Tumgik
#aşı ne oldu
acz1kul · 2 months
Text
Meşhurrrrr #SütTozu
Ankara’da bir ilkokul…
1955-60’lar, öğrenciler, Amerikan yardımı olarak yurda gelen sulandırılmış süt tozlarını içmek için sıradalar…
O günlerden yaşanmış bir anı
“1960’lı yıllarda ilkokula gidiyordum.
Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı; ABD’den yardım olarak gelmiş!
**
Bizim evde 100’e yakın keçi vardı, 30’dan fazla inek vardı.
Süt ve yoğurdu satma imkânımız yoktu.
Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı.
Ama ben cicili paketler içindeki süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim.
Eve girmeden önce avluda dedemle karşılaştım; ‘elindeki nedir?’ diye sordu. Açıkladım… ‘Bizim sütümüz var, götür onu geri ver, sütü olmayan çocuklara versinler.’ dedi. aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu. ben biraz duraklayıp götürmek istemedim. ‘Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!’ dedi.
**
Ben okulda aldığım derslerden kendime güvenerek dedeme karşı geldim.
Söylediklerini okula gitmemiş dedemin cehaletine yordum.
Ona itirazlar ettim.
Beni ikna edemeyince inandırmak için bir deneye başvurdu. Güçlü bir köpeğimiz vardı. ‘Git, süt tozunu süte çevir getir.’ dedi. Gittim, süt tozundan süt yapıp getirdim. Köpeğimiz kulübesinde idi.
**
Götürdük ve önüne koyduk.
Ağzını koydu, yaladı, çekti, bırakıverdi; ‘Siz beni zehirlemek mi istiyorsunuz?!.’ anlamında hırsla bize baktı.
Saldıracak gibiydi.
Kabı aldık.
Dedem onu suda yıkadı.
Sonra bana ‘git, evden bizim sütten getir.’ dedi.
Evden yarım kilo kadar sütü götürüp yıkanmış kaba koydum. Yine köpeğin önüne sürdük.
Ağzını koydu.
Bir defa nefes aldı.
İki içimde sütü bitirdi. dedem hiç okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu…”
Ve bu dağıtılan süt tozlarından sonra Turkiyede ilk “Çocuk felci vakaları görüldü ve felç salgını başladı.” Sonra ne mi oldu?
Amerika bize milyon dolarlar karşılığında çocuk felci aşıları sattı..
İlaç olsa bile içme düşman taşından, sakın taş attırma dost arkasından, kim iki yüzlü ise tut yakasından, bir sinine bir de canına Tükür...
Ne kadar manidar..
Bizi bomba ve silahlarla öldürenlerin,aşı ve yiyeceklerini masum gördüğümüz sürece daha çok aldanacağız. Önce bizi hasta edip,peşine ilaç ve aşısını satıyorlar!
(Alıntı)
10 notes · View notes
buseferharbidenlife · 6 months
Text
Uzun süre sonra tekrardan devam, tabii gece olmuş saat 1-2 Sümeyye’yle biraz tartıştıktan sonra dedim yarın sabahtan haber edeceğim uyuduk sonra sabah oldu bizimkiler pata küte artık yorulmuş bir şekilde hadi gidelim dediler bende çekindim söyleyemedim bir defa daha Sümeyye’yi göreyim de gidelim diyemedim Sümeyye’ye dedim yalan uydurdum bizimkilerin gelmeye niyeti yok diyerek çok üzüldü bir şeyde diyemedi benim yine salaklığım yüzüne kızı üzdüm yolda giderken gönlünü yapmaya çalışıyorum ama nafile çok üzdüm biliyorum bir süre bu şekilde devam ettik iyi oluyoruz kötü oluyoruz idame ettiriyoruz sonrasında dönüm noktasına geldik temmuzun ayı içerisindeyiz ben akşam üstümü Beytullah diye arkadaşımla beraber parkta otururken hiç tanımadığım sabit bir numara aradı üsteğmen … dedi buyurun dedi hayırlı olsun kara kuvvetleri astsubay meslek yüksek okulunu kazandınız bir hafta içerisinde okula gelip kayıt yaptırıp intibah eğitimine tabii tutulacaksınız dedi ben hayatımda ilk defa birşeyi başarmanın gururuyla çok sevindim ama ne sevinme geleceğim kurtuldu her şey çok güzel olacak dedim Beytullah’la paylaştım oda sevindi ama bir nebze olsun hissettim onun üzüldüğünü çünkü oda girmişti ama kazanamamıştı neyse dedim Sümeyye’yi aradım dedim sevgilim kurtulduk ne oldu dedi askeriyeyi kazanmışım dedim onun o telefonda ki sevincini hala bilirim sonrasında aklına ee Furkan birşey diyeceğim dedi ve sesi böyle bir buruklaştı 25 temmuzda görüşemeyecek miyiz dedi bende o an bir duruldum çünkü yanına gidemeyecektim yarim çok özür dilerim bu sefer gelemeyeceğim ama bundan sonra nice 25 temmuzları beraber yaşacağız dedim üzüldük ama elimizden bir şey gelmezdi olsun dedik çünkü sonrasında gerçekten mutlu olacaktık biz buna inanıyorduk ben ne kadar aptal bir insan dahi olsam seviyordum Sümeyye’yi o zaten bana her şekilde her türlü inanıyor seviyordu beni buna her zaman güvenmiştim gün geldi ailecek Balıkesir’e doğru yola koyulduk Sümeyye’yle mesajlaşıyoruz ama içimizde bir burukluk artık öyle sürekli konuşamayacaktık ama ilerisine güveniyorduk bu bize bir umut veriyordu sabah 8.15 civarı oldu ben Sümeyye’yi aradım dedim balım ben artık içeri giriyorum telefonum annemlerde ben sana ulaşabileceğim anda ulaşacağım dedim orada o sesi beni parçaladı ama elden birşey gelmezdi arabadan indim ailemle kucaklaştık vedalaştık nizamiyeden içeri girdim artık yeni bir hayat başlıyordu direkt olarak evrakları verdim incelendi onayladılar toplu bir şekilde berberhanenin önüne gittik sıra bana geldim içeri geçtim oturdum memnuniyetsiz suratsız bir memur otur şöyle dedi oturdum saçlar hemen 3 numaraya vuruldu 30 an olmadan traş bitti traştan sonra revire götürdüler orada bir sağda bir solda asker makine gibi aşı vuruyorlar aşıyıda olduktan sonra hiç görmediğim bir ortam sıkıcı sürekli birşeyler için sıra beklemek koğuşa götürdüler sadece 1 parça sivil kıyafet bırakmışlardı yanıma bir kot pantolon ve bir kazak bunlarla uyudum sabah bir uyandım bağırış çağırış kalk diye kaldırdılar jilet dağıtıldı o sıralar zaten köseyim traş olacaksınız dediler daha önce ne traş olmuşum bilmiyorum öyle köpüğü yüzüme vurdum pata küte olmuş gibi traş oldum ardından kahvaltı Faslı vs ardından bizi topladılar sabah içtiması diye bölükler falan belli oldu ben 4. Bölüğe düşmüştüm bir sıra numarası verdiler orada artık candostu yani badin falan belli oluyordu benim candostum Enesti Enes böyle cana yakın harbi bir insandı Balıkesirli ama Manisa’da yaşıyordu öyle bir tanıştık ardından Trabzonlu şeref Tokatlı tufan derken yavaş yavaş insalarla kaynaşmaya başladık üçüncü günde artık bizlere kamuflaj verildi artık askerlik başlamıştı
2 notes · View notes
konnektom · 2 years
Text
1960’larda Ankara’da bir ilkokul...
Öğrenciler, Amerikan yardımı olarak yurda gelen sulandırılmış süt tozlarını içmek için sıradalar.
Tumblr media
O günlerden yaşanmış bir anı :
• "1960'lı yıllarda ilkokula gidiyordum.
Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı; Abd'den yardım olarak gelmiş!
Bizim evde 100'e yakın keçi vardı, 30'dan fazla inek vardı.
Süt ve yoğurdu satma imkânımız yoktu.
Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı.
Ama ben cicili paketler içindeki süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim.
Eve girmeden önce avluda dedemle karşılaştım; 'elindeki nedir?' diye sordu. Açıkladım... 'Bizim sütümüz var, götür onu geri ver, sütü olmayan çocuklara versinler.' dedi. aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu. ben biraz duraklayıp götürmek istemedim. 'Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!' dedi.
Ben okulda aldığım derslerden kendime güvenerek dedeme karşı geldim.
Söylediklerini okula gitmemiş dedemin cehaletine yordum.
Ona itirazlar ettim.
Beni ikna edemeyince inandırmak için bir deneye başvurdu. Güçlü bir köpeğimiz vardı. 'Git, süt tozunu süte çevir getir.' dedi. Gittim, süt tozundan süt yapıp getirdim. Köpeğimiz kulübesinde idi.
Götürdük ve önüne koyduk.
Ağzını koydu, yaladı, çekti, bırakıverdi; 'Siz beni zehirlemek mi istiyorsunuz?!.' anlamında hırsla bize baktı.
Saldıracak gibiydi.
Kabı aldık.
Dedem onu suda yıkadı.
Sonra bana 'git, evden bizim sütten getir.' dedi.
