Tumgik
#idam kararı
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Tumblr media
İTALYAN HAKİM, İDAM KARARI
VERMEDEN ÖNCE ÖMER
MUHTAR'A SORAR:
-İtalyan Devleti'ne karşı savaştınız mı?
Ömer Muhtar:
-Evet.
-İnsanları İtalyan Devleti'ne karşı savaşmaya teşvik ettiniz mi?
Ömer Muhtar:
-Evet.
-İtalya'ya karşı kaç yıl savaştınız?
Ömer Muhtar:
-Yaklaşık 20 yıl.
-Yaptıklarından dolayı pişman mısınız?
Ömer Muhtar:
-Hayır.
-İtalyanlara karşı niçin bu kadar şiddetle mukavemet ettin?
Ömer Muhtar:
-İmanım için.
-Bu kadar az kuvvetle ve bu kadar az vasıta ile bizi Trablusgarp'tan atabileceğini ümit ediyor muydun?
Ömer Muhtar:
-Hayır.
-O halde ne elde etmeyi ümit ediyordun?
Ömer Muhtar:
-Hiç. Ben imanım için döğüşüyordum ve bu bana yetiyordu.
-İdam edileceğinizi biliyor musunuz?
Ömer Muhtar:
-Evet.
Hakim şaşırdı:
-Sizin gibi birisi için böyle bir son, çok üzücü.
Bunu duyan Ömer Muhtar şöyle dedi:
-Tam tersi! Bu, hayatımın sonu için en güzel yol.
Hakim daha sonra,
-Mücahidlere cihadı durdurmalarını
Emreden bir emirname yazması halinde O'nu beraat ettirmek ve ülke dışına sürgüne göndermek istedi.
Bunun üzerine Ömer Muhtar,
O meşhur sözlerini söyledi:
-Her namazda Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed(s.a.v.)'in de O'nun resulü olduğuna şehadet eden parmaklarım, asla yanlış bir şey yazamaz!
Bizler teslim olamayız.
Ya kazanırız ya da ölürüz!
Biz ölsek de kazanırız ve siz kaybedersiniz.
Fakat acı olan siz bunu ancak öldüğünüzde anlarsınız ve bunun size bir faydası olmaz!
Bizden sonraki nesillerle de savaşacaksınız.
Bana gelince ben celladımdan daha uzun yaşayacağım." diyerek teslim olması teklifini reddetti ve İtalyan sıkıyönetim mahkemesi tarafından hakkında idam kararı verildi.
Aynı gün toplanma kampına getirilen Libya'lı mücahitlerin gözlerinin önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı.
Mahkeme heyetine şu sözleri söyledi
: "Hüküm Allah'ındır.
Sizin bu uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur."
Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı yeşil dağlarına son kez baktı ve bir milleti yetim bırakarak ebedi alemine doğru kanatlandı.
İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn.
Şehadetinin seneyi devriyesinde Rabbim-den sonsuz rahmet niyazımla
MEKANI CENNET OLSUN.
.......
BEFORE GIVING THE DEATH ORDER, THE ITALIAN JUDGE ASKS ÖMER MUHTAR:
-Have you fought against the Italian State?
Ömer Mukhtar: -Yes.
-Did you encourage people to fight against the Italian State?
Ömer Mukhtar: -Yes.
-How many years did you fight against Italy?
Ömer Muhtar: -About 20 years.
-Do you regret what you did?
Ömer Mukhtar: -No.
-Why did you resist the Italians so violently?
Ömer Mukhtar: -For my faith.
-Did you hope that you could expel us from Tripoli with so few forces and so few means?
Ömer Mukhtar: -No.
-So what did you hope to achieve?
Ömer Mukhtar: -None.
I was fighting for my faith and that was enough for me.
-Do you know that you will be executed?
Ömer Mukhtar: -Yes.
The judge was surprised:
- Such an end for someone like you is very sad.
Hearing this, Ömer Mukhtar said:
-On the contrary!
This is the best way to end my life.
The judge then wanted to acquit him and exile him out of the country if he wrote an order ordering the Mujahideen to stop jihad.
Thereupon, Ömer Mukhtar said his famous words:
-My fingers, which testify in every prayer that there is no god but Allah and that Muhammad (pbuh) is His messenger, can never write anything wrong!
We cannot surrender.
We either win or we die!
Even if we die, we win and you lose.
But the sad thing is that you will only realize this when you die and it will not benefit you!
You will also fight with the generations after us.
As for me, I will live longer than my executioner." It belongs to Allah.
This fabricated judgment of yours has no validity."
He looked at the green mountains for the last time, for which he had risked everything for his freedom, and took off towards the eternal world, leaving a nation an orphan.
Inna lillâhi ve inna ilayhi raciûn.
