Tumgik
#kodamanlar
onderkaracay · 1 month
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
piyasahaberleri · 4 months
Link
Adaylar adaylık belgelerini, yaklaşan 2024 genel seçimleri öncesinde 23 Aralık 2023'te Lahor'daki komiser yardımcısının ofisine teslim edecekler. — AFPPakistan Seçim Komisyonu (ECP) tarafınca verilen uzatılmış sürenin sonuna yaklaşırken, aralarında Pakistan Müslüman Birliği-Navaz (PML-N) başkanı Navaz Şerif, partinin Kıdemli Başkan Yardımcısı lideri Meryem Navaz, Ulema-i İslam Cemiyeti'nin de bulunmuş olduğu siyasal kodamanlar -Fazl (JUI-F) başkanı Mevlana Fazlur Rehman, Pakistan Halk Partisi (PPP) başkanı Bilawal Butto-Zardari ve ötekiler, 2024 genel seçimlerine katılmak için Pazar günü değişik seçim bölgelerinden adaylık belgelerini sundular, Coğrafi Haberler bildirdi.Siyasal partilerin 22 Aralık'taki itirazları üstüne seçim kurulu tarafınca iki gün uzatılan sürenin bugün saat 16.30'da sona ermesi planlanıyor.PML-N lideri Bilal Yasin, NA-130 (Lahore-XIV) seçim bölgesi için parti başkanlığı adına belgeleri sunarken, Maryam da iki Ulusal Meclis (NA-119 ve NA-120) seçim bölgesi için belgelerini sundu.Maryam ek olarak Pencap Meclisi'nin dört seçim bölgesinden (PP-159, PP-160, PP-165 ve PP-80) adaylık belgeleri sundu.Bugün erken saatlerde, Haberler PML-N'den Tarık Fazal Chaudhary, eski İslamabad belediye başkanı Pir Adil Gillani, Şeyh Ansar Aziz, federal başkentin eski belediye başkan yardımcısı Zeeshan Naqvi ve Chaudhry Riffat Javed'in de aralarında bulunmuş olduğu oldukca sayıda siyasal liderin bugün (Pazar) adaylık belgelerini sundukları bildirildi. PPP'den Raja Imran Ashraf da adaylık belgelerini sundu.Cuma günü seçim organı, çeşitli siyasal partilerin son müracaat süresinin uzatılmasına itiraz etmesinden sonrasında, adaylık belgelerini sunmak isteyen adaylar için süreyi bugüne dek iki gün uzattı.Son teslim zamanı sona erdiğinde, ECP, komisyonun güncellenmiş programına gore 25 Aralık Pazartesi'den 30 Aralık'a kadar adaylık evraklarını inceleyecek.Adaylık belgelerinin kabulü yada reddine karşı itirazlar 3 Ocak 2024'e kadar yapılabilir ve kararların 10 Ocak'a kadar çıkması planlanıyor.ECP, güncellenmiş aday listesini 11 Ocak'ta yayınlayacak ve adaylar 12 Ocak'a kadar kağıtlarını geri çekebilecek.Seçim sembollerinin tahsisi 13 Ocak'ta yapılacak ve genel seçimler 8 Şubat'ta yapılacak.Ayrıca ECP, genel seçimleri seyretmek isteyen yabancı gözlemcilere daha çok vakit tanıdı. Artık başvurularını 31 Aralık 2023'ten 20 Ocak 2024'e kadar yapabilecekler.Bir ECP yetkilisi bilgilendirdi UYGULAMA Pakistan'da yaşayan 103 yabancı medya temsilcisinden cevap aldıklarını söylemiş oldu.ECP, 200.000'den fazla akreditasyon kartı bastı ve davranış kurallarına uyumu denetlemek suretiyle Bölge İzleme Görevlileri ve ekipleri atadı.Ayrıca JUI-F, lideri Müftü Kifayatullah'ı Mansehra'daki NA-15'te PML-N başkanı Navaz Şerif'e karşı sahaya çıkardı. Müftü Kifayatullah burada gazetecilere verdiği demeçte, "Partimin liderliği beni Ulusal Meclis seçimlerinde Navaz Şerif'e karşı yarışmaya çağrı etti" dedi.Adaylık belgelerini bigün ilkin sunan eski JUI-F milletvekili, bunun sıkıntılı bir yarışma olacağını söylemiş oldu.Pakistan Tehreek-e-Insaf'ın kaçak lideri Azam Swati de Mansehra'dan Navaz'a karşı seçimlere katılma isteğini dile getirdi.Swati, toplumsal medyadaki bir video mesajında, partisinin kendisine bilet vermesi halinde NA-15'ten seçimlere aday olacağını söylemiş oldu.Ayrıca, neredeyse tüm siyasal partiler ve bağımsız adaylar Shangla bölgesindeki bir Ulusal Meclis ve üç il meclisi sandalyesi için adaylık belgeleri sundu.Toplanan verilere gore, NA-11 seçim bölgesi için toplam 29 aday adaylık başvurusu yaparken, PK-28, Shangla-I ve PK-24, Shangla-II için 23, PK-30 için ise 31 aday adaylık başvurusunda bulunmuş oldu. Shangla-III.PML-N eyalet başkanı Amir Muqam, NA-11 seçim bölgesi ve PK-30 Shangla-III için adaylık belgelerini sundu.Benzer şekilde, PTI lideri ve eski bakan Shaukat Yousafzai iki eyalet seçim bölgesinde seçimlere katılacak ve PK-28, Shangla-I ve PK-24, Shangla-II için adaylık belgeleri sunacak.Halk içinde Baba-e-Shangla olarak malum PTI mahalli lideri Alhaj Said Fareen, NA-11 seçim bölgesi için adaylık belgeleri sunarken, oğulları Hanifur Rahman ve Gulzar Akhunkhel, PK-28, Shangla-I seçimlerine katılacak.Baba-e-Shangla'nın yeğeni Habibur Rahman Toofan, 8 Şubat 2024'te yapılması planlanan yaklaşan anketler için PK-30, Shangla-III için belgeler sundu.Avami Ulusal Partisi, Pakistan Halk Partisi, Jamiat Ulema-e-Islam-Fazl, Jamaat-e-Islami, Gujjar Ittehad ve bağımsızların da aralarında bulunmuş olduğu öteki siyasal partilerin adayları da bölgedeki çeşitli seçim bölgeleri için adaylık belgeleri sundu.Cenup Pencap'ta adaylar adaylık belgelerini sunmaya devam etti. Kıdemli politikacı Javed Hashmi, NA-149 için adaylık belgelerini sundu. Haşmi'nin avukatları onun için adaylık belgeleri sundu.PML-N lideri Saad Khursheed Khan Kanju, PP 217 için adaylık belgelerini sunarken, JI talibi Dr. Safdar Hashmi, RO ofisinde NA-149 için adaylık belgelerini sundu.Ayrıca Lahor Yüksek Mahkemesi Baş Yargıcı Muhammad Amir Bhatti, yargıya LHC Multan heyetinin önümüzdeki iki gün süresince açık kalacağı emirini verdi. LHC şubeleri tatillere karşın 25 Aralık Pazar ve seçim dilekçeleri için açık duracak.Ayrıca LHC Multan Yargıç Sardar Muhammad Sarfraz Dogar, eski MNA Jamshed Dasti'nin karısı Nazia Jamshed'in dilekçesi üstüne polisin Dasti ailesini rahatsızlık etmesini engelledi.
0 notes
akilfikirgezegeni · 9 months
Text
Bu ülkede, yazın ortasında ne yangınlar biter ne de yavan kodamanların iştahı... Gürgen, Meşe. Palamut, Ç��nar... Hepsinin ayrı ismi, cismi ve dokusu vardır ama o kodamanlar için hepsi ağaç diye geçistirilen cins isimlerden ibarettir. İçaforiz
0 notes
kalpkarakolu · 11 months
Text
kafanın içindeki kodamanlar,
aklını kalbine doğru kovalar.
0 notes
benimpencerelerim · 1 year
Text
YOKSUL OGUTUCU
Ayşe Çavdar yazdı: Herkes söndürür sevdiğinin ocağını – Fetihtepe ve AKP’li olmak
 6 Kasım 2022 Pazar  
Sultan filmini kaldırmışlar YouTube’dan. Çılgına döndüm. Hani şu yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı, başrolleri ise Türkân Şoray ve Bulut Aras’ın paylaştığı film var ya, onu diyorum. Saygıdeğer Arzu Film. Duyun beni, eğer filmi YouTube’dan siz kaldırdıysanız yerine koyun, bakın böyle olmaz! Neyse, o filmin tam 13’üncü dakikasında (1) bir sahne vardır. Ellerinde çantaları ve bir de haritayla iki kodaman mahallenin muhtarıyla küçük bir masanın etrafında oturmaktadırlar. Haritayı muhtarın önüne açarlar. Bir yer gösterip, “buraları biz aldık” derler ve peşin peşin o arazide evler olmasına aldırış etmediklerini söylerler. Muhtar gevrek gevrek gülüp, oradan köprü geçeceğini haber varir. Yani yatırımlarının heba olması ihtimali vardır. Adamlar, köprünün oradan değil komşu araziden geçeceğini söylerler. Muhtar çakar manzarayı, arazi değerlenecektir: “Tam adamına geldiniz” der.
