Tumgik
#reşad ekrem koçu
ehveniser03 · 10 months
Text
Tumblr media
1 note · View note
bluesyemre · 1 year
Text
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi çalışmaları başlatıldı
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi çalışmaları başlatıldı
Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi için yaptırdığı yapı çizimlerinden bir seçkiFotoğraf: Mustafa Hazneci, SALT Araştırma ve Programlar SALT ve Kadir Has Üniversitesi, iki kurumun karşılıklı öğrenmeye dayalı ortak programlar geliştirmesi amacıyla imzaladıkları iş birliği protokolünün ikinci yılında uzun vadeli bir arşiv ve araştırma projesini hayata geçiriyor. Üç yıla yayılacak projeyle…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
altinovaguncel · 2 years
Text
Sanat tarihinin hafızası ve tarihçilerin pusulası: Semavi Eyice
Sanat tarihinin hafızası ve tarihçilerin pusulası: Semavi Eyice
Türkiye’nin ilk “Bizans sanat tarihi” uzmanı, akademisyen ve sanat tarihi profesörü Semavi Eyice vefatının 4’üncü yılında anılıyor. Yıllarını sanat tarihine ve İstanbul’a veren Eyice, Bizans ve Osmanlı ile ilgili çalışmalarıyla Türkiye’de Bizans sanatının tanınmasında ve bunun Osmanlı sanatıyla karşılaştırılmasındaki çabalarıyla kültürel yapıyı gözler önüne serdi. Eyice, yaklaşık bir asırlık…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tferyal · 7 months
Text
Tumblr media
DALKAVUK TARİFESİ
Yazan: Reşad Ekrem Koçu
Tarihimizde Garip Vakalar
Görsel: Hayat Tarih Mecmuası (1 Kasım 1969)
Dalkavuk: Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı
Saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren kimse.
Kuyruğu dışarıda kalmak üzere bir fındık sıçanını ağzının içine kapatmak nedir?
Ölürlerse cenazesinin masrafı, latife yapana ait olması da hoşmuş.
0 notes
avetruth · 9 months
Text
Reşad Ekrem Koçu. Yeniçeriler (2004)
Tumblr media
Reşad Ekrem Koçu. Yeniçeriler (2004) https://www.avetruthbooks.com/2023/08/resad-ekrem-kocu-yeniceriler-2004.html?feed_id=17181
0 notes
ansiklomedia · 5 years
Photo
Tumblr media
Reşad Ekrem Koçu Kimdir? tarihçi yazardır (İstanbul 1905-ay.y. 1975). Bursa Lisesi’nden sonra (1927), İstanbul niversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi (1931).
0 notes
albay34-blog · 5 years
Text
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ARŞİVİ ERİŞİME AÇILACAK
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ARŞİVİ ERİŞİME AÇILACAK
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ARŞİVİ ERİŞİME AÇILACAK
SALT ve Kadir Has Üniversitesi’nin iş birliğiyle başlatılan üç yıllık bir projeyle Reşad Ekrem Koçu’nun yarım kalmış İstanbul Ansiklopedisi’nin basılı 11 cildi ve yayımlanmamış ciltlerinin içerik çalışmalarına dair binlerce belge dijital ortama aktarılıyor.
SALT ve Kadir Has Üniversitesi, iki kurumun karşılıklı öğrenmeye dayalı ortak programlar…
View On WordPress
0 notes
mavciefendi · 6 years
Text
Cadılık bizim bu topraklarda da eski zanaatlardan birisidir, hikayeden ve görsellerden de anlaşılacağı üzere cadılar erkek ya da kadın olabilirler bizim memlekette.
Haydin iyi okumalar, hepi helovin!