I pray for eternal mercy from my Lord on the anniversary of his martyrdom.
MAY HE REST IN HEAVEN.
37 notes · View notes
endergelisenataklar · 22 days
Note
Fatih annene çok bağlısın ya hadi diyelim bir gün karşına birisi çıktı evlenme kararı aldın nolacak hep birinci sırada annen mi olacak bu evliliğinizi o kadar kötü etkiler ki ben annesiyle bağlı bir adamla evlenme kararından son anda döndüm zehir ediyor hayatı insana bak anneler önemlidir evet ama sen kendi aileni kuracaksan önceliğin o olmalıdır değil mi sende de öyle bir tip var annecisin yani
anneci, beyci, hanımcı, bilmem karıcı kocacı laflarını laf-ü güzaf buluyorum. aşka inanmam. saygı ve sevginin her şeyden üstün olduğuna inanıyorum. bunun için de ben hanımcıyım, anneciyim bilmem neciyim deyip kendimi bir taraf yapma gayretinde bulunmuyorum. anneme değer veriyor muyum, evet. çünkü beni o yaşattı. bunu her zaman söylüyorum, bak büyüttü demiyorum, yaşattı. ama bu demek değil ki ilerde hayatıma alacağım kadına aynı hassasiyeti göstermeyeceğim. veya idame ettireceğim hayatıma her şeyin annemin karar vereceğinin. bu konuda sorumluluktan kaçınmam. evleneceğim, ait olduğum insanı ben seçer, iyi veya kötü sonuçlarına katlanırım. sonuçta benim hayatımı ben yaşayacağım, annem değil. varsa şayet 40-50 sene biriyle hayat geçirecek olan benim, annem değil. benim için bana ilerde onca acıya, gayrete katlanıp hayalim olan kız çocuğunu verecek olan kadının, annemden aşağı kalır yanı olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun. dolayısıyla ileriki hayatımda annem hep annem olarak kalacak, evet. ama eşim de eşim olarak kalacak. ikisinin de yeri apayrı dolu olacak bende. ama şunu da unutmamak gerekir ki, ileride hayatına alacağın adamı iyi seç. istisnalar mümkün, ama ideal bir anneye saygı ve sevgi göstermeyen biri hiçbir kadına aynı sevgi ve saygıyı göstermez. gösteremez. teşekkür ediyorum bakalım. :)
9 notes · View notes
dolunay66 · 1 year
Text
Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?
Kendi idam sahnesi…
Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı.
Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi.
"Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine…
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı.
Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı.
Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı.
Yaşama sevinci…
Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağamın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek fırtınayla sarılmış durumda yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse; o şekilde yaşamak, şu anda bir yarım saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir.
Bu sözler Dostoyevski'nin Suç ve Ceza kitabında Raskolnikov karakterinin sarf etmiş olduğu sözlerdir.
Aslında Dostoyevski'nin idam anında yaşamış olduğu tecrübelerin aktarıldığı bir metindir.
Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir;
"Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar."
Tumblr media
53 notes · View notes
muhteva · 5 months
Text
Ahlak filozofu Sokrates, 51 kişilik jüri önünde yargılanıyor ve idam kararı verilip, baldıran zehiri ile öldürülüyor.
Öldürülmeden önce sevenleri,
“Seni hapishaneden kaçıralım. “ diyorlar. “Bu ahlaksızlıktır! “ diyor ve kabul etmiyor.
“Uyduruk sözlere başvurursan jüri seni affedebilir. “ diyenlere de itiraz ediyor ünlü filozof.
Tarihe geçen savunmasında, idam kararı veren jüriye şunları söylüyor:
“Ölümden korkulmaz çünkü ölümün çaresi var. Ölürsün, kurtulursun..
Ama yanlış yapmanın çaresi yoktur. Yaptığınız yanlış kıyamete kadar sizinle birlikte gelecektir! “
Bugün, 2.500 yıl geçmesine rağmen, Sokrates’in ismini bilmeyen yok yeryüzünde.
Peki, onu idam ettiren jüri heyetinin isimlerini bilen var mı?
Yok!
“Şu hayatı öyle bir yaşa ki,
Kapanışta kendini alkışlayabilesin... “
🕯SOKRATES
11 notes · View notes
beymen41 · 10 months
Text
Tumblr media
Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?
Kendi idam sahnesi...
Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı.
Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi.
"Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine...
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı.
Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı.
Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı:
Yaşama sevinci...
Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir:
"Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar".
Kaynak: Bütün Dünya Dergisi/ Nisan 2004
14 notes · View notes
nefretim-kazand · 8 months
Text
Tumblr media
İngiliz Lord’unu asan Mutasarrıf *Nazım Paşa*
----Mersin'e dair tarihi bir hikaye:
1900 lü yılların başı...
