Tumgik
#Temaşa
endibewurdum · 3 months
Text
Varlığım dilsiz zihnim gevezedir.
5 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 2 years
Text
Zarafet,Türkiye
26 notes · View notes
visalebeskal-a · 5 months
Text
hayatının bütününde temaşa edemediğin bir şeyi asla tesirli bir şekilde başka bir kalbe aktaramazsın
21 notes · View notes
hazerparem · 29 days
Text
"Güzellik, ancak durup onu temaşa edecek zamanınız varsa size bir şeyler söyler."
9 notes · View notes
muratmesutfan · 6 months
Text
Tumblr media
içimde ihtilâller mi olacaktı bir hazan zamanı.. her şeye ve aşka veda etmişken.. yorgun gözlerim, erkence, toprağa bakarken.. birden şaka gibi,  kaldırım kenarında ilgisiz açan bir papatya misali, akıverdi çorak gönlüme, kaybettim dediğim.. vurgun bu, hazan zamanı ihtilâl bu, göç vakti.. fikr-i sabitim oldu, yalnızca ruhunu temaşa ettiğim o nazlı yar.. ışıl ışıl şebnemleriyle döküldü,  dökülürken yapraklarım sonbaharda.. kalakaldım sesinde, mıh gibi, kalakaldım sende, öylece.. dünyamın ortasında,  çaresiz ve kimsesiz bir çocuk gibi..  ağlarken, sessizce.. 
Murat Mesut
14 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 11 months
Text
Tumblr media
Ha ha ha ha….!!!! diyerek kahkaha atarken kendime gelmiştim birden.
Böyle durumlarda ben neredeydim veya o gülen, konuşan veya sevişen kişi kimdi? Bilmiyordum.
Öyle ki, bir seferinde üstümü giyinirken bir cümlenin tam ortasında kaldığımı hatırlıyorum. Sıcak bir yaz akşamı, güneşin son ışıkları yatağın üzerindeki ter izlerini kapatmaya çalışırken, yüzümdeki tebessümle bir şeyler anlatırken bulmuştum kendimi. Yarım kalan cümlemi nasıl tamamladığımı, konu dahilinde olup olmadığına bakmaksızın uzaklaşmıştım oradan.
Üstüme genellikle almış olduğum, hırka, ceket veya palto, beni soğuktan koruma amaçlı olmayıp, yakası ile yüzümü kapatmak amacıyla kullanılan bir gereçten başka bir şey değildi. Bedenimin, odamdaki soğuk ve rutubete o kadar alışmışlığı, mevsimlerin geçişindeki değişikliği algılayamamama neden oluyordu.
Ruhumun ilkbahar mevsimini ne denli sevdiğini, odamda beni ziyarete gelişindeki seyreklikten anlayabiliyordum. Yeryüzünün rengarenk elbiselerle süslenmesi yanında, gökyüzünde bembeyaz hayal bulutları eşliğinde, rüzgarın götürdüğü diyarlarda neleri temaşa ettiğini bilebiliyordum.
Duvarda bulunan izlerin, el ve tırnaklarımla çizilmediği, sırtımdaki izlerle benzerlik taşıdığının farkına vardığımdan buyana incelemeyi de bırakmıştım. Her şeyin aslında bilgim dahilinde, bile isteye var olduğunu, yaşadıklarımın da o çerçevede hesap verilmesi gerektiğini biliyordum. Ancak cevapsız bırakmak daha iyi, daha çekici geldiğinden bu yolu tercih ediyordum. Biliyordum ki, ileride, her şeyi unutmaya başladığım anlarda, o yarayı kanatır kanatmaz, bu cevapsız sorulara yeni bir cevap, yeni bir yön bulma olanağım vardı. Ve ellerimle o yarayı daha da derinleştirme…
24 notes · View notes
okur46blog · 1 year
Text
Beklemeyi öğrendim.
Ve yaş aldıkça, yas tutmayı.
Susmayı zamanla
Zamanı da, kendimle birlikte susturup uyutmayı.
En fiyakalı sözleri,
Ücra bir kütüphanenin tozlu raflarının en arkasına dizip
Olur demeyi öğrendim
Olmayan ne varsa...
