Yeni yayınlanacak bir dizinin fragmanında pavyonda dans eden bir kadın görüntüsü veriliyor.
Dizinin yayınlanacağı kanalla aynı medya grubuna ait olan haber kanalı aynı pavyon görüntüleriyle bu dizinin reklamını yapıyor.
Dizi daha başlamadan ana karakterin (pavyonda çalışan kadınının) fragmanda giydiği elbise bir internet sitesine koyuluyor ve aynı gün tükeniyor.
Ankara'da "pavyon dansları kursu"
(evet yanlış duymadınız) açılıyor, kayıtlar aynı gün doluyor yani genç kızlarımız özenip buralara kayıt oluyor.
Pavyon kültürü Ankara için övünülecek, ön plana çıkarılacak bir konu değildir. Hatta Ankara denilince akıllara pavyonun gelmesi bu şehir için bir utançtır.
benim daha kemiklerim küçücük el kadardı babam beni duvardan duvara attı. annem saçlarımdan asardı çamaşırlığa boyum yetişmezdi. küçüktü benim kemiklerim babam kolayca soktu içeriye koca ellerini kalbimi çaldı. annem o kanlı pis şeyi çamaşır makinesine attı tıngıır mıngıır yıkadı. pürüpak oldu tertemiz çıktı. sonra babam hiç geri içeri sokmayı denemedi. elleri mazotlu tırnakları kömür kömürdü. annem kamburdu sırtlarında fıtığı vardı. yine de küçücük kemiklerimi hep kırdılar hep çıtır çıtır.
annem dua ederdi besmele çekerdi. yahuu senin allah belanı versiin! çocuklarından çıksıın! sütüm hakkım haram zıkkımdır sanaa! kuran okurdu annem namaz kılardı ama saçımı okşamazdı. sonra büyüyüp büyüyüp kocaman olup okşamadın ki yüreğimi dediğimde gülerdi öyle kakır kakıır. yahu nasıl sevmedim? çok komiksin vallahi!
babam önce severdi saçlarımı yanaklarımı allardı pullardı beni. sen orospu mu olacaksın başımıza! benim namusuma nasıl laf ettirirsin! daha el kadarsın el!
eli kadardım ama pipisi olan o küçük çocuğa yüreğim hopladı, öyle merdivende gülüştüm gözlerine diye koca koca elleriyle çatur çutur kırardı kemiklerimi. sonra kırkını geçip ben kocaman olunca dönüp sorardı bana. ben seni hiç dövdüm mü kızım sanki? yoo. sadece kalbimi çıkardın baba. hiç olur mu öyle şey! babalar kızlarını döver miymiş hiç?
dedemin iğrenç nefesinin soluna yapışkan pipisinin altına düştüğümde daha altımdaydım ben. el kadardım küçücüktüm vallahi. şimdi on sekizimdeyim hala tiksinir tik olur bacaklarımı kasım kasım kasarım. yaşlı adamlarında bir suçu yoktur illa ki ama almaz midem yumuşayıp çatlamış derisi süzülmüş damarlı buruşuk elleri. annem de inanmadı zaten. inanır mı hiç? anneem. bak ben o iğrenç ellerin altında pembe pembe eşofmanlarımla nefessiz ağlarken sen mışıl mışıldın ya hani. inanmazsın tabii.
yahu anne! diyorum ki o kız benim anneme sövdü. dövdüm ben de, naapayım yani? inanmaz tabii. rezil ettin beni tüm okula eşkiya! eşkiya!
inanmaz tabii.
"fındık? gece uyurken hiç yanında yokluğumu hissettin mi?"
hissetmez tabii. mışıl mışıl idi ya. kızım kırkıncı rüyasını görüyordu ya!
anneler de inanmaz tabii. sen görüyorsun o televizyondan dizileri böyle aklında kurup kurup geliyorsun başımıza! babana ne hesap vereceğim ben! inanır mı hiç? eh be anne, ben uzvu olan o buruşuk yaratıklara olan korkumdan daha saçları ağarmamış babamdan çekindim de allayıp pulladığı yanaklarımı öptürmedim ya. allah'tan korkuyorsun anne. el kadardım. küçücüktüm. hiç büyümedim. ufaldım. ufaldım. un ufak oldum. ufacık oldum. ufacıkta kaldı boyum. kemiklerim de hiç düzelmedi zaten. kalbim dee, en son çamaşır ipindeydi.
16. 09.2022 Tarihinde yayınlanan "SİZE EV ALACAM" başlıklı makalem viral olarak Türkiye'nin gündemine oturdu.
Bu yüzden kamuoyuna bazı açıklamalarda bulunmak zaruri bir hale geldi.