Yer Mersin.1860 lı yıllarda başlayan Amerikan iç savaşı sonrası Çukurova’da pamuk üretimi başlar ve Mersin Çukurova'nın ihracat ve ticaret merkezi haline gelir.
Şehirde 12 konsolosluk ile çok sayıda yabancı acenta ve temsilcilikler vardır.
Bir çok yabancı işadamı yaşamakta ve ticaret yapmaktadır. Yoksul ailelerin çocukları ise hamallık yaparak, yoğurt pazarından (bugün hala Yoğurt Pazarı olarak mevcuttur) veya limandan alışveriş yapanların yüklerini taşıyarak ailelerine katkıda bulunmaktadır.
12 yaşındaki Memet de bunlardan biridir. Mersin'de yaşayan İngiliz Lord Thompson, birgün yurt dışından gelen eşyalarını taşıtmak için Memet’i çağırır. Memet, eşyalar çok ağır olduğu için ilk anda kaldıramaz, fakat çevresindekilerin yardımıyla yük Memet’in sırtına yüklenir. Lord’un malikhanesinin taş avlusuna taşır yükü.
Mehmet parasını ister.
Fakat lord ödemez parayı...
Memet ısrar edince de elindeki topuzlu bastonla Memet'in kafasına vurur ve Memet beyin kanamasından oracıkta ölür.
---O sırada Mersin'in başında yönetici olarak mutasarrıf *Nazım Paşa* bulunmaktadır.(Mutasarrıf, Vali ile aynı yetkilere sahip idarecidir)
Nazım Paşa olayı duyunca derhal lordu makamına çağırır.
Lord suçunu inkar etmez.
Osmanlı kanunlarına göre cezası ölümdür, fakat lord İngiliz olmasına güvenir ve kapitülasyonlar uyarınca kendisine yargılama yapılamayacağını söylemektedir. Fakat Nazım Paşa lordu derhal tutuklatıp, mahkemeye gönderir
--Olay İngiliz konsolosluğu aracılığıyla, Mersin açıklarında bekleyen İngiliz savaş gemisine ve İstanbul'a akseder.
İngiliz savaş gemisinin komutanı lord serbest bırakılmazsa, Mersin'i bombalayacağını söyler. Nazım Paşa bunun üzerine şehirdeki yabancıların, Mersin dışına çıkışını yasaklar.
Lordu hızla mahkemeye çıkarıp, idam kararı verir. Bugünkü Yoğurt Pazarı meydanında darağacı kurdurup asar...
Ayrıca savaş gemisinin şehri bombalaması halinde tüm İngilizleri asacağını söyler. Böylece şehir bombalanmaktan kurtulur.
Konu padişah 2. Abdülhamit'e aksettiğinde artık çok geçtir.
Lord asılmıştır. Nazım Paşa birkaç yıl öncesinde de Avusturya baş konsolosunu kovmuştur. Yani saray nazarında vukuatlıdır.
--Abdülhamit'e İngilizler tarafından, Nazım Paşa'nın cezalandırılması yönünde
büyük baskı vardır. Abdülhamit bunun üzerine, Nazım Paşa'yı bir liman ve ticaret kenti olarak dış dünyaya açık olan Mersin mutasarrıflığından alır ve *Kayseri mutasarrıflığı*’na atar..
İşte 12 yaşındaki bir çocuk için, gözünü kırpmadan İngiliz lordunu asan, şehrin bombalanması tehditlerine dik durarak gerekli cevabı veren o *Nazım Paşa*
Saygıyla.
9 notes · View notes
melaniesky344 · 9 months
Text
7 yaşında babasını kaybetti.
8 yaşında okuldan alındı bir dönem köyde yaşadı.
10 yaşında iken, yüzü kanlar içinde yeni okulundaki hocasından dayak yedi.
17 yaşında, istediği bölüm için, gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı. Günlerce sorguya çekildi.
25 yaşında Suriyeye sürgüne gönderildi.
27 yaşında kendinden bir yaş büyük meslektaşı üyesi olduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman olurken , o hiç önemsenmiyordu.
30 yaşında başka şehirleri düşmanlardan korurken, olduğu şehir düşmanlara teslim oldu.
37 yaşında, Böbrek hastalığından Viyana da 2 ay tek başına hasta olarak yattı.
37 yaşında komutan olarak atandığı ordu dağıtıldı.
38 yaşında Savunma bakanlığı görevinden atıldı.
38 yaşında kendisi için tutuklama kararı verildi.
39 yaşında idam cezasına çaptırıldı.
Sonra ne mi oldu?
42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu.
Öykü Efsanevi Lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir...