Acının bana
Her zaman iyi geldiğini
Merhemsiz kalınca öğrendim.
Usta bir hattat edasıyla
Gözümün terini sayfalara kazıyıp duvara asmayı
Ve karşısına geçip demli bir bardak çayla
Yudum yudum yudumlayı marifet bildim.
Gecenin deminde demlenen,
Günahkâr bir sakiden de aldım dersimi.
Bir müridanın virdinde,
İsmini temaşa eylediğimde de.
An geldi
Ş'ahlanan ruhumun dizginlerini koparmayı öğrendim
Kırıla kırıla ayaklarım ve de direncim
Düştüğüm yerden kalkmanın her zaman işe yaramadığını
Yolların yürünmeden de tükendiğini
Gür avazlarımın ise
Bir köy kasabasını andıran ses(n)sizliğe
nasıl yerlestiğini
Çok sonralar öğrendim
En zoru da
İçimin p'uslarında bir yerler de
Kendimden dahi gizlenen bir umudun halen var olduğu idi
Yenilgilerimi hasır çuvallara doldurup
D'ipsiz kuyulara attım diye d'övünürken
Yusuf'u aratmayan bir sabr ile
Her defasında
Gönlümün sarayında baş köşeye nasıl da oturduğunu
Hayretle izledim
Huzur dilendim sonra bizim için
Biraz da hazmetmek için vakit.
Derken ıslık çalarak şarkı söylemeyi keşfettim
Bir şiirin gözyaşlarını silerken
Duymayı duyumsamayı kelimeleri.
Beterin beteri de var demeyi.
Elimde cebimde yüreğimde tükenen ne varsa
Sadaka sayıp
Yeniden var olana değin
Yok olmayı
Ben (senden) öğrendim
Ruhu Azade
22 notes · View notes
huzunluyol · 8 months
Text
Bir kalpsizin elinde oyuncak olmakmıydı hayat.
Yoksa imtihanlar silsilesimiydi.
Garip bir şey aslında,
Şu hayat.
sevmek vardı.
Huyu huyuna denk gelmek.
Güzel ruhlarla temaşa vardı.
Vardi ama galiba yoktu..
Hani "Bırak ay gitsin,
sen kal bu gece" demek vardı..
Sanki vardı ama masallarda vardı.. h.h
19 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Kaleme murekkep,
Kagida kalem gerek!
Hãl, harfe kalinca,
Bil cumle alem-i,
Tek satira izahi gerek!
Dile kemik yok,
Azicik nefes gerek!
Yurege temaşa yok,
Kan ile nefes gerek!
Lakin;
Hal bu hal...
Zümre yasama kaldi mi!
Ne takva, ne hûmaşa,
Ayakta kalmak icin,
Güc kudret gerek...!
Zaman ki bu an,
Ne Tebrizi den
Ne Yunus tan
Ne Mevlana dan
Ne de bil cumle maziden yana...
Zaman bu zaman,
Maneviyatina,
Tuz gerek
Ekmek gerek
Aş gerek
Us gerek
Ayaga çabut
Başa kep gerek...
Ne manada ne semada...
Doru kalıp, iş yapmak gerek...
i.d.
"Öylesine 1 KalemDeM"
3 notes · View notes
doriangray1789 · 8 months
Text
Evde oturmak kişinin kendisiyle beraber olması demekken aynı zamanda diğerleri ile olmamasıdır. Yani evde oturan kişi sadece evde oturmuyordur aynı zamanda diğerli ile birlikte oturmamayı da irade etmiş demektir.İrade ise insanın özgürlüğünün göstergesidir.
Yalnızlık en insani duygudur. Bu duygunun katili ise kişinin kendini dışarıya, başkalarının yanına atmasıdır. İnsan başkalarının yanında asla kendi olamayan, nasıl algılanmak ve görünmek istiyorsa öyle olan bir varlıktır. O halde kalabalıklar, samimiyetsizlerin topluluğudur.
Aslında her insan yalnızdır. Her yalnızlık ise kendine özeldir. Kimse bir başkasının yalnızlığını ne anlayabilir ne de yaşayabilir. Yalnızlığını kalabalıklarla örtenler kendilerini (hakiki yüzlerini) örttüklerinin farkında değildirler.
