Tumgik
#oktay rifat
papatyammy · 5 months
Text
"Güzel şeyler düşünmeme rağmen, durmadan ağlamak geliyor içimden."
Oktay Rıfat, Saksılar
42 notes · View notes
okuryazarlar · 1 year
Text
Tumblr media
Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday ile Garip Akımı'nın kurucularından olan Türk edebiyatının usta şairlerinden Oktay Rifat'ı aramızdan ayrılışının 35. yılında saygıyla anıyoruz.
120 notes · View notes
hosgeldinhuzun · 1 year
Text
Tumblr media
"Olacak bütün bunlar.
Yaz gelecek.
Gök ham,
mavilik taze."
102 notes · View notes
wehuzunngeldi · 4 months
Text
sen benim penceremde olmasan.
geçmesen önümdeki sokaktan,
inan ki bitmişti. bir toz duman,
bir atlı dağlara doğru giden.
ama şimdi bıraktığın yerden
yeniden başlıyorsun, yeniden.
7 notes · View notes
yurekbali · 7 months
Text
Tumblr media
Sözü Şiirden Açmak - Oktay Akbal “Şiirde 40 Yıl”, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir kitabı bu adı taşıyor. 40 yıl!.. Bütün bir yaşam! Hele ortalama insan ömrünün elliye yaklaşmadığı ülkemizde! Şiir, sanat, yazın uğruna verilen bunca zaman! Oğuzcan, ilk şiirlerini 1942’de yayınlamaya başlamış, 1947’de de ilk kitabı “İnsanoğlu” çıkmış. İnsanoğlu’nu anımsarım, kötü baskılı bir kitapçıktı. Oğuzcan sonra, birçok kitap yayınladı, güfteler yazdı, ünlü ve sevilen bir şair oldu. Başından, içlerinde acıları da olan türlü serüvenler geçti. Kendi resmini de şöyle çizmiş: “Nedense bütün resimlerimde ben / Böyle mahzun ve perişan çıkarım / Hep böyle hayata kapalı durur / Gülmesini unutmuş dudaklarım / Artık canından bezmiş kimselerin / Hazin bakışı parlar gözlerimde / İçinden adamlar arabalar geçer / Çizgiler alnımda bir büyük cadde.” Düşündüm de hangi ünlü şairimiz 40 yılı geride bırakmamış ki! 45 yılı, 50 yılı geride bırakan ünlü şairlerimize ne demeli: Oktay Rifat, İlhan Berk, Cahit Külebi, Dağlarca, Anday, Ilgaz, Cumalı, A. Kadir vb... Oktay Rifat’ın ilk şiirleri 1936’da “Varlık”ta çıkmış, İlhan Berk’inkiler ise 1935’te... İki ozanımızın 50’nci şairlik yıl dönümünü 1985’te kutlayacağız demektir. Edip Cansever’in ilk şiiri 1944’te, Can Yücel’inki 1950’de, Özdemir İnce’ninki 1954’te, Metin Eloğlu’nunki 1943’te yayınlanmış... En gençleri İnce, o bile 27 yıllık bir şiir geçmişine dayanmakta!.. Demek istediğim, şairlerimizin, öykücülerimizin anma günlerini, toplu tanıtılma törenlerini sık sık yapmak zorundayız. Aziz Nesin, yıllığında “Yuvarlak sayı”lara ulaşan sanatçılarımızı tanıtıyor, yaşı kırka, elliye, altmışa, yetmişe, seksene gelenlere özel bölümler ayırıyor. Devlet Tiyatroları’nın, Şehir Tiyatroları’nın, özel tiyatroların da belirli bir sanat geçmişine, birikimine sahip şairleri, yazarları tanıtıcı toplantılar yapması niye düşünülmez ki! Oktay Rifat “Denize Doğru Konuşma”, İlhan Berk “Deniz Eskisi ve Şiirin Gizli Tarihi”, Metin Eloğlu “Hep”, Edip Cansever “Bezik Oynayan Kadınlar”, Can Yücel “Rengâhenk”, Özdemir İnce “Kentler”... Hangi birinden söz etmeli? Doğrusu, en yaşlısından en gencine kadar adı geçen şairlerimizin kitapları ayrı ayrı ele alınıp, değerlendirilecek nitelikte... Bunca sanat ve yazın dergisi çıkıyor, ama ayrıntılı incelemeler, eleştiriler pek görülmüyor nedense! Gerçek eleştiri -hiç değilse yeni çıkan kitapları gereği gibi tanıtan yazılar- hemen hemen hiç yok... Masamın üstünde duruyor bütün bu şiir kitapları. Çoğu yakın arkadaşım olan bu şairlerle daha nice gün ve gecelerim geçecek. Ben, şiir konusunda hızlı yorumlar, değerlendirmeler yapmam. Yanılma payı çoktur böyle çabuklukların... Şiir vardır, ilk okuyuşta kendini verir. Verir ve biter... Böyle şairler de