Evden yarım kilo kadar sütü götürüp yıkanmış kaba koydum. Yine köpeğin önüne sürdük.
Ağzını koydu.
Bir defa nefes aldı.
İki içimde sütü bitirdi. dedem hiç okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu..."
Ve bu dağıtılan süt tozlarından sonra Türkiye'de ilk "Çocuk felci vakaları görüldü ve felç salgını başladı." Sonra ne mi oldu?
Amerika bize milyon dolarlar karşılığında çocuk felci aşıları sattı..
Ne kadar manidar..
Bizi bomba ve silahlarla öldürenlerin,aşı ve yiyeceklerini masum gördüğümüz sürece daha çok aldanacağız.
Önce bizi hasta edip peşine ilaç ve aşısını satıyorlar!
Enver ETİK
2 notes · View notes
f8dvm · 1 month
Text
annemle beraber başlamıştık güne. sabah biraz kustum, sonra da içimin bulantısıyla ayaklandım. balkona geçtik sonra, sigara eşliğinde açtık bu şarkıyı dinledik. aynı anda ağlamaya başlamak ikimize de sürpriz oldu ama hiç sormadık birbirimize neden diye. seni çok özlediğimi biliyorum ama kalbimin çürümesi ne zaman dinecek bilmiyorum. gözlerimi araladığımda burada olmanı öyle çok isterdim ki. sana bahçedeki kedileri anlatmayı, yeni kıyafetlerimi giyinip poz kesmeyi, gülümsemen için gülümsemeyi. çitos gitti mesela bahçeden, günlerce gözlerim dolu dolu sokaklarda ona rastlamak için dolandım. rüzgarın aşı vakti geldi, eski çantasına sığmaz diye ona yeni bir çanta aldım. birileriyle iletişimi kestim kalbimi kıran şeyler oldu. çok güzel bir gloss aldım kendime görseydin çok beğenirdin beni. mini etek aldım bir de, henüz denemedim ama keşke giyip yanına gelebilseydim. bayıldım bir de geçenlerde, saçma bir teşhis konuldu duysaydın beraber gülerdik ne değişik kızmışım diye. altunizade metrobüs durağı yüzümü ezberledi, kadıköy sokakları da öyle. ama yüzün yüzüme bir türlü denk düşemedi.
meğersem hâlâ ağlanırmış gidenlere.
0 notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Siyanür ile Asıl Amaç Bizleri Zehirleyip, Aç Bırakmak Mı?
✍🏻 Sinan Kemal
https://www.gundemarsivi.com/siyanur-ile-asil-amac-bizleri-zehirleyip-ac-birakmak-mi/
Madencilik zor iştir. Zonguldaklı bir arkadaşım, maden insana göre değil, demişti. Bu yüzden madenlerde çalışanları binlerce yıl (insan olarak sayılmayan) köleler olarak sayıldı. Gemilerde kürek çekmek (kürek mahkumluğu) ve madencilik, uzun süre kölelerin işi oldu. Özellikle tünel-kuyu madenciliği çok zorluydu. O derin tüneller ne canlar almıştı. Sadece kazalarda değil, ciğerlerine dolan tozları da ömürlerini kısaltmıştır. Müreffeh Avrupa ülkelerinin pek çoğunda (Almanya, Fransa, Belçika vesaire) kömür madenleri kapandı. Rusların yapay elması daha ucuz elde etmesiyle, özellikle Afrika’da pek çok elmas madeni kapandı. Böylece Afrika’daki pek çok iç savaş sona erdi. Afrika, uyuşturucu üretse de, onun asıl tüketicisi Avrupa ve ABD’ye uzak olduğu için, Sahra çölünün güneyindeki iç savaşları fildişi ve elmas karşılamış; fillerin soyu kurumaya yaklaşmışken, yapay fildişi imdada yetişmiş, yapay elmas da pek çok iç savaşı bitirmiştir. Çünkü o kadar askeri-gerillayı besleyecek para bulmak zorlaşmıştır. Altın, platin yada diğer madenler, zorlu bir işleme, cevherden ayırma süreci uzun ve zorlu. Diğer yandan Afrika, hele de Sahra güneyi hali hazırda zorlu. Bir zamanlar adı Zaire olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, dünyanın en büyük kobalt madeni üreticisi ve bu ülkede dünyanın görmediği, her sene yüz binlerce, hatta bazı yıllar iki milyon kişinin öldüğü bir iç savaş yaşamakta. Bu ülke, yanılmıyorsam Şili ile beraber, dünyanın en büyük bakır üreticisi de aynı zamanda. Afrika kıtası ile ilgili olarak internet ve sosyal medya ortamlarında, dünya madenlerinin üçte birinin çıkarıldığına dair bilgiler görüyorum.
Bu yalansa bile abartı değildir. Bunun en başlıca sebebi, Afrika’nın bu madenlere sahip olması, diğer bir sebebi de Afrika toprağının geç sömürgeleştirilmiş olmasıdır. Afrika, sivri sineklerin, beyin humması da yapan sıtma hastalığından dolayı, 19. yüzyılda kininin ve aşıların icadına kadar çok fazla işgal edilememiş olmasıdır. Avrupalı beyaz adamın, Afrika kıtası kaynaklı hastalılara karşı narinliği, kıtayı beyaz adam mezarlığına çevirmiştir. Aşı ve ilaç teknolojisinin gelişmesi ile 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupalılar, genelde sadece köle kaynağı olarak görmüştür. 1885 Berlin Kongresi ile de paylaşmışlardır. Yani Afrika’da maden arama ve çıkarmaya geç başlanmıştır.
Üçüncü neden Almanya gibi ülkelerin, madenlerini kapatma nedeniyle aynı ve daha fazlasıdır. Madenler sadece çalışanına değil, çevresine de sağlık tehditi yayar. Siyanür, toz, yer yer o madenler, beraber toprak altından çıkan yan ürünler (kurşun ve civa gibi ağır metaller vesaire) başta 0lmak üzere yeterince derttir. Bu yüzden medeni memleketlerde maden işletmek zordur ve madenleri geri kalmış ülkelerde açmak daha iyidir. 1984’de, Hindistan’ın Bhopal felaketinden sonra Amerikalı şirket, davaların da Hindistan’da açılmasını sağlayarak, binlerce insanın öldüğü felakette ödemesi gereken tazminatları bedavaya getirdi. 18 binden fazla insan öldü, 150 binden fazla insan zehirlendi, 40 ton zehir havaya savruldu ama şirket hemen hemen hiç ceza ödemedi (Rakamlar Vikipedia’dan. Olay 3 aralık 1984’de oldu). Böyle bir kazanın Amerika’da olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Yabancı kanallardan altın madenciliği belgeselleri izliyorum. Çok izleniyor ki, yıllardır devam ediyor. Parker diye aileden madenci bir genç var. 19 yaşında başladı ve kaç zamandır izliyorsam bayağı büyüdü. ABD ve Kanada’da yer yer özel mülk arazileri alıp, altın çıkarıyor. Bir de Berin Denizinde Altın diye bir program izliyorum. Ne kadar uzun zamandır izliyorsam, bazı kişilerin, kameralar önünde zenginleşmesini izliyorum. Bir çift var, ayrılalı çok oldu. Uyduruk bir salın üzerinde, denizin dibinden çıkardıkları kum ve kayayı eleyerek, altın arıyorlardı. Resmen kameraların önünde zenginleştiler. Erkeğin, kepçesi, gayet iyi ekipmanları, helikopteri falan oldu. Kız da, birkaç kız alarak, kendi altın arayışını sürdürüyor. Maden dışında gayet şık giyiniyor. (Gözümüz yok, Allah daha çok versin.)
İşin ilginci hiç biri siyanür kullanmıyor. Oysa siyanür kullansalar; iki,üç yada on, yirmi kat fazla altın çıkaracaklar. O kadar maden belgeseli izledim, siyanürlü linç ile çalışan bir tek, Şili’de, yüz yılda bir yağmur yağan çölün ortasındaki bakır madeniydi. Hatta bakırı üç kere siyanürlü havuz ile işlenecek saflığa getiriyorlardı. Orada da, siyanür havuzu, kat kat güvenlikli bir alandaydı. Cevher, kilometrelerce taşınarak, siyanür havuzuna boşaltılıyordu.
Ben, çok fazla komplo teorisine inanmanın paranoya olduğuna inananlardanım. Büyük kötülüklerinse tesadüfen olmadığını hayat içinde öğrendim. Örneğin dedikodular, yanlış anlaşılmalardan falan doğmuyordu. Yeri ve zamanı bekleniyor ve ona göre özel olarak üretiliyordu.
(https://onbinkitap.blogspot.com/2023/05/dedikodu-komplo-toplumu.html) (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/02/dedikodu-cihadi.html)
Büyük katliamlar ve programlar da ani ve kitlesel öfke krizlerinin sonucu değildirler. Uzun süreli ve teknik hazırlık isterler. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/04/ahmet-kaya-olayi-orneginde-progrom-ve.html) Sovyetler Birliği döneminde, Özbekistan ve Türkmenistan başta olmak üzere Orta Asya ülkeleri, yanlış tarım (sulama, gübreleme vesaire) ve kirlilikten dolayı zarar gördü. Aral görü yarıdan fazla kuruyup, iki parçaya bölündü. Bu ülkelerin tarımı, tek başına kendi halklarına yetmez hale geldi. Sizce bunda kastı yok muydu?
