Tumgik
#göz hastalıkları belirtileri
introduceofficial · 1 year
Text
Yaygın Göz Hastalıkları
Yaygın Göz Hastalıkları Göz hastalıkları, gözün herhangi bir bölümünü etkileyen ve görmeyi etkileyebilen durumları ifade eder. Göz hastalıkları, konjunktivit, glokom, katarakt, retinopati ve diğer göz hastalıkları olarak sınıflandırılabilir. Konjunktivit, gözlerde iltihap ve kızarıklık ile karakterizedir. Glokom, göz içindeki basınç artışına bağlı olarak görme kaybına yol açan bir hastalıktır.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
psikologline · 6 months
Text
Sertleşme Bozukluğu Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri
Tumblr media
Sertleşme bozukluğu (erektil disfonksiyon), bir erkeğin tutarlı bir şekilde bir ereksiyon elde edememesi veya sürdürememesi durumudur ve pek çok faktörden kaynaklanabilir. Fiziksel sebepler arasında kalp hastalıkları, diyabet, yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol ve obezite gibi sağlık durumları bulunur. Ayrıca, hormon düzeylerindeki değişiklikler, tiroid problemleri, alkol ve bazı ilaçların yan etkileri de ED'ye yol açabilir. Ancak, sertleşme bozukluğunun altında yatan nedenler sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik faktörler de olabilir. Stres, anksiyete, depresyon ve düşük özgüven gibi durumlar, bir erkeğin cinsel performansını etkileyebilir ve ED'ye neden olabilir. Psikolojik faktörler, özellikle genç erkeklerde sertleşme bozukluğu yaygın nedenlerindendir. Erektil disfonksiyonun tedavisi, altta yatan nedenlere bağlıdır. Fiziksel nedenler için ilaçlar, vakum cihazları, hormon tedavileri ve bazen cerrahi gibi çeşitli tedavi yöntemleri mevcuttur. Psikolojik etkilerin üstesinden gelmek için ise psikoterapi, davranışsal terapi ve çift terapisi gibi yaklaşımlar faydalı olabilir. Cinsel terapi, ED'nin psikolojik yönlerini ele almak için özel olarak tasarlanmıştır ve bireyin veya çiftin duygusal durumunu iyileştirerek cinsel işlev üzerindeki olumlu etkileri hedefler. Her durumda, ED tedavisi kişiselleştirilmeli ve hem fiziksel hem de psikolojik faktörler göz önünde bulundurularak kapsamlı bir yaklaşım izlenmelidir. Psikiyatrist ve psikologlar, bu sorunların üstesinden gelmek için erkeklere rehberlik edebilir ve onlara destek olabilir.
Erektil Disfonksiyonun Nedenleri
Fiziksel Sağlık Durumları ve ED Erektil disfonksiyonun ortaya çıkmasında birçok fiziksel sağlık durumu etkilidir. Kardiyovasküler hastalıklar, ereksiyonu sağlayan kan akışını engelleyebilirken; diyabet, sinir hasarına yol açarak penil duyarlılığı azaltabilir. Hormonal dengesizlikler ve bazı kronik hastalıklar da ereksiyon sürecini doğrudan etkileyebilir. Ayrıca, prostat ameliyatları ve pelvik bölgeye yönelik tedaviler de ED'ye neden olabilen fiziksel faktörler arasındadır. Psikolojik Faktörlerin Rolü Psikolojik faktörler, özellikle ereksiyonu başlatan ve sürdüren beyindeki süreçler üzerinde etkili olabilir. Stres, anksiyete ve depresyon gibi durumlar, seksüel uyarımlara yanıt verme yeteneğini azaltabilir. Ayrıca, performans kaygısı ve düşük özsaygı, erkeklerin cinsel performanslarını olumsuz etkileyerek ED'ye yol açabilir. Yaşam Tarzı ve Çevresel Faktörler Sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi ve uyuşturucu kullanımı gibi yaşam tarzı seçimleri, damar sağlığını bozarak ve sinir işlevini etkileyerek ED riskini artırabilir. Obezite ve düşük fiziksel aktivite düzeyleri de ereksiyon sorunlarına katkıda bulunabilir. Çevresel toksinler ve radyasyona maruz kalmak da potansiyel risk faktörleri arasındadır.
Tumblr media
Sertleşme Bozukluğunun Teşhisi
Tıbbi Değerlendirme Süreci Erektil disfonksiyonun teşhisi genellikle detaylı bir tıbbi öykü alma ve fiziksel muayene ile başlar. Hekim, hastanın cinsel geçmişi, sağlık durumu ve yaşam tarzı alışkanlıkları hakkında bilgi toplar. Bu bilgiler, ED'nin potansiyel nedenlerini belirlemeye ve uygun teşhis testlerini planlamaya yardımcı olur. Laboratuvar Testleri ve Fiziksel Muayene Teşhis süreci, kan sayımı, lipid profili, karaciğer fonksiyon testleri ve hormon seviyeleri gibi laboratuvar testlerini içerebilir. Bunun yanı sıra, fiziksel muayene, penil anormallikleri, sinir hasarı belirtileri ve hormonal bozukluklar gibi olası fiziksel nedenleri değerlendirmek için yapılır. Gerektiğinde, penil Doppler ultrason gibi daha spesifik testler de kullanılabilir.
Sertleşme Bozukluğu Tedavi Yöntemleri
İlaç Tedavisi ve Yan Etkileri Oral ilaçlar (PDE5 inhibitörleri), kan damarlarını genişleterek penise kan akışını artırır ve çoğu erkekte etkili bir tedavi yöntemidir. Ancak, bu ilaçlar baş ağrısı, yüz kızarması, mide rahatsızlığı ve görme değişiklikleri gibi yan etkilere neden olabilir ve bazı kalp ilaçlarıyla etkileşime girebilir. Cerrahi Seçenekler ve Sonrası Şiddetli ED vakalarında, penil implantlar veya vasküler cerrahi gibi cerrahi seçenekler düşünülebilir. Penil implantlar, penis içine yerleştirilen protezlerdir ve vasküler cerrahi, penise kan akışını artırmayı amaçlar. Her iki prosedür de daha kalıcı çözümler sunarken, ameliyat riskleri ve uzun süreli bakım gereksinimleri gibi dezavantajlara sahiptir. Vakum Cihazları ve Cinsel Yardımcı Araçlar Vakum ereksiyon cihazları, penis etrafında negatif basınç oluşturarak ereksiyon sağlar ve bir ereksiyon halkası ile desteklenir. Bu yöntem, ilaç kullanmak istemeyen veya kullanamayan erkekler için alternatif bir tedavi seçeneği olabilir. Ancak, doğru kullanımı öğrenmek ve potansiyel rahatsızlığı azaltmak için eğitim gerektirebilir.
Tumblr media
Psikolojik Yaklaşımlar ve Tedavi
Psikoterapi ve Sertleşme Bozukluğu Psikoterapi, ereksiyon sorunları yaşayan erkekler için psikolojik destek sağlar ve altta yatan duygusal veya psikolojik sorunları ele alır. Bireysel terapi, performans kaygısı, depresyon ve özgüven eksikliği gibi sorunlara odaklanabilir. Terapist, hastanın düşünce ve duygusal tepkilerini yönlendirmeye yardımcı olmak için çeşitli teknikler uygulayarak, ED ile ilişkili stres ve anksiyeteyi azaltmayı amaçlar. Davranışsal Terapinin Yeri Davranışsal terapi, cinsel tepkiyle ilişkili olumsuz davranış kalıplarını ve düşünceleri değiştirmeyi hedefler. Bu terapi, stres yönetimi, duygusal farkındalık ve rahatlama teknikleri gibi yöntemlerle hastaların cinsel işlevlerini iyileştirmelerine yardımcı olur. Ayrıca, mastürbasyon veya cinsel aktivite sırasında kullanılabilecek spesifik alıştırmalar sunar. Çift Terapisi ve Cinsel İşlev Çift terapisi, erektil disfonksiyonun ilişki üzerindeki etkilerini ele alır ve hem erkeğin hem de partnerinin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını kapsar. Terapist, iletişimi güçlendirmeye, çatışmaları çözmeye ve çiftlerin birbirlerinin cinsel ve duygusal ihtiyaçlarına daha duyarlı hale gelmelerine yardımcı olur.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Doğal Yaklaşımlar
Diyet ve Egzersizin Önemi Sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersiz, kan dolaşımını iyileştirebilir ve erektil disfonksiyon semptomlarını azaltabilir. Akdeniz diyeti gibi kalp dostu diyetler ve düzenli aerobik egzersiz, genel sağlık durumunu iyileştiren ve ED riskini azaltan yaşam tarzı değişiklikleridir. Alkol ve Sigara Kullanımının Azaltılması Alkol ve sigara, cinsel sağlık üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir. Sigara, damar sağlığını bozar ve alkol, hormon dengesini etkileyebilir. Bu alışkanlıkların azaltılması veya bırakılması, erektil işlevin iyileşmesine katkı sağlayabilir. Stres Yönetimi Teknikleri Stres yönetimi, erektil disfonksiyonun üstesinden gelmede önemli bir faktördür. Yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi rahatlama teknikleri, stres seviyesini düşürmeye ve ED ile başa çıkmaya yardımcı olabilir.
Tumblr media
Sertleşme Bozukluğu ve İlişkiler Üzerindeki Etkisi
Partnerle İletişim Kurma Erektil disfonksiyon, çiftler arasında iletişim sorunlarına yol açabilir. Açık ve dürüst iletişim, karşılıklı anlayışı artırabilir ve ilişki üzerindeki baskıyı azaltabilir. Çiftlerin duygularını, endişelerini ve beklentilerini paylaşmaları, sorunun üstesinden birlikte gelmelerini sağlayabilir. Cinsel İşlev Bozukluğunun Psikolojik Etkileri Erektil disfonksiyon, kişinin öz saygısı üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir ve depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunlara yol açabilir. Profesyonel yardım ve destek, bu psikolojik etkilerin üstesinden gelmekte önemli bir adımdır.
Uzun Dönem Yönetimi ve Destek
Kronik Sağlık Koşullarının Yönetimi Kronik sağlık durumları, ED'nin yönetimi açısından önemlidir. Diyabet ve yüksek tansiyon gibi durumların dikkatli yönetimi, ereksiyon sorunlarının önlenmesinde veya iyileştirilmesinde yardımcı olabilir. Destek Grupları ve Danışmanlık Hizmetleri Destek grupları ve danışmanlık, erektil disfonksiyonla başa çıkmada kişisel destek sağlar. Bu hizmetler, kişinin deneyimlerini paylaşmasına, başkalarının hikayelerini dinlemesine ve ortak sorunlara karşı dayanışma duygusu geliştirmesine olanak tanır.
Sıkça Sorulan Sorular
Bir erkek neden sertleşemez?Erkeklerde sertleşme sorunu, fiziksel sağlık sorunları, hormonal dengesizlikler veya psikolojik faktörler gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Ayrıca, yaşam tarzı faktörleri ve bazı ilaçların yan etkileri de bu duruma katkıda bulunabilir.Erkeğin sertleşmesi için ne yemeli?Kan dolaşımını iyileştiren ve kalp sağlığını destekleyen gıdalar, örneğin yağsız protein kaynakları, taze meyve ve sebzeler, sertleşme sağlığı için faydalıdır. Ayrıca, omega-3 yağ asitleri açısından zengin besinler ve tam tahıllar da olumlu etkiler sunabilir.Sertleşmeye ne iyi gelir?Düzenli egzersiz ve sağlıklı bir diyet, genel kan dolaşımını ve hormonal dengesini iyileştirerek sertleşmeye iyi gelebilir. Ayrıca, stresi azaltıcı aktiviteler ve yeterli uyku da bu durumun iyileştirilmesine katkıda bulunabilir.Erkeğin sertleşmesi için kadın ne yapmalı?Kadınlar, partnerlerine destek olmak ve iletişimi güçlendirmek için anlayışlı ve sabırlı olmalıdır. Ayrıca, cinsel deneyim sırasında rahat bir ortam oluşturmak ve açık iletişim kurmak da önemlidir.Psikolojik sertleşmeme çözümüPsikolojik sertleşme sorunlarının çözümü için profesyonel psikolojik danışmanlık ve terapi önemli bir adımdır. Ayrıca, stres yönetimi tekniklerini öğrenmek ve duygusal destek sağlamak da bu durumun üstesinden gelmede yardımcı olabilir.Psikolojik iktidarsızlık nasıl geçer?Psikolojik iktidarsızlık, psikoterapi, çift terapisi ve stres azaltma yöntemleri ile tedavi edilebilir. Ayrıca, altta yatan anksiyete veya depresyon gibi durumların profesyonelce ele alınması da önemlidir.Aspirin sertleşmeye iyi gelir mi?Aspirin, kanın incelmesine yardımcı olarak kan dolaşımını iyileştirebilir, ancak sertleşme sorunlarına doğrudan bir çözüm sunmaz. Sertleşme sorunları için aspirini kullanmadan önce doktora danışmak önemlidir. Read the full article
0 notes
saglikevreni · 10 months
Text
Sarılık Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?
Tumblr media
Sarılık, karaciğerdeki bir sorun nedeniyle ortaya çıkan bir sağlık durumudur. Sarılık, cildin ve gözlerin sarı renk almasıyla kendini gösterir. Bu durum, vücutta bilirubin adı verilen bir pigmentin yüksek seviyelerde bulunmasından kaynaklanır. Bilirubin, kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasından elde edilen bir maddedir. Sarılığın birçok nedeni olabilir. En yaygın nedenler arasında karaciğer hastalıkları, safra kesesi veya safra kanallarının tıkanması, kan hastalıkları, ilaç yan etkileri veya enfeksiyonlar yer alır. Her ne sebeple olursa olsun, sarılık tedavi gerektiren bir durumdur. Sarılığın tedavisi, altta yatan nedenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Tedavi genellikle, sarılığa yol açan temel sorunu hedefleyerek gerçekleştirilir. Örneğin, karaciğer hastalığına bağlı sarılıkta, doktorlar karaciğer fonksiyonlarını iyileştirmeye yönelik tedaviler önerebilir. Safra kesesi veya safra kanallarının tıkanması nedeniyle ortaya çıkan sarılıkta ise cerrahi müdahale gerekebilir. Sarılığı tedavi etmek için bazı yöntemler kullanılabilir. Doktorlar genellikle hastanın durumunu değerlendirir ve uygun tedavi seçeneklerini önerir. Bu tedavi seçenekleri arasında ilaçlar, cerrahi müdahale, safra drenajı, kan transfüzyonu ve fototerapi bulunabilir. Sarılık cildin ve gözlerin sarı renk almasıyla kendini gösteren bir sağlık sorunudur. Tedavisi altta yatan nedenlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Sarılık belirtileri hissedildiğinde bir doktora başvurmak önemlidir. Doğru teşhis ve uygun tedavi ile sarılık çoğu durumda kontrol altına alınabilir ve iyileştirilebilir.
