Tumgik
#polis arabası
nc750s · 1 year
Text
Zaman zaman şartlar değişir kartlar karılır yeniden dağıtılır, bazen masa yuvarlak bazen ise karedir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
kolaycizimler · 2 years
Text
Tumblr media
Polis Arabası Resmi Nasıl Çizilir? Adım adım Araba Çizimi
0 notes
Text
Merhaba yıllardır seks hikayeleri okurum ama bir gün kendi hikayemi yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Benim adım Efsun Baküde yaşıyorum. 47 yaşında 168 boyunda balık etli sarışın türbanlıyım. Göğüslerim ve kalçalarım bir az büyüktür. Bakımlı bir kadınım cildime ve giydiklerime çok özen gösteririm. Evliyim 2 çocuğum var kocamla aynı sınıfta okumuştuk bir birimizi seviyorduk ama ailelerimiz razı olmadığı için 17 yaşında kaçtım kocama. İlk başlarda her şey çok güzeldi yılllar geçtikçe her şey değişmeye başladı kocam rusyada eniştemle beraber ticaret yapmaya başladı. Bizde oraya taşındık Baküye sadece yazları gelip gidiyorduk aile ziyaretine. Bu arada eniştem aynı zamanda kocamın en iyi arkadaşı. Biz evlendikten sonra o da kız kardeşimi almıştı. Kocamın işleri çok iyi gidiyordu hayal bile edemeyeceğimiz paralar kazanmaya başladılar. Parayı bulunca kocam yavaş yavaş değişmeye başladı beni aldatıyordu. Bir kaç kez kavga ettik bu yüzden. Zamanla artık iyice azıttı her gün içib alem yapıyordu kadınlarla. Artık beraber uyumuyorduk bile nerdeyse 4 yıl olmuştu bana dokunmuyordu bende zaten istemiyordum onu. Oldum olası çok ihtiraslı bir kadınım hala da öyleyim. Kocam bana dokunmasa da ben kendimi bir şekilde tatmin ediyordum. Sonra baktım olmicak Baküye döndüm ne hali varsa görsün dedim. Oğlum da kızım da genç yaşta evlendiler. Geçen yıl oğlum ailesini de alıp rusyaya gitti. Biz yedi kardeşiz hepimiz aynı semtte oturuyoruz savaş zamanı hepimiz buraya taşınmıştık. Evlerimiz yakın olduğu için sık sık bir birimizi ziyaret ederiz. Kos koca evde yalnız kalmıştım evde yalnız olduğum için istediğim gibi yakalanma korkusu olmadan porno izler kendimi tatmin ederdim. Ordakı o koca yaraklı erkeklerin altında kendimi hahal ederdim. Kaç yıl olmuştu elime erkek eli deymeyeli ama ben hiç bir zaman kocamı aldatmayı düşünmedim ailemiz de çevrede tanındığı için zaten istesemde yapamazdım. Bir gün alış verişden eve dönüyordum baktım komşunun kapısının önünde polis arabası var sordum ne oldu diye komşunun evine hırsız girmiş dediler. Bizim oturduğumuz semtte bütün evler bahçeli evler. Neyse baya korkmuştum akşam kız kardeşim bize geldi küçük oğluyla beraber. Yeğenimin ismi Cengiz 19 yaşında 185 boyunda esmer çok yakışıklı bir genç. Spor yaptığı için vücudu da kaslı. Üniverstede okuyor çevresinde de çok popüler birisi. Hemde çok akıllı yani baba parasıyla hava atacak orda burda gezecek bir çocuk değil Cengiz. Yeğenimi diğer yeğenlerimden çok severim aramız çok iyi. Ne zaman başı sıkışsa bana gelir bende her zaman seve seve yardımcı olurum. Kız kardeşime bu gün komşuda olanları anlattım. Kız kardeşim tedirgin olduğumu görünce " abla istersen Cengiz bir kaç gün sizde kalsın. Hem sen korkmazsın hemde benim içim rahat eder" dedi. Bende " bir soralım bakalım Cengiz bey istiyormu belki başka planları vardır " dedim. Cengiz " teyzelerin bir tanesi bir kaç gün değil sen iste hemen size taşınnırım " dedi gülerek. Tamam o zaman dedim. Kız kardeşim büyük oğlunu aradı gelip onu almasını söyledi. yarım saat sonra kız kardeşimin büyük  oğlu annesini almaya geldi ve gittiler. Bizde Cengizle çay içip ordan burdan konuşmaya başladık. Yeğenim  Babaannesini dayısını falan çok iyi taklit eder sanki onlar konuşuyormuş gibi yapıp beni güldürüyordu. Cengizle konuşurken bu evde ne kadar yalnız olduğumu daha iyi anlamıştım. Birden gözlerim doldu ama kendimi ağlamamak için zor tuttum. Cengiz yüzüme bakınca hemen anladı   " teyze ne oldu neyin var?"  
" Yok bi şey oğlum  birden bu evde ne kadar yalnız olduğum aklıma geldi o yüzden gözlerim doldu" 
" Ya teyzem benim, canım teyzem sen yalnız değilsin hiç bir zamanda yalnız olmicaksın biz hepimiz senin yanındayız istediğin zaman bize gelebilirsin yada sen çağır ben gelirim diğer yeğenlerini de getiririm kafanı şişirip kendimizi kovdurana kadar kalırız seninle " 
Cengiz öyle söyleyince güldüm o da " işte böyle ya sen hep gül teyze. "  dedi. Ben kalkıp misafir odasını hazırladım sonra yeğenime " oğlum odanı hazırladım ne zaman istersen dinlene bilirsin" dedim. 