TIRNAVA CADILARI – Reşad Ekrem Koçu
Tarihimizde Garip Vakalar – 1. Baskı Mart 1952
Cadıya, gulyabaniye, hortlağa inananlar dünyanın her tarafında her zaman bulunur. Hüseyin Rahmi merhum bu korkunç mevzuu mizah edebiyatımıza mal etmişti. Zamanımızda da gazeteler perili, cinli evlerden, geceleyin taşlanan pencerelerden bahsederler, arası çok geçmez, bu cinlerle perilerin huysuz ve geçimsiz komşular ve bir takım külhani serseriler olduğunu öğreniriz. Tarihimizde garip vak’alarave pek tuhaf ve hatta tüyler ürpertici batıl itikatlara rastlanır. Bakınız, Bulgaristanın Türk idaresinde bulunduğu zamanlarda Tırnava kadısı Ahmet Şükrü Efendi hükumet merkezine gönderdiği resmi yazıda neler anlatıyor! Bu mektup Hicri 19 Rebiülahır 1249 (Miladi 1833) [5 Eylül 1833] tarihli olup devletin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayinin 69uncu nüshasında neşredilmiştir; bugünkü yazı dilimize çevirerek okuyalım:
«Tırnava’da cadı türedi. Gün battıktan sonra evlere musallat olmağa başladı. Zahireye dair un, yağ,bal gibi şeyleri birbirine katar ve kah içlerine toprak karıştırır… Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan şilte ve bohçaları didikler, açar ve dağıtır …İnsanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar … Hiç kimse bir şey göremez … Birkaç erkek ve kadının da üzerine saldırmış … Bunlar çağınldı, soruldu: Üstümüze sanki bir manda çökmüş sandık, dediler … Bu yüzden iki mahalle halkı evlerini bırakıp başka tarafa kaçtılar … Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. .. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola ismindeki adam Tırnava’ya getirildi ve sekiz yüz kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı, mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir, resmi hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki ruhu habis imiş …  Büyük bir kalabalık ile mezarlığa gidildi… Resimli tahtayı parmağında çevirmeğe başlayınca resim, sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından olanTetikoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarlarına karşı durdu … Mezarlar açıldı… Cesetleri yarım misli büyümüş, kılları ve tırnaklarıda üçer, dörder parmak uzamış bulundu… Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü.. Bu adamlar, sağlıklarında her türlü fesadı irtikap etmiş, ırza, namusa, mala tecavüz etmiş, adam öldürmüş, ocakları lağvedildiği zaman her nasılsa yaşlarına riayet olunarak cellada verilmemiş, ecelleriyle ölmüşlerdi… Sağlıklarında yaptıkları yetişmemiş gibi şimdi de halka ruhu habis olarak musallat olmuşlardı.. Cadıcı Nikola’nın tarifine göre bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerinin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırimiş … Ali Alemdar’la Apti Alemdar’ın cesetleri mezarlarından çıkarıldı… Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı,fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı bu cesetleri yakınak lazım, dedi. Bu hususta şer’an da izin verilebileceğinden ruhsat verildi … Ve iki yeniçerinin mezarlarından çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı ve çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu… »
Cadı – Karagöz Turkish Shadow Theatre – Metin And
“İki Cazu” – Karagöz Turkish Shadow Theatre – Metin And
Cadılar Bayramı – a la Turca Cadılık bizim bu topraklarda da eski zanaatlardan birisidir, hikayeden ve görsellerden de anlaşılacağı üzere cadılar erkek ya da kadın olabilirler bizim memlekette.
0 notes
saltprogramlar · 7 years
Text
Arşivden çıktı: Kartpostalın göstermediği kent direnişi
Ümit Fırat Açıkgöz
Tumblr media
SALT Araştırma, Fotoğraf Arşivi
SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarından bir kartpostalda, 1920’lerin ortalarından 1950’lerin sonlarına kadarki hâliyle Beyazıt Meydanı... Eski Harbiye Nezareti’nin girişi önünde, Ankara’nın İstanbul’a atadığı ilk vali, aynı zamanda şehremini olarak vekâleten görev yapan Ali Haydar Bey’in [Yuluğ] yaptırdığı havuz var. Halk arasında “Haydar Bey Havuzu” olarak bilinen bu havuzun etrafına 1924 ile 1926 arasında döşenmiş hat üzerinde manevra yapan bir tramvay da görünüyor. O dönem nüfusu bir milyonu bulmayan İstanbul’da, Sultanahmet dışında meydan nitelemesinin hakkını verebilecek tek alan olan Beyazıt Meydanı, otuz seneyi aşkın bir süre bu görüntüyü muhafaza etti.1 Bugün yetmiş yaş ve üzerinde olan İstanbullular meydanın bu vaziyetini hatırlayacaklardır.
Peki ya havuz ve özellikle de tramvay hattı projelerine İstanbulluların itiraz ve direnişlerini hatırlayan var mıdır?