Sarılık Belirtileri
Sarılık, derinin ve göz akının sarı renkte görünmesine neden olan bir durumdur. Genellikle karaciğerde veya safra yolunda bir sorun olduğunu gösterir. Sarılığın belirtileri, kişiden kişiye değişebilir, ancak genellikle şu şekilde ortaya çıkar: 1. Ciltte ve Gözlerde Sararma: Sarılığın en önemli belirtisi, deri ve göz akında belirgin bir sararma olmasıdır. Bu, bilirubin adı verilen bir pigmentin birikmesiyle meydana gelir. Normalde, karaciğer bu pigmenti vücuttan uzaklaştırır, ancak bir sorun olduğunda birikir ve ciltte sarılığa yol açar. 2. İdrar Renginde Değişiklik: Sarılık olan kişilerde idrar rengi koyu hale gelir. Normalde açık sarı olan idrar, sarılıkta daha koyu turuncu veya kahverengiye dönüşebilir. Bu, bilirubinin idrar yoluyla vücuttan atılamamasından kaynaklanır. 3. Açıklanamayan Halsizlik ve Yorgunluk: Karaciğerdeki sorunlar, enerji üretimini etkileyebilir ve kişide sürekli yorgunluk hissi ve halsizlik yaratabilir. Sarılıkla birlikte gelen bu belirti, günlük aktiviteleri etkileyebilir ve yaşam kalitesini düşürebilir. 4. İştah Kaybı ve Bulantı: Karaciğer fonksiyonlarının bozulması, iştah kaybına ve bulantıya neden olabilir. Sarılık olan kişilerde mide bulantısı ve kusma görülebilir. Bu belirtiler, beslenme ve vücut ağırlığının azalmasına yol açabilir. 5. Kaşıntı: Sarılıkla birlikte kaşıntı da ortaya çıkabilir. Bilirubin cilde yayıldığında, kaşıntı hissi oluşur. Bu durum, genellikle cildin daha sık kaşınmasına ve tahriş olmasına neden olabilir. Sarılığın belirtileri kişiden kişiye değişebilir ve altta yatan nedene bağlı olarak şiddeti farklılık gösterebilir. Eğer sarılık belirtileri yaşıyorsanız, derhal bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir. Uzmanlar, doğru teşhisi koymak ve uygun tedaviyi sağlamak için gerekli testleri yapacaktır. Sarılık derinin ve göz akının sarı renkte görünmesine neden olan bir durumdur. Belirtileri arasında ciltte ve gözlerde sararma, idrar renginde değişiklik, halsizlik ve yorgunluk, iştah kaybı ve bulantı, ve kaşıntı yer alır. Sarılık belirtileri yaşayan kişilerin bir sağlık uzmanına başvurması önemlidir.
Tumblr media
Sarılık Teşhisi Nasıl Konur?
Sarılık, cilt ve gözlerin sarı renkte görünmesine neden olan bir durumdur ve genellikle karaciğer veya safra yollarındaki bir sorunla ilişkilidir. Sarılık belirti olabilir ve zamanında teşhis edilmesi önemlidir. Peki, sarılık nasıl teşhis edilir? Bir doktor, sarılık teşhisi koymak için çeşitli yöntemler kullanabilir. İlk olarak, hasta hikayesi ve semptomları dikkatlice değerlendirilir. Doktor, hastanın sarılıkla ilişkili semptomlarını sorgulayabilir ve ayrıntılı bir fizik muayene yapabilir. Kan testleri de sarılığın teşhisi için yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Kan testi sonuçları, karaciğer fonksiyonunu ve bilirubin seviyelerini değerlendirmek için kullanılır. Bilirubin, sarılığa yol açan pigmenttir ve yüksek seviyelerde sarılık belirtisi olabilir. Bazı durumlarda, ileri tanı yöntemlerine ihtiyaç duyulabilir. Bunlardan biri ultrasonografi (USG) veya böbrek taşı taramasıdır. USG, karaciğer, safra kesesi ve safra yollarının görüntülenmesinde yardımcı olabilir ve potansiyel bir tıkanıklık veya başka bir sorun tespit edilebilir. Sarılık durumunda, doktorlar bazen bilgisayarlı tomografi (BT) taraması veya manyetik rezonans görüntüleme (MRG) gibi daha ileri görüntüleme yöntemlerine de başvurabilir. Bu testler, karaciğerin detaylı bir şekilde incelenmesini sağlayarak, nedeni belirlemeye yardımcı olabilir. Sarılık teşhisi, hasta hikayesi, fizik muayene ve kan testleri gibi çeşitli yöntemler kullanılarak konulabilir. Bu teşhis yöntemlerinin doğru bir şekilde uygulanması, hastanın tedavi sürecindeki en önemli adımlardan biridir. Sarılık semptomlarından şüpheleniyorsanız, derhal bir doktora danışmanız önemlidir. Sizin için en uygun teşhis ve tedavi yöntemlerini belirleyebilecek bir uzmana başvurmanız sağlığınız açısından önemlidir.
Sarılık Hangi Tedavilerle İyileştirilir?
Sarılık, karaciğerde veya safra yollarında bir sorun olduğunda ortaya çıkan bir sağlık durumudur. Sarılık, cilt ve gözlerin sararmasıyla kendini belli eder ve kişilere rahatsızlık verebilir. Neyse ki, sarılık tedavi edilebilir ve bir dizi yöntem mevcuttur. Sarılığın tedavisinde kullanılan en yaygın yöntemlerden biri, altta yatan sorunu hedefleyen ilaç tedavileridir. Örneğin, viral hepatit kaynaklı sarılık vakalarında antiviral ilaçlar kullanılabilir. Karaciğer hastalığının neden olduğu sarılıkta ise anti-inflamatuar ilaçlar veya immüno-modülatör ajanlar reçete edilebilir. Bu ilaçlar, vücudun enfeksiyonla mücadele etmesine yardımcı olur ve karaciğerin sağlığına destek verir. Bununla birlikte, sarılığın şiddetli olduğu durumlarda, fototerapi adı verilen bir tedavi yöntemi uygulanabilir. Fototerapi, özel bir ışık kaynağının cilde uygulanmasıyla bilirubin seviyelerinin azaltılmasına yardımcı olan bir işlemdir. Bu tedavi, bilirubinin daha kolay atılmasını sağlayarak sarılığı hafifletir. Sarılığın tedavisinde beslenme de önemli bir rol oynar. Sağlıklı bir diyet, karaciğer sağlığını destekler ve sarılığı iyileştirmeye yardımcı olur. Bu nedenle, sarılık tedavisi sürecinde yağsız proteinler, sebzeler, meyveler ve lifli gıdalar tüketmek önemlidir. Ayrıca, alkol tüketiminden kaçınmak da karaciğerin iyileşmesine yardımcı olabilir.
Tumblr media
Son olarak, sarılığın altında yatan belirli bir sağlık sorunu varsa, ameliyat gerekebilir. Örneğin, safra kesesinde veya safra yollarında tıkanıklık varsa, cerrahi müdahale gerekebilir. Ameliyatla bu tıkanıklıklar giderilir ve sarılık semptomları azalır. Sarılık tedavisi, kişinin durumuna ve altta yatan nedenlere bağlı olarak değişir. Doktorunuz, en uygun tedavi planını belirlemek için sizinle birlikte çalışacaktır. Sarılık belirtileri fark ederseniz, derhal bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir. Erken tanı ve uygun tedavi, sarılığın iyileşme şansını artırır ve komplikasyon riskini azaltır.
Sarılıkta Beslenme Önerileri
Sarılık, karaciğerin işlevlerinde bir sorun olduğunda ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. Sarılık hastalarının beslenmelerini doğru şekilde düzenlemeleri önemlidir, çünkü uygun bir beslenme planı, karaciğerin iyileşmesine yardımcı olabilir ve genel sağlığı destekleyebilir. Sarılıkla mücadele eden bireylerin dikkate alması gereken ilk şey, sağlıklı bir diyet sürdürmektir. Bu diyet, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu tüm besinleri içermeli ve karaciğerinizi daha az stres altında tutmalıdır. İşte sarılıkta beslenme önerileri: 1. Yeterli Su Tüketimi: Bol miktarda su içmek, karaciğerin toksinleri atmasına ve vücuttan zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Günlük su tüketiminizi artırın ve vücudunuzun hidrasyon seviyesini korumak için düzenli olarak su için. 2. Antioksidan Bakımından Zengin Gıdalar: Sarılık hastalarının antioksidan bakımından zengin gıdaları tüketmeleri önemlidir. Bu gıdalar, karaciğeri serbest radikallerden koruyarak iyileşme sürecini hızlandırabilir. Renkli sebzeler, meyveler, yeşil yapraklı sebzeler ve baharatlar antioksidan açısından zengindir. 3. Yüksek Lifli Besinler: Lifli gıdalar, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur ve bağırsak hareketliliğini artırır. Yulaf ezmesi, tam tahıllar, sebzeler ve meyveler gibi yüksek lifli besinleri günlük diyetinize dahil edin. 4. Sağlıklı Yağlar: Sağlıklı yağlar, vücut için önemli olan temel yağ asitlerini sağlar. Zeytinyağı, avokado, ceviz gibi tekli doymamış yağlar ve omega-3 yağ asitleri içeren besinler tercih edilmelidir. 5. Protein Alımı: Proteinler, hücre yenilenmesi ve iyileşme sürecinde önemli bir rol oynar. İyi kalitede protein kaynaklarına, örneğin tavuk, balık, yumurta, mercimek ve nohut gibi baklagillere odaklanın. 6. Şeker ve Rafine Karbonhidratlardan Kaçının: Sarılıkla mücadele eden bireylerin şeker ve rafine karbonhidrat tüketimini sınırlaması önemlidir. Bu tür besinler karaciğerin daha fazla baskı altında olmasına neden olabilir. Sarılıkla başa çıkmak için sağlıklı bir beslenme planı, karaciğerinizi destekleyerek iyileşme sürecini hızlandırabilir. Ancak unutmayın, her bireyin ihtiyaçları farklı olabilir. Bu nedenle, doktorunuza veya bir beslenme uzmanına danışmak önemlidir.
Tumblr media
Sarılık Komplikasyonları ve Önlemler
Sarılık, karaciğerin düzgün çalışmadığı durumlarda ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. Genellikle bilirubin adı verilen bir pigmentin vücutta birikmesi sonucu ciltte ve gözlerde sarı renk değişimi ile kendini gösterir. Sarılığın tedavi edilmediği veya kontrol altına alınmadığı durumlarda bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bu makalede, sarılık komplikasyonlarından bahsedecek ve bunları önlemek için neler yapılabileceğini anlatacağım. Sarılığın en yaygın komplikasyonlarından biri, kernikterus olarak adlandırılan bir durumdur. Kernikterus, bebeğin beyin dokusunda biriken bilirubin nedeniyle oluşur ve nörolojik hasara yol açabilir. Yenidoğan bebeklerde sarılık hızla artarsa veya tedavi edilmezse, bu komplikasyon gelişebilir. Bu nedenle, doğumdan sonra bebeğin takip edilmesi, düzenli kan testleri yapılması ve gerekliyse fototerapi veya kan transfüzyonu gibi tedavilerin uygulanması önemlidir. Bir diğer sarılık komplikasyonu ise kolestazdır. Kolestaz, safra akışının engellenmesiyle ilişkilidir ve karaciğerde hasara yol açabilir. Safra kanallarında tıkanıklık veya iltihaplanma olduğunda kolestaz meydana gelir. Bu durumda, karın ağrısı, kaşıntı, deride sarılık ve koyu idrar gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Kolestazın altta yatan nedeni tedavi edilmeli ve semptomların hafifletilmesine yönelik önlemler alınmalıdır. Sarılık komplikasyonlarının önlenmesi için bazı adımlar atılabilir. Öncelikle, temiz su tüketimi ve hijyenik koşulların sağlanması enfeksiyon riskini azaltabilir. Ayrıca, düzenli olarak sağlık kontrollerine gitmek, sarılıkla ilişkili hastalıkların erken teşhis edilmesine yardımcı olur. Beslenme konusunda dikkatli olmak da önemlidir; dengeli bir diyet ile karaciğer sağlığı desteklenebilir ve sarılık riski azaltılabilir. Sarılık komplikasyonları ciddi olabilir ve uygun önlemler alınmadığında kalıcı hasarlara yol açabilir. Kernikterus ve kolestaz gibi komplikasyonları önlemek için düzenli sağlık kontrolleri, doğru tedaviler ve hijyenik yaşam koşulları önemlidir. Sarılıkla ilgili herhangi bir endişeniz varsa, bir sağlık uzmanına başvurarak gerekli önlemleri almanız önemlidir.
Tumblr media
Sarılığı Önlemek İçin Alınabilecek Adımlar
Sarılık, karaciğerdeki bilirubin adı verilen bir maddenin vücutta birikmesi sonucu ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. Bu durum genellikle sarı renkte cilt ve gözlerde görülen belirtilerle kendini gösterir. Sarılığın önlenmesi için bazı adımlar atmak önemlidir. İşte sarılığı önlemek için alınabilecek etkili adımlar: 1. Hepatit aşısı yaptırın: Viral hepatit (A, B ve C) enfeksiyonları sarılığa neden olabilir. Bu nedenle hepatit aşılarını düzenli olarak yaptırarak enfeksiyon riskini azaltabilirsiniz. 2. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyin: Düzenli egzersiz yapmak, dengeli beslenmek ve stresten uzak durmak genel sağlığınızı korumanın yanı sıra karaciğerinizin de sağlıklı kalmasına yardımcı olur. 3. Alkol tüketimini sınırlayın: Aşırı alkol tüketimi karaciğerde hasara yol açabilir ve sarılığa neden olabilir. Sağlıklı bir karaciğer için alkol tüketimini sınırlamak veya mümkünse tamamen bırakmak önemlidir. 4. İlaçları doğru kullanın: Bazı ilaçlar karaciğere zarar verebilir ve sarılığa yol açabilir. Reçeteli ve reçetesiz ilaçları dikkatli bir şekilde kullanmak, doktor veya eczacınızın önerilerine uymak önemlidir. 5. Temiz su tüketin: Kirli su içmek hepatit gibi enfeksiyonlara neden olabilir ve bu da sarılığa yol açabilir. Güvenilir kaynaklardan temiz su temin etmek ve hijyen kurallarına uymak önemlidir. 6. Enfeksiyonlardan korunun: Viral enfeksiyonlar sarılık riskini artırabilir. Kişisel hijyen kurallarına uymak, el yıkama alışkanlığı edinmek ve enfeksiyonlu kişilerle teması sınırlamak önemlidir. Sarılığı önlemek için bu adımları takip etmek, karaciğer sağlığınızı korumanıza yardımcı olacaktır. Ancak unutmayın, herhangi bir şüpheli belirti veya durumda bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir. Sağlıklı yaşam alışkanlıklarının yanı sıra düzenli sağlık kontrolleri de sarılığın erken teşhis edilip tedavi edilmesine yardımcı olabilir. Sarılık sorunu yaşıyorsanız mutlaka Uzman doktora başvurmalısınız. Doktorunuza danışmak için Sağlık Bakanlığı MHRS sistemi üzerinden randevu alarak doktorunuza başvurabilirsiniz. Hastalıklar ile ilgili yazılarımıza göz atmak isterseniz Hastalıklar kategorimizi inceleyebilirsiniz. Read the full article
0 notes
Text
Domates
Domates
Tumblr media
#AVitamini, #Besin, #CVitamini, #Çorba, #Domates, #Konserveler, #Likopen, #LycopersiconEsculentum, #Sağlık, #Salça, #Sebze https://is.gd/4uOtfH https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/bitkiler/domates/
Domates (Solanum lycopersicum), patlıcangiller (Solanaceae) familyasından kökeni Güney Amerika’ya dayanan, kültüre alınmış ve dünya genelinde yaygın olarak tüketilen bir sebzedir. Meyve olarak tüketilen ama aslında botanik açıdan bir meyve olup, mutfakta çoğunlukla sebze olarak kullanılmaktadır. Farklı boyutlarda, renklerde ve şekillerde çeşitleri bulunan domates, zengin vitamin ve mineral içeriğiyle besleyici bir gıdadır. Aynı zamanda antioksidanlar ve likopen gibi biyoaktif bileşikler içermesi nedeniyle sağlık için de önemli bir rol oynamaktadır.
Çeşitli yemeklerde, salatalarda, soslarda ve içeceklerde kullanılmasıyla sofraların vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Tarım alanında da önemli bir ürün olan domates, uygun yetiştirme şartları sağlandığında verimli bir şekilde yetiştirilebilmektedir. Dolayısıyla, hem lezzeti hem de sağlık açısından zengin bir besin olan domates, dünya genelinde popülerliğini korumaktadır.
Domates’in Toprak Tercihi
Toprak tercihi genellikle verimli ve iyi drene edilmiş toprakları tercih eder. Toprak pH’ının 6 ila 7 arasında olması, bitkinin besinleri daha iyi almasına yardımcı olur. Ayrıca, toprağın organik madde açısından zengin olması da gelişimi için önemlidir. Ilıman iklimleri tercih eder ve sıcak hava koşullarında daha iyi yetişir. Düşük sıcaklıklardan zarar görebilir, bu nedenle don tehlikesi olan bölgelerde uygun koruma önlemleri alınmalıdır. Aynı zamanda, bol güneş ışığı domateslerin gelişimi ve meyve verimi için kritik öneme sahiptir. İyi bir havalandırma ve nem dengesi, hastalıkların ve zararlıların önlenmesinde önemlidir. Sulama düzenli olmalı ve suyu toprağın köklerine ulaştıracak şekilde yapılmalıdır. Bu koşullar altında sağlıklı büyüyerek verimli meyveler üretebilir.