Her Şey Seninle Başlar, Mümin Sekman
Atatürk'ün fotoğrafçısı Ethem Tem tarafından çekilmiştir. Yeditepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Tülay Baran, Atatürk fotoğrafları
Tumblr media
18 notes · View notes
25atalife · 2 months
Text
Saddam Hüseyin yüzüne idam kararı okunurken ne dedi #shorts #saddam
4 notes · View notes
flagrantiscelus · 5 months
Text
Bu şarkı eski Rusya zamanında "eşcinsellik" üzerine yazılmış. Bir eşcinsel çift birlikteler, her zaman bunu gizlemişler ancak sonunda öğrenilmiş. Bunun üzerine her iki birey de için idam kararı alınmış.
4 notes · View notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
Meclis, 11 Mart 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için toplanmıştı. Günün sloganı “3’e 3”tü. Adalet Partisi (AP) sıralarından “3’e 3” sesleri yükselirken Süleyman Demirel şevkle ve heyecanla en ön safta yerini almıştı. “3’e 3”le kastedilen; Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'nun idamlarının rövanşı olarak Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın canlarının alınmasıydı. Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askerî darbesi olan 27 Mayıs Darbesi (1960) sonrasında yargılanarak asılmıştı. Askerden intikam alınamıyordu. Askerden hesap sorulamıyordu. Bu üç idamın sancısı 1972 yılında ellerinde kan olmayan üç çocuktan çıkarılıyordu. Mecliste Süleyman Demirel’in gözleri kendi grubunun üzerinde dolaşıyordu. Meclis oylamasında Demirel önce bir elini, arkadaki sıralarda bir tereddüt hissedince de iki elini birden kaldırmıştı. İki eliyle birden Deniz Gezmiş’lerin idamını istiyordu. İdam için havaya kalkan eller yeter sayıyı veriyor ve “zafer” Demirel’in yüzünde bir tebessüme dönüşüyordu. * * * Dönemin tanıklarından gazeteci Altan Öymen, idamların oylandığı günkü meclisi şöyle anlatmıştı: “Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor. 6 Mayıs 1972'de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini 'İdama evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da...” * * * Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yargılandıkları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) davasında verdikleri savunmada Demirel için şunları söylemişti: “İddianame'de bizim Anayasa'yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa'yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa'yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı'na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel'in Anayasa'yı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika'ya satmasına ses çıkarılmadı.” * * * 6 Mayıs 1972’de canları elinden alınan Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın, Hüseyin İnan’ın anılarına ve yüreklerindeki “Bağımsız Türkiye” aşkına saygıyla...
17 notes · View notes
fikret-i · 2 years
Text
Tumblr media
Keşkelerin asla bitmediği, bitmeyeceği bir dünyadayız. Vazgeçişlerimizin ya da kabul edişlerimizin pişmanlığı altındayız. Deneyimlerimiz de hatalar yapmamızın önünde set olmakta yetersiz kalıyor malesef. Hele bazı yollar varki girmeye gör! Ölümden başka çıkışın olmayacağı yollar. Kar ve zarar deveranında payımıza düşenle yetinmekten başka çaremiz yok sanki. Hep arzuhal etmek sancısındayız. Farkında değiliz! Oysa ki ölümün kıyısındayız. Kıyıdan sonra ya bu ahlar, ohlara inkılap edecek ya daha şekvalı günler bize gelecek. Said Nursi Hazretlerinin de dediği gibi " Ölüm ve idam intizarında bulunan bir adam sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi" Evet hepimize idam kararı verilmiş aslında. Kimimize taht, kimimize tahta salıncak, kimimize de altın sandalye nasip olmuş. Ne ehemmiyeti var. Fark var mı?
Fikret İ.
39 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
KRAL FAYSAL SUİKASTI
- 1964'te Arabistan tahtına geçen Kral Faysal islam birliği düşüncesindeydi.
İlk icraatı Kraliyet çocuklarının ABD ve Avrupa'da eğitim görmesini yasakladı.
Tehlikeyi görmüştü.
Çocuklar kendi ülkesinde eğitim görsün dedi.
- Kral Faysal birgün Topkapı Sarayını gezereken Fahrettin Paşa'nın getirdiği kutsal eşyaları görür ve ;
..."Allah rahmet etsin Fahrettin Paşa'ya.
O getirmemiş olsaydı bunları bizim bedevilerden biri alıp birkaç kuruşa satardı.
Biz de şimdi nerede olduğunu bilmezdik" der.
- Bir Türk'le evlendi.
1932'de Dışişleri Bakanı olarak Rusya'yı ziyaret eden Faysal, dönüşte uğradığı İstanbul'dan, İffet Hanım'ı da yanına alarak Suudi Arabistan'a gitti.
Aynı yıl evlendiler.
7 çocukları oldu.
İffet Hanım, eşine Türkçe; eşi Faysal da ona Arapça öğretti.