Kartpostal, havuz ile etrafında manevra yapan tramvayı latif bir kent manzarasının ögeleri olarak sunuyor. Gelgelelim, inşa edildikleri dönemde, bu eklemelerin Beyazıt Meydanı’nın letafetini bozacağı ve halkın meydandan istifade etmesini engelleyeceği yönünde yoğun eleştiriler dile getirilmişti. Dönemin belediye meclisinde, İstanbulluların oylarıyla seçilmiş temsilciler her iki projeye de itiraz etmişlerdi. Özellikle, Osmanlı İmparatorluğu zamanında tramvay işletme imtiyazını alan yabancı sermayeli İstanbul Tramvay Şirketi’nin yürüttüğü ray döşeme projesi, hem belediye meclisi hem de yerel basında yerden yere vurulmuştu. Çoğu meselede görüş ayrılığına düşen meclis üyeleri ve farklı siyasi kamplardan gazeteler bu konuda tek ses olmuştu. Meydanların “arızasız” boşluklar olması gerektiği, Beyazıt Meydanı’nın ortasında manevra yapacak “köhne” tramvayların kent estetiğine darbe vuracağı, halkın itirazlarını hem belediyenin hem tramvay şirketinin hem de hükûmetin dikkate alması gerekliliği, meydanların belediye vergisi ödeyen kent sakinlerine ait olduğu yüksek perdeden dile getirilmişti. Bakanlar Kurulu, halkın taleplerini destekleyen bir karar yayımlamak durumunda kalmıştı. Ancak uzun ve karmaşık bir hukuki süreç sonunda, tramvay şirketi, imparatorluğun son yıllarında söz konusu projeyi onaylatmış olması sayesinde hattı kullanıma sokabilmişti. Hukuken elleri zayıf olsa da İstanbullular, projeyi iki sene boyunca engelleyebilmişti.
Arşiv, bazen bir merakı tek başına giderir. Bazen de kimi cevapsız kalan, kiminin cevabı ise başka arşivlerde olan sorular sorup kenara çekilir. SALT Araştırma arşiv koleksiyonlarında bulunan bu kartpostaldaki meydan düzeninin nasıl ortaya çıktığı sorusu, ancak çeşitli ulusal ve yerel arşivlerde yapılan araştırmalarla bir cevap bulabiliyor.2 Sıklıkla hayal kırıklığı yaratan arşiv, bu kez araştırmacıya insaflı davranıyor ve onu ummadığı bir hikâye ile buluşturuyor: 1920’lerden bir kent direnişinin hikâyesi.
1950’lerin sonlarına gelindiğinde ise bu direniş çoktan unutulmuştu. İstanbullular bu kez, yapıldıkları dönemde çok eleştirilen havuz ve tramvay hattından müteşekkil meydan düzeninin ortadan kaldırılmasına tepkiliydiler. Gazeteci Burhan Arpad gibi, erken cumhuriyetin Beyazıt Meydanı’na ağıt yakanları vardı.3
Arşiv, şimdiyi rahat bırakmıyor. Gelecek kuşaklar, günümüzün tartışmalı projelerini hafıza mekânı olarak sahiplenecek mi?
Bitirirken, 1920’lerin ortalarında çokça sorulan bir soruyu biz de soralım: Meydan nedir? Cevabı ise, havuzlu ve tramvaylı meydanın kurulmasına da, kaldırılmasına da muarız bir tanık, hem esaslı arşivperest hem de etrafında olup bitenin keskin gözlemcisi bir İstanbullu, tarihçi Reşad Ekrem Koçu versin. “Cumhuriyet devrinin ilk on yılı içinde yapılmış olup da 1957de büyük Türk İstanbulumuzun üstünde bütün şiddeti ile hüküm sürmeğe başlayan vandal kasırgasında sökülüp kaldırılan” diye tariflediği havuz ve etrafındaki düzenlemeden yola çıkarak şöyle yazıyor Koçu:
“İstanbul Belediyesi, büyük bir havuz ve havuzun etrafına çiçek çimen tarhları yapdırarak meydanı öldürmüş, ağaçsız bir park içinden geçen müteaddid yollara halbetmiştir. Unutulmamalıdır ki meydan, olan, şehir içinde, iyi veya kötü, o şehir halkının toplanabileceği ârızasız boşlukdur. [...] Meydanlar mitinglerin, büyük siyasi nümayişlerin, ihtilallerin, onbinlerce insanı toplayan duvarsız ve tavansız salonlarıdır; onun içindir ki müstebit, despot idareler meydanları hiç sevmemişlerdir, meydanları şenlendirme, güzelleştirme adı altında, havuzlarla, tarhlarla, ağaçlarla ârızalandırmaya, mümkün olduğu kadar insan ayağının basacağı sahasını daraltmağa çalışmışlardır.”4
Taksim ve Eminönü, ancak 1940’ların başında modern meydan olmuştur.↩
Dönemin gazetelerini içeren süreli yayın arşivleri, İstanbul Belediye Meclisi (o zamanki adıyla Cemiyet-i Umumiye-i Belediye) toplantı tutanakları ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri.↩
Burhan Arpad, Yokedilen İstanbul, İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayını, 1983, ss. 43-45.↩
Reşad Ekrem Koçu, “Bayazıd Meydanı”, İstanbul Ansiklopedisi, 4. Cilt, İstanbul: Nurgök ve Hüsnütabiat Matbaaları, 1960, s. 2252. (Özgün metne sadık kalınmıştır.)↩
1 note · View note
kimdirkimdircom · 7 years
Text
Reşad Ekrem Koçu Kimdir
Reşad Ekrem Koçu Kimdir
Reşad Ekrem Koçu (d. 1905, İstanbul – ö. 6 Temmuz 1975, İstanbul), Türk tarihçi ve yazar. Tarihi konularda yazdığı fıkra, roman, hikâye ve incelemeleriyle ve en önemli eseri İstanbul Ansiklopedisi’yle tanınmaktadır.
