Tumgik
#hazine müzesi
ncdtgrsy · 5 months
Text
1 note · View note
anzacdaygallipoli · 2 years
Text
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/mitolojiyle-tarihin-kesisim-noktasi-troya.html
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
Tumblr media Tumblr media
İlk olarak isim konusunu netleştirelim. Troya mı Truva mı? Bölgeye ait en önemli kaynak, Homeros’un ‘İlyada Destanı’. Bu metinde de bölgeye verilen ad; ‘Troia’. Dünyaca bilinen adı bu. Türkçe okunuşu da ‘Troya’. Öyleyse Truva nereden gelmiş? Halk arasında söyleme kolaylığı nedeniyle meydana çıkmış bu kelime. Özetle; bilimsel adı Troya, halk arasındaki adı Truva. Troya Antik Kenti Çanakkale il sınırları içinde.
Tumblr media
Bu kadar tanınır olmasının nedeni elbette barındırdığı kabul edilen derin tarih ama destanlara konu olan hikâyesi, filmleri ve çalınan hazineleri de şöhretinin sebepleri arasında. Troya, şu an olduğu gibi antikçağda da çok önemli bir yere sahipmiş. Nedeniyse Çanakkale Boğazı. O zamanlarda da ticaret yolu olarak kullanılan bu güzergâh sayesinde kentin çok zengin ve popüler olduğu düşünülüyor. Zenginliği sadece ticaret yolu olmasına da bağlı değil. Kaz Dağları ve altındaki altın madenleri de bu zenginliğin kaynaklarındanmış. Troya’dan çıkarılan hazinelerden de bugünkü maden yataklarından da anlaşılacağı üzere bölgede çok miktarda altın olduğu düşünülüyor. Günümüzden 5 bin 600 yıl öncesine dayanan Troya’yı aslında en popüler yapan şey, mitolojideki Troyalı Paris’in, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması ve ardından başlayan Troya Savaşı. Savaş 10 yıl sürmüş ve ‘İlyada Destanı’nda bu savaşın sadece son 51 günü anlatılmış. Bu savaşı, bu kadar popüler yapan şey de içine savaşçıların saklandığı tahta at.
Tumblr media
Bu atla Troya ele geçirilmiş ve şehir yerle bir olmuş. Peki, şehirden kaçmayı başaran Prens Aeneas’ın buradan Roma’ya ulaştığını ve burada Roma İmparatorluğu’nu kurduğunu biliyor muydunuz? Yani günümüz İtalya’sını oluşturanlar da Troyalı. Buradan bile bir tahta ata sığdırılamayacak öneme sahip olduğunu gördüğümüz Troya’nın maalesef ilk yıllarda kıymetini bilememişiz. 1868-1873 yılları arasında Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucunda bulunan Troya hazinesi yurtdışına, Yunanistan’a kaçırılmış. Olay duyulunca Osmanlı devleti geri almaya çalışmış ancak maalesef hazine Schliemann tarafından saklanarak Louvre Müzesi’ne taşınmış. Heinrich Schliemann burada da durmamış ve önce İngiltere, ardından da Berlin Müzesi’ne bağışlamış hazineyi. Berlin’deki hazine son olarak 2. Dünya Savaşı ganimeti olarak Ruslar tarafından alınmış. Halen Rusya’da tutulan hazineler için istekte bulunduk ve lobi çalışmaları devam ediyor. Ancak bu tür girişimlerden sonuç almak uzun yıllar sürebiliyor. Bu esnada 2012 yılında Troya hazinesinin çok küçük bir kısmı, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pensilvanya Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’nde (Penn) bulunmuş ve bu 24 parça altın takı aynı yıl ülkemize getirilmiş.
Tumblr media
Erken tunç çağına tarihlenen altın takılar Troya Müzesi’nde görülebilir. Troya Müzesi demişken, ülkemize çok yakışan çok güzel bir müze var kazı alanında. 2019’da açıldı; üç katının her birinde Troya’ya ve çevrede yapılan kazılara ait birçok tarihi eseri görebilirsiniz. Her yaşa hitap eden bu çağdaş müze ve antik kent için Müze Kart geçerli. Gitmişken sadece bu iki yeri değil de bölgedeki diğer önemli ören yerlerini de görmenizi tavsiye ediyorum. Özellikle Roma döneminin Alexandria Troas’ını, Athena Tapınağı’nı, Akhilleus’un, Patraklos’un ve Ajax’ın mezarlarını listenize ekleyin derim.
4 notes · View notes
turkeytraveltours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/mitolojiyle-tarihin-kesisim-noktasi-troya.html
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
Tumblr media Tumblr media
İlk olarak isim konusunu netleştirelim. Troya mı Truva mı? Bölgeye ait en önemli kaynak, Homeros’un ‘İlyada Destanı’. Bu metinde de bölgeye verilen ad; ‘Troia’. Dünyaca bilinen adı bu. Türkçe okunuşu da ‘Troya’. Öyleyse Truva nereden gelmiş? Halk arasında söyleme kolaylığı nedeniyle meydana çıkmış bu kelime. Özetle; bilimsel adı Troya, halk arasındaki adı Truva. Troya Antik Kenti Çanakkale il sınırları içinde.
Tumblr media
Bu kadar tanınır olmasının nedeni elbette barındırdığı kabul edilen derin tarih ama destanlara konu olan hikâyesi, filmleri ve çalınan hazineleri de şöhretinin sebepleri arasında. Troya, şu an olduğu gibi antikçağda da çok önemli bir yere sahipmiş. Nedeniyse Çanakkale Boğazı. O zamanlarda da ticaret yolu olarak kullanılan bu güzergâh sayesinde kentin çok zengin ve popüler olduğu düşünülüyor. Zenginliği sadece ticaret yolu olmasına da bağlı değil. Kaz Dağları ve altındaki altın madenleri de bu zenginliğin kaynaklarındanmış. Troya’dan çıkarılan hazinelerden de bugünkü maden yataklarından da anlaşılacağı üzere bölgede çok miktarda altın olduğu düşünülüyor. Günümüzden 5 bin 600 yıl öncesine dayanan Troya’yı aslında en popüler yapan şey, mitolojideki Troyalı Paris’in, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması ve ardından başlayan Troya Savaşı. Savaş 10 yıl sürmüş ve ‘İlyada Destanı’nda bu savaşın sadece son 51 günü anlatılmış. Bu savaşı, bu kadar popüler yapan şey de içine savaşçıların saklandığı tahta at.
Tumblr media
Bu atla Troya ele geçirilmiş ve şehir yerle bir olmuş. Peki, şehirden kaçmayı başaran Prens Aeneas’ın buradan Roma’ya ulaştığını ve burada Roma İmparatorluğu’nu kurduğunu biliyor muydunuz? Yani günümüz İtalya’sını oluşturanlar da Troyalı. Buradan bile bir tahta ata sığdırılamayacak öneme sahip olduğunu gördüğümüz Troya’nın maalesef ilk yıllarda kıymetini bilememişiz. 1868-1873 yılları arasında Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucunda bulunan Troya hazinesi yurtdışına, Yunanistan’a kaçırılmış. Olay duyulunca Osmanlı devleti geri almaya çalışmış ancak maalesef hazine Schliemann tarafından saklanarak Louvre Müzesi’ne taşınmış. Heinrich Schliemann burada da durmamış ve önce İngiltere, ardından da Berlin Müzesi’ne bağışlamış hazineyi. Berlin’deki hazine son olarak 2. Dünya Savaşı ganimeti olarak Ruslar tarafından alınmış. Halen Rusya’da tutulan hazineler için istekte bulunduk ve lobi çalışmaları devam ediyor. Ancak bu tür girişimlerden sonuç almak uzun yıllar sürebiliyor. Bu esnada 2012 yılında Troya hazinesinin çok küçük bir kısmı, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pensilvanya Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’nde (Penn) bulunmuş ve bu 24 parça altın takı aynı yıl ülkemize getirilmiş.
Tumblr media
Erken tunç çağına tarihlenen altın takılar Troya Müzesi’nde görülebilir. Troya Müzesi demişken, ülkemize çok yakışan çok güzel bir müze var kazı alanında. 2019’da açıldı; üç katının her birinde Troya’ya ve çevrede yapılan kazılara ait birçok tarihi eseri görebilirsiniz. Her yaşa hitap eden bu çağdaş müze ve antik kent için Müze Kart geçerli. Gitmişken sadece bu iki yeri değil de bölgedeki diğer önemli ören yerlerini de görmenizi tavsiye ediyorum. Özellikle Roma döneminin Alexandria Troas’ını, Athena Tapınağı’nı, Akhilleus’un, Patraklos’un ve Ajax’ın mezarlarını listenize ekleyin derim.
0 notes
anzacday2015 · 2 years
Text
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
İlk olarak isim konusunu netleştirelim. Troya mı Truva mı? Bölgeye ait en önemli kaynak, Homeros’un ‘İlyada Destanı’. Bu metinde de bölgeye verilen ad; ‘Troia’. Dünyaca bilinen adı bu. Türkçe okunuşu da ‘Troya’. Öyleyse Truva nereden gelmiş? Halk arasında söyleme kolaylığı nedeniyle meydana çıkmış bu kelime. Özetle; bilimsel adı Troya, halk arasındaki adı Truva. Troya Antik Kenti Çanakkale il…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
traveltourstrips · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/mitolojiyle-tarihin-kesisim-noktasi-troya.html
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
Tumblr media Tumblr media
İlk olarak isim konusunu netleştirelim. Troya mı Truva mı? Bölgeye ait en önemli kaynak, Homeros’un ‘İlyada Destanı’. Bu metinde de bölgeye verilen ad; ‘Troia’. Dünyaca bilinen adı bu. Türkçe okunuşu da ‘Troya’. Öyleyse Truva nereden gelmiş? Halk arasında söyleme kolaylığı nedeniyle meydana çıkmış bu kelime. Özetle; bilimsel adı Troya, halk arasındaki adı Truva. Troya Antik Kenti Çanakkale il sınırları içinde.