“Muhtar bile olamaz” dendiği çok içerlemişti zat-ı muhterem ama bütün memleket için tam olarak bu filmdeki muhtarı hatırlatan gibi bir idareci oldu. Bütün gücünü, kendisini sevenleri kodamanlar lehine lüzumu halinde kızılcık şerbeti içmeye ikna etme kaabiliyetinden aldı. Minik bir fark var yine de, neme lazım söylemek gerek. Filmdeki muhtarın ne seveni ne saygı duyanı var. Ona güç veren, mahalledekilerin ondan başka kimsesi olmaması. Şahıs gizli-açık sevgi, saygı, korku, çekinme halesiyle kuşatılmış bir halde yaşadı siyasi kariyerini. Ama bu yetmedi ona, en çok da kendisine sevgi ve saygıyla bağlı olanları kimsesizleştirdi ve çaresizleştirdi ki kodamanlara verdiği sözü tutsun. Onlar nezdinde hep, “işimizi yaparsa bu adam yapar, bu arazi (yani memleket) üzerinde yaşayanları, bu rezil işlere oroar başka kimse ikna edemez” denilen şahıs olmak istedi. Öyle de oldu. El alemin “siyasi deha, ama çok deneyimli politikacı, risk almaktan da korkmuyor, bakmayın siz geldiği yere yalnız memleketi değil tüm dünyayı idare ediyor, işini iyi biliyor” vs dedikleri mevzunun aslı bu bencileyin. Sebebini bu defa da Fetihtepe Mahallesi’nden doğru anlatayım.
AKP’nin gizli gerçek sloganı: “Madem bizdensin, demek kimsesizsin”
Fetihtepe’nin hikâyesini biri eskiden orada yaşamış ve bir şekilde sürüldüğünü söyleyen, diğeri halen orada yaşayan, iki genç arkadaştan dinledim. Kentsel dönüşümle ortadan kaldırılan diğer gecekondu mahallelerinin öykülerine hayli benziyor. Her şey 1960’larda, çoğunluğu Karadeniz Bölgesi’nden gelen ailelerin buraya kendi kondularını yapmalarıyla başlıyor. Burayı kıymetli kılan şey de tabii ki sanayi bölgelerine yakınlığı. Yani gene devletin ve sermayenin işgücü ihtiyacını, konut sorununa hiç yatırım yapmaksızın giderme politikasıyla görmezlikten gelinen bir enformel yapılaşmayla karşı karşıyayız. İlk kondular yıkılıyor ama zamanla görklü ve de kudretli devlet sözüm ona baş edemiyor gecekondulaşmayla. Avantalarını çeşitli yollarla alan bürokrasiyi ve gecekondulaşmaya karşı sahici bir önlem almaya cesaret edemeyen siyasetçileri de siz katın denkleme.
Tapu tahsis belgeleri vs derken 1983’te 2805 sayılı yasayla başlayan ve Özal dönemi boyunca çeşitli defalar revize edilen gecekondu aflarıyla mahalle apartmanlaşıyor. 1990’larda Kürtlerin zorunlu göçle köylerinden büyükşehirlere sürülmesiyle demografi değişiyor. Yanı sıra başta Sivas olmak Orta Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden de göç alıyor mahalle. Kalabalıklaşıyor, çoğulculaşıyor ve elbette bir dolu yeni gerilime açık hale geliyor. Bu nedenle 1990’lardan bu yana sürekli bir yenileme ve dönüşüm spekülasyonu süregeliyor. Bu arada mahallenin, özellikle geçen haftalarda yıkımı tamamlanan bölgesi dahil olmak üzere büyük bölümünde tapular dağıtılıyor. Yollar, sokaklar asfaltlanıyor, elektrik, su, doğalgaz hatları çekiliyor. Yani hem merkezi hem yerel idare bu mahalleyi olduğu şekliyle kabullenmiş görünüyor. Gene de Tarlabaşı yıkımına da öncülük eden sabık Beyoğlu belediye başkanı Ahmet Misbah Demircan döneminde yeniden ve ısrarlı bir kentsel dönüşüm baskısı beliriyor mahallenin başında. Demircan mahallenin tamamını yıkıp yeniden yapmak niyetinde. “Fetihtepe’yi Şanzelize (Champs-Élysées) yapacağım” diye vaatlerde bulunuyor. Ehl-i AKP’nin batı hayranlığı da bitmek bilmiyor doğrusu.
Fakat 2019’da belediye başkanlığına aday yapılmıyor ve emelini gerçekleştirmeden düşüyor mahallenin yakasından Demircan. Mahallenin hikâyesini dinlediğim arkadaşlardan birinin cümlesiyle aktarayım gerisini, çok kısa zaten: “Yeni başkan Haydar Ali Yıldız projeye şöyle bir baktı ve AKP’ye oy verenlerin yoğun olarak yaşadığı parsellerden başlamaya karar verdi. Sebebi şuydu: Karşı çıkmazlar, bunları inandırırım ben dedi.”
Sadece bu yazının değil, AKP’nin başta kentsel dönüşüm olmak üzere her türlü siyasetinin ana fikri bu… “Ben bu insanları kendime inandırırım.” Şöyle devam ediyor cümle esasında: “Nasılsa bunlara bir sahip çıkan, destek veren de bulunmaz.” Bütün bir kutuplaştırma siyasetinin, komşuyu komşuya, sokağı mahalleye, kardeşi kardeşe, oğulu babaya düşman eden “ya bizdensin ya onlardan” siyasetinin emeli, gayesi, en çok işe yaradığı yer işte burası… “Ben bunları kendime inandırırım, nasılsa kimse arka da çıkmaz bunlara.”
AKP, kendi mahallelerini nasıl yıkıyor?
AKP’nin yıktığı mahallelerde işe nereden başladığına ve nereye doğru gittiğine şöyle bir baktığınızda bütün açıklığıyla ortaya çıkacak sarih ve daima işleyen bir strateji olduğunu görürsünüz. Bu stratejinin kaynağı, ehl-i AKP’nin dilinden düşürmediği mağduriyet söylemi üzerinden etrafını çitlediği muhafazakâr insanları kendisi karşısında yapayalnız bırakmasıdır. Fakat bununla kalmaz. Başıbüyük’te, Fikirtepe’de, Tarlabaşı’nda, Ayazma’da, Sulukule’de, Gazi Osman Paşa mahallelerinde, Tozkoparan’da, Tokatköy’de, Çamlıca’daki Meçhul Cami Anıtı’nı çevreleyen mahallelerde (bunlar İstanbul’da benim bildiklerim, başka şehirlerin başka mahallelerini de siz sayın) görüldüğü üzere, dindarların imtiyazlı mağdurlar oldukları hikâyesi üzerinden işletilen mahallenin etrafını çitleme ve yalnızlaştırma stratejisini, böl-parçala hüplet-taktiği izler. Mahallenin orasındaki burasındaki binaların sakinleriyle birebir pazarlıklar yapmaya başlanır. İlk anlaşanların büyük bölümünün AKP teşkilatlarında akrabaları, dostları, iş arkadaşları olduğunu görürsünüz. Bu yolla, herkese vaat edilenden biraz daha iyi koşullarda pazarlık etme ihtimalleri olduğunu zannederler. Dolayısıyla mahallede kıyamet kopmadan, kimsenin de yüzüne pek bakmadan alabildikleri imtiyazla çekip gitmek isterler. Surda “mukaddes” gedikler açılmaya başlamıştır artık. Gene Sultan filminden hatırlarsınız, kahvede erkekler tek tük komşuların ortadan kaybolmaya başladıklarını, kimseye de neden mahalleyi terk ettiklerini ya da nereye gittiklerini söylemediklerini konuşurlar. Hatta Charlie der ki, “Malum benim hatun dedektif gibidir, sıkıştırmış da komşunun karısını, ama tek kelime alamamış ağzından.” Tam o model…
Fakat Fetihtepe’de bir noktadan sonra bu strateji işe yaramamış, yani çiçeği burnunda belediye başkanının “Ben bunları nasılsa ikna ederim” şeysi boş çıkmış. Haziran 2022 itibariyle anlaşma yapabildikleri hanelerin oranı yüzde 5’i bile bulmamış. İnsanları gitmeye zorlamak için klasik işlemleri başlatmışlar. Elektrikler, sular kesilmiş. Yollar kazılmaya, tek tük evler yıkılmaya, dolayısıyla mahalledeki hayat sağlıksızlaştırılmaya başlanmış. Yetmemiş, daha önce görülmemiş ölçüde artmış mahallede suç oranı. Çoluğa çocuğa ucuza uyuşturucu veren tipler sarmış ortalığı. Bütün bunlara rağmen, belli ki biraz da Tokatköy ve Tozkoparan gibi hiç yoksa muhalif medyanın ilgisini çekebilmenin verdiği kuvvetle gene de direnmeye devam etmiş mahalleli. Karşı çıktıkları şey kentsel dönüşüm değil bu arada. Yerinde dönüşüm istiyor, evlerinin yani hayatlarının bedelini talep ediyorlar idareden. Ne var ki idare mevzuyu ucuza kapatmaya çalışıyor. Sanırsın belediye afet ihtimali nedeniyle kentsel dönüşüm yapmıyor da, muhtar kılıklı bir müteahhit mahalleyi ucuza kapatıp pahalıya satacağı bir operasyon peşinde.