Hayatı Gazeteci Ekrem Reşad Bey ve Hacı Fatma Hanım’ın oğlu olan Koçu, 1905’te İstanbul’da doğdu. Çocukluğunun ilk yıllarını İstanbul’da geçirdi. Konya Anadolu İntibah Mektebi’nde…
View On WordPress
0 notes
tuzcularisin · 4 years
Text
Reşat Ekrem Koçu
(1905 – 6 Temmuz 1975)
Tarihçi, Yazar
“Öncelikle metinlerinin taşıdığı Türkçe lezzeti için okurum onu. Osmanlıca sözcükleri şimdi olduğu gibi öyle uluorta kullanan insanların değil, belli bir dil duygusu, zevki ve zarafetiyle kullanan insanların döneminin yazarıdır o… Reşad Ekrem Koçu’nun bir diğer önemi, birçok tarihçi yazarın atladığı, önem vermediği, oysa dönem ruhunu ve atmosferini…
View On WordPress
0 notes
keremulusoy · 4 years
Text
As a requirement of literary historiography, chronic studies have an important place in corpus research. When this method is turned upside down, a concept called history literacy emerges that this definition, which does not exist, points to the works of Reşad Ekrem Koçu, who is known to be an exclusive historian of Istanbul. Koçu’s history is not the history of wars, conquests, spoils; sword clangors, horseman’s horseshoes neither the anthems of glory are also unheard of in his history writings. He is a strange historian of Istanbul who has gone after the common, ignored, often unknown.
A Fetish History Of Istanbul Although Koçu has been approached as the writer who brings history closer to literature, the man who tells the details or the historian of the other, the most accurate definition that shows the fount of his understanding of history is that he is the “Istanbul Historian”.
Even though names such as Ahmet Rasim and Ahmet Refik had worked on the history of Istanbul before his coach, these shifts did not go beyond the efforts of a hugely thoughtful approach and cannot even come close to the detail workmanship of the Istanbul Encyclopedia. The encyclopedia was built in a monolithic manner, with the finely detailed decorations of a Seljuk or Ottoman architectural craftsmanship, and a fascinating style union in each fascicle.
The Istanbul Encyclopedia is a work of Koçu’s life, but it is not a hollow approach given the sacrifices made by the author for the encyclopedia. The encyclopedia for which he has devoted a large part of his life to writing, research studies, drawings and paintings, and even the financing necessary for its printing, has been left unfinished in the middle of Article G due to the author’s death.
Although the imagination of Reşad Ekrem dates back to earlier, the Istanbul Encyclopedia adventure, which began in November 1944, continues until 1973. Researchers on the subject pointed out that after 1951, there was a gap of seven to eight years, during which time no new fascicles were printed. Therefore, in the encyclopedia studies, it is classified as the first period between 1944 and 1951 and the second period after 1958.
The Five Hundredth Anniversary Of The Conquest Reşad Ekrem Koçu pointed out the year 1953 by saying in the introduction part of his work that “I vowed to present the Istanbul Encyclopedia to the five hundredth anniversary of the conquest of the city by the Turks.” However, although this calendar of prosperity was mostly suspended for twenty years due to financial dilemmas, its printing could not be completed from a to z. The delicate beauties of Istanbul we have been deprived of reading after the Master passed away stays as a great conundrum confusing minds.
Koçu’s secretive attitude to the encyclopedia’s classification, such that he tells a number of professionals in lengths of pages, is one of the main reasons for the work to be included in the archives as an incomplete fetish city history. Koçu, who is living at the financial point of the real period, makes a reproach and reproach to the reader in the last word of the thirtieth fascicle of the encyclopedia.
