bölümünü soylulara verdi. Soylular toprak kazandıklarında düşük rütbeli korunanlara dağıttılar. Onlar da kendilerine verilen toprağa karşı asker beslemeye ve feodallere destek sözü verdi.
Feodalizm, ayrıca egemenlerin en üstte olduğu hiyerarşik ilişkiye dayanır. Köleci toplumdan kalan devletler, toprakları çıkarları karşılığında kölelere dağıttı ve köleci toplumun sonunu hazırladı. Dağıtılan toprak (feod) sınıflı toplumun feodalizm sürecini başlattı. Yeni egemen sınıfa hizmet eden serfler, köleler gibi mülksüzdü. Toprak satılsa da, feodal değişse de serf toprakla birlikte satılırdı. Tarımda serf emeği köle emeğinin yerini aldı. Tarım ekonomisinde tekelleri feodaller temsil etmeye başladı. Orta çağın özgür çiftliklerine allod denir. Allodları alıkonulan köylüler, topraklarını düzenli işleme koşuluyla tekellerden toprak aldı. Bu geçici kullanıma prekarey adı verilir. Tekeller yerleşik düzenden yarar sağladıkları için köylüleri topraklardan çıkarmadı. Feodalizmin kuruluş sürecinde feodalin mülkünü kullanan bağımlı köylüler hukuken üçe ayrılıyordu. Özgür kökenliler, bağımlılar ve köle kökenliler. İkinci ve üçüncü gruptakiler, erken Orta çağda ortaya çıkan toprağa bağlı kiracı çiftçilerin (kolonuslar) ve köle kökenlilerin devamı olanlardı fakat birinci gruptakiler feodalizmin başlangıç sürecinde topraklarını yitirerek serf olanlardı. İlerleyen süreçte allod sahibi diğer özgür köylüler de topraklarını ve bağımsızlıklarını feodale kaptırdılar ve serf oldular. Feodalizmde feodaller, iki gruptan oluşur. Soylular ve ruhban takımı (din adamları). Soylular, köleci toplumda bedeni kuvvetli olanlardan buraya değin gelebilmeyi başarmış aylaklar, krallar, prensler, dükler, baronlar, kontlar veya başka dillerde çok daha fazlası idi. Ve insanlığın ilk asalakları din adamları, psikoposlardan rahiplere veya başka inançlarda başka şeyler olarak adlandırılan bir yığın parazit sürüsü. Ve ayrıcalıksızlar, serfler! Feodalizmde güçlü merkezi devlet yetkesine rastlanmaz. Skolastiğin egemen olduğu toplum yaşamında din etkilidir. En üstte egemen (çar, padişah, kral vs.) vardır. Çoğu ulus için egemenleri, yaratıcı ile bağlarını kuran varlıktı ve kontrolü altındaki toprakların tek sahibiydi. İlerleme çok yavaştı. Dolayısıyla artı değer yönetimi egemenlerin yetkesiyle belirlendi. Yani feodal toplum da tıpkı köleci toplum ve ileride feodal toplumun bağrından kopacak kapitalist toplum gibi siyasidir. Feodalizmde, feodal yönetim yereldir ve bu yönetim kamu yetkesidir. Ayrıca güçlü merkezi devlet yetkesi olmasa da merkezi yönetim ve kamu yetkesi hiçbir zaman tümüyle kaybolmamıştır. Egemen ise eşitlikler arasında birincidir. Feodalizmin temeli serfler tarafından üretilen artı değere tekellerin el koymasıdır. Temel eylem tarımdır ve bu toprağı temel üretim aracı yapar. Bu tekellere toprağın rantından yararlanma imkanı verir. Erken feodalizm, ticaret ve şehir yaşamının ortadan kalktığı ve yerini kır yaşamının aldığı bir düzendir.