Acele giden kentsel dönüşüm…
Tıpkı Tokatköy’de ve Tozkoparan’da olduğu gibi burada da bir aceleleri var. Mevzuya şöyle yakından bakınca sonluklarını topladıkları hissine kapılıyor insan (2). Tek tek herkesle uğraşmak yerine tapular 6306 sayılı yasa işletilerek re’sen Hazine’ye devrediliyor. Fetihtepelilerin avukatlığını da üstlenen Onur Cingil, söz konusu aceleyi ve bunun ne denli tehlikeli bir kaide oluşturduğunu şöyle izah ediyor:
“…siyasi iktidar kan kaybettiğinin farkında. Bir yandan da temel kazarak, mahallelere kepçeler göndererek biz bir şeyler yapıyoruz diye göstermek istiyor, bunu bir PR aracı olarak görüyor. Ama öyle olmayacak. Çünkü dönüşümün bir rant haritası kadar bir de garibanlar haritası var. Seçilen mahalleler daha çok Anadolu göçünün yaşandığı ve kentin çeperinde kalan mahalleler. Ensesine vururuz, lokmalarını alırız diye düşündüler. Daha çok Sivas, Siirt, Van, İç Anadolu’nun doğusu ve Karadeniz göçünün yaşandığı yerler. İşin ilginç tarafı bu mahallelerin tamamında AKP birinci parti.”
Fetihtepe’de yaşayanların önemli bir bölümünün bütün servetleri, içinde oturdukları evden ibaret işçi emeklileri olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Hal böyle iken kendilerine devletin ve idarenin hiçbir sorumluluk almadığı anlaşmalara imza atmaları için önerilen kira yardımının üst sınırı 1950 lira. Zorla ve şerle imza attırılan ve maddeleri gayet belirsiz anlaşmalarda net olan tek bir mevzu var. Evlerinden edilen hane halklarının en az 20 yıl boyunca, üstelik taksitlerini ve yapılacak zamları şimdiden kestiremedikleri bir takım kredileri üstlenmek zorunda kaldıkları. Dahası var. Çekilen kur’ada yapılacak binaların manzaralı üst katlarından daire çıkanlar bir de “şerefiye” farkı ödeyecekler. Yani, onların “kader planı”nda kat’a iyi bir şey olamaz. Şerefiye ne kadar diye soranlar olduğunu duyar gibiyim… Bilmiyoruz efendim, kimse bilmiyor, zaman içinde paşa keyfine göre karar verecek müteahhit devletin taşeronları.
Nasıl hikâye ama? Sanırsınız karabasan çökmüş tatlı uykunuza. Öyle bir tuzağa çekiliş ve kapatılış. Ne o tuzağın peyniri: Din, iman, bayrak, vatan… Fazla da bir şey yok hani. Tamamlayıcısı olan kimsesizliği hangi iki kelimenin arasına koyacağınıza siz karar verin gayrı.
Sonuçta olan şu: Basbayağı üstelik borçlandırarak sokağa atıyor insanları AKP. Peki kim o sokağa attığı insanlar? Kendisine en yakın ve en muhtaç olanlar… Kendisinden başka bir devlet mercii tanımayanlar. Kendisinden olduğu için kimsenin kapısını çalmayacağından emin oldukları. Kendisinden kılarak köşeye sıkıştırdıkları, yapayalnız bıraktıkları… Nasıl bir ayrıcalık ama AKP’li olmak değil mi? Nasıl da şerefleniyor insan, başı göğe eriyor, hani sanırsın göklerden gelen haberin muştusuyla göneniyor her an! (Ay kusura bakmayın sarkazma mani olamıyorum an itibariyle.)
AKP’nin başarısı
Dün yıkılan parsellerin yerine yapılacak olan konut projesinin temel atma töreni vardı. Zaten bu işe bu kadar takılmamın sebebi de o törenle ilgili duyurulardan taşan arsızlık…
Şöyle bir pankart vardı molozların üzerinde. Allah rızası için bir bakın şuna:
Başardıkları şey tam olarak bu: Kendilerine inananları borçlandırarak sokağa atmak. Hem de acayip enflasyon oranlarıyla giderek kararan bir kışın orta yerinde. Allah düşmanımı bile AKP’ye iman edenlerden etmesin diyeyim yeri gelmişken.
Görkemli törenin katılımcılarına ilişkin bir not twitter’daki Okmeydanı Barınma Hakkı Mücadelesi hesabından geldi.
Nasıl ama? Müthiş değil mi? Yoksul insanların mahallelerini yık… Yerine görkemli bir tören düzenle. Törende ihtiyaç duyduğun kalabalığı da komşu mahallelerden erzak vaat ederek peşine taktığın başka yoksul insanlarla oluştur.
Fetihtepe, Kemer Country’yi destekliyor
Neyse, mevzuyu muhtaç olduğumuz kudretin siyasi dayanışmada saklı olduğunu ama bizim o kudret karşısında nedense pek kibirli bir tavır takındığımızı ortaya koyan ironik bir ayrıntıyla bitireyim.
Malum-u aliniz, geçen hafta Kemer Country sakinleri de eylem halindelerdi. Sebebi de memleketin bu ilk “Osmanlı Mahallesi” görünümlü kapalı sitesine bir tür ayrıcalık olarak verilen golf sahasının imara açılmasıydı. Oranın hikâyesi de insanı çileden çıkartacak cinsten ama girmeyeceğim ayrıntısına. Şuradan okuyuverin…
Fakat olanlar, avukat Onur Cingil’in, Fetihtepe’yle ilgili olarak gayet iliklerimizde hissettiğimiz şu tespitini doğrular nitelikteydi:
“Türkiye’de kimsenin mülkiyet hakkı korunamaz. Bir de barınma hakkı var sadece olay tapudan ibaret değil. Aynı zamanda da anayasal ve uluslararası hukukta kurulan bir barınma hakkı var tıpkı mülkiyet hakkı gibi. Her iki hakkın da ihlali anlamına geliyor. Yani özetle, kılıfına uygun ama hukuka aykırı bir işlem.”
2007’den beri AKP’nin kentsel politikalarına bakıp, “ya hu bu insanlar kendi çıktıkları mahalleleri neden yıkıyorlar?” diye soran biri olarak birkaç şey eklemek isterim Onur Bey’in büyük bir isabetle yaptığı tespite.
Yoksulun, işçinin barınma hakkını koruyamadığı yerde, orta sınıfın ve zenginlerin özel mülkiyet hakları da korunamaz. AKP, başka mahalleleri yıkacak cesareti bulamadı kendisinde. İktidara geldiği günden beri her an ve apansız o yerden indirileceği paranoyasıyla yönettiği için de rant ve servet devşirme konusunda hep bir acelesi vardı. Kendi mahallelerinden başladı. Çünkü, Beyoğlu’nun kendisi yeni fikri eski belediye başkanının dediği gibi, onları kolayca inandırabileceğini, düpedüz kandırabileceğini düşünüyordu. Kendisinden olmayan mahallelerde, ne bileyim mesela Bağdat Caddesi civarında, anlaşmaların piyasa koşullarında yapılmasına imkân tanıyan düzenlemeleri çok gördü kendi mahallelerine.
