Tumgik
#Alzheimer ilacı
piyasahaberleri · 3 months
Link
Viagra hapının temsili bir görüntüsü. — UnsplashYeni bir emek harcama, Viagra benzer biçimde erektil disfonksiyon ilaçları kullanan adamların Alzheimer hastalığına yakalanma şansının daha düşük olabileceğini ortaya koyuyor. BBC adı geçen.Araştırma 260.000 erkeği içeriyordu ve ilacı alan adamların demansa yol açan hastalıklara yakalanma olasılığının %18 daha azca bulunduğunu buldu.Sadece her ikisi arasındaki ilişkiyi kanıtlamak için daha çok araştırmaya gerekseme vardır.İki yeni Alzheimer ilacı, hastalığın erken evrelerinde yavaşlatılmasında dikkate kıymet sonuçlar verdi.Hastalığı olan kişilerin beyinlerinde biriken protein olan beta-amiloidi hedef alarak Alzheimer hastalığının tedavisinin seyrini değiştiriyorlar.Neuroscience dergisinde gösterilen yeni bir çalışmada, University College London'dan araştırmacılar, erektil disfonksiyonu olan binlerce adamın reçete kayıtlarına baktılar ve ilaç verilenleri almayanlarla karşılaştırdılar.Erektil disfonksiyon için en fazla reçete alan adamların Alzheimer hastalığına yakalanma riski en düşüktü; bu da erektil disfonksiyon ilaçlarının tutarlı kullanımının bu duruma karşı daha yüksek koruyucu etkiye haiz olabileceğini düşündürüyor.Araştırmacılar, bu çalışmanın yeni araştırmalara yol açabileceğini sadece ilaçların Alzheimer hastalığı riskini azalttığını kanıtlamadığını söylüyor.Baş araştırmacı Dr. Ruth Brauer şunları söylemiş oldu: 'Bu bulguları doğrulamak, bu ilaçların potansiyel yararları ve mekanizmaları hakkında daha çok informasyon edinmek ve ideal dozu belirlemek için daha çok araştırmaya gerekseme var.'İlacın herhangi bir tesiri olup olmadığını belirlemek için araştırmacılar bayanlar üstünde de deneyler yapmayı planlıyor.
0 notes
god-black · 8 months
Text
En çok bedensel acıları sevdim ben. Her zaman ilk terciğim oldular. Bazı acılar var ki, dahiliye doktoruna gidip, içini açıp, "al" diye bağırmak istiyorsun ama ne ilacı var ne tedavisi. Ortopediste gidiyorsun "kırıldı nolur yap" diyorsun, "eskisi gibi olur mu?" diye soruyorsun ama yok tedavisi, yok. Hiperpişmanlık ve aşkoner arter hastalığı, ex durumundan sonra bile ahirette devam edebilicek bir sürerliliğe ve kararlılığa sahipmiş. Asıl ölümcül hastalıklar bunlar bence. Kocaman bir beyin tümörü veya alzheimer gibisi yok, inanın.