Temel mülk toprak ve buna bağlı üretim ilişkileri feodalizmin tüm toplumsal düzenine işlemiştir. Ayrıca şehirde de sosyal farklılaşma vardır. Çünkü feodalin etki alanında yalnız köyler değil şehirler de yer alır. Feodalin sömürüsüne şehirli zanaatkarlar da uğradı. Çünkü feodalizmde köy, politik olarak şehre egemendi. Feodal, şehirliler için en büyük egemendi. Fakat zanaatkarlığın artması ile tefeci ile burjuvazinin elinde servet birikmesi, sonunda şehrin köy üzerinde egemenliğini beraberinde getirdi. Feodal egemenlik zanaatkarlığı ve ticaretin gelişmesini engelliyordu. Bu nedenle şehirler sürekli olarak feodallere karşı mücadele ediyordu. Sonunda politik özgürlüklerini, öz idare hakkını, sikke hakkını kazanmayı ve vergiden kurtulmayı başardılar. Burjuvazi, tefeciler ve zengin zanaatkarların elinde yeterince para bulunduğu için, şehirler feodallerden para karşılığında da kurtuldular. Fakat yine de çoğu kez özgürlüklerini silahlı mücadelelerle kazandılar. Feodal egemenlikten kurtulan şehirlerde ise burjuvazi, tefeciler ve büyük emlak sahipleri egemendi. Feodal mülkiyet, mülk olan toprak üzerindeki insanları da kapsardı. Erken feodalizmde ücretsiz ekonomi ve faiz ekonomisi olmak üzere iki temel üretim biçimi vardır. Ücretsiz ekonomide bir bölümü feodale ayrılan toprak ikiye ayrılır. Serf, feodalin toprağında kendi ihtiyacı için emek verir. Bu ekonomide gerekli ürün ve artı ürün zaman ve mekana göre birbirinden ayrılır. Serf feodalin toprağında çalışmadığında kendi toprağında çalışır. Faiz ekonomisinde bütün toprak köylüye dağıtılır ve ürünün bir bölümü faiz olarak feodale verilir. Serf, bu ekonomide artı emeği kendi ekonomisinde harcar. Köy ile şehir arasında ticaretin gelişmesiyle iç pazar oluştu. Ticaret sermayesi, köylü ve zanaatkar arasındaki değişimin aracıydı. Burjuvanın karı, eşit olmayan değişimden kaynaklanıyordu. Burjuva metayı değerinin altında satın alır ve üstünde satardı. Karın kaynağı, köylü ve zanaatkarın ürettiği artı ürün ile bazen de gerekli ürünün bir bölümüydü. Dış ticaretin gelişmesiyle birlikte meta üretim ve dolaşımının farklılaşması da güçlendi. Dış ticaret, köleci toplumda oldukça gelişmişti fakat feodalizme geçiş sırasında geriledi. Üretimin artması ve meta ilişkileri dış ticareti yeniden canlandırdı. Sonuç olarak para dolaşımı gelişti ve sikke basımı mükemmelleşti. Üst yetkeye göre ekonomi, küçük devletçilik, yolların bozukluğu, ulaşım aracı geriliği, standart ölçü ve para biriminin olmayışı ve feodallerin burjuvaziyi soymaları Orta çağ ticaretini engelliyordu. Feodal toplumda para ililşkileri geliştikçe tefeci sermayesi de gelişti. Tefeciler feodal soylulara olduğu kadar zanaatkar ve köylülere de borç para veriyordu. Para ilişkileri yaygınlaşırken feodal mülk de pazara dahil olmaya başladı. Feodallere, şehir zanaatkarlarının lüks ürünlerini satın almak için daha fazla para gerekli oldu. Böylece köylülerin ücretsiz ekonomi ve diğer ödemelerini para ödemesine çevirdiler. Bununla birlikte köylü ekonomisi de pazara dahil oldu. Feodalizmde toprak mülkiyetinin yapısındaki hiyerarşi toplumu da şekillendirir. Daha önce bahsettiğimiz gibi fief gereği, küçük toprak feodali, feodal soyluya ödeme yapmak zorundadır. Toprak feodali savaşta feodal soyluların yanında yer alır, buna karşılık onlar da toprak feodallerini korur. Fakat bu durum ileride para ile değişecektir. Erken feodalizmin asıl sorunu, fetihten sonra başlardı ve egemenin sorunları çözmesi gerekirdi. Çözümler temel bir zorlamaya dayanırdı. Fethedilen topraklar egemen istediği zaman belli sayıda askeri beslemek amacıyla seçkinlere bağışlanacaktı. İlk başlarda bu bağışlar egemen tarafından alınarak başkasına verilebiliyordu, mirasla bırakılamıyordu. İlk egemenler öldüğünde toprakları başkalarına verebilecek kadar güçlü olabiliyorlardı. Fakat genel eğilim toprakların soydan soya geçmeye başlamasıydı. Bir kez gerçekleştikten sonra egemenler kendi güç merkezlerini oluşturdu ve kendi askerlerini kontrol eden yerel seçkinler üzerinden daha az kontrol sahibi oldu.