Bu mevzu derinlere inildiğinde, “din istismarı” denilen şeyin aslında nasıl sahiden materyal bir sömürü zincirine tekabül ettiğini apaçık bir ibret vesikası olarak gösterebilecek nitelikte… Bunu biraz kendi çocuklarını köleleştirerek edindiği serveti gizli gizli kumarda yiyen mütedeyyin baba emsaliyle hissettirebilirim belki. Çocuklar isyan ettiklerinde de “fakat canım çocuklarım, biliyorsunuz ne demiş peygamberimiz, hiçbir çocuk babasının hakkını tam olarak ödeyemez” diyebilmek için göze göründüğü her an seccadesine abanır bu baba. Din kendi çocuklarını sömürebileceği bir dil olarak işlev görür onun için. Çocukları onun soyunun değil, kendini pek muktedir gördüğü oyunun devamı için vardır. Çocuklar onun babalığından şüpheye düştükçe seccadesine ve hadislere daha çok sarılır… Öyle bir baba işte… Öyle bir devlet o babanın devleti de…
Bu hikâyede Kemer Country ve bahse konu golf sahası, kumarbaz babanın daha evvel yarıcıya verdiği tarlayı, can havliyle satışa çıkarmasına benziyor. Din-diyanet üzerinden sömürülen çocuklar, babalarının gadrine uğrayan yarıcılarla dayanışmak suretiyle kendi içler acısı hallerine dikkat çekmek istiyorlar. Şu dayanışma mesajı işte o yüzden aldı beni benden:
Bu dayanışmanın Kemer Country sakinlerinin kentsel dönüşüm mahallelerinde yaşananlara olan ilgisini artıracağını umut ediyorum demek isterdim. Olmayacak öyle bir şey… Fakat “barınma hakkı” diyerek bir türlü dikkat çekemediğimiz şeyin, “özel mülkiyet”in dokunulmazlığı ile acı bir kesişme halinde olduğunu göstermeye yarar belki. Bunu böylece yazarken parmaklarıma iğneler batıyor. Ah aslında söylenebilecek neler, neler var ama pek faydası yok o şeylerin içinde bulunduğumuz çukurdan çıkmaya… Neyse…
Bu defa Fetihtepe’de muhalefet neden yoktu demeyeceğim. Çünkü TİP oradaydı. Görüştüğüm arkadaşlardan birinin halen orada yaşadığını, diğerinin oradan bir şekil sürüldüğünü söylemiştim. Yıllar önce oradan ayrılan arkadaşım, mahallenin göçle oluşan çoğulculuğunu AKP’lileştikçe bertaraf edildiğini, kim nereli olursa olsun AKP’li olmanın bir tür ortak payda olarak şekillendiğini söyledi. Böyle olunca aileden bile olsa kendilerine benzemeyenleri uzaklaştırmışlar mahalleden, barındırmamışlar. Diğer arkadaş da solcu olduğu için ondan uzak duran akrabalarının bütün bu hikâye yaşanırken kendisine giderek yakınlaştıklarını, hatta “haklıymışsın” diyerek mahcubiyetlerini ifade ettiklerini aktardı. Bir de dedi ki, “Bu insanlar CHP’ye oy vermezler ama galiba TİP’e oy vermeyi kesiyor bazılarının akılları. Son anda ne yapacakları elbette belli olmaz, ama bir daha AKP’ye oy vermeyeceklerinden eminim.”
Ben de eminim AKP’ye oy vermeyeceklerinden. AKPMHP koalisyonundan kurtulur kurtulmaz memleketin zincirinden boşanırcasına hızlanmış bir sekülerleşme sürecine gireceğinden de adım gibi eminim. O yüzden ana akım muhalefetin AKP’nin memleketi iki mahalleye ayıran sembolik siyasetini taklit etme yolunda attığı her adımın, memleket adına değil, kendi siyasetleri adına bir yatırım olduğunu düşünüyorum.
AKP döneminde, muhafazakârlar eliyle hakiki mahalleler ortadan kaldırılırken ülke iki büyük ve gerçek olmayan mahalleye bölündü. Bu mahallelerden birine “Bizim Mahalle” dediler, geriye kalanına “Öteki Mahalle.” En büyük, ama en büyük başarıları bu… “Bizim Mahalle”nin haracını toplayabilmek için “Öteki Mahalle”yi canavarlaştırmaları gerekiyordu. Öyle de yaptılar. Kentsel dönüşüm bu yüzden en ağır hak kayıplarına ehl-i AKP’nin “Bizim Mahalle” dediği hayali yerin hakiki sakinlerinin yaşadıkları semtlerde sebep oldu.
Ana akım muhalefet bütün bu mevzuyu okuyamadığı, belki de okumak istemediği için AKP’nin “Bizim Mahalle”sinin sembolik diliyle oraya dahil olmaya çalışıyor. O sembollerin, o insanları AKP’nin “Bizim Mahalle”sinde yalnızlaştırıp köşeye sıkıştırmaktan başka bir işe yaramadığını ve başkaları tarafından kullanıldığında da bir şekilde bu tuzağı hatırlattığını fark etmek istemiyor bir türlü. Bunun apaçık bir siyasi gaflet olduğunu düşünme eğilimindeyim. Eğer o sembolik siyaset diline bile bile uyumlulaşmaya çalışıyorsa, anaakım muhalefetin de AKP’nin bu çok ağır bedelleri olan haraç düzenini üstelik aynı yöntemlerle sürdürme niyetinde ve hatta dalaletinde olduğu şüphesiyle baş başa kalırız. Neyse ki (tabii ki ironiyle söylüyorum bunu) memlekette kimseye bir kuruş haraç verecek takat kalmadı da, öyle bir niyetleri ve dalaletleri varsa bile boşa çıktığına şahit olacaklar bir temiz.
* Geçen haftaki sekülerleşme bahsine gelecek hafta devam edeceğim. Bu hafta aklım Fetihtepe’ye asılı kaldığı için ona odaklanamadım ne yazık ki…
İlahi Kartal Tibet, mahalle üzerinde uğursuz bulutların dolaşmaya başladığı bu sahneyi 13’üncü dakikaya bilerek mi denk getirdin acep? Bu arada, filmi YouTube’da bulamayınca başka kaynaktan izledim bu nedenle size link veremiyorum. Neme lazım? Arzu Film, bir daha sesleniyorum, geri koyun o filmi YouTube’a.
Sonluğunu toplamak: Öleceğini anlayıp hırsla mal-mülk derdine düşenler, değilse durmaksızın hiç olmayacak şeyler yemek isteyenler için memleketim Bayburt’ta ve anladığım kadarıyla Gümüşhane ve Erzurum’da da kullanılan bir tabir.
0 notes
cejna · 2 years
Text
Mustafa Armağan: 1940'larda beyaz ekmeği yalnızca CHP'li kodamanlar yiyordu
Mustafa Armağan: 1940’larda beyaz ekmeği yalnızca CHP’li kodamanlar yiyordu
Yazar Mustafa Armağan, toplumsal medya hesabı üzerinden 1942 yılına ilişkin bir gazete küpürü paylaştı. Paylaşımında, devrin iktidar partisi olan CHP’nin, beyaz ekmek almak isteyen vatandaşlara hekim raporu kuralı getirdiğini belirtti. “CHP’li yöneticiler, lüks içinde yaşadı” Armağan, hekim raporlarında CHP’li yöneticilerin karıştığı şaibelerin ortaya çıkmasıyla bu defa de belediye bünyesindeki…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
#Oyun - Battlefield 1 - Uçak Kullanma Rehberi - 69 Kill - Vecihi Hürkuş
youtube
Ps4 Battlefield 1 Kodamanlar Server kanlı Cuma'da kariyer rekoru kırdığım 69-1 kill ile bitirdiğim uçak nasıl kullanılır videosu ile karşınızdayız. Vecihi iş başında :) Desteklerinizi bizden esirgemeden videoya beğeni ve yorum atmayı, kanala da abone olmayı unutmayın. Teşekkürler... Facebook ► https://facebook.com/goruntufabrikasi Twitter ► https://www.twitter.com/grntfabrikasi İnstagram ► https://www.instagram.com/goruntufabr... Twitch ► https://www.twitch.tv/goruntufabrikasi
1 note · View note
kendiminguzeliyim · 3 years
Text
Otoparklar, birahane, barlar, kodamanlar, virane sokaklar bu gece sabahın üstüne kus'çak
43 notes · View notes
elfidayaveda · 3 years
Text
Yıldızlar düşmüş özlenmiş anne küsmüş
Kimi sevdiğine, kimi benliğine
Bugün ben değil ben
Kimi vurulmuş kan akar her yerinden
Kimi kovulmuş sabahtan iş yerinden
Bi' de bu günden
Sanki sonrası yalan gibi yaşanmış dünlere düşlere bir de
Eylül'e isyan, en başta düşenler iplere tutsak
Hayat kadınları çöpçüler falan
Otoparklar, birahane, barlar
Kodamanlar, virane sokaklar
Bu gece sabahın üstüne kus'çak
4 notes · View notes
ghostmansblog · 3 years
Text
Tumblr media
Vatan topraklarını parsel parsel yabancılara satan kelli felli kodamanlar..arap sevicileri..rabiacı'lar..istiklal marşı okunurken ayağa kalkmayıp, şeyhlerin altına yatan şerefsizlere derimki..sizemi kalmış istiklâl marşını ağzınıza almak...🐞
5 notes · View notes
onderkaracay · 10 months
Text
Tumblr media
6 notes · View notes
Text
Ankara’nın Müzeleri
Hafta sonu planları yapılırken; ne yapalım, nereye gidelim sorularının kurtarıcısı: bir AVM’ler, iki müzeler. AVM’ler neden birinci sırada diyecek olursanız kendi tercihim değil; annem müze gezmeyi sevmiyor, benim de aklıma annemle gidilebilecek ilk yer olarak ne yazık ki oralar geliyor. Yine de 2019 yılına hızlı başlayıp bolca müze gezdik, işte onlar:
Tumblr media
(Fotoğraf internetten sahibi hakkını helal etsin:))
İlk durağımız Vakıf Eserleri Müzesi. Ulus’ta, bizim iş yerine yakın olması sebebiyle daha önce arkadaşlarla bir öğle arası ziyaret etmeye çalışmıştık ama müze tadilatta olduğu için girememiştik. Ondan sonra da unuttuk gitti. Yine bir öğle arası Dilay şu müzeyi bir daha mı denesek acaba deyince atladım tabi ki hemen hadi gidelim diye.