Tumblr media
Bu kadar tanınır olmasının nedeni elbette barındırdığı kabul edilen derin tarih ama destanlara konu olan hikâyesi, filmleri ve çalınan hazineleri de şöhretinin sebepleri arasında. Troya, şu an olduğu gibi antikçağda da çok önemli bir yere sahipmiş. Nedeniyse Çanakkale Boğazı. O zamanlarda da ticaret yolu olarak kullanılan bu güzergâh sayesinde kentin çok zengin ve popüler olduğu düşünülüyor. Zenginliği sadece ticaret yolu olmasına da bağlı değil. Kaz Dağları ve altındaki altın madenleri de bu zenginliğin kaynaklarındanmış. Troya’dan çıkarılan hazinelerden de bugünkü maden yataklarından da anlaşılacağı üzere bölgede çok miktarda altın olduğu düşünülüyor. Günümüzden 5 bin 600 yıl öncesine dayanan Troya’yı aslında en popüler yapan şey, mitolojideki Troyalı Paris’in, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması ve ardından başlayan Troya Savaşı. Savaş 10 yıl sürmüş ve ‘İlyada Destanı’nda bu savaşın sadece son 51 günü anlatılmış. Bu savaşı, bu kadar popüler yapan şey de içine savaşçıların saklandığı tahta at.
Tumblr media
Bu atla Troya ele geçirilmiş ve şehir yerle bir olmuş. Peki, şehirden kaçmayı başaran Prens Aeneas’ın buradan Roma’ya ulaştığını ve burada Roma İmparatorluğu’nu kurduğunu biliyor muydunuz? Yani günümüz İtalya’sını oluşturanlar da Troyalı. Buradan bile bir tahta ata sığdırılamayacak öneme sahip olduğunu gördüğümüz Troya’nın maalesef ilk yıllarda kıymetini bilememişiz. 1868-1873 yılları arasında Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucunda bulunan Troya hazinesi yurtdışına, Yunanistan’a kaçırılmış. Olay duyulunca Osmanlı devleti geri almaya çalışmış ancak maalesef hazine Schliemann tarafından saklanarak Louvre Müzesi’ne taşınmış. Heinrich Schliemann burada da durmamış ve önce İngiltere, ardından da Berlin Müzesi’ne bağışlamış hazineyi. Berlin’deki hazine son olarak 2. Dünya Savaşı ganimeti olarak Ruslar tarafından alınmış. Halen Rusya’da tutulan hazineler için istekte bulunduk ve lobi çalışmaları devam ediyor. Ancak bu tür girişimlerden sonuç almak uzun yıllar sürebiliyor. Bu esnada 2012 yılında Troya hazinesinin çok küçük bir kısmı, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pensilvanya Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’nde (Penn) bulunmuş ve bu 24 parça altın takı aynı yıl ülkemize getirilmiş.
Tumblr media
Erken tunç çağına tarihlenen altın takılar Troya Müzesi’nde görülebilir. Troya Müzesi demişken, ülkemize çok yakışan çok güzel bir müze var kazı alanında. 2019’da açıldı; üç katının her birinde Troya’ya ve çevrede yapılan kazılara ait birçok tarihi eseri görebilirsiniz. Her yaşa hitap eden bu çağdaş müze ve antik kent için Müze Kart geçerli. Gitmişken sadece bu iki yeri değil de bölgedeki diğer önemli ören yerlerini de görmenizi tavsiye ediyorum. Özellikle Roma döneminin Alexandria Troas’ını, Athena Tapınağı’nı, Akhilleus’un, Patraklos’un ve Ajax’ın mezarlarını listenize ekleyin derim.
0 notes
istanbulinanc-blog · 6 months
Photo
Tumblr media
ABDÜLHAMİD II. DEVRİNDE GAZETELER VE SANSÜR
Tabut, Babüssaadeden Ortakapıya kadar, serviler arasından, yavaş yavaş ilerledi. Orta kapıdan vekar ve ihtişam ile çıkarken hazin bir titreme ruha huşu ve tevekkül veren tatlı bir şâdâ, Orta kapının taş duvarlarına, bir zamanlar vezirlere mahbes teşkil eden kapı arasına aksetti, önde dedeğânın fasıladan, hazin nevâları işleniyordu. Şazeli dergâhı şeyhlerinin hüzünlü bir ârap lâhni ile okudukları Kelime-i Tevhid; tekbirler ve naatlar arasında, âhaste bir nakarat gibi yükseliyordu. Ortakapı ile Babı Hümayun lirası Atman zabitlerinin otomobilleri, mükellef konak arabalarıyla dolmuştu, iki zarif hanım, arabada, ayağa kalkmışlar, yüzlerinde ince peçeler, alayı seyrediyorlardı. Biraz ötede, Bizans’ın İrini kilisesi ve son devrin askeri müzesi önünde, Mehterhane takımı, cesim kavukları, kırmızı şalvarları, sırma cepkenleri, sarılı ve kırmızılı bayraklarıyla durmuşlardı. Canlı bir tarih, hürmet ve tebrik ile tabutu selâmlıyordu.
Cenaze Babı Hümayundan çıktı. Sokaklar insandan görülmüyordu. Ayasofya önünden Sultan Mahmud Türbesine kadar caddeye sıra sıra asker dizilmişti. Ağaçlar, evler, pencereler, damlar kadınlarla, çocuklarla dolmuştu. Tramvaylar durmuştu. Tabut acıklı ve etkileyici dualarla, tekbirler ve tehlillerle ilerliyordu. Cenazeyi görenler, etkileniyorlardı. Evlerin pencereleri kadınlarla doluydu. Bir hanım, hıçkırıklarını zaptedemiyor, mendili gözlerinde, başını duvara dayamış, ağlıyordu. Cenazeyi lakaydane seyredenler de vardı. Fakat hassas kalpler, bu hüzünlü merasime, bu etkileyici feryatlara, bu dini ihtişama karşı gözlerinin yaşardığını hissediyordu. Otuz dört sene Hilâfet makamını işgal eden Osmanlı Padişahının son merasimi hürmetle ifa ediliyordu.
Son şehâdı andıran “Allah! Allah!” nida lariyle tabut türbe kapısından içeri girdi. Sultan Abdülhamid hürmet ve tekrim ile kabre indirildi. Osmanlı tarihinin otuz dört senelik safhası hüzünlü bir şekilde sona erdi. (Ahmed Refik, Abdülhamid Saniye dair).
ABDÜLHAMİD II. DEVRİNDE GAZETELER VE SANSÜR
İkinci Abdülhamid devrinde hükümetin matbuattan istediği, Hükümdara mutlak “sadakat” ve “ubudiyet” idi; bu sadakat ve ubudiyetin de her vesile ile ve sık sık arz ve beyanı beklenirdi: matbuata ve muhaberata konulmuş olan sansür, Hükümdarın vehmile denk bir hassasiyet gösterirdi, hükümete muhalefet ve tenkid yollu yazılar caniyane bir teşebbüs olarak, sansürün iptal etmesiyle kalmaz, eklenen bir jurnal ile muharririnin sebebi felâketi olurdu; sansür, o zamanın tabiriyle, “zülfü yare dokunan” ya de bir mukaddemeden sonra konulurdu. Cumartesi günleri gazetelerin başında bir “Selâmlık resmi âlisi” serlevhası bulunurdu; bu bende, Padişahın Cuma namazını imamlık merasimi ile kıldığı haber verilirdi. İkinci Abdülhamid, halka sıhhatte olduğunu bildirmek bakımından bu yazılara çok önem verirdi. Her gazetede gayet dikkatlice kaleme alınmış beş altı türlü selâmlık resmi âlisi bende bulunurdu. Örnekler beş altı hafta süren bir devir ile değiştirilerek kullanılırdı Visit Bulgaria.
Günlük gazetelerin önemli benderinden biri de “Tevcihat ve Nişan-ı Hümayun” idi; burada, her gün, sadakat ve ubudiyeti görülen kimselere ihsan olunan rütbeler, memuriyetler ve nişanlar yazılırdı.
İstanbul’da, Abdülhamid’in doğumu ve cülûsu münasebetiyle yapılan donanmalar da büyük şehir gazetelerinde günlerce süren “şebrâyin” benderleriyle anlatılırdı. Gazetelerin şehrâyin muhabirleri, kandillerle donatılan ve “Padişahım çok yaşa”, ya da “Sultan Abdülhamid Hanı Sâni” yazılan veya “Tuğrayı Hümayun” ile süslenen yalı, konak ve evleri sahiplerinin isim ve memuriyetleriyle birer birer yazarlar; sadakat ve ubudiyetlerini gazete sütunlarına geçirdiklerinden ötürü de kendilerinden hakettikleri “rüşveti tahrir’i alırlardı.
Gazetelerde Padişahı medih yollu yazılar yazmada büyük hüner sahibi olarak tanınmış muharrirlerden biri de “Meşâhiri Islâm” sahibi Hamid Vehbi Bey, diğeri de “Serseri Yahudi” mütercimi Selanikli Tevfik Bey idi. Ahmet Rasim de, edebi hatıraları arasında “Ben bu yolda ilerliyordum. Hatta cülûs veya velâdeti hümayundan birkaç gün evvel eve kapanır, o günlerde neşredilmek üzere iki üç tane makale-i mahsusa yazar, hazırlardım. Çünkü gazetesinde en parlak cülûsiye, velâdetiye bulundurmak imtiyaz sahiplerinin birinci meşguliyetleri idi. Makalâtı mütenevvîaya ikişer üçer mecidiyeden fazla veremiydi ve ekseriya desti fakiri muharrirden bedava almak kurnazlıklarını hiçbir dakika gözden düşürmeyen ve düşürmemiş olan bu vatanda bu nevi makaleler için iki, üç, hatta dört-beş lira verirlerdi. Ben bu hâni yağmâ’ı etrafiyie bildiğim için makaleleri der eebeyb ederek Babıâli Caddesi’nde bunların güçlü ihlâlinde durur, kollardım. Biri geçtiği mi, Kalpakçılarbaşı çığırtganları gibi:
Ne âlâ cülûsiyelerim, velâdetiyelorim var!
der, nazan dikkatlerini celbeylerdim. Gün olurdu ki bütün cerâidi münteşire benim makalelerle Hâkima-yı Padişahiye arzı tebrî kât ve tes’idât ederlerdi” (Muharrir, şair, edip).