Bu durum egemenleri ve seçkinleri destek konusunda pazarlık yapmak durumunda bıraktı. Egemen yerel seçkinleri kontrol etmesi için taşralı ve yerel valiler tayin etti. Sorun, egemenin bu görevi verebileceği az sayıda kişi olmasıydı. Bu nedenle devlet birkaç büyük valiliğe ayrıldı. Dikkatli bir egemen söz konusu olduğunda, sistem işledi. Fakat taht verasetine karşı çıkıldığında egemene yakın olanların yararlanacağı büyük güç merkezlerinin oluşmasına neden oldu. Taht veraseti sorunlarından kaçınabilinirse, devlet istikrarlı yönetildi. Fakat yine de iç sorunlar birikti. Seçkinler soydan soya geçen mülklerine iyice yerleşiyor ve topraklarını, ya yoksul köylüden satın alıyor, ya da doğrudan köylülerin topraklarına el koyuyordu. Yürürlüğe konan vergi sistemleri giderek dağılım dışına çıktı ve verimliliğini kaybetti. Seçkinler vergi vermekten kaçındıkça, vergi ödemeyen kurumlara, özellikle dini gruplara, daha fazla toprak bağışlandı ve sorun büyüdü. Egemenin elde edeceği zenginlik, yetersiz ulaşım nedeniyle denetlenmesi zor olan taşra seçkinlerinin yükselişine paralel olarak azaldı. Her iki durum da orduyu beslemenin zorlaşması anlamına geliyordu. Genellikle dayanıksız olan egemen, yeni egemen tarafından yerine başka bir yetke getirilerek kaldırılıyordu. Fakat serfler için çok az şey değişiyordu. Mülk sahibi seçkinlerin gelmesi, egemenleriyle çoğu zaman az temasları olduğu için pek bir şeyi değiştirmiyordu. Egemenler bir iç savaş veya fetih sürecinin ardından çok az istikrar sağlardı. Fakat bu etkili bir vergilendirme ve bir miktar yiyecek fazlasına el konulması demekti. Manoryalizm, egemenliği kendine yeterli duruma getirmeye dayanıyordu. Toprak, korunanlar ve koruyanlar arasında bölündüğünde, efendiler köylülere bir toprak parçasında yaşamaya ve işleyim yapmaya izin verdiler. Efendiye ait olan topraklarda yaşamanın bir sonucu olarak, köylüler, efendiye ürünler sağladı, evlerinde onlarla ilgilendi ve istedikleri her şeyi yaparak hizmet etti. Bu köylüler serfti. Bu özel korunana ait tüm toprak, rabbin malikanesinin etrafında dönüyordu. Böylelikle manoryalizm ortaya çıktı. Bu ekonomik bir sistemdi. Bireysel olarak varlığını sürdürdü ve serf ile rab arasındaki ilişkiyi ele aldı. Feodalizmin doruğu manoryalizmde, birçok kırsal ekonominin yerini malikane ekonomisi aldı. Manoryalizm, seçkin toprak sahiplerinin köylülerle holdingleri arasında ilişki sistemidir.