" Ya teyze aslında bi duş alsam iyi olur  bu gün sporda çok yoruldum sırtımda da ağrılar var sıcak su iyi gelir "
Ben yeğenime temiz havlu getirdim hemen. " Oğlum istersen kas gevşetici krem var duşunu al sonra ben sürerim sırtına" 
" Tamam teyze vallaha çok iyi olur"
Yeğenim banyoya girdi 20 dk sonra çıktı banyodan belinde havluyla salona girince şaşırdım bi an. " Teyze kas gevşeticiyi sürsene sırtıma " deyip hemen yanıma oturdu. Yeğenimi daha önceleri bir çok kez yarı çıplak halde görmüştüm hatta küçükken defalarca banyo yaptırmıştım da ama ilk kez içim bir tuhaf oldu. Yeğenim ben farkıda olmasamda artık tamamen genç erkek olmuştu. Kaslı vücudu yakışıklı yüzüne ayri bir güzellik katıyordu. Sırtını bana döndü bende kremi önce sırtına bir kaç yere sürdüm sonra da iki elimle kremi sırtına yaymaya başladım. Kaslı vücuduna dokundukça içimde kıpırdanmalar başladı. Yıllardır elim erkek bedenine deymemişti. Karşımdakı öz yeğenim olsa da sonuçta yakışıklı genç bir erkekti. Kas gevşeticiyi sırtının her tarafına sürdüm  " oğlum her tarafın tutlmuş senin sırtın taş gibi olmuş uzan da rahatca sırtına masaj yapayım iyi gelir " dedim. Kendime kızsamda engel olamadım ona bir az daha dokunmak istiyordum. Yeğenim hemen yüz üstü  uzandı bende  yerde dizlerimin üstüne çöktüm ve masaj yapmaya başladım. Ellerimi yavaş yavaş kaslı sırtında aşağı yukarı gezdiriyor masaj ayağına resmen okşuyordum yeğenimi. Bir süre devam ettim masaja. Birden hiç beklemediyim bir şey oldu yeğenim " hadi teyze uzan bende sana masaj yapayım iyi gelir " dedi ben  daha ağzımı açmadan Cengiz ayağa kalkmıştı bile. " Oğlum gerek yok zahmet vermeyeyim şimdi sana" 
" Ya teyze ne zahmeti allah aşkına, gel hadi yoksa bendenmi utanıyorsun canım. Hem ben öyle her kese de masaj yapmam " deyip güldü. Bende gülerek "  Tamam hadi yap bakalım " dedim.  Üzerimde dizlerime kadar omuz askılı siyah ipek elbisem vardı. Evde genellikle rahat giysiler giyerdim. Kış mevsimi olmasına ragmen ev sıcak olduğu için ince giyerdim genelde uyurken de üstüme sadece geceliyimi giyerim. sütyensiz ve külotsuz  uyurum öyle daha rahat ederim. Ben kanepeye uzanınca Cengiz elbisemin omuzlarımdan belime kadar aşağı indirdi siyah sütyenimle kaldım öylece. Yeğenim " Teyze kusura bakmazsan ben böyle daha rahat masaj yaparım" dedi ve çıkıp kalçamın üstünde oturdu. Beline doladığı havluyu oturuken yukarı sıyırmış olmalıydı ki tenini tenimde hiss ediyordum resmen. İnce ipek elbisemin üstünden onun bedeninin sıcaklığını hiss ediyordum. Hayatımda ilk kez kocamdan başka bir erkekle bu kadar yakınlaşmıştım  Yeğenim büyük kaslı ellerini sırtımda gezdirdikçe kendimden geçmeye başlamıştım. Dediği gibi çok güzel yapıyordu. Ara sıra ellerini götümün üst tarafına kadar indirip sonra tekrar yukarı çıkıyordu. Bir süre sonra götümde bir sertlik hiss etmeye başladım. İnanamıyordum yeğenimin siki kalkmıştı. Ben kendime nasıl böyle şeyler düşünürüm diye kızarken yeğenimde benim gibi hiss ediyormuş. Teyzesine yükselmişti. Gittikçe arkmdakı sertliği daha çok hiss etmeye başladım. Yeğenim artık aırtıma masaj yapmıyor resmen okşuyordu. Birden sütyenimin kopçasını tutup açtı. " Böyle daha rahat yaparım teyze" dedi. Yeğenim ellerini sırtımın her yanında gezdiriyordu. Sonra yavaş yavaş elleri altımdan taşan büyük memelerimin kenarlarına doğru gitmeye başladı. benim tepkisiz kalmamdan cesaretlenmişti yeğenim. Artık sikini iyice götümün arasına dayamış yavaş yavaş ileri geri hareket edşttiriyor sikini götümün arasına sürtüyordu. Ben artık kendimi bırakmış gözlerimi kapatmıştım. Amım zevkten sırıl sıklam olmuştu. Birden yeğenim ellerini koltuk altımdan sokup göğüslerimi avuçladı ve üzerime eğilip boynumu deli gibi öpmeye başladı. O anda " ıhhhhhh" diye inledim Cengiz boynuma kulağımın arkadına sırtıma öpücükler konduruyordu. " Ahhh oğlum yapma günah, pişman olucaz " dedim inleyerek ama dilim söylesede artık ikimizde durulacak noktayı geçmiştik. Cengiz sırtımdan öpe öpe aşağı doğru inmeye başladı. Elbisemi belime doğru kaldırıp siyah dantelli külotumu bir çırpıda çıkardı götümü yanaklarından iki yana ayırıp başını arasına gömdü ve deli gibi öpmeye başladı. Diliniyle göt deliğimi ve amımı  yalıyordu delirmek üzereydim. Hayatımda ilk kez tattığım zevkti bu. Kocam hiç yapmamıştı benim yapmamı istiyordu hoşuna da gidiyordu ama o bana yapmazdı. Şimdi yıllar sonra bir başka erkek tarafından amım ve götüm yalanıyordu ve bu genç erkek benim öz yeğenimdi. Oğlum gibi sevdiyim gördüyüm çocuktu. Ben zevkten inlemeye devam ederken bir anda Cengiz beni sırt üstü çevirdi bacaklarımı ayırıp dudaklarını amıma gömdü yine. Öyle güzel yalıyordu ki resmen zevkten bağırmaya başladım. Amımdan akan sular yeğenimin ağzına bulaşmıştı. Dilini amımın içine sokup oynatıyordu. Klitorisimi dudaklarıyla emmeye başladığında gözlerim kararmaya başladı kasılarak boşalmaya başladım. Ellerimle kafasından tutup amıma doğru bastırdım " ahhhhhh ıhhhhhhhh offfffff bitirdin beni " diyerek inliyordum. Yeğenim bir süre de amımı yaladıktan sonra ayağa kaltı. İlk kez sikini gördüm o an. Siki çok büyüktü ve baya kalındı. Traşlı tertemiz damarlı sikini tuttu bir eliyle diğer eliyle de benim saçımdan tutup sikine doğru götürdü. Gözlerinin içine baka baka sikini ağzıma alıp emmeye başladım. Elimle dibinden kavrayıp sikini ağzıma sokup yalıyordum. sikinin kalın gövdesini yaladım öptüm kokladım. Ohhhhh ne çok özlemiştim. Bir daha bu duyguları yaşamam zann ediyordum. hiç aklıma gelmezdi bir gün öz yeğenimin sikini iştahla