Tumgik
#Fahreddin Koca
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Türkiye’ye getirilen 27 Gazzeli hasta dün geceyi güvende, tedavi altında oldukları hastanede geçirdiler.
Sağlık Bakanı #FahrettinKoca
.....
27 Gazan patients brought to Turkey spent last night safely in the hospital where they were treated.
Minister of Health #FahrettinKoca
قضى 27 مريضًا من غزة تم جلبهم إلى تركيا الليلة الماضية بأمان في المستشفى الذي تم علاجهم فيه. وزير الصحة #فخرالدين_كوكا
37 notes · View notes
horozmehmetemin · 3 years
Text
Tumblr media
ALLAHIN İSMİNİ VERDIM EVİNİZDE KOCALARINIZIN HER ISTEDİĞİNİ YAPIN.O ZAMAN GÖRÜN KADINA ŞİDDET OLURMU.KOCANIZ SİZE LAF SÖYLERSE İTIRAZ ETMEYIN HEMEN YAPIN EMRİN BAŞIM ÜSTÜNE KOCACIĞIM DEYİN.KURAN NİSA SÜRESI 34 AYET DİYORKİ KADIN KOCASINA İTAATKAR OLACAK.
NISA SURESI 34 AYET MEALI.. Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdırlar. Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.KOCA-KARI ARASINDAKİ MUNASEBETLE ALAKALI BİR AYET
"Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (onların reisidir)ler. (Bu,) Allah’ın(insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Sâliha kadınlar ise, itâatkâr olanlardır. Allah’ın(kendilerini) korumasına mukabil, gaybı (kocasının yokluğunda, koruması gerekenleri)muhâfaza eden kadınlardır. İtâatsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince, artık onlara nasîhat edin; sonra (bu fayda etmezse) onları yataklar(ın)da yalnız bırakın; sonra (yine dinlemezlerse fazla incitmeden)dövün! Fakat size itâat ederlerse, artık (onları incitmek için) aleyhlerine bir yol aramayın! Şübhesiz ki Allah, Aliyy (pek yüce olan)dır, Kebîr (çok büyük olan)dır." (Nisa, 34)
Burada dövmek kelimesinden ne anlayabiliriz, daha da önemlisi bunu nasıl açıklayabiliriz?
CEVAP.
FAHREDDİN RAZİ HAZRETLERİNİN TEFSİRİNDE GEÇEN İZAH.
KOCA AİLENİN REİSİDİR
"Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünkü Allah onlardan bazısını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılmıştır. Çünkü onlar (erkekler) mallarından infak ederler. İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa onlar da öylece mahremiyeti koruyanlardır. Şerlerinden, serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince, onlara (önce) öğüt verin. (Vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarında yalnız bırakın. (Yine kâr etmezse) dövün. Size İtaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür" (Nisa, 34).
Erkeğin Mirastaki Üstünlüğü, Kadının İnfak ve Mehir Üstünlüğü İle Dengelenmiştir
Bil ki Allah Teâlâ, "Allah'ın, kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temenni etmeyin" (Nisa, 32) buyurup, biz de bu âyetin sebeb-i nüzulünün, kadınların, Hak Teâlâ'nın erkekleri kendilerine miras hususunda üstün kılması konusunda ileri-geri konuşmaları olduğundan bahsedince, bundan dolayı Allah Teâlâ bu âyette, her ne kadar birbirlerinden istifade hususunda kadın-erkek müsâvî olsalar da, erkekler kadınlara hakim oldukları için, erkekleri mirasta kadınlara üstün kıldığını, bundan dolayı erkeklere, kadınların mihirlerini vermelerini ve onların geçimlerini temin etmelerini emrettiğini bu âyette zikretmiştir. Böylece iki taraftan birinde olan üstünlük, diğer tarafın üstünlüğü ile denk olmuş olur. Binaenaleyh sanki arada herhangi bir üstünlük yok gibidir. İşte âyetin, kendinden öncekilerle münasebetinin izahı budur. Âyetle ilgili birkaç mesele vardır:
Erkeğin Hakimliğine Dair Hükmün Nüzul Sebebi
"Kavvâm", işi bi-hakkın yapan kimse demektir. Kadının işlerini hakkıyla yerine şetirip, onu korumaya itinâ gösteren kimse için de, denilir. İbn Abbas (r.a), bu âyetin Muhammed İbn Seleme'nin kızı ile ensârın ileri gelenlerinden biri olan kocası Sa'd b. Rebi' hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Zira Sa'd ona bir tokat atmış, o da kocasının yatağını hemen terkederek, kocasının tokadının izi yüzünde olarak Hz. Peygamber (s.a.s)'e getip, kocasının kendisini tokatladığını şikayet etmiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) "Ondan kısas iste" dedi, sonra da, "sabret, (vahiy) bekliyorum" dedi. İşte bunun üzerine, "Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler..." âyeti nazil olmuştur. Bu, "Erkekler kadınları terbiye etme ve onlara müdahale etme hususunda hakimdirler" demektir. Böylece Cenâb-ı Hak sanki erkeği, karısı üzerinde bir reis ve hükmü geçen birisi kabul etmiştir. Bu âyet nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.s), "Biz birşey istedik, Allah da birşey istedi. Allah'ın istediği daha hayırlıdır" buyurdu. Böylece Cenâb-ı Allah, Hz. Peygamber (s.a.s)'tn söylediği kısas hükmünü kaldırmış oldu. Daha sonra o, erkeklerin kadınlara hakim olduğunu ve erkeklerin emrinin onlar yanında geçerli olması gerektiğini belirtince, bunun şu iki sebepten dolayı olduğunu beyân buyurmuştur:
Erkeği Kadından İleri Kılan Sebepler
Birinci Sebep: Cenâb-ı Hakk'ın, "Çünkü Allah onlardan bazısını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılmıştır" buyruğu ile belirttiği husustur. Bil ki erkekler pekçok yönden kadınlardan üstündür. Bunların bir kısmı hakiki sıfatlar, bir kısmı ise şer'i hükümlerdir. Hakikî sıfatlara gelince, bil ki hakikî üstünlüğün neticesi şu iki şeye dayanır:
a) Bilgi (ilim),
b) Kudret (güç-kuvvet)..
Erkeklerin akıllarının ve bilgilerinin daha çok olduğu hususunda şüphe yoktur. Yine erkeklerin güç ve meşakkatli işlere karşı kuvvetlerinin daha fazla olduğu hususunda da şüphe yoktur. İşte bu iki sebepten ötürü akıl, sebat, kuvvet, genel manada yazı yazma, binicilik ile atıcılık, peygamberler ile alimlerin erkeklerden oluşu, gerek büyük gerek küçük imametin (namaz imamlığı ve devlet başkanlığının) erkeklere verilmiş olması; cihad, ezan, hutbe, itikaf, had ile kısas hususlarındaki şahadet -ki bu sayılanlar alimlerce ittifakla kabul edilmiştir-, Şafiî (r.h)'ye göre evlilik, mirastaki hissenin fazlalığı, mirasta asabe oluş, gerek kasten gerekse hataen adam öldürmede diyeti yüklenme, kasame, nikahta velayet, talak, ric'at (talaktan dönüş), birden çok kadınla evlenebilme ve doğan çocukların erkeklere nisbet edilmesi hususlarında, erkeklerin kadınlardan üstünlüğü söz konusudur. Bütün bunlar, erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna delâlet eder.
İkinci sebep: Cenâb-ı Hakk'ın, "Ve çünkü onlar (erkekler) mallarından İnfâk ederler" buyruğu ile belirttiği husustur. Bu, "Erkekler, kadınlara mehir verip, onların nafakalarını (geçimlerini) temin ettikleri için daha üstündürler" demektir.
Sonra Allah Teâlâ kadınları iki kısma ayırıp, sâlih olanları İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa onlarda öylece mahremiyeti koruyanlardır" diye tavsif etmiştir. Bu ifâde ile ilgili bazı meseleler var:
Birinci Mesele
Kadının Kocasına İtaatı ve Onun Nasıl Koruyacağı
İki izah şekli vardır!
a) "Kânitâtün", Allah'a itaat edenler; "hâfizâtün" ise, kocalarının haklarını yerli yerince yerine getirenler demektir.
Allah kendi hakkının ifâsını önce zikretmiş, sonra da buna Kocanın hakkının yerine getirilmesini eklemiştir.
b) Kadının durumu, ya kocası bulunduğu zaman, veyahut da kocasının yanında olmadığı zaman nazar-ı dikkate alınır. Kocası yanında iken kadının durumunu "kânitât" (itaatkâr)" diye tavsif etmiştir. "Kunût" kelimesinin asıl manası, devamlı itaattir. Buna göre mana, "Onlar, kocalarının hakkını hakkıyla yerine getirirler"şeklinde olur. Her ne kadar bu ifâde zahiren bir haber ise de, bundan kadınların kocalarına itaat etmelerinin zımnen emredildiği anlaşılır.
Bil ki kadın, ancak kocasına itaat ettiği zaman "sâliha" olabilir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Salih (iyi) kadınlar, itaatli olanlardır" buyurmuştur ki cemî kelimenin başında elif-lâm, "istiğrak" ifâde eder. Bu da her sâliha kadının, kocasına itaat etmesi gerektiğini gösterir.
Vahidî (r.h) ise: "Kunût, taat manasınadır. Bu kelime, hem Allah'a itaate, hem de kocalara itaate şamil olan umûmî bir ifâdedir."
