Tumgik
#antlaşma
bilaldemirkr · 7 months
Text
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: 'Özgür irademizle kurduğumuz devletimizin tanınması gerekiyor'
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/kktc-cumhurbaskani-tatar-ozgur-irademizle-kurdugumuz-devletimizin-taninmasi-gerekiyor/
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: 'Özgür irademizle kurduğumuz devletimizin tanınması gerekiyor'
Tumblr media
???????KKTC Cumhurbaşkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre Tatar, Birleşmiş Milletler (BM) 78. Genel Kurulu dolayısıyla bulunduğu New York’ta KKTC vatandaşları ile bir araya geldi.
Tatar, burada yaptığı konuşmada, yurt dışında yaşayan Kıbrıs Türklerinin birlik ve beraberlik içinde olduklarını ve öz vatanlarından asla kopmadıklarını belirtti.
Gelecek kuşakların KKTC ile bağlarını sürdürmesinin önemine dikkati çeken Tatar, Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğinin önemli olduğunu vurguladı.
Tatar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türklerine yapılan haksızlıkların son bulması, zulüm niteliğindeki ambargo ve izolasyonların kaldırılması ve KKTC’nin bağımsızlığının kabul görmesi ve tanınması gerektiğini söylediğini aktararak, “Verilen bu destek, tüm dünyada haklı davamızın duyurulması ve kabul görmesi bakımından önemlidir” dedi.
Farklı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi için yürütülen çalışmaların önemine de işaret eden Tatar, “KKTC, artık bir gerçektir, Kıbrıs Türkünün geleceği için bağımsız bir şekilde yaşayabileceği bir vatan toprağıdır, hepimizin öz vatanıdır” diye konuştu.
???????Tatar, New York’taki temaslarına da değinerek, Kıbrıs Türk halkının haklı mücadelesinin dünyada yer bulabilmesi için Kıbrıs’ta yapılan ayrımdan mutlak suretle vazgeçilmesi gerektiğini dile getirdi.
“Özgür irademizle kurduğumuz devletimizin tanınması gerekiyor.” diyen Tatar, bu şekilde oluşacak bir işbirliği sonucunda tüm bölgenin istikrardan yarar sağlayabileceğini söyledi.
“İLERİDE BİR ANTLAŞMA OLACAKSA, O ANTLAŞMANIN BİR TARAFI DA KKTC OLACAKTIR”
Tatar, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile New York’ta gerçekleştirdiği görüşmeye değindi.
Görüşmede, Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunu anlattığını kaydeden Tatar, hiçbir zaman dayatma bir çözümü kabul etmeyeceklerini söylediğini aktardı.
Tatar, ancak özgür irade ile yapılacak bir görüşme sonrasında bir antlaşma olabileceğini vurgulayarak, “İleride bir antlaşma olacaksa, o antlaşmanın bir tarafı da KKTC olacaktır” ifadesini kullandı.????
0 notes
dizimdedinlen · 6 months
Text
Dinle, Müzeyyen. Ben kimisine öyle bir değer biçtim ki, o kişi canıma okusa bile onun canı hep sağ olsun istedim. Aynı değeri hiç görmedim. Üzüldüm mü? Evet. Yine de hiç kızmadım. Çünkü o değeri, ona ben biçtim; kafama dayanmış bir silah yoktu. Karşılıklı olacağına dair bir antlaşma da imzalamadık. Sözün özü, kimse kimseyi sevmek zorunda değildir; sen de zorunda hissetme, Müzeyyen. Bana verebileceğin sahte bir sevgi ise, at tokatını ve sahici olup kapat kapılarını.
35 notes · View notes
olumlerandevu · 5 months
Text
Dinle, Müzeyyen. Ben kimisine öyle bir değer biçtim ki, o kişi canıma okusa bile onun canı hep sağ olsun istedim, aynı değeri hiç görmedim. Üzüldüm mü? Evet. Yine de hiç kızmadım. Çünkü o değeri, ona ben biçtim; kafama dayanmış bir silah yoktu, karşılıklı olacağına dair bir antlaşma da imzalamadık. Sözün özü; kimse kimseyi sevmek zorunda değildir, sen de zorunda hissetme, Müzeyyen. Bana verebileceğin sahte bir sevgi ise, at tokatını ve sahici olup kapat kapılarını.
26 notes · View notes
yasamsallik · 9 months
Text
"Alıntı" Haydar Köse...
Diyanet İşleri Başkanlığı, 130 bin imamı (eşleriyle birlikte) günlüğü 920 liradan, antlaşma yaptıkları 5 yıldızlı otellerde bir haftalık tatile gönderiyor..!
Ülke ekonomik buhran içinde, yoksulluk ve işsizlik diz boyu..
Pandemi de küçük esnafa yapılmayan yardımın parasıyla, imamlara süper lüx tatil yaptırılıyor..
Anlaşma yapılan otellerin sahibi de kimmiş yahu diye sorarsanız.?
TBMM eski başkanı, Atatürk'e kin ve nefret kusan İsmail Kahraman.!!
Şimdi, maaşlarımızdan kesilen vergiler, alışverişlerde ödediğimiz KDV'ler, ÖTV'lerin bu ''the imams holiday'' için harcanacak. Gidecek parayı bir hesaplayalım..
920 X 7 = 6.440 TL (bir imam için)
920 X 7 = 6.440 TL (bir imam eşi için)
130.000 imam X 12.880 TL = 1.674.440.000 TL...