“Your eternal appreciation and the friendship you have shown to me is not enough. You have to be materially visible to me. ‘Does not the municipality give a hand?’, ‘Doesn’t the education directorate help?’, ‘Doesn’t the party help you?’ do not try to advise and guide me. In 365 days, that is, once in a whole year, sir, one time, open your wallets to the Istanbul Encyclopedia and subscribe to it by giving the money like 1560 cents for one night with rakı of grocery shopkeepers at Balıkpazarı.
Building The Registry Of Istanbul        Reşad Ekrem Koçu, just like the poet said, thinks that “Istanbul is of unique value and priceless” (“Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır”). In order to immortalize his admiration for the city, he had long ago decided write the Istanbul Encyclopedia. He embarks on the work of creating the index of Istanbul in his own words at the beginning of the 1940s. The disenchantment of the world economy during the Second World War has greatly affected the young Republic.
The money that the publisher and the reader will devote to the products of thought and publication is limited.  After a few years of searching, a merchant named Cemal Çaltı, as crazy as Koçu, seeks the financial burden of the encyclopedia. Koçu cannot not publish the encyclopedia, which he plans to complete in thirty-two pages of ink fascicles each month. Nevertheless, the first period studies are very productive. The office where Koçu works on the encyclopedia is located on Nallı Mescit on Ankara Street. The work bureau is full of literary, historian and all kinds of talents who reach out to the financial needs of Cemal Çaltı, the sponsor of the encyclopedia. The office, which quickly turned into an intellectual meeting place, evolved to a place where the items needed to be entered into the Istanbul Encyclopedia are discussed, and ideas and advice are abundantly expressed. Koçu, witnessing the trueness of the saying “The sparkles of truth comes out of the contradiction between the ideas” (“Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar”) in this period, continues his works with the contributions of the work of a seriously effective brain team.
After five years of effort, the Koçu-Çaltı partnership breaks down before the twentieth fascicule is reached, the pair is separated in a friendly way, and the solitary loneliness of this unique city history of world literature begins. The passion of Reşad Ekrem Koçu and the financial means he can find will determine the speed of publication of the work from that on.
An Uncompleted Dream The most important aspect on why Reşad Ekrem’s understanding of history and narrative style has received this love and has carried him beyond his age is that he tells the stories not in a stereotypical chain of events but by simple human stories, and his inclination to the city’s boldness. Political history is a field far from Koçu. In this regard, the encyclopedia articles of an ancient city like Istanbul are the subject of most ordinary human profiles, artisans, sellers, women, children, streets, mosques, covered bazaars, lunatics, youth, singers, musicians, dancers, fires, epidemics, earthquakes. Therefore, the reader does not see the Istanbul Encyclopedia as a formal history; he considers it a novel of Istanbul and feels it in himself.
Koçu says on the Istanbul Encyclopedia, which he thinks that every archivist or bibliophile wishes to have in their library, that “First of all, it marks the Turkish stamp on this big town. It is not long until the 500th year of Istanbul’s conquest and this year (1953) and the Istanbul Encyclopedia will be the most positive and meaningful work of it. So much so that the Istanbul Encyclopedia; the treasure of the history of Istanbul, the trappings of the libraries, is a must-buy for every Istanbulite and Istanbul lover. ” (From the Istanbul Encyclopedia brochure distributed in the Istanbul Exhibition-1949)
The most important reasons why the idea of writing a city encyclopedia in Istanbul, where a historian in love with Istanbul has less than one sample in the world, is led to a lonesome incompleteness, is that’s the study is not handled according to a scientific method, the classification of the sources and items according to the importance and interest level of the author and it is based on details.
In 1970s, some talented writers who contributed to the encyclopedia were distanced from the work, which led to the fact that writing which was already conducted without a method and gropely had evolved into a very personal form and even towards Reşad Ekrem’s autobiography. Fascicle No. 173, published in 1973, becomes the final product of the Istanbul Encyclopedia, which takes its place as a fetish text in the history of world literature. The printing is stopped at Gökçınar article of the Letter “G”.
His remonstrance that the late art historian Semavi Eyice does in his work Memories of Istanbul Encyclopedia makes every collector take deep sigh and say “I wish!” . “Reşad Ekrem Koçu would have been able to continue his encyclopedia for a while if he did not get separated from those who provided him with financial support, if he had avoided using unnecessary articles that lengthened the encyclopedia, had a regular life above everything, and had not been as keen on drinking as some of his predecessors.”