Serflerin her açıdan yargı yetkisi altında oldukları efendilerine karşı sorumlulukları vardı. Malikane toprak mülküydü, ekonominin merkezi ve bu toprak seçkinlerinin yanı sıra din adamlarının organizasyonuydu. Din adamları yönettikleri manorlara "rabbin malikanesi" dediler. Bu malikanenin merkezinde büyük bir ev vardı. Bu ev malikanenin efendisinin yaşadığı yer, ayrıca malikane mahkemesinde yapılan davaların yeriydi. Malikane ve toprak sahibinin mülkleri büyüdükçe, diğer soyluların gelip gidebilme amacıyla daireler ev üzerine yapıldı. Efendinin birçok malikanesi olduğunda, her malikaneye bir denetçi atardı. Burası aynı zamanda askeri gücün merkeziydi ve kale kadar güçlü olmasa da malikaneyi çevreleyen duvarlar, evin duvarlarının içine kadar girerdi. Korunan bu evin etrafında küçük kiracı evler, tarım arazileri ve tüm topluluk tarafından kullanılan ortak alanlar vardı.
Kiralık topraklar, efendinin ekonomik çıkarı için köleler veya kötü adamlar olarak bilinen kiracılar tarafından işlendi. Bu kiracılar kalıtsaldı, tek bir ailenin birkaç nesli aynı alanlarda çalışabilir ve yaşayabilirdi. Buna karşılık, serf ailesi yasal olarak efendiyle varılan hizmet anlaşmasını sağlamakla yükümlüydü. Son olarak, serbest köylü toprağı yaygın değildi. Ancak bazı küçük işletmelerde serbest toprak vardı; köylüler burada serf komşularının aksine özgürce ve hala malikanenin yetki alanına giren kiralanan ve yetiştirilen toprakta üretebilirdi. Serfler ve kötü adamlar genellikle özgür değildi ama köle de değildi. Onlar ve aileleri sözleşmeli olarak malikanenin efendisinin yargısı altına girdiler. Adaletin sisteminin merkezi, malikane mahkemesiydi ve davaları düzenledi. Hırsızlık, saldırı vb. diğer suçlamalar kiracılar arasında anlaşmazlık olarak görüldü. Malikaneye karşı işlenen suçlar sosyal düzeni bozduğu gerekçesiyle ciddiye alındı. Örneğin efendinin ormanından bir şey alıp yiyen daha şiddetli cezalandırıldı. Daha büyük görülen suçlar daha büyük bir mahkeme ile egemene veya temsilcisine gönderildi. Sözleşmeler, kiracılık, çeyizler ve diğer yasal anlaşmazlıklar, malikane mahkemesinin baskın işi idi. Çoğu durumda efendi kendisi karar vermez ve on iki seçilmiş erkekten oluşan bir jüri karar verirdi. Köleci sürece göre ilerici olan feodalizm artık gericileşti. Birikim yapamaz duruma geldi. Tarım ve ticari sermaye grupları arasında çekişmeler başladı. Ülkeler, toprağın sermaye olduğu bir piyasadan, ticarete dayalı bir piyasaya geçtiğinde malikane sistemi geriledi. Daha sonra çoğu malikane, para temelli bir ekonomiye geçti. Avrupa da para temelli bir ekonomiye geçtiğinde, malikane sistemi sonunda yok olmaya başladı. Fief sahibi korunanların sunduğu hizmetler, daha etkili ve daha az sorun çıkaran kişiler tarafından görülmeye başlandı. Merkezi devlet yetkesinin güçlenmesi ve yetkinin artık gerçekten egemenlerde toplanması, diğer