yalayacağım. Cengiz ben yalamaya devam ettkçe elleriyle kafamı tutup sikini ağzıma sokup çıkarmaya başladı birden " ahhhh teyzem geliyorum ahhhh lütfen ağzına boşalmama izin ver " dedi sikini ola bildiyince ağzıma soktu nerdeyse gırtlağıma kadar gelecekti siki. Ağzıma boşalmaya başladı yeğenim. Spermlerinin bir kısmını yuttum bir kısmı da ağzımdan akmaya başladı. Havluyu yerden alıp ağzımı ve göğüslerimi sildi yeğenim. Sonra sikini tekrar ağzıma verdi bende büyük bir iştahla yalamaya başladım. Az sonra siki yine demir gibi oldu beni sırt üstü yatırıp bacaklarımı ayırdı " teyzem hazırmısın yeğeninin sikini içine almaya" dedi. Bende " Ahhh evet hadi bebeyim gir içime.. sik teyzeni hadi aslanım" dedim. Cengiz tek hamlede sikini amıma gömdü gözlerim yaşardı acıdan uzun zaman olmuştu amıma sik girmeyeli kocamın siki kalın olsada bu kadar büyük değildi. Cengizin sikinin kafası da büyüktü. Yeğenim içimdeydi ve teyzesini deliler gibi sikiyordu. Yeğenim bacaklarımı omuzlarına alınca amıma daha rahat girip çıkmaya başladı. Gittikce hızlanmaya başladı ikimizde zevkten inliyor tuhaf sesler çıkarıyorduk. Ben çok geçmeden "ohhhhh teyzesinin aslanı hadi sakın durma geliyorummmm devam et hadi evet evetttt işte böyle sik beni sikkkkk beniiiiii" diye yalvarmaya başladım  yine müthiş bir şekilde boşakmaya başladım. Hayatımda böyle zevk aldığımı hatırlamıyordum. Yeğenim üstümde beni deli gibi sikerken bende zevkten ölecektim nerdeyse. Az sonra yeğenimde " ahhhhh teyzem ahhhhh harikasın bende geliyorum hepsini son damlasına kadar amına akıtmak istiyorum teyze ohhhh" dedi
Bende " Hadi boşal oğlum boşal aslanım benim. Ahhhh evet hadi amıma boşal teyzenin amına boşal" diye cevap verdim yeğenime. Yeğenimin ılık ılık amıma fışkıran döllerini hiss ettim içimde. İlk seferki kadar çok boşaldı yine. Üzerime yığıldı kaldı. İkimizde derin derin nefes alıyorduk. Terden sırıl sıklam olmuştuk. Cengiz üstümden kalkıp yanıma uzanıp sarıldı bana.  İkimizde bir süre sessizce durduk öylece. Sessizliği yeğenim bozdu " teyze harika bir kadınsın biliyorsun değilmi? Kendimi tutamadım özür dilerim. Kendimi bildim bileli hep seni sikmeyi hayal ettim. Sonunda hayellerim gerçek oldu."  " İkimizde istedik oğlum. Bende çok zevk aldım" dedim. " Bundan sonra benim kadınımsın " deyip dudaklarıma yumuldu ve öpüşmeye başladık.
257 notes · View notes
acz1kul · 4 months
Text
Düşünsenize ;
New York'ta bir sinagog'un altında değil de, bir Caminin altında tünel ağı bulunsaydı ve ABD polisi tünelde çocuk arabası, kanlı yatak bulsaydı, ve Tünelin bir ucuda Çocuk Müzesine çıksaydı, Daha önce o Müze'nin çevresinde onlarca çocuğun kaybolduğu ortaya çıksaydı ve Polis kameralar önünde 10 yahudi ve Hahamı değil de, bir Hocayı kelepçeleyip götürseydi NELER OLURDU NELER? Dünya ayağa kalkardı, Sosyal medyada tek gündem olurdu. Bizde her fırsatta İslam'a ve hocalara saldıran malum tayfanın bu konuda yahudilere tek kelime ettiklerini duydunuz mu? Sinagoglar kapatılsın, Bütün Hahamları sapık ilan ettiklerİni duydunuz mu? Bir tane twit bile atmıyorlar. #Epstein adasında küçük çocuklarla fuhuş ağı kuran milyarder iş adamı siyonist bir yahudi çıktı, Filistin'de ortadan kaybolan binlerce çocuk var, Suriye savaşından sonra Avrupa'da 10.000 Suriyeli küçük çocuk kamplardan kaybolmuştu. Nerde bu çocuklar bilen yok. Bugün ABD'de ortaya çıkan #Epstein davasında ortaya çıkanlar iğrenç, Avrupa'nın gerçek yüzünü yansıtıyor. ABD başkanlarından tutun, senatörlerine, Sinema yıldızlarına, İngiltere prensine kadar hepsinin küçük çocuklara tecavüz ettiği, sapık olduğu hatta bu çocukları öldürdükleri yazıyor, Mossadın elinde bunların kasetleri olduğu, Bu yüzden İsrail'in her yaptığını onayladıkları yazılıyor.
Ne medeniyeti bunlar tek dişi kalmış canavarlar... Allah topunun belasını versin...
Tumblr media
7 notes · View notes
Text
Gerçekten acil olan şeyler
İlaçlar
Kadın pedi
Çocuklar için oyuncak (polis arabası ambulan arabası itfaiye arabası olmaz lütfen böyle şeyler olmaz) (dişlik mesela ve süt sağma aparatı) kalem defter..
31 notes · View notes
bbellium · 2 months
Text
burda sadece bir tane cami var ve özellikle teravih zamanı kapının önü normal arabadan çok polis arabası oluyor benim bununla alakalı çok güzel bir kendime ait atasözüm vardır şöyle arabın olduğu yerde polis eksik olmazmış diye
6 notes · View notes
a35ysenur · 4 months
Text
Şans Üzerine
Şans,karşımıza çıkan iyi fırsatlardır.
Ama kaçırmamak gerekir elimizden.Ve çoğu insan şansını yitirdiğinde anlar.
Ama bazı anlarda da şansızlık gibi görünen ama içinde şans yatan olaylar vardır.
Örneğin;Bir kadın arabası yanar içinde Stanley termos vardır.Ve termos yanmaz.Sapasağlam durur.Ve kadında bunu çekip yayınlar sosyal medyada.
Ve yanan araba yerine araba hediye eder Stanley CEO'su ...Bu gerçek bir hikaye arkadaşlar...Bilemezsiniz aslında şanssızlık dediğiniz şeyin altında şans yattığını...
Başka bir örnek olarak;
Bir adam hırsızlık yaptığı için tutuklanır.
Ve polis suçlunun fotoğrafını çekip sosyal medyada yayınlar...Ve ülke gündemine yakışıklılıyla düşer suçlu...Biraz hapiste yattıktan sonra çıkar hapistenvs mankenlik teklifi gelir suçluya ve kabul eder.Ardından oyunculuk teklifi gelir.Bu kişinin adı JEREMY MEEKS arkadaşlar...Dediğim gibi;
Şanssızlık dediğiniz şeyin altında şans yatar...Ama nerden nasıl baktığınız önemli...
-Ayşenur BEYAZDURNA
4 notes · View notes
operasyon · 3 months
Text
Elbetteki kimseyi ilgilendirmez özel olarak ama bir gün herkesin ihtiyacı olabilecek bir sorudur. Ben kedi miyim?