Bir milyar, altıyüz yetmişdört milyon, dörtyüz bin LİRA..
Söylenecekler bu kadar.. Şimdi dağılabilirsiniz..!!
31 notes · View notes
doriangray1789 · 6 months
Text
Tumblr media
Arkadaki donanma ağırlığı İngiliz savaş gemilerinden oluşan itilaf devletlerine aittir
dönemi biraz hatırlatalım
30 Ekim 1918
-Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. Padişah Vahdettin, "Koşullar ne kadar ağır olursa olsun, bir an önce ateşkes anlaşmasını imzalayın. Zaman içinde İngiliz dostluğunu elde ederiz..." talimatını verir. -Ve heyet Antlaşma'yı, Limni Adası''nın Mondros Limanı'nda Agamemnon adlı İngiliz savaş gemisinde imzalar. Agamemnon, 3 bin yıl önce aynı coğrafyada Truva'yı istila eden Aka'ların Komutanı'nın adıydı. Osmanlı Devleti'nin ölüm fermanı, 3 bin yıl sonra Agamemnon adlı savaş gemisinde imzalanıyordu. -Bu Antlaşma'yla Osmanlı Devleti fiilen sona erer. Ancak, Antlaşma bir başarı olarak tanıtılır. Osmanlı Meclisi, antlaşmayı oybirliğiyle onaylar. Osmanlı PTT’si, Antlaşma için anma pulları çıkarır. -Oysa, İstanbul dahil Anadolu'nun işgali başlar.
sonra 1920 de İstanbul işgal edilir fiilen son bulan Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması ve bölüşülmeli gereklidir bu nedenle 1921 Sevr anlaşması imzalanır
devam etmeye gerek var mı?
O ZAMAN BİR KİŞİ ÇIKAR VE
“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER” der…
21 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
Sıkıntı İçinde Saklanan Rahmet
Yüce Mevla, bazı kurallarını sevgi ile kendine çağırırken, bazılarını acı, sancı, fakirlik, sıkıntı ve zorluk kemendiyle kendisine çeker. Onları zikre, fikre, tövbeye, uyanmaya duaya davet eder.
Yüce Allah mahzun gönülleri sever. Hastalık, fakirlik ve musibetler insanı mahzun eder, kibrini kırar, insana acizliğini hatırlatır. İbret alanın kalbini inceltir, fikrini düzeltir, Allah’a yöneltir.
İman ve ibret gözüyle bakılırsa, başa gelen sıkıntı ve musibetler içinde saklanmış ilahi lütuflar görülür. Bu lütuf bazen işin sonunda, bazen daha sonra, bazen ahirette anlaşılır.
Hz. İbrahim a.s ateşe atılmasaydı, ondaki halil (dostluk) sıfatı ortaya çıkmaz, kalbindeki ilahi aşkı, vefası ve safası bilinmezdi.
Hz. Yusuf a.s. kuyuya atılmasaydı ve köle diye satılmasaydı Mısır’a sultan olup tahta çıkamazdı. Zindana hapsedilmeseydi temizliği ve mertliği anlaşılmazdı. Mısır’da ve civarında kıtlık olmasaydı, halk Hz. Yusuf’un dirayetini ve Allah katındaki kıymetini bilemez, putların acizliğini göremez, tevhid inancına ulaşamaz, belki de Hz. Yakup a.s., Hz Yusuf’la a.s. buluşamazdı.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Hudeybiye’de müşrikler tarafından engellenip Mekke’ye giremeden geri dönmüştü. Müslümanları zora sokan bir antlaşma yapılmıştı. Bazı sahabiler ve özellikle Hz. Ömer (radıyallahu anh) “Dinimiz adına ne büyük bir zillet!” diye üzüntüden kahrolmuştu. Hz. Ömer r.a. o anda bu sıkıntının gerisinde saklı zaferleri göremediğinden, din gayretiyle feryat ediyor, antlaşmanın yırtılıp atılmasını istiyordu. Hz. Peygamber s.a.v. ise;
-Ben Allah’ın takdirine ve hükmüne tabiyim, deyip teslimiyet gösteriyordu.
Çok geçmedi, yüce Allah Fetih Suresini indirerek; “Biz sana apaçık bir fetih verdik. Yakında emin bir şekilde Mescid-i Haram’a gireceksiniz.” müjdesini verdi. Zahirde kayıp, yıkım ve zillet gibi görülen durum, büyük bir fetihle sonuçlandı.
İnsanların, “kaybettim, bittim, iflas ettim” deyip ümitsizliğe düştüğü noktada, dirayet ve feraset sahipleri hiç endişe etmeden, edebini bozmadan sabırla bir çıkış yolu arar, sıkıntının içinde veya arkasında saklı hayra ulaşıp “İşte aradığım buydu!” diye sevinirler.