Gazetelerde basma kalıp manzumeler de yayımlanırdı; bunlar muharrirler tarafından hazırlanan muhtelif türlerdeki yazılar arasına eklenirdi. Bu manzumeler genellikle muharririn halka hitap etme amacı güttüğü, bir takım kandil ve bayramlarda, özellikle de Ramazan aylarında basılırdı.
Son olarak, Hırka-i Saadet ziyaretleri ve cami ziyaretleri üzerine yazılmış makaleler de gazetelerin sıkça rastlanan konularındandı. Bu yazılarda, devlet erkanının ve halkın cami ve dergah ziyaretlerine dair detaylı bilgiler ve övgüler bulunurdu. Tabutun geçişinden, cenaze merasiminden ve kabre definden ayrıntılı bir şekilde bahsedilirken, halkın ve devlet erkanının bu olaylara gösterdiği ilgi ve saygı vurgulanırdı.
0 notes
dokmimarlik · 9 months
Text
Topkapı Sarayı - Tarihin Kalbi
Tumblr media
İstanbul'un kalbinde, denizin kıyısında yükselen büyüleyici bir anıt... Topkapı Sarayı, tarih kokan duvarlarıyla İstanbul Sarayburnu'nda yükselen ve sadece bir yapıdan daha fazlasını temsil eden bir harikadır. Göz alıcı güzellikteki bu saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak anılarını ve sırlarını içinde barındıran, adeta bir zaman makinesi gibidir. 600 yılı aşkın tarihi boyunca 400 yıl boyunca devletin merkezi olarak hizmet vermiş, sadece taş duvarlarla değil, aynı zamanda imparatorluğun kalbiyle de işlemiştir. Tahtın ve ihtişamın sembolü olan bu saray, Osmanlı padişahlarının tahtlarını kurduğu, imza attığı ve dünya tarihini şekillendiren yerdir. Topkapı Sarayı'nın büyüklüğü sadece fiziksel değil, aynı zamanda tarih boyunca taşıdığı yüksek anlamla da dikkat çeker. Her bir duvar, her bir köşe, binlerce hikayenin ve yaşanmışlığın tanığıdır. Eşsiz mimarisi, her detayında gizlenmiş sanat eserleriyle ziyaretçilerini büyülerken, geçmişin izlerini günümüze taşıyan bir portal gibi durmaktadır. Gelin bu eşsiz tarihi yapıyı birlikte inceleyelim...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Topkapı Sarayı, inşa edildiği yıllarda İstanbul'un en yüksek tepesine kurulmuş ve muhteşem bir manzaraya sahip olmuştur. Saray, mimari açıdan da dikkat çekicidir. Benzersiz olan yapı, birçok farklı dönemin izlerini taşımaktadır. İslam, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden etkiler göze çarpmaktadır. Bu farklılıkların birleşimi, saraya ayrı bir güzellik katmaktadır. Topkapı Sarayı'nın içerisinde, padişahların yaşam alanları, harem, dini ve resmi törenlerin düzenlendiği mekanlar, çalışma odaları, avlular ve bahçeler bulunmaktadır. Sarayın içine girdiğinizde, sarayın tarihine ve zengin kültürüne dair bir yolculuğa çıkmış hissedeceksiniz. Binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan Topkapı Sarayı, adeta bir zaman yolculuğu sunmaktadır. Ayrıca, sarayın birçok bölümünde Osmanlı İmparatorluğu'nun dönemindeki sanat eserlerini ve koleksiyonlarını sergileyen müzeler bulunmaktadır. Saraydaki müzelerde, paha biçilmez Osmanlı padişahlarına ait değerli eşyalar, mücevherler, tablolar ve el yazmaları gibi birçok tarihi eser bulunmaktadır. Bu müzeler sayesinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin kültürünü ve sanatını daha yakından tanıma fırsatı bulabilirsiniz.
Topkapı Sarayı Tarihi
Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmet tarafından 1478’de yaptırılmış, Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikâmetgâhı olmuştur. Dolmabahçe Sarayı gibi tek seferde tüm ek yapılarıyla beraber inşa edilmeyen Topkapı Sarayı, 19. yüzyıla kadar eklenen yapılarla genişlemiştir.
Tumblr media
Fatih Sultan Mehmet / Dök Mimarlık Topkapı Sarayı Dolmabahçe Sarayı'nın inşasından sonra hanedanın orada yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir. Saray zaman zaman restore edilmiştir. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Kutsal Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir. Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması Abdülmecit dönemine rastlamıştır. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gösterilmiştir. Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekanlı vitrinler yaptırılır, hazinedeki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeye başlanır. II. Abdülhamid zamanında Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi sebebiyle bu gerçekleşememiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir. 1924 yılında bazı ufak onarımlar yapıldıktan ve ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra Topkapı Sarayı 9 Ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Cumhuriyet’in ilk müzesi olma özelliğini taşımaktadır. O tarihte ziyarete açılan bölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Köşkü, Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Köşkü ve Bağdat Köşkü’dür. Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken Topkapı Sarayı, İstanbul'un Tarihî Yarımada bölgesinde yer alan ve 1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren tarihi eserlerden biridir. Saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul'da hüküm süren birçok padişahın ikametgahı olmuştur. Topkapı Sarayı, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa edilmeye başlanmıştır ve sonraki padişahlar döneminde genişletilerek günümüzdeki görkemli halini almıştır. Saray, hem saray yapısı hem de bünyesindeki müze ile büyük bir tarihi ve kültürel öneme sahiptir. Sarayın bugün yaklaşık 300.000 metrekarelik bir alanı kapsayan kompleksi, çeşitli yapıları, etkileyici mimarisi, muhteşem koleksiyonları ve yaklaşık 300.000 arşiv belgesi ile dünyanın en büyük saray-müzelerinden biridir. Topkapı Sarayı'nın içerisinde gezintiye çıktığınızda, Padişahlar Dairesi, Harem Dairesi, Enderun Mektebi, Topkapı Sarayı Müzesi gibi önemli bölümleri ziyaret edebilirsiniz. Bu alanlarda Osmanlı saray yaşamına dair birçok tarihi eseri ve sanat eserini görmek mümkündür. Ayrıca, Topkapı Sarayı'nın bahçesi de oldukça etkileyicidir. Büyük ve güzel bahçeleri, çeşmeleri ve manzarasıyla ziyaretçilerine görsel bir şölen sunmaktadır. Bahçede dolaşırken, tarihi atmosferin ve huzurun keyfini çıkarabilirsiniz.
Topkapı Sarayı İçindeki Bölümler
Ayasofya'nın hemen yanında yer alan ve tarih boyunca birçok önemli olaya tanıklık etmiş olan Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli kışlık saraylarından biridir. Bu muhteşem yapı, İstanbul'daki en görkemli eserlerden biri olup, ziyaretçilerine eşsiz bir tarihi ve kültürel deneyim sunmaktadır. Sarayın girişini simgeleyen Ayasofya tarafındaki saltanat kapısı, ziyaretçileri tarihin derinliklerine davet eder. Bu kapıdan adım attığınız anda, kendinizi zamanda bir yolculuğa çıkmış gibi hissedersiniz. İleriye doğru ilerledikçe, sizi büyüleyici dört avlu karşılar. Her avlu, farklı mimari yapılarla çevrilidir ve dönemin estetik değerlerini yansıtan detaylara sahiptir. Tarihi Önem Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul'un sembolik ve tarihi bir simgesidir. Saray, Osmanlı padişahlarının ikametgahı olarak kullanılmış ve aynı zamanda idari ve siyasi işlerin yürütüldüğü bir merkez olmuştur. Ayrıca, sarayda önemli devlet törenleri ve etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Topkapı Sarayı'nın mimari özellikleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin kültürel mirasını yansıtan önemli bir anıttır. Hem içerisindeki yapılar ve süslemeler hem de bahçeleri, ziyaretçilere Osmanlı döneminin ihtişamını ve güzelliğini göstermektedir. Bu nedenle, Topkapı Sarayı, hem mimari hem de tarihi açıdan büyük bir cazibe merkezi olmuştur.