Kediler mi dokuz canlıdır insanlar mı?
Herhalde ilk canımı kızgın bir boğaya yaklaştığımda ve boğa beni tepip havaya uçurduğunda harcadım. Nefesim kesilmişti. Ölmem gerekirdi. Sanırım orda ikinci can hakkım doğdu.
İkinci canımı aşısız biçimde geçirdiğim kızamık yada çiçekte harcadım.
Üçüncü dördüncü canlarım kendimi kimyasal zehirlerle boğmamla gitmiştir. Birinde harç kimysalıyla diğerinde yanan bir plastik borudan içime çektiğim zift ve dumanla boğdum kendimi. Yine nefesim kesildi. Boğuldum ama yine hayata döndüm.
Beşinci canımı iltihaplanan apandisit alacaktı. İki ucu pis bir ameliyattı. Doktorlar beni ya patlayan apandisitin zehiriyle ölmeye bırakacaktı ya dolu bir mideyle ameliyata almanın riskini taşıyacaktı. İkincisini tercih ettiler. Zor da olsa hayatta kaldım.
Altıncı canımı araba kazasında harcamışımdır. 80 km hızla taş duvara girmiştim. Başka bir araba konserve kutusu gibi ezilirdi. Arabanın tank gibi oluşu sayesinde hayatta kaldım.
Yedinci canımı kurşun alacaktı. Azrail düğünde sarhoş kız babası rolüne girmişti ve o ana kadar hiç tanımadığım adamın kanlı gözleri beni öldürmeyi seçti. Rol icabı yıkılırken çektiği tetikten çıkan kurşunun rüzgarını saçlarımda hissettim. O kadar yakın geçti.
Sekizinci canım yine kurşunlara fedaydı. Arkasına saklanacak tek bir ağaç tek bir taş bile olmayan, yerleşim yerlerinden uzak bir kırsal alanda ikisi silahlı ve arabalı bir polis ekibi, yine silahlı ve altında arabası olan bir sivil, toplamda beni öldürmeye karar vermiş silahlı ve arabalı üç kişinin saldırısından sadece yaralı olarak kurtuldum. Üstümde tırnak çakısı bile yoktu ve yayaydım. O kadar ki muhtemelen binlerce cinayet görmüş olan hastene polisi kapıda durmuş gülümseyerek beni izliyor.
-Hayırdır. Bir gelişme mi var diye sordum.
-Bu mucizeyi gerçekleştiren adamı bir daha görüyüm istedim. Allahın sevgili kulusun vallaha, yüzde yüz bir ölümden sen nasıl kurtuldun diye hayret ediyorum. Bunu başaran adamı bir kere daha görüyüm diye geldim" dedi.
O da bilemezdi ki ben henüz sekizinci canımı harcamıştım.
---
Sözün özü, hangi olayda yada kimin elinde kalır belirsiz ama bir canım kaldı gençlik.
0 notes
seslimeram · 4 months
Text
Heder Edilen Hayat
Tumblr media
Her şey alabildiğince çarçabuk heder ediliyor artık. Bir tüketim toplumu olmaktan ötesine geçememiş, varılamamış bir menzilde, bir günde birkaç yıllık gündem yutuluyor. Ezilerek ve yok sayılarak nicesi gündem dahi edilmiyor. Hepsi bir, hep beraberce bir kere daha işte bu ülkedeki sıradan olanların derdi / tasası / yaşamlarına düşürülen gölgeler mevzubahis dahi olunmadan geçip gidiliyor. Gündem tortusunun arasında ezilip / biçilerek o yaraların şu ülkenin hakikatinden birer kesitin söz konusu tartışılmasının önü alınıyor. Tüketilip bir yirmi dört saatin ancak yarısında mesel edilebilen hallerle / vaka / olgu / etmenlerin tam da paralelinde bütünüyle o cürümle bütünleşik olagelen menzil konuşulmasın isteniyor ne eksik ne fazla. Ne yoksunluk mevzu, ne yoksulluğun bunca can yakıcı hallerinin dört bir yanı kuşatması sorgu sual olunan. Her şey aleni bir tüketme halinin ortasına rehin kılınıp dururken bir yandan da mevzuların üstü örtülerek / perdelenerek hakikatin yansısı / ülkeyi asıl gösteren hallerin temsili / sorgusu imkansız kılınıyor. Bildiğimiz, yaşatıldığımız iş bu güncellik dahilinde normatif yıkıma terk olunurken bunlara da alışırsınız buyruluyor sahi alışılırmış gibi!
Tümüyle kalıcı bir nobranlık içerisinde akla seza her ne varsa bunun gerçek kılındığı saha ve yerde o tükettirme hali daimi bir yıkımı imgeliyor. Yaralarıyla bir başına konulanların tüm yalanlara inanıp / biat edip / yoluna devam gündelik yıkımdan payına düşmesini salık veriyor muktedir. Erk, muktedir, iktidar ve payandası olagelen temsillerin sunduklarıyla bir ve beraberce bütün o sebat ettirme hali bir direnç olarak var ediliyor artık. Tükenişi en kestirmeden tüketimi tetikleyerek, sonsuz bir oburlukla hemhal kılarak, aralıksız öneriler hanesinin en başına demirbaş ilan ederek bir ülkenin yeni yüzyılı, geçmişinin karanlığına demirliyor bir kez daha. Ülke tahayyülünün zehir zemberek bir hale konulmasının tüm bu afaki yarılmalar, eksiksiz çürütme ve bitimsiz tükettirme hallerinden mülhem olduğu bir kere daha kendiliğinden ortaya çıkar. İsmi isme, cismi cisme, noktası virgülüne dokunma ihtiyacı hissetmeden varılan ülkenin nasıl bir gam toplamından mürekkep olduğu hazırda her bir sıradan yurttaşın güncesinde kendiliğinden karşılığını bulandır. Türk kimliğinden gayrısını bilmeyen / görmeyen bir zevatın dahi yurttaşını ayrıştırmaya devam olmasının da meselidir o tüketme hali, kesin bilgi.
Yakın Plan’ın X Hesabından aktaralım: “3 yaşında ırkçılığa maruz kalan Kürt öğrenciye, yurtdışına çıkış yasağı verildi!
Gazeteci Cansel Tan'ın paylaşımına göre, İstanbul'da 13 yaşındaki Kürt öğrenci, isminden dolayı bir sınıf arkadaşının, 'Sen Kürtsün, teröristsin. PKK'lısın' şeklindeki ırkçı sözlerine maruz kaldı.
Okul müdürü, gelen şikayetler üzerine çocuklarla görüşüp, konuyu 'barıştılar' diyerek kapatmak istese de Kürt öğrenciye yönelik ırkçılık devam edince ailesinin ifadesine göre çocuk içine kapanıklaşarak Kürtçe konuşmaktan bile çekinir hale geliyor.