Asıl Sorum:
Peki tam fay hattının üzerine, Fırat gibi devasa bir nehrin yanı başında, böyle dayanıksız bir siyanür havuzu yapmanın tek sebebi para hırsı mı, yoksa içinden geçtiği üç ülkenin (Türkiye, Suriye, Irak ve hatta Şattül Arab senediyle az da olsa İran) tarımını felç etmek mi?
İtalyan mafya örgütü Ndrangetha (Burada N harfi, d harfini daha ince okutmaya yarıyor, okumasanız da olur)’nın, maden havzalarına tehlikeli (kimyasal-nükleer) atıkları gömdüğünü öğrendiğimde de ise bir yazı yazmıştım, siz sevgili okurlarım okumak için buradan ulaşabilirsiniz.
Sinan Kemal
#SinanKemal #GundemArsivi #Siyanür #İliç #MadenciOlmak #SömürüDüzeni #TariminÖnemi #FıratınÖnemi #MadenciliğinZararlari #Tarih #Tehlike #MadenOcaklarıNedenKapatılır #Çevre #KimyasalSavaş #TürkiedekiBüyükTehlike
0 notes
gokhanerturkey · 3 months
Text
Tumblr media
Hüzün Tacı
Ağır ağır taşıdın; çatlayan duygularıma,
Bir damlacık muhabbet-i aşkını! ...
Çisil çisil yağdında çorak bakışıma...
Nedense;
Bir filiz olup yeşermedin bahtımda!
Duyguların duygularıma çok ırak! ..
Güzelliğin sevdama yakın da;
Neden ki kalp gözün aşkıma ağma! Kalbim söz dinlemez! ! !
Mantığım der bırak(!)
Allah ın rahmetiyle vız gelirde sırat
Nedense;
Sevdadan yana ödün veremez!
Olacak yine aşkım,
Mahşerde en büyük mükafat! ..Sen bahtımın kurumuş yası
Sen gönül soframın katıksız aşı
Nedense;
Suskunluğun oldu! ! !
Sevdamın en büyük baş belası! ..
Sen gölgelerin aynaya yansıması(!)Ne neşelerin mayası oldun
Ne de nankörlüğün hayası
Sen her zaman;
Mahçupluğun tasası...
Irmaklardan çağlayan damlalara değil;
Yosunlara mehtap oldun! ..Rab bim dertten uzak,
Çileden de mahrum bıraksın! ! !
Sen alışkın değilsin(!)
Elhamdülillah
Uğruna çektiklerim;
Ateşli yaşantına gölgelik olsun(!)Sevda değil mi?
Makamların babası...
Azrail usulca geldiğinde,
Kavrulan yüreğime rahmetini serptiğin de
Ne mutlu!
Tebessüm tebessüm bakarak;
Bu rüyadan uyanmak.
•Gökhan ER•
http://blog.milliyet.com.tr/huzun-taci/Blog/?BlogNo=145286 © Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
0 notes
susmabana · 7 months
Text
eczanede çalışan abla aramıs sey diyor çocuğunun aşı vakti ne çocuğu diyorum sizin 3 aylık mı 6 aylık mı çocugunuz yok mu diyor yok diyorum ama olması lazımdı diyor kckckfkfk alla alla bak sen şu işe 15 dk ablaya evli olmadıgımı yanlışlık oldugunu çocugumun olmadıgını anlatıyorum sonuc olarak yanlıs yere bakıp aramıssım diyor kxmdmdmd canın sagolsun heycan oldu bizede
1 note · View note
cihangir-uzunkaya · 9 months
Text
Tumblr media
-Gün aydı baba bu ileri görüşlü kullarının gönlünü ettik rakamlar üzerinden.Ama inanma samimiyetlerine,olayın büyütülecek bir yanı yok büyütülecek gündem rehaveti getirir net !
+Sen söylüyorsun ileri görüşlü diye,bunda art niyet neden arıyorsun ?
-Sen işaretleri verip sırtını döndün gittin,pek alakadar olduğun söylenemez Sen bir nebze müfettişlik yaptın.kimseye sırt çıkma lütfen.bu arada ince Fransız hazır.alkolmü kahvemi?parkta devam ederiz..
+Alkol tabikide neden bu şekilde yaklaşıyorsun.?
-bir günde kahve de baba amk !baba devenin çöktüğü yere cami yapan zihniyetin amk !Ben kimsenin sahibi değilim,kimsede benim sahibim olamaz bu net !Bu tür işler ileride işleyişin önünü keser.3 güne bir bayram olmaz olmamalı.madem cevheriz ! Hergün yenilenmeliyiz.Ancak o şekilde ufka bakabilirsin.eski hesaplar kime ne kazandırmış?iyisi ile kötüsü ile !
+Dediğin kader ile tezat bir kavram Cihangir Bey.
-Güneş,yıldızlar,ay kısacası döngü bir kaderdir.Ana rahmine düşmüş bir bebeğin cinsiyeti bir kaderdir.sessiz memurlarının birbirine benzemesi kaderdir.Ama insanoğlunun açlığı,fakirliği,zenginliği bir kader değildir.kader olmamalıdır.
+Tezine dayanağın nedir ?
-insanoğlunun gelişim aşaması.genetik deformasyon.Az ve öz düzeni bir türlü kavrayamamıs olmaları.para,savaş,ihtiras gibi bunlardan bir sürü örnek verebilirim.
Bilinç siz nüfus çoğalması,asl olan bu nüfus çoğalmasına karşılık açlığın,hastalığın çoğalması ve sözde yardım amaçlı yaklaşan insanların bu dünyada muazzam para kazanması.buda inanç zayıflaması ile birlikte yozlaşmanın önünü açması canım babam !
+kalitesiz fırıncı hahaha!
-Eleyecez başka yolu yok ! Salaklar yarasa çorbasından virüs bulaştığını sanıyorlar covid de.elli tane komplo teorisi türetti amk evlatları,en komiģide aşı meselesi;neymiş efendim çip takacaklarmış..gerizekalıya bak hele teknoloji şirketleri olayı aşmış telefon şirketleri telefonu senin eline vermemiş oğlum g.tüne monte etmemiş resmen 5 kg lik çekiçle çakmış amk evladı Sen hangi çipin derdindesin !
+Hahaha yazın geleceğini Sen kıştan gördün o zaman.
-Sen beni aptalmı sandın 32 yaşıma kadar araya araya bir hal oldum seni bulmak için ve son anda karşıma çıktın.18 yıl anam dinim sikildi seni zaptetmek için.Herneyse bunun mağduriyeti üzerinden edebiyat yapmak istemiyorum.
+Bulacağını biliyordum,sakladım seni,günahla yoğurdum seni.Dert edindirdim seni kimseye çare olma diye.kayıtsız kaldımı orospu çocukları memleket hakkını yedi günahını aldı maddi manevi.
Tamam dedim oldu !
Hani ulan Ramazan hani ulan Serpil ?
Hani bacıların ?Cihangir Uzunkaya!
Onlar da Cihangir Uzunkaya nın dirilişini kaldıramadı.
Çocuklarının anası gece sana sinirlendi ince Fransız için Mine Hanım gece senle papaz oldu.Sabah ezanında Sen namaza kaldırdın
Söyle Ulan kalitesiz fırıncı telefonda sana ne dedi.ben namaz kılmayacağım yatıyorum dedi.
Affetme ulan kimseyi !
Çocuklar yerini zeminini bulur ki Cihangir Uzunkaya nın evlatlarıysa.
-haklısın baba ! Moralim bozuldu..siktir et kahve içelim.
+yat uyu kimse için değil kendin için uyu.
-teşekkür ederim canım babam.