Tumblr media
Topkapı Sarayı Diyagramı / Dök Mimarlık - Bâbüsselâm - Kapıağası Dairesi - Dolap Ocağı - Aşçılar Mescidi - Aşçılar Hamamı - Mutfaklar - Helvahane - Bâbüssaâde - Dış Hazine - Sadrazam Odası - Divan-ı Hümâyûn - Adalet Kulesi - Dolaplı Kubbe - Zülüflü Baltacılar Ocağı - Zülüflü Baltacılar Koğuşu - Zülüflü Baltacılar Mescidi - Zülüflü Baltacılar Külhanı - Zülüflü Baltacılar Hamamı - Zülüflü Baltacılar Dinlenme Salonu - Şal Dairesi - Raht Hazinesi - Has Ahırlar - Beşir Ağa Mescidi - Cenaze Kapısı - Mehterhane - Bâbussaâde Ağası Dairesi - Enderun Mektebi Büyük Oda - Enderun Mektebi Hamamı ve Ayak Yolları - Enderun Mektebi Küçük Oda - Hünkâr Hamamı Külhanı - Seferli Koğuşu - Fatih Köşkü Hamamı - Fatih köşkü 33-a) Fatih Köşkü Dinlenme Odası 33-b) Padişah Odası 33-c) Eyvan 33-d) Fatih Köşkü Hazine - Kilerli Koğuşu - Hazinedar Koğuşu - Silahtar Koğuşu - Arzhane - Şadırvanlı Sofa - Has Oda Mescidi - Has Oda (Hırka-i Saadet Dairesi) - Destimâl Odası - Has Oda Koğuşu - Ağalar Mescidi - Hünkâr Mahfili (Padişah Namazgahı) - Harem Hanımlar Mescidi - Enderun Kütüphanesi (Üçüncü Ahmed Kütüphanesi) - Arz Odası - Kuşhane Kapısı (Hareme Açılan Kapı) - Revan Köşkü - Sünnet Odası - İftariye Kameriyesi - Bağdat Köşkü - Sofa Köşkü - Hekimbaşı Odası - Esvab Odası - Sofa Mescidi - Mecidiye Köşkü - Gülhane Kapısı - Demir Kapı (Hareme Açılan Kapı) - Şadırvanlı Sofa - Karaağalar Hamamı ve Külhanı - Büyük Biniş - Karaağalar Mescidi - Karaağalar Taşlığı - Karaağalar Koğuşu - Karaağalar Ayak Yolu - Şehzade Mektebi - Dârüssaâde Ağası Sofası - Dârüssaâde Ağası Odası - Dârüssaâde Ağası Hamamı - Perde Kapısı - Nöbet Yeri - Cariyeler Koridoru - Cariyeler Hamamı - Cariyeler Mutfağı ve Kileri - Cariyeler Ayak Yolu - Cariyeler Koğuşu - Cariyeler Alt Taşlığına İnen Merdivenler - 79-a) Birinci Kadınefendi Dairesi 79-b) İkinci Kadınefendi Dairesi 79-c) Üçüncü Kadınefendi Dairesi - Hemşireler Dairesi - Cariyeler Koğuşu - Odunluk - Cariyeler Hastanesi Hamamı 83-a) Gasilhane 83-b) Çamaşırhane - Ayakyolları - Şal Kapısı - Valide Sultan Mutfağı - Hazinedar Dairesi - Valide Sultan Sofası - Valide Sultan Yatak Odası - Valide Sultan İbadet Yeri - Valide Sultan Dairesi Ana Girişi - Valide Sultan Hamamı - Hünkâr Hamamı - Sultan Birinci Abdülhamid Dairesi - Sultan Üçüncü Selim Dairesi - Sultan Üçüncü Osman Dairesi - Hünkâr Sofası - Üçüncü Murad Köşkü - Sultan Birinci Ahmed Köşkü - Sultan Üçüncü Ahmed Köşkü - Sultan İkinci Osman Köşkü - Sultan Dördüncü Mehmed Köşkü - Ocaklı Sofa - Çeşmeli Sofa - Pertevniyal Valide Sultan Dairesi - 106-a) Birinci Haseki Sultan Dairesi 106-b) İkinci Haseki Sultan Dairesi 106-c) Üçüncü Haseki Sultan Dairesi 106-d) Dördüncü Haseki Sultan Dairesi - Depo - Harem Hazinesi - Cinlerin Meşveret Yeri - Altın Yol - Kuşhane Dairesi - Kuşhane Mutfağı - Mabeyn-i Hümâyûn Dairesi - Büyük Havuz - Aslanhane İlk avluda, bahçeler ve çiçeklerle süslü geniş bir meydan sizi karşılar. Bu meydanda, Osmanlı padişahlarının törenler düzenlediği alanlar bulunur. İkinci avlu ise daha sakin ve huzurlu bir atmosfere sahiptir. Burada, sarayın harem bölümü ve birçok çeşme ve havuz yer almaktadır. Bu avluda dolaşırken, tarih ve güzellik iç içe geçmiş bir şekilde sizi sarmalar. Üçüncü avlu, Topkapı Sarayı'nın en hareketli ve canlı bölümlerinden biridir. Burada, sarayın ana binaları bulunur ve hükümet işlerinin yürütüldüğü yerler yer alır. Sarayın unutulmaz manzaralarını keşfederken, Osmanlı İmparatorluğu'nun ihtişamını hissedersiniz. Son avlu ise sarayın çevresini çevreleyen duvarlarla korunmuştur ve İstanbul Boğazı'nın muhteşem manzarasını sunar. Topkapı Sarayı, sadece bir saray değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi ve bir kültürel mirastır. Binlerce yıllık geçmişiyle, birçok farklı medeniyetin izlerini üzerinde taşır. Ziyaretçiler burada sadece tarihi yapıları ve sanat eserlerini keşfetmekle kalmaz, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşam tarzını ve kültürünü de deneyimler. Topkapı Sarayı, İstanbul'un en önemli turistik mekanlarından biri olarak ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunar. Burada gezerken tarihle iç içe bir yolculuğa çıkar, Osmanlı İmparatorluğu'nun ihtişamını keşfeder ve eşsiz bir kültürel atmosferin keyfini sürersiniz. Topkapı Sarayı'nı gezmek, İstanbul'un tarihi ve kültürel zenginliklerini keşfetmek isteyen herkes için mutlaka yapılması gereken bir aktivitedir. I. Avlu Topkapı Sarayının ilk avlusu olan ve halkın girebildiği birinci avluda (Alay Meydanı) bulunan yapılar, sarayın çeşitli hizmetlerine ev sahipliği yapıyordu. Bu yapılar arasında Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi, Darphane, Fırın, Hastane, Odun Ambarı ve Hasırcılar Ocağı gibi önemli unsurlar bulunurdu. Aya İrini Kilisesi, Bizans İmparatorluğu döneminde bir dini yapı olarak inşa edilmiş olup, sarayın içinde yer almasıyla da özel bir konuma sahipti. Yapı, zamanla çeşitli amaçlarla kullanılmış ve sarayın halka açılan yüzü olarak işlev görmüştür. Günümüzde ise kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmasıyla tanınmaktadır.
Tumblr media
1.Avlu / Dök Mimarlık Darphane, saraydaki madeni para basım işlemlerinin gerçekleştirildiği önemli bir yapıydı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan bu darphane, değerli metallerin eritilip işlendiği bir atölye olarak hizmet vermiştir. Fırın, sarayın ihtiyaç duyduğu ekmek ve unlu mamulleri üretmek amacıyla kullanılan bir yapıydı. Burada özenle seçilen tahıllar, ustalıkla işlenerek sarayın zengin sofralarını süsleyen lezzetli ekmekler ve pastalar üretilirdi. Hastane, saray sakinlerine ve ziyaretçilere sağlık hizmeti sunmak için kullanılan bir yapıydı. Burada hekimler ve sağlık çalışanları, çeşitli hastalıkların tedavi edilmesi ve sağlık sorunlarının hafifletilmesi amacıyla çaba gösterirdi. Odun Ambarı, sarayın ısınma ve enerji ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılan bir depo alanıydı. Sarayın büyük bir yapısı olduğu düşünüldüğünde, odun ihtiyacının da oldukça fazla olduğu anlaşılır. Bu ambar sayesinde, saray sakinleri her zaman sıcak ve rahat bir ortamda yaşayabilirdi. Hasırcılar Ocağı ise sarayın kalabalık personeli için bir konaklama ve dinlenme alanı olarak kullanılırdı. Hasır işleme sanatının yapıldığı bu ocağın yanı sıra, personelin temel ihtiyaçlarını karşılayacak dükkanlar da bulunurdu. Bu şekilde, sarayın ilk avlusunda birbirinden farklı ama önemli yapılar bulunurdu. Bu yapılar, sarayın işleyişine katkıda bulunmanın yanı sıra, halka da hizmet sunarak sarayın görsel ve işlevsel açıdan zengin bir yapıya sahip olmasını sağlardı. II. Avlu Sarayın ikinci avlusu, devlet yönetiminin gerçekleştiği mekanların yer aldığı Divan Meydanı (Adalet Meydanı)’dır. Bu büyüleyici mekanda, tarih boyunca pek çok önemli tören gerçekleşmiştir. Divan Meydanı'nın ortasında, Osmanlı İmparatorluğu'nda divan toplantılarının yapıldığı mekan olan Divan-ı Hümayun (Kubbealtı) yer alır. Burası, devletin en üst düzey kararlarının alındığı, saray bürokrasisinin toplandığı ve adaletin sağlandığı bir merkez olmuştur.
Tumblr media
2.Avlu / Dök Mimarlık Divan-ı Hümayun'a eşlik eden önemli bir yapı da Divan-ı Hümayun Hazinesi'dir. Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet hazinesinin korunduğu bu bina, muhteşem mimarisiyle dikkat çeker. Adalet Meydanı'nın bu önemli yapılarına ek olarak, sultanın adaletini sembolize eden Adalet Kulesi de göze çarpar. Adalet Kulesi, sarayın yönetici sınıfının adaleti ve hakkaniyeti temsil etme amacıyla inşa edilmiştir. Kubbealtı'nın yanında yer alan diğer yapılar arasında Harem Dairesi girişi ve Zülüflü Baltacılar Koğuşu da bulunur. Harem Dairesi, sultanın ailesinin yaşadığı bölgedir ve sarayın en gizli ve özel yerlerinden biridir. Zülüflü Baltacılar Koğuşu ise saray muhafızlarının konakladığı bir yapıdır. Bu kokulu bahçede, sultanın güvenliği ve sarayın korunması için önemli bir görev üstlenen muhafızlar bulunur. Adalet Meydanı'nın kuzeyinde ise cülus, arife, bayram ve cenaze gibi önemli törenlerin yapıldığı Babüssaade bulunur. Burası, tarihi anlamlara sahip olan ve sancakların serdarlara teslim edildiği yerdir. Babüssaade, sarayın halka açıldığı ve hükümdarın halkla doğrudan etkileşim kurduğu bir noktadır. Adalet Meydanı'nın revaklarının arkasında ise saray mutfakları ve ek hizmet binaları yer alır. Sarayda yaşayan binlerce insanın ve ziyaretçilerin beslenmesinden sorumlu olan bu binalar, muazzam bir organizasyonun parçasıdır. Burada çalışan aşçılar, hizmetliler ve diğer personel, sarayda süregelen hareketli hayatı desteklemektedir. III. Avlu Üçüncü Avlu, Enderun (iç saray) padişaha ait mekanların yanında, Sultan II. Read the full article
0 notes
bilalyavuz · 11 months
Text
DİYARBAKIR ŞİİRLERİ
Şöyle bir maziye baktım, 20 yıllık edebiyat serüvenime...