THE ISTANBUL ENCYCLOPEDIA
Pertevniyal High School History Teacher Reşad Ekrem Koçu
THE ISTANBUL ENCYCLOPEDIA
NOTES
A Love-Crazed Historian Of Istanbul: Who Is Reşad Ekrem Koçu? Reşad Ekrem, who is known for his jokes, novels, stories and researches on historical subjects but whose name is mostly known for his important work, the Istanbul Encyclopedia, was born in 1905 in Istanbul and continued his education in Konya and Bursa. He has earned a living by writing articles in magazines such as Hayat History Journal, Illustrated History Journal, History World, Hayat, Yeşilay, Büyük Doğu, Week, Turkish Folklore Research, İstanbul Institute Journal etc. and in journals such as Cumhuriyet, Yeni Sabah, Milliyet, Hergün, Yeni Tanin and Tercüman . He passed away on July 6, 1975 and was buried in the Sahrayıcedid Cemetery.
The Istanbul Encyclopedia It was known that Reşad Ekrem could not complete the Istanbul Encyclopedia since 1973, but it figured out in 2010 when his heirs transferred the records to the third parties that he was working for the post-G letter. When the leaf was examined, it was seen that the decedent carried the fasciculants up to the letter Z.
Subjects At The Top Of Every Volume Of Istanbul Encyclopedia “Istanbul: Mosque, Masjid, Madrasa, School, Library, Dervish Lodge, Mausoleum, Church, Holy Spring of Orthodox Greeks (Ayazma), Fountain, Sabil, Palace, Seaside Residence, Mansion, Pavilion, Han, Turkish Bath, Theater, Coffeehouse, Tavern .. All Structures… State Men, Scholar, Poet, Craftsman, Businessman, Doctor, Teacher, Hoja, Dervish, Pastor, Monk, Lunatic, Youth, Nigâr, Singer, Musician, Ottoman Dancers (Çengi), Dancer Boys (Köçek), Drunkard, Tramps, Wrestler, Firefighter, Bully, Gambler, Thief, Punk, Beggar, Murderer .. All the celebrities. Mountain, Water, Air, Recreation Areas, Gardens, Orchards and God. All Natural Beauties and Geography… Streets, Neighbourhoods, Districts… Fires, Epidemics, Earthquakes, Revolutions, Murders and the Adventures of Love Epic to Languages… Pictures, Poems, Books, Novels, Travelogues… Foreign Celebrities visiting Istanbul… ” (As Koçu writes)
Traces Of History On Mankind “Reşad Ekrem Koçu does not speak much about political history. In his lines, traces of history are always followed, with regard to daily life, human profile, city memory, clothing, oddities brought about by gender distinctions rather than contracts, treaties, borders. However, from time to time this situation has turned his historiography into the subject of discussion of the health of the information he conveyed. ” Murat Belge’s comments on Reşad Ekrem Koçu
Minutes Of The Daily Life “First of all, I read it for the Turkish flavour of the texts. He is the author of the era of people who use Ottoman words as they are now, not people who use such a great medium, but people who use a certain sense of language, taste and elegance. Another important aspect of Reşad Ekrem Koçu is that he exhibits objects, details and customs that are very important in reflecting the spirit and atmosphere of the period that many historians have omitted, ignored.” From Murathan Mungan’s Article: “A History as It is: Reşad Ekrem Koçu”….
By: Necati Bulut *This article was  published in the  November-December issue of Marmara Life. 
Reading Istanbul Through Eyes Of A Detail Oriented Historian Reşad Ekrem Koçu And Istanbul Encyclopedia As a requirement of literary historiography, chronic studies have an important place in corpus research. When this method is turned upside down, a concept called history literacy emerges that this definition, which does not exist, points to the works of Reşad Ekrem Koçu, who is known to be an exclusive historian of Istanbul.