1 note · View note
almanyalilar · 1 year
Text
0 notes
berktopuz · 1 year
Photo
Tumblr media
⭐️KESKİN HAFIZANIN SIRRI.. 💡1 gramıyla bile beyne iyi gelen baharat 📣Beyin sağlığına iyi gelen harika bir baharattan bahsedeceğim. Bu baharat hem beyni güçlendiriyor hem kansere karşı tam koruma sağlıyor. 👨🏻‍🔬Hayvan çalışmaları safranın demans ve hafıza kaybına karşı güçlü bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Safran özü verilen yaşlı farelerde öğrenme kapasitesi ve hafızada iyileşmeler gözlenmiştir. 👩🏻‍⚕️Buna ek olarak yetişkin farelerde safran asetilkolini yıkan asetilkolintransferaz enzimini engellemektedir. Bilişsel faydaları Alzheimer hastalarında görülmüştür. Yapılan klinik bir çalışmada hafif ve orta dereceli Alzheimer hastalarında geleneksel olarak kullanılan Alzheimer ilacı kadar yararlı olduğu gösterilmiştir. 🔔SAFRAN NASIL TÜKETİLİR? 🔸Et, tavuk ve balık yemeklerinde kullanılır, bunun yanı sıra pilavlarda, sebze yemeklerinde ve unlu mamullerde renklendirici olarak da kullanılır. Sütlü tatlılarda da sıkça kullanılır. 🔸Altın rengiyle Safranlı Pilav, Osmanlı mutfağından günümüze dek gelmiş bir lezzettir. 📣YOĞURTLA TÜKETEBİLİRSİNİZ 🔸Her sabah; Bir tutam safranı yoğurtla karıştırıp tüketebilirsiniz. Safran yoğurtla karıştırılıp tüketildiğinde beyni güçlendirmektedir. ⚠️Safran çayının, hamilelik ve emzirme dönemlerindeki kadınlar tarafından kullanılması tavsiye edilmez. Astım hastalarının üzerinde alerjik etki yaratabildiği hakkında bilgiler bulunmaktadır. ~Dr.Berk Topuz~ #ciltgüzelliği #diyetlistesi #zayıflamakistiyorum #detoks #almanya #yemek #estetik #ciltlekeleri #zayıflamak #lezzetliyemekler #ciltbakımı #diyetyemekleri #diyet #haber #zayıflama #müzik #lezzet #botoks #sondakika #haberler #güzellik #magazin #sondakika #ciltbakımı #yemektarifleri #komikvideolar #tiktok #video #instavideo https://www.instagram.com/p/CnWVcW4tchY/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
saglikagi · 2 years
Text
Annesinin Kullandığı İlacı İçen 11 Aylık Bebek Zehirlendi https://saglikagi.net/annesinin-kullandigi-ilaci-icen-11-aylik-bebek/?feed_id=18323
0 notes
cilginfizikcilervbi · 3 years
Text
20 Yıl Sonra İlk Kez Yeni Bir Alzheimer İlacı Onaylandı
20 Yıl Sonra İlk Kez Yeni Bir Alzheimer İlacı Onaylandı
20 Yıl Sonra İlk Kez Yeni Bir Alzheimer İlacı Onaylandı Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 20 yıl sonra ilk kez Alzheimer hastalığına yeni bir tedavi imkanı sunan ilacı onayladı, ancak ilacın etkisiz olduğunu düşünen bilim insanları da var. Alzheimer Nedir? Beyin hücrelerinin zamanla ölümüne bağlı olarak hafıza kaybı, bunama (demans) ve genel anlamda bilişsel fonksiyonların azalması şeklinde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ozgurhaberci · 3 years
Text
FDA'de kriz çıkaran ilaç! Onay geldi, üç uzman istifa etti...