Kocası yanında değilken kadının durumunu da Cenâb-ı Hak, "(Onlar), göze görünmeyeni koruyanlardır" diye anlatmıştır. Bil ki "gayb", şahadetin (görünenin) zıddıdır. Bundan o kadınların, kocaları yok iken de kendilerini saklayıp korudukları mânası çıkar. Bu koruma şu manalara gelir:
a) Kadın, zina etmesi sebebi ile kocasına bir utanç ve çocuğuna da başkasının nutfesinden (menisinden) meydana gelme (veled-i zina olma) gibi bir ar bulaşmasın diye, kendisini zinadan korur.
b) Kadın kocasının malını, zayi olmaktan korur.
c) Kadın, kocasının evini uygun olmayan şeylerden ve kimselerden korur. Hz. Peygamber (s.a.s)'in "Kadınların en hayırlısı kendisine baktığında seni mesrur eden, emrettiğinde sana itaat eden, yanında bulunmadığın zaman, malını ve kendisine emanet ettiğin namusunu koruyandır" buyurup, bu âyeti okuduğu rivayet edilmiştir.
Üçüncü Mesele
Hak Teâlâ'nın, ifâdesindeki hakkında şu İki izah yapılmıştır:
1- Bu kelime, (ki o) manasına ism-i mevsul olup, kendisine râcî olacak zamir hazfedilmiştir. Bunun takdiri, "Allah'ın onlar için koruduğu şey sebebi ile..." şeklindedir. Buna göre mana, "Allah'ın, erkeklere kadınlar hakkında âdil olmalarını, onları iyi bir şekilde tutmalarını ve onlara mehirlerini vermelerini emrederek, kocaları üzerindeki haklarını muhafaza etmesine karşılık, kadınların da kocalarının haklarını muhafaza etmeleri gerekir" şeklindedir. Binâenaleyh âyetteki tabiri, sanki "Bu, şuna karşılıktır" yani "Bu, şunun mukabilindedir" denilmesi gibidir.
2- Bu U lafzı, mâ-i masdariyyedir ve takdiri, "Allah'ın muhafazası sebebi İle..." şeklindedir. Böyle olması halinde de şu iki izah söz konusudur:
a) "Onlar, Allah'ın kendilerini muhafaza etmesi sebebi ile, gaybta da kendilerini korurlar." Yani, "Allah'ın yardım ve muvaffakiyyeti olmadan, onların kendilerini korumaları kolay olmaz." Bu, masdarın failine izafesi babındandır.
b) "Kadın, Allah'ın hudûdlarını (hükümlerini) ve emirlerini muhafaza edip riayet etmesi sebebi ile, Allah da kendisini korur. Allah onu koruduğu için de, kadın kendisini gaybta da muhafaza edebilir. Zira kadın, Allah'ın mükellef tuttuğu şeylere gayret etmese ve Allah'ın emirlerini muhafaza edip tutma hususunda say-u gayret göstermeseydi, kocasına itaat edemezdi." Bu izaha göre de bu, masdarın mefûlüne muzaaf olması babından olmuş olur.
"İtaatsiz Serkeş Kadınlar"
Bil ki Allah Teâlâ "sâliha kadınlardan" bahsettikten sonra, sâliha olmayanları söz konusu ederek, "Şerlerinden, serkeşliklerinden korktu­ğunuz kadınlara gelince...' buyurmuştur.
Bil ki "havf" (korkma), istikbalde kötü bir şeyin olacağı zannedildiği zaman, kalpte meydana gelen bir halden ibarettir. Şafiî (r.h), "serkeşlik (geçimsizlik), bazan söz ile bazan da fiil ile olur. Meselâ söz ile olması, (daha önce) kendisini çağırdığında Efendim, buyur" diyen; kendisine seslendiğinde sözünü dinleyen bir tavırda iken, sonradan değişmesidir. Fiil ile olan ise, daha önce yanına girdiğinde ayağa kalkıp, emrine koşarken ve kendisini istediğinde güler yüzle yatağına gelirken, sonra birdenbire değişivermesidir. İşte bunlar, o kadının geçimsizliğinin (nüşûzunun) ve isyân ettiğinin emareleridir. Bu durumda onun geçimsizliği anlaşılır. Bu gibi şeylerin ortaya çıkışı, geçimsizlik (serkeşlik) endişesi duyurur" der. Nüşûz, kocaya isyan ve ona baş kaldırmadır. Bu kelimenin aslı, birşey yükseldiğinde Arapların (şey yükseldi) demelerine dayanır. Yüksek yer için (yüksek oldu) fiftnin kullanılması da bu manadadır.
İtaatsiz Kadına Yapılacak Muamele
Sonra Cenâb-ı Hak, "Onlara (önce) ögüt verin. (Vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarında yalnız bırakın. (Yine kâr etmezse dövün" buyurmuştur. Bu ifâde ile ilgili birkaç mesele vardır:
Birinci Mesele
Şafiî (r.h) şöyle der: "Onlara öğüt, "Allah'tan kork, benim sende hakkım var. Bu tutumundan vazgeç. Bana itaat et­menin farz olduğunu bil" ve benzeri sözlerle olur. Bu öğüt­lerin yeterli olması umulduğu için, erkek kadını bu noktada dövmez. Eğer kadın serkeşliğinde ısrar ederse, o zaman onu yatağında terkeder. Buna onunla konuşmama da dahildir. Erkek onunla konuşmamayı üç günden daha fazla sürdürmez. Erkek onu yatağında yalnız bıraktığı zaman, eğer kadın kocasını seviyorsa, bu durum ona güç gelir ve böylece geçimsizliği bırakır. Yok eğer kocasına kızıyor ve buğzediyor ise, bu yalnız bırakma kadının işine gelir. Bu da kadının nüşûzunun (serkeşliğinin) had noktada olduğunun bir delilidir."
Alimler arasında, kadını yatağında terketmeyi, "Onunla cinsî münasebette bulunmama" manasında alanlar vardır. Çünkü terketmenin, "yataklarında" yalnız bırakma şeklinde ifade edilişi bunu gösterir. Yatakta yalnız bırakılma noktasında kadın hâlâ geçimsizlik-ederse, kocası onu dövebilir. Şafiî (r.h), dövmenin mubah olduğunu ancak dövmemenin daha efdal olduğunu söylemiştir.
Hz. Ömer (r.a)'in, "Ey Kureyşliler, erkeklerimiz kadınlarına hâkimdi- Medine'ye geldiğimizde, onların kadınlarının erkeklerine hâkim olduğunu gördük. Kadınlarımız onların kadınları ile içli-dışlı oldular. Bundan dolayı da kocalarına karşı serkeşlik edip baş kaldırdılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelip, "Kadınlar, kocalarına baş kaldırıyorlar" dedim. O da, kadınları dövmeye müsaade etti. Derken Hz. Peygamber'in hanımlarının odalarının etrafında, kocalarından şikayet eden birçok kadın görünmeye başladı. Bunun üzerine Hz.( Peygamber (s.a.s), "Yemin olsun ki bütün gece Muhammed ailesinin etrafında, herbiri kocasını şikayet eden, yetmiş kadın dönüp dolaştı. Halbuki sizler, o kadınlarını dövenlerin, hayırlılarınız olduğunu göremezsiniz" buyurdu ki bu, "Hanımlarını dövenler, dövmeyenlerden daha hayırlı değillerdir" demektir.
Şafii (r.h) şöyle der: "Bu hadis, kadınları dövmemenin daha evlâ olduğuna delâlet eder. Fakat kocası kadını dövdüğünde, bu dövmenin, kadının bedeninin ayrı ayrı yerlerine vurulmak, peşpeşe aynı yere vurmak ve güzellik mahalli olan yüze vurmaktan sakınmak şeklinde olup, ölümüne sebebiyet verecek şekilde olmaması ve kırk vuruştan az olması gerekir." Bazı alimlerimiz bu dövmenin, köle hakkında tam bir ceza olacağı için yirmi vuruştan az olması gerektiğini; bazıları da, bu dövmenin, bükülmüş bir bez veya el île olacağını, kamçı ve sopa ile olmaması gerektiğini söylemişlerdir.
Netice olarak bu konuda, işi alabildiğine hafif tutmak gerekir. Ben de derim ki: Allah Teâlâ, önce öğüt, sonra yatakta yalnız bırakma, daha sonra da dövmeyi zikretti. Bu da bunların en hafifi ile maksad yerine geldiği zaman, onunla yetinmenin vacip olup, en zor yola baş vurmamak gerektiği hususunda açık bir dikkat çekmedir. Allah en iyi bilendir.
Ayette Zikredilen Sıraya Uymanın Matlup Olup Olmadığı
Alimlerimiz ihtilaf edip bazıları, "Bu âyetin hükmü, (zikredilen şeylerin) tertibine göredir. Zira ifâdenin zahiri her ne kadar üçünün de birlikte yapılacağını gösterse bile, âyetten anlaşılan bunlar arasında bir sıraya riayet etmeyi göstermektedir. Mü'minlerin emiri Hz. Ali (r.a) şöyle demek­tedir: "Adam, hanımına önce sözle nasihat eder. Eğer vazgeçerse, erkeğin daha ileri gitmesine yol yoktur. Eğer kadın huysuzluğunda diretirse, erkek onu yatağında yalnız bırakır. Eğer yine diretirse onu döver. Dövme de kâr etmez ise, iki taraf hakemlerini gönderir" demişlerdir.