- Kraliçe İffet’in oğullarından biri olan Prens Suud, 1975’ten 2015’ e kadar yaklaşık 40 yıl boyunca Suudi Arabistan dışişleri bakanlığı yaparak dünyanın en uzun dışişleri bakanlığı yapan kişi olarak tarihe geçti.
Erdoğan ile resmi.(fotoğrafa Dikkat buyurun.)
- Kral Faysal petrolü, İsrail'i destekleyen ülkelere karşı bir silah olarak kullanmak amacıyla, 1968'de tüm Arap ülkelerini birleştirerek Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri OAPEC'in kurulmasını sağladı.
Böylece Batıya karşı istedikleri özgür kararı alabileceklerdi.
- 1973'te İsrail Kudüs'ü işgal etmeye başlayınca Kral Faysal İsrail'e destek veren Amerika başta olmak üzere tüm Batılı devletlere OAPEC ile petrol ambargosu uygulama kararı aldı.
Bu durum ABD ve Batıyı zor durumda bıraktı.
- Zor durumda kalan ABD, Dışişleri Bakanı Henry Kissenger'i Kral Faysal'a gönderdi.
Kissenger Kral Faysal'ı ambargo kararından vazgeçirmek için her yolu denedi.
Fakat Kral Faysal resimdeki gibi yüzüne bile bakmadı (fotoğrafa dikkat buyurun).
- Kissinger hatıratında anlatıyor "Faysal oldukça sinirliydi.
Uçağımın yakıtı bitti, deposunu doldurur musunuz dedim.
Kral sert bir şekilde 'Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önce tek dileğim Mescidi Aksâ'da iki rekat namaz kılmaktır!
Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?" dedi.
- Yahudi asıllı Kissinger "Petrol kuyularınızı bombalarız" diye tehdit etti.
Kral şu unutulmayacak cevabı vermişti :
"Petrol kuyularını bombalayabilirsiniz.
Ancak unutmayın biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk.
Yine öyle yaşayabiliriz.
Ama siz petrolsüz yaşayamassınız" demiştir.
- Avrupa ve Amerika'ya petrol sevkiyatı durduruldu.
Kısa sürede tüm dünyada petrol ve enerji krizi baş gösterdi.
O dönem Time Dergisi Kral Faysal'ı yılın adamı seçip dergiye resmini kapak yaptı (Fotoğrafa dikkat buyurun).
- Kral Faysal Filistin'in kurtuluşu için cihat ilan eden çok etkileyici bir konuşma yaptı.
Konuşmasında Kudüs'ü ve Mescidi Aksa'yı kurtarmak için ölmek çok şerefli bir ölümdür diyordu.
- Dünyanın her yerinden Muhammed Esed, Malcolm X, Muhammed Ali, Muhammed Kutub gibi Müslüman şahsiyetleri ülkesine davet ederek destekledi.
Mısır'da Seyyid Kutub'un idam edilmesinden sonra yurt dışına çıkmak zorunda kalan İhvan-ı Müslimin mensuplarını himaye edip iş verdi.
Kral Faysal Türkiye'yi İslam dünyasının önderi kabul ederdi.
Şöyle demişti :
"Dünyada bir Müslüman devlet vardır.
Bu devlet Türkiye'dir.
Bu yüzden Türkiye ayağını kaldıracak biz de onun izine basacağız".
Milli Araplara selam olsun.
Araptan Araba fark var.
Lanetullahi Aleyh 😡
- Kral Faysal, 1975’te sarayında suikasta uğrar.
Yeğeni Faysal bin Musaid, yanına sokularak tabanca ile iki el ateş eder.
Kralı çenesinden ve kulağından vurur.
Ağır yaralanan Kral Faysal ölür.
Suikastı yapan Faysal bin Musaid o dönem Amerika’dan yeni gelmiştir.
Her şey açık değil mi?
- ABD suikast ile bölgedeki tüm Arap devletlere :
"Bize karşı gelenin sonu bu olur"
... diye mesaj verdi.
Bundan sonra korkudan kimse karşı gelemedi.
Ölümünden sonra yerine kardeşi "Halid bin Abdülaziz" geçti.
Kral Faysal'ın milli politikalarını değiştirdi.
ABD'ye teslim oldu.
.......
ASSASSINATION OF KING FAISAL
- King Faisal, who ascended to the throne of Arabia in 1964, was thinking of Islamic unity.
His first act was to ban royal children from being educated in the United States and Europe.
He saw the danger.
He said that children should receive education in their own country.
- One day, while King Faisal was visiting Topkapı Palace, he saw the sacred items brought by Fahrettin Pasha and said;
..."May God have mercy on Fahrettin Pasha.
If he had not brought them, one of our Bedouins would have bought them and sold them for a few cents.
"We didn't know where he was now," he said.
- She married a Turk.