Öncelikle:
1- Bu makale siyasi bir propaganda değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 250 bin ailenin sosyal hayatını felce uğratması kuvvetle muhtemel olan projenin detaylarıyla ilgilidir.
2- Bugün itibarıyla iktidarda olan siyasi parti AKP değilde CHP veya herhangi bir başka siyasi parti bulunsaydı ve bana göre seçim yatırımı olan bu tuzak kampanyayı allayıp pullayarak halkın önüne koymuş olsaydı da bu makale yine tarafımdan noktasından virgülüne kadar aynı şekilde yazılacaktı.
Makalenin amacı detaylarını bilmeden bir felakete koşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını uyarmaktır.
3- İktidar baskısıyla TÜİK tarafından makyaj yapılarak açıklanan enflasyon oranlarının %80 olduğu, enflasyon oranı kadar memurlara her 6 ayda bir zam yapıldığı, TOKİ sözleşmesinde "Memura yapılan zam oranında artış yapılır" maddesinin yazıldığı bir ülkede bu kampanyayı başlatmak siyasi çıkar elde etmeye çalışmaktan başka hiçbir şey değildir.
4- Bugün iktidarda olan siyasi partinin oynadığı bu oyunları, kurdukları acımasız tuzakları nasıl anlatıyorsam, yarın iktidara gelecek olan bir başka bir siyasi partinin benzer oyun ve tuzaklarını anlatmaktan imtina etmeyeceğimi, menfaat ilişkisine girmeyeceğimi, korkarak asla ve kata geri çekilmeyeceğimi garanti ediyorum.
5- Bu proje tuzak olmasının yanında mevcut iktidarın mali yönden düşmüş olduğu çaresizliğin göstergesidir. Adına "Emekli, asgari ücretli ve dar gelirliler için cumhuriyet tarihinin en büyük konut kampanyası" denilen projede peşinat ve taksitleri konutların teslim edilme tarihinden 2 yıl önce tahsil etmek bunun en bariz örneğidir. Madem maksat dar gelirlileri konut sahibi yapmaktı ise bu insanların 2 yıl boyunca hem kira hemde taksit ödemelerinin imkansız olduğu hiç akıllara gelmedi mi?
6- Karşı fikir üretenler de en fazla savunma şekli, enflasyon artsa ve TOKİ taksitleri enflasyon oranında yükselecek olsa da, maaşlara da zam geleceği ve bir süre sonra taksit yükünün maaşa oranla azalacağı görüşüdür.
Eğer enflasyon ile artış sadece maaşınız ve TOKİ taksidine etki edeceğine inanıyorsanız bu doğrudur. Bu görüşe göre maaşlar arttığı oranda sadece TOKİ taksitleri artacak ve başka hiçbir şeye zam gelmeyecek.
Bu mu dur?
Elektrik, doğalgaz, akaryakıt, gıda maddeleri, giyim kuşam, vergi ve ceza oranları sabit sadece maaş ve TOKİ öyle mi? Eğer böyle düşünüyorsanız sorun yok demktir. Hayırlı olsun
Hiç kimse ucuz ve bayağı hesaplar içine girmesin
Kalemim satılık değildir. Bu yüzden vicdanım rahat ve kimse beni zerre kadar korkutmuyor.
duymak istemiyorum dinlemek istemiyorum sikimsonik sürekli yerimin belirtilmesi ve yüzüme vurulmasından bıktım. süslü yaprak kürek laflardan bıktım. eğer bu allayıp pulladığınız sözleriniz gerçek olsaydı her şey çok farklı olurdu çok farklı yerlerde olurdum.
Meltem Dağcı, Modern Soslu Postmodern Makarna adlı öykü kitabı hakkında Turhan Yıldırım ile söyleşti: “Öykülerimde çok sayıda tekniği kullanmayı, biçimin sınırları üstünde dolaşmayı, dille oyunlar oynamayı seviyorum.”
“Bu zamanın adına ne koyarsak koyalım, yetişme telaşı içinde kendine, içine bakamayan, var oluşunu yalnızca iş, ev ve sistemin allayıp pullayarak sundukları üzerinden…
Çocuk hayallerini yazdı. O küçücük parmaklardan ne de büyük kelimeler dökülmüştü kağıda. Öğretmen aldı eline kağıdı, şöyle bir göz gezdirdi. O koskoca kelimelerin ne dediğinden çok nasıl dendiğine bakıyordu. Aruz’un, arzudan önemli olduğunu öğretmişlerdi ona ne de olsa. Hissettiklerini nasıl aktarabildiğindi yazının değerini belirleyen. Herkes aynı şeyleri hissediyordu zaten. Aşk. Önemli olan bunu nasıl süslediğindi. Ama kimse öğretmedi çocuğa sevmekten korkmanın nasıl yazılacağını. Çünkü insanlar korktukları şeyleri paylaşamazlardı. Bilinsin istemezlerdi. Korktuğu bir şeyi nasıl allayıp pullayıp başkalarına sunabilirdi. Peki neden korkuyordu ki anlam veremiyordu.