Domatesin Faydaları
Domates, besleyici içeriği ve sağlığa olan faydalarıyla önemli bir sebzedir. İçeriğinde C vitamini, A vitamini, potasyum, lif ve antioksidanlar bulunur. Bu besin öğeleri sayesinde domatesin birçok sağlık yararı vardır.
Domatesin içerdiği C vitamini, bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur ve vücuttaki serbest radikallerle savaşarak hücrelerin hasar görmesini engeller. Ayrıca, A vitamini sayesinde göz sağlığını korumada etkilidir. Kalp sağlığını desteklemeye de yardımcı olur. İçeriğindeki potasyum, kan basıncını düzenler ve kalp-damar sağlığını destekler. Lif açısından zengin olması, sindirim sistemini düzenler ve kabızlık gibi sorunların önlenmesine katkı sağlar. Ayrıca, domatesin likopen adı verilen bir antioksidan içermesi, kanser riskini azaltmada etkili olabilir.
Özetle, domatesin içeriğindeki vitaminler, mineraller ve antioksidanlar sayesinde sağlık açısından pek çok faydası bulunur. Bu nedenle, dengeli bir beslenme planında düzenli olarak tüketilmesi, sağlığın korunmasında ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynar.
Hastalık ve Zararlılar
Domates bakteriyel benek hastalığı, Xanthomonas vesicatoria adlı bakterinin neden olduğu bir hastalıktır. Bu hastalık, yapraklarında ve meyvelerinde beneklerin oluşmasına neden olur. Bakteriyel benek hastalığı genellikle nemli ve sıcak hava koşullarında, su damlacıklarının bitkiye temas etmesiyle yayılır.
Hastalığın belirtileri arasında yapraklarda oluşan sarımsı yeşil renkte benekler, bu beneklerin etrafında hafif sarı halkalar ve zamanla bu beneklerin birleşerek büyümesi gözlemlenebilir. Hastalık ilerledikçe, meyvelerde de benekler ve çatlaklar oluşabilir.
Bu hastalığın kontrolü için şu önlemler alınabilir:
Domates Hastalıkları ve Kültürel Önlemler
–Fide döneminde belirti gösteren bitkiler yok edilmeli. –Seralarda havalandırmaya özen göstermeli ve aşırı nem birikimi önlenmeli –Enfekteli bitki artıkları yok edilmeli –Bulaşma alanlarında 1 yıılık ekim nöbeti uygulanmalı –Hastalık, tohumla da taşındığından temiz alanlardan tohum alınmalı.
Domates Çift virüslü çizgi hastalığı, bitkiyi etkileyen bir viral hastalıktır. Bu hastalığın nedeni, Potato virus Y (PVY) ve Tomato spotted wilt virus (TSWV) adı verilen iki farklı virüsün etkileşimidir. Bu virüsler, yaprak bitleri ve diğer zararlılar tarafından taşınarak bitkiye bulaşır ve hastalığın yayılmasını sağlar. Domates Çift virüslü çizgi hastalığı, domates bitkisinde çeşitli belirtiler gösterir. Bunlar arasında yapraklarda sararma, kıvırcık yapraklar, yaprak kenarlarında dalgalanma ve hatta çizgili desenler bulunabilir. Ayrıca, meyvelerde çatlaklar ve renk değişiklikleri de görülebilir.Domates ve patates ürünleri bir arada yetiştirilmemelidir
Domates bakteriyel benek hastalığı, Xanthomonas vesicatoria bakterisinin neden olduğu yaygın bir domates hastalığıdır. Bu hastalık, nemli ve sıcak koşullarda daha sık görülür ve özellikle yapraklar, meyveler ve saplar gibi domates bitkisinin farklı kısımlarında lekeler oluşturur. Domates bakteriyel benek hastalığının belirtileri genellikle yapraklarda başlar. Yaprakların üst yüzeyinde su lekeleri gibi başlayan lekeler, zamanla kahverengi ve sert bir yapıya dönüşebilir. Hastalık ilerledikçe, yapraklar üzerinde sarı, kahverengi veya siyah renkte nekrotik lekeler oluşur. Meyvelerde de su lekeleri ve çukurlar görülebilir, meyve kalitesi düşebilir.
Domates mildiyösü hastalığı, Phytophthora infestans adlı mantarın neden olduğu bir hastalıktır ve yaygın olarak görülmektedir. Bu hastalık, özellikle nemli ve serin hava koşullarında hızla yayılabilir ve domates üretimini olumsuz etkileyebilir. Domates mildiyösü hastalığı, yaprakların üst yüzeyinde oluşan sarımsı, yeşilimsi lekelerle başlar. Lekeler zamanla büyür ve alt yüzeyde gri-beyaz sporlar oluşur. Hastalık ilerledikçe yapraklar kahverengiye döner, kurur ve sonunda ölür. Aynı zamanda meyvelerde de lekeler oluşabilir ve meyve kalitesini düşürebilir.
Domates yaprak küfü hastalığı, Phytophthora infestans adlı bir mantarın neden olduğu bir hastalıktır. Bu hastalık, yapraklarda kahverengi lekelerin ve beyaz sporların görülmesiyle belirginleşir. Hastalık, özellikle nemli ve serin hava koşullarında yaygın olarak görülür.
0 notes
mansetmalatya · 11 months
Text
Çocuklarda Gözde Beyaz Işık Parlaması Tümör Habercisi Olabilir
Tumblr media
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuba Atalay, çocuklarda göz içinde beyaz ışık parlamasının kötü huylu bir tümör olan "retinoblastom" belirtisi olduğunu belirterek erken tanı ve tedavi için 1 yaşa kadar olan rutin göz muayenelerinin mutlaka yapılması gerektiğini bildirdi. Atalay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sadece çocukluk çağında görülen göz içi kanseri "retinoblastom" ve bu hastalığın erken dönemde teşhis ve tedavisinin önemine ilişkin bilgileri paylaştı. Hastalığın ciddi hayati risk oluşturduğuna dikkati çeken Atalay, "Retinoblastom, çocukluk çağının en sık görülen göz içi kötü huylu tümörüdür. Gözde beyaz ışık parlaması, içe veya dışa doğru şaşılık bu tümörün en sık karşılaşılan belirtileri. Bu hastalık sıklıkla 1-2 yaş, yani erken çocukluk döneminde ortaya çıkıyor, nadiren daha büyük çocuklarda da karşılaşıyoruz." dedi. Atalay, göz içi kanserinde erken tanının büyük önem taşıdığını vurgulayarak "Erken tanı hastalığın kaderini belirliyor. Aileler zaten gözde parlama gibi belirtiler olduğunda uzmanlara başvuruyor ancak aslında bu belirtiler hastalığın da ilerlemiş olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığının programında yer alan, özellikle ilk 1 yaşa kadar olan dönemde yapılan rutin göz muayeneleri hastalığın erken tanısı için çok önemli. Bu sayede tedavide yüz güldürücü sonuçlar alabiliyoruz." diye konuştu.
Tumblr media
- "Tedavideki ilk amacımız tümörün yayılmasını engellemek" Doç. Dr. Atalay, retinoblastom tedavisinde ilk olarak tümörün yayılmasının önlenmesine odaklanıldığını belirterek şunları kaydetti: "Kötü huylu tümör yayıldığında çocuk açısından hayati risk oluşturur. Bu nedenle tedavideki ilk amacımız çocuğumuzun hayatını kurtarmak. İkinci aşamada ise tümörün bulunduğu gözü kurtarmaya odaklanıyoruz. Retinoblastom tedavisinde dünyada kullanılan tüm güncel tedaviler ülkemizde de uygulanıyor. Genel veya bölgesel uygulanan kemoterapiler, buna eşlik eden şekilde lazer, dondurma tedavisi gibi lokal tedaviler, göz içine kemoterapi uygulaması gibi tedavileri de uygulamaktayız." - "Göz muayenelerini genel anesteziyle yapmak zorundayız" İlerlemiş tümörlerde ise farklı, girişimsel tedaviler yapılması gerektiğini aktaran Atalay, "Tanıdan itibaren çocuklarımızın göz muayenesi anestezi altında uyutularak yapılıyor. Özellikle hastalığın ilk 1 yılında düzenli olarak neredeyse her ay genel anesteziyle muayeneyi gerçekleştirmek zorundayız." bilgisini paylaştı. - 2,5 yaşındaki çocuk göz içine uygulanan kemoterapiyle hayata tutundu Öte yandan AA ekibi, lokal kemoterapi sayesinde hayati riski atlatan 2,5 yaşındaki retinoblastom hastası bir çocuğun ameliyathanedeki göz muayenesinin tüm aşamalarını görüntüledi. Çocuğun tanı ve tedavi sürecine yönelik bilgileri paylaşan Doç. Dr. Atalay, şunları kaydetti: "Çocuğumuz bize ilk geldiğinde 12 aylıktı. Ailesi göz bebeğinde beyaz bir ışık parlaması fark ederek bize başvurmuştu. Muayenesinde göz içinde kötü huylu bir tümör, yani kanser olduğunu tespit ettik. Çocuğumuza kasık yoluyla göz damarına ulaşarak bölgesel kemoterapi uygulandı. Şu anda çocuğumuz 2,5 yaşında. En önemlisi tümörün vücuda yayılması engellendi, hayatta kalımı sağlandı. Şimdi düzenli takip ve kontrollerle süreci devam ettiriyoruz. Bugün de ameliyathanede genel anesteziyle göz muayenesini gerçekleştirdik, her şey yolunda. Genel olarak göz kanseri tedavisi tamamlanan tüm çocuklarda ömür boyu 6 ayda bir rutin göz muayenelerini tekrarlamaktayız." Read the full article
0 notes
deliklicinar · 1 year
Text
Göz Tansiyonu sinsi bir hastalıktır!
Tumblr media
Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Mataracı, göz tansiyonunun sinsi bir hastalık olduğunu  zamanla gözün görme oranının azaldığına ve körlüğe kadar ilerlediğine dikkat çekti. Denizli Devlet Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şeyma Mataracı 12-18 Mart Dünya Glokom Haftası nedeniyle glokom (göz tansiyonu) hakkında açıklamalarda bulundu. Glokomun, göz içi basıncın artışı nedeniyle göz sinirine (optik sinirin) bası yaparak, tahribatı ile sonuçlanan bir göz hastalığı olduğunu ifade eden Uz. Dr. Şeyma Mataracı, sinsi bir hastalık olması dolayısıyla müdahale edilmediğinde zamanla kalıcı görme kaybına neden olabileceğini söyledi. Mataracı: “Göz tansiyonu sinsi bir hastalıktır, çoğu zaman herhangi bir nedenle göz doktoruna gidildiğinde rutin tetkikler sonucu tanı konur. Böyle sinsi bir hastalık olması dolayısıyla müdahale edilmediği sürece görme alanında sürekli bir azalma yaşanır, sonunda görme alanı iyice daralarak görme keskinliği de etkilenerek kalıcı görme kaybına neden olabilir. Bu yüzden glokom hastalığının erken tanı ve tedavi ile kontrol altına alınması kritik bir öneme sahiptir. Glokom nedeniyle oluşan bu tahribat önlenebilir görme kayıplarının en önemli nedenlerinden biridir. Tedavisiz kalan gözlerde vakit geçtikçe beyine sinyal taşıyan hücre ölümü artar. Görülmeyen alanlar (görme alanı kayıpları) erken dönemde çevresel görmeyi etkilediği için şikayet oluşturmaz. Hastalar görme merkezde etkilenene kadar görme kaybını fark etmez ve bu nedenle göz doktoruna ancak geç dönemde başvururlar” diye konuştu.
Glokom Belirtileri ve Risk Faktörleri Nelerdir?
Mataracı, glokom belirtilerinin, erken evrelerde kendini göstermezken farklı hastalarda farklı belirtiler görülebildiğini vurguladı ve şöyle konuştu; “Göz içi basıncının gün içerisindeki değişimine bağlı göz kapağı ve çevresinde ağrıya eşlik eden baş ağrısı, gözde gerginlik ve sertlik hissi, üzerine bastırınca oluşan ağrı hissi, görüş açısının birdenbire veya hızlı bir şekilde kapanması, mide bulantısı, geçici görme bulanıklıkları ve geceleri ışıkların etrafında haleler görülmesi gibi glokom belirtileri hastalar tarafından belirtilmektedir. Ayrıca çocukluk çağında görülen türlerinde ışığa karşı hassasiyet ve gözlerde sulanma gibi belirtiler görülmektedir. Glokomun iki türü diğerlerinden daha çok görülmektedir. Açık açılı olan tür yavaş ve ağrısız bir biçimde ilerlerken uzun süre hiçbir belirti vermeyebilir. Kapalı açılı tür ise bir anda ciddi bir ağrı ve görme kaybıyla belirti verebilir. Glokomun önlenebilir en önemli risk faktörü göz içi basınç yüksekliğidir. Her yaşta görülebilmekle beraber 40 yaş üzeri özellikle 60 yaş üzeri kişilerle risk daha yüksektir. Kornea kalınlığının ince olması ve yüksek dereceli gözlük numaralarının olması riski artırmaktadır. Aile bireylerinde hastalık geçmişi olan kişilerde de hastalık gelişme ihtimali daha yüksektir. Bu kişiler yılda bir kez düzenli olarak kontrollerini yaptırmalıdırlar. Diyabet, hipotirodizm (guatr) hastası kişiler ile birlikte kalp hastalığı ve yüksek tansiyon hastalarında hastalığın riski daha yüksektir. Sigara birçok retinal hastalık için risk unsuru olduğu gibi glokom için de bir risk unsurudur. Uzun süreli kortizon tedavileri risk faktörü oluşturmaktadır. Glokoma bağlı görme kaybı riskinin önüne geçmek için bireyler 40 yaş öncesi her 5 yılda bir, 40 yaş sonrası her 3 yılda bir, 60 yaş sonrası ise her yıl düzenli muayene yaptırmalıdır” dedi.