Faisal, who visited Russia as Minister of Foreign Affairs in 1932, went to Saudi Arabia, taking İffet Hanım with him, after stopping in Istanbul on his return.
They got married the same year.
They had 7 children.
Iffet Hanım said to her husband in Turkish; Her husband Faisal also taught her Arabic.
- Prince Saud, one of Queen Iffet's sons, made history as the world's longest foreign minister by serving as the foreign minister of Saudi Arabia for nearly 40 years, from 1975 to 2015.
Picture with Erdoğan. (Pay attention to the photo.)
- In order to use oil as a weapon against countries supporting Israel, King Faisal united all Arab countries in 1968 and established the Arab Oil Exporting Countries OAPEC.
Thus, they could make the free decision they wanted against the West.
- When Israel began to occupy Jerusalem in 1973, King Faisal decided to impose an oil embargo with OAPEC on all Western states, especially America, that supported Israel.
This situation left the USA and the West in a difficult situation.
- Being in a difficult situation, the USA sent Secretary of State Henry Kissinger to King Faisal.
Kissinger tried every way to persuade King Faisal to give up the embargo decision.
But King Faisal did not even look at his face like in the picture (pay attention to the photo).
- Kissinger explains in his memoirs: "Faisal was quite angry.
I asked if my plane ran out of fuel, could you fill the tank?
The king said harshly: 'I am an old man, my only wish before I die is to pray two rakats in the Masjid al-Aqsa!
"Can you help me with this?" he said.
- Kissinger, who is of Jewish origin, threatened, "We will bomb your oil wells."
The king gave this unforgettable answer:
“You can bomb oil wells.
But remember, we and our ancestors lived on dates and camel milk.
We can live like that again.
But you cannot live without oil," he said.
- Oil shipments to Europe and America were stopped.
In a short time, an oil and energy crisis broke out all over the world.
At that time, Time Magazine chose King Faisal as the man of the year and put his picture on the cover of the magazine (pay attention to the photo).
- King Faisal made a very impressive speech declaring jihad for the liberation of Palestine.
In his speech, he said that dying to save Jerusalem and Al-Aqsa Mosque is a very honorable death.
- He supported Muslim figures such as Muhammad Assad, Malcolm X, Muhammad Ali, Muhammad Qutb from all over the world by inviting them to his country.
He protected and gave jobs to members of the Muslim Brotherhood who had to go abroad after the execution of Sayyid Qutb in Egypt.
King Faisal considered Turkey the leader of the Islamic world.
He said:
"There is a Muslim state in the world.
This state is Turkey.
That's why Türkiye will step up and we will follow in its footsteps."
Greetings to the National Arabs.
There is a difference between Arab and Car.
Damn it Allah 😡
- King Faisal was assassinated in his palace in 1975.
His nephew, Faisal bin Musaid, approached him and fired two shots with a gun.
He shoots the king in the jaw and ear.
King Faisal, seriously injured, dies.
Faisal bin Musaid, who carried out the assassination, had just arrived from America at that time.
Isn't everything clear?
- USA assassinated all Arab states in the region:
"This will be the end of those who oppose us"
... he gave a message.
After that, no one could resist because of fear.
After his death, his brother "Khalid bin Abdulaziz" took over.
He changed King Faisal's national policies.
Surrendered to the USA.
19 notes · View notes
yusufdurden · 10 months
Text
S ve J'nin kadim dostluğu çok eskiye dayanır.
Bir gün uzak dünyada eski zamanlarda birbirine rakip iki köy varmış. Bir köyde S ve ailesi, diğer köyde J ve dostları varmış.
Bir gün iki köy arasındaki gerginlik giderek artmış. Öyle ki bu iki köy arasında ev, bahçe yakmalara kadar uzamış. İlk köyden yani S nin yaşadığı köyden bir kişi J'nin yaşadığı köye gelmiş. Bu duruma bir son vermeye çalışmış. Fakat J'nin yaşadığı köydeki halk S'den gelen kişiyi idam etmiş. Bunun üzerine J'nin yaşadığı köy savaşa hazırlanmış. İki tarafta birbirlerinin köyüne ajanlar yollamış.
Savaş günü gelip çattığında ise S ailesinin adına savaşa gitmeye karar vermiş. J ise dostlarıyla çarpışmaya karar vermiş. İlk saldırıyı S'nin yaşadığı köy yapmış. J'nin dostlarından bir tanesi ise bu saldırıda ölmüş. J ve arkadaşları onun için bir cenaze bile hazırlayamamışken saldırıya geçmeye başlamış. Savaş 1 hafta sürmüş. İki köy de fazlasıyla zararda çıkmış.