Bizim için hayrın nerede olduğunu ancak Yüce Rabbimiz bilir. O şöyle buyumuştur; “Siz bazen bir şeyden hoşlanmazsınız, halbuki o şey sizin için daha hayırlı olabilir. Yine siz bir şeyi seversiniz, fakat o sizin için şerli, zararlı olabilir.” (Bakara, 216)
|Semerkand Dergisi - Dilaver Selvi
25 notes · View notes
cemyafilmarsiv · 2 months
Text
Yedi Numara: Antlaşma
3 notes · View notes
oluncesevemezsen · 4 months
Text
Dostluk Belgelenmeyen bir antlaşma.. ve söylenmeyen bir söz.. ve sadakat zamanla kanıtlanır.. ve harekete geçilerek elde edilir.. Değerli kardeşlerim ve sevgili dostlarım sizlere şükranlarımı nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum.Sağlıklı bir hastalık atlattım Allah'a ve sizlerin dualarına şükürler olsun.Sağlıklı geçti,Allah'a hamd olsun.... O halde, mesafelere ve yokluklara rağmen bana sarılan, her türlü koşula rağmen beni kucaklayan, samimi, samimi ve vefalı kalpleriniz için, ister güzel sözlerinizle, ister güzel dualarınızla bana destek olduğunuz için teşekkür ederim. görünmeyenin arkası, bende güzel izlenim bırakan herkese teşekkürler ve binlerce teşekkürler,, Bana verdiğin tüm nezaketler ve fısıltıların ve tatlı mektuplarınla ​​hissedilen duyguların samimiyeti için teşekkür ederim Güzel sözler sadece kulak tarafından duyulmaz, aynı zamanda kalbe dokunabilir ve o çiçek açar.🌷
3 notes · View notes
yalnzardc · 4 months
Text
Türklerin kısa tarihi / Tufan Gündüz
Türgişler :
Türgişler, Göktürkler zamanında İstemi Yabgu'nun idaresinde bulunan On Ok kabilelerinden biriydi.
Türgişlerin gerçek yükselişi Sulu Kağan zamanında oldu.
719'da Çin'e yönelip Tokmak şehrini ele geçirdi.
Tokmak'ın Türgişlere geçmesiyle İpek Yolu üzerinde Türgişlerin denetimi arttı.
§ Sulu Kağan'ın 738'de talihsiz bir şekilde öldürülmesi Türgişler için felaket günlerinin başlangıcı oldu.
§ Asya Bozkırlarında Türgişlerin düşüşü komşuları olan Karlukların yükselmesine imkân hazırladı.
Karluklar :
Karluklar tarih sahnesine Töles boyları içinde ortaya çıkmışlardı.
Karluklar, Tokmak ve Talas'ı şehirlerini geri aldılar. 766 yılında ise tam bağımsız bir devlet haline geldiler.
Peçenekler :
Tarih sahnesine ilk çıkışları hakkınada detaylı bilgi bulunmuyor.
§ Peçenekler ziraatçi değillerdi. Temel iktisadi faaliyetleri at, koyun ve sığır yetiştiriciliğiydi
§ Ağır silah kullanmazlardı.
Kalkana ihtiyaç duymazlardı. Savaş sırasında o kadar hızlı hareket ediyorlardı ki onları ancak elde ettikleri ganimetlerin ağırlığı yavaşlatabilirdi.
§ Peçenkler 1036'dan itibaren Tunayı daha kalabalık kitleler halinde geçmeye başladılar.
§ Peçenkler 13 boya ayrılmış durumdaydılar.
§ Peçenekler ile Bizans arasında birkaç yıl daha devam eden savaşlar 1053 yılında büyük bir barış antlaşması ile sonlandırıldı. Güya antlaşma otuz yıl sürecekti. Ancak beklenildiği gibi olmadı. Kısa zaman içinde bazı Peçenek boyları ile Bizans orduları yeniden çatışmaya başladı.
§ 1071 yılında Selçuklularla yapılan Malazgirt Savaşı'nda Peçenekler soydaşlarının tarafına geçtiler.
3 notes · View notes
byesingul · 4 months
Text
Tumblr media
Geç içimden…Hadi şimdi!Duyduğum tüm sevgi sözcüklerini unutturacak şeyler söylemen seni daha az romantik yapmaz Bay B aksine seni daha tutkulu ve sevecen yapar.Ördüğün duvarların benim duvarlarımla öpüşüyor olması senin kalbine ulaşamayacağım anlamına da gelmez…Küçük bir çocuk gibi hassas ve kırılgan olduğunu görüyorum.İkimizinde kendi içimizde verdiğimiz büyük savaşlar birbirimizin içinden nazikçe geçerken sadece kalbimiz değil tüm bedenimiz yanıp tutuşuyor…Büyük bir antlaşma imzalıyoruz gizli,sessiz…Ve ikimizde hissediyoruz oyun bizim için daha yeni başlıyor ❤️‍🔥
4 notes · View notes
panoptik · 11 months
Text
Hodan, Gesvip ve Şahsım
Rivayete göre içkinin içine atılan birkaç hodan yaprağı aşıklara cesaret verirdi. Buna karşın akıl hastalarını teskin etmek için de etkiliydi. Zembil çiçeği olarak bilinen bu bahar bitkisi melankoliyi önleyen bir etkiye sahiptir, öyle ki antik yazar Pilinius ondan "neşe veren bitki" olarak bahseder ve şarabın içine katılarak içildiği anlatılır.
Üçüncüyü de bitirdi ve hala istediği doyuma ulaşabilmiş değil, onu biraz olsun tanıyorsam artık sıvı bir şeyle devam etmeyeceğini biliyorum. İkimiz de birbirimize karışmadan bir köşede kendi başımıza ne yapmak istiyorsak onu yapmamız gerektiğini biliyoruz. Var olan her şeyi ortadan ayıran, hiç konuşulmadan kabul edilen, görülmeyen bir antlaşma bu. Bedeli ödenmedi sanıyorsanız yanılırsınız, her şeyin elbet bir bedeli vardır. Belki hiç konuşmadık ama hangimiz sizi tanıdığım 28 yıldır böyle şeylerin bedelini ödememiştir ki?