taraftan şehirlerin zenginleşerek kendi güvenlik birimlerini oluşturması, feodalizmi zayıflattı. Feodal egemen sınıfın gelir sağladığı ve bu gelirini artırabileceği tek kaynak, serfin kendi geçimini sağlamak için gerekli olanın ötesinde emek vermesidir. O süreçteki emek üretkenliği koşullarında ürünün arttırılması için çok az boşluk vardı. Artı ürünü çoğaltma yolundaki girişimler, yetersiz toprak parçasını işlemeye yönelik zamanın azaltılmasıydı. Bu durum insanın direncini aşan bir noktaya geliyordu, ya da yaşam koşullarını insanca yaşamanın altına düşürüyordu. Emek üzerinde baskının artması, sistem için yıkıcı sonuçları beraberinde getirdi. Sistemi besleyen emeğin üzerinde artan baskı, manorlarda sadece umutsuzluktan kaynaklanan yasa dışı göçlere yol açmadı, aynı zamanda feodal ekonominin boğuşacağı bir dizi bunalımı beraberinde getirdi. Orta çağın başlangıcındaki feodal ekonomide para için fazla yer yoktu. Fakat şimdi şehir burjuvazisi, feodalizme karşı "para" silahına sahipti. Feodal, gereksinimi olan her şeyi, ya çalışma biçimi ya da ürün biçimi olarak kendi serflerinden sağlıyordu. Tüm feodal egemenlik, kendi kendine yeterken savaş yükümleri bile ürün olarak isteniyordu, ticaret, değişim yoktu, para önemsizdi. Genellikle yağma yoluyla kazanılan para vergilerin ödenmesine yarıyor, toplumsal işlevden çok siyasal işlev görmeye hazırlanıyordu. Artık her şey değişmişti. Para, yeni baştan, evrensel değişim aracı durumuna geldi ve bunun sonucu olarak niceliği oldukça arttı. Artık soyluluk bile paradan vazgeçemiyordu. Ve satacak çok az şeyi olduğu, ya da hiç olmadığı, yağma da artık kolay olmadığı için, burjuva-tefeciden ödünç alıyordu. Feodaller, yeni toplar tarafından şatoları saldırıya uğramadan önce para tarafından çoktan esir alınmıştı. Eski kaba ekonomi çoğunlukla varlığını sürdürse de, birçok ülkede köylüler feodale ücretsiz ekonomi sunmak yerine para verdiler. Kırda bile feodal kurumlar toplumsal tabanlarını yitirdi.
Bu çağda, ülkeleri saran para hırsı, 15.yy sonunda feodalizmin para tarafından içten çökertileceğine işaret eder. Bu yüzyılda feodalizm çöküş durumundaydı. Feodalizm karşıtı çıkarlara sahip şehirler, her yerde feodal toprakların içlerine sokulmuşlardı. İsteklerini gerçekleştirmek için kendi başlarına güçsüz olan burjuvazi, tüm feodalizmin başı olan egemenin ta kendisinde, güçlü bir dayanak buldu. Burjuvazinin toplumsal ilişkiler düşüncesinin devlet ilişkileri düşüncesine vardığı, ekonomiden siyasete geçme noktası tam da buraya dayanmakta. Bu noktadan diyebiliriz ki, modern uluslar da, sınıf mücadelesinin ürünleridirler. Ulus devletin gelişiminde egemenin buyruğu vardır. Ticaretle uğraşan burjuvazi monarşiyi desteklemiş ve Papalığın kan kaybetmesi ile monarşiler ciddi güç kazanmıştır. Bu genel karışıklık içerisinde, ulus devletçi egemenlikler ilerleme aracı oldu.