Şiiri kesinlikle Diyarbekir bana öğretmiş...
Çünkü bu aziz şehir bana hep şehirden öte en gazel şiirdi.
Bazen açık hava müzesi, bazen çokça ibret almamız gereken dünyanın en hüzünlü kabristanı...
Nice halklar gelip geçmiş, biz de geçeceğiz...
İnşallah kıyamete dek kalacak bu hazin topraklar, sonra o da sönecek...
Belki cennet ehlinin hafızasında güzel anılar olarak kalacak inşallah...
Allahualem.
İslam huzurunun gölgesinde taşlar bile Hakk'a boyun eğmiş, zikirde...
Yeter ki dinlemeyi bil, duyacaksın!
Surlar, bahçeler, tarihler, hikayeler, cümleler, binbir ton, binbir renk, binbir his, binbir ahenk...
Suriçi mürşid, diğer bölgeler mürid, Eğil ise rehber...
Ashabın aşkını içinde duyarsın Süleyman dağında...
Peygamber güzelliği sarar ruhunu Eğil vadilerinde!
Dicle sende akar ve sen Diclede...
Rehyan burcuları sarar cevherini, kuşlar kardeş olur göğümüzde.
Diyarbekir bir nefes, çağlar cevherimizde!
Yedikardeş, Mardinkapı, Keçiburcu bir seda, vurulur sinemize...
Ulucamii, Nebi Camii, Berhampaşa sarılır çocukluğumuza.
Parlısafa Minaresi gibi dimdik onurlular salınır küçelerde.
Bu aziz şehirle zenginleşen nazenin ruhlar, yokluklar içinde bile mutludur.
Sosyete asla anlayamayacak, tadamayacak, bilemeyecek ne demek istediğimizi...
Nice ruhların o çılgınlar gibi hasret kaldığı samimiyet burada.
Emaneti taşıyan nadir şehirlerden biri bizimkisi...
Diyarbekir şiirleri her namuslu ocakta köz, özde söz, tözde öz, yaşatılır kadim gelenekler...
Sevdalar, saygılar ve sevgiler...
Asıl halaya duran Diyarbekir talebesi yüreklerimizdir, halay başımız sağlam zira, hem delilo hem destane...
Sağolasan, varolasan, nurolasan, canolasan, yarolasan Diyarbekir...
Bilâl Yavuz
0 notes
handelinamandalina · 3 years
Text
PERU’NUN HİKAYESİ
İKİNCİ BÖLÜM: BAŞKENT LİMA
Aydınlanmacıların, maceraperestlerin ve de gezgin ruhların gözdesi Machu Picchu’dan, uzaylıların uğrak yeri (!) Nazca çizgilerine, başkent Lima’dan, İnka toprakları Cusco’ya kadar kadim ülke Peru hakkında merak edilen her şey.
Tumblr media
                                          Fotoğraf S.Mertoglu Davis
“Çocukluğunuzda sahip olduğunuz hayret duygunuza şimdilerde ne oldu?” diye sormak ve hayret etme olgusu hakkında konuşmak istiyorum. Dört ya da beş yaşlarında iken çocuk kitaplarında çizimlerine rastladığınız veyahut belgesellerde izlediğiniz ya da bir hayvanat bahçesi ziyaretiniz esnasında yaşamınızda ilk defa karşılaştığınız o sevimli fili ve heybetli arslanı, uzun boynu ile salınan zürafayı veyahut çift hörgüçlü bir deve ile karşılaştığınız o anın hayretini hatırlamanızı ve gezginlerin hikayelerini bu duygunuz ile okumanızı istiyorum çünkü ziyaret edeceğiniz yepyeni yerleri, kadim halklarımızın ayak bastıkları coğrafyaları ve enva-i çeşit ülkeleri küçükken yaptığınız gibi coşku dolu bir heyecan duygusu ile gezmeyecekseniz eğer seyahat etmenin anlamı ne?
                                                             ...
Altı bölümden oluşacak yazımın en başında, işte bu konu hakkında -lütfen- anlaşalım. Peru; ne başka bir ülkeye gidilecek iken “biz bir Peru’yu da(!) görelim dedik” denilerek aradan çıkartılmaya çalışılacak bir ülkedir, ne de “bir haftacık gittim, gezdim, geldim” cümleleri ile hayal kırıklığına uğratılacak bir seyahat rotasıdır. Peru, büyük bir merak ile her bir toprağını görmek isteyeceğiniz adeta büyülü bir hazine haritasının ismidir. Ve o tılsımlı haritamızın ilk durağı başkent Lima’ya yol alarak hikayeyi anlatmaya başlayalım.
Tumblr media
İstanbul’dan Lima’ya aktarma dahil 17 saati aşan ve saat farkından ötürü bizleri epeyce etkileyecek olan zahmetli bir yolculuk yapacak olsak dahi bu hiç sorun değil, nasılsa Peru’ya adım atacağımız o ilk adımda bütün yorgunluğumuz üzerimizden uçup gidecek çünkü Aralık ve Nisan ayları arası Lima’nın yaz mevsimi olduğundan bolca güneşli ve kanımızı kaynatan bir hava durumu bizleri bekliyor. Bu yüzden yanınıza tiril tiril yazlık kıyafetler ancak geceleri hafiften ısıran soğuk yaz akşamları için de kalın hırkalar almanızı öneriyorum.
Jorge Chavez Uluslararası hava alanına yaklaşma esnasında kuş bakışı göreceğiniz manzara ise başkent Lima’nın dağlarla çevrili ancak bir çöl şehri olmasına rağmen fazlasıyla yeşil alana sahip bir yerleşim yeri olduğunu gözlemlemeniz olacaktır. Kahire’den sonra dünyanın en büyük ikinci çöl başkenti olan Lima, Pasifik Okyanusundan yükselen falezlerin üzerine kurulu ve okyanus ile And Dağları arasındaki bir çöl şeridinde yer alıyor. (Bütün bu bilgilerin ilginizi pek çekmediğine eminim ama olsun okumaya devam:)
Tumblr media
                                      Plaza Mayor (Fotoğraf C.A)
Antik çağların “Krallar Şehri” olarak bilinen Lima, 10 milyonu geçen nüfusu ile büyük bir metropol. Kalabalık sokaklarına rağmen oldukça düzenli bir şehir olan Lima’yı keşfetmek için zaman ayırmaya elbette değer ancak bu konu hakkında açık konuşmakta fayda var. Peru bizlere oldukça uzak bir mesafede. 17 saati aşan bir yolculuktan bahsediyoruz (ben uçuş görevlisi olduğum için saat farklarına dayanıklıyımdır lakin ilk kez bu derece uzun bir yolculuk yapacak olanlar için okyanus aşırı uçuşlar sarsıcı olabilir), üstüne üstlük çocukluk hayaliniz Peru’ya gidiyorsunuz, başkent Lima ile boşuna vakit kaybetmenizi istemem:) Evet; Lima güzel bir şehir, büyük bir şehir ama hepsi bu. O yüzden illa ki “ben Lima’sız yapamam -Adriana Lima değil elbet- mutlaka ziyaret etmeliyim” derseniz eğer şipşak bir gezi planı ile Lima’ya sadece iki gün ayırarak bir başkenti daha gezilip görülecekler listenizden eleyebilirsiniz.(yazının en başında “bir yeri hayranlıkla, merakla, hayret duygusu ve coşku ile gezmeyecekseniz eğer seyahat etmenin anlamı ne?” diye bir bildiride bulunan ben; şu an kendimle çelişen ifadeler kullandığımın farkındayım ancak Lima yukarıda yazdığım tılsımlı haritama ait değil, en azından benim için değil. Ben İnkaların peşindeyim!)
LİMA GEZİ HARİTASI
1. PLAZA MAYOR MEYDANI
Plaza Mayor halk arasında bilinen adıyla Plaza de Armas, Peru’nun başkentinin doğum yeridir ve hala şehrin ana merkezidir. Meydanın çevresinde, 17. yüzyıldan kalma bir Katedral, Hükümet Sarayı (Peru başkanının resmi konutu), Başpiskopos Sarayı, Belediye Sarayı, Birlik Sarayı ve Casa del gibi tarihi simge yapılarının çoğunu bulacaksınız. Ah unutmadan, öğle vaktinde gardiyanların geleneksel değişimini izlemek için Başkanlık Sarayına yürümenizi tavsiye ederim, gerçekten keyifli bir görüntü ortaya çıkıyor. Şehri gezmeniz için hop on off turlardan da faydalanabilirsiniz elbette, lakin bütçem yorulmasın ama ayaklarım yorulabilir derseniz eğer size yürümenizi tavsiye ederim zira görülecek yerler birbirlerine oldukça yakın. O halde, tabanlara kuvvet.Neden iyi bir fotoğraf makinesi almalısınız sorusuna bir örnek. Bizim zamanımızda fotoğraf makineleri iyi çekmiyordu:) Bulanıklığı idare ediniz lütfen çünkü çeken benim ve ben bu işte iyi değilim! — Plaza Mayor. 
Tumblr media
Neden iyi bir fotoğraf makinesi almalısınız sorusuna bir örnek. Bizim zamanımızda fotoğraf makineleri iyi çekmiyordu:) Bulanıklığı idare ediniz lütfen çünkü çeken benim ve ben bu işte iyi değilim! — Plaza Mayor.