Glokom Tanı ve Tedavi Yöntemleri
Glokom tanısı konulmasında gözün mikroskobik incelenmesi, göz tansiyonu ve kornea kalınlığı ölçümü, göz siniri muayenesi, göz tomografisi ve görme alanının en önemli yöntemler olduğunu belirten Uz. Dr. Şeyma Mataracı, hastalığın tedavisi ile ilgili ise; “Görme sinirlerinin tahribatı nedeniyle görüşümüzde gerçekleşen hasar geri döndürülemezdir ama kontrol altına alınabilmektedir. Glokom tedavi yöntemleri arasında ilaçla uygulanan tedavilerde hastalık kontrol altında tutulamadığı taktirde diğer yöntemler de uygulanabilmektedir. Göz tansiyonu tedavisi yöntemleri; göz damlaları ve destek olarak ağızdan alınana ilaçlar, lazer tedavileri ve cerrahi müdahaleler, hastalığın ilerlemesini engellemek ve kontrol altında tutmak için uygulanmaktadır. Bahsi geçen tedavilerden yalnızca bir tanesi uygulanabileceği gibi bazı hastalarda, hastalığın durumuna göre komplike uygulamalar da söz konusu olabilmektedir” şeklinde konuştu. Read the full article
0 notes
hamilelikte · 1 year
Text
Rahim ağzı kanseri en yaygın jinekolojik hastalıklardan biridir. Uzmanlar, ortalama olarak her 100 kadından ikisinde rahim ağzı kanseri belirtilerinin tespit edildiğini bildirmektedir. Rahim ağzı kanseri, tedavi edilmediği takdirde yaşamı en çok tehdit eden kanserlerden biridir. Erken teşhis bu hastalığın en büyük avantajıdır. Kanserin erken teşhisi, erken tedavi için çok önemlidir. Jinekoloji kadın üreme sistemi ile ilgilenir. Jinekolojik kanser, kadınlarda görülen kanserleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri ve yumurtalık kistleri vakaları jinekolojik kanserler olarak tanımlanmaktadır. Jinekolojik Kanserin Belirtileri Nelerdir? Rahim ağzı kanseri belirtileri vücudun durumuna ve hastalığın evresine bağlı olarak değişir. Rahim ağzı kanserinin belirtileri uzun süre fark edilmeyebilir. Kadın üreme organlarının hastalıkları genellikle hastaların semptomlarının farkında olmalarını ve doktora başvurmalarını sağlar. Bu nedenle, rahim ve vajina gibi kadın üreme organları hastaların kendileri tarafından tanımlanmalıdır. Menstrüasyon, menstrüasyon sırasındaki vücut değişiklikleri ve vajinal akıntının gözlemlenmesi önemlidir. Düzenli doktor ziyaretleri, Pap testleri ve HPV aşısı, rahim ağzı kanserinden ve diğer çeşitli hastalıklardan korunmanın en etkili yollarıdır. Genel olarak, olası kanser belirtileri aşağıdaki durumları içerir: Kasıkta ağrı ve akıntı Menopoz döneminde kanama Düzensiz adet dönemleri Adet kanaması dışında kanama Cinsel ilişki sırasında ve sonrasında ağrı Karında şişlik, kitle oluşumu Vajinada morarma, kaşıntı Yeme alışkanlıklarında değişiklikler Bu belirtilerden bir veya daha fazlasını yaşarsanız, tıbbi yardım almanızı öneririz. Bu sayede kendinizi olası kanser türlerine karşı koruyabilir ve ölümcül sonuçları erken bir aşamada önleme şansınızı artırabilirsiniz. Jinekolojik Muayenede Nelere Dikkat Etmelisiniz? Rahim ağzı kanseri, yumurtalık kanseri ve olası yumurtalık kistleri jinekolojik muayene sırasında tespit edilebilecek hastalıklardan bazılarıdır. Uzmanlara göre erken teşhis, kanser hücrelerinin erken bir aşamada tedavi edilmesini sağlar. Bu amaçla altı ayda bir yapılan jinekolojik muayeneler çok etkilidir. Son yıllarda rahim ağzı ve yumurtalık kanseri gibi yaşamı tehdit eden hastalıkların erken teşhisle üstesinden gelinebiliyor. Bu nedenle düzenli kontroller şarttır. Ancak bunun önemi sürekli vurgulanmasına rağmen, durum genellikle göz ardı edilmektedir. Jinekolojik Kanserlerin Farklı Türleri Nelerdir? Jinekolojik Kanserlerin Farklı Türleri Jinekolojik onkoloji, kadın üreme organlarında meydana gelen kanser türlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Jinekolojik kanser kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Bunlar. Rahim kanseri Rahim ağzı kanseri Yumurtalık kanseri Vulva kanseri Üreme sistemi kanseri Jinekolojik Kanserler Nasıl Önlenebilir? Jinekolojik kanserler, belirtiler ortaya çıkmadan önce önlenebilir ve erken teşhis için olanaklar vardır. Erken teşhis edilirse kanser hücrelerinin büyümesi engellenebilir. Özellikle erken evrede ise hastalığın tedavi edilebilme şansı daha yüksektir. Jinekolojik kanseri önlemenin yolları şunları içerir: Düzenli check-up yaptırmak. Standart yılda iki kezdir, ancak her altı ayda bir kontrol edilmesi önerilir. Aşıları takip etmek (özellikle HPV aşısı) Sigaradan kaçınmak. Cinsel temas yoluyla bulaşan hastalıklara karşı koruma Sağlıklı beslenme düzeni sağlayın Aşırı kilo alımından kaçının Tüm hastalıklarda olduğu gibi kanserden korunmanın temel yolu da sağlıklı ve düzenli bir yaşam sürmektir.
0 notes
34haber · 2 years
Text
Bebeklerde göz kanserinin 5 işareti
Bebeklerde göz kanserinin 5 işareti
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Sevil Karaman, göz kanseri belirtileri ve tedavisi hakkında açıklamalarda bulundu. Retinoblastom’un bebeklerde görülen en sık ve önemli göz içi tümörlerden olduğuna dikkat çeken Karaman, “Yaklaşık olarak 18 bin canlı doğumda bir görülür. Hastaların yüzde 80’i dört yaşından küçüktür ve altı yaşından sonra ise…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
olumluhaber · 2 years
Link
0 notes
psikologline · 7 months
Text
D Vitamini Eksikliği
Tumblr media
D vitamini eksikliği, çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilen yaygın bir durumdur. Bu vitamin, kalsiyum ve fosfat metabolizması üzerinde önemli bir rol oynar, bu da kemiklerin güçlü ve sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Güneş ışığına yeterince maruz kalmamak, yeterli D vitamini içeren gıdaları tüketmemek veya vücudun D vitaminini düzgün bir şekilde emmemesi, bu vitaminin eksikliğine neden olabilir. D vitamini eksikliği, kemik erimesi (osteoporoz), kemik ağrısı, kas zayıflığı ve buna bağlı olarak düşme riskinde artış gibi sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir. Çocuklarda ise bu eksiklik raşitizme, kemiklerin düzgün büyüyüp gelişmemesine ve deformasyonlara yol açabilir. D vitamini eksikliğinin belirtileri arasında yorgunluk, halsizlik, kas ağrıları, eklem ağrıları ve depresyon bulunabilir. Bu belirtiler genellikle hafif ve belirsiz oldukları için çoğu kişi tarafından göz ardı edilebilir. Ancak eksiklik ciddi boyutlara ulaştığında, sağlık üzerinde kalıcı etkiler bırakabilir. Bu nedenle, D vitamini seviyelerini düzenli olarak kontrol ettirmek ve gerekirse takviye almak önemlidir. D vitamini eksikliğinin önlenmesi ve tedavisi için güneş ışığına düzenli olarak maruz kalmak, D vitamini açısından zengin gıdalar tüketmek ve gerekirse doktor tavsiyesi ile D vitamini takviyesi almak etkili yöntemler arasında yer almaktadır.
D Vitamini Eksikliği Nedir?
D Vitamini eksikliği, vücuttaki D vitamini seviyelerinin yeterince yüksek olmaması durumudur. D vitamini, kemik sağlığı, bağışıklık sistemi fonksiyonları ve hücre büyümesi gibi birçok hayati işlevi destekleyen bir vitamindir. Eksiklik, yeterli güneş ışığına maruz kalmamak, yetersiz beslenme ve vücudun D vitamini üretme veya kullanma yeteneğindeki sorunlardan kaynaklanabilir.
D Vitamini ve Vücuttaki Rolü
D vitamini, kalsiyum ve fosfat metabolizmasını düzenleyerek kemiklerin sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olur. Ayrıca bağışıklık sistemi üzerinde modülatör bir etkisi vardır ve bazı kronik hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir. D vitamini ayrıca, kalp hastalıkları, diyabet ve kanser gibi birçok sağlık durumuyla ilişkilendirilmiştir.
D Vitamini Eksikliğinin Nedenleri
D vitamini eksikliğinin birkaç ana nedeni vardır. Bunlar arasında yeterince güneş ışığına maruz kalmamak, cilt rengi, yaş, kilo ve belli ilaçları kullanmak bulunmaktadır. D vitamini ayrıca, sınırlı sayıda yiyecekte doğal olarak bulunur ve bazı yiyeceklerde ise takviye olarak eklenir.
Risk Faktörleri
Yaşlılar, obez bireyler, koyu tenli insanlar ve güneş ışığından yeterince faydalanamayanlar D vitamini eksikliği açısından daha yüksek risk altındadır. Ayrıca, bazı sağlık durumları ve ilaçlar da D vitamini metabolizmasını etkileyebilir.
Tumblr media
D Vitamini Eksikliğinin Belirtileri ve Etkileri
D vitamini eksikliğinin belirtileri arasında kemik ağrısı, kas zayıflığı, yorgunluk ve depresyon bulunabilir. Bu belirtiler genellikle yavaş gelişir ve fark edilmesi zor olabilir.
Fiziksel Sağlık Üzerine Etkiler
D vitamini eksikliği, kemik erimesi (osteoporoz), kemik yumuşaması (osteomalazi) ve çocuklarda raşitizm gibi ciddi kemik hastalıklarına yol açabilir. Ayrıca, bağışıklık sistemi zayıflayabilir ve enfeksiyonlara karşı direnç azalabilir.
Psikolojik ve Nörolojik Etkiler
D vitamini eksikliği, depresyon, anksiyete ve bilişsel düşüşle bağlantılı olabilir. Bu durum, yaşlılarda demans riskini artırabilir.
Uzun Vadeli Komplikasyonlar
Uzun vadeli D vitamini eksikliği, kronik hastalıkların gelişmesi, kemik sağlığı üzerine olumsuz etkiler ve genel yaşam kalitesinin düşmesi gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Tanı ve Testler
D vitamini eksikliği, kan testleri yoluyla teşhis edilebilir. Bu testler, vücuttaki D vitamini seviyelerini ölçer ve eksiklik olup olmadığını belirlemeye yardımcı olur.
Tumblr media
Kan Testleri ve Değerlendirme
D vitamini seviyeleri, 25-hidroksivitamin D testi ile ölçülür. Optimal seviyeler, genellikle 20-50 ng/mL arasında değişir, ancak bu değerler bireyden bireye ve farklı sağlık kuruluşlarına göre değişebilir.
D Vitamini Seviyelerini Anlama
D vitamini seviyeleri düşük olduğunda, sağlık profesyonelleri genellikle D vitamini takviyeleri ve diyet değişiklikleri önerebilir. Güneş ışığına maruz kalmak da D vitamini seviyelerini artırmada etkili olabilir. Bu başlıklar altında yapılan açıklamalar, D vitamini eksikliği hakkında derinlemesine bir anlayış sunar ve okuyuculara bu konuda bilgi edinmeleri için kapsamlı bir kaynak sağlar.
Tedavi Yöntemleri
D vitamini eksikliği genellikle yaşam tarzı değişiklikleri ve medikal tedaviler aracılığıyla yönetilir. Bu tedavi süreci, eksikliğin derecesine, nedenine ve kişinin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir.
Tumblr media
D Vitamini Takviyeleri
D vitamini eksikliği saptandığında, doktorlar genellikle D vitamini takviyeleri önerebilir. Bu takviyeler, vücuttaki D vitamini seviyelerini hızlı bir şekilde yükseltmeye yardımcı olabilir. Dozaj, kişinin yaşına, cinsiyetine, sağlık durumuna ve D vitamini eksikliğinin derecesine bağlı olarak değişir.
Beslenme ve Diyet
D vitamini açısından zengin gıdaların tüketilmesi de eksikliği gidermede önemli bir rol oynar. Somon, uskumru ve sardalya gibi yağlı balıklar, yumurta sarıları ve D vitamini ile zenginleştirilmiş süt ürünleri bu gıdalara örnektir.
Güneş Işığının Rolü
Vücut, cilde doğrudan etki eden UVB ışınlarına maruz kaldığında D vitamini üretir. Bu nedenle, günlük ortalama 10-30 dakika güneş ışığına maruz kalmak, D vitamini seviyelerini doğal yollarla artırabilir. Ancak, cilt kanseri riskini azaltmak için güneş koruyucu kullanımı önemlidir.
Önleme Stratejileri
D vitamini eksikliğini önlemek için dengeli bir diyet, yeterli güneş ışığına maruz kalmak ve gerektiğinde D vitamini takviyeleri kullanmak önemlidir.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri
Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı bir diyet uygulamak ve yeterli miktarda güneş ışığına maruz kalmak, D vitamini seviyelerini optimize etmeye yardımcı olabilir.
D Vitamini Açısından Zengin Gıdalar
Balık, süt ürünleri ve D vitamini ile zenginleştirilmiş yiyecekler, bu vitamini doğal yollarla almanın harika yollarındandır.
Sonuç ve Yaşam Kalitesi
Etkili bir tedavi ve önleme stratejisi uygulamak, D vitamini eksikliğinin neden olduğu sağlık sorunlarını önlemeye ve yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olabilir.
Tedavi Sonrası İyileşme
D vitamini takviyeleri ve yaşam tarzı değişiklikleri, eksikliği tedavi ettikten sonra vücudu desteklemeye devam edebilir. Bu süreçte düzenli kan testleri, vücuttaki D vitamini seviyelerinin optimal düzeyde tutulmasına yardımcı olabilir.
D Vitamini Eksikliği ile Yaşamak
Bazı durumlarda, D vitamini eksikliği kronik bir durum olabilir. Bu durumda, uzun vadeli yönetim stratejileri ve düzenli tıbbi takip, eksikliğin neden olduğu olumsuz etkileri minimuma indirmeye yardımcı olabilir.
D Vitamini Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
D vitamini eksikliğinde vücutta neler olur?D vitamini eksikliğinde vücut, kalsiyum ve fosfat dengesini sürdüremeyerek kemiklerin zayıflamasına ve deformasyona uğramasına neden olabilir. Bu durum, yetişkinlerde kemik ağrısı ve güçsüzlüğe, çocuklarda ise raşitizm adı verilen kemik deformasyonlarına yol açabilir.D vitamini en hızlı nasıl yükselir?D vitamini seviyeleri, doğrudan güneş ışığına maruz kalmakla hızlı bir şekilde yükselebilir çünkü cilt, güneş ışığının etkisiyle D vitamini üretir. Bunun yanı sıra, yüksek dozda D vitamini içeren takviyeler kullanmak da eksikliği hızla gidermeye yardımcı olabilir.D vitamini eksikliğini gidermek için ne yapmalıyız?D vitamini eksikliğini gidermek için, güneş ışığına düzenli olarak maruz kalmak, D vitamini açısından zengin gıdaları tüketmek ve gerekirse doktor tavsiyesiyle D vitamini takviyeleri kullanmak önemlidir. Ayrıca, D vitamini seviyelerini düzenli olarak kontrol ettirerek vücudunuzun ihtiyacına uygun bir tedavi planı oluşturmak da faydalı olacaktır.D vitamini eksikliği için ne yemeli?D vitamini eksikliğini gidermek için somon, uskumru ve sardalya gibi yağlı balıklar, yumurta sarısı, mantarlar ve D vitamini ile zenginleştirilmiş süt ve süt ürünleri tüketmek etkili olabilir. Ayrıca, günlük beslenme rutininize D vitamini açısından zengin gıdaları eklemek, vücuttaki D vitamini seviyelerini doğal yollarla artırmaya yardımcı olacaktır.D vitamini eksikliği nasıl hissedilir?D vitamini eksikliği genellikle kronik yorgunluk, kemik ve kas ağrısı, güçsüzlük ve depresyon gibi belirtilerle hissedilir. Bazı insanlar, eksikliğin etkilerini derinlemesine hissetmeyebilirken, diğerleri günlük aktivitelerini gerçekleştirmekte zorlanabilir ve genel bir sağlıksızlık hissi yaşayabilir. İlginizi çekebilecek diğer yazılar; - Laroxyl Nedir? Ne İşe Yarar? Yan Etkileri ve Kullananlar - Kalp Çarpıntısı Neden Olur? Kalp Çarpıntısına Ne İyi Gelir? - Sadakatsizlik: İlişkilerde Aldatmanın Arkasındaki Sebepler Read the full article
0 notes
karaca2508-blog · 11 months
Text
İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihi
Tumblr media
İş sağlığı ve güvenliğinin tarihi, günlük yaşantımıza yeni kazandırılan bir kavram olsa da varoluşu insanların yerleşik hayata geçişi, birlikte yaşamayı öğrenmesi kadar eskidir. Örgütsel davranış bilincinin ortaya çıkışını incelerken, iş kazalarını önlemek için farkında olmadan alınan tedbirlerle karşılaşılmaktadır.
