Aklımın terk edilmiş sokağında uzaktan bana bakan birini görüyorum. Gözlerinde kardan adam soğuğu var sanki, o derece soğuk, o derece katıksız, o derece yabancı bakıyor gözlerime. Bir yerlerden tanıyorum aslında ben bu yabancıyı, sorsam adını; ben küllerin arasında kaybettiğin adamım demesinden korkarım.
Sen tanıyor musun onu acaba? Kalbimin tek odasında çaldığım enstrüman yerine kalbimden çalan nağmeler bana eşlik ederken bana bakmasını söylesem tekrar bakar mı?
Bir adam vardı, gözce hasret; sözce nefret, kalben hep yakın hissettiğim. Onu tanıyor musun peki? O kadar tatlıydı Ki sevda yakamozlarından güzel sevmeler barakasından hep onu kaçırıp kendime katık edip misafir güzelliğime ölümsüzlük katmak isterdim.
Peki bu soğuk adam kim? Sen elbet tanırsın. Olmadı; işte bu olmadı. Şarkı gizeminde tutuk kalbim yerleşen karabasanın kurtarılamaz acısı oldu. İşte bu şarkıyla, işte bu çok eski şarkıyla... sen unuttun bu şarkıyı, değil mi? Unutursun tabii. Ben unutmadım, ne bu şarkıyı; ne de seni... bu soğuk adam, uzaklardan öylece bana bakan, gözlerime bakan adam... onu da tanıyorum aşinalık rüzgarımca, o soğuk adam; beni ısıttığına inanır gibi olduğum adam, yoksa o adam da mı sensin? Ah, tabii ya... sen... ne hayallerim vardı bize dair; hâlâ çok can yakıyor yıkılan hayal duvarlarım. Kime aşkım diyorsun... aşk beni teğet köprüsünden atıp teğet geçerken. Unutulmuyormuş. Yok, hayır, asla. İz de değil bu; üz yorganlı kış yalnızlığı... üstüme başka örteceğim de Yok, sensiz üşümemek için üzüşlerine de razıyım.
Seni çok, seni çok, seni çok ama çok, seni... yoo, aşk damlası gözümden yağarsa bir daha; ben yaşayamam artık. Bu kez değil... sen, hiç kimseyle olmayan, kalbinin mateminde adını sayıklayan bu kızı tanıyor musun peki? Tanıma, ben de tanımıyorum. Sümsük çaresizliğinin koluna girip güneş gözlüklerini takarak her Defasında ağladığını başkalarından saklıyor. Sen de bilme bu gerçeği. O kız seni ilk günkü gibi...
Bilmesen daha iyi, bitti kalmadı çare hastalığına deva sen'i; bitti, kalmadı artık sen dolu aşkın umut verici yanlarından öpüp kaçacak olan şımarıklığı... o kız seni...
Bitti işte, bitmesi daha iyiydi demek ki. O kız var ya... satırlarında gözyaşlarını mendilden ihanet çığlıkları duymamak için akıtmaktan cayan... o kız çok sevdi seni. O kız her geçen zamanda tutulduğu her güneşte ve tutunduğu her ayda, yalnızlığın ısmarlama kaçaklığında o kız an be an, her an nefesi gibi çok sevdi seni. Eğer bir daha görürsen o kızı; kalbimin anahtarı onda kalmış, söyle de bir zahmet getirsin. Kalbimde o kadar çok sen var Ki anahtar bende olmadan azat edemiyorum bizi...