2. MIRAFLORES
Başkent Peru’ya gelen ziyaretçilerin çoğunluğu Miraflores’te kalır çünkü Lima’nın en iyi konaklama tesislerinin birçoğu bu bölgede yer alır (biz de öyle yaptık ve Miraflores’in merkezinde oldukça uygun bir otelde kaldık). Bölgede dolaşabilir (bunu gün batımı sırasında yapmak en iyisidir), muhteşem manzarayı görmek için Larcomar alışveriş merkezine uğrayabilir, binaların arasında uçan yamaç paraşütlerini görebilirsiniz (ben cesaret edemedim ancak turistler tarafından oldukça ilgi gören bir aktivite.) Bunun yanında Park Kennedy olarak da bilinen Miraflores Central Park’a da uğramadan geçilmemeli . Bisiklete binmek, çiçek dolu bahçelerin etrafında oturmak ve Peru kültürüne ait hediyelik eşyaların satıldığı yerel sanatçıların dükkanları sayesinde bavullarınızı tıka basa dolduracağınıza eminim. (Gerçi hediye satın alınması için Cusco’yu beklemeniz daha faydalı olacaktır çünkü orada hem çeşit daha çok, hem de Lima daha pahalı bir yer.)
Tumblr media
                                             Miraflores Central Park
3. HUACA PUCLLANA
Huaca Pucllana; Lima’nın kalbinde bulunan ve dördüncü yüzyıla kadar tarihlenen arkeolojik bir sit alanıdır. Sanki henüz tamamlanmamış bir piramit görüntüsüne sahip olan Huaca Pucllana halk arasında kerpiç ve kil piramiti olarak da bilinmektedir. Arkeolojik kazının size sunacağı en hoş deneyim ise, aynı isme sahip olan ve sit alanının çevresine kurulmuş olan restaurantta yemeğinizi yemek ve eski insanların anısına kadeh kaldırmak olacaktır. E o halde kaldıralım! :)
Tumblr media
                                                  Huaca Pucllana
Tumblr media
                          Arkeolojik sit alanına saygı duruşunda bulunan ben.
4. MUSEO LARCO (LARCO MÜZESİ)
Ben tam bir müze sever olduğumdan bir ülkeyi anlayabilmek için müzelerin gezilmesine büyük önem veririm. Müzeler görülmeden, o yaşanmışlıklara tanıklık edilmeden evlerimize dönmek bana göre bir seyahatin deneyiminin değerini düşüren büyük bir hata olacaktır. 18. yüzyıldan kalma bir malikanede inşa edilen Larco müzesinde Inka, Nazca, Chancay halklarına ait 50.000'den fazla eser sergilenmektedir.
Tumblr media
                                              Larco Müzesinden bir kesit
5. EĞLENCELİK LEZZETLER
Bu kadar kültür yeter biraz da mutfağına özgü bir şeyler tadalım diyenler için iki önerim var. Pisco sour denilen ve içeriğinde (sıkı durun!) yumurta beyazı bulunan likörden denemeden, Churro denilen hamur işi tatlıyı (bizlerin tulumba tatlısı ama ne yalan söyleyeyim daha bir lezzetlisi) yemeden Lima’dan dönmeyiniz. Bu iki lezzeti beğeneceğinize pek bir eminim.
Tumblr media
İçinden sıcak çikolata akanı da var sade bir şekilde olup çikolataya banılanı da. İspanyol mutfağının (ve pek tabii Peru mutfağının da) gözdesi olan Churros tatlısı muhakkak denenmeli.
Tumblr media
1 note · View note
gallipoliguide · 2 years
Text
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
İlk olarak isim konusunu netleştirelim. Troya mı Truva mı? Bölgeye ait en önemli kaynak, Homeros’un ‘İlyada Destanı’. Bu metinde de bölgeye verilen ad; ‘Troia’. Dünyaca bilinen adı bu. Türkçe okunuşu da ‘Troya’. Öyleyse Truva nereden gelmiş? Halk arasında söyleme kolaylığı nedeniyle meydana çıkmış bu kelime. Özetle; bilimsel adı Troya, halk arasındaki adı Truva. Troya Antik Kenti Çanakkale il…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
gallipolidaytours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/mitolojiyle-tarihin-kesisim-noktasi-troya.html
Mitolojiyle tarihin kesişim noktası: Troya
Tumblr media Tumblr media
İlk olarak isim konusunu netleştirelim. Troya mı Truva mı? Bölgeye ait en önemli kaynak, Homeros’un ‘İlyada Destanı’. Bu metinde de bölgeye verilen ad; ‘Troia’. Dünyaca bilinen adı bu. Türkçe okunuşu da ‘Troya’. Öyleyse Truva nereden gelmiş? Halk arasında söyleme kolaylığı nedeniyle meydana çıkmış bu kelime. Özetle; bilimsel adı Troya, halk arasındaki adı Truva. Troya Antik Kenti Çanakkale il sınırları içinde.
Tumblr media
Bu kadar tanınır olmasının nedeni elbette barındırdığı kabul edilen derin tarih ama destanlara konu olan hikâyesi, filmleri ve çalınan hazineleri de şöhretinin sebepleri arasında. Troya, şu an olduğu gibi antikçağda da çok önemli bir yere sahipmiş. Nedeniyse Çanakkale Boğazı. O zamanlarda da ticaret yolu olarak kullanılan bu güzergâh sayesinde kentin çok zengin ve popüler olduğu düşünülüyor. Zenginliği sadece ticaret yolu olmasına da bağlı değil. Kaz Dağları ve altındaki altın madenleri de bu zenginliğin kaynaklarındanmış. Troya’dan çıkarılan hazinelerden de bugünkü maden yataklarından da anlaşılacağı üzere bölgede çok miktarda altın olduğu düşünülüyor. Günümüzden 5 bin 600 yıl öncesine dayanan Troya’yı aslında en popüler yapan şey, mitolojideki Troyalı Paris’in, Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’i kaçırması ve ardından başlayan Troya Savaşı. Savaş 10 yıl sürmüş ve ‘İlyada Destanı’nda bu savaşın sadece son 51 günü anlatılmış. Bu savaşı, bu kadar popüler yapan şey de içine savaşçıların saklandığı tahta at.
Tumblr media
Bu atla Troya ele geçirilmiş ve şehir yerle bir olmuş. Peki, şehirden kaçmayı başaran Prens Aeneas’ın buradan Roma’ya ulaştığını ve burada Roma İmparatorluğu’nu kurduğunu biliyor muydunuz? Yani günümüz İtalya’sını oluşturanlar da Troyalı. Buradan bile bir tahta ata sığdırılamayacak öneme sahip olduğunu gördüğümüz Troya’nın maalesef ilk yıllarda kıymetini bilememişiz. 1868-1873 yılları arasında Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılar sonucunda bulunan Troya hazinesi yurtdışına, Yunanistan’a kaçırılmış. Olay duyulunca Osmanlı devleti geri almaya çalışmış ancak maalesef hazine Schliemann tarafından saklanarak Louvre Müzesi’ne taşınmış. Heinrich Schliemann burada da durmamış ve önce İngiltere, ardından da Berlin Müzesi’ne bağışlamış hazineyi. Berlin’deki hazine son olarak 2. Dünya Savaşı ganimeti olarak Ruslar tarafından alınmış. Halen Rusya’da tutulan hazineler için istekte bulunduk ve lobi çalışmaları devam ediyor. Ancak bu tür girişimlerden sonuç almak uzun yıllar sürebiliyor. Bu esnada 2012 yılında Troya hazinesinin çok küçük bir kısmı, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pensilvanya Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’nde (Penn) bulunmuş ve bu 24 parça altın takı aynı yıl ülkemize getirilmiş.
Tumblr media
Erken tunç çağına tarihlenen altın takılar Troya Müzesi’nde görülebilir. Troya Müzesi demişken, ülkemize çok yakışan çok güzel bir müze var kazı alanında. 2019’da açıldı; üç katının her birinde Troya’ya ve çevrede yapılan kazılara ait birçok tarihi eseri görebilirsiniz. Her yaşa hitap eden bu çağdaş müze ve antik kent için Müze Kart geçerli. Gitmişken sadece bu iki yeri değil de bölgedeki diğer önemli ören yerlerini de görmenizi tavsiye ediyorum. Özellikle Roma döneminin Alexandria Troas’ını, Athena Tapınağı’nı, Akhilleus’un, Patraklos’un ve Ajax’ın mezarlarını listenize ekleyin derim.
0 notes
Photo
Tumblr media
Joseph taken out of the well by Madianite merchants before getting sold into slavery. Ḳalender Paşa (compiler), Fālnāme, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine MS 1703 (detail).
27 notes · View notes
yusufserkan · 5 years
Text
Atatürk'ün naaşı, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya'nın gözetiminde yıkandı. Atatürk'ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938 Cumartesi günü, sabah saat 07.30 ile 08.15 arasında Dolmabahçe Sarayı'nın Muayede Salonu'nda Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı…
Dün 10 Kasım'dı… Atatürk'ümüzü, aramızdan ayrılışının 81. yıl dönümünde saygıyla, özlemle ve minnetle andık.
Bugün 11 Kasım 1938… Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'süz ilk günü 11 Kasım 1938'di.
Peki, ama 11 Kasım 1938 ve sonrasında neler oldu? Atatürk'ün cenaze töreni nasıl yapıldı?
İşte bugün, Atatürk'ümüzün son yolculuğuna nasıl uğurlandığını anlatacağım.
KOSKOCA BİR TARİH GÖÇÜYOR!
Tarih: 8 Kasım 1938.
Saat: 18.55.
Yer. Dolmabahçe Sarayı.
Atatürk fenalaştı. Yatağında doğrulup oturdu. İstifra ediyordu.
Doktorlar bir taraftan bazı ilaçlar enjekte ediyorlar ve diğer taraftan buz parçaları yutturmaya çalışıyorlardı.
Birden sağındaki saate baktı. İyi göremiyordu ki, hemen yanı başındaki Hasan Rıza Soyak'a “Saat kaç?” diye sordu
Hasan Rıza Soyak, “07.00 efendim” diye cevap verdi.
Birkaç defa daha “saat kaç” diye sordu. Hasan Rıza Soyak aynı cevabı tekrarladı.
Biraz sükûnet bulunca yatağına yatırdılar.
Başucuna sokulan Hasan Rıza Soyak, “Biraz rahat ettiniz, değil mi efendim?” diye sordu.