4 notes · View notes
isvicreninsesi · 1 year
Text
'Sınırlar, Lozan Antlaşması, 1923-2023' sergisi açıldı
Tumblr media
VAUD- Serginin açılışında konuşan Lozan Belediye Başkanı Grégoire Junod; “Lozan'da gerçekleşen ve adı barış antlaşması olarak geçen bu antlaşma ne yazık ki 100 yıl sonra bile barışı getirememiştir” dedi. Lozan Belediyesi ile Lozan Tarih Müzesi tarafından Kurdistan'ın dört parçaya bölünmesi ve bölge coğrafyasının kadim halklarının soykırım çemberinden geçirilmesiyle hatırlanan Lozan Antlaşması'nın 100'üncü yılı dolayısıyla gerçekleştirilen karma sanat sergi, ziyaretçiye açıldı. Lozan Tarih Müzesi'nde “Sınırlar, Lozan Antlaşması, 1923-2023' adıyla hazırlanan serginin açılışına Lozan Belediye Başkanı Grégoire Junod, Demokratik Kürt Toplum Merkezi temsilcileri, Lozan 2023 Komitesi adına Sevgi Koyuncu, İsviçreli çok sayıda siyasi parti temsilcisi, Türkiyeli ve Kurdistanlı onlarca sanatçı, yazar ve siyasetçi katıldı. Lozan Tarih Müzesi Direktörü Laurent Golay sergiye ilişkin bir açıklama yaptı. Golay, şunları belirtti: “Bu sergi, davetlileri Lozan Antlaşması öncesi yaklaşık dokuz ay süren konferansın öne çıkan noktalarına ve mekanlarına geri dönmeye davet ediyor. Beau-Rivage Sarayı veya şu anki Clinique Cecil gibi Lozan'ın tarihi kurumları gibi, yine birçok uluslararası delegasyona ev sahipliği yapan Vaud Kantonu’nun başkentinde o yıl yaşananları merkezine alıyor. Projenin amacı, dönemler arasında bağlantılar kurmak ve çağdaş sanatsal ifadeye yer vermektir.” Ardından katılımcıları selamlayarak bir konuşma yapan Lozan Belediye Başkanı Grégoire Junod, Antlaşma sonrası bölge haritasının yeniden şekillendirildiğini hatırlattı. Junod, “24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması, ihtilaf sonrasında yapılan anlaşmalar arasında etkilerini hâlâ sürdüren tek anlaşmadır” dedi. Lozan Antlaşması'nın 100'üncü yılı kapsamında düzenledikleri 'Sınırlar, Lozan Antlaşması, 1923 - 2023' sergisiyle bölge halklarının yaşadığı yıkım ve acılar üzerinden etkisinin hala sürdüğünü dile getiren Junod, “Bu sergi bir anma sergisidir. Lozan'da gerçekleşen ve adı ‘barış antlaşması’ olarak geçen bu antlaşma ne yazık ki 100 yıl sonra bile barışı getirememiştir” diye konuştu. Özellikle Kürtler, Ermeniler, Rumlar başta olmak üzere halklara acılar çektiren antlaşmanın 100’üncü yılında düzenledikleri bu sergiyle bir geriye dönüşü ele aldıklarını söyleyen Junod, bu sergi anma olarak tasarlandığını yineledi. Sergi boyunca Lozan'daki farklı halk grupları, yanı sıra Lozan Antlaşması'nın etkilerini yaşayan Kürtler, Ermeniler, Rumlar ve Türklerin antlaşmanın kendi taraflarından ele alınacağı bir dizi etkinlik düzenlenecek. 'Sınırlar, Lozan Antlaşması, 1923 - 2023' sergisi, 8 Ekim'e kadar Lozan Tarih Müzesi'nde ziyaretçilere açık olacak. Read the full article
2 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
CHP’NİN KENDİNİ İNKÂR TARİHİNİN GİZLİ OLMAYAN BELGELERİ
Mustafa Kemal Atatürk: Benim iki büyük eserim vardır, biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimi rehber edinenler mânevî mirasçılarım olur.
***
-1945-47 yılları… CHP iktidarda… Cumhurbaşkanı İsmet İnönü… Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri Türkiye’de. CHP Hükümeti ABD’den borç istiyor. Türkiye IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. Türkiye ve ABD arasında askerî ve ekonomik temaslar başlıyor. Dostluk derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giymeye başlıyor.
CHP Hükümeti Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin: “Türkiye, kaderini ancak Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlarsa, esenliğe kavuşabilir.”
12 Temmuz 1947… İsmet Paşa, ünlü “Beyannamesi”ni yayınlar ve “müjde”yi verir: Türkiye demokrasi rejimine geçecektir. Demokrasinin önündeki engeller kaldırılacaktır. Aynı gün ABD ile bir antlaşma imzalanıyor.