Çünkü egemenlik, düzensizlik içerisinde düzeni, ufalanma karşısında oluşma durumundaki ulusu temsil ediyordu. Bundan dolayı, feodalizmin bağrında oluşan tüm devrimci oluşumlar, egemenlik ne kadar onlara dayanmak zorundaysa, o kadar egemenliğe dayanmak zorundaydı. Gelişme, devamında Roma hukukunda kaldıraç buldu. Feodal koşulları kesinlikle tanımayan ve modern özel mülkiyeti (kendinden önceki koşullara göre iyidir) tamamen önceleyen bir hukukun yürürlüğe girmesi büyük bir ilerleme idi. Feodal soyluluk artık Orta çağda ekonomik anlamda egemenleri ve burjuvaziyi sıkmaya başladı. Çünkü şehirlerin ve o çağda yalnızca egemenlik biçimi altında olanaklı olan ulus devletin gelişmesi için de engeldi. Bu durumda evrenselleşen kültür hareketi feodalizme karşı savaşta burjuvazi ve egemenliğin işini kolaylaştırdı. Egemenler, burjuvazinin ve ticaretin gelişmesine paralel olarak aldığı vergiler nedeniyle merkezi bir ordu kurma ve soylular üzerinde denetim kurma fırsatını yeniden buldular. Gücünü burjuvaziden alan egemenlerin yetkesi arttıkça, soyluların ekonomik üstünlüğü sona erdi. Sonunda merkezi devlet yetkesi kendini soylulara kabul ettirdi ve feodalizmin egemenliği zayıflamaya başladı. Vergilerin artması ve ekonomik duraklamayla birlikte soyluların maliyesi tam bir darbe yedi. Bu noktaya kadar feodal soyluluk, aynı zamanda silahları kullanma tekeli olduğu için her şeye karşın ayakta kaldı. Fakat egemenler bu feodal ordudan kurtulmak ve kendi öz ordularını kurmak için çaba gösterdiler. Bu çağdan sonra, askere alınmışlar ya da kiralanmışlardan oluşan birlikler oranı durmadan arttı. Başlangıçta şehirlerin işgalinde ve kuşatmalarda kullanılan piyadeler söz konusuydu. Ama çağın sonuna doğru kendilerini yabancı prenslerin hizmetine kiralayan ve feodalizmin yıkılışını müjdeleyen şövalyeleri de görüyoruz. Aynı zamanda, şehirlerde özgür köylüler arasında savaşkan bir piyadenin koşulları oluşuyordu. O zamana kadar, alt görevdekiler ile birlikte şövalyelik, ordunun temelinden çok, ordunun kendisiydi. Şövalyeler bir süre bütün savaşlara katıldı ve sonuçları belirledi. Fakat durum birçok noktada birden değişti. İlk olarak İngiltere'de toprak köleliğinin yavaş yavaş ortadan kalkışıyla, yeoman (ordu olarak yetiştirilen özgür doğmuş) ve toprak sahiplerinden oluşan kalabalık bir özgür köylüler gurubu oluştu. Aynı zamanda soyluların veraset çatışmaları ve korunanların özgürlüklüklerini elde etmeleriyle feodalizmin çöküşü hızlandı. Feodallerin son kozları şatolarıydı. Şato arkasına saklanan soyluların egemenlere bağlanmaktan başka seçeneği kalmadı. Zenginlik ölçütü topraktan paraya geçtiğinde sınıflar arasında değişiklikler oldu. Önceden yönetme gücü soylularda ve din adamlarındayken artık yönetme gücüne burjuvazi de ortak oldu. Ticaretle birlikte ortaya çıkan lonca sistemi, faiz, tefecilik gibi yeni oluşumlara sertçe karşı çıkan kilise artık sistemden yararlanmaya başladı. Kitapta yazgısını benimsemiş köylü özgürlüğü tattı. Ürün satışındaki artış, ticaretin yayılmasına yol açtı. Piyasa ekonomosi gelişti. Etkili bir burjuvazi vardı. Burjuvalar çıkarlarını korumak için loncalarda birleşmeye başladılar. Zanaatkarlar şehir atölyeleri kurdular. Sanatkarların feodallerden bağımsız kalmalarına izin verdiler. Bununla birlikte Orta çağın sonunda bilimsel ilerlemenin hızlanmasıyla atölyeler geçmişte kalmıştır. Kapitalistler modern üretim ve ticaret büyüdükçe feodalizmle çatıştı. Feodalizme karşı açılan savaşın ilk başlarda çok iyi sonuçları olmadı. Feodaller, toprak çevirme hareketiyle köylüyü tekrar egemenlikleri altına almak istedi. Bu durum, topraklarından sürülmüş, aç kalmış köylülerin satacak iş gücünden başka bir şey kalmaması sonucunda kapitalizmin ihtiyaç duyduğu işleyim işçilerini hazır hale getirdi. Feodalizm, yalnızca bunlarla değişmedi. Köylü isyanları günlük bir olay halini aldı. Hepsi acımasızca bastırıldı. Sıradan katılımcılar işkence görürken elçiler idam edildi. Bunlarla birlikte köylüler özgürleşti ve şehirler özgür nüfusun kalesine dönüştü. Feodalizmin son kalıntısı ise sanayi devrimi ile yok oldu.
0 notes