1 note · View note
hamilelikte · 10 months
Text
Hamilelikte tetanoz aşısı yapılma zamanı, hamileliğin 27-36. haftaları arasında yapılması önerilir. Bu dönemde aşı yapılması, bebeğin doğumundan sonra koruma sağlamak için en etkili yol olarak kabul edilir. Ancak, hamilelik sırasında herhangi bir zamanda aşı yaptırmak mümkündür. Hamilelik, özellikle anneler için oldukça önemli bir dönemdir. Bu dönemde, anne adayının sağlığı hem kendisi hem de bebeği için büyük önem taşır. Bu nedenle, hamilelik döneminde birçok test ve aşı yapılması gerekmektedir. Bu yazıda, hamilelikte tetanoz aşısı ne zaman yaptırılır konusunu inceleyeceğiz. Hamilelikte Tetanoz Aşısı Kaçıncı Haftada Yapılır? Hamilelik süresince anneler, hem kendi sağlıkları hem de doğacak bebeklerinin sağlığı için birçok aşı yaptırmalıdır. Bu aşılardan en önemlilerinden biri de tetanoz aşısıdır. Hamilelikte tetanoz aşısı özellikle son zamanlarda oldukça fazla konuşulur oldu. Peki hamilelikte tetanoz aşısı kaçıncı haftada yapılır? Tetanoz, Clostridium tetani bakterisinin neden olduğu bir enfeksiyondur. Bu enfeksiyon, yaralanmalardan sonra toprak, gübre ve diğer maddeler aracılığıyla bulaşabilir. Bebeğinizin doğumundan sonra, bir kişinin tetanoz aşısı yapılması gerekmektedir. Ancak, hamileler için, tetanoz aşısı biraz farklıdır. Hamilelikte tetanoz aşısı, genellikle gebeliğin 27. haftasında yapılır. Bu aşı, çocuğun doğumundan sonra oluşabilecek beşik ölümü vakalarını önlemede oldukça etkilidir. Özellikle bebeklerin ilk 2 ayı içerisinde çok yüksek risk altında bulunduğu düşünülürse, annenin bu aşıyı yaptırması oldukça önemlidir. Annenin hamilelik süresince yaptıracağı aşılar, bebeğin gelişimini ve sağlığını doğrudan etkiler. Bu nedenle annelerin, bu aşıların yapılması gerektiği haftaları kesinlikle kaçırmaması gerekmektedir. Hamilelikte tetanoz aşısı kaçıncı haftada yapılacağı doktorunuz tarafından belirlenecektir. Ancak genellikle gebeliğin 27. haftasından sonra yapılması önerilir. Hamilelikte yapılan aşılar ve haftaları şu şekildedir: Hepatit B Aşısı: 0 dan 12. haftaya kadar dilediğiniz bir zamanda yapabilirsiniz, tercihen gebeliğin 1. ayından sonra yapılması önerilir Tetanoz Aşısı: Gebeliğin 27. haftasından sonra yapılması önerilir Kızamık Aşısı: Gebeliğin son 3 ayında yapılması önerilmez Varicella-Zoster Aşısı: Gebeliğin öncesinde, hamilelik sırasında ve doğumdan sonraki 1 ay içinde yapılmamalıdır Grip Aşısı: Gebeliğin 14. haftasından sonra yapılması önerilir. Gebeliğin 16. haftasından sonra da yapılması uygundur. Yukarıda da görülebileceği gibi hamilelikte hangi aşının ne zaman yapılacağına dair detaylı bilgiler yer almaktadır. Tüm aşılarda olduğu gibi, hamilelikte tetanoz aşısı yapılacaksa da doktorunuzun önerilerini dikkate almanız oldukça önemlidir. Ayrıca, Hamilelikte Soğuk Algınlığı ve Grip Nasıl Geçer? başlıklı yazımızı da okumanız tavsiye edilir. Hamilelikte Tetanoz Aşısı Yan Etkileri Nelerdir? Hamilelikte Tetanoz Asisi Yan Etkileri Hamilelik döneminde anne adaylarının hastalıklara yakalanma riski artar ve bu nedenle gebelik boyunca birçok aşı yapılması gerekebilir. Td aşısı, tetanozun yanı sıra difteri mikrobuna karşı da koruma sağlar. Ancak hamilelikte tetanoz aşısı yan etkileri hakkında bazı endişeler bulunmaktadır. Bazı kadınlar, aşı sonrası hafif yan etkiler yaşayabilirler. Bu yan etkiler arasında ağrı, kızarıklık, şişlik, ateş hissi, baş ağrısı, halsizlik ve bulantı sayılabilir. Genellikle bu belirtiler hafiftir ve kısa sürede geçer. Bununla birlikte, bazı kadınlar daha ciddi hamilelikte tetanoz aşısı yan etkileri yaşayabilirler. Alerjik reaksiyonlar, nörolojik problemler ve ani ateş yükselmesi gibi nadir ancak ciddi yan etkiler oluşabilir. Bu nedenle hamile kadınların aşılanmadan önce doktorlarıyla konuşmaları ve riskleri tartmaları önemlidir. Yan Etkiler şu şekilde olabilmektedir:  Ağrı: Geçici bir rahatsızlık hissi Şişlik: Geçici şişlik ve hassasiyet Ateş: Geçici hafif ateş hissi Hamilelik döneminde aşı yapmak k
adınları ve bebekleri birçok enfeksiyondan koruyabilir. Ancak yan etkilerinden dolayı kadınlar do��ru bilgilendirilmeli ve aşı olmadan önce doktorlarıyla konuşmalıdırlar. Böylece onların ihtiyaçlarına ve sağlık durumlarına göre en uygun aşı programı belirlenebilir. Gebelikte Tetanoz Aşısı Bebeğe Zarar Verir Mi? Gebelik döneminde anne adayları, bebeklerinin sağlığı için aşı yaptırmayı düşünmektedirler. Ancak, bazı anne adayları tetanoz aşısı yapılması konusunda tereddüt edebilirler. Tetanoz, hayvanların ve toprağın neden olduğu bir enfeksiyondur. Bu enfeksiyonun gebelikte anne ve bebek için tehlikeli olabileceği bilinmektedir. Ancak, birçok anne adayı, gebelikte tetanoz aşısının bebeğe etkileri hakkında endişe duyarlar. Bazı araştırmalar, gebelikte tetanoz aşısının bebeğe hiçbir zarar vermeyeceğini göstermiştir. Tetanoz aşısı, bebeğin gelişimini olumsuz etkilemez ve bebekte herhangi bir sağlık sorununa yol açmaz. Gebelikte tetanoz aşısı, sadece anne adayının sağlığını korumak için yapılmaktadır ve bebeğe herhangi bir zarar vermez. Gebelikte tetanoz aşıları, dünya genelinde yıllardır güvenli bir şekilde uygulanmaktadır. Uzmanlar, gebelikte tetanoz aşısı yapılmasını önermektedirler. Çünkü tetanoz enfeksiyonunun, anne ve bebek için ciddi riskleri vardır. Gebelikte tetanoz aşısı, bebeğin sağlığını koruma amacı taşır ve başka hiçbir amaca hizmet etmez. Tetanoz aşısı, dünya genelinde yıllardır güvenli bir şekilde uygulanmaktadır. Uzmanlar tarafından önerilen ve özellikle gebelik döneminde yapılması gereken bir aşıdır. Anne adayları, bu aşının özellikle tetanoz enfeksiyonu riskinin yüksek olduğu bölgelerde mutlaka yaptırmalıdırlar. Gebelikte tetanoz aşısı bebeğe zarar vermez, ancak anne adayının ve bebeğin sağlığı için gereklidir. Gebelikte Tetanoz Aşısı Hangi Durumlarda Yapılır? Tetanoz, bakterilerin neden olduğu bir enfeksiyondur. Özellikle toprağa ya da hayvan gübresine temas sonrası bulaşabilen bir enfeksiyon türüdür. Gebelik döneminde bebeğin sağlığı için bu aşı genellikle 20 ile 36. gebelik haftaları arasında yapılır. Gebelikte tetanoz aşısı yapılma nedenleri şu şekildedir: Tetanoz bakterilerin neden olduğu enfeksiyonu önlemek Bebek ve anne sağlığı için koruma sağlamak Gebelik sürecinde oluşabilecek tetanoz enfeksiyonunun önüne geçmek Doktorunuzun görüş ve önerilerine uygun olarak sağlık kontrollerinizi yaptırmalı ve gebelikte tetanoz aşısı olmanız gerekiyorsa aşınızı yaptırmalısınız. Hamilelikte Tetanoz Aşısı Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli? Hamilelikte Tetanoz Asisi Sonrasi Hamilelikte tetanoz aşısı sonrası nelere dikkat edilmeli konusu, anne adayları tarafından merak edilen önemli bir konudur. Tetanoz aşısı, annenin bebeği korumak için oldukça önemlidir. Ancak, aşı sonrası belirli dikkat edilmesi gereken noktalar da vardır. İlk olarak, hamilelikte tetanoz aşısı genellikle 27-36 haftalar arasında yapılır. Aşı sonrasında, nadir de olsa bazı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bunların arasında baş dönmesi, hafif ateş, ağrı ve halsizlik bulunur. Bu semptomlar normaldir. Ancak, semptomlar ciddiye alınmalı ve doktorla iletişime geçilmelidir. Bir sonraki adım, aşı sonrası enfeksiyonu önlemek için yaranın korunmasıdır. Yaranın sterilizasyonu ve temizlenmesi çok önemlidir. Banyo yaparken, yara su almaktan kaçınmalıdır. Sonuç olarak hamilelik döneminde, anne adayları sağlık durumlarına göre tetanoz aşısı yaptırmalıdır. Aşı sonrası belirtiler normaldir ancak ciddiyseler doktorla iletişime geçilmelidir. Aynı zamanda, yara enfeksiyonları önlenmeli ve bebeğin sağlığı için tetanoz aşısı yapılmalıdır.