Diğer bazı alimlerimiz de, "Bu tertip, geçimsizlikten endişe duyulduğu zaman gözetilir. Fakat geçimsizlik iyice su yüzüne çıkınca, bu üç şeyi birlikte yapmada bir beis yoktur" demişlerdir. Mezhepte muhtar olan kavle göre erkeğin, geçimsizlikten endişe duyduğunda, kadına öğüt verme hakkı vardır. Fakat bu durumda erkek onu yatağında yalnız bırakabilir mi? Bu kesin değildir. Amma geçimsizlik başgösterdiğinde koca kadına nasihat edebildiği gibi, isterse onu yatağında yalnız bırakıp dövebilir de.
Âyetin İlahî Vasıflarıyla Bitmesindeki Hikmet
Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Yani onlar bu terbiye etme esnasında geçimsizliklerinden vazgeçip, itaat ederlerse, işi yokuşa sürmek ve eziyet etmek maksadıyla onlan dövmeye ve onları yataklarında yalnız bırakmaya bir yol aramayınız. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür" buyurmuştur. Allah'ın yüceliği, cihet bakımından değil ve büyüklüğü cüsse bakımın­dan değildir. Aksine O, bütün mümkinât hakkında kudretinin mükemmel ve meşîetinin geçerli olması bakımından yüce ve büyüktür.Allah Teâlâ'nın âyetin sonunda bu iki sıfatını getirmesi, son derece yerindedir. Bu, şu bakımlardan yerinde ve güzeldir:
a) Bu ifâdenin maksadı, kocaları hanımlarına zulmetmeleri konusunda tehdid etmektir. Bunun manası, "Her ne kadar kadınlar sizin zulmünüzü defetme hususunda zayıf, haklarını alma hususunda âciz iseler de, Allah Teâlâ yüce, Kahir, Büyük ve Kadirdir. Onların haklarını sizden alır ve onlar için adaletini icra eder. Binaenaleyh onlardan daha güçlü kuvvetli ve derece bakımından daha yüksek olmanız sebebi ile aldanmayınız" şeklindedir.
b) Onlar size itaat ettiklerinde, daha güçlü ve kuvvetli olduğunuz için, onlara zulmetmeyiniz. Çünkü Allah da sizden yüce ve herşeyden büyüktür. O, hak olmayan şeylerle mükellef tutmaktan münezzeh ve beridir.
c) Allah Teâlâ yüce ve büyük olmasına rağmen, sizi ancak gücünüzün yeteceği şeylerle mükellef tutuyor. İşte siz de aynı şekilde, o kadınları, sizi sevmekle mükellef tutmayınız. Çünkü onlar buna güç yetiremezler.
d) Allah, yüce ve büyük olmasına rağmen, isyankâr kimseyi, tevbe ettiği zaman, sorumlu tutmuyor ve hatta onu bağışlıyor. Binaenaleyh kadın geçimsizliğine pişman olup bu huyundan vazgeçtiğinde, sizler onun tevbesini kabul edip onu cezalandırmamaya daha lâyıksınız.
e) Allah Teâlâ, yüce ve büyük olmasına rağmen, kulların zahirî halleri ile yetiniyor ve onların içlerindekini ortaya dökmüyor. Binâenaleyh kadınların zahirî halleri ile yetinip, onların kalplerindeki sevgi ve buğzu araştırmamanız sizin için daha uygun bir davranıştır.
ELMALILI TEFSİRİNDE GEÇEN İZAH
"Erkeklerin mirasta hak ettikleri paylarının fazla olmasının hikmeti erkekler ve özellikle tam erkek olan erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler, onların üstlerinde dururlar, işlerine bakarlar, dikkatle gözetir, muhafaza ederler; kahyaları, müdürleri, koruyucuları, amirleridirler. Küçükler de buna adaydırlar.
KAVVAM; "kâim"in mübalağası olup den alınmıştır. Bir kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene "Kayyimü'l-mer'eti" ve daha kuvvetli olarak "Kavvâmü'l-mer'eti" denilir. Bu deyim, erkeğin kadına hakimiyyetini ve fakat rastgele değil "Milletin efendisi, onlara hizmet edendir." mânâsı üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifade eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde aile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır. Bunun için Kadı Beydâvî un tefsirinde der ki, "Valiler, halkı idare ettikleri gibi onlar da kadınları öyle idare ederler." Şimdi bu esas da biri Allah tarafından verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mânâ ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, "Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır." diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder. Ve açıklandığı üzere esas üstünlük ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir yaratılışa sahip olup bunun için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi ve kadınların onlara itaat etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek beliğ özlü bir ifade ile anlatır. Ve işte erkeklerin peygamberlik, imamet (imamlık, devlet başkanlığı, valilik, şeair-i İslâm, yani İslâm'ın önemli prensiplerini gerçekleştirmek), kısas cezalarında şahitlik etmek, cihadın kendilerine vacib olması, cumanın vacib olması, ezan, hutbe, itikaf, asabelik (mirasın tamamını alan kimse), hata ile ve kasame öldürmelerinde kan bedelini yüklenmesi, ricat boşanmasında bağımsız hareket etmesi gibi bir takım özellikler, haklar ve vazifeler ile üstün olmaları da bu örneklerden bazılarıdır. "kadınlar üzerine hakimler." olarak ailede başkanlık hakkına sahip olmalarının bir sebebi, bu yaratılıştan olan üstünlük; biri de erkeklerin mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya harcamaları meselesidir.
Çalışılarak elde edilen bu sebeb de öncekine bağlıdır. Ve kadınların mirastan paylarının yarım olması özellikle bu sebeple ilgilidir. Ve bunda kadınların faydası, mirasta erkeklere eşit olmalarından çok fazladır. Şu halde hanımının hakkını vermeyen, kadının malına göz diken ve aile için harcama vazifesini yapmayan ve ailesinin ırz ve namusunu korumayan erkekler erkeklerden sayılmazlar. Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan erkeklerin de kadınlar üzerinde hakimiyyet sahibi olmaları ve onlardan itaat ve bağlılık beklemeleri meşru bir haklarıdır. Bundan dolayı saliha olan kadınlar da Allah'a itaat ederler. Kocalarının huzurunda hazır olarak bekleyip haklarına riâyet ederler. Kocalarının gıyabında can, mal, namus, itibar (onur) ve aile sırları gibi korunması lazım gelen hususları Allah'ın korumasına dayanarak korurlar. Çünkü Allah bunun korunmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den rivâyet edilmiştir ki: "Kadınların hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni sevindirir, emredersen itaat eder, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde korur." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Bu âyetin de yukarda açıklanan Hz. Ümmü Seleme'nin sözü üzerine indirildiği söylenmiş ise de bunun asıl iniş sebebi şu şekilde rivayet olunur: "Ensar'ın ileri gelenlerinden Sâd b. Rebia'ya karşı hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habibe binti Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası kızını almış, Hz. Peygambere gidip şikayet etmiş. Hz. Peygamber de "Mutlaka ondan kısasını (öcünü) alırız." buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi. Peygamber (s.a.v.) de: "Biz bir şeyi yapmak istedik, Allah'da diğer bir şeyi irade etti ve şüphe yok ki, iyilik Allah'ın irade ettiği şeydedir." dedi. Bu sebeple salih kadınları açıkladıktan sonra kocalarına karşı gelen kadınlar hakkında buyuruluyor ki: Ey hakim olan ve hanımlarının haklarını veren kocalar! Kafa tutup, itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir belirti hissettiğiniz karılara gelince:
NÜŞÛZ: Aslında lugatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatını ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz.
Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız, ve meydana gelmiş kusurlarını olmamış gibi sayınız. "Çünkü günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir." Mutlaka şunu kesinlikle bilmeliyiz ki Allah Teâlâ pek yüksek ve pek büyüktür. Bundan dolayı Allah'tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah'ın size karşı gücü, sizin kadınlara karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah'a karşı günahlarınız, kadınların size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken size itaat eden hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da onlara saldırmak için bahane arar durursunuz? Diğer bir mânâsı şöyledir: Allah zulümden ve haksızlıktan yüce bir ululuk sahibidir. Bundan dolayı onun şanının yüceliği ve ululuğu karşısında zulümden, haksızlıktan, sadakatsizlikten, terbiyesizlikten vazifelerinizi kötüye kullanmaktan son derece sakınmalısınız." (ELMALİLİ TEFSİRİ)
1 note · View note
caglarocalatsiz · 5 years
Text
Tumblr media
18 Mart olarak kutlanan Çanakkale DENİZ zaferimizdir.
*Bilgilendirme.
Düşman vatan toprağından 09 ocak 1916'ta atılmıştır.
.
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın."
Büyük Türk Milleti'nin 18 Mart'ta dünyaya ders verdiği destanın adıdır. yalnızca bir şehrin ismi değildir, bir Milletin namusu, geleceği, istiklâlinin adıdır Çanakkale.
Çanakkale Zaferimizi kutluyor, başta Büyük Komutan Mustafa Kemâl, Balıkesir Havranlı Koca Seyit, Fevzi Paşa, Cideli Mahmut Çavuş, Çobanlı Cevat Paşa, Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey, Üst Teğmen Kilitbahir'li Hasan Bey, Teğmen Libyalı Mevsuf Bey, Fahreddin Altay, Yüzbaşı Ramazan Ağa... ve daha adlarını yüreğimizde taşıdığımız, kahraman kınalı kuzuları sevgi, saygı, özlem, şükran ve minnetle yâd ediyoruz.