Aynı sınıf arkadaşı, resmi bir bayram günü cama asılan Türk bayrağını işaret ederek ''Bu bizim bayrağımız, sizin değil!'' şeklinde söylemlerde bulununca Kürt öğrenci, bayrağı çekiştirerek yırtılmasına sebep oluyor.
Okul müdürü, tahrik eden çocuğun velisini arayıp çocuklarının 'okuldan uzaklaştırma cezası' aldığını bildiriyor.
Veli okula gelip ''Benim çocuğumu nasıl okuldan uzaklaştırırsınız'' deyip Kürt öğrenciyi tehdit ediyor.
Bu olaylar yaşanırken velinin bağırmasıyla korkan Kürt öğrenciye su ikram eden müdüre de, ''PKK'lı çocuğa nasıl su verirsin'' cümlesini kuran veli, okula polis çağırıyor.
Çocuk, 4 polis arabası eşliğinde çocuk şubeye götürülüyor.
Savcı öğrenciye, 'Sen Türk değil misin", "Bu ülkenin suyunu içiyorsun, bedava yaşıyorsunuz daha ne istiyorsun?" şeklinde sorular yönelterek hakkında 'yurtdışına çıkış yasağı' ve 'her ayın ilk günü karakola giderek imza atmak' şeklinde iki ayrı adli kontrol isteminde bulunuyor.
Hakim kararıyla 13 yaşındaki Kürt öğrenciye 'yurtdışına çıkış yasağı' ve 'her ayın ilk günü karakola giderek imza atmak' şeklindeki adli konrol tedbirlerinin uygulanmasına karar veriliyor.”
Akla seza bir tüketme hali var ediliyor. Gündelik yaşam nasıl yerle yeksan ediliyorsa onu ileriye taşıyacak olan çocukların da hakkından gelemeye çabalıyor bir ülke, bu sahne. O hayatları kuşatıp, tükenişine meyil ettirirken duraksamadan imal edilen nefret, ayrımcılık, kin gütme hali bir kere daha bir çocuğu, seçimde bulunamayacağı bir kimlikten olduğu için hedef kılıyor. Cerahatin nasılsa öyle ya da böyle diyerek savunulduğu bir zeminde ekranlardan oluk oluk kan akıtmalı, vurdulu kırdılı mesajlar nakledilirken bir yanda da sokağın karıştırılması, etle tırnak gibi olunanla da yolların ayrıştırılmasına devam olunuyor. Bu hallerin yekununda bir kere daha bedeli ya kadınlar, ya çocuklar ödüyor. Bir kereliğine değil artık sistematik bir bilinçle memleket sathında, zamanının deccal titrini birebir var eden adolf hitler’e övgüler dizilen bir zeminde hakikat yalın bir saldırganlık ile var ediliyor. Kötülerin koalisyonunda kötülük aksı, her anlamda var edilen öteki nefretine tutunarak güncelleniyor. Zorbalığa uğrayan çocuğun başına getirilen o x’ten olma halinin her nasıl kapkaranlık bir imgelemle birlikte can yakıcı bir sınamaya dönüştüğünü takdirinize sunalım. Bu kadar aymazlıkla birlikte insanların canlarına kast edince, onları iyice sınırlandırınca Kürd sorunu çözülmüş olur mu? 13 yaşındaki bir çocuğa, bu ülkenin ekmeğini yiyorsun, suyunu içiyorsun, bedava yaşıyorsun diyebilmek neyin cüretidir, kimin hakkıdır. Yol, yordam, anlam tüketiliyor. Geriye saydam bir karanlık kalıyor. Ufku sınırsız, kapsayıcılığı belirsiz bir mahvetme retoriği ile bir ülke paramparça olunuyor. Öyle işte...
Sinan Şahin’in Artı Gerçek’te yayınlanan haberidir: “Antep'te 9 Ocak günü Şahinbey ilçesi İstiklal Mahallesi'nde 15 yaşındaki Suriyeli A.Z., mahallerindeki okulun bahçesinde oyun oynadığı arkadaşıyla tartıştı. Arkadaşları, tartışmayı yakınlarına anlattı. Çocukların yakınları, A.Z.’ye fiziksel ve cinsel işkence yaptıktan sonra Çocuk Hastanesi yakınlarındaki boş bir araziye bıraktı.
İki Zanlı Tutuklandı
Antep Valiliği olayla ilgili gözaltına alınan H.Ö ve M.F.K'nin tutuklanarak cezaevine gönderildiğini, H.Ö.'nün 'taksirle yaralama' suçundan üç ayrı suç kaydının bulunduğunu açıkladı.
A.Z.'nin Hayati Tehlikesi Devam Ediyor
A.Z, kaldırıldığı hastanede yaşam savaşı veriyor. Yoğun bakım servisinde entübe edildiği belirten A.Z.'nin durumu ciddiyetini koruyor.
‘Can Güvenliğimiz Konusunda Endişeliyiz'
Artı Gerçek’e konuşan A.Z.'nin ailesi, can güvenlikleri konusunda endişeleri olduğunu belirtti. Tercüman aracılığıyla konuşan aile bireyleri "Çocuğa işkence yapmışlar, eziyet etmişler. Durumu iyi değil. Dua ediyoruz. Elimizden bir şey gelmiyor. Can güvenliğimiz de yok. Olayda iki kişinin daha olduğunu biliyoruz. Ama onlar hâlâ dışarıda. Can güvenliğimiz konusunda endişelerimiz var" diye konuştu.
'Annesi Suriye Savaşında Öldü'
A.Z’nin kendisinin yanında çalıştığını söyleyen amcası H.Z., "Annesi Suriye savaşında öldü. Burada benim yanımda çalışıyordu. Kimseyle kavga eden bir çocuk değildi. Acımadan işkence etmişler. Hâlâ olayın şokundayız" dedi.
'Canice Gerçekleştirilmiş Bir Eylem'
Artı Gerçek'e konuşan Yeryüzü Çocukları Derneği üyesi avukat Betül Zağlı Topal, "Eylemin gerçekleştirilme şekli ve çocuğun mevcut durumuna bakıldığında, canice gerçekleştirilmiş. Öldürmeye teşebbüs eylemi var, cinsel istismar var. Çocuğa karşı gerçekleştirilmiş bir eylem bu. Dosyanın içeriğine ve şüphelilerin ifadelerine eriştiğimiz zaman çok daha net bir şekilde konuşabiliriz. Olayın kaç kişi tarafından gerçekleştirildiği bilgisine şu an için vakıf değiliz. Valilik makamı da iki kişinin tutuklandığını açıkladı ancak olayın tüm boyutlarıyla detaylı bir şekilde araştırılması taraftarıyız. Dernek olarak sürecin takipçisi olacağız" diye konuştu.