0 notes
harfzen · 10 months
Text
demzen 25
Nişanyan'ın Covid hakkındaki yazısını okudum. Acaba dedirten komplo teorilerini severim. Bunda acaba diyecek bir taraf da bulamadım. Bana daha çok pandemi esnasında para için yapıyorlar, insanları köleleştirmek için yapıyorlar, bundan sonra hep maske taktıracaklar diyen birinin çark etmesi gibi geldi. Mevhum bir hedef. İnsanları biyolojik savaşa hazırlamışlar. Nişanyan iyi bir adam değil. Yaşlandıkça da huysuz bir Rusya hayranı, pandemi komplocusu bir herife dönüştü. Bu yazıda da Uğur Şahin / Özlem Türeci çiftinin görünüşlerini aşağılamış. Neden iki Türk'e kaldı? Çünkü aşıyı onlar buldu? Komploculuğun zararı bu. Birileri devasa bir hükümet kurmuş ama haberimiz yok. Dünyayı ellerinde oynatıyorlar ama hiç birimizin onlardan haberi olmuyor. On yıl boyunca bu pandemiye hazırlandılar ve ortaya çıkınca gördük ki aslında hastalık ufakmış. En fazla ağır bir grip diyor. Benim tanıdığım iki kişi rahmetli oldu o hastalıktan ve hiç de başka sebeplerden ölüp de Covid'e bağlanmış değildi. Nihayetinde ölümlerin çoğunu çoklu organ yetmezliğine bağlayabilirsin ama o yetmezliği tetikleyen bir sebep vardır. Covid buydu. Pandemi ortadan kalkıp, hayat yeniden normale döndüğünde o zamanki komplo teorilerine bir kılıf bulmak lazım. Aşı olanlar sayesinde bu hastalık ortadan kalktı diyemeyeceğine göre, bu hastalık aslında yoktu demek zorundasın. Yazı da bunu diyor. Aşı da çok bir şey değil, zaten çoğuna tuzlu su vermişlerdir diyor. Öyledir herhalde. Sevan abiden çok mu bileceğiz. Benim inandığım daha iyi bir komplo teorisi var: Aşı yapay bir virüsün Çin'den sızmasından kaynaklandı. Bunu artık hemen bütün servisler kabul ediyor. Bu sızma muhtemelen bilinçli değildi. Bile bile yapmadılar ama zaten kötülük genelde bilinerek yapılan bir şey değildir. Virüsün çapı ve ne yapacağı bilinmiyordu ve sistemik risk vardı. Dünyayı yönetenler olduğunu ben de kabul ederim, ancak bunların amacı insanlara böyle saçma sapan tatbikatlar yaptırmak değildir. Dünyayı yönetenin amacı stabilitedir. O stabiliteyi sağladığı sürece kendisi üstte kalacaktır. Bunun için de sistemik riski, yani insanların sokaklarda sapır sapır ölüp, hastaneleri işgal etmelerini, işe gitmeyi bırakıp dünyayı durdurmalarını riske etmek istemediler. Gereksiz aşırı reaksiyonun sebebi buydu. Dünyayı yöneten hükümet varsa bile, bunların Allah olmadığına, geleceği bilmediklerini ve riskin nereden geldiğinden emin olmadıklarını tahmin edebiliriz. Dünyayı yönetiyor da olsan, ülkelerin ekonomisi durursa ne olacağını bilemezsin. Onun için de insanların ölmeyeceği, mümkün mertebe az ölecekleri yollar üretmek zorundasın. Bunu yaptılar. Bu bizim de lehimizeydi, çünkü biz de bu düzen yıkılırsa altında kalacak insanlarız neticede. Yarın ihtilal olursa beni yeni dünya hükümetinin başına geçirmeyecekler, serserinin biri sokakta tipimi beğenmediği için bıçaklayacak. Aşı komplocularının çözemediği mesele bu: Dünya hükümetin düzenin devamından ve değişimlerin mümkün mertebe sakin olmasından yanadır. Zaten azalan nüfus azaltılacaksa bunun için aşı üretmez. İnsanlar zaten yürürken CandyCrush oynayan ekran bağımlısı zombilerse ve TikTok'ta gördüklerinden kanaat ediniyorsa bunun için 5G baz istasyonundan sinyal göndermeye çalışmaz. Dünyanın bir hükümeti varsa, bu insanların oldukları yerde bulunmasını ister. Bertaraf edilmesi gereken risk de bu bulunduğu yerde olmanın ortadan kalkmasıdır. Bu dünya hükümeti yoksa da yerel hükümetlerin istediği bir şeydir. Yani aslında benim gibi işinde gücünde insanların ve hükümetlerin temelde istediği şey aynıdır. Covid bu sistemle ilgili bir risk taşıyordu ve bu sebeple de bertaraf edildi. Bu yapılırken de bir miktar acemilik, saçmalık yapılmış olabilir. Çünkü zaten hükümetler de insanlardan oluşuyor. Ne bekliyoruz ki daha fazla? Zamansız Mektuplar https://ift.tt/gGe05b3
0 notes
oguzhanyorug · 1 year
Text
Terapi almak için ne zamanım ne param yok bilmiyorum gitmek istemiyorum ama ihtiyacım olduğunu biliyorum Deniz de öyle söylüyor umarsızca yazabileceğim en rahat burası var sanırsam elime kalem alıp karalamakta güzel terapi ama dikkatimi dağıtıyor el yazım son zamanlar
Yarın sabah abimle bilet alacağız ben annemgilin yanına gideceğim abim eğitime antalyaya yolculukları sevmiyorum çok yorucu ama inip sigara içmeyi seviyorum yolculuğa çıkacağımı bildiğim geceyi de sevmiyorum sanırsam uyumaya çalışırken karanlık üstüme geldi havlayan köpekleri duymaz oldum o sessizlik o karanlığı güzel bir düşe güzel parlak renklere dönüştürecek bir düşünce yoktu her şey olmasına da gerek yoktu ama bedenimi sıkıyor ya resmen beynim çürüyor kendimi anlamıyorum ışığı açtım uzandım biraz dolandıktan sonra, kız kardeşim aklıma geldi ona sarılmak onu dinlemek yanına uzanmak zaman geçtikçe güzelleşti yazarken bile özledim diyorum gözüm doluyor ve o hep gelen kişileri karşılayan oldu yaşından olsa gerek bu neden söyledim bilmiyorum yolculukta karşılayan kişi kdksmsm malım
Pasaportu alınca geleceğimi söyledim ama yarın yoldayken söylerim sanırsam ve son zamanlar ışıksız uyuyamadığımı fark ettim bilgisayarı ışığını biraz kısıp açık bırakıyordum bilgisayarı topladığım için ampülü yaktım giyeceğim kıyafetleri üst üste koydum valizi dr yanına aşı olduktan sonra bedenimi hiç iyi hissrtmedim aşıya çok kötü yaklaşmıyorum sadece vucudumu çok zayıflattı fazla üşüyorum fazla terliyorum saç kurutma makinesi ile yatmama abin alıştı ayaklarım üşüyor sadece karamana gittiğim zaman bir doz daha aşı olayım ve verdikleri sertifikayı alayım avrupaya gitmek için ikinciyi de istiyorlar uzun zamandır çıkarmadığım denizin bilekliği çıkardım cüzdanımın içine koydum korktum plastik olduğu için yarın aceleyle üstümü çıkartırken düşmesinden şimdi öpmeye çalışırken fark ettim güzel bir totem özlem işte insanlar böyle şeyler yapar çoğu zaman bir filmi tekrar tekrar izlemek gibi namaz kılmak dua etmek gibi bugun son paramı çarptığım adama verdik abimle çarptığım arabanın masrafı ikibin lira tutmuş adam araştırmış daha ucuza yaptırmış zaten abimin tanıdığı çıkmıştı beynimdeki sikik maymunu öldürünceye kadar yazacağım sanırsam hadi uyu beden gözlerini kapat annenin babanın yanına döneceksin uyu amk telefona bakıyorsun duolingoya girip biraz oyalanıp çıkıyorsun letterboxd ye giriyorsun milletin yorumunu oku denizi stalkla youtuba gir sistemin her baştığın tuşun seni orada sikik videolara kalmana maruz bırakmasını izle ya instagram mı youtube mu belli değil amk müzik dinleyeme müzik dinleyeme güzel kaynaklar ingilizce olduğu için odaklanama türkçe kaynaklardan sıkılmak dil öğrenemeye odaklanmak acıkmak yemek istememek ne istiyorsun amk beyni amk bedeni gözünü kapat uyu sabah ekmeğe bir şeyler koy ye sonra siktiğimin yolculuğun keyfini çıkart kitap oku bir şeyler yap dinlen uyu kendimin kankası olacağım sanırsam dkksösösmsx kanka derdini sikeyim yeah
Neden bu kadar boşluk attı amk tumblr kendine gel devir tasaruf devri god şu an resmen sayfa israf ediyor gibi hissdiyorum neyse neyse
Denizin ağlayışını unutamıyorum bazen duyuyorum resmen beynimde hissediyorum ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum iyiyim demiştim ağlama demiştim o ağlamaktan konuşamıyordu şu sn bir şeyler yazan beni de dinliyorum sadece beynimi de dinliyorun kulağımı dolduran şey buydu az önce o ağlama sesi manik depresif bozukluğu olduğunu duymuştum virgina woolfun hours filminden bir parça bu depresifliği gördük ne kadar doğru yansıtıldı bilmiyorum beynim sürekli hareketli değil ama hareketlendiğindr resmen bedenim ağrıyor omuzlarım ağrıyor özenmiyorum o oyuncuya ya da virginaya bi parça kendimi de hissdiyorum herkes hissediyordur depresiflik beynim çok sikik bullet echoya girsem deniz cevrimiçi mi diye bakarım ilk ya da ismini değiştirmiş mi diye sikik bir stalker gibiyim
Uyumadan önce diğer şeylere bakacsğımı biliyorum ama bakmamaya çalışacağım sikik sakin diye adlandırdığım bir müzik açıp loop yapmaya uygunsa loop yapıpı sesini kısıp yastığın altına koyacağım kulaklarımı dayayıp uyuyacağım çok klasik bir uyku şeklim bazı yıllar 365 gün yapmışımdır ama son aylarda daha farklı bir şekilde uyudum uykuya gitmek her zaman çile tek güzel olduğu zamanlar bayılacak kadar yorgun olmak 20 saniye sonra uyuyacağını bilirsin bedenim hazırlarsın ve uykuya hazırsın bir şeyler izlerken yavaş yavaş kafan yaslarsın yastığı düzleştiri sonra götümü döner yatarsın önce dinlersin biraz sonra elini yastığın içine sokarsın bu güzel bir uyku denizle oyun oynadıktan sonrada olur genelde o kadar heyecanlıyız hareketliyiz ki her oynayışımds küllük kahve her şey dökülür bağırırız dans ederiz deliyiz bu konuda bu da güzel bir uyku ama bir tane de özlem dolu olan var yorganın burnuma yaklaştırıp uyumak eminim uyur uyumaz bedenim rahattız olup çekiyordur yorganı ama uyuyuncaya kadar kendi nefesimin sıcaklıklığına nefesim yüzüme gelişi ah bu denizin nefesi denizin sıcaklığı etc dedirtti güzeldi üşüdüğüm zamanlar daha da güzeldi ama kendi nefesimden başka bir şey değildi işte ıts okay seviyorum çok sikik bir insanın tumblr boşluğu Arada geleceğim sanırsam bazen her şeyin ruhu olduğuna inanırım o yüzden senden de kendimde özür dilerim herkesten özür dilerim hesabın gizli kimse görmeyecek Ama ben hep gerekli gereksiz hissederek hissetmeyerek özür dilerim, teşekkür ederin
Tumblr god uf be oğuzhan 7 gönderi attın sanki dedi kızdı mı gülümsedim güzeldi
0 notes
indirgit · 1 year
Text
Grip aşısı eczanelere geldi mi? Grip aşısı fiyatları 2022?