Dünya’da İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihi Gelişimi
Bugünkü anlamda iş sağlığı ve iş güvenliği olarak sayılabilecek çalışmalar ilk olarak eski Roma’da gözlemlenmiştir. Bu dönemde birçok bilim insanı bugün bile geçerli sayılabilecek, çalışanların sağlık ve güvenliğine yönelik öneri ve savlar ileri sürmüşlerdir. Bunlardan ünlü tarihçi Heredot ilk kez çalışanların verimli olabilmesi için yüksek enerjili besinlerle beslenmeleri gerektiğine değinmiştir. Hipokrates ilk kez kurşun zehirlenmesini tanımlamış, halsizlik, kabızlık, felçler ve görme bozuklukları gibi belirtileri saptamış ve bulguların kurşun ile ilişkisini açık bir şekilde ortaya koymuştur M.Ö. 200 yıllarında Hipokrates‟in çalışmalarını daha da geliştiren Nicander, kurşun koliği ve kurşun anemisini (kansızlık) incelemiş ve bunların özelliklerini tanımlamıştır. Bu dönemde yapılan çalışmalar sağlık ve güvenlik sorunlarının saptanması ve tanımı ile sınırlı kalmamış, zararlı etkilerden korunma yöntemleri de geliştirilmiştir. Nitekim M.S. 23 ile 79 yılları arasında yaşamış olan Plini, çalışma ortamındaki tehlikeli tozlara karşı çalışanların korunması amacıyla maske yerine geçmek üzere başlarına torba geçirmelerini önermiştir. Juvenal ise, özellikle demircilerde görülen göz yakınmaları ve göz hastalıklarının yapılan işten kaynaklandığını, sürekli olarak ayakta çalışanlarda varislerin oluşabileceğini açıklamıştır.   İpucu; Georgius Agricola (1494-1555), ilk mineroloji bilgini olarak bilinir ve bazı zehirlerin etkilerini belirlemiş, koruyucu önlemler ileri sürmüştür. Paracelsus, maden işletmelerinde işyeri hekimi olarak çalıştığı yıllarda dünyada ilk iş hekimliği kitabı olan ''De Morbis Metallicis''i yazmıştır. Bu kitapta, pnömokonyoz olarak bilinen kronik akciğer hastalıklarının klinik tablosunu çizmiştir. ''Her madde zehirdir. Zehir ile ilacı ayıran dozdur." diyerek toksikolojinin temelini atmıştır. Hipokrat  (M.O. 466-379) ilk kez kurşunun zehirli etkilerinden bahsetmiş ve kurşun koliğini tanımlamıştır. Halsizlik, kabızlık, felçler ve görme bozuklukları gibi belirtileri saptamış ve bulgularını kurşun ile ilişkilendirmiştir. 1633-1714 yılları arasında yaşayan iş sağlığı ve güvenliği konusunda önemli çalışmalar yapan İtalyan Bemardino Ramazzini, 1713 yılında ''De Morbis Artificum Diatriba (Çalışanların Hastalıkları)'' adlı kitabı yayınlamıştır. Hekimlere hastalarına ne iş yaptığını sormalarını öğütleyerek iş sağlığı ile ilgili önemli katkıları olan bir tıp doktorudur. Sanayi Devrimi Bireysel ve işletme kapsamında iş sağlığı ve güvenliği alanında alınan önlemler ne kadar eskiye dayandırılsa da temelde, konuya yönelik kapsamlı çalışmalar, Sanayi Devrimi ile toplumsal boyut kazanmış ve önemi anlaşılmıştır. Sanayinin gelişmemiş olduğu dönemlerde İş Güvenliği haliyle bir problem olarak görülmemiştir. Faaliyet alanlarının artması, işlemlerin karmaşıklaşması, üretimde kullanılan malzemelerin çeşitlenmesi, sonucunda tehlikeler çoğalmış, konu ile ilgili sistemli çalışmaların yapılmasını, kanun ve kuralların konulmasını, gerekli hale getirmiştir. İş sağlığı ve güvenliği kapsamında alınan önlemler sadece insan hayatı ile sınırlı kalmayıp sanayileşme ve sürdürülebilir gelişmişlik düzeyini sağlamak için işverenleri ve sermayelerini, üretim adına yapılan yatırımları da korumayı amaçlamıştır. İş dünyasında çalışan çok sayıda insan, büyük miktarlar tutan malzeme, makine, araç ve gereç, çevre ve iş dünyası ile ilgisi olmayan milyonlarca insanın hayatı ve mutluluğu bu kapsamda düşünülmesi gereken unsurlar arasındadır. Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla, 1700'lü yılların ikinci yarısında buhar makinelerinin keşfi ile fabrikalar kurulmaya başladı. Sanayileşme ile birlikte sanayi bölgelerine yoğun göçler başlamış ve bu durum sağlıksız koşullarda barınmayı beraberinde getirmiştir. Kötü koşullar, yetersiz beslenme, uzun süreler çalışma, aşırı yorgunluk, çocuk yaştaki işçilerin çokluğu ve olumsuz çevre koşullarının bir araya gelmesi salgın hastalıkları, çalışanların sağlıklarının bozulmasını, sakatlıkları ve ölümleri kaçınılmaz kılmıştır. Sanayi Devrimi ile başlayan bilimsel teknolojik gelişmeler sonucu çalışanların sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olacağı hiç düşünülmeden birçok kimyasal madde üretimde kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemdeki üretim araç ve yöntemlerinin niteliği üretimde kullanılan zararlı ve zehirli maddelerin gaz ve dumanlarının çalışma ortamına yayılmasına neden olmuştur. İş yerlerinde sağlık ve güvenlik yönünden hiçbir önlem alınmadığından çalışma ortamındaki yoğunluğu büyük miktarlara varan bu maddelere uzun süre maruz kalan işçilerin sağlığı önemli ölçüde bozulmuş ve meslek hastalıklarına yakalanarak yaşamlarını yitirmelerine neden olmuştur. Sanayi Devrimi’nin yarattığı olumsuz çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, çalışanların sağlığını korumak ve iş güvenliğini sağlamak amacıyla birçok yasal, tıbbi ve teknik çalışma yapılmıştır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin bir bilim olarak gelişmesi bu dönemde yapılan çalışmaların sonucunda olmuştur. 19. Yüzyılda İş Sağlığı ve Güvenliği On dokuzuncu yüzyıldan itibaren Sanayi Devrimi’nin yarattığı olumsuz çalışma koşullarının düzeltilmesinin sağlanması amacıyla sendikalar, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili yasaların hazırlanması ve yaptırımlar uygulanması konusunda çeşitli etkinliklerde bulunmuşlardır. Daha on sekizinci yüzyılda Avrupa’da gelişmeye başlayan sosyal güvenlik ilkeleri on dokuzuncu yüzyılda yaygınlaşmış, çeşitli sigorta kurumları kurulmuş ve iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortası uygulanmaya başlanmıştır. Dünyadaki meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesine yönelik çalışmalarda sendikaların katkıları yanında, 1919 yılında faaliyetine başlayan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) “Milletler Cemiyeti”ne bağlı olarak bu konuda önemli çalışmalar yapmış ve 1946 yılında Birleşmiş Milletler ile imzaladığı anlaşma sonucu bir uzmanlık kuruluşu durumuna gelmiştir Uluslararası Çalışma Örgütü‟nün (ILO) en önemli çalışma alanlarından biri çalışma yaşamı ve sosyal koşullarla ilgili uluslararası standartları oluşturmaktır. Bugüne kadar oluşturduğu çok sayıda uluslararası sözleşme ve tavsiye kararlarının özellikle 70 tanesi işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgilidir. Uluslararası sözleşmeler onaylayan ve taraf olan devletler açısından bağlayıcıdır ve sözleşmeyle tanınan hakların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede hazırlanan uluslararası sözleşmeler ve devletin yayınladığı tebliğlere rağmen, işyerinde gerekli tedbir ve önlemlerin alınmaması sebebiyle yaşanılan kazalarda, yaralanmalı sonuçlarda ya da risk içeren çalışma koşullarında, çalışana, bunu yönetime bildirmesi ancak bir sonuç alamaması durumunda devlete bildirebilme hakkına sahip olması sağlanmıştır.  
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihi Gelişimi
Ülkemizde yaşanan olumsuz ekonomik koşullar ve sanayileşmenin Avrupa ülkelerine göre daha yavaş ilerlemesi bu alanda yapılan çalışmaları da geciktirmiştir. İş güvenliğinin ülkemizde değer kazanması sanayideki kalkınmamıza paralel olarak ilerlemiştir. Sanayileşmenin yoğunluk kazanması ile meslek hastalıkları ve iş kazalarında yaşanan olumsuzluklar önlem alma zorunluluğunu doğurmuş, eğitim düzeyinin artması ve toplumun bu konuda bilinçlemeye başlaması ile bilikte de çözümler aranmaya başlanmıştır. İpucu: Osmanlı döneminde, sosyal güvenlik anlayışınını ilk örneklerinden çalışanların ailelerine ve çalışanlara yardım etmek amacıyla ihtiyat  ve Teavün Sandığı  adıyla yardımlaşma sandıkları kurulmuştur. İş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimi Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri olmak üzere iki ayrı dönemde incelenmiştir. Bu dönemdeki ilk çalışma 1865 yılında Ereğli kömür havzalarında çalışan işçilere yönelik olarak çıkarılan Dilaver Paşa Nizamnamesi’ dir ve ikinci önemli belge ise; 1869 yılında düzenlenen Maadin Nizamnamesi’ dir. Ancak Dilaver Paşa Nizamnamesi’ ne göre daha kapsamlı hükümler getirmiş olsa da Maadin Nizamnamesi de işverenler tarafından uygulanmamıştır 1908 yılında kurulmasına izin verilen sendikaların, iş sağlığı iş güvenliği sorunlarını gündeme getirmelerine karşın somut olarak hiçbir ilerleme sağlanamamış ve ağır çalışma koşulları düzeltilememiştir 10.9.1921 tarihinde çıkarılan 151 sayılı “Ereğli Havza-i Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” ile de kömür ocaklarında iş kazalarına karşı işverenlerin gerekli önlemleri almalarını zorunlu tutarak, kaza geçiren işçilere de gerekli maddi yardımın yapılmasını öngörmekteydi. Madenlerde günlük çalışma süresinin sekiz saatle sınırlandırması ise, kanunun getirdiği en önemli düzenlemeydi. Cumhuriyet Dönemi İş Sağlığı ve Güvenliği Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çalışma haklarının korunması ile ilgili ilk önlem Cumhuriyet’ in kuruluşundan önce 1921 tarihine rastlar. Bu yıllarda, Bağımsızlık Savaşımızda kullanılan tek enerji kaynağı kömür olduğundan, kömür üretiminin kesintisiz sürdürülmesi büyük önem kazanmıştır  Bu yasayla, kömürden arta kalan kömür tozlarının satılması ile elde edilecek gelirin işçilerin gereksinimleri için ayrılması sağlanmıştır. Cumhuriyet dönemine bakıldığında, 1921 yılında konu ile ilgili başlayan çalışmaların günümüzde revize edilerek daha güvenli ve sağlıklı çalışma ortamlarının yaratılması için ara verilmeksizin devam ettiği görülmektedir. Türkiye'de cumhuriyet döneminde ilk kez, İŞÇİ sağlığı ve iş güvenliği konusunu ayrıntılı ve sistemli olarak düzenleyen kanun 3008 Sayılı İş Kanunudur. 1946 yılında Çalışma Bakanlığı’nın kurulması İş güvenliği ve İş sağlığı konusunda en önemli aşama olarak görülmektedir 36 . Çalışma Bakanlığı tarafından, çalışma yaşamı konusunda yetiştirilmek üzere ikisi ekonomi, biri de hekim kökenli olmak üzere 3 genç eleman sınavla seçilerek yurt dışına gönderilmiştir. Hekim olarak sınavı kazanan Dr. İsmail Topuzoğlu 1947 – 1951 yılları arasında Amerika Birleşik Devletlerinde iş sağlığı alanında çalışmalar yapmıştır. Ülkeye döndükten sonra İSGÜM’ün kuruluşunda büyük rol oynamıştır. İpucu: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (EU-OSHA), Günümüze kadar pek çok yasa çıkarılmıştır. 2003 tarihinde 4857 sayılı İş Yasası yürürlüğe girmiştir. Bunu takiben 16.06.2006 tarihli 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası kabul edilmiştir. 4857 sayılı İş Yasasıyla birlikte ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatımız da değişmiş, ancak 30 Haziran 2012 tarihli 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile de İş Güvenliğine ilişkin yeni düzenlemeler getirilmiştir.
Tumblr media
Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yasal çerçeve, halen yürürlükte olan Anayasa’nın çalışma hayatının düzenlenmesiyle ilgili 18, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 60, 61, 62 ve 173. maddelerinde bulunmaktadır. Bunlardan 50. maddede hiç kimsenin yaşına cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılmayacağı, 56. Maddede ise herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Türkiye ILO'ya 1932 yılında üye olmuş olmasına karşın ILO tarafından kabul edilmiş sözleşmelerin çoğuna HENÜZ taraf değildir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından tarafından Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren ve 1919 yılında kurulan ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization – ILO)) ile bugüne kadar 59 Sözleşmesi onaylanmıştır. ILO ile ilişkiler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koordinasyonu ve temsili aracılığı ile yürütülmektedir. Türkiye tarafından onaylanan ILO sözleşmeleri kanun hükmü özelliğine sahiptir. Bu nedenle ILO sözleşmeleri çalışma dünyasında büyük bir öneme sahip bulunmaktadır. Bu yüzden tüm çalışanlar, işverenler ve diğer paydaşlar ILO sözleşmelerini takip etmeleri ve bu konuda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. İş sağlığı ve güvenliği kapsamında başlatılan düzenlemeler Cumhuriyet öncesi döneme dayanıyor olmasına karşın, yasal düzenlemeler ve mevcut mevzuatların, günümüzde yaşanan iş kazaları ve meslek hastalıkları verilerine bakıldığında yetersiz kaldığı görülmektedir.   İpucu: Dr. Muzaffer Aksoy (1915-2001), ayakkabıcılar üzerindeki istatistiki çalışmaları neticesinde benzenin lösemiye yol açtığı gerçeğiniortaya çıkarmıştır. Dr. Refik Saydam (1881- 1942), tifo, dizanteri, veba ve kolera aşıları ile tetanos ve dizanteri serumlarını kurduğu Bakteriyoloji Enstitüsü'nde üretilmesiyle ilgili çalışmaları vardır. Dr. Nusret Fişek (1914-1990) ilk tıp bilimleri felsefe doktorudur. Tetanoz toksoidi konusunda uluslar arası başarı kazanmıştır.   Kaynak: Online İSG Eğitimi'nden alnıtı yapılmıştır   Read the full article
0 notes
backlinkci · 2 years
Text
Konjonktivit Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Konjonktivit Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir? Gözün beyaz kısmının üstünde yer alan şeffaf tüle benzer dokunun ve göz kapaklarının enfekte olması konjonktivit olarak adlandırılır. Bu durum göz içinde kızarıklığa neden olur.
Konjonktivit neden olur? Alerjik, bakteriyel ya da virüslere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Hava kirliliği, sigara dumanı ve polenler de konjonktiviti tetikleyebilir. Ayrıca:
Temiz olmayan ellerle göze dokunma Üst solunum yolları enfeksiyonları Konjonktiviti olan kimselerle aynı havuza girmek Kirli ortamlarda bulunmak Göze yabancı cisim kaçması Gözyaşı üretiminin yetersiz olması Kişinin polenlere alerjisinin olması Gözlerin kimyasal madde ile temas etmesi Kontakt lensin hıjyenik kullanılmaması Güneş veya rüzgar nedeni ile gözlerin aşırı kuruması nedeni ile de konjonktivit olabilir.