Ruhları şâd olsun.
1 note · View note
hasanakbal19 · 2 years
Text
Sağlık Bakanı Sn. Dr. Fahreddin Koca; "Bilim Kurulu Toplantımız sonrası basın açıklamamız"
Sağlık Bakanı Sn. Dr. Fahreddin Koca; “Bilim Kurulu Toplantımız sonrası basın açıklamamız”
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 2 years
Text
Sağlık Bakanı Sn. Dr. Fahreddin Koca; "Bilim Kurulu Toplantımız sonrası basın açıklamamız"
Sağlık Bakanı Sn. Dr. Fahreddin Koca; “Bilim Kurulu Toplantımız sonrası basın açıklamamız”
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
campplay · 3 years
Text
Health Minister Koca: South Africa variant was detected in 2 persons and Brazilian variant in one person
Health Minister Koca: South Africa variant was detected in 2 persons and Brazilian variant in one person
Minister of Health Fahreddin Koca made the following statement after the weekly meeting of the scientific committee: “We will continue our struggle without compromising on the national level and without compromising on measures. The control we have achieved through the procedures allows us to implement a successful vaccination program. Despite the difficulties caused by the longstanding…
View On WordPress
0 notes
musstuffsworld · 4 years
Text
Tumblr media
NAMAZ KILMAYAN KAFİR OLURMU
Namaz, İslam'ın beş şartından biri olan, günün belli vaktilerinde ve abdest alınarak yerine getirilen ibadettir.
Namaz ibadetlerin en üstünüdür. İslamın ikinci şartıdır.
Arapçada namaza (Salât) denir. Salât, aslında dua, rahmet ve istiğfar demekdir. Namazda, bu üç mananın hepsi bulundugu için, salât denilmiştir.
Adem aleyhisselamdan beri, her dinde bir vakit namaz vardı. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak, Hz. Muhammed aleyhisselama inananlara farz edildi.
"Ey iman edenler, rüku edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz." (Hac Suresi, 77)
Namaz, Allahü tealaya ve Resûlüne imandan sonra, bütün amel ve ibadetlerden daha üstün bir ibadetdir.
Dinimizde ilk emredilen farz namazdır. "Namaz, müminlere belli vakitlerde farz kılındı." (Nisa, 103).
Kıyametde de, imandan sonra ilk soru namazdan olacaktır.
Namaz, İslam dininde imandan sonra en kıymetli ibadetdir. Allahü teala, kullarının yalnız kendisine ibadet etmeleri için namazı farz etdi. Kur’an-ı kerîmde yüzden fazla ayet-i kerimede (namaz kılınız!) buyurulmakdadır. Hadis-i şerifde, (Allahü teala, hergün beş vakit namaz kılmayı farz etti. Kıymet vererek ve şartlar��na uyarak, hergün beş vakit namaz kılanı Cennete sokacağını, Allahü teala söz verdi) buyruldu.
Namaz, dinin direğidir. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki; Başsız insan olmadığı gibi, namazsız da din olmaz.
Namaz kılmak, akllı olan ve büluğ çağına giren her erkek ve kadın müslümana farzdır.
3 mezhebe göre kasten. bilerek namaz kılmayan kafir olur sadece Hanefi mezhebine göre günahkar olur.
Ebu hanefi buyuruyor ki Namaz kılmayan kafir olmaz ama kafirde namaz kılmaz.
ERKEK NEDEN KADIN ÜZERİNDE SÖZ SAHIBIDIR?
Neden bir erkeğin evli veya bekâr fark etmez üzerindeki hak en çok erkeğin annesine ait de kadında böyle bir durum söz konusu değil, direk kocası üzerinde söz sahibi. Yani niye kadında ilk sırada aile gelmiyor, sonuçta aile en iyisini düşünür. Oysa evlilik zaten neden isteniyor aile kurumu ve zinanın önüne geçmek için değil mi. Yani demem o ki babanın annenin düşünmesi başka kocanın düşünmesi başka. Bekar bayanlar için üzerindeki hak en çok kimin peki? Ha bir de bir kız evlenip giderse yine o evin kızı mı sayılır yoksa gelin gittiği yerin mi?
CEVAP
Bir geminin iki kaptanı, bir ordunun iki komutanı, bir memleketin iki sultanı olmaz, olamaz ve olmamalı. Elbette kainat içinde küçük bir gemi, küçük bir ordu ve küçük bir memleket olan bir ailede de, iki kaptan, iki ordu ve iki sultan olmaz, olamaz ve olmamalıdır.
İşte ailede olması gereken bu kaptan, bu komutan ve bu sultan; kadının kocası ve çocukların babasıdır.
Öncelikle konu ile ilgili ayet ve hadisleri öğrenelim:
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ...
“Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (onların reisidir)ler. (Bu) Allah’ın (insanlardan) bazılarını (erkekleri) bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise, itaatkâr olanlardır…” (Nisa, 4/34…)
Ayeti kerimeden de anlaşılacağı üzere, kadınların idare ve sevki erkeklere bırakılmıştır. Bunun için de ayette iki tane sebep zikredilmiştir.
Birinci sebep: Erkeklerin kadınlardan daha üstün olması gösterilmiştir. Peki, bu üstünlük nedir ve hangi konulardadır.
Fahreddin Razi (r.a) şöyle der. “Bu üstünlük iki yönden olur.
Birincisi erkeklerin özelliği ile ilgilidir. Erkekler daha akıllı, daha ilimli ve daha kuvvetli olduklarından kadınlardan üstün olmuşlardır.
İkincisi ise dini açıdan üstünlüktür. Erkek kadına göre mirastan daha fazla alır, erkek cihat eder, ezan okur, hutbe okur, itikâfa girer, erkeğin şahitliği kadına göre daha kuvvetlidir. Yanlışlıkla ve hata ile olan ölümlerde erkeğin katil olan akrabası için ödenen diyete iştirak etmesi… gibi dini emirler gösterilebilir.” (Razi, ilgili ayetin tefsiri)
İkinci sebep: Erkeğin malından harcamasından dolayıdır. Erkek kadına mihr verir, evliliğin masraflarını karşılar ve kadının ve çocuklarının her türlü nafakası erkeğin üzerinedir. Hatta doğan çocuklarını annesi ücretsiz emzirmek istemese erkek ona ücret ödemek zorundadır.
Ayet bu iki sebepten dolayı evin idare ve sevkini erkeğe bırakmıştır. Yine bu iki sebepten dolayı Alemlerin efendisi Hz Muhammed Mustafa (asm) şöyle buyurmuşlardır.
لَوْ كُنْتُ آمِرًا أَحَدًا أَنْ يَسْجُدَ لأَحَدٍ لأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا فَوَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ تُؤَدِّى الْمَرْأَةُ حَقَّ رَبِّهَا عَزَّ وَجَلَّ حَتَّى تُؤَدِّىَ حَقَّ زَوْجِهَا كُلِّهِ
“Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim. Elinde nefsim bulunan (Allah’a) yemin ederim ki; Kadın, erkeğinin tüm hakkını ödemedikçe rabbinin (azze ve celle) hakkını ödeyemez..” (İbn Mace, Nikah 4)
Eğer, ayet ve hadisten erkeğin mutlak otoritesi ve sultası anlaşılır ve erkek kadına her istediğini yaptırır diye bir yoruma gidilirse, bu ayeti ve hadisi yanlış anlamak olur.
Burada kadının erkeğe secde etmesi istenmemiş, eğer secde edilseydi, denmiştir. Çünkü bizim dinimizde insanın insana secde etmesi yasaklanmıştır.
Gelelim erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetine.
Ayeti kerimede erkeklerin, kadınların yöneticisi olduğu söylenmiştir. İslam’ın tasarladığı yöneticilik göz önünde bulundurulursa, bu durum erkeğe bir avantaj değil tam tersine sorumluluk yüklemekte ve kadını bu sorumluluktan ve bu yükten kurtarmaktadır.
Yine Kuranı kerimde Rabbimiz: “ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْonların aralarındaki işler istişare iledir.” (Şura 42/38) buyururlar. Yani bir karar alınacağı zaman istişare müessesesinin işletilmesini emreder.
Yine başka bir ayette Yüce Rabbimiz: “ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ - aranızdaki iyilikleri unutmayınız” der. (Bakara, 2/237) Yani bir davranış içerisinde olacağınız zaman önce aklınıza birbirinize yaptığınız iyilikler gelsin der.
Peki, kadının erkek üzerinde hiçbir hakkı yok mudur?
Bu konuda yüce rabbimiz şöyle buyurmuşlardır.
وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“(Kocalarının) onlar üzerinde örfe uygun olan (hakları) gibi, onların da (kocaları üzerinde hakları) vardır. Fakat erkekler için onların üzerine bir derece (bir üstünlük) varıdır. Allah aziz (daime üstün gelen) hâkim (her işi hikmetli) olandır.” (Bakara 2/228)
Evet, erkeğin kadın üzerindeki hakkı baskındır. Ama bu kadının erkek üzerinde hakkı yoktur anlamına asla gelmez.