FDA’de kriz çıkaran ilaç! Onay geldi, üç uzman istifa etti…
18 yılın ardından onaylanan ilk Alzheimer ilacı olan Aduhelm, dünya genelinde 44 milyon kişiyi etkileyen hastalığın tedavisi için çok büyük bir umuttu. Ancak FDA’in ilaç danışma kurulundan üç uzmanın peş peşe istifa kararı alması ilaçla ilgili soru işaretlerinin artmasına neden oldu. 11 ÜYEDEN 10’U HAYIR DEDİ, BİRİ KARARSIZ KALDI Öncelikle FDA danışma komitesinin iki üyesi hafta içinde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tekbilgin · 3 years
Text
Onaylanan Alzheimer İlacına Karşı Çıkan Bilim İnsanları İstifa Etti: Kanıt Yok, Yan Etkisi Çok
Onaylanan Alzheimer İlacına Karşı Çıkan Bilim İnsanları İstifa Etti: Kanıt Yok, Yan Etkisi Çok
Geçtiğimiz günlerde ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanan Alzheimer ilacı Aduhelm ile ilgili son derece kritik gelişmeler yaşandı. FDA’nın ilacı onaylamasını yanlış bulan üç FDA danışmanı bilim insanı, komisyondaki görevlerinden istifa etti. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), geçtiğimiz günlerde oldukça önemli bir karara imza atmış ve 18 yılın ardından ilk kez bir Alzheimer ilacına…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
piyasahaberleri · 3 months
Link
Viagra hapının temsili bir görüntüsü. — UnsplashYeni bir emek verme, Viagra şeklinde erektil disfonksiyon ilaçları kullanan adamların Alzheimer hastalığına yakalanma şansının daha düşük olabileceğini ortaya koyuyor. BBC adı geçen.Araştırma 260.000 erkeği içeriyordu ve ilacı alan adamların demansa yol açan hastalıklara yakalanma olasılığının %18 daha azca bulunduğunu buldu.Sadece her ikisi arasındaki ilişkiyi kanıtlamak için daha çok araştırmaya gereksinim vardır.İki yeni Alzheimer ilacı, hastalığın erken evrelerinde yavaşlatılmasında dikkate kıymet sonuçlar verdi.Hastalığı olan kişilerin beyinlerinde biriken protein olan beta-amiloidi hedef alarak Alzheimer hastalığının tedavisinin seyrini değiştiriyorlar.Neuroscience dergisinde gösterilen yeni bir çalışmada, University College London'dan araştırmacılar, erektil disfonksiyonu olan binlerce adamın reçete kayıtlarına baktılar ve ilaç verilenleri almayanlarla karşılaştırdılar.Erektil disfonksiyon için en fazla reçete alan adamların Alzheimer hastalığına yakalanma riski en düşüktü; bu da erektil disfonksiyon ilaçlarının tutarlı kullanımının bu duruma karşı daha yüksek koruyucu etkiye haiz olabileceğini düşündürüyor.Araştırmacılar, bu çalışmanın yeni araştırmalara yol açabileceğini sadece ilaçların Alzheimer hastalığı riskini azalttığını kanıtlamadığını söylüyor.Baş araştırmacı Dr. Ruth Brauer şunları söylemiş oldu: 'Bu bulguları doğrulamak, bu ilaçların potansiyel yararları ve mekanizmaları hakkında daha çok informasyon edinmek ve ideal dozu belirlemek için daha çok araştırmaya gereksinim var.'İlacın herhangi bir tesiri olup olmadığını belirlemek için araştırmacılar hanımefendiler üstünde de deneyler yapmayı planlıyor.
0 notes
erkantopuz · 3 years
Photo
Tumblr media