ABD ile 1947 Antlaşması (Truman Doktrini)… “ABD’nin dünya egemenliği” doktrini olan Truman Doktrini ile başlayan Amerikan “yardımı” ülkemizi Kemalist Yol’dan saptırıyor. Türkiye Amerikan emperyalizminin gereklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılıyor. 1923-1938 Türkiyesi’nde, Atatürk zamanında ne yapılmışsa yıkılmaya başlıyor, ters yüz ediliyor: Bağımsızlığımızın yitirilmesine karşı yükselebilecek sesler susturuldu. ABD ile ikili antlaşmalar yapıldı. Bunlarla siyasal ve ekonomik bağımsızlığımız törpülendi, giderek yok edildi. Türkiye ABD için bir hammadde deposu ve pazar haline getirilmeye başladı. Millî eğitimimiz ulusal olmaktan çıkarıldı, Ona Amerikan çıkarlarına uygun bir yapı kazandırıldı. Atatürk Devrimlerinin birinci güvencesi olan köy enstitüleri kapatıldı. Yerine imam-hatip okulları açılmaya başladı. Ekonomi politikası olarak devletçilik sulandırıldı. Türkiye IMF’nin kıskacına sokuldu. Dış borçlanma başlatıldı. Ulaştırmada demiryolları terk edildi, karayoluna ağırlık verildi. Türkiye’nin sanayileşmeden vazgeçmesi yönünde telkinler yapıldı. İrtica yeniden harekete geçti.
- CHP Meclis Grubu kararı (10 Şubat 1948): İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulacak.
-3 Ocak 1949… Okullarda din eğitimi verilmesi sorunu, TBMM’de ateşli tartışmalara neden oluyor. CHP siyasal amaçlarla bu konudaki talepleri yerine getirme eğiliminde...
-1 Mart 1950… CHP Hükümeti 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Yasa’yı yürürlükten kaldırdı. İşte gerekçe: “Bugün cehalet nedeniyle yer yer kimi batıl itikatlara rast gelinse de, bunlar artık halkın yolunu şaşırtacak bir etkiye sahip değildir.” Hükümet, seçimlerin tarihini de aynı gün ilan ediyor!
- Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi (1950 seçimlerine sadece birkaç ay var, CHP Hükümeti’nin Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’e kaygılarını iletiyor): “Seçim, demokrasi, çok partili hayat, evet, bunlar güzel şeyler. Fakat Devrimler ne olacak? Atatürk’ün temelini attığı uygarlık düzeni bir kez sarsılırsa, demokrasiyi yürütmek için gerekli ortam daha başlangıçta elimizden kaçmaz mı? Seçim tarihi yaklaştıkça gericiliğe ödün verme eğilimi günden güne artıyor. Vaktinde kontrol altına alınmazsa, bu; ilerde çok tehlikeli gelişmelere yol açabilir. CHP Hükümeti’nin bu konudaki durgunluğu anlaşılır gibi değil.” İşte Nihat Erim’in yanıtı: CHP her zaman olduğu gibi Atatürk Devrimleri’ne bağlıdır. Gericiliğe ödün vermek söz konusu olamaz. Ne var ki seçimlere şunun şurasında pek az bir zaman kaldı. Şimdiden harekete geçilir de Devrim ilkelerine atıp tutanlara karşı sert önlemler alınırsa, bu; CHP’nin toplayacağı oy sayısını düşürebilir. İlkin seçimler kazanılsın; ondan sonra Devrim ilkelerinin ne büyük bir güçle korunacağını gözlerimizle göreceğiz!
-Çetin Yetkin: Ne acıdır ki, çok partili düzene geçilmekle birlikte, Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine ABD’nce ipotek konulacaktır. Türkiye’nin, bugün sömürgeleşme sürecinde nerdeyse son noktaya gelmesinin temeli, 1945-1950 arasında atılmıştır. Türkiye’yi ABD’nin yörüngesine sokmakta o zamanın iktidarı da, muhalefeti de -CHP de, DP de- tam bir görüş birliği içindeydi.
***
- 16 Haziran 1950… TBMM ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı. Meclis görüşmeleri, dışarda toplanmış olan halka hoparlörle dinletildi. Muhalefet (CHP) de değişikliğin lehinde konuştu. Karar, mollaların tekbirleri ile karşılandı.
-2 Eylül 1951: Necdet Evliyagil Cumhuriyet gazetesinde, her iki partinin seçim propagandası sırasında dini nasıl politikaya alet ettiklerini örneklerle yazdı: Bilecik’de CHP, türbeleri biz açtık derken, DP’liler de Arapça ezanın, din derslerinin ve radyoda Kur’an okutulmasının, DP’nin eseri olduğunu” ileri sürüyordu!
-1954 seçimlerinde uğradıkları ağır yenilgi üzerine CHP’de su koyuverenler (oportünistler) görüldü, şöyle diyorlardı: Parti laiklik ve devletçilik ilkelerinden vazgeçmelidir. Seçmen önünde demokratlarla ancak böyle yarışılabilir.
26-30 Temmuz 1954… CHP’nin XI. Kurultay’ında kimi Halk Partililer; partinin –halk tarafından benimsenmemiş olduğundan- laiklikten ve devletçilikten vazgeçmesini önerdiler. Genel Başkan İsmet İnönü; bu konuda DP ile asla yarışamayacaklarını söyleyerek, bu görüşe karşı çıktı.
-Nadir Nadi (1962): Yazık ki olaylar Nihat Erim’in dediği gibi gelişmedi. 1946’dan, hattâ daha öncelerden başlayarak, Atatürk ilkeleri bugüne değin her alanda ihmale uğradı.