Tumblr media
Öğle arası saatimizi biraz aşıp geç kalmış da olsak gittiğimize değdi, çok güzel şeyler gördük. Müzenin başlıca konusu kilimler. Yukarıda da geleneksel kilim motiflerini görüyorsunuz. Müzedeki sayısız kilimin hepsi de camilerden bağışlanmış ve benim için hoş sürpriz müzeye memleketim Zile’den de çok sayıda kilim bağışlanmıştı. Hepsi birbirinden güzel rengarenk kilimleri, halıları bir sanat eserini, ünlü bir ressamın resmini seyreder gibi seyretmek çok güzeldi. 
Kilimlerin dışında çoğunlukla camilerde kullanılan tarzda pek çok ahşap, çini, madeni eserler de mevcut. Çok şahane el yazmaları da var. Üstelik bu güzel müze ücretsiz. 
Tumblr media
Müzeden çıkışta bir de kafesi olduğunu fark edip; bir çay içmeden olmaz diyoruz. Ulusta şöyle nezih bir yerde çay içmekte varmış, vay be diye şaşırıyor ve keşfimizden dolayı kendimizi tebrik ediyoruz.
Tumblr media
Müze açılışını yapmışken peşini bırakmak istemiyor ve hemen hafta sonu planı haline getiriyorum. Hedef meşhur Anadolu Medeniyetleri Müzesi; yalnız oraya varınca çulsuz kocam giriş ücretini fazla bulup girmek istemiyor. Ben de bozulup çıkıyorum, sonra yalvar yakar beni müzeye girmeye ikna ediyor; ama ben bu sefer de müzenin tadilat dolayısıyla kapalı olan bölümlerinin olduğunu bahane ederek, başka zaman geliriz deyip rotayı Erimtan’a kırıyorum. Çünkü aklıma parlak bir fikir geliyor; müzeler gününde bu müze mesai bitiminden gece 11′e kadar ücretsiz olacak, o günü bekleriz diyorum. 
Tumblr media
Erimtan sadece bir müze değil aynı zamanda bir sergi salonu, atölye, konser salonu; sizin anlayacağınız bir kültür sanat yaşam alanı. Yani ileride benim sahip olmaya halleri ile yanıp tutuştuğum yere en yakın format. Şöyle bir etkinlik takvimine bakınca 9 Nisan’daki çello konserine çok gitmek isterdim ama malum kanserim :) Bunun dışındaki pek çok şey için etkinlik takvimine sık sık göz atmanızı tavsiye ederim.
Tumblr media
Ben hep böyle müzenin farklı yönlerini anlattım diye müze eserlerini tırt sanmayın. Zengin bir arkeoloji kolleksiyonu ve çok görülesi eserleri var. 
Çok değişik bir heykel sergisi vardı biz gezerken; kimin sergisiydi şimdi hatırlayamıyorum ama ilginçti baya. 
Tumblr media
Kocam namaz kılarken ben de kahvemi içmek için müzenin kafesindeyim. Mimari anlamda da çok doyurucu olan bu yerin söylemeden geçemeyeceğim tuvaletleri bile bir başka güzel; her şeyine ayrı ayrı özenilmiş.
Tumblr media
Bahçesinde oturmanın keyfi de bambaşka olur yani; bütün Ankara ayaklarının altında.
Tumblr media
Malum Erimtan Kale’de, Ankara Kalesi’nin güzelliğinden daha önce bahsetmiştim ama bu sefer başka bir güzellik daha keşfettik burada. Arslanhane Camii.
Tumblr media
Özellikle içi çok güzel tamamen ahşap direklerde duran tamamen ahşap işlemeli tavan müthiş gerçekten. Selçuklu eseriymiş, 13. yüzyılın başında yapılmış, mutlaka görün, büyüleneceksiniz.
Tumblr media
Sıra geldi Ankara’nın en önemli açık hava müzesine. Bu da yine Ulus’ta Çankırı Caddesi’nin üzerinde. Bildiğiniz cadde üzeri yol kenarı bir yer, karşısında pavyonlar falan var. Çok kızıyorum çok, bir yerde eğer tarihi bir alan, bir bina varsa yanına yöresine yaptıklarına dikkat edeceksin. O yerin boyunu geçmeyeceksin, görüşünü manzarasını bozmayacaksın, trafiği kısıtlayacaksın, çirkinleştirmeyeceksin. Ulus Ulus boşuna demiyorum ben, şurayı adam akıllı bir düzene soksalar Ankara’nın göz bebeği olur, ah ah...
Tumblr media
Şu arkamız boylu boyunca eski Roma hamamı; baya müthiş bir yer gerçekten, çok geniş bir alan, ben hayran kaldım. Yerlerdeki ufak ufak tuğlamsı şeylere oturup, şöyle bir huşu içinde etrafımı bir süre dinlemek isterdim; tabi ki oralara inilmiyor.
Tumblr media
Mezar taşları, altarlar, lahitler, sütunlar envaiçeşit Roma kalıntısı, bir harika.
Buranın da arka taraftan bir manzarası var, biraz yüksekte kaldığı için; ama çok çirkin bir manzara, oraları büyük ağaçlarla kapatın hiç görünmesin daha iyi. Bir de kafemsi bir şey yapacaklar diye tahmin ettiğim çirkin konteynır gibi bir yapı gördüm, böyle bir yere öyle bir oluşum gider mi, hiç akıl fikir sahibi misin diye sormadan edemiyorum. Bir de bakımsızlığı dikkatimi çekti, bir çok inşaat malzemesi yığılmıştı boş alanlara, ne yapacaklarsa artık.
Tumblr media
Mezar taşının güzelliğine bakar mısınız? Vasiyetim olsun bana da şöyle heykelli meykelli güzelce mermer bir mezar taşı yapıverin bir zahmet.
Tumblr media
Soluğu Etnografya Müzesinde alıyoruz, bu sefer oğluşumla baş başa. Artık koskoca bir sıpa olmasına rağmen yürümekten nefret ettiği ve sürekli kucak istediği için beni baya bir yormuş olsa da keyifli bir gezi oldu. Herhalde Ankara’nın en önemli ikinci müzesi burası, konumu, binası bir harika. Kendi türünde gördüğüm en iyi örnekler içerideydi, umduğum kadar büyük olmasa da mutlaka görülmeli. Bol miktarda da fotoğraf ve belge var cumhuriyetimizin ilk yıllarına ait, çok değerliler gerçekten.
Tumblr media
Malumunuz Atatürk Anıtkabir’e defnedilmeden önce Bu müzede saklandı. Tam da benim tatlı oğluşumun durduğu yerde duruyormuş, çok güzel böyle işaretlemişsiniz, harika; ama koskoca müzenin şurayı canlı çiçekle süsleme olanağı yok muydu arkadaş? Nedir bu çirkin yapma çiçekler Allah aşkına?
Bu müze de yine tepe bir konumda olduğu için manzaralı, bahçesinde oturup çay kahve içip Ankara’yı ve bu güzel müze binasını seyredebilirsiniz. Bir de müzenin hemen bitişinde Resim ve Heykel Müzesi var. Çok değerli ressam ve heykeltıraşların önemli eserlerinin olduğunu duydum ama biz gittiğimizde tadilatta olduğu için ziyaretçi kabul edilmiyordu, ancak mutlaka görmek gerek.
Tumblr media
Gelelim son ziyaret yerimize: Ulucanlar Cezaevi Müzesi. Altındağ Belediye’si tarafından yapılıp işletilen müze pek bir güzel olmuş, umduğumdan fazlasını buldum. Giriş ücreti de pek bir makul olunca, maşallah insanlar akın etmişti, tıklım tıklım doluydu, çok sevindim, aman gezilsin görülsün böyle yerler, ne mutlu. 
Tumblr media
Kimler kalmamış ki bu koğuşlarda Bülent Ecevit’ten Nazım Hikmet’e, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan Deniz Gezmiş’e, Necip Fazıl’dan Erdal Eren’e. Hoş Bülent Ecevit gibi kodamanlar için Hilton adında Ankara Manzaralı özel koğuş yapılmış ve orada kalmışlar.
Tumblr media
Cezaevinin bir koğuşunu burada kalmış olan ünlülere ait eşyaları sergilemek için kullanmışlar, pek güzel olmuş. En dramatik olanı buydu sanırım Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın idamlarından sonra boyunlarından alınan bu askılıklar. Bir utanç vesikası olarak burada hep olmalı sanırım. 