Konjonktivit belirtileri
Gözlerin kanlanması Gözlerde kızarıklık Çapaklanma Gözde Sulanma Kızarıklık Kaşıntı Gözlerde yanma veya batma Gözde yabancı cisim hissi Göz kapağında ödem Işığa karşı hassasiyet Gözden akıntı gelmesi
Konjonktivit tedavisi Konjonktivitin oluşma nedenine göre tedavisi farklıdır. Göz sağlığı ve hastalıkları uzmanı muayene etmeden tedavi vermek doğru değildir. Konjonktivit tedavisinde medikal tedaviye başvurulur. Medikal tedavinin yanı sıra şu önlemlerin alınması önemlidir:
Kaynatıp ılıtılan temiz su ile gözlerin yıkanması Ellerin düzenli olarak sabunlu suyla temizlenmesi Tek kullanımlık kağıt havlu kullanılması Gözlerin ovuşturulmaması Kullanılan yastığın kimseyle paylaşılmaması Kontakt lens kullanılıyorsa ara verilmesi
Kırmızı göz hastalığı nedir? Gözün kızarması olarak adlandırılan kırmızı göz, konjonktivit haricinde aşağıdaki nedenler dolayısı ile olabilir:
Gözde yabancı cisim Glokom atağı Üveit Gözde subkonjonkival hemoraji Göz yorgunluğu Tiroit Bazı romatizmal hastalıklar
Konjonktivit çeşitleri
Alerjik konjonktivit: Belirtileri gözde sulanma, kasıntı ve kızarıklıktır. Kaşıntı en önemli belirtisidir. Ayrıca ışık hassasiyeti ve gözde yabancı cisim hissi de olabilir. Göz kapaklarında şişme görülebilir.
Alerji kaynaklı konjonktivit bulaşıcılık göstermemekle birlikte kalabalık ortamlarda, el ile temasın ardından gözlere dokunulmakla bulaşıcılık gösterebilir. Ayrıca polen, toz ve evcil hayvan tüyüne bağlı da alerjik konjonktivit görülebilir. Tedavi edilmezse gözde kalıcı hasara neden olabilir.
Viral konjonktivit: Çoğunlukla adenovirüslerin neden olduğu olduğu konjonktivittir. Genellikle solunum yolları enfeksiyonlarının yoğun olduğu dönemlerde ve yurt dışından viral enfeksiyon ile gelen kişilerle aynı ortamda bulunuldugu zamanlarda bulaş olur.
Son derece bulaşıcıdır. Öksürme ve hapşırma ile bulaş harici, konjonktivit olan kişinin havlu veya kişiye özel malzemeleri kullanma, tokalaşma sonrası göz ile temas ile de bulaşabilir.
Bakteriyel konjonktivit: Adından da anlaşılacağı üzere bakterilerin neden olduğu konjonktivittir. Adenovirüsler gibi bulaşıcılık oranı yüksektir. Tedavi edilmezse gözde kalıcı hasarlar bırakabilir.
El hijyenine dikkat etmek, çok kalabalık ve kirli ortamlarda bulunmamak ve mikroplu makyaj malzemelerini kullanmamak gerekir. Kızarıklık, batma, sulanma yanında gözde sarı - yeşilimsi bir akıntı da görülebilir.
Mukopürülan konjonktivit: Mukopürülan akıntı vardır. Otitis media ile bağlantılı olabilir. En sık çocuklarda görülür.
Atopik konjonktivit: Alerjik nedenlerle ortaya çıkan bir konjonktiva inflamasyonudur. Gözde tahrişe bağlı da gelişebilir. Göze kimyasal madde sıçraması ve göze yabancı madde teması da neden olabilir.
Geçmeyen konjonktivit Konjonktivitlerin tedavi süreleri ortalama 4 ile 8 gün arasındadır. Bu süreler içinde geçmeyen konjonktivitleri tekrar kontrol etmek, beraberinde eklenen blefarit (kirpik dibi iltihabı) ve dakriosistit (göz yaşı kanalı enfeksiyonu) gibi kronik hastalıkları da kontrol ve tedavi etmek gerekir.
Yenidoğan konjonktiviti Pirulan akıntı ihmal edilir veya tedavide geç kalınırsa kornea epiteline penatre olabilir. Bebeğin göz kapaklarında ve kirpiklerinde iltihaplı sıvı birikir. Ödem de olabilir.
Unutulmamalıdır ki her göz enfeksiyonun tedavisi farklıdır. Muayene edilmeden tanı konulması ve tedavi edilmeye çalışılması geri dönüşü olmayan problemlere neden olabilir.
0 notes
testosteronhormonu · 3 years
Text
Testosteron Nedir? Görevleri Nelerdir? Testosteron Nasıl Arttırılır?
Tumblr media
Testosteron denilince aklınıza ne geliyor? Maço erkek? Agresif, sabırsız, A tipi davranış mı? Yol öfkesi? Şiddet?
Testosteronun kötü davranıştaki rolü büyük ölçüde bir efsanedir. Dahası, testosteron sağlık ve hastalıkta sizi şaşırtabilecek başka önemli roller oynar. Örneğin, testosteronun prostat kanserinde önemli bir oyuncu olduğunu biliyor muydunuz ? Yoksa kadınların da testosterona mı ihtiyacı var? Erkeklerin kötü davranmasından daha çok testosteron var.
Testosteronun Rolü
Testosteron erkeklerde ana seks hormonudur ve aşağıdakiler gibi bir dizi önemli rol oynar:
Penis ve testislerin gelişimi
Ergenlik döneminde sesin kalınlaşması
Ergenlikte başlayan yüz ve kasık kıllarının görünümü; daha sonraki yaşamda, saç dökülmesinde rol oynayabilir
Kas büyüklüğü ve gücü
Kemik büyümesi ve gücü
Seks dürtüsü (libido)
Sperm üretimi
Çok az testosteronlu ergen erkek çocuklar normal erkekleşme yaşamayabilir. Örneğin, cinsel organlar büyümeyebilir, yüz ve vücut kılları az olabilir ve ses normal olarak derinleşmeyebilir.
Tumblr media
Testosteron ayrıca normal ruh halinin korunmasına yardımcı olabilir. Bu hormonun henüz keşfedilmemiş başka önemli işlevleri de olabilir.
Beynin tabanındaki hipofiz bezine beyinden gönderilen sinyaller erkeklerde testosteron üretimini kontrol eder. Hipofiz bezi daha sonra testosteron üretmek için sinyalleri testislere iletir. Bir "geri bildirim döngüsü", kandaki hormon miktarını yakından düzenler. Testosteron seviyeleri çok yükseldiğinde, beyin, üretimi azaltmak için hipofiz bezine sinyaller gönderir.
Testosteronun sadece erkeklerde önemli olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Testosteron yumurtalıklarda ve adrenal bezde üretilir. Kadınlarda bulunan birkaç androjenden (erkek cinsiyet hormonları) biridir. Bu hormonların aşağıdakiler üzerinde önemli etkileri olduğu düşünülmektedir:
yumurtalık fonksiyonu
Kemik gücü
Normal libido dahil cinsel davranış (kanıtlar kesin olmasa da)
Testosteron (diğer androjenlerle birlikte) ve östrojen arasındaki uygun denge, yumurtalıkların normal çalışması için önemlidir. Spesifikler belirsiz olsa da androjenlerin normal beyin işlevinde (ruh hali, cinsel dürtü ve bilişsel işlev dahil) önemli bir rol oynaması mümkündür.
Biliyor musun?
Testosteron vücutta kolesterolden sentezlenir. Ancak yüksek kolesterole sahip olmak, testosteronunuzun yüksek olacağı anlamına gelmez. Testosteron seviyeleri, bunun gerçekleşmesi için beyindeki hipofiz bezi tarafından çok dikkatli bir şekilde kontrol edilir.
Tumblr media
Çok Fazla Testosteronun Tehlikeleri
Çok fazla doğal olarak oluşan testosterona sahip olmak, erkekler arasında yaygın bir sorun değildir. İnsanların testosteron fazlalığının bariz kanıtlarını düşünebilecekleri göz önüne alındığında bu sizi şaşırtabilir: yol öfkesi, Küçükler Ligi maçlarında babalar arasında kavga ve cinsel ilişki.
Bunun bir kısmı, "normal" testosteron seviyelerini ve "normal" davranışı tanımlamanın zorluğundan kaynaklanıyor olabilir. Testosteronun kan seviyeleri zamanla ve hatta bir gün boyunca önemli ölçüde değişir. Ek olarak, testosteron fazlalığının bir belirtisi gibi görünen (aşağıya bakınız) aslında bu hormonla ilgisiz olabilir.
Aslında, erkeklerde anormal derecede yüksek testosteron seviyeleri hakkında bildiklerimizin çoğu, kas kütlesini ve atletik performansı artırmak için anabolik steroidler, testosteron veya ilgili hormonları kullanan sporculardan gelir.
Erkeklerde anormal derecede yüksek testosteron seviyeleri ile ilişkili sorunlar şunları içerir:
Düşük sperm sayısı, testislerin küçülmesi ve iktidarsızlık (garip görünüyor, değil mi?)
Kalp kası hasarı ve artan kalp krizi riski
İdrar yapma zorluğu ile prostat büyümesi
Karaciğer hastalığı
Akne
Bacakların ve ayakların şişmesi ile sıvı tutulması
Kilo alımı, kısmen artan iştahla ilgili olabilir
Yüksek tansiyon ve kolesterol
Uykusuzluk hastalığı
baş ağrısı
Artan kas kütlesi
Artan kan pıhtılaşması riski
Ergenlerde bodur büyüme
Karakteristik olmayan saldırgan davranış (iyi çalışılmamış veya açıkça kanıtlanmamış olsa da)
Ruh hali değişimleri, öfori, sinirlilik, muhakeme bozukluğu, sanrılar
Kadınlar arasında, yüksek testosteron seviyesinin belki de en yaygın nedeni polikistik over sendromudur (PCOS). Bu hastalık yaygındır. Premenopozal kadınların %6 ila %10'unu etkiler.
Tumblr media
PCOS'lu kadınların yumurtalıkları birden fazla kist içerir. Semptomlar düzensiz dönemler, doğurganlığın azalması, yüzde, ekstremitelerde, gövde ve kasık bölgesinde aşırı veya kaba saç, erkek tipi kellik, koyu, kalın cilt, kilo alımı, depresyon ve anksiyeteyi içerir. Bu sorunların çoğu için mevcut bir tedavi, erkek cinsiyet hormonlarının etkisini engelleyen bir diüretik (su hapı) olan spironolaktondur.
Hastalık veya ilaç kullanımı nedeniyle testosteron düzeyi yüksek olan kadınlarda, erkeklerin yaşayabileceği pek çok soruna ek olarak meme boyutunda küçülme ve ses kalınlaşması görülebilir.
Çok Az Testosteron
Son yıllarda araştırmacılar (ve ilaç şirketleri), özellikle erkekler arasında testosteron eksikliğinin etkilerine odaklandılar. Aslında, erkekler yaşlandıkça, testosteron seviyeleri, menopoza neden olan östrojendeki nispeten hızlı düşüşün aksine, her yıl yaklaşık %1 ila %2 arasında çok yavaş bir şekilde düşer. Testisler daha az testosteron üretir, hipofizden testislere testosteron yapmalarını söyleyen daha az sinyal gelir ve bir protein (seks hormonu bağlayıcı globulin (SHBG) adı verilen) yaşla birlikte artar. Tüm bunlar, testosteronun aktif (serbest) formunu azaltır. 45 yaşın üzerindeki erkeklerin üçte birinden fazlasının testosteron seviyeleri normal olarak kabul edilenden daha düşük olabilir (ancak daha önce belirtildiği gibi optimal testosteron seviyelerini belirlemek zor ve biraz tartışmalıdır).
Yetişkin erkeklerde testosteron eksikliği belirtileri şunları içerir:
Azaltılmış vücut ve yüz kılları
Kas kütlesi kaybı
Düşük libido, iktidarsızlık, küçük testisler, azalmış sperm sayısı ve kısırlık
Artan meme boyutu
sıcak basmalar
Sinirlilik, zayıf konsantrasyon ve depresyon
Vücut kıllarının dökülmesi
Kırılgan kemikler ve artan kırık riski
Tumblr media
Testosteron eksikliği olan bazı erkeklerin, testosteron replasmanı aldıklarında düzelecek olan düşük testosteronlarıyla ilgili semptomları veya durumları vardır . Örneğin, osteoporozlu ve düşük testosteronlu bir erkek, testosteron replasmanı ile kemik gücünü artırabilir ve kırık riskini azaltabilir.
Şaşırtıcı olduğu kadar, kadınlar testosteron eksikliği semptomlarından da rahatsız olabilir. Örneğin, hipofiz bezindeki hastalık, adrenal bez hastalığından testosteron üretiminin azalmasına neden olabilir. Düşük libido, azalmış kemik gücü, zayıf konsantrasyon veya depresyon yaşayabilirler.
Biliyor musun?
Düşük testosteronun o kadar da kötü bir şey olmadığı zamanlar vardır. En yaygın örnek muhtemelen prostat kanseridir. Testosteron, prostat bezini ve prostat kanserini büyümesi için uyarabilir. Bu nedenle, testosteron düzeylerini düşüren ilaçlar (örneğin, leuprolide) ve kastrasyon, prostat kanserli erkekler için yaygın tedavilerdir. Testosteron replasmanı alan erkekler prostat kanseri açısından dikkatle izlenmelidir. Testosteron prostat kanserini büyütebilse de, testosteron tedavisinin aslında kansere neden olduğu açık değildir.
Testosteronu Etkileyen Hastalıklar ve Durumlar
Erkekler, aşağıdakileri etkileyen koşullar veya hastalıklar nedeniyle testosteronda bir düşüş yaşayabilir:
Testisler – doğrudan yaralanma, kastrasyon, enfeksiyon, radyasyon tedavisi, kemoterapi, tümörler
Hipofiz ve hipotalamus bezleri – tümörler, ilaçlar (özellikle steroidler, morfin veya ilgili ilaçlar ve haloperidol gibi majör sakinleştiriciler), HIV/AIDS, bazı enfeksiyonlar ve otoimmün durumlar
Klinefelter sendromu (bir erkeğin fazladan bir x kromozomuna sahip olduğu) ve hemokromatoz (anormal bir genin hipofiz bezi de dahil olmak üzere vücutta aşırı demir birikmesine neden olduğu) gibi genetik hastalıklar da testosteronu etkileyebilir.
Kadınlarda, yumurtalıkların alınmasına ek olarak, hipofiz, hipotalamus veya adrenal bez hastalıkları nedeniyle testosteron eksikliği olabilir. Östrojen tedavisi seks hormonu bağlayıcı globulini arttırır ve yaşlanan erkekler gibi bu da vücuttaki serbest, aktif testosteron miktarını azaltır.
Testosteron Tedavisi
Şu anda, testosteron tedavisi öncelikle gecikmiş erkek ergenlik, düşük testosteron üretimi (testis, hipofiz veya hipotalamus fonksiyonundaki başarısızlık nedeniyle) ve bazı ameliyat edilemeyen kadın meme kanserlerinin tedavisi için onaylanmıştır.
Bununla birlikte, testosteron tedavisinin, önemli ölçüde düşük aktif (serbest) testosteron seviyeleri olan erkeklerde semptomları iyileştirmesi oldukça olasıdır, örneğin:
genelleştirilmiş zayıflık
Düşük enerji
kırılganlığı devre dışı bırakmak
Depresyon
Cinsel işlevle ilgili sorunlar
Biliş ile ilgili sorunlar.
Tumblr media
Bununla birlikte, normal testosteron seviyelerine sahip birçok erkek benzer semptomlara sahiptir, bu nedenle testosteron seviyeleri ile semptomlar arasında doğrudan bir bağlantı her zaman net değildir. Sonuç olarak, hangi erkeklerin ek testosteron ile tedavi edilmesi gerektiği konusunda bazı tartışmalar var.
Testosteron tedavisi, testosteron eksikliğine bağlı olabilecek düşük testosteron düzeyleri ve semptomları olan kadınlar için anlamlı  olabilir. (Düşük seviyeler ise net değil  olmadan belirtilerin anlamlıdır;. Tedavi riskleri faydalarını geçebilir) Ancak, bilgelik ve testosteron tedavisinin etkinliği cinsel işlev veya postmenopozal kadınlarda kognitif fonksiyon geliştirmek için belirsizdir.