çok. Ama yukarıda adını andığım şairlerin kitapları o türden değil. Birbirine benzemeyen şairler bunlar. Can Yücel’le Oktay Rifat; Cansever’le İnce; Eloğlu’yla Berk arasında büyük ayrımlar var. Ama hepsinin ustalığı, kişilikleri tartışılmaz bir düzeyde... Can Yücel’in kısa şiirleri ilk okuyuşta okuru çarpıyor: “Sana bin kez söyledim be evladım / Dişlerinle tırnaklarını yiyeceğine / Gözlerinle gökyüzünü yesen ya” gibi; Tevfik Fikret’ten esinlenmişe benzeyen “Kanun çalacağız diye çıkıp orta yere / Kanunu çaldılar yere”, “Hıyar diyorum / Yooo, ben, turşuyum diyor” gibi şiirler kısa sürede yaygınlaşır, dilden dile gezer. Ama Oktay Rifat’ın, Eloğlu’nun dizeleri öyle değil. Yoğunluk ağır basıyor. Berk'in, Cansever’in, İnce’ninkiler de öyle... Cansever’in dizeleri ise yer yer düz yazıya yaklaşır, ama birden bakarsınız ki o düzyazı, “şiir” oluvermiş. “Neyi bitiriyoruz, neyi başlatıyoruz / Neyi bekliyoruz, bilmem ki / Kapı mı çalınıyor ne / Gidip açıyorum / Kimse yok / Peki / Nasıl karşılanır yok olan bir şey / Karşılıyorum / Salona geçiyoruz.” Gel de Baudelaire’e inanma: “Sağlıklı insan yirmi dört saat ekmeksiz kalabilir, ama şiirsiz asla”. Çok şükür ki Türkiye’de böyle bir tehlike yok! - Oktay Akbal, Sözü Şiirden Açmak (Geçmişin İçinden) - Görsel: Yazıda ismi geçen şairler...
13 notes · View notes
sade1-adam · 1 year
Text
Tumblr media
Gökyüzü, üç beş bulut, akşam garipliği,
Başka nemiz kaldı ki şu yalan dünyada!
Oktay Rifat
41 notes · View notes
kaybolannkitapayraci · 3 months
Text
"her yol yalnızlığa çıkar böğründe denizin -canım deniz!-"
3 notes · View notes
biracayipadam-veng7 · 11 months
Text
Köpürerek koşuyordu atlarımız Durgun denize doğru . Bu uçuş güvercindeki , Özgürlük sevinci mi ne !
12 notes · View notes
magenta-a · 1 year
Text
Tumblr media
Köşe başını tutan leylak kokusu,
Yakamı bırak da gideyim...
✒️Oktay Rifat
12 notes · View notes
Text
'Mutluluk ülkesiyim,
Cıvıl cıvıl'
17 notes · View notes
okuryazarlar · 2 years
Text
Tumblr media
İyi ki doğdun Oktay Rifat!
49 notes · View notes
mecnunizm · 9 months
Text
Tumblr media
"Güneş batar odalara kapanırız. Döneriz ağaçlar, evimiz ve dünya."
5 notes · View notes
pi-no · 1 year
Photo
Tumblr media
Sen mutsuz memleketim gibisin. Oktay Rifat
7 notes · View notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
Orhan Veli’nin Bavulu / Haydar Ergülen Hiç görmedim ama Orhan Veli’nin elinde bavuluyla bir fotoğrafı mutlaka vardır. Pardösülü adamın bavulu da vardır. Böyle bir fransız sözü duymadım. Orhan Veli’nin yalnızca fransızca bilmesinden değil, daha çok siyahbeyaz filmlerde ‘dalgacı mahmut’u oynayacak bir tip olmasından geliyor bu fransız yakıştırması. Yoksa beni şu kadar ilgilendirmez, türk olmuş, fransız olmuş; şair olsun, sokaktan geçsin, ıslık çalsın, havada bulut desin, yeter. Üçünün içinde en uzunları Orhan Veli. Uzun uzun yaşamaya, giden gemilerin ardından bakakalmaya, eskiler alıp yıldızlar yapmaya, gökyüzünü boyamaya, Urumeli Hisarı’nda oturmaya, Galata’ya dadanmaya vakti olmasa da, rivayet sanılmasın, sokakları da en uzunboylu yaşayan, gören, seven odur. Behçet Necatigil evlerin şairiyse, Orhan Veli de sokakların şairidir. Necatigil ‘evlerin hâli’ni yazdı, Orhan Veli sokakların hâlini. Sıkça arkakapak yazısı yazmama karşın neredeyse kapak arkalarını hiç okumam derken, Orhan Veli Bütün Şiirleri (yky) kitabını elime alır almaz gördüm ki ustalar onun ‘sokak çocuğu’ olduğu konusunda çoktan fikir birliğine varmışlar. Cemal Süreya “[ş]iire kasket giydirdi, sivilleştirdi onu” derken, ‘sivil şair’ Ece Ayhan da “Her tümce bir yana, açık