Tumblr media
Bir utanç vesikası da bu olsa gerek, dar ağacı; yine ceza evinin en trajik şeylerinden biriydi. Yukarıda saydığım üç kişi, Erdal Eren ve daha nicesi burada asılmış.
Daha neler yoktu ki: cezaevinde kalanların fotoğraflarından oluşan bir sergi avluların duvarlarında, çok tuhaf ziyaretçi görüş yerleri, eğitim ve kültür salonu, disiplin hücreleri, acayip mutfakları, tuvalet ve banyoları, uzun ince ve karanlık koridorları...
Müze aslına tamamen uygun, hiçbir yenileme olmaksızın, olduğu gibi, dökülen boyaları sıvalarıyla adeta bir zaman tüneli; çok beğendim, çok etkilendim.
Tumblr media
Müzenin içi kadar dışı da çok güzel. Sanat sokağı olarak tasarlanmış burası. Arkamdaki binaların üzerlerine şiirler yazılmış çok hoşlar. İlerilere çok gidemedik malum Çınar ve kucak meselesi :) 
Şimdilik evden dışarı çıkamıyorum kemoterapi falan ama şu hastalık bir bitsin acısını çok pis çıkartmayı düşünüyorum, bunun hayaliyle yaşıyorum. Hayat gezince güzel; evden çıkamazken söyleyince daha bir anlamlı galiba.
1 note · View note
utopianatolia · 6 years
Text
Kitaplar...
266) Harper Lee - Bülbülü Öldürme
Bir kaplumbağayı kabuğundan çıkmaya zorlamak gibi bir şey bu. Nasıl yani? diye sordu Dill. Bir kibrit çakıp altına tutarsın.
Kuzey Alabama demek, içki işleriyle uğraşan kodamanlar, büyük anonim şirketler, çelik şirketleri,Cumhuriyetçiler, profesörler,eğitim ve deneyim yoksunu başka insanlar demekti.
Okuma yetimi kaybetmekten korkuncaya dek okumayı asla sevmedim. Soluk alıp vermeyi sevmez ki insan.
Atticus’un dediğine göre çiftçiler yoksun olduğu için meslek sahibi insanlar da yoksulmuş. Maycomb bir tarım bölgesi olduğu için doktorlar, dişçiler, avukatlar için nakit para kazanmak zormuş. Satılmamak koşuluyla miras kalan mülk sorunu Bay Cunningham’ın canını sıkan şeylerden sadece biriydi. Satılmama koşulu bulunmayan topraklar tamamıyla ipotekliydi,adamcağızın buradan elde ettiği üç-beş kuruş da faize gidiyordu. bay cunningham niyet etse İş Buma Kurumu’ndan bir iş bulabilirdi ama işlemeyi bırakınca da toprak perişan olurdu.
Sıcak buhar nedir?
Geceleyin hiç ıssız bir yolda yürüyüp sıcak bir yerin yanından geçmedin mi? diye sordu Jem. Sıcak Buhar cennete gidemeyen ıssız yollarda başıboş dolaşan biridir, öyle birinin içinden geçersen öldüğün zaman sen de sıvak buhar olursun sen de geceleyin başıboş dolaşır insanların soluğunu emersin… Bazen yolunun önünü tıkar,yola yayılır ama içinden geçmek zorunda kalırsan, Işıklı melek yaşayana can gerek, çekil yolumdan yutma soluğumu içine çeker demen gerekir Böyle dersen etrafına dolanmasını engellersin.
Daha bşalamadan yüzyıl önce davayı kaybetmiş olmamız demek kazanmaya çalışamyacağımız anlamına gelmez. Kuze Ike Finch gibi konuşuyorsun dedim. Maycomb’da İç Savaş zamanında askerlik yapmış insanlardan hayatta kalan tek kişi Kuzen Ike Finch’ti. General Hood tarzı bir sakalı vardı bu sakalla çok övünürdü. En azından yılda bir kez Atticus bizi onu ziyarete götürürdü ve onu öpmmek zorunda kalırdım. İğrenç bir şeydi…
Sana ne diyeceği bak Atticus derdi Ike bizi bitiren Missouri Anlaşması oldu ama aynı şeyleri yeniden yaşayacak olsam, daha önce yaptığım gibi attığım ileri ya da geri her adımı yine aynı şekilde atardım dahasu bu kez onları bozguna uğratırdık...oysa 1864’te Stonewall Jackson geldiğinde özür dilerim gençler O zamanlar Stonewall cennetteydi, huzur içinde yatsın
Dillin bana bakmasını istemem dedim ona bakmayı tercih ederim Dill mi? Evet ya Henüz bu konuyu konuşmadık ama bir büyümez evleneceğiz Geçen yaz bana evlenme teklifi etti
Ne demek istiyorsun sokak köpekleri ile dolaşma na Atticus amca izin veriyorsa bu onun kendi bileceği iştir büyük Annem öyle diyor yani Kabahat sende değil ayrıca atricus amca zenci hayranı ise Bu da senin kabahatin olamaz ama sana şunu söyleyeyim ailenin geri kalanı utancından geberiyor
Bir siyahi ile ilgili bir şey olduğunda aklı başında İnsanların neden akıllarını kaçırdıklarını anladığımz söylesem yalan olur umarım Jem'le Scout biri cevap aradıklarında kasabada konuşulanları dinlemek yerine bana gelirler Umarım bana yeterince güveniyorlardır Jean Louise
Istediğin kadar saksağanı Vur vurabilirsen Ama unutma Bülbülü Öldürmek Günahtır bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz insanların bahçelerindeki bitkileri Yemezler Mısır ambarlarında yuvalanmazlar tek yaptıkları iş bize içlerini dökmektir İşte bu yüzden bülbülleri öldürmek günahtır
Bana sorarsanız Belki de tanrının kendisini öteki canlılara vermediği haksız bir üstünlük verdiğini anladığı gün silahı elinden bıraktı tahminim o ki gerekmedikçe Ateş etmemeye karar verdi ve bugün gerektiği için ateş etti
Garsonluk eder bir Finch yetmezmiş gibi bir başka Finch de adliyedede bir zzenciyi savunuyor
Afro-amerikan Kilisesi kasabanın güney sınırının dışındaydı eski evi raylarının öteki Yakası'nda boyası pul pul kabarmış karkas eski bir binaydı maycomb’ta sivri Çan Kulesi ve çanı olan tek kiliseydi.ilk satın alım Kilisesi adını taşıyordu Çünkü özgürlüğüne kavuşan kölelerin ilk kazançlarından kesilen parayla satın alınmıştı pazar günleri zzenciler ibadet ediyor haftanın geri kalan günlerinde Beyazlar orada kumar oynuyordu kilise avlusundaki mezarlık gibi topraktı.toprak tuğla gibi sertleşmiş ve havaların kurak gittiği bir dönemde biri ölürse Yağmur toprağı yumuşatancaya kadar ölünün gövdesi buz parçaları ile kaplanır the mezarlıkta bir kaç mezar ufalanıp da almakta olan Mezar taşları ile işaretlenmiş durumdaydı yeni olanlar canlı renkli camlar ve Coca Cola şişeleri ile işaretlenmiştir
Calpurnia’nın yanında Jemle ikimizi gören Adamlar geri çekildi şapkalarını çıkardılar kadınlar kollarını bellerin üzerinde kavuşturdu hafta içine Özgür saygılı esas duruşa geçmişlerdi ikiye ayrılıp bizim gelişmemiz için kilise kapısına kadar giden dar bir koridor oluşturdular
getiremezsin beyaz çocuk buraya onların kendi kiliseleri var Bizim kendi bu bizim kilise Öyle değil mi bayan Cal
Tanrı aynı Tanrı Öyle değil mi?