0 notes
yenikibris · 6 years
Text
Dr İhsan Ali gerçeği; resmi tarih ve bilmediklerimiz - Ulus Irkad
https://wp.me/pXsHy-K70 Aslında birçok gerçek bizim bildiğimiz gibi değildir. Bize öyle öğrettiler. Birileri öyle talebetti veya öyle emretti diyedir resmi tarih. Mesela öldürülen avukatların Türkiye’de İnönü ve Ecevit’e kadar geniş çevreleri vardı. İnönü ve Ecevit onlardan 1950’li yıllardan beri haber almakta, hatta 1950’li yıllarda Ecevit’in çıkardığı Akis Dergisi onlardan gelen haber ve yazılara yer vermektedir. Hatta Ecevit’in mesela Baf içinde yapılan teşkilat adına voyvodalıklardan da haberi vardır ve kaç defa Akis Dergisi’nde, ta Baf’tan haberler yapmakta ve bu voyvodalıklara karşı çıkmaktadır. Akis Dergisi ,İnönü ve de Ecevit, aslında Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ilk başlarda desteklemektedirler. Bu konuda gerek Avukatlar ve gerekse Dr İhsan Ali’ye hak vermekte ve onlarla temaslarını devam ettirmektedirler. Baf’tan sürgün olduktan sonra (1954) Ankara’ya giden Ankara-Kızılay’da Tarhan kitabevi idarecisi Talat Taşer’in, Ecevit’le yakın bir teması vardır. Ecevit hem Dr İhsan Ali’den haber almakta hem de Talat Taşer’in Kıbrıs değerlendirmelerini almaktadır. Buluştukları zaman uzun uzun konuşmaktadırlar. Örneğin 1960’lı yılların başlarında Ankara’da öğrenci olan eski sendikacı ve öğretmen rahmetli Numan Ali Levent, Kızılay’da Tarhan Kitabevi’nde Ecevit’i çok görmüş, hatta, Talat Taşer’in ona “Bu geleceğin Başbakanı Bülent Ecevit” diye söylediğini, 1973 veya 1974 yılında Halkın Sesi’nde yazdığı bir makalesinde belirtmiştir. Eski BM bürokratı, Baflı ve Dr İhsan Ali’nin kardeşi oğlu, rahmetli Özdemir Özgür, Dr İhsan Ali için aşağıdaki bilgileri “Hayatımda Kıbrıs” adlı kitabında nakletmektedir: “Türkiye’deki 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden ve Menderes Hükümetinin düşürülmesinden birkaç gün sonra, toplumlar için ayrıcalık politikası yüzünden Kıbrıslı Türk liderlere tam anlamıyla karşı olan amcam, İnönü ve Ecevit’e Kıbrıs’ın durumunu anlatmak için Ankara’ya gitti. İnönü ile bir görüşme ayarladı. Bu randevudan bir gün önce, o zamanlar İnönü’nün sağ kolu ve tanınmış bir haftalık derginin baş yazarı olan Ecevit’in ofisine kadar amcama eşlik ettim. Birkaç hafta sonra bu dergide, Kıbrıs Türk liderlerin liderliğe uygun olmayan pozisyonları ve tavırları hakkında bir makale çıktı. Sonradan, Ankara sokaklarında iki kez Sayın Ecevit ile karşılaştım. Her seferinde benden amcama selamlarını iletmemi istedi. İlerleyen zaman içinde Ecevit, Kıbrıs konusunda ve Amerika karşıtı davranış tarzıyla, özellikle Türk politikacıları arasında şahin durumuna geldi. Fakat amcamın İnönü ile yapacağı görüşme hiç gerçekleşmedi, çünkü Ecevit ile görüşmesinden sonra, karısıyla beraber bir uçağa kadar askerler tarafından refakat edildi ve Kıbrıs’a geri döndürüldüler. Amcamın bana anlattığına gore, refakatçılardan müfreze subayı ile ilginç bir olay yaşamıştı. Subay, uçağın merdivenlerinden çıkarak uçağın kapısına kadar gelmiş ve yapmakta olduğu şeyden üzüntü duyduğunu fakat emir altında olduğunu söyleyerek özür dilemişti. Amcam, kendisinin Ankara’ya olan ziyaretini öğrenen Kıbrıslı Türk liderlerin, bu olayı hemen Alpaslan Türkeş’e bildirdiklerinden şüpheleniyordu. Alpaslan Türkeş, Kıbrıs asıllıydı, sağcıydı, darbecilerden biri olmasının yanısıra, o zamanlar Türkiye’de güçlü durumda olan Milli Birlik Komitesi’nin üyesiydi. Türkeş’in, sağcı hareket “Bozkurtlar”ın kurucusu olduğu herkes tarafından bilinmektedir (Özgür,2000,33-34). Aşağıdaki yazılar da 1950’li yılların sonlarında yine İsmet İnönü’nün damadı Toker’in çıkardığı Kim Dergisi’nde yer almaktaydı: “Kıbrıs’ta 1959 