Kazanılanlar ve kaybedilenlerin arasında açık bir ara olduğu bu savaşın son damlaları gelmiş. J bir arkadaşı ile kalmış. S ise ailesini korumak adına hala hayattaymış. İki tarafta dinlenirken J arkadaşıyla konuşmaya başlamış. Arkadaşı "Bu savaşı saldırarak veya savunarak kazanamayız. İki tarafın da anlaşması gerekiyor." demiş. S ise ailesiyle konuşmuş ve J'nin arkadaşının önerisinde bulunmuşlar.
Ertesi gün savaşın bitmesi gereken gündü. Bir taraf galip olacaktı. Fakat J öne çıkarak iki köy arasındaki savaşta yüksek seslerle bağırmaya çalışmış. "Savaşı bitirelim dostluk kuralım!" fakat kimse onu duymak istememiş. S ise J'nin çığlıklarına karşılık vererek ona katılmış. Savaşta iki köy de farklı köylerden iki kişinin beraber olduğunu görünce savaşı durdurmuş. Onların seslerine kulak vermişler.
İki köy de verilen kayıplardan muzdarip olup savaşı bitirme kararı almış. J dostları anısına S'nin olduğu köye bir anıt yaptırmış. Bu anıt bu savaşın unutulmaması için zaman boyunca orada kalmış. İşte böylelikle S ve J'nin kadim dostluğu başlamış.
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
CEHENNEM (CENNET) ADİLMİDİR? Allah mutlak iyi ve adil(mi)dir.
Sesli düşünce
İşlenen her kabahatin cezası, kabahate ölçülü olmalıdır. (Ölçülülük İlkesi)Allah, sonlu bir evrende, sonlu kabahatler için sonsuz yahut çok uzun ve şiddetli bir cezayı (cehennem) uygun görür.O halde Cehennem adil değildir.Cehennem Problemi bu haliyle çok açıktır. Ölçülülük İlkesi’nin sezgisel olarak doğru olduğunu varsayıyorum. Eğer birisi marketten salam ve sosis çalarsa bunun cezası idam olamaz, zira idam ile hırsızlık arasında bir ölçüsüzlük vardır. Eğer bir mahkeme böyle bir karar verseydi herkes bunun adaletsiz olduğunu söyler, protestolar yapılır ve resmi ve gayriresmi her yoldan bunun hesabının sorulması istenirdi. Şimdi şunu düşünün; Murat adlı bir kişinin bir mahkemece suçlu bulunduğunu ve şu cezaya çarptırıldığını öğreniyorsunuz:Alnı, böğrü ve sırtı kızgın ateşle dağlanacak.Ateşle derisi kavrulacak.Yemek olarak zakkum ağacı ve diken yiyecek ve kaynar su içecek.Başından aşağı kaynar su dökülecek.Bu ceza sonsuza kadar sürecek.Bu durumda şu iki senaryo aklınıza gelir; Ya Murat sadece dünya değil tüm evrende yaşamış en kötü kişilerden biridir, öyle suçlar işlemiştir ki insanın aklı hayali alamaz ya da mahkeme dünya üzerinde kurulan en adaletsiz mahkemedir. Burada ikinci şıkkın doğru olduğunu düşünmek için iyi bir nedenimiz var: Ölçülülük İlkesi. Murat, Stalin’den yahut Hitler’den daha çok kötülük yaptığını ya da daha çok kötülüğe sebep olmuş bile olabilir. Fakat bu ceza bu kabahat için bile fazladır. Murat ne yapmış olursa olsun sorumlu sayılacağı doğrudan ve dolaylı etkileri sonlu olmak zorundadır çünkü kendisi sınırlı bir evren ve zamanda var olmuştur ve eylemlerini sınırlı bir süreçte, sınırlı sayıda kişiye karşı sınırlı güçle gerçekleştirmiştir. Gerçekten çok büyük acılara sebebiyet vermiş olabilir, ama sonsuz acıya sebebiyet vermiş olamaz. Fakat mahkeme Murat’a sonsuz ya da sonlu bir zaman diliminde sonlu bir işkenceyi uygun bulmamış, sonsuz zamanda sonsuz işkenceyle cezalandırmıştır. Murat ne yapmış olursa olsun mahkemenin bu kararı ölçüsüz ve adaletsizdir. Eğer bu mahkemenin adaletsiz olduğuna hükmetmişsek Allah’ın da adaletsiz olduğuna hükmetmemiz gerekir, zira mahkeme ile Allah’ın verdiği cezalar aynıdır. (Tevbe/35, Muddesir/29, Vakia/41, Duhan/46…) Belki çok büyük acılar çektirmiş kişiler için cehennemin adil olabileceği savunulabilir bir şekilde. Fakat sıkıntı bununla bitmiyor, zira Kuran’a göre sonsuz cehennem azabını hak eden kişilerin kafirler olduğuna dair pek şüphe yoktur. Bakara / 39:, Bakara/217:, Al-i İmran / 91, fetih/13 vb..