“Evet” dedi.
Ardından Dr. Neşet Ömer İrdelp yanaşıp şöyle seslendi:
“Dilinizi göreyim efendim!”
Dilini ancak yarıya kadar çıkardı. Doktor, dilini biraz daha çıkarmasını söyledi. Ancak nafile! Artık söyleneni anlamıyordu. Dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen içeri çekti. Başını biraz sağa çevirerek Dr. Neşet Ömer'e baktı. “Aleykümesselam” diyerek gözlerini kapattı. Son sözü bu oldu.
Atatürk'ün cenaze törenine o güne kadar görülmemiş derecede büyük bir kalabalık katıldı.
Tarih: 10 Kasım 1938, Perşembe.
Saat: 08.00 suları.
Herkes Atatürk'ün yanındaydı.
Atatürk, yatağında, rengi tamamen solmuş durumda yatıyordu. Doktorları yanı başında çaresizlik içinde ve üzüntüyle bekliyorlardı. Doktorlardan biri ıslak bir mendille Atatürk'ün dudaklarını ıslatıyordu.
Hasan Rıza Soyak, İsmail Hakkı Tekçe ve Kılıç Ali, başları önde büyük bir üzüntüyle ve derin bir endişeyle Atatürk'e bakıyorlardı. Hasan Rıza Soyak dayanamayıp yanındaki Kılıç Ali'ye şöyle seslendi: “Kılıç bak, koskoca bir tarih göçüyor.”
Hasan Rıza Soyak o sıradaki ruh halini şöyle ifade ediyordu: “Her tarafım uyuşmuş. Bütün duygularım donmuş bir halde. O güzel, o nurlu çehreye dalmış, bakıyorum… Hazin sessizlik içinde kulağıma yalnız Dr. Mehmet Kamil ve Prof. Akil Muhtar'ın hıçkırıkları çarpıyor.”
Saat, tam 09.05'i gösteriyordu.
Atatürk birden bire gözlerini açtı. O derin mavi gözleriyle son bir defa oradakilere baktı, birkaç saniye içinde başını sağa çevirip gözlerini kapadı.
Atatürk ölür ölmez Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, hıçkırıklarla karyolanın yanında diz çöktü ve Atatürk'ün sağ elini avucunun içine alıp öptü, yüzüne gözüne sürdü. Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe de aynı eli öpüp yorganın altına koydu. Bu sırada Dr. Mim Kemal, yavaşça Atatürk'ün gözlerini kapattı. Dr. Kamil Berk de beyaz ipek bir mendille çenesini bağladı.
Son nöbet defterine şöyle yazıldı: “Saat, 09.05'te vefat etmiştir.”
Hasan Rıza Soyak'ın ifadesiyle koskoca bir tarih göçtü.
Masklar ölüm raporu otopsi, tahnit
Atatürk'ün ölümünün hemen ardından İstanbul Hıfzısıhha Müzesi Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel, Atatürk'ün yüzünün ve sağ elinin maskını (mulajını) yaptı. Bu mulajlar bugün Anıtkabir Müzesi'ndedir.
11 Kasım 1938'de Atatürk'ün doktorları; Prof. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Mim Kemal Öke, Prof. Akil Muhtar Özden, Prof. Hayrullah Diker, Prof. Süreyya H. Serter, Dr. Nihad Reşat Belger, Dr. Kamil Berk ve Dr. Abraya Marmaralı “Atatürk'ün ölüm raporunu” düzenlediler. Raporda Atatürk'ün 10 Kasım 1938 sabahı saat 09.05'te vefat ettiğini belirtildi. Raporda ayrıca Atatürk'ün ölüm nedeni kesin olarak bilindiğinden otopsi gerekmediği bildirildi. Ancak hükümet isterse otopsi yapılabileceği de eklendi. Hepsi Atatürk'ün yakın arkadaşı olan bakanlar Atatürk'ün vücudunun kesilip parçalanmasına razı olmadılar. Hükümet otopsiye gerek görmedi. Son zamanlarda bazı tv programlarında bazı fotoğraflar gösterilerek Atatürk'e otopsi yapıldığı iddia edilse de bu doğru değildir; Atatürk'ün naşına otopsi yapılmamıştır.
Naşın uzun süre bozulmadan kalabilmesi için iyi bir tahnit işlemine ihtiyaç vardı. Atatürk'ün naşı, tahnit işleminden önce İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya'nın gözetimi altında İslami kurallara göre yıkandı.
11 Kasım 1938'de Dolmabahçe'de Gülhane'den Prof Dr. Lütfi Aksu, doktorlar heyetinin düzenlediği bir rapora göre Atatürk'ün naşını tahnit etti.
11 Kasım 1938 Cuma günü TBMM, 1924 Anayasası'nın 34. maddesi gereğince gizli oyla yapılan seçimle Malatya Milletvekili İsmet İnönü'yü 348 oyla İkinci Cumhurbaşkanı seçti. Atatürk'ün daha cenaze işlemleri yapılmadan ikinci cumhurbaşkanının seçilmesini eleştirenler vardır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin ömrünü Atatürk'ün ömrüyle eş gören; Atatürk öldükten sonra Cumhuriyetin de yıkılacağını düşünen iç ve dış odaklara karşı hiç zaman kaybetmeden yeni cumhurbaşkanının seçilmesi çok gerekli ve çok önemliydi. İnönü, yeni hükümeti kurmakla yine Celal Bayar'ı görevlendirdi.
13 Kasım 1938 Pazar günü yapılan ilk bakanlar kurulu toplantısında hem cenaze programı hem de Atatürk'ün geçici kabir yeri belirlendi. Anıtkabir inşa edilinceye kadar Atatürk'ün naşının Etnografya Müzesi'nde korunmasına karar verildi.
Atatürk'ün naaaşı Dolmabahçe'de ziyarete açıldı. Halk, Ata'sına veda etmek için Dolmabahçe'ye aktı.
Atatürk'ün naşı tahnit işleminin ardından kurşun galvanizli bir tabuta konuldu. O da gül ağacından yapılan başka bir tabuta yerleştirildi. Üzerine Türk Bayrağı örtülen tabut bu şekilde katafalka konuldu. Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'ndaki naşın başında Atatürk'ün silah arkadaşları nöbet tuttular. Atatürk'ün naaşı, 16 Kasım 1938 Çarşamba günü Muayede Salonu'nda saat 10.00'da halkın ziyaretine açıldı. Ziyaret, 18 Kasım günü saat 24.00'e kadar devam edecekti. Atatürk'ün naaşı ziyarete açılır açılmaz halk adeta sel olup Dolmabahçe'ye aktı. Dolmabahçe ve civarındaki yollar iğne atılsa yere düşmeyecek biçimde hıncahınç insanla doldu. O gece yarısı yaşanan izdihamda 11 kişi hayatını kaybetti. Üç gün içinde Atatürk'ün naşını yaklaşık 600 bin kişinin ziyaret ettiği belirtildi. Ziyaret sırasında yaşanan izdihamlarda bayılanların, yaralananların sayısı arttı.
Atatürk'ün cenaze namazının İstanbul'da veya Ankara'da bir camide kıldırılması düşünüldü, ancak Dolmabahçe'de Atatürk'ün naaşının ziyareti sırasında yaşanan görülmemiş izdiham; 11 kişinin ölmesi, 40 kadar kişinin yaralanması üzerine hükümet ve Genelkurmay fikir değiştirdi. Atatürk'ün cenaze namazının bir camide halka açık biçimde kıldırılması durumunda bir izdihamdan veya gösteriden korkuluyordu. Çözüm, Cenaze Tören Komutanı Fahrettin Altay Paşa'dan geldi. Fahrettin Altay Paşa, Başbakan Celal Bayar'a şöyle dedi: “Cenaze namazını mutlaka bir camide kılmaya mecburiyet yok. İslam dini müsait, sarayda da kılarız…” Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi Hoca da Atatürk'ün cenaze namazının “onun tertemiz hale getirdiği vatanın herhangi bir köşesinde kılınabileceğini” bildirdi.
Atatürk'ün tabutu İstanbul'dan Ankara'ya götürülürken camilerin üstü bile insanla doldu.
(Fotoğraf: Eminönü Yeni Cami)
Atatürk'ün cenaze namazı, 19 Kasım 1938 Cumartesi günü, sabah saat 07.30 ile 08.15 arasında Dolmabahçe Sarayı'nda Muayede Salonu'nda Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı.
Atatürk'ün cenaze namazını kılanlardan Fahrettin Altay Paşa'ya kulak verelim: “Prof. Şerafettin Yaltkaya'yı çağırdık. Dolmabahçe'nin büyük salonunda hem de birkaç kişi ile değil, birkaç saf halinde; paşalar, subaylar, görevliler, saray mensupları ve Atatürk'ün yakınlarından birkaç kişi olduğu halde kalabalık bir cenaze namazı kıldık.”
Anadolu Ajansı'nın 19 Kasım 1938 tarihli tebliğinde Atatürk'ün cenaze namazı şöyle anlatılıyor: “İçeride merasim başlamadan ailenin isteği ile büyük ölünün namazı kılınmak suretiyle hususi merasim yapılıyor. Tekbir Türkçe verilmiş, namazı İslam Tetkikleri Enstitiüsü Direktörü Ordinaryüs Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılmıştır… Sekizi çeyrek geçe en yakın silah arkadaşlarından 12 tüm general cenazenin başucunda toplandı. Sandukayı kaldırdılar ve eller üstünde, vakur adımlarla top arabasının önüne getirdiler.”
İstanbul'dan Ankara'ya son yolculuk
19 Kasım 1938 Cumartesi günü Dolmabahçe Sarayı'nda kılınan cenaze namazından sonra Atatürk'ün naaşı sabah saat 08.30'da top arabasına konulup Dolmabahçe'den çıkarıldı. Saat 09.00'da hareket eden cenaze alayı Karaköy, Sirkeci, Gülhane Parkı'ndan geçip Sarayburnu'na ulaştı.