Nerdesin ne yaptın acaba aslında sorsam kızmazsın ama ne bileyim belki yanlis anlasilir büyük ihtimalle daha evde değilsin eğer ararsan bugun ki valorant macerami anlaticam sana ve içtiğim kahveyi beğenmediğimi yani aslında bahane çünkü bunları bilmesen de olur hayatına ne katar ki amac iyi olduğunu duymak
Arkadaşlarımlayken ihanet ediyormuş gibi hissediyorum demiştin geçen bir süredir bunu düşünüyorum aslında o zaman da sana söyledim böyle hissetmene gerek yok diye ama ne bileyim işte yer etmis kafamda bilmiyorum ahmet böyle boşluğun içinde süzülmek gibi anlıyo musun böyle telefonuma bakınca neden senden gelen güzel mesajlar göremiyorum bana bebek demen çok hoşuma gidiyordu çok tatlı bence bilmiyorum belki çocuksu ama bana böyle çok tatlı geliyordu aslında sadece bu değil sen ne söylersen söyle bana zaten hep öyle geliyordu neyse daha fazla bundan bahsetmicem sonra simdi giderim mesajları okurum falan gece gece gerek yok durduk yere umarım günün çok güzel geçmiştir
Bir ay sonra 20 olacağım konuşmaları atmosfere karışırken bu yaşı görebileceğimi hissetmiyordum bile! Savaşıp kendimden yok ettiğimi sandığım tüm hallerim göz kapaklarıma hücum ederken içimdeki kızla göz göze geldim. 'Kaç yaşına kadar kendin için hayal kurdun? ' diye sorduğunda sessizliğim zindanlarımda yankılanıp yüzüne aşağılayıcı bir sırıtma koydu. 'Kaç yaşında olduğunu söylerdin? Kaç yaşında hissediyorsun? Rakamlara inanır mısın?' Hiçbirine cevabım yoktu. Hayalim de. Bu yaşlara gelebileceğimi düşünmüyordum bile!
Bir ay sonra 20 yaşına basacakken ne beklediğimi hatta beklemem gerektiğini dahi bilmiyorum. Aldığım yaralar, içtiğim zehirler, sevildiğim zamanlar, sustuğum o dönem mi yaşımı belirliyordu yoksa denk geldiğim bir yıl mı? Gözlerimiz buluştu, içimdeki kızın aşağılayıcı sırıtması kayboldu. Ellerini sıkmayı öfkesinin gölgesinden çıkıp sonunda beni görebildiğinde bıraktı. Damarlarımdan tenime, ruhumdan zihnime, kalbimden düşüme yıllar sonra ilk defa aynı anda fısıldadık:
Kaç yaşında olduğunu bilmesen, kaç yaşında olduğunu söylerdin?
Tolgam.. En son doğum gününü kutladığım zaman pek iyi kutlamamıştım. Bu doğum gününde en azından seni görebiliyorken, sana bakabiliyorken, az da olsa konuşabiliyorken bu doğum gününde o kötü günü az da olsa hafifletmek istiyorum. O zamanlar sana sinirim fazla da olsa böyle bir şey yapmamalıydım ama anladığımda geç olmuştu. Sana öyle bir gün yaşattığım için özür dilerim. Doğum gününde öyle şeyler yazacağıma yanında olmayı seçerdim şimdiki aklım olsa. O zamanlar yanında olma şansım vardı şimdikinin aksine. Şuan istesem de, dağları da yaksam, geceyi gökyüzünden bile silsem yanında olma şansım yok. Belki bir daha yanında olma şansım bile yok. Her ne olursa olsun iyi gününde de kötü gününde de ben senin yanında olacağım. Belki sevgilin ya da sevdiğin olarak değil, belki dostun olarak bile değil. Herkes nasıl arkadaşın olarak biliyor ve bizi garipsemiyorsa o şekilde yanında olacağım. Aradığın zaman da aramadığın zaman da, üzüldüğünde yanında olacağım. Seninle aynı yerde çalışmıyor da olsak, senin yanında olamıyor da olsam sakın bunlara aldanma. Her ağladığında yaslandığın omuz, üzüldüğün zaman arkada çalan şarkı, bir arkadaşınla dertleştiğinde sırtında olan o el, gözyaşlarını silen o parmaklar olmaya devam