Testosteron düzeyi normal olan kişiler bazen doktorlarının tavsiyesi üzerine testosteron ile tedavi edilirler ya da ilaçları kendileri alırlar. Bazıları bunu yaşlanma için bir "çözüm" olarak önerdi. Örneğin, 2003 yılında Harvard Tıp Okulu'ndan yapılan bir araştırma, normal testosteron sonuçlarıyla başlayan erkekler arasında bile, testosteron tedavisi alırken yağ kaybı, artan kas kütlesi, daha iyi ruh hali ve daha az kaygı kaydettiğini buldu. Kadınlar arasında da benzer gözlemler kaydedilmiştir. Bununla birlikte, vücut zaten yeterince yapıyorken testosteron almanın riskleri ve yan etkileri, yaygın kullanımı caydırmaktadır.
Özet
Testosteron, itibarının önerdiğinden çok daha fazlasıdır. Erkekler ve kadınlar, normal olarak gelişmek ve işlev görmek için uygun miktarda testosterona ihtiyaç duyarlar. Bununla birlikte, optimal testosteron miktarı net olmaktan uzaktır.
Testosteron seviyelerini kontrol etmek, kan testi yaptırmak kadar kolaydır. Zor olan kısım sonucu yorumlamaktır. Seviyeler gün boyunca değişir. Özellikle başka bir zamanda normalse, semptomların yokluğunda tek bir düşük seviye anlamsız olabilir. Testosteronun ne zaman ölçüleceğini, sonuçlara en iyi nasıl yanıt verileceğini ve tedavinin risklerini ne zaman kabul etmeye değer olduğunu bilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var.
Referanslar: https://technogezgin.com/testosteron-nedir-ne-ise-yarar-nasil-artar/
1 note · View note
mansetmalatya · 1 year
Text
Bahar Alerjisine İyi Gelebilecek 14 Öneri
Tumblr media
Baharın habercisi olan havaların ısınması, çiçeklerin açması ve ağaçların yeşermesi beraberinde bahar alerjisini de getiriyor. Saman nezlesi ya da alerjik rinit olarak da bilinen bahar alerjisi en çok çayır, çiçek ve ağaç polenlerinden kaynaklanıyor. Hapşırma, göz kaşıntısı, burnu tıkanıklığı gibi belirtileri olan ve bazı durumlarda başka hastalıklarla da karışabilen bahar alerjisinin tanısı için alerji deri testi yapılması gerekiyor. Tedavi edilmediğinde astıma dönüşebilen bahar alerjisine karşı alınacak önlemler ise hastalığın daha hafif geçmesine yardımcı oluyor. Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Selda Kaya, bahar alerjisi ve alınabilecek önlemler hakkında bilgi verdi. 3 yaş üstü çocuklar ve erişkinleri etkiler Bu aylarda çiçek tozları denilen çayır, çiçek ve ağaç polenlerinin havada dolaşımı artış gösterirken, polen alerjisi olan kişilerde de alerjik rinit belirtileri görülmektedir. Saman nezlesi olarak da bilinen bahar alerjisinin toplumda izlenme sıklığı ise yüzde 15-30 oranında değişirken, bu rahatsızlık daha çok 3 yaş ve üstü çocuklar ile erişkinleri etkilemektedir. Çayır, çiçek ve ağaç polenlerine dikkat! Alerjinin ortaya çıkma sebebi tam olarak bilinmese de yapılan araştırmalar, bazı özelliklere sahip kişilerde çeşitli maddelere alerjik reaksiyon gelişebildiğini göstermektedir. Özellikle genetik geçiş, bahar alerjisinin gelişmesinde risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Bahar alerjisinin ortaya çıkma zamanı ve şiddeti, ilgili alerjen maddenin ortamda bulunma yoğunluğuyla yakından ilişkilidir. Bahar alerjisi yaygın olarak mevsim geçişlerinde görülmekle birlikte, bu alerjiyi tetikleyen en önemli etken çayır, çiçek ve ağaç polenleri olmaktadır. Ağaç polenlerine alerjisi olanlar erken bahar aylarında, çimen alerjisi olanlar baharın son dönemi ile yaz aylarında alerjik reaksiyon göstermektedir. Göz kaşıntısı ve burun tıkanıklığı sık görülen belirtilerdendir Genellikle her yıl belirli zaman diliminde tekrarlayan bahar alerjisinin başlıca belirtileri arasında hapşırma, burun tıkanıklığı, burun akması, burun kaşıntısı, kaşıntılı sulu gözler, ağız veya boğaz kaşıntısı, göğüste sıkışma bulunmaktadır. Bununla birlikte baş ağrısı, nefes darlığı, hırıltılı solunum, öksürme ve bazı kişilerde koku ve tat duyusunun azalması ise daha az görülen semptomlar arasında yer almaktadır. Alerji deri testi ve kan testleri ile tanı konulmalıdır Mikropların sebep olduğu hastalıklarla karışabilen bahar alerjisinin tanısı ayrıntılı muayenenin yanı sıra alerji deri testi veya kan testleri ile konulmalıdır. Bunlara ek olarak kantitatif Ig tespiti, serum total Ig E, allerjene özgü I gE solunum fonksiyon testleri de hasta özelinde istenebilmektedir. Alerjenlere maruziyet azaltılmalı  Bahar alerjisinin yarattığı şikayetleri önlemenin en iyi yolu alerjenlerden kaçınmaktır. Polenlerin yoğun olduğu yerlerde az zaman geçirmek, gündüz camları kapalı tutmak, eve gelince duş almak yararlı olmakta; bununla birlikte tedavide antihistaminik antialerjik ilaçlar, burun spreyleri ve alerji aşıları kullanılmaktadır. Tedavi edilmeyen alerji astıma neden olur Uygun tedavi ve takip ile kontrol altına alınmayan bahar alerjisi astıma neden olabilmektedir. Toplumun ortalama yüzde 10’unda görülen astımın en önemli nedeni alerjidir. Astım ise düzenli takip ve tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Bahar alerjisine karşı alınacak önlemler  - Alerjenlerin bulunduğu ortamdan uzaklaşılmalı, - Alerji mevsimi öncesi doktor kontrolüne gidilmeli ve uygun ilaçlara başlanmalı, - Dışarıda geçirilen zaman kısıtlanmalı, - Klima kullanılmadan önce temizliği yapılmalı, - Burun tuzlu su ile hazırlanan gargara veya steril spreyler ile sık sık temizlenmeli, - Yeterli miktarda sıvı tüketilmeli, - Kıyafet, ayakkabı, saç aksesuarı gibi eşyalar değiştirilerek alerjenler evin dışında bırakılmalı ve duş alınmalı, - Dışarıda giyilen ayakkabı veya terlikler kapının dışında bırakılmalı veya kapalı bir dolaba kaldırılmalı, - Polenlerin yoğun olduğu zamanlarda maske takılmalı, - Sağlıklı beslenilmeli ve bağışıklık desteklenmeli. Her öğünde mutlaka en az bir adet taze meyve ve sebze tüketilmeli, - Üzüm, elma, portakal ve domates gibi alerji belirtilerini artıran gıdalar dikkatli tüketilmeli, - Bulunulan ortamdaki nem buhar makineleri ile uygun seviyeye getirilmeli, - Sigaradan uzak durulmalı, - Polenler çamaşırlara yapışabildiğinden çamaşırlar dışarıda kurutulmamalıdır. Read the full article
0 notes
olmakihtimali · 4 years
Text
Yeni insan ırkı(!)
Tumblr media Tumblr media
“Kristal” denilince gümüşlüğe dizdiğimiz kristal takımlar, yada “indigo” denilince aklımıza sadece eşarp renkleri geliyordu..
Öyle değil mi?
Hiç tasavvur edebilir miydik bu kavramların yeni bir insan ırkına ait olacağını?
Ne sandık ki sahi?
Bill Gates hep Afrika ile uğraşacak, Amerika sadece ortadoğuyu vuracak, İsrail sürekli Kudüs’ü işgal edecek bize dokunmayan yılan hep biiiiin yaşayacak!
Oysa bugün biyolojik olarak öyle bir yerdeyiz ki; inanın çekip alnımızdan vursalar belki daha iyiydi..
Bugün “Fıtrat savaşı” veriyoruz bizler..
Allah bizi nasıl yarattı ise, öyle kalabilmek adınadır verdiğimiz tüm mücadele.
Yoksa firavunlukta gözümüz yok ki hiç başımız ağrımasın türünden bir sağlık isteyelim..
Yada toprak Rasulullah’ın üzerine atılmışken, daha uzun ömürlü olalım diye sakınmıyoruz kimyasallardan kendimizi ve ehlimizi..
Ne için peki bunca uğraş?
Bizler bugün tek bir şeyin bedelini ödüyoruz.
“Allah Rasulu ve Ashabının ciddiye aldığı kadar Deccali ciddiye almadık, almıyoruz!”
Ne bu rahatlık?
Asıl Peygamber ve ashabı demeli değiller miydi;
-Ya İslam daha yeni geldi, ne deccali? Ne kıyameti? Daha bir sürü alamet var bizi mi bulacak Deccal!
Demediler!
Aksine her namazlarında Deccal ve fitnelerinden Allaha sığındılar.
Ya biz?
Sanki bunca uyarı bize gelmemiş, bunca tuzak bize kurulmamış, ahir zaman ümmeti değilmişiz gibi herşeyden habersiz yaşıyoruz.
Önümüze ne koysalar sazan misali atlıyoruz.
Ne vaad etseler mucize geliyor inanıyoruz.
Bizler senelerdir;
-İnsanların fıtratlarıyla oynuyorlar, ekini ve nesli ifsad ettiler, doğacak çocuklar normal insan fıtratında olmayacaklar! Diye haykırdıkça sesimiz duyulmadı, umursanmadı.
Dünyanın nüfusu azaltılıyor dedikce “komplo bunlar” dendi..
Çocuklarımız değişiyor dedikçe “çamaşır susuz temizlik, margarinsiz kurabiye olmaz” dendi..
Sonuç?
Gerçekten hasta bir nesil.. Hem bedenen, hem ruhen hasta bir nesil..
Nasıl ki bunca savurganlığımız doğayı, suyu, havayı mahvetti ve hiçbirşeyi geri alamıyoruz, işte bu umursamazlığımızda evlatlarımızı mahvediyor ve biz hala uyuyoruz.
Konuyu daha iyi anlayasınız diye bu izahlarda bulundum.
Mevzumuza gelecek olursak;
İnanın ne yaptılar, nasıl yaptılar bilmiyorum. Ancak bugün millet, din, ırk ayrımı yapmadan bu ifsadı herkes üzerinde gerçekleştirdiler. Hemde mucize ve çok güzel bir durummuş gibi lanse ederek..
Hatta öyle ki “bizim kristal ve indigo hafızlarımız vaaar” diye övünen kadınlar görüyor, acı bir tebessümle idraksizliklerine yanıyorum.
Bugün “kristal, indigo, gökkuşağı, melek çocuklar” ismini verdikleri ve kendilerininde normal insan formunda olmadığını kabul ettikleri türden bir nesil geldi.
İlk olarak indigolar doğmaya başladı. Neden indigo adı verildi?
Her insanın letaifleri yani bilimsel lisan ile Auraları vardır.
Bunu ilimsel olarak zaten biliyorduk peki bilim nasıl kabul etti derseniz;
1939 yılında Sovyet Bilim Adamı olan Semyon Kirlian’ın icadı ile “Kirlian fotoğrafçılığı” ortaya çıkmıştır.
Bu icad ile insanların letaif yani auralarının fotoğrafları çekilebilmiştir.
Her insanda 7 renk aura keşfedilmiştir.
Bunun manevi bir hal olduğu ise; canlı bir yaprağın aurasının resmini çekiyorlar ve daha sonra bu yaprağı koparıyorlar.
Aurada çok açık bir değişme görülüyor ve yaprak kurudukça aura yavaş yavaş kayboluyor. Buna bilimde “hayalet yaprak etkisi” (phantom leaf effect) ismini verip İslam’daki letaifleri bir nevi bilimselde ispatlamış oldular.
Her fıtrat sahibi insanda 7 renk aura olması gerekirken bu insan türlerinde sadece 1 adet var.
Oda fıtri bir şekilde değil.
Bilimsel olarak tespit edildiğine göre indigo ve kristal insanların sadece iki kaşlarının ortasındaki letaiflerinden yani 3. Göz çakralarından “indigo” rengi bir ışık saçılıyor.
Indigo rengi dünya varlıklarının auralarında yoktur!
Ve bundan da başka letaifleri yok..
Kristal çocukların ise aynı şekilde sadece pastel kırmızı tonlarda ışık saçılıyor buda sadece hayvanlarda mevcut..
Bu sebeple duyarsız, itaat eden, boyun eğen, uyumlu, hissiz, donuk bakışlı, mimikleri enteresan bir yapıda olduklarını farkedersiniz.
Bir diğer farklılıkları ise DNA yapıları..
Normal bir insanın dna sarmalları çifttir.
Ancak bu insanların 12 sarmalları vardır.
Bunu ilk dile getiren genetikçi Dr. Berranda Fox;
“İnsanları 12 sarmallı DNA’lar ile mutasyona uğratacaklarını” itiraf etmiştir.
Peki sonra ne oldu?
Dr. Fox’un “araştırmaları” internette yaygın olarak paylaşılmışsa da, bu araştırmacının bir sahtekar olduğunu savunanlar, dava açıp kliniğini kapattırdılar.
Ama bugün onun doğru söylediği artık reddedilemez bir gerçektir.
Bugün “filozof” diye adlandırılan ama aslında kristal çocuk olan Atakan’ın videosu yayınlanmasaydı bu gerçeklerden binlerce kişi hala habersiz yaşayacaktı..
Neden patladı birden bire ve bir günde tüm medya organları üşüştü bu garip bakışlı çocuğun başına?
Oysa yaptığı tek şey yaşına uygun olmayan materyalist kitaplar okumaktı.
Başka?
4 yaşında Kuran hafızları, 7 yaşında Buhari ve Müslim hafızları da var bu ülkede oysa?
Neden bu çocuk?
Çünkü dahi olarak lanse edilip peşine kristal olduğu vurgulandı..
Medya ne vakit hayrlı bir iş için uğraşmış ki bugün bunu yapacak?
Neden kanıyoruz herşeye?
Belki yüzlerce anne benim çocuğumda kristal, indigo olsun diye çocuğunun genleriyle oynatacak ben buna eminim!
Her olan biten bizim hayrımıza değil neden bunu anlamıyoruz ısrarla?
İnsana enerjide, ilhamda iki kanaldan gelir.
Bu ya Rahmanidir ya şeytani.
Bugün vaad edip gerçekleştirdikleri bir program var Matrix filmindeki gibi.
İnsanın beynine bir program yüklüyorlar ve 1-2 haftada çatır çatır ingilizce konuşuyor.
Bu şeytani olandır çünkü bilinçaltına müdahale ettiriyorsun sana nasıl bir enerji yolladılar bilmiyorsun ingilizce programını yükleyen başka neler yükleyecek yada bilinçaltından neler silecek bilmiyorsun!
Oysa Yahudiler Rasulullahı yanlış bilgilendirmesin diye tam 15 günde İbranice öğrenen sahabelerde geçti bu dünyadan. İste bu Rahmani olandı!
Allahın yardımıyla olandı, davası için çırpınana bahşedilendi.
Yada daha günümüzden bir örnek verecek olursak bugün aynı programın beyine yüklenmesiyle bir anda karete ustası yada çok ağır halter kaldıran insana dönüşüyorlar. Bu şeytani olandır.
Rahmani olanı Çanakkalede Seyyid Onbaşının Ya Allah deyip kaldırdığı gülle ile gördü atalarımız.
Şimdi bu çocuğa gelecek olursak konuştuklarını analiz edin..
Bu yaşta Evrim teorisinden bahsedip;
-İnsan topraktan yaratılmadı. Tek hücreli varlıklardan evrim sürecinde oluştu diyor..
Yani bu nedir? Bunun Rahmani bir tarafı var mı?
Kristal ve indigo çocukların rehberleri şöyle diyorlar;
-Bu insanların amaçları; Eski medeniyetleri, örfleri, kanunları, eğitim sistemini yıkıp kendi sistemlerini kurmaktır.
Bugün dinlediğimiz çocuk ne dedi?
-Eğitim sistemini düzelttikten sonra adalete yön vereceğim! Pardon, yön vereceğiz.. diye büyük büyük iddialarını savurdu.