Peki, erkek kadın üzerindeki bu sultasını nasıl kullanmalıdır. Yine yüce rabbimiz kutsal kitabımız kuranı kerimde şöyle buyBISMILLAHIRAHMANIRAHIM
KADININ, KOCASININ SÖZÜNÜ DİNLEMEYİPKENDI BAŞINA HAREKET ETMESİNİN DİNDEKİ YAPTIRIMI NEDİR?
CEVAP
Erkek, âilenin reisi ve hâkimidir. Âile efradının güdücüsü, koruyucusu, murâkabe ve gözcüsü ve her türlü meşrû ihtiyaçlarını karşılayıcı bir ev reisidir.
Binaenaleyh erkek, böyle meşakkatleri üzerine alıp her türlü zorluklara göğüs gerdiğinden, kadının üzerinde âmir ve kumandandır. Meşru olan emirlerinde erkeğe kadının itaat etmesi farzdır. Haram ve kötü olan emirlerine ise, itaat etmek yoktur. Zira ulülemre itaat, helal ve doğru olan yerlerdedir.
Erkeklerin, âile reîsi ve söz sahibi olduklarını Yüce Allah (C.C.) şu âyeti celilesiyle beyan ediyor:
"Erkekler, kadınlar üzerine Hâkimdirler, (Âilenin reisidirler) O sebeple ki Allah (C.C.) onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır. Birde (erkekler onlara) mallarından infâk etmektedirler. İyi kadınlar (kocalarına) itaâtli olanlardır. Allah (C.C.) kendi (hak)'larını (Kur'an'ı Kerim'de) nasıl koruyorsa, onlar da (kadınlar da) öylece göze görünmeyeni (erkeğin gıyabında malını, onun ve kendisinin şeref ve namusunu, birde ev sırlarını) koruyan (kadın) lardır." (Nisa, 4/34)
Hz. Rasülü Ekrem (S.A.V.) Bir hadis-i şeriflerinde kadının kocasına itaat etmesinin lüzumunu, aksi takdirde büyük vebal ve kahra uğrayacağını mealen şöyle haber veriyor:
"Bir kadın, kocasının rızası olmadığı hâlde evinden çıkarsa, gökteki meleklerin hepsi ve cinnîlerle insanlardan başka varlıkların hepsi, o kadın evine dönünceye kadar lânet ederler." (El-Hicab, Keşfülgamme)
Şu halde evin reisi olan erkek, meşru olan yerlerde mutlak söz sahibidir. İtâat edilmesi lazım ve helal olan yerlerde emirlerine karısının itaat etmesi lazımdır. İtaat etmediği takdirde kahri ilahiyyeye müstahak olur.
Erkeklerin, ev reisi olduklarını beyan eden pek çok hadis-i şerifler vardır. Rasûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
"Hepiniz güdücü çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz (sorulacaksınız). Emir (devlet reisi: padişah, vâli ve emsali âmirler) güdücü çobandır, erkek ev halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evinin ve çocuğunun çobanıdır. Binaenaleyh (ey ümmetim) hepiniz güdücü çobansınız, ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz."(Buhari, Müslim)
Bu hadis-i şerifte beyan edildiğine göre, her fert bulunduğu mevki ve salahiyetine göre birer amir, idareci ve güdücü çobandır. Aynı zamanda güttüklerinden de iyi veya kötü sorumludurlar.
Meselâ: Devlet reisi, îdare ettiği memleket ve milletin, vali idaresinde bulunan vilâyet ve halkından, muhtar, idaresindeki mahalle, nahiye, köyden ve halkından, baba terbiyesi ile mükellef olduğu evlatlarından, koca nikah altındaki karısından ve kadında muhafaza ve bakımı ile mükellef olduğu kocasının evinden ve çocuğundan sorumludur.
Şu halde dünyaya gelen her fert, kendine göre çeşitli vazife ve mükellefiyetlerle yükümlüdür. İman eden her Müslüman, bu vazifeleri üzerinde ve zamanında yaparsa ne mutlu ona, şayet kulluk vazifelerini müdrik olmaz ve yerine getirmezse, böyle kimseye de ne yazık ve ne kadar felakettir.
Burada yeri gelmişken ev reisi olan erkeğe kayıtsız itâat etmek gerektiğinden bahsedildiği zaman, haram helâl, doğru, eğri ne olursa olsun itâat lazımdır, diyenlerin sözleri üzerinde duralım.
Âmirlik; ev reisi baba., koca, muhtar, kaymakam, vâli ve devlet reisi gibi en küçüğünden en büyüğüne şâmildir.
İki kişi arasında bir münakaşa oldu mu? "Efendim ülülemre itaat lazımdır, falandır, filandır." dedikodu devam ediyor.
Diğer birisi de hayır efendim olamaz, burada ülülemre itaat edilmez. Neden edilmez?..
Efendim haram ve günah olan yerde ülülemre itaat edilmez, diye cevap verir.
Bu münakaşanın hangisinin doğru olduğunu şer'i delillerle izah edelim. Ülülemir'den olan baba ve anaya itaatle ilgili âyeti celilelerden bir tanesi şudur:
“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (Ankebut, 29/8)
İşte bu âyeti celile de beyan edildiği üzere, anaya, babaya, hocaya, kocaya ve her hangi ülûlemre itâat etmek; helâl caiz, güzel, iyi, ibâdet ve hayır, olan yerlerde ve emirlerdedir. Şirk ve masiyet/günah olan yerlerde itâat etmek yoktur. Zira küfre itâat, küfür, masiyete rıza ve itaat mâsiyettir.
Ülûlemre itaat meşru ve helal yerlerde câiz ve lâzım olup, gayri meşrû emirlerine itaat etmemenin hükmünü bir de Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimizin buyurduklarından okuyalım :
"Hâlik'a isyan olan yerde, mahluka itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbeli Hâkim)
"Allah (C.C.)'a itâat etmeyen kimseye itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbel)
"Allah (C.C.)'a mâsiyet olan yerde (kula) itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbel)
"Kula itâat, ancak mâruf (meşru ve helâl) olandadır." (Buhari)
Bu gerçekler karşısında, çeşitli yerlerde çeşitli sebeplerden dolayı, "Aman efendim ülûlemre itaat lâzımdır" diyenlerin söz ve
0 notes
paylasimzamani · 4 years
Text
Deli Halit Paşa kimdir
Tumblr media Tumblr media
Deli Halit Paşa kimdir, İkinci Büyük Millet Meclisi’ne Ardahan milletvekili olarak katıldı. Bir tartışma sonrasında meclis koridorunda vurularak hayatını kaybetti. TBMM‘de işlenen ilk cinayetin kurbanıdır. Deli Halit Paşa, 1883 yılında İstanbul Beşiktaş’ta doğmuştur. Babası Çerkes Ahmet Bey’dir. Soyadı kanunundan sonra adı Halit Karsıalan olmuştur. 14 Ocak 1901 tarihinde Harp Okulu’na girip, 22 Ağustos 1903 tarihinde Teğmen olarak mezun oldu. 22 Temmuz 1908 tarihinde Kıdemli Üsteğmenliğe terfi etti. Deli Halit Paşa, II. Meşrutiyet‘in ilanı üzerine 1.Ordu 1.Alay 4. Tabur’la birlikte Yemen‘e gönderildi. 14 Nisan 1911 tarihinde Yemen kıdemiyle birlikte Yüzbaşılığa yükseldi. İtalyanların Trablusgarp’a saldırması üzerine 1910 Haziran’ında Trablusgarp‘a gitti. Üç ay bu görevde kaldıktan sonra bu dönemde aynı cephede görev yaptığı “Kel Ali” lakaplı subay ile Ali Çetinkaya ile anlaşamadığı için Mustafa Kemal Bey (Atatürk) ve Enver Bey’in (Enver Paşa) ortak kararı ile görev yerleri değiştirilmek zorunda kaldı ve Balkan Savaşı‘na katılmak üzere Çatalca’da Şark Ordusu’na atandı. Bulgarlarla sulh olunca,, sonra Harbiye Nezareti emrine atandı. 14 Temmuz 1914 tarihinde I. Dünya Savaşı‘nın ilanı üzerine Yakup Cemil Bey’in Kafkasya Mürettep Alayı’nın 2. Tabur Komutanlığı’na atandı. Görevi, Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslara bırakılmış olan Kars, Ardahan ve Sarıkamış’ı geri almaktı. Dokuz günlük bir savaştan sonra 23 Aralık 1915 tarihinde Ardahan’a girmeyi başardı. Ardahan Zaferi üzerine Binbaşılığa yükseldi. Çorum Müfrezesi’yle yapmış olduğu hizmetlerin ödülü olarak 14 Haziran 1916 tarihinde Yarbaylığa yükseltildi. 10 Mayıs 1917 tarihinde Garbi Dersim Komutanlığı’na atandı. 1918 başında Dersim, Erzincan, Nenehatun ve Erzurum‘u geri aldı. Kafkas İslam Ordusu’nun 3. Fırka Komutanlığı’na atanarak, Batum Muharebesi’ne katıldı. Fırkası ile Ahıska’yı muhasara ederek Ahikelek’in kuzeyini zapt etti. Mondros Antlaşması ilanı üzerine, Tortum kazasına çekildi. Bu sırada İngiliz baskısı ile fırka komutanlığından azledildi. Ali Rıza Paşa kabinesi zamanında 9. Kafkas Fırkası Komutanlığı’na atandı. 27 Eylül 1920’de Ermenistan üzerine yapılan harekâtta başarı kazandı. Başarısı nedeniyle 6 Aralık 1920‘de Albaylığa yükseltildi. 1921 yılı başında Doğu Cephesi’nden Batı Cephesi’ne, Kolordu Komutanı yetkisi ile Kocaeli Kumandanlığı’na atandı. II. İnönü Muharebesi‘ne Sağ Cenah Grubu Kumandanı ünvanı ile katıldı. 