edeceğim. Çünkü yanında olabilsem bunları yapardım. Görünüyor olsam yapardım fakat görünmüyorum. Önemli olan görünüyor olmakta değil zaten. Her ne olursa olsun, her ne yaşanırsa yaşansın, kiminle olursan ol, bu hayatta verdiğin kararlar ya da yaptığın şeyler ne kadar hatalı olursa olsun her zaman seninleyim, senin yanındayım. Bilmesen de görmesen de ben hep bir nefes kadar uzağındayım. Sen her ne kadar 22 olmuş olsan da Tolgam, seni ne zaman görsem o 17 yaşındaki çocuğu görüyorum. Diyorum ki ne kadar da büyümüş. Sen diyordun ya bana sana asla kötü bakamıyorum diye, ben de bakamıyorum. Bakmak istesem de bakamıyorum zaten bakmakta istemiyorum. Ben seni sadece güzel hatırlamak istiyorum. Ben seni sadece mutluyken görmek istiyorum. Benimle ya da değil sadece mutlu ol istiyorum. Seni gülerken görmek, görmesem bile kahkahalarını duyabilmek bile çok güzel. Belki bana çok şey oldu ama hiç önemli bir şey değil bu. Sen gül yeterki gerisi benim için hiç önemli değil. Ben seninle sadece güzel anılarımı hatırlıyorum ve onları hatırlamayı seçiyorum. Kalbimde, aklımda, içimde seni çok güzel bir yerde yaşatıyorum. Sana baktıkça sadece sevdiğim insanı görüyorum. Güneş nasıl doğmaktan vazgeçmiyorsa, ben de seni sevmekten vazgeçmiyorum. Seni güzel görmekten vazgeçmiyorum. Belki farkında değilsin ama çok güzelsin Tolga. Gördüğüm en güzel şeysin hatta. Sana bu bakışım, seni böyle görüşüm hiç değişmeyecek. Bu arttıkça artan sevgim, seni gördükçe içimde nefes alan çiçekler hiç değişmeyecek. Tolgam, sen benim en güzel yaşım, yaşadığım en güzel gençliksin. Mutlu olduğum tek adam, baktıkça bakmak istediğim tek insansın. Seninle küçük yaşımda karşılaşmış olmaktan daha büyük bir şansım varsa o da seninle tekrar karşılaşmak, seni tekrar görmektir. En güzel yaşım, en güzel yıllarım, en güzel anlarım, en güzel anılarım, en güzel düşüncelerimsin. Ne yaparsan yap, ne söylersen söyle bunlar hiç değişmeyecek, bende hep 17 yaşım olarak kalacaksın. Hep gül, hep gülümse, yollar seni her zaman en güzel manzaralara götürsün, gece ay senin için parlasın, güneş sabah senin için doğsun, yıldızların yönü hep sana dönük olsun, yolları aydınlatan kuzey yıldızı hep sana görünür olsun, bakmaya doyamadığım yüzün hep gülsün. Bugün de daha sonra diyemezsem diğer doğum günlerinde de mutlu yıllar, doğum günün kutlu olsun Mavi Ruhlu Çocuğum.
5 yıldır sabah yatıp öğlen kalkıyorum. Gece olana kadar kendime gelemiyorum. Bazen gördüğüm her insanın ifadesinde keybettiğim bir şeyi arıyorum. Bazen sadece yarım biramı tepeme dikip eve gidiyorum. Sonra kaybettiğim her şey beni buluyor. Bazen hesap sormak için bazen de sadece yanaktan bir makas için. Belki bazıları tek kale maç yapmak bile istiyordur. Sormaya fırsat kalmadan gerçekleşiyor her şey. Ucuz bir radyo tiyatrosunun kırılma anı gibi. Bir gece de 3 cinayet. Katil hep ezilmiş, hor görülmüş çocuk. Katillerimizi kendimiz yaratıyoruz. Kimsenin vicdanı kendiliğinden ölmüyor. Bir yanlışı yaparken bunu bedelini karakterimizle ödediğimizi bilerek yapıyoruz. Eski bir cadı büyüsü gibi. Şimdi bana bir dörtyol ve kedi kemiği ver ben de sana gelecekte kime küfredeceğini söyleyim. Öleceğin günü bilmesen de olur. Sen kahvaltı yapacağın güneşli sabahlara odaklan “kurtul bu dertten. Giderken de bana bir bira söyle.”