-CHP Parti Meclisi toplantısında Bülent Ecevit ile Turan Güneş, birer konuşma yaparak arkadaşlarını uyarıyor: “Çok partili yaşama geçildiğinden beri, CHP eski devrimci yönünü yitirmiş, seçimlerde oy toplamak kaygısıyla ödün vere vere fikir bakımından zayıflamıştır. Oysa Parti’nin ‘devrimcilik, halkçılık, devletçilik’ gibi ulusumuzu kısa sürede kalkındıracak ilkeleri vardır. Politik hesaplarla, bu ilkelerin bir köşeye itilmesi doğru değildir. CHP kuruluş amaçlarını göz önünde tutarak kendine bir yön seçmeli ve ona doğru cesaretle yürümelidir. Bu uyarı parti Meclisi’nde tepkiyle karşılanır.
-Başbakan İsmet İnönü Küçük Kurultay toplantısında konuşuyor: Arkadaşlar! Koalisyon Hükümeti’ni yaşatma olanaklarını sürdürmeliyiz. Bu, karşılıklı uzlaşma ve hoşgörü koşuluna bağlıdır. Beni örnek alın, sabırlı olun. Nadir Nadi’nin İnönü’nün bu tutumuna getirdiği yorum: Koalisyon hükümetlerinin ancak uzlaşma yoluyla kurulabileceği açık bir gerçektir. Bununla birlikte, bir devrimin ürünü olan, hayatı doğrudan doğruya o devrime borçlu sayılan bir rejimde, temel ilkeler asla tartışma konusu edilmemelidir. Anayasa’nın mahkûm ettiği bir yönetimin özlemi içinde, öç duygularını gizlemeyenlerle nasıl uzlaşılabilir? Devlet’in laiklik ilkesini hiçe sayarak, yasaları çiğnemek pahasına öğretim birliğini bozanlar hoş görülebilir mi? Vicdan sömürücülüğüne açıkça karşı koymanın Koalisyon Hükümeti’ni dağıtacağını, ya da gelecek seçimlerde oy kaybına yol açacağını düşünerek eller böğründe ‘Ya sabır!’ çekmek olumlu bir politika mıdır?
-14 Ekim 1962… Manisa Milletvekili ve Ulus Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu CHP’den istifa ediyor. Gerekçesi şu: CHP Atatürk ilkelerinden, birçok noktalarda ödünler vererek uzaklaşmış bulunmaktadır.
-8 Ağustos 1963… Partinin politikasından düş kırıklığına uğrayan çok sayıda genç üye, CHP’den istifa ediyor. İstifalar için gösterilen sebepler arasında şunlar var: “Atatürk ilkelerinden ödün verilmiştir. Partinin genel ilkelerinden, özellikle halkçılık ve laiklik ilkelerinden ödün verilmiştir. Halkevleri ve köy enstitülerinin açılması için hiçbir girişimde bulunulmamıştır.”
- 26 Ocak 1974… Millî Selamet Partisi, genel seçimlerden 48 milletvekiliyle çıkarak anahtar parti konumuna geldi. CHP, MSP ile koalisyon hükümeti kurdu, böylece dinci bir parti ilk kez iktidar ortağı oldu. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, dinci siyasetçilere ülkenin içişlerini, adalet hizmetlerini ve ekonomisini teslim etti.
-Dinciliğe göz yumma, tarikatlara şirin görünme yarışına, sonunda Bülent Ecevit de katıldı. Gerçekleşmesi için büyük çaba gösterdiği CHP-MSP koalisyonu ile, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, siyasal İslam’ı iktidara taşıyan, devlet olanaklarına kavuşturan Ecevit; 1986 ara seçimlerinden önce Manisa’da köylülere şöyle sesleniyordu: “Bir insan şu veya bu tarikattan olur, ama aynı zamanda ilerici de olabilir. DSP kimsenin dinine, tarikatına, başörtüsüne karışmaz.” Daha sonra köylülere şöyle diyordu: “En büyük Allah, sonra halk...” (Evet doğru, ancak Allah’ın kutsal adı, kirli siyasete âlet yapılır mı? cd)
-CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay (Bugün AKP hükümetinin bakanlarından): Devletin, gençleri Atatürkçü ve laik doğrultuda yetiştirmesi, imam-hatip lisesi mezunlarının Harbiye’ye girişinin engellenmesi haksızlıktır.
-CHP'yi tekrar açan Deniz Baykal bir ara '3- D' modelini geliştiriyor: 'Değişim, Dönüşüm ve Demokrasi'... CHP'nin Altı Ok'u hakkında söylediği: “O babaannemizin sandığındaki çeyizdir.”
***
-16 Haziran 2000… Gazete Müdafaai Hukuk ’ta bir haber: CHP nereye? Atatürk’ün partisi böyle mi olacaktı? CHP’nin yeni tüzük tasarısı, bu partinin, köklerinden ve Atatürkçü geleneğinden koptuğunu gösteriyor. Tasarıda Atatürk İlke ve Devrimleri’nden tek bir söz yok. Alt Ok’un hiçbirinden söz edilmediği gibi, “irtica” tehlikesi de görmezden geliniyor. Ulusal kimlik yok sayılıyor; yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” geçiriliyor. Yeni tüzük, CHP’nin küresel emperyalizme uyum sağlama planından ibaret.