 Tamam insan toplumsal bir varlıktır. Başkalarına ihtiyaç duyar. Kendi sesinin yankısını duymayı arzular. Kendini, diğerinin aynasında temaşa etmek ister. Ama bütün bunların bir bedeli vardır ve bu bedel sanıldığından çok daha büyüktür. Çünkü sosyalleşilerek kaybedilen ilk şey insanın kendisidir. İçinde irade ve bilinç olan yalnızlık ise hiçbir şeyle ölçülemez.
Evde kalmak, insanın kendine dönük bir yolculuğa çıkmasıdır. Bu bir keşif serüvenidir. Ben neden buradayım, dünyada olmamın amacı nedir gibi büyük soruların cevabını bulmanın yoludur. Çünkü kendine bir anlam bulamayan insan dünyaya da bir anlam veremez. İşte kalabalıklar anlamsızların toplanmasından ibarettir.
Edip Cansever’in “İdris’le Konuşma” şiirinde, “Ve okuyorum yıllardır bütün yalnızlıkları / Okuyorum da / Kuş olsun, insan olsun / Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı” dediğine bakmayın. Eğer Cansever yalnızlığın hakikatine ulaşsaydı kavuşma meşkinin küçüklüğünü fark ederdi. Ama kavuşmanın neşesi sebebi ile gözü karardığı ve kendini hazza bıraktığı için bu dizeleri yazdı. Hayır esasında yalnızlık, sevmesini bilenlerin sığınağıdır. Çünkü “mutlu aşk yoktur.”
Kişinin odasında kalması, kendini eve kilitlemesi aslında içindeki eve kaçışıdır.Ve her kaçış bir devrimin öncüsüdür. Kişinin kendini değerlendirmesi, yaptıklarını muhasebe etmesi, yapmak istediği eylemlerin teorisini geliştirmesi hep evde kalmak ile ilgilidir. O halde evde olmak kişinin başka yerde olmaması, tam da yerinde olması demektir.
Blaise Pascal, “Mutsuzluğun tek nedeni, insanın odasında sessizce nasıl oturacağını bilememesidir.” der. O halde mutsuzluk kişinin odası terk ettiğinde ortaya çıkan bir haldir. Çünkü odadan ayrılmak, insanların arasına katılmaktır. İnsanlık ise menfaati için birbirini idare eden bireylerden oluşur, fazlası değil.
Dışarıya atılan her adım, kişinin kendi dışına attığı adımdır. Bu yüzden evden ayrılmak kişinin kendisinden uzaklaşması, ben’ini düşüncenin konusu yapamaması demektir. Topluluğun içindeyken düşünebilmenin imkânı yoktur. Çokluk, ayrıntının insanı ele geçirmesi ve imaj dünyası içinde var kılmasıdır.
Her insan yalnız ölür ve bunun alternatifi yoktur.Dünya hayatı ise bu gerçeği ötelemek ve görmek istememekten ibarettir. Hâlbuki yalnız öleceğini bilen insana düşen ilk görev yalnızlığın hakikatine varmaktır. Kalabalıklara karışıp gerçeği unutmaya çalışmak sadece kaçmaktır.
kültürümüzde kendine dönmek, eğilip içine bakmak ya da kalbin dilini öğrenmekten bahsedilirken yalnızlıktan dem vurulmaktadır. Bütün bunlar, kendini yalnız kılmadıkça başarılamaz. Yalnızlığın mabedi ise kişinin odasıdır.
Büyük hatalar yapmanın sebeplerinden biri, bunu diğer insanların da yapıyor olmasıdır. Sosyalleşme insanların birbirlerine günahlarını öğretmesinden ve bu konuda cesaret vermesinden ibarettir. Deliler köyüne hoş geldiniz!
İnsan her ne kadar akli bir varlık olarak tanımlansa da ilişkilerini menfaat ve fayda/haz üzerine kuran bir canlıdır. Menfaatlerin çatışması ise kaçınılmazdır. Yani insan birbirine kötülük yapmak için bahane bulmakta uzmandır. Tarih ise bunun şahididir.