Ve çocuk, insan bilmediği şeyden korkar diye duymuştu mahalledeki abilerinden.
Her ne olursa olsun “ gün doğdu mu , her gün ilk gündür “ Her sabah aslında bize tertemizce verilen bir sabahtır. Onu istediğimiz şekle sokmak, istediğimiz gibi karalamak yahut onu allayıp pullayıp , geri dönüp bakıverdiğimizde pişman olmayacağımız dolu dolu bir gün geçirmek de elbet bizim elimizdedir.
Sunu
Bedenini bir dünya haritası gibi dizlerime
Serip de, yollar aradım yürümek için
İçime çekmek için hava, koklamak için çiçek
Ve bir kadın, yaşamı benimle bölüşecek
Sevdiğim şeyleri sevecek, bir incir ağacından
Damlayan süt dolarken memelerine
Çocuklar doğuracak, kara gözleri
Dünyaya bıkıp usanmadan sorular soran
Kendiyle yüzleşmekten çekinmeyen, doğayla
Ve insanla sonuna dek barışkın…
Yüzünü ak bir kitap gibi ellerimde
Açıp da, umutlar aradım yaşama ilişkin
Uçurumların yamacında kök salacak ağaçlar
Boğulanlara uzanacak bir kol belki
Bunun için sevgilim, seninle başlattım bu şiiri.1
Sen bir deniz kızısın, saçları
Düşlerimin erimince uzayan
Yağmurda kıpırtılı, güneşte gümüşsün
Bir yakamoz ağı, geceyle atılan
Sen bir deniz kızısın, doğanın
Yüzgörümlüğü olsun diye bana sunduğu
Allayıp pulladığı ayışığının
Yelin, terkisine atıp kapıma koyduğu
Sen bir deniz kızısın, yaşamla ölümü
İki kaşının arasında öpüşür buldum
Yaşamı seçtiysem sensin nedeni
Ölümdeki sonsuzluğa seninle erdim…
2
Sen yollara yürürsen, çiçekler de yürür
Şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa
Bir çocuk, kapıları kırıp kırlara koşmazsa
O ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür
Bedeni ışık olup da yüzüme akan düş
Eğninde samanyolu, ülker, çobanyıldızı
O uzak kıyıların, mersinlerin kızı
Deyin ki, şairin yüreğinde açan bir gülmüş…
Guy Bourdin
3
Günlerce gözlerinin aylasında
Dağılıp, devindi bütün biçimler
Kimi bir çocuk sevinci buldum orada
Kimi de uçsuz bucaksız keder
Günlerce gözlerinin aylasında
Dönüp durdum bir gece kelebeği gibi
Kanına sinmek için, o ipek soluğuna
Işığına gömüldüm de yaktım kendimi…
4
Seviyorum, ırmaklar gibi boşanıyor
Bu sözcükler yüreğimden
Deniz oluyor da sonra, köpürüp inleyen
Bütün kıyılarımda saçların uzanıyor
Seviyorum, hiç solmayan bir çiçeğe
Dal olmanın sevincini duyar gibi
Uçsuz bucaksız gökyüzü belki
Senin kanatlandığın bir mavilikte
Seviyorum, bu sevdanın seninle
Bitmeyeceğine inanacak kadar
Yüreğimi dolamadım ki ben telörgülerle
Sen gidersen, sana benzeyenler var…
Alexandre Bikady
5
Ellerini tutarken kanın sızıyor damarlarıma
Gözlerinle gözlerim arasında incecik bir köprü
Kuruluyor ve üstünde iki yürek düşe kalka
Yürüyor, kirpiklerinin kıvrımlarına düğümlü
Usuldan bir yağmur başlıyor sonra
Bir damla düşüyor aramıza ve giderek bir ırmak
Oluyor da, biz iki ayrı kıyıda
Bakışıp duruyoruz el sallayarak…
6
Bedeninin her noktasından söz alıyorum
Öpmek için, uğurlarken seni ayrılığa
Boğazımdaki taş güle dönüşüyor
Öyle görünüyor, dudaklarımın ucunda
Beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum
Gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak
Anla ki, yitik bir ülkeyi korumaya benzer
Bir şairin sevgilisi olmak…
7
Okyanusun taşması bile bir damlanın günahıdır
Ki sen bir ırmaktın yaşamımda
Bütün çelişkilerin barıştığı bir alan
Aykırı bir düş, bütün karabasanlara
Bir çiçeği sıkıştırıp dudağımın ucuna
Tek bir söz söylemeden insanlara seni soruyorum şimdi:
O ki, yürek gönderlerine her sabah çektiğim bayraktır
Ölümden sonra inandığım tek dünya… görmediniz mi?