'Ailenin Tehdit Altında Olduğunu Gözlemledik'
Aileyi hastanede ziyaret İnsan Hakları Derneği (İHD) Antep Şubesi Eşbaşkanı Bahri Oğuz da Artı Gerçek’e yaptığı açıklamada, olayla ilgili hukuki sürecin takipçisi olacaklarını söyledi. Oğuz, "15 yaşında Suriyeli bir çocuğa yapılan ağır bir işkenceden bahsediyoruz ve çocuğun durumunun halen çok ciddi olduğu söyleniyor. Bununla birlikte, mağdur ailenin kendisini tehdit altında hissettiğini gözlemledik. Kendilerine yönelik saldırının devam edeceğinden endişe duyuyorlar" diye konuştu.
Siyasetteki nefret ve şiddet dilinin topluma şiddet olarak yansıdığını vurgulayan Oğuz, "Bu olayın sıradan, basit ve münferit bir hadise olarak kabul edilmesi mümkün değil. Bunun sığınmacılara yönelik şiddet zincirinin bir parçası olarak görülmesi gerekir. Medya ve bir kısım siyasetçilerin söylemleriyle toplumda kışkırtılan mülteci nefretinin sonucunda nefret suçlarının arttığını görüyoruz. Nefret suçlarına ilişkin etkin, adil ve tarafsız soruşturmalar sonucunda yapılan yargılamalarla, caydırıcı cezalarla mücadele edilmeli. Toplumu ayrıştıran söylemlerden vazgeçilmeli. Sığınmacılara, insanca yaşam koşulları sağlanmalı" dedi”
Tükeniş tam gaz sürüyor bir menzilde. İstanbul’da Kürd çocuğuna denk gelen ayrımcılık, Antep’te bir Suriyeli çocuğun hayatına kastı, cinsel tacizden, işkence pratiklerine hepsini hep birlikte kapsayan bir tahayyülü beraberinde sunuyor. Olan biten her neydiyse bunu bir fırsat olarak görüp, olmayacak şeyleri olmuş addederek bir kere daha bir insanın canı yakılıyor. Eziyetin bir dibi, buralarda yazılamayacak şiddetin boyutu normalleştiriliyor. Bir kerecik olsun gündem kılınamıyor o kötülük. Bir kere olsun bir çocuğun hakkı amasız / fakat şerhine ihtiyaç duymaksızın savunulamıyor. Sıradan, basit, münferit diye muktedir kolluğu / makamları eliyle geçiştirilmek istenen on beş yaşındaki bir çocuğun canhıraş bir halde yaşam savaşı vermesi oluyor. Bu kadar kolayca böyle bariz bir halde kendi içinde yaşama düşman / ötekisini neden üretip, üretmeye hacet bile duymadan sırf gönlü öylesini istediği için işkence ederek can pazarları kurabilen insanların elinde bir yurdun her neresi yaşatandır. Bu kadar afaki cürmün ardını toplayan bir devletli, hukuk mekanizmaları söz konusuyken, sosyal medyadan var edilen itiraz sesleri ile iki kişi tutuklanırken, o yıkımı, şu işkenceyi oluşturan, bu vahim yaşam savaşının müsebbibi olarak çıka gelenlerin hesabı ne olacaktır, nasıl!
Bir biçimde yıkımını var ediyor ülke. Bir biçimde kendisinden saymadığı, saymayacak olduğu öteki bildirdiği / saydığına yaşamı dar etmekte bir beis görmüyor bu sahne. Ülke bir çukura dönüşüyor. Bir girdap halini alan, kapkaranlık bir dehlizden mülhem yerde ol nefret, şu ırkçılık, bu tahammülsüzlük ile birlikte yaşam aksi tüketiliyor. Birbiri ardına çıka gelen nefret söyleminin vardığı eşiği göstermesi açısından İstanbul’da, Gaziantep’de cereyan eden vakalar da alarm sesini imliyor. Yol, yordam, izan, izahata eşik kapatıldıkça cerahatin önü açılıp, bununla bir gelecek tahayyülüne girişmeye devam olundukça daha da ağır vakalar, yıkımlar bu sahnedeki yerini alacak, bu kesin bilgi. Yinelemekte fayda var. “Her şey aleni bir tüketme halinin ortasına rehin kılınıp dururken bir yandan da mevzuların üstü örtülerek / perdelenerek hakikatin yansısı / ülkeyi asıl gösteren hallerin temsili / sorgusu imkansız kılınıyor.” Bunca çürüten / yutan / yok eden / ezen ve biçen bir tahayyüller toplamında yaşamın biricikliği ne olacaktır. Söze ne ara sıra gelecektir sahi ama sahiden? O kırılmaların, bunca afaki nefret, bu kadar yalın şiddet pratiklerinin ortasında bir memleket imgesi kapkaranlık kılınıyor. Milenyumun yirmi dördüncü yılında halen temel insan hakları konusunda kendisini geliştirmeyen bir sahnede yarın neyi getirir onca yalanla, riyayla, tekinsizliklere gebe kalarak, hayat un ufak edilirken, düşünür müsünüz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Spontaneity – Maxime MANGA – Behance
1 note · View note
apkdrv · 4 months
Link
0 notes
klavyeisaretleri · 7 months
Photo
Tumblr media
(Klavyede polis arabası 🚓 emojisi nasıl yapılır )
0 notes
Text
saat neredeyse sekize vurmak üzere, balkondayım, kulağıma gelen siren sesleriyle gözlerimi ana yola çeviriyorum. farlarını yakmış yüzlerce araba görüyorum, birkaç polis arabası ve kulaklarımı sağır edecek bir biçimde kornaya basan ambulanslar… bulunduğum kattan hepsi birer ateşböceği gibi gözüküyor. "herhalde önemli bir şey yoktur," diye düşünüyorum. yine de içimdeki merak odaklanmamı engelliyor. kafamı aşağı doğru uzatıyorum: yerde yatan bir kız ve arabalarını terk edip kızcağızın başına toplanmış bir sürü kişi görüyorum. yüksekte olmama karşın yine de tüm dikkatimi kıza yöneltiyorum. yerde öylece yatan bu kız bana bir yerden tanıdık geliyor fakat çıkaramıyorum. "neyse…" diye söyleniyorum ve karşımda duran bilgisayarın kapağını kaldırarak açma tuşuna basıyorum. bilgisayar açılmadan karşımda gördüğüm birkaç saniyelik siyah ekran sayesinde bir şeyi anımsıyorum: o kızı nereden tanıdığımı biliyorum, o kız benim. yazı uygulamamı açıyorum, kahvemi karıştırıyorum ve derin bir nefes olarak önümdeki boş sayfaya yazmaya başlıyorum: "saat neredeyse sekize vurmak üzere, balkondayım…"
taksim, istanbul.