-Cumhuriyet gazetesi, 24.8.2002… Bir fotoğraf… Deniz Baykal, beşuş bir çehre, muzaffer bir eda ile, “Dünya Bankalı” Kemal Derviş’in elini havaya kaldırıyor. Fotoğrafın altında şu yazı var:
Deniz Baykal: “Derviş’i CHP’ye getirmek için dağlar, denizler aştık.”
-26 Nisan 2008… Bu satırların yazarı: TV’den CHP’nin 32.Olağan Kongresi’ni izledim. Deniz Baykal’ın konuşmasını dinledim. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Eski tas eski hamam, tellaklar bile değişmemiş, değişmeyecek de. Baykal bence Atatürk’ün CHP’sinden ziyade sağ bir partiye yakışan bir siyasetçi. Yıllardır takip ediyorum, ta baştan beri gözü hep sağda olmuştur. Zaten CHP’nin sağa kaymasında en büyük sorumluluk -sanırım- ona aittir. Bu partinin ilerici, devrimci -hattâ diyebilirim ki Kemalist- karakterinin bozulmasında, yok olmasında katkısı çok büyüktür.
-Bülent Ecevit’in “Ortanın Solu” (Kim Yayınları, Ank., 1966) kitabından: Ortanın Solu anlayışına uygun ve demokrasiyle bağdaşabilen teşebbüs özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkı; Anayasa’mızın da belirttiği gibi kamu yararı ile sınırlıdır. “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olmamalıdır” ve özel teşebbüsün “milli iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesi” devletçe sağlanmalıdır. Ortanın solunda bir devletçilik anlayışı, ekonomik gelişmeyi, ulusal kalkınma amaçlarına ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak hızlandırmanın gerektirdiği ölçüde devlet işletmeciliğini öngörür. CHP’nin devletçiliği bu anlam ve ölçüde bir devletçiliktir.”
-Ben, bu satırların yazarı, Bülent Ecevit’in sonraki yıllarda yaptıklarını düşünüyorum: Tam bir “devletçilik” düşmanı kesilmişti. Bir ara Devlet Bahçeli (MHP) ve Mesut Yılmaz’la (ANAP) bir koalisyon hükümeti kurmuştu. 2002 krizi bastırınca, Kemal Derviş’in kılavuzluğunda, özelleştirmeleri hızlandırmaya çalışmıştı.
-11.10.2008… CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Küresel ekonomik kriz “dünya çapında tefecilikten” kaynaklanmaktadır. Tarım ve üretim ekonominin temelidir. Hani sınırların kalktığı, paranın her yere transfer olduğu global ekonomi, her yerde zenginliği, refahı sağlayacaktı? Birdenbire, bu ekonominin dünya çapında çöktüğü ortaya çıktı. Sıkıntının temelinde ekonominin paraya dayanması var. Ekonomi, üretime dayanır. Fabrikaya dayanır, tarlaya dayanır. Zenginlik neyle artıyor? Faizle, repoyla... Bütün bunlar, dünya çapında tefecilikten başka bir şey değildir. Türkiye yeni bir yol haritasına gereksinim duyuyor.
-Bu satırların yazarı: Bir zaman böyle konuşan Baykal acaba 22 Temmuz 2007 seçiminden önce neler söylüyordu? Buyurun, okuyun ve tutarsızlığı görün: Türkiye’de siyasi partilerin uygulayacakları ekonomi politikalarının belirli bir çerçevesi vardır. Herkes bu çerçeve içinde kalacaktır. CHP’nin uygulayacağı politikalar da bu doğrultuda olacaktır. Kurallar bellidir. Piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yoktur. Türkiye'de siyaset piyasa ekonomisi kurallarını işletmekle görevlidir. Bir ülkeyi bir ada gibi, dünya ekonomisinin kuralları dışına çıkarmak mümkün değildir. O kurallar içinde yarışacağız. Ekonomi giderek küreselleşmektedir. Sermaye hareketleri ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ticaret giderek serbestleşmektedir. Bu saydığım koşulları göz önüne alarak bir politika ortaya koymalıyız.
***
-19.4.2011… Aydınlık gazetesinde bir yorum: CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinin 3 yıl önce kendisine bildirildiğini söyledi. Amerika-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü temsilcilerince sunulan bir raporda Deniz Baykal’ın istifaya ikna edilip, yerini Kemal Kılıçdaroğlu’nun alacağından söz ediliyor. Rapor’da Baykal’ın istifasıyla, Kılıçdaroğlu CHP’sinin yeniden Avrupa tarzı ve merkezî bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacağı belirtiliyor. 2008 tarihli raporun CHP’nin yenilenmesi söylemi ile, Kılıçdaroğlu’nun günümüzdeki “Yeni CHP” sloganı arasındaki örtüşme anlamlı değil mi?
-CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli: Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var.
-Nisan 2011… CHP Parti Meclisi üyesi Binnaz Toprak: CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
-CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum: Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılmasına karşı değilim. Türk tanımı kaldırılıp 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denilebilir. Eğitim dili Türkçedir. Ana dilde öğretim seçmeli derstir. Ana dil dememizin nedeni, biri ben Çerkezce de öğreneceğim derse buna izin vermek için. Türklük yerine ’yurttaşlık’ kavramını öneren Süheyl Batum’un ardından CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu daha da ileri gitti: Türklük çıkarılsın; etnik kimlik/dini inanç/siyasi düşünce vurgusundan arınmış bir vatandaşlık tanımı getirilsin.
- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
-CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu: Tekke ve zaviyelerin kapatılması toplumu yozlaştırdı, yeniden açılmalı.
-CHP PM Üyesi Muhammed Çakmak: Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum.
- CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün: Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir. Atatürk de bu olaylardan haberdardı.
-CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz. Çekincelerin tamamına karşıyız. Kürt kimliği ve Kürt dili önündeki tüm engelleri kaldıracağız. CHP iktidarında genel af çıkartacağız. Profesyonel orduya bir an önce geçmeliyiz. Türkiye'de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Türban sorununu çözeceğiz. Siyasallaşmayan tarikatlara saygımız vardır. ("Yargıda cemaat yapılanması var" iddiaları üzerine) “Yargı içinde böyle bir kadrolaşma vardır” demeyi doğru bulmuyorum. (Atatürk'ün CHP'siyle ilgili soruya yanıtı:) "Ben o zaman yoktum."
-Bu satırların yazarı: Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmalarda Atatürk’ün adını anmamayı kural haline getirmiştir. Çok zorda kalırsa “Mustafa Kemal” der. Benzetme gibi olmasın ama, Atatürk’ün düşmanları da, o yüce insandan yalnızca “Mustafa Kemal” diye söz eder.
CHP'nin, AKP'den ne farkı kaldı? Vural Savaş "Atatürk'ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" diye bir kitap yazmıştı. Yerden göğe kadar haklıymış meğer. Ne oldu bunlara, bir parti böylesine mi değişir? İçlerinden biri "bizim ideolojimiz yoktur" anlamında bir laf etmişti, itiraf diye herhalde buna denir.
- Yalçın Küçük: Soros'un parmağına bakın, Abdullah Gül'ün ve Fethullah Gülen'in parmağına, iki gün sonra Kılıçdaroğlu'nun işaret edeceği adresi saptayabilirsiniz. İsmet Paşa ilk önce, Celal Bayar için söylemişti, devletin üst katlarına “bu kadar ümmîsi gelmemişti”, bu sözünü unutmuyorum. CHP'de de Kemal Bey kadar bir ümmî hiç olmamıştı; son derece bilgisiz, Deniz Baykal'ın hediyesidir. Kılıçdaroğlu'nun sadece vücudu CHP'dedir. Elverişlidir. Kılıçdaroğlu, AKP'nin yaptıklarının hepsini tasdik etmekte ve çok zaman fazlasını istemektedir. Kafası AKP'dedir.
-Şubat 2012… CHP Kurultayı’nda muhalifler adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök: Bizim tabanımız soldur, devrimcidir. CHP, geçmişini hatırlamak zorundadır. Kuvayı Milliye’yi, Halk Fırkası’nı hatırlamak zorundadır. Yeni bir yol çizilmesinden bahsediliyor. Bu yol mutlaka CHP’nin DNA’sına uygun olmalıdır. Bunun aksi CHP’yi sağcılaştırır, AKP’lileştirir. Sağın alternatifi sağ olamaz. Kılıçdaroğlu konuşmalarında yalnızca "Mustafa Kemal" diyor, "Atatürk" demiyor. Atatürk soyadı O’na özel bir kanunla verilmiştir. Kendisinden naçizane istirhamım: lütfen ‘Mustafa Kemal Atatürk’ deyin.
***
Ve Mustafa Kemal Atatürk: Bir zaman gelir, beni unutmak, unutturmak isteyen gayretler belirir. Fikirlerimi, öğretimi inkâr edenler, beni çekiştirenler, karalayanlar çıkar. Hatta bunu yapanlar benim yakın bildiklerim, inandıklarım da olabilir. Fakat benim ektiğim tohumlar o kadar özlüdür, o kadar kuvvetlidir ki, fikirlerim, öğretim Çin’den döner, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir; feyizli neticeleri kalpleri doldurur!
Prof. Dr. Cihan Dura
Not: www.cihandura.com sitesinden alınmıştır.
6 notes · View notes
hamitbaydaroglu · 1 year
Text
Tumblr media
Bunlar, Türkiye savaşta yenildiği için galip devletlerin antlaşma şartları değil.
Muhalefetin seçim vaadlerinden bazıları.
Başka söze gerek var mı?
5 notes · View notes
mademoiselleenoir · 11 months
Text
Bok vardı da tarihte bu kadar savaş, antlaşma, barış ıvır zıvır yaptınız evde ananızın babanızın karınızın dizinin dibinde otursaydınız ne olurdu
1 note · View note
maho0326 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
 ‘Saygıdeğer efendiler!
Lozan Barış Antlaşması’ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk Milleti’ne karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış Büyük Suikast’ın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zaferdir’
Atatürk, Nutuk, s. 518, Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz.
'Çok acı çektik çok kan akıttık. Her millet gibi bağımsızlık istiyoruz'
İsmet İnönü
24 Temmuz 1923’ te Türkiye Cumhuriyeti’ nin bağımsızlığının dünyaya ilan edildiği bu günü kutluyorum... Başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere, bu zafer uğruna savaşmış mücadele etmiş bütün silah arkadaşlarının ruhları şadolsun... Yaşasın tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti
11 notes · View notes