Bunun üzerine Calpurnia ile birlikte kiliseye yöneldik kilisede bizi rahip Sykes karşıladı ilk sıraya oturttu kilisenin tavanı yoktu ve içi boyasız duvarlarındaki pirinç askılıklar dayanmayan gaz lambaları asılıydı çam ağacından yapılmış sıralar kilise sırası olarak kullanılmıştı meşe ağacından Kaba Saba vaiz kürsüsünün arkasında soluk pembe ipek biri sancağın üzerinde Tanrı sevgidir yazıyordu ressam hunt’ın dünyanın Işığı adlı tablosunun rotagravür baskısını saymazsak kilisenin tek süsü buydu ortalıkta ne piyano org ne dua kitabı ne de Kilise programı vardı yani her pazar gördüğünüz tanıdık Kilise eşyalarından hiçbiri yoktu içerisi loştu Kilisesi cemaatinin içeriye dolması ile birlikte ıslak senrinlik yavaş yavaş dağıldı herkesin oturacağı yere ucuz karton bir yelpaze bırakılmıştı Tyndal Hırdavat şirketinin armağanı olan yelpazeler üzerinde İsa'nın havarilerinin son Yemekten sonra dua etmek için çekildikleri Gethsamene bahçesinin gösteren cafcaflı bir resim vardı
Kardeşimiz Tom Robinson sorununu hepiniz biliyorsunuz çocukluğundan beri kilisemizin sadık bir üyesidir bugün toplanan ve önümüzdeki 3 hafta boyunca toplanacak olan paralar yardım olarak Evdeki karısı Helen'e gidecek
Çocukları da yanında götürse olmaz mı Aziz peder diye sordum tarlada çalışan zencilerin minicik çocukların da yanlarında götürmeleri adettendir kendileri çalışırken çocukları bulabildikleri gölge bir yere emanet ederlerdi ve genelde bebekler iki sıra pamuğun arasında gölgede otururlardı oturamayacak durumda olanlara anneleri Amerikan yerlileri ile sırtlarına sarardı Ya da boş pamuk çuvallarından birinin içine koyarlardı
Jem toplanan paraları biriktirip bir yıl Sana birkaç ilahi kitabı alabilecekleri kanısında olduğunu söyledi Calpurnia güldü alıp da ne yapacaklar dedi okuma Bilmiyorlar ki
166-167
Bir keresinde ku klux bazı katoliklerin peşine düşmüştü maykombta Katolik olduğunu da hiç duymadım dedi Atticus Sen başka bir şeyle karıştırıyorsun Eskiden 1920'lerde klan vardı ama o daha ziyade Politik bir örgütlenme idi Ayrıca korkutacak kimse bulamamışlar de bir gece Sam levy’nin evinin evinin yanında bir gösteri yaptılar ama Sam verandasında çıkıp durdu işlerin çok kötü bir noktaya geldiğini vaktiyle sırtlarındaki çarşafları onlara satanı kendisi olduğunu söyledi sen onlara öylesine utandırdı ki hemen oradan çekip gittiler
Hiçbir yere ait değiller siyahlar onları istemez Çünkü yarı beyazlar Beyazlar Onlar istemez Çünkü yarı siyahlar Böylece arada kalıyorlar hiçbir yere ait olmadan ama bay Dolphus Dediklerine göre Kendi çocuklarından ikisini kuzeye göndermiş Orada insanlar böyle şeyleri aldırmıyor
O kız acımasız yoksulluğun ve cehaletin kurbanıdır ama onu acıyamam o bir beyaz işlediği suçun büyüklüğünü çok iyi biliyordu ama arzusu çiğnediği toplumsal Kural'dan daha güçlü olduğu için çiğnemede ısrar etti  Sonuçtaki tepkisi hepimizin hayatımızın şu ya da bu döneminden tanıdığımız bir tepkidir bu kız Her çocuğun yaptığı şeyi yaptı suçunun kanıtını gözlerden saklamaya çalıştı ama şu durumda o çalınmış bir eşyayı saklamaya çalışan bir çocuk değil kurbanına saldırdı ister istemez ondan kurtulması gerekiyordu O adamın ortadan kalkması bu dünyada yaşamaması gerekiyordu kız kendi suçunun kanıtını ortadan kaldır malıydı
Çevreme baktım ayakta duruyorlardı bizim çevremizdeki balkondan karşı duvarın yanındaki zenciler ayağa kalkıyorlardı: Peder Sykes’ın sesi yargıç Taylor'ınki gibi uzaktan geliyordu bayan Jean Louise ayağa Kalkın Babanız geçiyor
Kuzeydekiler kölelere özgürlüklerini vermiş ama Onlarla aynı masada oturduklarını görmüyorsun bizi hiç değilse onları aldatmıyoruz Tamam siz de bizim kadar iyisiniz ama bizden uzak durun demiyoruz Biz burada onlara siz bildiğiniz gibi yaşayın Biz de bildiğimiz gibi yaşayalım diyoruz Bana kalırsa o kadın o bayan roswell aklını kaçırmış aklını kaçırma bölme kadar gelip onlarla birlikte oturmaya kalkışır mı Ben her gün belediye başkanı olsaydım asla
3 notes · View notes
tuortasartir · 6 years
Text
Bo7
Evet efendim, benim. 67 yaşındayım. Tokat Başçiftlik Erikbeleni Köyü doğumluyum. Ölümüm? Henüz ölmedim efendim. Rica ederim, latife buyuruyorsunuz sayın hakimim. Yaklaşık iki bin yüz sekiz lira efendim. Evet, yani afedersiniz yaklaşık değil. Zonguldak Ereğli Tarım Kredi Kooperatifi’nden emekliyim.
Anlatayım efendim. Ben B.Ö isimli hanımla 36 senedir evliyim efendim. Evet öyle efendim, kendisi 65 yaşında. Estağfurullah hakim bey ben niçin sizinle alay edeyim. Müsaade buyurun izah edeyim.
B. Ö. ile 40 sene evvel şevval ayının dokuzunda Eskişehirde tanıştık. Bir müddet sevgililik hayatı yaşadık ve ilişkimizin dördüncü yılında mürüvvetimizi gördük. Hiç çocuğumuz olmadı. Bilmiyoruz, allah vermedi, tevekkül ettik. Zevcemin hep genç gözükmesi başlarda benim çok garipsemediğim bir vakaydı lakin yaş geçtikçe ben de kendisinde bir tuhaflık olduğunu sezdim. Mesele dilden dile yayıldı. O dönemlerde ikamet ettiğimiz Manisa Soma’da yerel mecmualara dahi çıktık.
Siz de takdir edersiniz ki genç bir eş her erkeğe hoş gelir. Ancak vaziyet sarpa sardı. Bir takım kodamanlar eşimi ve beni bir tayyareye bindirip İstanbul’daki tesislerinde tetkikata tabi tutmak istediler. Hanımım korktu ve oradan kaçtık. Tabi gittiğimiz her vilayette bir zaman sonra dedikodular başlıyor, bize de göç yolu gözüküyordu. Böyle böyle anadoluda göçebe hayatı yaşadık. Bendeniz zaman zaman sapıklıkla, afedersiniz azgın tekelikle itham oldum, bazı yaşıtlarım tarafından da imrenilerek bakıldım. Gittiğimiz her yerde genç hanımlarla münasebetim sorgulanıyordu. Eşim B. Ö.’ye de bazen acıyan gözlerle bakılıyordu. Onun bir çeşit mal gibi alınıp satıldığını, zavallı bir töre gelini olduğunu sananlar oluyordu. İşin aslı biz birimizi severdik. Bedeni genç kalsa da B.’m benimle yaşlanıyordu ve birbirimize daha çok bağlanıyorduk.
T-tabi, sadede. Hemen efendim.
Karım hiç yaşlanmaz ve hastalanmazdı, bu yüzden onu tanıdığımdan beri hiç doktor yüzü görmemiştir. Ancak ben artık epey kocadığımdan bahçedeki cevizin altında başım dönüvermiş. O esnada beni tutmaya karım gelmiş, ben de farkında olmadan dirseğimi burnuna vurmuşum. Kendisi can acısıyla “Köpoğlusu boyun devrilsin!” diye bağırınca komşular çıkıp geldiler. Bizim hanım gençtir, dinçtir ama aklı yaşlandı. Arada gider gelir. Avluya toplanan komşulara ağzı yüzü kan içinde: “Geberesice beni öldüreyazdı” diye seslenince komşular da polisi aramış tabii. Daha dönen başımı toplayamadan kendimi nezarette buldum hakim bey. Sonrasını biliyorsunuz. Avukat evladım da söyledi bana, şikayetini geri almış bizim hanım. Yok efendim istirham ederim, ben onun saçının teline zarar getirmem kasten.
Söyleyeceklerim bu kadar. Evet efendim, tabi.
Tumblr media
Ceviz ağacımız ve beni polise şikayet eden komşular.
1 note · View note
floydska · 6 years
Text
Biraz konuşalım mı?
Hep insanlar tarafından “fazla” olarak adlandırılan şeyleri istedim. Çevreme göre beklentilerim hep “çok yüksekti”; çok fazla maaş bekliyordum, çok lüks yaşamak istiyordum, çok gezmek istiyordum, çok harcamak istiyordum - hep “çok fazla” şey bekliyordum. 
Ben gerçekten de mezun olduğumda önümde yüzlerce kapıların açılıp “seni bekliyorduk be, nerelerdeydin” diyen ve bana yaptığım “çok önemli işler için” “çok fazla” para verecek kodamanlar bekliyordum. 
Gerçekler yüzüme tokat gibi vurduğunda bi’ afalladım tabii, üniversiteden mezun olalı 6 ay olmuştu ve 5-6 mülakata gitmeme rağmen kimse benden pek hoşlanmamış olacak ki, hala işsizdim. Çevremdekilerden bazıları, modern adıyla “referans” sayesinde, mezun olduklarının ertesi günü işe başlamışken, ben evde “nasıl olur ya, BU BİLE çalışmaya başlamış” diye üzülüyordum.
Ama yapacak bir şey yoktu. Çoğu insanın okuduğu bir bölümden mezundum. Referansım da yoktu ki anasını satayım. Anne babamın tanıdığı yetkili abiler de yoktu. Yok da yok yani, üniversiteden biriktirdiğim ve hiçbir zaman çok da işime yaramayacak teorik bilgi ve diplomamla bir ben işte. 