Kuran’da en çok yinelenen konulardan birisi kafirlerin cehennemde cezalandırılacağı konusudur. Onlarca ayeti baştan sonra reddetmeden müslüman olmayanların sonsuza kadar işkence göreceği sonucuna ulaşmamak mümkün değildir. Bu ayetlerin doğru okumasının bu olduğundan hemen hemen emin olabiliriz. O zaman sorumuz şu: Bir insanın ateist, deist, Hristiyan, Yahudi, Budist vb. olması işlenebilecek suçların en büyüğü müdür? Eğer en büyüğüyse sonsuza kadar işkenceyi gerektirir mi? Kimseyi uğraştırmadan kısaca cevap vereyim: Hayır. Yanlış bir metaetik teoriye (Naive/Reforme Edilmemiş İlahi Buyruk Teorisi) inanmadan buna evet demenin bir yolu yok. Bu sorunun içinden nasıl çıkılabileceğine dair en ufak fikrim yok, aslında içinden çıkılabileceğini düşünmüyorum bile. Birkaç tatmin edici olmayan cevap girişiminden bahsedebiliriz yine de… Bunu imtihan mantığıyla değerlendirmemiz gerekir.” Açıkçası bunun nasıl çözüm olabileceğini göremiyorum. Hangi imtihanın sonucu imtihandan kalanların işkence görmesi olabilir? Allah’ın bizim bilmediğimiz nedenleri olabilir, bizim kapasitemiz sınırlıdır, onun eylemlerini anlayamayabiliriz.” ya da teknik ismiyle “Şüpheci Teizm” savunması. Bu savunmayla ilgili gördüğüm en büyük sıkıntı şu: Allah’ın bize adil ile adil olmayanı ayıramayan bir zihin verdiğini ima ediyor. Eğer tüm ahlaki sezgilerimize ve adalet anlayışımıza bu kadar ters bir şey ahlaken iyi olabiliyorsa, bizim tüm ahlak ve adalet algımızı sorgulamamız gerekmez mi? Öncelikle bu bize ahlak felci geçirtir, neyin doğru veya neyin yanlış olacağını asla bilemeyeceğimizi söyler. İkincisi de Allah’ın bize çok sorunlu bir beyin verdiğini, ve bu yüzden de birçok adaletsizlik ve kötülüğün kaynağı olduğunu ima eder. Bunların dışında görebildiğim bir savunma yok Bu arada bunlar birer düşüncedir sırf düşüncelerim yüzünden “cehennemlilsem” Özgür iradeye ne gerek vardı aykırı düşünce demekki heryerde cezaya uğruyor aö özgürlüğü yok mu? Bu iki yazıma itiraz edilmesini de isterim zira entellektüel bir tartışmalar felsefi sorulara doğru cevapları bulabilmek için bildiğimiz en iyi yöntemdir
11 notes · View notes
bydpolat44 · 2 years
Text
Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?
Kendi idam sahnesi…
Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı.
Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi.
"Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine…
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı
Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı.
Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı;
Yaşama sevinci…
Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağamın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek fırtınayla sarılmış durumda yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse; o şekilde yaşamak, şu anda bir yarım saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir.
Bu sözler Dostoyevski'nin Suç ve Ceza kitabında Raskolnikov karakterinin sarf etmiş olduğu sözlerdir.
Aslında Dostoyevski'nin idam anında yaşamış olduğu tecrübelerin aktarıldığı bir metindir.
Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir;
"Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar."
#alıntı
8 notes · View notes
Text
Öp beni hala birşeyler hissedebiliyorken... Hala burdayken
Öp beni ölümcül silahlar bize çekilmeden
Sana ihtiyacım olmasından nefret ediyorum "
Şarkıda hoşuma giden bazı sözler
Şarkı hikayesi (doğru olup olmadığından emin değilim ama yinede koymak istedim)
Bu şarkı eski Rusya zamanında "eşcinsellik" üzerine yazılmıştır. Bir eşcinsel çift birliktedirler, her zaman bunu gizlemişlerdir ancak sonunda öğrenilmiştir. Ve bunun üzerine her iki birey için de idam kararı alınmıştır. Şarkıda "Öp beni, ışınlar hâlâ bizi hedef almamışken." Gibi yerler bulunmakta. Bu yerler idam edilmeden son bir kez öp beni anlamına gelmekte. "Nefes veriyorsun, son bir saatimiz var.." gibi olan yerler ise son bir saatlerinin kaldığı anlamına gelir. "Ben yalnız kalmaktan korkacağım.." denilen yerde ise hep birlikte olmak istediklerini, ölüm gibi şeylerin onları ayırmayacağını söyler.
4 notes · View notes