Asıl mikrop göremediğimiz küçük canlılar değil insanın kendisidir. İlk insandan bugüne değin bir istatistik yapılsa doğal afetler dâhil insana en fazla zarar verenin yine insan olduğu görülür.Bu gerçeği görmek içinsadece dünya savaşlarında ölen insan sayısını düşünmek kâfidir!
Tamam yalnızlık kolay değildir ve insan her zaman kolay olana meyyaldir. Bu sebeple olsa gerek Arthur Schopenhauer; “Gençliğin başlıca eğitim konularından birisi, yalnızlığa katlanmayı öğrenmek olmalıdır; çünkü yalnızlık, mutluluğun ve içsel huzurun bir kaynağıdır” der. Kişinin yalnızlığına katlanması, kendini tanıması ve hiç de görmek istemediği kötülükleri ile yüzleşmesi demektir. Çarşı ise kendiyle yüzleşmekten korkanların mekânıdır.
4 notes · View notes
yinedemeliha · 8 months
Note
birçok konu ile ilgili fikirlerini belirttiğiniz yazılarını okudum
Allah'im dedim ne kadar geniş bir ufkun var, hayata ne kadar büyük pencerelerden bakıyorsun
ozendim imrendim sana, tebrik ederim seni
erdem denen şey bu olsa gerek
Estağfirullah 🙏🏻 sizin kalbinizin güzelliği ve güzellik arayışınızdan.. Kemal Sayar'ın da dediği gibi "Çok hızlı giderseniz içinizde olup bitenleri özümseyecek ve onu kendi duyarlılığınızın bir parçası kılacak kadar vaktiniz olmaz. Güzellik ancak onu durup temaşa edecek zamanınız varsa size bir şey söyler."
Sizde o arayış olduğundan özendiğinizi ifade ettiğiniz sizde bu erdemin parçasısınız.. rabbim bize doğruyu gösterecek olanlarla beraber olmayı nasip etsin.. güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim.💕 hepsi çok kıymetli.
4 notes · View notes
hatiragulzaman · 1 year
Text
Tumblr media
25 Nisan 2023
25 Lema Hastalar risalesi.
On Dördüncü Deva
Ey gözüne perde gelen hasta! Eğer ehl-i imanın gözüne gelen perdenin altında nasıl bir nur ve manevî bir göz olduğunu bilsen “Yüz bin şükür Rabb-i Rahîm’ime!” dersin. Bu merhemi izah için bir hâdise söyleyeceğim. Şöyle ki:
Bana sekiz sene kemal-i sadakatle hiç gücendirmeden hizmet eden Barlalı Süleyman’ın halasının, bir vakit gözü kapandı. O saliha kadın, bana karşı haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zan ederek “Gözümün açılması için dua et.” diyerek, cami kapısında beni yakaladı. Ben de o mübarek ve meczube kadının salahatini duama şefaatçi yapıp “Yâ Rabbi, onun salahati hürmetine onun gözünü aç.” diye yalvardım. İkinci gün Burdurlu bir göz hekimi geldi, gözünü açtı. Kırk gün sonra yine gözü kapandı. Ben çok müteessir oldum, çok dua ettim. İnşâallah o dua, âhireti için kabul olmuştur. Yoksa benim o duam, onun hakkında gayet yanlış bir beddua olurdu. Çünkü eceli kırk gün kalmıştı. Kırk gün sonra –Allah rahmet etsin– vefat eyledi.
İşte o merhume, kırk gün Barla’nın hazînane bağlarına rikkatli ihtiyarlık gözüyle bakmasına bedel; kabrinde, cennet bağlarını kırk bin günlerde seyredeceğini kazandı. Çünkü imanı kuvvetli, salahati şiddetli idi.
Evet bir mü’min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temaşa edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, iman ile gitmiş ise o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde derecesine göre cennet bağlarını sinema gibi görüp temaşa ederler.
İşte böyle gayet nurlu ve toprak altında iken göklerin üstündeki cenneti görecek ve seyredecek bir gözü, bu gözündeki perde altında şükür ile sabır ile bulabilirsin. İşte o perdeyi senin gözünden kaldıracak, o gözle seni baktıracak göz hekimi, Kur’an-ı Hakîm’dir.