Biyolog Dr Aidin Salih bu konu hakkında;
-Ben onların Deccalin askeri olacağını düşünüyorum. Zaten onlarda bunu saklamıyor ki.. “Bizler hükümetin başına geçeceğiz, bütün kuvvetleri ele alacağız” diyorlar. Demiştir.
Peki dahası?
Yine bu çocukların rehberleri şöyle derler;
-Kristal ve indigo çocuklar şifacıdır. Dokundukları yeri iyileştirebilirler.
Bugün dinlediğimiz çocuk ne dedi?
-Ben bugün çözülmeyen hastalıklara çare bulacağım.Down sendromu, otizm, şizofreni hastalıklarını iyileştireceğim!
Biyolog Dr Aidin Salih bu konu hakkında;
-Onlar, şifacı olup sizi iyileştireceklerini söyleyecekler. Bütün hastalıkları tedavi edeceklerini söyleyecekler. Onların gözlerine baktığınızda hemen anlarsınız! Sizi göz temasları ile etki altına alabilirler.
Yine onların rehberleri;
-Onlar yıldızların çocuklarıdır. 5 boyutlu bir dünyadan geliyorlar. İnsanların ve bebeklerin bedenlerine yerleşiyorlar. Onlar bu kötü düzene karşı savaş açacaklar..
İndigo olanlar savaşarak tüm kötülükleri temizleyecekler dünyadan ve onlar güvenli bir dünya bırakacaklar.. diyorlar..
Şimdi bu durum bize ütopik gelebilir.
Bende size derim ki hiç rukye videosu izlediniz mi?
Metafizik varlıkların insan bedenini kullandıkları ve hatta onları yönlendirip kendilerinin onların ağzından konuştuğu artık kimseye kapalı bir mesele değildir..
Durum bu kardeşler.
“Onlar insanların bedenlerini kullanıyorlar. Bu çocuklardan uzak durun. Siz onlara hiçbirşey yaptıramazsınız, ama onlar size herşey yaptırırlar. Onlar hakkında konuşmak çok tehlikelidir. Allah sizi büyük bir toplantıda onların hakkında konuşmaktan korusun. Çünkü onlar heryerdeler ve size saldırırlar. İstanbul’da çok belirtileri var.
(Aidin Salih-02.03.2013)
Aradan geçen 7 sene sonrasında İslam hekimesi Aidin Salih’in ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gördük
Ancak Mümin ferasetiyle bakanlar hemen anlarlar ve çok rahatsızlık duyarlar bu insanlardan..
Fiziki yapıları, gözleri ve bakışları asla normal değildir.
Özellikle bahsettigi konulara bir dikkat edin.
“İnsanlıgın kurtuluşu, adalet sağlamak, ahlak” gibi konuları anlatarak bize New Age tarikatların söylemlerini bariz söylüyor..
Ancak her şeye bilmeden atlayan ve sonra “aaa pardon” demeye alışmış ülkem icin bu insanlar malesefki baştacı yapılacak..
Ülkemizde ve dünyada durumu anlatabilen sayılı insanlar var..
Ancak fıtrat sahibi, Müslüman basiretiyle bakanlar anlayabilir.. Kalpleri rahatsız olur..
Rabbim bizi ve neslimizi korusun.. Umarım “Sade hayat imandandır” buyurarak bizleri sade olmaya sevk eden Peygamberimizi bir nebze anlarız..
Avuçlarınıza bol bol okuyup yavrularınızı mesh edin, sünnetullaha yapışın, farzları terk etmeyin, bol bol zikir ve dua edin bizleri muhafaza edecek başka birsey yoktur..
Dualaşalım..
Yağmur İbiç/19.02.2020
166 notes · View notes
name-ihumayun · 4 years
Photo
Tumblr media
KRİSTAL VE İNDİGO ÇOCUKLAR "Kristal" denilince gümüşlüğe dizdiğimiz kristal takımlar, yada "indigo" denilince aklımıza sadece eşarp renkleri geliyordu.. Öyle değil mi? Hiç tasavvur edebilir miydik bu kavramların yeni bir insan ırkına ait olacağını? Ne sandık ki sahi? Bill Gates hep Afrika ile uğraşacak, Amerika sadece ortadoğuyu vuracak, İsrail sürekli Kudüs'ü işgal edecek bize dokunmayan yılan hep biiiiin yaşayacak! Oysa bugün biyolojik olarak öyle bir yerdeyiz ki; inanın çekip alnımızdan vursalar belki daha iyiydi.. Bugün "Fıtrat savaşı" veriyoruz bizler.. Allah bizi nasıl yarattı ise, öyle kalabilmek adınadır verdiğimiz tüm mücadele. Yoksa firavunlukta gözümüz yok ki hiç başımız ağrımasın türünden bir sağlık isteyelim.. Yada toprak Rasulullah'ın üzerine atılmışken, daha uzun ömürlü olalım diye sakınmıyoruz kimyasallardan kendimizi ve ehlimizi.. Ne için peki bunca uğraş? Bizler bugün tek bir şeyin bedelini ödüyoruz. "Allah Rasulu ve Ashabının ciddiye aldığı kadar Deccali ciddiye almadık, almıyoruz!" Ne bu rahatlık? Asıl Peygamber ve ashabı demeli değiller miydi; -Ya İslam daha yeni geldi, ne deccali? Ne kıyameti? Daha bir sürü alamet var bizi mi bulacak Deccal! Demediler! Aksine her namazlarında Deccal ve fitnelerinden Allaha sığındılar. Ya biz? Sanki bunca uyarı bize gelmemiş, bunca tuzak bize kurulmamış, ahir zaman ümmeti değilmişiz gibi herşeyden habersiz yaşıyoruz. Önümüze ne koysalar sazan misali atlıyoruz. Ne vaad etseler mucize geliyor inanıyoruz. Bizler senelerdir; -İnsanların fıtratlarıyla oynuyorlar, ekini ve nesli ifsad ettiler, doğacak çocuklar normal insan fıtratında olmayacaklar! Diye haykırdıkça sesimiz duyulmadı, umursanmadı. Dünyanın nüfusu azaltılıyor dedikce "komplo bunlar" dendi.. Çocuklarımız değişiyor dedikçe "çamaşır susuz temizlik, margarinsiz kurabiye olmaz" dendi.. Sonuç? Gerçekten hasta bir nesil.. Hem bedenen, hem ruhen hasta bir nesil.. Nasıl ki bunca savurganlığımız doğayı, suyu, havayı mahvetti ve hiçbirşeyi geri alamıyoruz, işte bu umursamazlığımızda evlatlarımızı mahvediyor ve biz hala uyuyoruz. Konuyu daha iyi anlayasınız diye bu izahlarda bulundum. Mevzumuza gelecek olursak; İnanın ne yaptılar, nasıl yaptılar bilmiyorum. Ancak bugün millet, din, ırk ayrımı yapmadan bu ifsadı herkes üzerinde gerçekleştirdiler. Hemde mucize ve çok güzel bir durummuş gibi lanse ederek.. Hatta öyle ki "bizim kristal ve indigo hafızlarımız vaaar" diye övünen kadınlar görüyor, acı bir tebessümle idraksizliklerine yanıyorum. Bugün "kristal, indigo, gökkuşağı, melek çocuklar" ismini verdikleri ve kendilerininde normal insan formunda olmadığını kabul ettikleri türden bir nesil geldi. İlk olarak indigolar doğmaya başladı. Neden indigo adı verildi? Her insanın letaifleri yani bilimsel lisan ile Auraları vardır. Bunu ilimsel olarak zaten biliyorduk peki bilim nasıl kabul etti derseniz; 1939 yılında Sovyet Bilim Adamı olan Semyon Kirlian'ın icadı ile "Kirlian fotoğrafçılığı" ortaya çıkmıştır. Bu icad ile insanların letaif yani auralarının fotoğrafları çekilebilmiştir. Her insanda 7 renk aura keşfedilmiştir. Bunun manevi bir hal olduğu ise; canlı bir yaprağın aurasının resmini çekiyorlar ve daha sonra bu yaprağı koparıyorlar. Aurada çok açık bir değişme görülüyor ve yaprak kurudukça aura yavaş yavaş kayboluyor. Buna bilimde "hayalet yaprak etkisi" (phantom leaf effect) ismini verip İslam'daki letaifleri bir nevi bilimselde ispatlamış oldular. Her fıtrat sahibi insanda 7 renk aura olması gerekirken bu insan türlerinde sadece 1 adet var. Oda fıtri bir şekilde değil. Bilimsel olarak tespit edildiğine göre indigo ve kristal insanların sadece iki kaşlarının ortasındaki letaiflerinden yani 3. Göz çakralarından "indigo" rengi bir ışık saçılıyor. Indigo rengi dünya varlıklarının auralarında yoktur! Ve bundan da başka letaifleri yok.. Kristal çocukların ise aynı şekilde sadece pastel kırmızı tonlarda ışık saçılıyor buda sadece hayvanlarda mevcut.. Bu sebeple duyarsız, itaat eden, boyun eğen, uyumlu, hissiz, donuk bakışlı, mimikleri enteresan bir yapıda olduklarını farkedersiniz. Bir diğer farklılıkları ise DNA yapıları.. Normal bir insanın dna sarmalları çifttir. Ancak bu insanların 12 sarmalları vardır. Bunu ilk dile getiren genetikçi Dr. Berranda Fox; "İnsanları 12 sarmallı DNA'lar ile mutasyona uğratacaklarını" itiraf etmiştir. Peki sonra ne oldu? Dr. Fox'un "araştırmaları" internette yaygın olarak paylaşılmışsa da, bu araştırmacının bir sahtekar olduğunu savunanlar, dava açıp kliniğini kapattırdılar. Ama bugün onun doğru söylediği artık reddedilemez bir gerçektir. Bugün "filozof" diye adlandırılan ama aslında kristal çocuk olan Atakan'ın videosu yayınlanmasaydı bu gerçeklerden binlerce kişi hala habersiz yaşayacaktı.. Neden patladı birden bire ve bir günde tüm medya organları üşüştü bu garip bakışlı çocuğun başına? Oysa yaptığı tek şey yaşına uygun olmayan materyalist kitaplar okumaktı. Başka? 4 yaşında Kuran hafızları, 7 yaşında Buhari ve Müslim hafızları da var bu ülkede oysa? Neden bu çocuk? Çünkü dahi olarak lanse edilip peşine kristal olduğu vurgulandı.. Medya ne vakit hayrlı bir iş için uğraşmış ki bugün bunu yapacak? Neden kanıyoruz herşeye? Belki yüzlerce anne benim çocuğumda kristal, indigo olsun diye çocuğunun genleriyle oynatacak ben buna eminim! Her olan biten bizim hayrımıza değil neden bunu anlamıyoruz ısrarla? İnsana enerjide, ilhamda iki kanaldan gelir. Bu ya Rahmanidir ya şeytani. Bugün vaad edip gerçekleştirdikleri bir program var Matrix filmindeki gibi. İnsanın beynine bir program yüklüyorlar ve 1-2 haftada çatır çatır ingilizce konuşuyor. Bu şeytani olandır çünkü bilinçaltına müdahale ettiriyorsun sana nasıl bir enerji yolladılar bilmiyorsun ingilizce programını yükleyen başka neler yükleyecek yada bilinçaltından neler silecek bilmiyorsun! Oysa Yahudiler Rasulullahı yanlış bilgilendirmesin diye tam 15 günde İbranice öğrenen sahabelerde geçti bu dünyadan. İste bu Rahmani olandı! Allahın yardımıyla olandı, davası için çırpınana bahşedilendi. Yada daha günümüzden bir örnek verecek olursak bugün aynı programın beyine yüklenmesiyle bir anda karete ustası yada çok ağır halter kaldıran insana dönüşüyorlar. Bu şeytani olandır. Rahmani olanı Çanakkalede Seyyid Onbaşının Ya Allah deyip kaldırdığı gülle ile gördü atalarımız. Şimdi bu çocuğa gelecek olursak konuştuklarını analiz edin.. Bu yaşta Evrim teorisinden bahsedip; -İnsan topraktan yaratılmadı. Tek hücreli varlıklardan evrim sürecinde oluştu diyor.. Yani bu nedir? Bunun Rahmani bir tarafı var mı? Kristal ve indigo çocukların rehberleri şöyle diyorlar; -Bu insanların amaçları; Eski medeniyetleri, örfleri, kanunları, eğitim sistemini yıkıp kendi sistemlerini kurmaktır. Bugün dinlediğimiz çocuk ne dedi? -Eğitim sistemini düzelttikten sonra adalete yön vereceğim! Pardon, yön vereceğiz.. diye büyük büyük iddialarını savurdu. Biyolog Dr Aidin Salih bu konu hakkında; -Ben onların Deccalin askeri olacağını düşünüyorum. Zaten onlarda bunu saklamıyor ki.. "Bizler hükümetin başına geçeceğiz, bütün kuvvetleri ele alacağız" diyorlar. Demiştir. Peki dahası? Yine bu çocukların rehberleri şöyle derler; -Kristal ve indigo çocuklar şifacıdır. Dokundukları yeri iyileştirebilirler. Bugün dinlediğimiz çocuk ne dedi? -Ben bugün çözülmeyen hastalıklara çare bulacağım.Down sendromu, otizm, şizofreni hastalıklarını iyileştireceğim! Biyolog Dr Aidin Salih bu konu hakkında; -Onlar, şifacı olup sizi iyileştireceklerini söyleyecekler. Bütün hastalıkları tedavi edeceklerini söyleyecekler. Onların gözlerine baktığınızda hemen anlarsınız! Sizi göz temasları ile etki altına alabilirler. Yine onların rehberleri; -Onlar yıldızların çocuklarıdır. 5 boyutlu bir dünyadan geliyorlar. İnsanların ve bebeklerin bedenlerine yerleşiyorlar. Onlar bu kötü düzene karşı savaş açacaklar.. İndigo olanlar savaşarak tüm kötülükleri temizleyecekler dünyadan ve onlar güvenli bir dünya bırakacaklar.. diyorlar.. Şimdi bu durum bize ütopik gelebilir. Bende size derim ki hiç rukye videosu izlediniz mi? Metafizik varlıkların insan bedenini kullandıkları ve hatta onları yönlendirip kendilerinin onların ağzından konuştuğu artık kimseye kapalı bir mesele değildir.. Durum bu kardeşler. "Onlar insanların bedenlerini kullanıyorlar. Bu çocuklardan uzak durun. Siz onlara hiçbirşey yaptıramazsınız, ama onlar size herşey yaptırırlar. Onlar hakkında konuşmak çok tehlikelidir. Allah sizi büyük bir toplantıda onların hakkında konuşmaktan korusun. Çünkü onlar heryerdeler ve size saldırırlar. İstanbul'da çok belirtileri var. (Aidin Salih-02.03.2013) Aradan geçen 7 sene sonrasında İslam hekimesi Aidin Salih'in ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gördük Ancak Mümin ferasetiyle bakanlar hemen anlarlar ve çok rahatsızlık duyarlar bu insanlardan.. Fiziki yapıları, gözleri ve bakışları asla normal değildir. Özellikle bahsettigi konulara bir dikkat edin. "İnsanlıgın kurtuluşu, adalet sağlamak, ahlak" gibi konuları anlatarak bize New Age tarikatların söylemlerini bariz söylüyor.. Ancak her şeye bilmeden atlayan ve sonra "aaa pardon" demeye alışmış ülkem icin bu insanlar malesefki baştacı yapılacak.. Ülkemizde ve dünyada durumu anlatabilen sayılı insanlar var.. Ancak fıtrat sahibi, Müslüman basiretiyle bakanlar anlayabilir.. Kalpleri rahatsız olur.. Rabbim bizi ve neslimizi korusun.. Umarım "Sade hayat imandandır" buyurarak bizleri sade olmaya sevk eden Peygamberimizi bir nebze anlarız.. Avuçlarınıza bol bol okuyup yavrularınızı mesh edin, sünnetullaha yapışın, farzları terk etmeyin, bol bol zikir ve dua edin bizleri muhafaza edecek başka birsey yoktur.. Dualaşalım.. Yağmur İbiç/19.02.2020
62 notes · View notes