Grip aşısı eczanelere geldi mi? Grip aşısı fiyatları 2022?
Grip aşısı fiyatları2022 yılı için ne kadar olduğu milyonlarca kişi tarafından merak ediliyor. Soğuk algınlığına önlem olarak tercih edilen grip aşılarının satışları eczanelerde de başladı. Peki 2022 grip aşı fiyatları ne kadar oldu? Grip aşıları nerede satılacak? Grip aşısını kimler yapacak. İşte 2022 grip aşısı fiyatları… Mevsim geçişlerinin olmasıyla birlikte artan grip vakalarından korunmak…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
berktopuz · 2 years
Photo
Tumblr media
📣Covid-19'a yakalanmayanların sırrı ortaya çıktı 🦠2019'un son aylarında hayatımıza giren ve pandemiye dönüşen Covid-19, dünya genelinde milyonlarca hayata mal oldu. 🇬🇧İngiliz araştırmacılar belirli bir mutasyona sahip kişilerin aşı olduktan sonra daha büyük bir antikor tepkisi ürettiği sonucuna ulaştı. 👉🏻Daily Mail'in araştırma sonuçlarından derlediği haberine göre, yaklaşık her 10 kişiden 3'ünde HLA-DQB1*06 olarak bilinen gen bulunmakta ve söz konusu gen, Covid aşılarından sonra insanlara daha fazla antikor üretimine neden olmakta. Başka bir deyişle bu gene sahip olan kişiler aşı olduktan sonra daha yoğun bir korumaya sahip olduklarından dolayı virüsü kapma olasılıkları bir hayli düşüyor. 👉🏻İnsanların aşıdan sonra Covid testinin ne kadar hızlı pozitif çıktığı konusunda geniş bir çeşitlilik gördük' diyen baş araştırmacı Dr Alexander Mentzer elde ettikleri sonuçların genetik kodumuzun bunun zaman içinde olma olasılığını etkileyebileceğini göstediğinin altını çizdi. 👉🏻Araştırma kapsamında bilim insanları ilk doz olarak Pfizer-BioNTech veya Oxford-AstraZeneca aşısı olan 1600 yetişkinin kan örneklerini mercek altına aldı. Ekip söz konusu gene sahip olanların kanında daha fazla antikor olduğu sonucuna ulaştı. Kısa sürede Bilim dünyasının bir numaralı gündemi haline gelen araştırmanın bulguları Nature Medicine dergisinde yayınlandı. ~Dr.Berk Topuz~ #ciltgüzelliği #diyetlistesi #zayıflamakistiyorum #detoks #almanya #yemek #estetik #ciltlekeleri #zayıflamak #lezzetliyemekler #ciltbakımı #diyetyemekleri #diyet #haber #zayıflama #müzik #lezzet #botoks #sondakika #haberler #güzellik #magazin #sondakika #ciltbakımı #yemektarifleri #komikvideolar #tiktok #video #instavideo (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/Cj1-ShGNiKs/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Ezgi Pekşen kimdir? Ezgi Pekşen kaç yaşında? Babası kim?
Ezgi Pekşen kimdir? Ezgi Pekşen kaç yaşında? Babası kim?
Ezgi Pekşen kimdir? Ezgi Pekşen kaç yaşında? Babası kim? Şu açıklaması ile gündem oldu: “Kamuoyunun yanlış bilgilendirilmemesi adına hayatımızın en acı günlerinden geçerken bu açıklamayı yapmak zorunluluğunu hissediyorum. Kıymetli babam Haluk Pekşen ne zatürre ne Covid ne de aşı sebebiyle hayatını yitirmiştir.” Haluk Pekşen‘in kızıdır Ezgi Pekşen. @ezgipeksen kullanıcı adı ile Twitterda…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mehmetkali · 2 years
Text
UPS, 115 YILDIR ÖNEMLİ OLANI ULAŞTIRMAYA DEVAM EDİYOR https://ift.tt/cXLyVG5
UPS, 115 YILDIR ÖNEMLİ OLANI ULAŞTIRMAYA DEVAM EDİYOR
Tumblr media
UPS, 115 YILDIR ÖNEMLİ OLANI ULAŞTIRMAYA DEVAM EDİYOR
Bundan 115 yıl önce, 100 dolarlık krediyle bir bodrum katında kurulan UPS, bugün dünya ticaretinin yüzde 2’sini tek başına hareket ettiriyor. 115 yıldır insanlara önemli olanı ulaştırmak için çaba sarf eden, dünyanın dört bir yanındaki UPS çalışanları, UPS’in 115. kuruluş yıldönümünü ve Kurucular Günü’nü kutluyor.
1907 yılında Jim Casey ve Claude Ryan, 100 dolarlık krediyle bir bodrum katındaki ofislerinde American Messenger Company’yi kurdular. Bu şirket zamanla, bugün dünya ticaretinin yüzde 2’sini taşıyan ve insanları birbirine bağlayan UPS’in başarı hikayesinin de başlangıç noktası oldu.
Tüm dünyada, 220’yi aşkın ülke ve bölgedeki müşterilerine geniş bir yelpazede entegre lojistik çözümler sunan UPS, “Önemli olan ne varsa teslimatını yaparak dünyamızı ileriye taşımak” amacına odaklanıyor. 500 binden fazla çalışanı ile Müşteri Önceliğiyle, Kişilerin Önderliğinde, Yenilikten İvme Alan bir stratejiyi odağına alan UPS, dünyanın dört bir yanında hizmet verdiği topluluklara destek olmak ve çevre üzerinde yarattığı etkileri azaltmak için çalışıyor.
UPS, girişimcilerin hayallerini ve işlerini ufkun ötesine taşıyor
KOBİ’lerin ve girişimcilerin ihracat potansiyellerini keşfedebilmesi ve e-ihracat sürecinde önlerine çıkabilecek engelleri ve çözümleri çok daha önceden görebilmesi için TC. Ticaret Bakanlığı ile Export Akademi programını hayata geçiren UPS, Türkiye’nin dört bir yanını gezerek KOBİ’lere sanal pazarlarda hesap yönetimi, online ödeme yöntemleri, e-ihracatta gönderi paketleme, dijital pazarlama, gümrük mevzuat çözümleri gibi konularda eğitimler verirken aynı zamanda onlarla başarılı ihracat hikayelerini de paylaşıyor.
Öte yandan UPS, Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği (KAGİDER) ve Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) iş birliğinde gerçekleştirilen Kadın İhracatçı Programı kapsamında, kadınların sınırları aşmasına, zorlukların üstesinden gelmesine ve işletmelerini küresel pazarlara genişleterek yeni gelecekler oluşturmalarına destek oluyor. Proje kapsamında kadınlara yeni pazarlara ulaşma, girişimcilik, tedarik zinciri yönetimi gibi eğitimler verilirken mentörlük, öğrenme ve bilgi paylaşımı için destekleyici ağ yaratma; ihracatta en iyi uygulamalar, ticaret politikaları ve yeni pazar fırsatları konulu e-öğrenme ve atölye çalışmaları gibi fırsatlar da sunuluyor.
Bugüne kadar 15.000’den fazla katılımcının yer aldığı programlarda UPS, girişimcilerin hayallerini ve işlerini ufkun ötesine taşıyor.