20.35, 24/8/23
0 notes
hetesiya · 11 months
Text
Özgür Christiania Cumhuriyeti ve Solvognen
 Solvognen, Çeviri: Derya Yılmaz
Tumblr media
1960’ların sonunda, eğitim sektörünün genişlemesi ve ailelerin banliyölere taşınması sonucunda Kopenhag’ın demografik yapısı değişmiştir. Şehir merkezleri artık, kalacak yere ihtiyacı olan gençlerle doludur. Belediyenin yeni yürürlüğe soktuğu kentsel yenileme planı nedeniyle de birçok ev boşalmış ve işgal edilmeye uygun hale gelmiştir. Birçok genç, kısmen başlarını sokacak bir yer bulma ihtiyacıyla, Kopenhag’ın yoksul mahallelerindeki terk edilmiş daireleri ve binaları işgal etmeye başlar. Kolektif yaşam ideallerinin ve Kendin-Yap kültürünün de işgallerde payı vardır. Slumstormere olarak bilinen ve aralarında öğrencilerin, solcu eylemcilerin, uyuşturucu bağımlılarının bulunduğu ilk işgalevcileri, sadece evleri işgal etmekle kalmaz, dış alanları da ele geçirerek özerk “cumhuriyet”ler ve ütopyacı topluluklar  kurarlar.
1971 yılı Eylül ayında, Kopenhag’ın işçi sınıfı semtlerinden Christianshavn’un sakinleri, yeni boşaltılmış bir askerî bölgeye girerek burada küçük bir çocuk parkı kurarlar. 26 Eylül günü bir grup eylemci 34 hektarlık bölgenin geri kalanını keşfetmek üzere araziye girer ve surların arasına inşa edilmiş kışla ve atölye binalarıyla karşılaşırlar. Gördükleri manzara karşısında heyecana kapılan eylemcilerden biri, bu “yasak askerî bölgede” bir “Özgür Şehir” kurmayı önerir. Eylemcilerin önerisi, Kopenhag gençliği arasında büyük rağbet gören Hovedbladet adlı alternatif dergide yayınlanır. Kısa süre içinde gençlerin akınına uğrayan özgür şehre, kurucuları tarafından Christiania adı verilir. Danimarka’nın ve Avrupa’nın dört bir yanından gelen sanatçıların, feministlerin, anarşistlerin ve hippilerin oluşturduğu binlerce insan, böylece, Kopenhag’ın göbeğinde, Danimarka Parlamentosu’na ve Kraliyet Sarayı’na bir buçuk kilometre mesafede bulunan bir alanda yasalardan bağımsız, özel mülkiyetin olmadığı, özerk bir yaşam inşa eder.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Arazinin ‘sahibi’ olan Savunma Bakanlığı, Kopenhag Belediyesi ve Parlamento, araziyle ilgili hiçbir planları olmadığı için başta hazırlıksız yakalanmış, olaya nasıl müdahale edeceklerini bilememişlerdir; bunun üzerine güvenlik güçleri Kasım 1971’de yerleşimi engelleme yönündeki başarısız girişimlerine son verir. 1973’te, dönemin Sosyal Demokrat hükümeti Christiania’ya geçici olarak “toplumsal deney” statüsü tanır. 1989’da Parlamento’da kabul edilen “Christiania Yasası”yla da, yerleşimin meşruiyeti resmen tanınır.
1971’de özerkliğini ilan ettikten sonra Christiania, Danimarka’daki alternatif sanat-politika hareketlerinin de beşiği olur. Bunlar arasında en bilineni, 1982 yılına kadar faal olan Solvognen (Güneş Arabası) adlı kolektiftir. San Francisco Mim Topluluğu’nun “gerilla tiyatro”larından, Augusto Boal’in "görünmez tiyatro”sundan veya Diggers’ın performanslarla gündelik hayatı birleştirmesinden farklı olarak, Solvognen egemen ideolojinin süregiden gösterisindeki teatral unsurları devşirir ve bunları abartarak foyalarını açığa çıkarma yoluna gider. Örneğin, tüketim kültürünün “hediye” adı altında pompaladığı alışveriş çılgınlığını yıkıma uğratmak amacıyla, Noel’den bir hafta önce Noel Baba kılığına girmiş onlarca oyuncu mağazalara girerek raflardan aşırdıkları ürünleri müşterilere dağıtırlar; bir hafta süren ve ancak güvenlik güçlerinin müdahaleleriyle kesintiye uğrayan bu “cömertlik” performansının sonunda Noel Babalar bir fabrikayı işgal ederler. (videosu en altta; ayrıca bkz. Noel Baba Kurtuluş Ordusu). Bu arada, polis tarafından elleri kelepçelenen Noel Baba görüntüleri, egemen kültürün riyasını gözler önüne serer. Başka bir performansta, NATO askeri kılığına girmiş oyuncular şehir merkezinde bir barış gösterisi düzenler. Solvognen’in en çok ses getiren müdahalesi ise, televizyondan naklen yayınlanarak 30 milyon seyirciye ulaşan Bağımsızlık Günü kutlamalarını Kızılderili kılığında basarak, töreni fiyaskoya çevirmeleridir. [DY]
Kaynaklar:
Håkan Thörn, Cathrin Wasshede ve Tomas Nilson, “Introduction”, Space for Urban Alternatives? Christiania 1971-2011 içinde, ed. Håkan Thörn, Cathrin Wasshede ve Tomas Nilson, s. 7. Erişime açık PDF.
René Karpantschof, “Bargaining and Barricades: the Political Struggle over the Freetown Christiania 1971-2011”, Space for Urban Alternatives? Christiania 1971-2011 içinde.
Will Bradley, “Introduction”, Art and Social Change içinde, ed. Will Bradley ve Charles Esche (Tate Publishing, 2007) s. 19
Fotoğraflar: www.christiania.org Bağımsızlık Günü Kutlamalarına Kızılderili Baskını
Solvognen
ABD’nin 200. kuruluş yıldönümü (1976) kutlamalarına Danimarka da katılacaktı. ABD’ye göç etmiş Danimarkalıların, aileleri ve arkadaşlarıyla buluşabilmeleri için Birinci Dünya Savaşı’ndan önce (1911) başlatılan ve her yıl düzenlenen Rebild Festivali, bu kutlamaya hasredilecekti.
Beklendiği gibi kutlamalar, Kraliçe’nin, Başbakan’ın ve [komedyen] Victor Borge’nin katılımıyla, ABD’ye mutlak ve sorgusuz sualsiz bir saygı duruşuyla başladı.