⭐️Zeytin yaprağı özü-2- 🔎Yapılan çalışmalarda; zeytin yaprağı özünün, kan basıncını düşürdüğü tespit edildi. Kalbin koroner kan damarlarını besleyen bu özler; günde 1000 mg tüketildiğinde, kan basıncını 3-4 mm düşürüyor. Ancak tansiyon ilacı kullanıyorsanız, zeytin özü alırken dikkatli olmalı ve doktorunuza danışmalısınız. 🔎Zeytin yaprağı özü, kan şekerinin düşürülmesine yardımcı olur. Aynı zamanda şekerin meydana getirdiği damar lezyonlarının giderilmesini destekler. Diyabetik fareler üzerinde yapılan çalışmalarda; zeytinyağı özü verilen farelerin kolesterol ve kan şekerinin düştüğü görüldü. Tıp dünyası, Akdeniz diyetinin önemli bir bileşeni olan zeytinyağının; hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabet, kanser, Alzheimer, felç ve artrit gibi rahatsızlıklarda sağladığı önemli faydalarla, insan ömrünü uzatabileceğini kabul ediyor. 🔎Zeytinyağı, güzellik sektöründe de sıkça kullanılan bir ürün. Güneşin zararlı ultraviyole ışınlarını bloke eden zeytinyağı ve özleri, ciltte yaşlanmayı geciktiriyor. Zeytinyağı; ciltte yaşlılığa bağlı olarak gelişen kanserleri yavaşlatıyor veya daha başlangıç aşamasındayken ortadan kaldırıyor. Öte yandan kolon kanseriyle ilgili yapılan çalışmalarda, yalnızca zeytinyağıyla beslenen kişilerde kanser oranının önemli ölçüde azaldığı tespit edildi. Ayrıca Akdeniz diyetiyle beslenen kadınlarda, meme kanseri riskinin çok daha az olduğu da saptandı. 🔎Zeytinde bulunan 'oleuropein'; damar duvarlarını koruyarak, erken aşamadaki damar sertliğini önlüyor. Ayrıca kan akışının rahatlamasını sağlayıp kalp krizini ve felç ihtimalini de azaltabilir. 'Oleuropein', kolesterolün düşürülmesi ve arterlerin sağlığı için de çok önemlidir. -Prof.Dr.Erkan Topuz- #ciltgüzelliği #uyku #zayıflamakistiyorum #Kanser #sağlıklıbeslenme #annesütü #yemek #estetik #ciltlekeleri #zayıflama #kiloalmakistiyorum #sağlıklıyaşıyoruz #detokssuyu #sağlıklıbeslenme #sağlıklıyaşam #güneş #ciltbakımı #dolgu #diyet #saçdökülmesi #sağlıklıbeslen #zayıflama #erkantopuz #yaz #botoks #kollajen #güzelliksırları #güzellik #sağlıkhaberleri #türkkahvesi #yemektarifleri (Medistate Kavacık Hastanesi) https://www.instagram.com/p/CQx3H8csyT7/?utm_medium=tumblr
0 notes
gnr24 · 3 years
Text
0 notes
biyoteknolojitr · 6 years
Photo
Tumblr media
Bu mekanizma, beyinin farklı bölümlerinde enflamasyona, dolayısıyla glikoz intoleransına, hafıza bozukluklarına ve nöronlar arasındaki sinaps denen bağlantılarda dejenerasyona yol açan bir yolağı içinde barındırıyor. Bu keşif beyin sağlığını korumada yeni tedavi yöntemlerine kapı açabilir. Bu sonuçlar 16 Mayıs 2018’de Vancouver’deki 2018 Kanada Nörobilim Toplantısı’nda sunuldu. Alzheimer hastalığı karmaşık bir hastalık. Sağlık uzmanları ve araştırmacılar Alzheimer hastalığının, sadece hafızayı değil ayrıca; uykuyu, iştahı, duygu durumunu (çoğunlukla depresyona yol açıyor) etkilediğinin gün geçtikçe daha fazla farkına varıyorlar. İlgi çekici kanıtın ortaya koyduğuna göre klasik olarak hafızayla ilişkili olmayan beyin bölgeleri bu hastalıktan etkileniyor. Alzheimer ve Tip 2 diyabet, ikisi de dünya genelinde görülme sıklığı gittikçe artan hastalıklar. Çalışmalar Alzheimer’ın Tip 2 diyabet için bir risk faktörü olduğunu gösterdi ve bunun tersi de geçerli. Bu nedenle Dr. Felice ve ekibi ikisinin birlikte görülmesini açıklayabilecek ortak etmenleri araştırdılar. Fare ve insan olmayan primatlardaki Alzheimer hastalığı modelleri üstünde yaptığı araştırması, beyinde enflamasyona neden olan ve bunun sonucunda