Tumblr media
UPS, içinde yaşadığı topluluklara değer katıyor
UPS Vakfı, içinde yaşadığı topluluklara değer katabilmek ve global sorunların çözümüne destek olabilmek ve daha eşitlikçi bir dünya yaratabilmek için insanlara ve kültürlere destek oluyor. UPS Vakfı, sağlık desteği ve insanı yardım, cinsiyet eşitliği ve kadınların ekonomik anlamda güçlendirilmesi, yerel toplulukların desteklenmesi, gezegenimizin korunması gibi faaliyetlerde bulunuyor. Bu kapsamda UPS Vakfı;
69,4 milyon dolar değerinde hibe dağıttı ve çeşitli aktivitelere sponsor oldu,
United Way’e UPS çalışanları ve emeklileri aracılığıyla 51,4 milyon dolar değerinde katkı sağladı,
Küresel hayırseverlik odağıyla 170 ülkeye erişti,
İhtiyacı olan ülkelere 34,5 milyon aşı bağışı gerçekleştirdi,
Küresel çevre hedeflerine kapsamında 3,2 milyon ağaç dikti,
1,1 milyon saatlik gönüllülük faaliyeti gerçekleştirdi,
Global çapta 30’un üzerindeki insani krizde destek oldu.
UPS Vakfı, Türkiye’de de sadece 5 yılda, kültür-sanat, spor, çocuk, kadınların güçlendirilmesi, spor, sağlığa erişim gibi konularda faaliyet gösteren 50’ye yakın sivil toplum kuruluşuna destek oldu.
UPS çalışanları gönüllü faaliyetlerle fark yaratıyor
Dünyayı daha iyi bir yer haline getirme konusunda tutkulu bir şekilde çalışan UPS, global ağı ve çalışanları ile birlikte dünya çapında gönüllülük kültürünü güçlendirmek için mücadele ediyor. 2011’den bu yana UPS çalışanları, yılda ortalama 3 milyon saat gönüllü olarak çalıştı ve günümüzün en zorlu toplumsal engelleriyle mücadele eden 4.000’den fazla kuruluşa kritik destek sağladı.
UPS’in 20. yılını dolduran Küresel Gönüllülük Ayı uygulamasında toplamda, 17,9 milyon ağaç dikildi, topluluklara 122,3 milyon dolar sosyal yatırım yapıldı ve 2011 yılından bu yana tüm dünyadaki UPS çalışanları 21,7 milyon saat gönüllülük faaliyetinde bulundu.
UPS’in Türkiye organizasyonundaki çalışanları bu yıl 2.000 saatten fazla toplumsal bir değer yaratmak için çalıştı; 2016 yılından bugüne kadar ise toplamda, 800’e yakın sosyal faaliyette 44.000 saatten fazla gönüllü hizmeti verdi. Türkiye’nin dört bir yanında; hayvan barınağı ziyareti, kan bağışı etkinliği, kitap bağışı, çevre temizliği, STK bağışı, ağaç dikimi, şehitlik ziyareti gibi faaliyetlerde sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yapıyor.
UPS Hakkında
UPS (NYSE: UPS) 2021 yılındaki 97,3 milyar dolarlık geliri ile dünyanın en büyük şirketlerinden biridir ve 220’yi aşkın ülke ve bölgedeki müşterilerine geniş bir yelpazede entegre lojistik çözümler sunmaktadır. “Önemli olan ne varsa teslimatını yaparak dünyamızı ileriye taşımak” amacına odaklanarak, şirketin 534.000 çalışanı oldukça basit şekilde dile getirilmiş ve güçlü bir şekilde ortaya konulmuş bir stratejiyi benimsemektedir: Müşteri Önceliğiyle. Kişilerin Önderliğinde. Yenilikten İvme Alan. UPS, dünyanın dört bir yanında hizmet verdiğimiz topluluklara destek verme ve çevre üzerinde yarattığı etkileri azaltmaya kendisini adamıştır. Ayrıca UPS, çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık kavramları bakımından sarsılmaz bir duruş sergilemektedir.
UPS, 115 YILDIR ÖNEMLİ OLANI ULAŞTIRMAYA DEVAM EDİYOR
Tumblr media
from 0 554 1730000 I [email protected] / Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/6AUhv35 via IFTTT
0 notes
edebiyatsoylesileri · 2 years
Text
Halit Ziya Uşaklıgil / Ömrüm boyunca kalem elimden düşmediği halde zaman olur ki yazdıklarımı ben de anlayamam
Tumblr media
Yıl 1936... 70 yaşındaki Halit Ziya Uşaklıgil, bir yandan yeni romana başlamak isterken diğer yandan ömrünün bu eseri tamamlamaya izin vermeyeceğini hissetmektedir. Özeleştiri yapmaktan çekinmemekte ve gençlerden gelen nezaket dışı eleştirileri umursamamaktadır…
Cumhuriyet gazetesinde, Halid Ziya Uşaklıgil'in makalelerini dizen mürettip, bir gün, müsveddelerin içinden çıkamayınca:
— Yahu, diye bağırmış, şu Uşaklı yazara söyleseler de, yazılarının sayfalarına numara almasa. Belki o zaman sayfalar birbirine karışır da makalelerin altları üstlerini tutar!
Ben üstadı dinledikten sonradır ki biçare mürettibin bu garip isyanına hak vermek mecburiyetinde kaldım.
Çünkü değerli yazar:
— Ben, diyor, çocukluğumdan beri çok iyi okur fakat gayet fena yazarım. Bütün ömrümce elimden kalem düşmediği halde her yazdığım satır bana utanç verir. Zaman olur ki, yazdıklarımı kendim bile anlayamam.
Ben üstadın hayretle dinlediğim bu sözlerini en yanlış yorumlayıp:
— Estağfurullah, demeye hazırlanmıştım. Bereket ki o vaktinde davrandı ve:
- Eğer, dedi, Arapça güzelyazı dersinden sınıfta kalınsaydı, ben mektepte bir tek sınıf geçemezdim. Muhatabımın, tefsirimdeki yanlışlığı gideren ve beni doğrultulmaz bir çam devirmekten kurtaran bu sonuncu cümlesini geniş bir iç geçirerek not ettikten sonra sordum:
— Yazıcılığa başlayışınızın hikâyesini de dinlemek isterdim üstat?
Cüretime ben de şaştım
Bu sual Halit Ziya'yı, yerinden doğrulttu. Ağır adımlarla odada dolaşırken gözleri kalın halının karışık renklerine öyle dalmıştı ki:
— Bir şey mi düşürdünüz üstat? Diyecek oldum. Fakat o başını kaldırıp söze vaktinde başlayarak, bu ikinci potu kırmama mani oldu ve:
— Ben, dedi, yazıya tercümeyle başladım. Tercüme ettiklerimi, haftanın bir gecesinde odamda toplanan arkadaşlarıma okurdum. Ve onlar, büyük sabırla dinlerdi. Asıl hayret ettiğim nokta, onların sabırlarından ziyade kendi cüretimdi.
Hatta ben bu cüreti günün birinde, İstanbul'da çıkan mecmualara, hatta vilâyetin resmi gazetesine yazılar göndermeye kadar vardırdım.
Hem de ne Fransızcaya ne de Türkçeye tam hakim olduğum halde. Hele o yazıların kabul edilip yayımlanmaları cüretime karşı duyduğum hayreti bile gölgede bıraktı. Sonra öyle bir yaştaydım ki, yüreğimde esen her rüzgâr bana aşikane bir heyecan veriyordu.
Ve bu heyecanların buhranı bir gün bana gazeller, manzumeler yazdıracak bir hezeyan nöbeti halini bile aldı!
İlk tecrübeler bende acayip bir kanaat uyandırmıştı:
Ve bu kafiyesi, vezni düzgünce bir şeyler karalamanın şair olmaya kâfi geldiğine inandım. Fakat çok şükür, bu yanlış telâkkiyi güdenler arasından çabuk kurtuldum, daha doğrusu çabuk kurtarıldım. Ve bana:
—Sen bu hülyadan vazgeç! Diyen büyüklerime itaat ettim.
Bilmem sanat kalesini yaygara ile fethine çabalayan favurili şairler, üstadın bu hayli manidar hatırayı anlatmasındaki inceliği sezebilecek kadar arif midirler? Kimbilir, ihtimal bunu okuyunca gülüp, üstadın amma çocukça hatıraları varmış, diyeceklerdir.
Tumblr media
En ağırıma giden hareket Muallim Naci’den geldi
Uşşaklıgil:
— Ben, diyor, yarım asırlık yazı hayatımda, birçok haksız hücuma, manasız tarizlere uğradım. Fakat bunlardan hiçbiri beni Muallim Naci'nin bir hareketi kadar hırslandırmadı.
Müşahere mahşerine (maaşlı cehennem) çevirdiği Tercümanı Hakikat'a "Aşkımın Mezarı" başlıklı bir yazı göndermiştim.
Muallim Naci'nin bu yazımı: "Mezarda aşk aramak ölüde can aramaya benzer" kılıklı bayağı bir cümleyle neşrettiğini görünce hiddetten dişlerimle dudaklarımı kanatmıştım.
Sigarasını tazeleyen Halil Ziya, bu acı hatırasını gülerek tatlıya bağladı;
— Maamafih, onun bu ilk iğnelemesi bana bir aşı gibi yaramış olacak ki ondan sonra uğradığım hücumların zehirli tesirlerinden daima muaf kaldım!