Halk, Atatürk'ü son yolcululuğuna gözyaşları arasında uğurladı.
Polis süvari müfrezeleri, askerler, çelenk taşıyan öğrenciler top arabasının önünden yürüyordu. Arabanın iki yanında kılıçları ellerinde 6 general yürüyordu. Onların hemen arkasından ise sırayla Atatürk'ün istiklal madalyasını taşıyan bir general, eski Afgan Kralı Amanullah, başbakan, milletvekilleri, İstanbul'un asker sivil görevlileri yürüyordu. Sokaklar, caddeler, dükkanlar, evler, hatta camilerin kubbeleri bile insanla doluydu. Sokaklarda mahşeri bir kalabalık vardı.
Atatürk'ün naaşı, saat 12.45'te Zafer Torpidosu'na konuldu. 13.20'de de açıkta bekleyen Yavuz Zırhlısı'na taşındı.
Yavuz Zırhlısı, saat 19.30'da İzmit'e vardı. Buradaki törenin ardından saat 20.20'de tabut İzmit'te özel bir trene konuldu.
Atatürk'ün naaşını taşıyan tren 20 Kasım Pazar günü 10.30'da Ankara'ya vardı. Ankara Garı'nda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, milletvekilleri, komutanlar hazır bekliyordu.
Türk Bayrağı'na sarılı tabut, Büyük Millet Meclisi önünde bir katafalka konuldu. Saat 12.10'dan itibaren de halkın ziyareti başladı.
21 Kasım 1938 Pazartesi günü Ankara'da devlet töreni yapıldı. Bu törene pek çok ülkeden gelen yabancı temsilciler de katıldı. Bir top arabasına konulan tabut Etnografya Müzesi'ne getirilip giriş salonundaki katafalka konuldu.
Atatürk'ün Türk Bayrağı ile örtülü tabutu 31 Mart 1939'da Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabre konuldu. 1953 yılında Anıtkabir'e nakledilinceye kadar da orada kaldı.
Atatürk;
Bu toprağın bitmeyen umudu,
Bu milletin uyanmış bilinci,
Bu ülkenin tam bağımsızlık ruhu,
Mazlum ulusların özgürlük ateşi,
Doğunun parlak aklı,
Batının oyun bozanı,
Yurtta ve dünyada barışın gür sesi,
81 yıl önce öldü, ancak “etkisi” hâlâ canlı, hâlâ diri,
Unutulmaz!
15 notes · View notes
hakimiyet · 2 years
Photo
Tumblr media
Darphane Müzesi, ziyaretçilerini paranın tarihini keşfe çıkarıyor https://ift.tt/Ufv2nxo
Tumblr media
Darphane Müzesi, ziyaretçilerini paranın tarihini keşfe çıkarıyor Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün Balmumcu'daki binası, Darphane arşivlerinde yer alan paraların yanı sıra madalya ve nişanların da aralarında bulunduğu çok sayıda esere ev sahipliği yapıyor.
May 10, 2022 at 01:01PM
0 notes
pazaryerigundem · 2 years
Text
Eski Bakan Şimşek'ten Gaziantep'e ziyaret
Eski Bakan Şimşek’ten Gaziantep’e ziyaret
Eski Başbakan Yardımcısı ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin (GBB) kente kazandırdığı 25 Aralık Kahramanlık Panoraması ve Müzesi, Karavan Park ve Mehmet Şimşek Tenis Kompleksi’ni ziyaret etti. GAZİANTEP (İGFA) – Gaziantep’in son yıllarda çok muazzam bir yükseliş gösterdiğini belirten eski bakan Mehmet Şimşek, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sizekitap · 3 years
Text
Küba - Havana Sanal Turu (Etkinlik)
Tumblr media
Tarihi, kültürel ve büyüleyici yerleriyle Kristof Kolomb’un keşfettiği Karayiplerin en büyük adası Küba’yı Atilla Tuna ile keşfe çıkmaya hazır mısınız?
Karayipler’in kuzeyinde yer alan bir adalar topluluğudur Küba. Meksika Körfezi, Karayip Denizi ve Atlantik Okyanusu’nun kesiştiği yerde bulunan, önce İspanyol sömürgeciliğinin, ardından Amerikan mandasının içinde sıkışmış, kimilerine göre bu esareti aslında Fidel Castro yönetiminde de devam etmiş bir tutsak toprak. Kristof Kolomb’un henüz ilk yolculuğunda keşfedip İspanyol toprağı ilan ettiği bu harikulade adalar, yerli halkların kaybolmuş rüzgârını geri getirmese de kendine özgü müziğiyle o rüzgârı bir parça olsun anımsatıyor. Bu sanal turumuzda Küba’nın tarihini, kültürünü, yemeklerini ve sanal ortamda Havana şehrini keşfediyoruz.
* Bu sunum slaytlar ve sanal görüntüler kullanılarak yapılacaktır.
Konuşmacı: Profesyonel Turist Rehberi, Sanat Tarihçi Atilla Tuna
Bu Sanal Geziye Neden Katılmalısın? ● Küba’nın tarihini, kültürünü bir çırpıda öğreniyorsun, Havana’da sanal şehir turu yapıyorsun.
Eğitim Seviyesi Herkes için
Bu Sanal Gezide Neler Öğreneceksin? ● Küba’nın tarihi ve kültürü ● Devrimin Hikayesi ● Havana sanal şehir gezisi ● Devrim Müzesi ● Devrim Meydanı ● Meclis Binası ● 5. Cadde ● Morro Kalesi ● Üniversite Binası ● Tarihi Havana Meydanı ● Trinidad
Sanal Gezilerimiz Hakkında Genel Bilgilendirme ● Bu sanal şehir turu bilgisayar ya da telefonunuzdan görüntülü olarak gerçekleşmektedir. ● Sanal şehir turları profesyonel rehber eşliğinde yapılmaktadır. ● Görüntüler verilirken rehber müzede eserler, olaylar ve görüntüde olan yapı/müze hakkında yorum ve anlatım yapmaktadır. ● Sanal şehir turu sırasında anlatım sürerken rehbere yazılı olarak soru sormak ya da notlar iletmek mümkündür ● Sanal şehir turu 2 saat sürmektedir. Her gezi sonrasında 30 dakikalık soru / sohbet bölümü vardır ● Canlı yayın Zoom üzerinden gerçekleşecektir. Yayının gerçekleşeceği Zoom bağlantısı, kayıt yaptıranlara 24 ile 48 saat öncesinden e-posta yöntemi ile paylaşılacaktır. ● Sanal şehir turumuzda katılımcı sayısı 75 kişi ile sınırlıdır ● Sanal şehir turuna katılmak için online olarak ya da misafir danışmanından kayıt yaptırmanız gerekmektedir. ● Program öngörülemeyen durumlar nedeniyle değişiklik gösterebilir. ● Antonina Online Mektep etkinliğin akışında değişiklik yapma hakkını saklı tutar. ● Geziyi kaçıranlar için telafi gezi yapılmayacaktır. ● Sanal şehir turunun süresi 2 saattir. Her gezinin sonunda soru ve yanıtlar için 30 dakikalık süre olacaktır
Gezi Program Akışı ● Küba’nın tarihi ve kültürü ● Devrimin Hikayesi ● Havana sanal şehir gezisi ● Devrim Müzesi ● Devrim Meydanı ● Meclis Binası ● 5. cadde ● Morro Kalesi ● Üniversite Binası ● Tarihi Havana Meydanı ● Trinidad
Konuşmacı Sanat Tarihçi ATİLLA TUNA
Üsküp [Makedonya) ‘da doğdu. İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’ nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimine İstanbul Teknik Üniversitesi’ nde devam etti. İngilizce, Makedonca, Sırpça ve Hırvatça dillerinde profesyonel turist rehberidir. 1997 yılında Antonina Turizm. 2008’de Istanbul Walks ve 2017 yılında da Tehran Daily Tours olmak üzere turizm faaliyetlerinde bulunan üç ayrı seyahat acentesini kurmuş ve halen bu şirketlerin Genel Müdürlüklerini yapmaktadır. İstanbul şehrinin kültürel ve mimari mirasını korumak için 2002 yılında kurulan Şehristanbul Derneği’nin kurucu başkanıdır. TÜRSAB Boğaz BYK [2003-2005] üyeliği yapmıştır. ll.. ve 15. Galata Şenliği’nin ve 1. Uluslararası Galata Festivali “Galata Fest” in direktörlüğünü yapmıştır. İstanbul Balık Festivali’nin festival direktörüdür. Beyoğlu Turizm Geliştirme Platformu [2003-2004] üyeliği yapmıştır. Turizme yeni bakış açıları getiren Nostaljik Dolmuş. Hazine Avı. Kutu Avı gibi projeleri hayata geçirdi. Türkiye Seyahat Acentaları Birliği üyesi, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Rehberler Odası, Rumeli Türkleri Dayanışma Derneği, Rumeli Yöneticiler ve İşadamları Derneği [RUYİAD], Teşvikiye Rotary Kulübü üyesidir. İstanbul Filarmoni Derneği Yönetim Kurulu başkanıdır. “Bursa Yeni Kaplıca – Bursa’da Yeni Kaplıca Hamamı” başlıklı bilimsel bir kitabı ve çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış makaleleri vardır. 128 ülkeye seyahat etmiş ve 90 ülkede yerel rehber olmaksızın rehberlik yapabilmektedir.Cumhuriyet, Söz, Radikal Seyahat, Hürriyet Seyahat gibi Türkiye’nin en prestijli gazete ve dergilerinde çeşitli makaleleri bulunmaktadır. IZ TV’de [Digiturk] 17 seyahat belgeseli hazırladı ve sundu. İstanbul’da günlük Nova Makedonija ve Birlik Makedonya gazetelerine muhabirlik yaptı.Sibel Tuna ile evli ve Ekin Celal, Ozan ve Bulut adlarında üç çocuk babasıdır.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/kuba-havana-sanal-turu-etkinlik-2/
0 notes