12. Grup Kumandanlığı ile Afyona nakledilerek Kütahya ve Eskişehir’in kurtarılma savaşlarına ve Sakarya Savaşı‘na katıldı. Bu sırada gösterdiği cesaretten ötürü “‘Deli” lakabıyla anılmaya başlandı. Özellikle cabancalarını dizlerine koyarak “Geri çekileni vururum” mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla ün yaptı. Tekrar Kocaeli Grup Kumandanlığı’na atandı. 26 Ağustos 1926’deki Büyük Taarruzda düşmanın kuzey grubuna, Gemlik, Mudanya, Bandırma istikametinde saldırılar yaparak Yunan 11. Tümenini, tümenin komutanı Tümgeneral Nikolaos Kladas ile beraber esir aldı. Büyük Taarruz’da Mirliva rütbesine terfi etti ve Paşa oldu. Düşmanın Gemlik, Mudanya, Bandırma sahil şeridinden kaçmasını engellemek amacıyla çevirme görevini üstlendi. Albay Halit kumandasındaki birlikler, Gemlik’ten başlayarak Bandırma’ya kadar olan sahil şeridinde düşmana tek kaçış noktası bırakmadı. Düşmana bir tek Kemalpaşa-İzmir bandının açık kaldığını Fahreddin Paşa‘dan öğrenen Mustafa Kemal Paşa, gururla gülerek, “Bu mutlaka bizim Deli Halit’in işidir” dedi. Böylece, düşmanın bu bölgeden silinip yok edilmesi sağlandı. Zaferin ardından Albay Halit, gösterdiği bu üstün başarılar nedeniyle Paşa rütbesine yükseltildi. Halit Paşa, Mirliva 31 Ağustos 1922 tarihinde (tümgeneral) olduğunda henüz 39 yaşında idi. Halit Paşa, muharebe meydanlarında ikisi ağır olmak üzere 9 kez yaralandı. Sakarya muharebesinde beyninin yanına saplanan kurşunu hayatı boyunca taşıdı. I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı sırasında Gümüş Liyakat, Gümüş İmtiyaz, Altın Liyakat, Altın İmtiyaz, 3.Rütbeden Kılıçlı Osmanlı ve İstiklal Madalyası ile Avusturya ve Afganistan’ında birer madalyasına sahiptir. Kocaeli Grup Komutanı bulunduğu sırada TBMM‘nin II. Dönem seçimlerine katıldı. 5 Temmuz 1923 tarihinde yapılan seçimde Ardahan‘dan milletvekili seçildi. 9 Şubat 1925’te Meclis koridorunda sırtından tabancayla vurulup 14 Şubat 1925 tarihinde 42 yaşında vefat etti. Öldürülmesi, TBMM‘de gerçekleşen ilk cinayettir. Cenazesi, İstanbul’un Eyüp semtinde defnedildi. Mezarı 1988 yılında Ankara‘daki Devlet Mezarlığı’na taşındı. Olayda, milletvekili Ali Çetinkaya ile arasında yaşanan bir arbede sonrasında patlayan bir silahla vuruldu. Paşayı kimin vurduğu kesin olarak anlaşılamadı. Ancak Ankara Savcılığı Halit Paşa’yı Ali Çetinkaya‘nın vurduğu kanaatine vardı; bir nefs-i müdafaa halinde olduğunu kabul ederek bu olaydan dolayı kovuşturma yapılmaması kararı verdi Mudanya’dan, Kocaeli’ne, Kars’a, Artvin’den Gümüşhane’ye, Erzurum’dan İzmir’e, Tunceli’den İstanbul’a, Yemen’den Trablusgarp’a, cephe cephe koşuşturmuş bir komutandı Halit Paşa… Vatanı için savaşan yiğit askerlere karşı baba gibi şefkatli, vatan hainlerine karşı ise son derece acımasız bir insandı Halit Paşa… Düşmanlarını sağ tarafında taşıdığı “Namuslu” diye adlandırdığı tabancasıyla, cepheden kaçan askerleri ise sol tarafında taşıdığı “Namussuz” diye adlandırdığı tabancasıyla vurabilecek kadar kararlı bir askerdi Halit Paşa… Cephede düşmanla savaşırken askerlerine “Oğlum vatan bizimdir, kaçan haindir…” diye haykıran cesur bir yürekti Halit Paşa.
Tumblr media
Asker, Siyasetçi Deli Halit Paşa 
Tumblr media
Read the full article
0 notes
exxennews · 5 years
Photo
Tumblr media
New Post has been published on https://www.bitarafhaber.net/son-dakika/saglik-bakani-kocadan-yeni-yilda-ilk-mesaj-sezaryen/
Sağlık Bakanı Koca'dan yeni yılda ilk mesaj: Sezaryen...
Sağlık Bakanı Fahreddin Koca, yeni yılın ilk saatlerinde sezaryenle ilgili bir açıklamada bulundu. Koca, “Sezaryen bir doğum çeşidi değildir” dedi. Kaynak: CUMHURİYET
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Yüzakı Aylık Edebiyat, Kültür, Sanat, Tarih ve Toplum Dergisi / Sayı:129 Kasım 2015 Kitabı pdf indir pdf indir
Yüzakı Aylık Edebiyat, Kültür, Sanat, Tarih ve Toplum Dergisi / Sayı:129 Kasım 2015 Kadim bir hakikat: “Nefsini bilen, Rabbini bilir.” Rabbini bilen, O’nun karşısındaki acziyetini, hiçliğini idrak eder. Kâinâtı düşünen; değil kendisinin, yaşadığı güneş sisteminin dahî bir «hiç» olduğunu idrak etmez mi? Trilyonlarcasının içinde bir hiç… Ya idrak ötesi, Âlemlerin Rabbi’ni biraz tanısa insan? Böbürlenebilir mi? Büyüklenebilir mi? Zulmedebilir mi? Haksızlık yapabilir mi? Yalan söyleyebilir mi? Diğer yandan; O’nun teminatı altında olduğunu bilince; Ümitsizliğe düşebilir mi? Daralabilir mi? Üzülebilir mi? Bilgi çağında yaşıyoruz. Her şeyi biliyoruz. Bir kendimizi bilemiyoruz, Allâh’ın azametini ve kendi hiçliğimizi idrak edemiyoruz. Hâlbuki Koca Yûnus asırlar öncesinden ses veriyor: İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsen Bu nice okumaktır?.. Hiçliği idrakten kaçış, zayıflığı kabulden kaçmak mı? Hâlbuki hiçliği idrak, kuvvetin ta kendisi… Hiçliği idrak; tevâzuun şerefi, kulluğun saltanatı… Gururu terk edebildiğimiz ölçüde, izzete ulaşabiliriz. Kibri ayaklarımızın altına alabildiğimiz ölçüde, ilâhî plânda el üstünde tutulan kullar olabiliriz. İlâhî kudret ve azameti anlayanda yeis kalır mı, ilâhî adâleti idrak edende depresyon kalır mı? Ama Yûnusça bilmek, Yûnusça bir idrak şart… Buhranlı toplum meselelerine; Çatırdayan ailelere; Yıpranan ve ilâçlara dadanan psikolojilere; Çare; İlâhî Azamet Karşısında; HİÇLİĞİ İDRAK Âhiret karşısında; Dünyanın hiç olduğunu idrak… Cehennem karşısında; dünyevî bütün sıkıntıların hiç olduğunu idrak… Cennet mukabilinde; dünyanın bütün servet ve kıymetlerinin hiç olduğunu idrak… Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; insanın da şeytanın da ilâhî azamet karşısında bir hiç olduğunu, ilâhî beyanların ışığında açıklarken, hiçliği idrak edemeyenlerin Nemrutlar gibi helâk olduğunu, hiçliğini idrak edenlerin ise Fatihler gibi âbâd olduğunu şiirler refakatinde izah etti. Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; O’nun Muhteşem Ahlâkı makalelerinin dördüncüsünde, «Tevâzu ve Mahviyet» mevzuunu kaleme alarak; Fahr-i Kâinât Efendimiz, ashâbı ve etbâının en güzel misallerini sergiledi. Hazret-i Mevlânâ’nın Gönül Deryâsında Sır ve Hikmet İncileri bölümünde ise; Allah yolunda mal ve can ile cihâd etmenin, Hak yolunda çilelere sabretmenin, ızdıraplara katlanmanın ehemmiyeti işlendi. Yazarlarımız da tevâzu fazîletini ve zıddı olan kibir rezîletini farklı farklı zâviyelerden ele aldılar. Doğu ve batı mukayeseleri içinde hiçliği, fenâyı, mahviyeti, tefâhuru, vakarı, ucbu masaya yatırdılar. Televizyon dizilerinden, sosyal paylaşımlara ve kılık-kıyafete kadar sirâyet eden içtimâî yansımalarını değerlendirdikleri gibi, işin mânevî ve derûnî taraflarına da ışık tuttular. Büyük ahlâk felsefecimiz Kınalızâde’den Medine müdâfii Fahreddin Paşa’ya, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den Kâtip Çelebi’ye birçok büyük, fakat mütevâzı şahsiyet de dosyamızın misaller albümünü teşkil etti. Tevâzu da vakar da, bütün fazîletler gibi samimî, oldukça değerli… Şiirler de hissiyâtımızın samimî yansımaları oldu. Acılarımız ve sevinçlerimiz… Çağrılarımız ve feryatlarımız… Yarına yüz akı ile çıkmak için yüz ağartıcı işler başarmak, yüz kızartıcı ve yüz karası işlerden uzak durmak şart… Nur yüzlü medeniyetimizi hakkıyla temsil etmek, Hakk’ın yeryüzünde şahidi olma gayreti içinde olmak; asla gurur değil, samimî, haysiyetli, vakur bir duruş…
Yüzakı Aylık Edebiyat, Kültür, Sanat, Tarih ve Toplum Dergisi / Sayı:129 Kasım 2015 Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
hasanakbal19 · 3 years
Text
10 ŞEHİR İÇİN COVID UYARISI!...