Yabani Entelbaki
4 notes · View notes
hifaa · 1 year
Text
Yâ Rabbî!🤲🏼
Hak dostları gibi kâinatı ilâhî muhabbet nazarıyla temaşa edebilmeyi, onu duygu derinliği, vicdan ürperişleri ve îmâni heyecanlar zaviyesinden seyredebilmeyi, gözlerden akan nedamet şebnemleri ile gufran iklimlerine ulaşmayı, yüz akı ve vicdan huzuruyla Sen'in huzuruna varabilmeyi cümlemize nasîb eyle! Gönül âlemlerimizi, Peygamber vârisi Hak dostlarının feyz, rûhânniyet ve irşadlanyla âbâd eyle!..
Amîn!.. 🤲🏼
Ramazan ayımız mübârek olsun! 🌹
3 notes · View notes
revnaktarblog · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Yolda iyileşmek.. sessizce kainatı temaşa etmek..
4 notes · View notes
vedatcelik13 · 2 years
Text
İstanbul’un fethinden önce, Ayasofya henüz kilise iken, şimdi mübarek bir sütun gibi ziyaret ettiğimiz Terler Direk’ten zaman zaman “Ya Vedud” diye bir ses gelirmiş.
Bu sesin hikayesi ta Harun Reşid devrinden başlar. Şöyle ki: İstanbul Müslüman Arap orduları tarafından birkaç defa kuşatıldı. Kuşatmalarda birçok sahabe şehrin içinde şehit düştü. Harun Reşid zamanında Bizans’a Şeyh Maksut adlı bir elçi gönderildi ve izin alarak sahabe kabirlerini yaptırdı. Onunla gelen ve “Ya Vedud” ismine mazhar bir derviş varmış.
Ayasofya kilisesindeki terler direk içinde sırrolmuş, onun içinde kaybolmuş.
TERLER DİREĞİN SIRRI
İstanbul fethi gecikince Fatih bütün erenleri toplar, fethin neden geciktiğini sorar.
Akşemseddin der ki: “Beyim sen üzülme, sana evvelce fethi müjdelemiştik. Yalnız sur içinde Şeyh Maksut halifelerinden Ya Vedud ismiyle hallenmiş bir can vardır. O ölmeyince fetih müyesser değildir. Bu Ya Vedud, Konstantiniyye’nin elli günde İslam eline geçmesi için oradan ışık gibi ruh gibi dua edermiş. O zamana kadar vakit vakit bu direkten Ya Vedud diye bir ses işitilirmiş. Türklerin Ayasofya’ya girip de silahlara bezenmiş bir cemaat halinde ilk namazı kıldıkları güne kadar Terler Direk’ten işitilmiş ve ancak o gün kesilmiş.
Sultan Mehmed Ayasofya’yı seyir ve temaşa edip dolaşırken Terler Direk denilen yerde parlamakta olan bir ilahi nur gördü. Yanına vardı, ilahi nurdan yapılmış bir beyaz vücut, kıbleye dönmüş vaziyette yatmaktadır.
Aydınlık göğsünün üzerinde Ya Vedud ismi yazılmış. Akşemseddin ve Sivaslı Kara Şemseddin dediler ki: “İşte padişahım İstanbul’un elli günde fetholmasına sebep odur. Allah’ın hikmetiyle fethi ellinci günde rica edip o gün ruhunu teslim eden meczup budur.” Bu mübarek cenazeyi yıkayıp defnetmek isterlerse de, Terler Direk’ten “Merhum yıkanmıştır, hemen defnedin” diye bir ses gelir. Cenazeyi alıp Eminönü iskelesine getirirler, kayıklarla Haliç’ten Eyüp’e taşırlar. Kudretten hazırlanmış bir mezara defnederler. İşte halen Ya Vedud dediğimiz makam o mezardır.
8 notes · View notes
name-ihumayun · 2 years
Text
Bütün bu cihân,
akıl sahiplerine, her biri ilâhî bir sanat harikası olan mahlukatı ibretle temaşa etmek için...
Tumblr media
14 notes · View notes