Gelgelelim, alkışlar arasında unutulan bazı insanlar vardı: ABD’nin sınırları içinde ve dışında bu ülkenin saldırgan politikalarının ceremesini çekmiş herkes. En başta, nesiller boyu beyaz yerleşimcilerin saldırılarına, anlaşma ihlallerine, katliamlarına maruz kalmış Kızılderililer. Sonra, ABD’de yaşayan ve o gün kutlayacak fazla bir şeyi olmayan bütün yoksul beyazlar ve siyahlar. Tabii bir de, yeryüzündeki en güçlü savaş makinesiyle girdiği savaştan galip çıkan Güneydoğu Asya halkı vardı. Biz, bütün bu insanların hatırlanması gerektiğini düşünüyorduk. Vietnam Savaşı yeni bitmiş, Amerikan politikası tam anlamıyla hezimete uğramıştı.
Bütün bu kutlama zırvasının, uydu üzerinden Amerika’ya aktarılıp tahminen 30 milyon izleyiciye ulaştırılacak olması, Solvognen üyeleri olarak bizi daha da kışkırtıyordu.
Amerikalıların, ABD’nin temsil ettiği başka şeylerin unutulduğunu düşünmelerine izin veremezdik. Amerikalıların yakından tanıdığı bir manzarayı, John Ford filmleri seyreden herkesin bildiği bir manzarayı yeniden canlandırsak nasıl olur diye düşündük: Tepenin üzerinde, aniden at sırtında bir grup Kızılderili belirseydi?
Bu planı gerçekleştirmeye karar verdik. Bu manzara, 300’den fazla insanın katıldığı büyük bir happening’in ilk sahnesi olacaktı. 40 tane atlı “Kızılderili”, polis kortejlerini atlatıp tepenin üzerinde belirdiğinde, festival izleyicileri arasına karışmış onlarca “Kızılderili” birdenbire “güneş dansı” yapmaya başladı. Kaşla göz arasında, yumruğu sıkılı siyahi bir özgürlük tanrıçası heykeli dikildi (tabii polis tarafından derhal indirildi). Ellerinde çeşit çeşit bayrakla, ezilen halkları temsil eden gruplar yavaş yavaş sahneye yaklaşırken, Kraliçe’nin konuşması Kızılderililerin ulumalarıyla bölündü.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Eylemcilerin kostümlerinin altına kan süsü verilmiş boya torbaları saklanmıştı, polis coplarının darbeleriyle torbalar patladı. Böylece başka bir “Amerika imgesi” daha yaratılmış oldu: Danimarka polisi, üzerlerinden kanlar akan Kızılderilileri ve diğer ezilen halkların mensuplarını dövüyordu. Bu görüntü, basının çektiği fotoğraflarla bütün dünyaya yayıldı. ABD’deki dostlarımız da mesajı almış oldular: Danimarka, saldırgan Amerikan politikalarının yardakçısıydı.
Kaynak: Solvognen -  Chariot of the Sun
youtube
0 notes
a35ysenur · 8 months
Text
Polislere görevini yapmıyorlar diyorlar ama her gece polis arabası sesini duyuyorum
Devriye atıyor hep geceye doğru.
1 note · View note
isvicreninsesi · 1 year
Text
Yapı marketteki kazada bir çocuk öldü
Tumblr media
VAUD-Vaud kantonundaki bir yapı markette, küçük bir çocuğun üzerine alçıpan yüklü bir alışveriş arabasının düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Küçük çocuk cumartesi sabahı babası, amcası ve altı yaşındaki kız kardeşiyle birlikte Villeneuve'deki Hornbach dükkanındaydı.  Bilinmeyen nedenlerden dolayı küçük çocuğun üzerine alçıpan yüklü bir alışveriş arabası düştü. Polis, çocuğun helikopterle Vaud Kanton Hastanesine götürüldüğünü ve daha sonra aldığı yaralardan dolayı yaşamını yitirdiğini duyurdu. Küçük cocuğun kız kardeşi ve bir mağaza çalışanı da hafif yaralandı.  Olayla ilgili soruşturma sürerken, aileye psikolojik destek sunuldu.  Read the full article
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Yaaa gerçekten iktidar danışmanları dünyadan habersizler kendi kurdukları rant dolu gülpembe-gökmavi bir dünyada yaşıyorlar 90'ların bayat politika numaralarıyla dolu kafaları Kılıçdaroğlu/Akşener/Davutoğlu sel bölgesine gittiler paralı birkaç trol liderleri yuhalıyorlar 3 lider acılı insanların sabırlarının taştığının farkındalar sakince ordan ayrılmak istiyorlar bu defa da yanında hükümeti bulamayan( hükümet devlet değil Devlet:Asker-polis-vali ve hakimdir onlar da partili oldular artık kızılay afad devletin kurumları değil Akp'nin,herkes akraba yandaş doldurmuş Akp içerisinde bir grup bundan rahatsız Akp'nin kuruluşunda gönül -emek vermiş bir ağabeyimiz(sakın yanlış insanları ithâm etmeyin Yazıcı/Albayrak/Bayraktar değil onlarda yok o yürek)"bizim Akp yok artık Erdoğanın çevresini rantçı işbilmeyen (diğer dediklerini yazamam küfürlü polis gelir korkumdan değil de keyfim yok uğraşamam söyleyen kişiye polisi göndersem tırsıp inkâr eder bunlar öyledir)insanlar sardılar Erdoğanı bunlara karşı koruyacak,Erdoğanı düşünen hiç kimse yok Reisi yanıltıyorlar????"dedi duyduğumu yazdım şikayet falan serbest depremzeler de"hükümet istifa"sloganı attılar liderlerden kalmalarını isteyip dertlerini anlattılar çekin o trolleri ordan sonu tehlikeli olur insanların sinir sistemleri çökmüş durumda haa istediğiniz olaylar çıksın seçim ertelensin ise bana uyar Muhalefetin oyları daha da artar eğer Muhalefete yapılan saldırı Muhalefet oylarını düşürseydi Kılıçdaroğlu koyun hırsızlığı sabıkalısı cenabet suratlı tarafından yumruklandığında Akşener zebala kılıklı Akp üyesi kadın tarafından sözlü tacize uğradığında Liderlerin oyları artmazdı gittiğiniz yol yol değil insan olun dünyayı bize güldürmeyin herkesin çaldığı yeter doyun haram zıkkım olsun ama şimdi gidin rimelli gözlerinizi kırpıştırıp slikonlu dudaklarınızı büzün erkekler sakallarını sıvazlasın halkı rahat bırakın!Polisi gönderir misiniz yoksa ben mi teslim olayım hayır emniyet evime yakın yürüyerek gidip teslim olurum ekip arabası falan zahmet etmesinler hani siz gibi yiyiciliğe alışmadık arabalar da benzin de Milletin o bakımdan sizi düşündüğümden değil hadi herkes hakkını helâl etsin yeminlen bu defa tek yol➡Silivri😴
instagram
0 notes