10 ŞEHİR İÇİN COVID UYARISI!…
Her geçen gün artan covid vakalarını Sağlık Bakanı Sayın Dr. Fahreddin Koca twitter hesabından 10 ilimiz için en çok artan covid vakasının olduğunu belirtti.. BU 10 ŞEHİRDEN BİRİNDEYSENİZ! Bayburt, Gümüşhane, Kayseri, Gaziantep, Kilis, Bolu, Hakkâri, Nevşehir, Sinop, Kars: 14-20 Ağustos arasında vaka sayıları bir önceki haftaya göre en çok artan 10 ilimiz! Bu şehirlerden birindeyseniz, öncesine…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 3 years
Text
10 ŞEHİR İÇİN COVID UYARISI!...
10 ŞEHİR İÇİN COVID UYARISI!…
Her geçen gün artan covid vakalarını Sağlık Bakanı Sayın Dr. Fahreddin Koca twitter hesabından 10 ilimiz için en çok artan covid vakasının olduğunu belirtti.. BU 10 ŞEHİRDEN BİRİNDEYSENİZ! Bayburt, Gümüşhane, Kayseri, Gaziantep, Kilis, Bolu, Hakkâri, Nevşehir, Sinop, Kars: 14-20 Ağustos arasında vaka sayıları bir önceki haftaya göre en çok artan 10 ilimiz! Bu şehirlerden birindeyseniz, öncesine…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hasanakbal19 · 3 years
Text
AŞI RANDEVULARINDA YAŞ SINIRI 30’A İNDİ...
AŞI RANDEVULARINDA YAŞ SINIRI 30’A İNDİ…
Sağlık bakanı Sayın Fahreddin Koca duyurdu; “AŞI RANDEVULARINDA YAŞ SINIRI 30’A İNDİ. 30 yaş üstü her yaştan gençler yarından itibaren randevu alabilirler.”diye duyurdu. Randevu alınarak daha hızlı aşı olunabilecegini belirten Sayın Koca, aşıyı erteleyenlerin büyüklerinde aşı olabilceğini bildirdi.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 3 years
Text
AŞI RANDEVULARINDA YAŞ SINIRI 30’A İNDİ...
AŞI RANDEVULARINDA YAŞ SINIRI 30’A İNDİ…
Sağlık bakanı Sayın Fahreddin Koca duyurdu; “AŞI RANDEVULARINDA YAŞ SINIRI 30’A İNDİ. 30 yaş üstü her yaştan gençler yarından itibaren randevu alabilirler.”diye duyurdu. Randevu alınarak daha hızlı aşı olunabilecegini belirten Sayın Koca, aşıyı erteleyenlerin büyüklerinde aşı olabilceğini bildirdi.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
campplay · 3 years
Text
Sağlık Bakanı Koca: 2 kişide G. Afrika, bir kişide Brezilya varyantı tespit edildi
Sağlık Bakanı Koca: 2 kişide G. Afrika, bir kişide Brezilya varyantı tespit edildi
Sağlık Bakanı Fahreddin Koca, bilimsel komitenin haftalık toplantısının ardından şu açıklamayı yaptı: “Ulusal düzeyde ödün vermeden ve tedbirlerden ödün vermeden mücadelemize devam edeceğiz. Prosedürlerle elde ettiğimiz kontrol, başarılı bir aşılama programı uygulamamıza olanak tanır. Toplum yaşamındaki uzun süreli kısıtlamaların neden olduğu zorluklara rağmen, bu fırsatın kaybedilmesine müsamaha…
View On WordPress
0 notes
musstuffsworld · 5 years
Text
Tumblr media
NAMAZ KILMAYAN KAFİR OLURMU
Namaz, İslam'ın beş şartından biri olan, günün belli vaktilerinde ve abdest alınarak yerine getirilen ibadettir.
Namaz ibadetlerin en üstünüdür. İslamın ikinci şartıdır.
Arapçada namaza (Salât) denir. Salât, aslında dua, rahmet ve istiğfar demekdir. Namazda, bu üç mananın hepsi bulundugu için, salât denilmiştir.
Adem aleyhisselamdan beri, her dinde bir vakit namaz vardı. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak, Hz. Muhammed aleyhisselama inananlara farz edildi.
"Ey iman edenler, rüku edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz." (Hac Suresi, 77)
Namaz, Allahü tealaya ve Resûlüne imandan sonra, bütün amel ve ibadetlerden daha üstün bir ibadetdir.
Dinimizde ilk emredilen farz namazdır. "Namaz, müminlere belli vakitlerde farz kılındı." (Nisa, 103).
Kıyametde de, imandan sonra ilk soru namazdan olacaktır.
Namaz, İslam dininde imandan sonra en kıymetli ibadetdir. Allahü teala, kullarının yalnız kendisine ibadet etmeleri için namazı farz etdi. Kur’an-ı kerîmde yüzden fazla ayet-i kerimede (namaz kılınız!) buyurulmakdadır. Hadis-i şerifde, (Allahü teala, hergün beş vakit namaz kılmayı farz etti. Kıymet vererek ve şartlarına uyarak, hergün beş vakit namaz kılanı Cennete sokacağını, Allahü teala söz verdi) buyruldu.
Namaz, dinin direğidir. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki; Başsız insan olmadığı gibi, namazsız da din olmaz.
Namaz kılmak, akllı olan ve büluğ çağına giren her erkek ve kadın müslümana farzdır.
3 mezhebe göre kasten. bilerek namaz kılmayan kafir olur sadece Hanefi mezhebine göre günahkar olur.
Ebu hanefi buyuruyor ki Namaz kılmayan kafir olmaz ama kafirde namaz kılmaz.
ERKEK NEDEN KADIN ÜZERİNDE SÖZ SAHIBIDIR?
Neden bir erkeğin evli veya bekâr fark etmez üzerindeki hak en çok erkeğin annesine ait de kadında böyle bir durum söz konusu değil, direk kocası üzerinde söz sahibi. Yani niye kadında ilk sırada aile gelmiyor, sonuçta aile en iyisini düşünür. Oysa evlilik zaten neden isteniyor aile kurumu ve zinanın önüne geçmek için değil mi. Yani demem o ki babanın annenin düşünmesi başka kocanın düşünmesi başka. Bekar bayanlar için üzerindeki hak en çok kimin peki? Ha bir de bir kız evlenip giderse yine o evin kızı mı sayılır yoksa gelin gittiği yerin mi?
CEVAP
Bir geminin iki kaptanı, bir ordunun iki komutanı, bir memleketin iki sultanı olmaz, olamaz ve olmamalı. Elbette kainat içinde küçük bir gemi, küçük bir ordu ve küçük bir memleket olan bir ailede de, iki kaptan, iki ordu ve iki sultan olmaz, olamaz ve olmamalıdır.
İşte ailede olması gereken bu kaptan, bu komutan ve bu sultan; kadının kocası ve çocukların babasıdır.
Öncelikle konu ile ilgili ayet ve hadisleri öğrenelim:
الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنْفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ...
“Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (onların reisidir)ler. (Bu) Allah’ın (insanlardan) bazılarını (erkekleri) bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Saliha kadınlar ise, itaatkâr olanlardır…” (Nisa, 4/34…)
Ayeti kerimeden de anlaşılacağı üzere, kadınların idare ve sevki erkeklere bırakılmıştır. Bunun için de ayette iki tane sebep zikredilmiştir.
Birinci sebep: Erkeklerin kadınlardan daha üstün olması gösterilmiştir. Peki, bu üstünlük nedir ve hangi konulardadır.
Fahreddin Razi (r.a) şöyle der. “Bu üstünlük iki yönden olur.
Birincisi erkeklerin özelliği ile ilgilidir. Erkekler daha akıllı, daha ilimli ve daha kuvvetli olduklarından kadınlardan üstün olmuşlardır.
İkincisi ise dini açıdan üstünlüktür. Erkek kadına göre mirastan daha fazla alır, erkek cihat eder, ezan okur, hutbe okur, itikâfa girer, erkeğin şahitliği kadına göre daha kuvvetlidir. Yanlışlıkla ve hata ile olan ölümlerde erkeğin katil olan akrabası için ödenen diyete iştirak etmesi… gibi dini emirler gösterilebilir.” (Razi, ilgili ayetin tefsiri)
İkinci sebep: Erkeğin malından harcamasından dolayıdır. Erkek kadına mihr verir, evliliğin masraflarını karşılar ve kadının ve çocuklarının her türlü nafakası erkeğin üzerinedir. Hatta doğan çocuklarını annesi ücretsiz emzirmek istemese erkek ona ücret ödemek zorundadır.