havanın ozanıdır Orhan Veli her anlamda. Caddeler genişledi, kitaplar inceldi...” diye sürdürüyor. Biz de ‘buna şiiri sokağa düşürdü’ cümlesini eklesek, sokak herhâlde sevinir. Sokağı sevindirmek, sokağın sevindirmesi, sokakla sevinmek. Şiirin ilk sokağa düşmesi değildi bu. 1940’a, Orhan Veli’ye ve sokak arkadaşları Melih Cevdet Anday ile Oktay Rifat’a gelinceye dek, birkaç kez sokağa düşmüştü şiir. Düşmüştü ama, Necatigil’in “Çoklarından düşüyor da bunca/ Görmüyor gelip geçenler/ Eğilip alıyorum/ Solgun bir gül oluyor dokununca” dediği ‘solgun bir gül’ gibi kalmıştı sokakta şiir ve eğilip alan, yüzüne bakan, okuyan da pek olmuyordu. Kim bilir belki de şiirin sokakta olabileceğine, görülebileceğine ihtimal vermiyordu kimse. Zira o yıllarda şiiri sokağa ilk düşüren ve aslında şiire Orhan Veli’den önce kızıl bir kasket giydiren “bu memleketin en yavuz evladı” Nâzım Hikmet ya mapus damında oluyordu, ya Sovyetler Birliği’nde ya da evsiz, damsız, yurtsuz bir kaçak olarak yıldızların altında... Ve onun sokağında yalnızca işçilerin oturduğu sanılıyordu, oysa Memleketimden İnsan Manzaraları başlığıyla yazdığı destanda tren memleketin bütün mahallelerinden, sokaklarından geçiyordu. Ama işte o kırmızı kasket yok mu, seveni sevmeyeni onu şiirin kafasına geçirince olan oluyordu. Okuyanları sokağa düşürememişti ama olsun evin kapısını aralamış, sokağı göstermişti ya. Bu kadarı bile iyiydi o günlerde bana kalırsa. Nâzım Hikmet’in araladığı kapıdan “Garip” çıktı, sanırım ilk çıkan da Orhan Veli oldu. Oktay Rifat o sıralarda hazırlık yapıyordu. Evi sokağa, odaları temiz havaya açmaya, tanıştırmaya hazırlanıyordu. Yıllar sonra bu yaptıklarının bir ‘havalandırma’ hareketi olduğunu söyleyecektir. Üç arkadaşın şiirleri nereye yazılmıştır? Sokağa yazılmıştır elbette. Hem sokak dururken şiir başka yere yazılır mı hiç? Dünyanın bütün işçileri ya da ezilenleri henüz birleşemese de, dünyanın bütün şiirleri birleşmiştir. Şimdi coşkuyla, sevinçle söylemenin tam yeridir. Ne diyordu Cemal Süreya, “hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka.” Biz bunu bir sevinç sözü olarak okuyacağımıza, hem kendimizi hem Cemal Abi’yi üzüyorduk. Bence o tam da Nâzım Hikmet’in araladığı, Orhan Veli’nin açtığı sokağın şiirini gördüğü için yazıyordu bunu. Dünyanın bütün şiirlerinin akıp giden bir sokağa dönüştüğünü anladığı ve onun ortasında yaşadığı için yazıyordu. Diyecekler ki, bu solcular da ne kadar tuhaf, bir Gezi bulmuşlar, getirip her şeyi oraya bağlıyorlar! Solcuların tuhaf olduğu doğru, hatta şu cümleyi bile tuhaf bulabilirsiniz. Adını bu yazıda anmak istemediğim, ne sosyalist ne dindar, yalnızca nasipsiz diyebileceğim bir şair, eski zamanların birinde “İkinci Yeni Türk şiirinin en büyük kalkışmasıdır” demişti. Ben şimdi bunu “Gezi, Türk şiirinin en sıkı kalkışmasıdır” olarak çeviriyorum ve şiirin bir sokak hareketi olduğunu söylüyorum. Öyle olmasa Orhan Veli elinde bavuluyla yola düşer miydi? - Haydar Ergülen, Orhan Veli’nin Bavulu (Şairin Bavulu / Portreler) - Görsel: Kaan Bağcı (Orhan Veli)
23 notes · View notes
haikyonoteio · 2 years
Text
Koca bir yazı çekirdek içleyerek
sinamalarda geçirdim.
taban teptim sokaklarda
tırnak yedim uyudum,
denize baktım usanmadan
ölüme inandım,
güzel çok güzel
olduğunu düşünerek,
Güzelim, düşünerek,
çekirdek içleyerek,
Güzelim, çekirdek içleyerek
koca bir yaz geçirdim,
şimdi yorgunum biraz.
7 notes · View notes
sonbirihtimalvar · 2 years
Text
“Sen gelince bir mutluluk ülkesiyim, Cıvıl cıvıl;
Az gelişmiş toplum gibiyim, sen gidince,
Boynum bükük”
-Oktay Rıfat
2 notes · View notes