8
Seni gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni, turuncu düş, seni deniz mavisi…
Eksik kalmış tek sözcüğü uzun bir şiirin
Bir dalın açmamış o son tomurcuğu
Yüreğime selamsız sabahsız girdiğin
Belli, geçerek o dikensiz yolu
Seni, yaz günleri topraktan tüten buğu
O bir anlık, bir solukluk yağmurlardan sonra
Seni, sevincin yangın��, acının külü
Gittin artık, bu şiirler kaldı bana
Gittin artık, ardında mavi bir tütsü
Saçarak, geniş ufuklarından sonsuzluğun
Ey kara sevdalarımın göçmen kuşu
Diyemem istesem de, seni unuttum…
Anna Maria Pierangeli
9
Gene şiirlere dönmeliyim, dargın ve uzak
Bir gülüşü parçalayarak içimde
Yaşamım hep böyle sürüp gidecek
Karşılıksız soruların bildik seyrinde
Gene şiirlere dönmeliyim, yenilmiş
Binlerce kez taşlanmış bir adam olarak
Şiirde kazanan aşkta yitirirmiş
Zar tutanlar gülebilirmiş ancak
Gene şiirlere dönmeliyim, öyle kırgın
Öyle yalnızım ki, sığmıyorum sözcüklere
Gene şiirlere, şiirlere sevgilim
Burgaçlar yaratarak yorgun beynimde…
10
Yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış türküler gibisin içimde
Unutulmaya yakın, bir köşede saklanan
Uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde
Sabah olunca kopuk kopuk anımsanan
Yüreğime oyalar işledi sevdan, turuncu, mavi
İpekten portakallar, deniz köpükleri, ama
Bütün turuncular donuk kırmızıya
Ve bütün maviler mora dönüşüyor şimdi..
11
Yardım et bana, çıkayım bu uçurumdan
Biraz da senin ellerinle kurtulur dünya
Sen beni seversen çocuklar büyür
Karşılık bularak bütün sorularına
Yardım et bana, çok acı çekiyorum
Bu şiir her sözcüğüyle bir yara bende
Nasıl ki, yayından fırlayan ok
Yatağına gerisin geri dönerse
Sensin, sevgilimsin, beni bilirsin
Usandım artık dünyayı sorgulamaktan
Yardım et bana, kendimle barışayım
Kanıtlar devşirerek taştan, topraktan..
12
Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
Bu sevdada konuşacak şimdi ne kaldı?
O Havva ki, Adem’i kaburga kemiğinden
Bir kez olsun yaratmadı
Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
Bedeni bir taş gibi gömülse de sularına
Boğuldu bütün denizlerinde, bunaldı
Ve birdenbire çekip gitti sonra
Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
O aykırı düşlerin senin, soruların gelini
Yitirdi rengini, yadsıdı anlamını artık
Hep kendine bakan bir ayna gibi..
13
Burada bitiyor bir sevda, yenisi nerde?
başlar; ya da başlar mı bilmem?
Kendi derinliğiyle dolan bir kuyu mu
Yüreğim; kendi boşluğuyla yetinen?
Burada bitiyor bir sevda, ele avuca
Sığmayan kederle, kimi gülüşler ve bir
O kadar da unutulmaya yatkın anılar
Bırakarak geride; belki de birkaç şiir..
Sürüp gidecek yaşamım, kimi yerlerde
Sanki yeniden okur gibi bir romanı
Ve gülümser gibi yine aynı şeylere
Sıkıntılı, dalgın; çoğunlukla acılı.
Burada bitiyor bir sevda, kaldım işte
Yine dağlar, uçurumlar arasında bir başıma.
Burada bitiyor bir sevda, önsöz gibiydi
Bir çağrıydı, daha nice yeni sevdaya…
14
Onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın
Yıllar sonra bulayım ayak izlerini
Onun saçlarını yel savurmasın
Dursun kıvrımları öyle, öptüğüm gibi
Nasıl unuturum ki gülüşü gül olanı
Sevgilimdi, ya da ben öyle sanırdım
O gitti, elimde bir çiçek dağınıklığı
Bütün yolların ucunda kalakaldım.
Deniz, ona çok sevdiğimi söyle
Bir gün gelir de kıyına böyle durursa
Sularını kollarım bil, o ak köpüklerinle
Onu bir de benim için okşa…
Sonu
Ben dünyanın yitiği, yaşamın üveyoğluyum
Acıyım, acıdan da öte bir şeyim belki
Bir kız sevdim gülüşü düşlere akan
Benim dışımdaki her yerden gelirdi sesi
Burgaçlandı birdenbire gözleri- boğuldum..