yılında doruğa çıkan siyasal tartışmalar ve liderler arasındaki görüş farklılıkları 1959 yılında Türkiye’de yayımlanan “KİM” dergisine şu şekilde yansımaktaydı(Hasgüler,2005,sf.174-175): “Küçük taraftarları, Baf’ta yapılacak olan Kooperatif bankası idare heyeti seçimleri için Baf’ta nüfuzu yüksek olan Dr. İhsan Ali’yi saf dışı etmek ya da en azından tarafsız kılmak istiyorlardı. Bu amaçla Küçük’ten daha sempatik gözüken Denktaş’ı, Dr. İhsan Ali’yle görüşmeye yollamışlardır. Görüşme esnasında Denktaş halk önünde İhsan Ali’yle münakaşa etmek zorunda kalmıştır: Baf, Kıbrıs’taki mühim merkezlerden biriydi ve coğrafi durumu itibarıyla Lefkoşe’den bir hayli de uzaktaydı. Ve asıl mühim tarafı Dr. Küçük’ün nüfuz sahasının dışındaydı. Baf’a hakim olan zat, Dr. İhsan Ali idi. İhsan Ali 1953’den beri Kooperatif bankasının başkanıydı. Baf’ta Türkler kadar Rumlar tarafından da sevilir ve sayılırdı. Kıbrıs ihtilafının en had günlerinde evine Türk bayrağı astığı halde, hastalarının büyük kısmı Rumlardandı. Dr. İhsan Ali, Türk milliyetçisiydi ama Kıbrıs Türktür Partisi’nin takip etmekte olduğu hareket tarzını doğru ve yerinde bulmuyordu(sf.175). Bu belgeler yanında şu anda okumakta olduğum rahmetli şair ve yazarlarımızdan Özker Yaşın’ın “Nevzat ve Ben “ adlı kitabında (1997,349-350) anlatıkları da oldukça ilginçtir: “Reşad Ekrem Koçu bana özgün düşünmeyi, her söylenene inanmayıp gerçeği araştırıp bulmayı öğretti. Örneğin ilkokul ve ortaokul yıllarımızda hocalarımız bize son Osmanlı Padişahı Mehmed Vahidettin’I hep aşağıladılar ve bir “vatan haini” olarak tanıttılar. Gerçeğin bize anlatılıp kafamıza sokulduğu şekilde olmadığını, ben ilk kez tarih öğretmenim Reşad Ekrem Koçu’dan öğrendim. Vahidettin hakkında anlattıkları ve yaptığı yorum beni öylesine etkiledi ki yaşamım boyunca hiç kimse hakkındaki sövgü veya övgüleri ciddiye alıp bunlara körükörüne inanmadım. Vatan haini diye aşağılanan nice insanların gerçekte büyük vatanseverler olduklarını gördüm. Ulusal kahraman, büyük vatansever diye tanıtılanların bazılarının da, bu sıfatlara hiç de layık olmadıklarını görüp düş kırıklığına uğradım. Örneğin Kıbrıs’ta hiç kimse Rauf Denktaş’ın “ulusal bir kahraman” Dr İhsan Ali’nin “vatan haini” olduğuna beni inandıramamıştır” Yukarıda da dediğimiz gibi aslında resmi tarihle gayrı resmi tarih tartışmalarının ciddi ciddi artık yapılması gerekiyor bu toplumda. Çünkü toplum yanlışları doğru, doğruları da yanlış algılayabiliyor…
0 notes
kitapidea · 6 years
Photo
Tumblr media
Kösem Sultan Reşad Ekrem Koçu, Kösem Sultan’ın entrikalarla dolu yaşamının son derece renkli bir tasvirini sunuyor. Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü…
0 notes
guncelpdfindir-blog · 6 years
Text
Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı “20. yüzyılın başında şehrin hüzünle yaraladığı ve şehrin hüzünlü ama tamamlanmamış bir imgesini yaratan o özel ruhlardan biridir Reşad Ekrem Koçu”   Orhan Pamuk “Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve  Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini ‘bugünde yaşatan’mucizevi, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem’in eşsiz eseriyle dostluğum artık hep sürecek, herhalde ölünceye kadar…” Selim İleri Reşat Ekrem Koçu’nun bir mihmandar performansı sergilediği kitabında, kitap okumanın ötesine uzanan bir heyecanın  içinde bulacaksınız kendinizi. Sanat, kültür tarihçisi ve sarayın magazin servisi kimliklerini kişiliğinde birleştiren Koçu’yla unutulmaz dakikalar yaşayacaksınız. Adımlarınız bu serüvenin bittiğini haber verircesine yavaşladığında tarihin en mahrem sırlarını anlatan sesin yitip gitmesini istemeyeceksiniz hiç…
Topkapı Sarayı
0 notes