Artık her işe başvuruyordum, kariyer.net’ benzer bi’ site var burada da. Temizlikçisinden müdür mevkisine kadar sırayla gönderiyordum başvuruları. İlk işime başladığımda muhabir olarak, ya hala o anı hatırlıyorum, “bu gerçek mi lan, olamaz” diye düşündüğünüz anlardan biri. Hele ki maaşı duyduğumda, hakkaten 6 ay beklememe değmiş dedim, çünkü ortalamanın epey üstünde bir maaşım vardı. Yetişkinliğe ilk adımı atmış, yüksek maaşlı işimin sayesinde şehir merkezine tek başıma yerleşmiştim ve artık herkese gururla işimden bahsedebilirdim. Şimdi düşününce yine büyük başarı diye düşünüyorum çünkü 22-23 yaşında, toy bir kadındım - ne iş, ne insan, ne de hayat tecrübem vardı ama hiçbir şeyden korkum da yoktu.
Üç sene köpek gibi çalıştım. İşimi gerçekten severek yapıyordum ama yine de bu yüzden zor gelmiyordu diye size yalan söyleyemem çünkü rekorum olan 19 saatlik mesaide anlamıştım ki, bu böyle olmayacaktı. 
Bıraktım. Hani hep derler, başka iş bulana kadar bırakma falan. Dinlemedim. Üç ay kafamı topladım, kendime gelmeye çalıştım. İş aramadım bile. Bu sefer bana iş teklifi geldi, Ziraat Bankası’nda çalışan bir arkadaşım yatırımcı birileriyle tanışmış ve ilk ben gelmişim aklına. Bu sefer yöneticilik pozisyonuydu iş. Ne anlarım ki ben yöneticilikten, özel şirkette tek bir günlük tecrübem bile yok. Ama tekrar ediyorum, korkum da yok. Kendimden eminim, yapabileceğimden eminim. Tamam diyorum ve yepyeni bir yolculukta buluyorum kendimi. Çalıştığım şirket büyük, farklı farklı şehirlere taşınıyorum, hiçbir düzenim kalmıyor. Maaşım eskisinin iki katı, evimin, arabamın, telefonumun masrafları ödeniyor ama ben memnun değilim. Hep “fazla” istiyorum ya.,
Hayır canım, hayır güzel kardeşim. Ben eğer ayda yılda bir yurtdışına seyahat etmek için gerekli para/zaman istiyorsam bu bana göre fazla değil. Üstüme başıma bir şey alırken “ay sonunu getirebilir miyim acaba” diye düşünmek istemiyorsam fazla mı sence? Daha iyisi varken neden “sıradanıyla” yetineyim ki, bu benim doğama aykırı bir şey. Piyasadaki tek çalışan ben olmadığıma göre, tek işveren de sen değilsin. Kaldı ki zaten asla kendimi aynı şirkette 50 sene çalışıp emekli olan biri olarak görmemiştim. E oldu madem, ben kalkayım deyip, yine tası tarağı toplayıp, ayrıldım. 
Bu sefer 28 yaşındayım. Çoğu insanın değil düzenli iş sahibi olduğu, evlenip aile sahibi olduğu dönemler. Güçlü durmaya çalışıyordum ama bu sefer ilk defa içime kuşku düştü. Ya yanlış yaptıysam? Ya gerçekten çok fazlasını istediysem de elimdekinin kıymetini bilemediysem? Ya çok daha düşük maaşlı, sevmediğim bir işte çalışmak zorunda kalırsam? O zaman ne olacak?
Yalan söylemeyeyim, 3-4 ay geçti, bir kaç iş teklifi aldım ama maaşı beğenmediğimden reddettim ve bi’ ara gerçekten büyük hata yaptığımı düşünsem de ısrar ettim. 
Sonra ne oldu?
Onu da bir dahakine yazarım :)
6 notes · View notes
fecrimazi · 6 years
Text
Hz. Ali Kerram Allahu Vechehu’nun Malik bin Eşter RadiyAllahu Anh’a nasihatleri:
“Hâkimiyet bendedir, hükmederim, itaat ederler, deme. Bu davranış kalbi bozar, dini zayıflatır, fesada uğratır. Yetkilerinden dolayı içinde ufak da olsa bir kibir meydana gelirse derhal Allah’ın yüce kudretiyle hükmettiği kâinata bir bak… Böyle düşünmek, tepelerde gezinen bakışlarını yere indirir, heyecanını alır, seni terk eden aklını tekrar başına getirir. Yerlerle gökleri yaratan yüce Allah, bütün zorbaları rezil eder, kibirleri iyice alçalır.
Adaleti yay ve halkın genelini memnun et. Halkın çoğunluğu memnun olmadıktan sonra bazılarının memnun olması bir anlam ifade etmez. Seçkin bir azınlığın kızgınlığıysa toplum rızası içinde kaybolur. Para ve makam düşkünü şımarık kodamanlar kadar, iyi günde yük olan, kötü günde desteği görülmeyen, adaletten hoşlanmayan bir topluluk yoktur”
İnsanların kusurlarını araştırıp ortaya çıkarmaya meraklı olan ispiyoncuları yanına asla yaklaştırma.
İstişare meclisinde seni malvarlığını kaybetmekle korkutup ihsan etmekten alıkoyacak cimrilere, cesaret gerektiren işlere karşı seni tedirgin edecek korkaklara, seni zulme sevk edecek ihtiras sahiplerine yer verme.
Zalimlere yardım etmeyen öyle insanlar bulursun ki tedbir sahibidir, pisliğe bulaşmamışlardır. Bunların arasından sana hoşuna gitmeyecek şeyleri söyleyen, yağcılık yerine seni uyaran kişileri seç…
Her zaman âlimlerle ve ariflerle istişare halinde ol.
Hâkimlerin verdiği hükümleri sürekli gözden geçir. Onların ihtiyaçlarını gider, halka minnet edecek duruma gelmelerine izin verme. Onlara o kadar yakınlık göster ki kimsenin mevkilerini ellerinden alacağından veya seni ikna edip kendilerine karşı kışkırtacağından endişe duymasınlar. Bu meseleye çok dikkat et. Çünkü din kötü adamların elinde esir oldu. Bu adamlar dini kullandılar ve arzu ettikleri dünyalıklara dini alet ederek ulaştılar.
Sakın devlet görevlerine hak etmediği hâlde yakınlarından veya üzerinde baskı kuranlardan birini atama! Bencilliğin ve adam kayırmanın sonu zulüm ve ihanettir. Devlet görevleri için güvenilir ailelere mensup, ehliyetli, tecrübeli, hayâlı, önceden beri dine hizmet ettiği bilinen kişileri seç. Ahlaklı, dürüst, iffetli ve izzetli kimseler dünyanın cazibesine kapılmaz ve işlerin sonunu da düşünür.
Yardımcılarından birinin ihanete yeltendiği ortaya çıkarsa onu bedeni üzerinde cezalandır. İhanetle topladığı malları elinden al, itibarını ortadan kaldır, ihanetini ve suçunu ilan et.
Vergi toplamaktan çok memleketin refahını arttırmak için çalış. Eğer kalkınma olmazsa vergi yükümlülerinin ödeme gücü de olmaz.
Darda olanların vergisinde kolaylık sağla. Onlar durumları düzelince yaptığın iyiliklerin karşılığını memleketini imar ederek ödeyeceklerdir... Sen adaletli ve yumuşak davranarak onların güvenini kazandıktan sonra endişelenme. Bir bakarsın dar bir gününde yardıma koşmuşlar, bütün yükü yüklenmişler, seve seve taşıyorlar.
Verdiğin zaman güler yüzle, güzel sözle ver. Vermediğin zaman özür dile, gönlünü al.
Her ne kadar halis bir niyetle halkın selametine hizmet etmek de Allah rızası için önemli bir iş olsa da sen yine de en değerli vakitlerini ibadetlere ayır.
Valinin halkla arasına perde çekmesi perdenin arkasında neler olup bittiğini görememesine sebep olur. Böylece valinin gözünde büyük şeyler küçülür, küçük şeyler büyür. Güzel çirkinleşir, çirkin güzelleşir, hak ile bâtıl birbirine karışır.
Haksız yere kan dökmek kadar büyük bir suç ve felakete sebep olan, nimeti yok eden, devleti mahveden bir şey yoktur.
Kendini beğenme, övülmeyi isteme. Halka yaptığın iyilikleri başlarına kakma. İşlerini abartma. Sözünden dönme. Sabırsızlık edip işe vaktinde önce başlama, vakti gelince erteleme, açıklığa kavuşan konularda ihmalkârlık etme. Görevlilerinin yanlışlarından habersizmiş gibi davranıp gerekeni yapmaktan kaçınma. Böyle yaparsan zararlı çıkarsın.”
5 notes · View notes