Ayet bu iki sebepten dolayı evin idare ve sevkini erkeğe bırakmıştır. Yine bu iki sebepten dolayı Alemlerin efendisi Hz Muhammed Mustafa (asm) şöyle buyurmuşlardır.
لَوْ كُنْتُ آمِرًا أَحَدًا أَنْ يَسْجُدَ لأَحَدٍ لأَمَرْتُ الْمَرْأَةَ أَنْ تَسْجُدَ لِزَوْجِهَا فَوَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ تُؤَدِّى الْمَرْأَةُ حَقَّ رَبِّهَا عَزَّ وَجَلَّ حَتَّى تُؤَدِّىَ حَقَّ زَوْجِهَا كُلِّهِ
“Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim. Elinde nefsim bulunan (Allah’a) yemin ederim ki; Kadın, erkeğinin tüm hakkını ödemedikçe rabbinin (azze ve celle) hakkını ödeyemez..” (İbn Mace, Nikah 4)
Eğer, ayet ve hadisten erkeğin mutlak otoritesi ve sultası anlaşılır ve erkek kadına her istediğini yaptırır diye bir yoruma gidilirse, bu ayeti ve hadisi yanlış anlamak olur.
Burada kadının erkeğe secde etmesi istenmemiş, eğer secde edilseydi, denmiştir. Çünkü bizim dinimizde insanın insana secde etmesi yasaklanmıştır.
Gelelim erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetine.
Ayeti kerimede erkeklerin, kadınların yöneticisi olduğu söylenmiştir. İslam’ın tasarladığı yöneticilik göz önünde bulundurulursa, bu durum erkeğe bir avantaj değil tam tersine sorumluluk yüklemekte ve kadını bu sorumluluktan ve bu yükten kurtarmaktadır.
Yine Kuranı kerimde Rabbimiz: “ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْonların aralarındaki işler istişare iledir.” (Şura 42/38) buyururlar. Yani bir karar alınacağı zaman istişare müessesesinin işletilmesini emreder.
Yine başka bir ayette Yüce Rabbimiz: “ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ - aranızdaki iyilikleri unutmayınız” der. (Bakara, 2/237) Yani bir davranış içerisinde olacağınız zaman önce aklınıza birbirinize yaptığınız iyilikler gelsin der.
Peki, kadının erkek üzerinde hiçbir hakkı yok mudur?
Bu konuda yüce rabbimiz şöyle buyurmuşlardır.
وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“(Kocalarının) onlar üzerinde örfe uygun olan (hakları) gibi, onların da (kocaları üzerinde hakları) vardır. Fakat erkekler için onların üzerine bir derece (bir üstünlük) varıdır. Allah aziz (daime üstün gelen) hâkim (her işi hikmetli) olandır.” (Bakara 2/228)
Evet, erkeğin kadın üzerindeki hakkı baskındır. Ama bu kadının erkek üzerinde hakkı yoktur anlamına asla gelmez.
Peki, erkek kadın üzerindeki bu sultasını nasıl kullanmalıdır. Yine yüce rabbimiz kutsal kitabımız kuranı kerimde şöyle buyBISMILLAHIRAHMANIRAHIM
KADININ, KOCASININ SÖZÜNÜ DİNLEMEYİPKENDI BAŞINA HAREKET ETMESİNİN DİNDEKİ YAPTIRIMI NEDİR?
CEVAP
Erkek, âilenin reisi ve hâkimidir. Âile efradının güdücüsü, koruyucusu, murâkabe ve gözcüsü ve her türlü meşrû ihtiyaçlarını karşılayıcı bir ev reisidir.
Binaenaleyh erkek, böyle meşakkatleri üzerine alıp her türlü zorluklara göğüs gerdiğinden, kadının üzerinde âmir ve kumandandır. Meşru olan emirlerinde erkeğe kadının itaat etmesi farzdır. Haram ve kötü olan emirlerine ise, itaat etmek yoktur. Zira ulülemre itaat, helal ve doğru olan yerlerdedir.
Erkeklerin, âile reîsi ve söz sahibi olduklarını Yüce Allah (C.C.) şu âyeti celilesiyle beyan ediyor:
"Erkekler, kadınlar üzerine Hâkimdirler, (Âilenin reisidirler) O sebeple ki Allah (C.C.) onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır. Birde (erkekler onlara) mallarından infâk etmektedirler. İyi kadınlar (kocalarına) itaâtli olanlardır. Allah (C.C.) kendi (hak)'larını (Kur'an'ı Kerim'de) nasıl koruyorsa, onlar da (kadınlar da) öylece göze görünmeyeni (erkeğin gıyabında malını, onun ve kendisinin şeref ve namusunu, birde ev sırlarını) koruyan (kadın) lardır." (Nisa, 4/34)
Hz. Rasülü Ekrem (S.A.V.) Bir hadis-i şeriflerinde kadının kocasına itaat etmesinin lüzumunu, aksi takdirde büyük vebal ve kahra uğrayacağını mealen şöyle haber veriyor:
"Bir kadın, kocasının rızası olmadığı hâlde evinden çıkarsa, gökteki meleklerin hepsi ve cinnîlerle insanlardan başka varlıkların hepsi, o kadın evine dönünceye kadar lânet ederler." (El-Hicab, Keşfülgamme)
Şu halde evin reisi olan erkek, meşru olan yerlerde mutlak söz sahibidir. İtâat edilmesi lazım ve helal olan yerlerde emirlerine karısının itaat etmesi lazımdır. İtaat etmediği takdirde kahri ilahiyyeye müstahak olur.
Erkeklerin, ev reisi olduklarını beyan eden pek çok hadis-i şerifler vardır. Rasûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
"Hepiniz güdücü çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz (sorulacaksınız). Emir (devlet reisi: padişah, vâli ve emsali âmirler) güdücü çobandır, erkek ev halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evinin ve çocuğunun çobanıdır. Binaenaleyh (ey ümmetim) hepiniz güdücü çobansınız, ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz."(Buhari, Müslim)
Bu hadis-i şerifte beyan edildiğine göre, her fert bulunduğu mevki ve salahiyetine göre birer amir, idareci ve güdücü çobandır. Aynı zamanda güttüklerinden de iyi veya kötü sorumludurlar.
Meselâ: Devlet reisi, îdare ettiği memleket ve milletin, vali idaresinde bulunan vilâyet ve halkından, muhtar, idaresindeki mahalle, nahiye, köyden ve halkından, baba terbiyesi ile mükellef olduğu evlatlarından, koca nikah altındaki karısından ve kadında muhafaza ve bakımı ile mükellef olduğu kocasının evinden ve çocuğundan sorumludur.
Şu halde dünyaya gelen her fert, kendine göre çeşitli vazife ve mükellefiyetlerle yükümlüdür. İman eden her Müslüman, bu vazifeleri üzerinde ve zamanında yaparsa ne mutlu ona, şayet kulluk vazifelerini müdrik olmaz ve yerine getirmezse, böyle kimseye de ne yazık ve ne kadar felakettir.
Burada yeri gelmişken ev reisi olan erkeğe kayıtsız itâat etmek gerektiğinden bahsedildiği zaman, haram helâl, doğru, eğri ne olursa olsun itâat lazımdır, diyenlerin sözleri üzerinde duralım.
Âmirlik; ev reisi baba., koca, muhtar, kaymakam, vâli ve devlet reisi gibi en küçüğünden en büyüğüne şâmildir.
İki kişi arasında bir münakaşa oldu mu? "Efendim ülülemre itaat lazımdır, falandır, filandır." dedikodu devam ediyor.
Diğer birisi de hayır efendim olamaz, burada ülülemre itaat edilmez. Neden edilmez?..
Efendim haram ve günah olan yerde ülülemre itaat edilmez, diye cevap verir.
Bu münakaşanın hangisinin doğru olduğunu şer'i delillerle izah edelim. Ülülemir'den olan baba ve anaya itaatle ilgili âyeti celilelerden bir tanesi şudur:
“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (Ankebut, 29/8)
İşte bu âyeti celile de beyan edildiği üzere, anaya, babaya, hocaya, kocaya ve her hangi ülûlemre itâat etmek; helâl caiz, güzel, iyi, ibâdet ve hayır, olan yerlerde ve emirlerdedir. Şirk ve masiyet/günah olan yerlerde itâat etmek yoktur. Zira küfre itâat, küfür, masiyete rıza ve itaat mâsiyettir.
Ülûlemre itaat meşru ve helal yerlerde câiz ve lâzım olup, gayri meşrû emirlerine itaat etmemenin hükmünü bir de Resûlü Ekrem (S.A.V.) Efendimizin buyurduklarından okuyalım :
"Hâlik'a isyan olan yerde, mahluka itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbeli Hâkim)
"Allah (C.C.)'a itâat etmeyen kimseye itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbel)
"Allah (C.C.)'a mâsiyet olan yerde (kula) itâat yoktur." (Ahmed bin Hanbel)
"Kula itâat, ancak mâruf (meşru ve helâl) olandadır." (Buhari)
Bu gerçekler karşısında, çeşitli yerlerde çeşitli sebeplerden dolayı, "Aman efendim ülûlemre itaat lâzımdır" diyenlerin söz ve
0 notes