Bu itibarla, muallim Naci'ye müteşekkir olmam lâzım.
Genç yazar tavuklarımla uğraşmaktan yazdıklarımı okuyacak zaman bulamıyor
Fırsat hazırlanmışken:
— Şu, dedim, son tarizlere ne dersiniz üstat? En genç şairlerden birisi:
— Biz, demiş, Halil Ziya'nın romanları kadar çocukça eser yazıp da neşretmekten utanırız!
Halit Ziya
— Yalan! Dedi ve gülerek ilâve etti:
— Onda hicap denilen hassa olsaydı kendi eserlerini ortaya çıkarabilir miydi?
— Bir diğeri de sizin bugünkü edebiyatla bahçenizdeki tavuklar kadar bile alakadar olmadığınızı söylüyor!
O yine güldü:
— Anlaşılıyor ki o delikanlı bahçemdeki tavuklarla meşgul olmaktan yazdıklarımı okumağa vakit bulamıyor!
— Ben de gülerek desenize üstat, diyecektim: Romancı değil tavuk hırsızı mübarek!
Fakat üstadın "eday vakur"ına bakınca bu lâtifeyi fazla hafif buldum ve kendimi bir pot kırmaktan üçüncü defa korudum.
Eğer ben onun yerinde olsaydım o sansar yürekli eleştirmenin iftirasını cevaplayıp:
— Elbet, derdim, çünkü, benim tavuklarım, bugünün yazar ve şairleri kadar cılk nesneler yumurtlamıyor.
Fakat belki Halid Ziya Uşaklıgil çamurlu bir inkâr çıkmazından şöhrete ulaşmak isteyen bu ateşli ihtiras kervanına taş almak istemiyor.
Anlaşılan, temiz ismine yeniden zifos sıçratmaktan korkuyor. Bu bana bahsi yeniden değiştirmek lüzumunu duyurdu.
Evimizde tanık olduğum aşk hüsranı
O eski günlerin gönül maceralarını sayfaların aynasına olanca hususiyetleriyle aksettirebilen romancıya:
— Üstad, dedim, kimbilir, hatıranızda ne canlı aşk sahneleri vardır?
O, sanki bu suali bekliyormuş gibi derhal
— Size, dedi aşk kelimesini her duyuşumda daima önce aklıma gelen bir macerayı anlatayım.
Annemin hususi hizmetlerini gören bir cariyesi vardı.
Gülter adında esmer, karakuru, çatıkkaşlı, mağmum çehreli bir Çerkez kızıydı. Güzel değildi. Fakat herkes tarafından sevildiğini düşünerek "çirkindi" diyemeyeceğim.
Temiz huylu, iyi ahlaklı ve kibirli denecek kadar da ciddiydi.
Kardeşimin evlenişinden sonra, birdenbire hastalanmış!
— Verem olduğu söylendi. Fakat hastalığının bulaşma ihtimaline rağmen evde tedavisine karar verildi: Çünkü annem onun dışarıya gönderilmesine bir türlü razı olmamıştı.
Bir gece, eski dadılardan biri, bize Gülter'in bir ricasını bildirdi. Kardeşimi görmek istiyormuş. Hayli hayretle karşılanan bu garip rica derhal yerine getirildi: Etem'i onun odasına götürdüler. Ve yalnız bıraktılar.
Hastanın yanından yarım saat sonra çıkan kardeşimin benzi korku verecek kadar sararmıştı. Biz merakla etrafını çevirdik ve o, sıtmalı gibi titreyen bir sesle anlattı: İçeri girince yatağın bir ucuna ilişmiş, bir kelime söylemeden Gülter ona uzun uzun bakmış. Sonra kansız elleriyle hastalıktan bütün bütün ufalmış yüzünü kapamış: Sarsılışlarını belli etmemeye çalışarak sessiz sessiz, ağlamış.
Nihayet, ancak duyulabilecek bir sesle:
— Etem Bey, demiş, ellerinizi bir lâhza bana vermez miniz?
Ve kardeşimin ellerini dudaklarına götürmüş, hıçkıra hıçkıra defalarca öptükten sonra kaşını yastığına bırakmış artık gidin ve mutlu olun, demiş.
Bu hikaye o zaman, kardeşimin genç zevcesini bile hüngür hüngür ağlatmıştı.
Hattâ dinlediklerimin hakiki mahiyetini anlamayacak kadar küçük yaşıma rağmen ben bile, sezdiğim o derin ve gizli facia karşısında gözyaşlarımı tutamamıştım. Bu romantik sevdanın anılışıyla aydınlık gözleri hoşlaşan "Aşk-ı Memnu" yazarı, acıklı hikayesini kendisine sahi bir cümleyle tamamladı ve:
— Gülter, dedi, bütün hayatınca gizlediği bu zavallı sırrı böylece açığa vurdu.
Ve birkaç saat sonra da, kendisine hiçbir sevinç nasip etmeyen dünyadan göçüp gitti! Vakti yaklaşan treni kaçırmak korkusu, Güller'in matemini bir dakikadan fazla tutmama mani oldu.
 İzmir’de yabancı okuldaki öğrenimim eleştiri konusu oldu
Ve lâkırdı eski günlere intikal etmişken üstadın biraz da mektep hatıralarını yokladım :
— Ben, dedi, İzmir'de, bir ecnebi mektebinde okuyan ilk Türk’üm diyebilirim. Bu durum milliyet hissini taassup haline vardırmış olan o muhitte beni hayli eleştiriye maruz bıraktı.
Rahipler, merkezleri Viyana'da ve Venedik'te bulunan bir zümreydi. Türkiye'de şube açmalarına Ermeni Katolikleri sebep olmuştu.
Mektebin Ermeni hocaları içinde, cidden âlimler, fen bilginleri vardı:
Meselâ dinî merasimlerle tatbikathaneyi ve kütüphaneyi idare eden bir rahibi hatırlarım.
O ihtiyar, fakat zinde ve uzun boylu, dik başlı, eli hürmetle öpülecek okumuşlardandı.
Bir gün, hiç unutmam, Antranik (Kırcıkyan) Bey'in tercüme ettiği, A. Ganot’un İlm-i Hikmeti Tabiiyye'sini okuyordum. O şimdi adını hatırlayamadığım rahip başıma dikildi ve bana :
— Siz, dedi, Ermeni harflerini bilmiyorsunuz değil mi?
Sebebini anlayamadığım bu sorguya:
Hayır! Cevabını verdim.
O:
— Yazık deyip ilâve etti:
— Eğer bilseydiniz, bizde, bu yolda ve Türkçe telif edilmiş birçok kıymetli eser bulabilirdiniz!
Ermeni harflerde Türkçe... Ben bunu büyük hayretle dinlemiş ve muhatabımın yüzüne garip garip bakmıştım.
O hiçbir şey söylemeden uzaklaştı. Fakat, beş dakika sonra yeniden yanıma geldi ve elindeki koca bir cildi önüme koyarak :
— Bu, dedi, bir coğrafya kitabıdır. Ermeni harflerde yazılmıştır. Fakat tamamen Türkçe.
Ve beni daha fazla merakta bırakmamak için izah etti :
— Mekhitarist rahipler; Ermeniceyi bırakmış olan Ermeni Katolikleri için bir kütüphane hazırlamış. O zengin kütüphanedeki bütün kitaplar, Ermenice harflerle, fakat Türkçe yazılmıştır!
Güldüm :
— Eğer bizim alnamelar, ellerini biraz, daha ağır tutarsa, özlü eser bulabilmek için Ermeni harflerini öğrenmekten başka çare kalmayacak.
Üstad!
Yeni romana başlamak için zamanım kalmamış olabilir
Ve "üstad"lığı bir çoklarında olduğu gibi lâfta kalmayan değerli muhatabımı, biraz da eserleri etrafında konuşturmak istedim:
— Mavi ve Siyah'ın, Aşkımemnu'nun lisanlarını sadeleştirip yeni harflerle bastıracağınız söyleniyor. Bu rivayete inanabilir miyiz?
Uşaklıgil:
— Doğrudur. Fırsat bulursam yapacağım, dedi.
Sonra gülerek ilâve etti:
— Fakat bilmem utanmadan bastırabilecek miyim?
Mavi ve Siyah gibi romanları çocukluğunda yazıp yayımlamaktan utandığını söyleyen şair taslaklarına yapılan bu ince göndermeye güldüm ve:
— Yeni bir roman, dedim. Niyetiniz yok mu?
— Buna cesaretim yok değil. Fakat uzun soluklu bir kitap yazmak için cesaret kadar zaman da lazım. Ve bu ikincinin mevcudiyetine karşı duyduğum şüphedir ki beni yeni bir romana başlamak niyetinden vaz geçiriyor.
Çünkü yarıda bırakmayacağıma emin olamayacağım bir işe girişmek istemiyorum.
İçimden gelen uzun ömür temennisini sahte bir kelime kalıbına sokmaya bir türlü dilim varmadı. Ve sükûtu tercih ettim.
(Naci Sadullah / 23 Nisan 1936 / Perşembe dergisi / Arşiv çalışması, dizgi: Serhan Yedig)
Tumblr media
0 notes