insülin sinyalizasyonuyla endoplazmik retikulum stresini  etkileyen bir yolağı tanımlamasını sağladı. İnsülinin ya da insülin sinyalinin azalma olması diyabet hastalarında yüksek kan şekeri değerlerinden sorumludur, endoplazmik retikulum stresi ise hücre hasarının bir ölçüsüdür ve hücre ölümüne yol açabilir. Alzheimer ve diyabet arasındaki moleküler bağlantılar diyabet karşıtı ajanlara dayanan yeni tedavi stratejileri ortaya atıyor. Önceki çalışmada, Dr. De Felica’nin ekibi diyabet ilacı liraglutide ile böyle bir stratejiyi test etti. Çalışmaları, ilacın bilişsel bozuklukları; insülin duyarlılığı değişiklikleri ve insan olmayan primat Alzheimer hastalığı modellerinde sinaps onarımıyla geri çevirebildiğini gösterdi. Kaynak: http://www.biomedya.com/diyabet-ilaclari-alzheimer-hastaliginin-semptomlarini-iyilestirmede-umut-vadediyor #biyoteknoloji #bilim #bilimselçalışmalar #araştırma #genetik #biotechnology #science #research #genetic
1 note · View note
aslanyelesimantari · 4 years
Text
Alzaymır (Alzheimer) a Karşı Aslan Yelesi Mantarı
Tumblr media
Türkiye de, Alzheimer hastalığından (AH) kaynaklanan ölüm oranları, son 30 yılda istikrarlı ve önemli ölçüde artmıştır. Bu endişe verici ilerlemeye rağmen, ilaç firmalarının araştırmaları henüz bu sakat bırakan hastalığı etkili bir şekilde durduran bir ilacı keşfedemedi. Fakat bir diğer yandan Tüylü görünümü nedeniyle Aslan Yelesi Mantarı olarak da bilinen Hericium erinaceus üzerine yapılan araştırmalar, Alzaymır hastalığı'nin ve diğer nörodejeneratif bozuklukların ilerlemesini değiştirme konusunda benzersiz bir potansiyel olduğunu göstermiştir. >> Restoratif Tıp Konferansından #alzaymır #Alzheimer #Alzheimertedavisi #aslanyelesimantarı #hericiumerinaceus Read the full article
0 notes
psikologrehber · 4 years
Text
Ben yapmadım, Beynim yaptı !
Tumblr media
Sinirbilimlerdeki gelişmeler sayesinde beyindeki doğuştan veya sonradan olma anormallikler ve zedelenmeler ile davranış bozuklukları arasındaki ilişkiler çözülmeye başladı. Bu konudaki bilgi ve birikimimiz arttıkça beynin biyolojisinin davranışlarımızın oluşmasında ne kadar önemli olduğunu ve bir zamanlar düşündüğümüzün aksine her zaman kendi isteğimiz doğrultusunda davranmadığımızı öğrenmeye başladık. Bu gelişmeler ışığında, nasıl DNA mahkeme salonlarında yerini almışsa, beyin konusundaki biyolojik verilerin de geleceğin hukuk sisteminde yer alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Benjamin Gilmer kendini bildi bileli hep doktor olmak istemişti. Yıllar sonra bu rüyası gerçekleşiyordu. Eğitimini bitirmiş ve tayini North Carolina Eyaletine bağlı CaCreek adlı küçük, sevimli bir kasabaya çıkmıştı. İşe başlamayı dört gözle bekliyordu. Ancak işiyle ilgili garip iki şey vardı. Kendisinden önce orada çalışan doktor öz babasını öldürdüğü için ömür boyu hapisteydi. İkinci gariplik ise baba katili o doktorla soyadlarının aynı olmasıydı: Önceki doktor Vince Gilmer, kendisi doktor Benjamin Gilmer! (ABD’de doktorlara soyadlarıyla hitap edilir). Hatta iş görüşmesi yaptığı heyette bu isim benzerliğinden dolayı bazı hastaların muayenehaneye gelmeyeceğini düşünüp kaygılananlar dahi olmuştu. Ama eğitimi süresince çok başarılı olduğu için onu kaçırmak istememiş, işe almışlardı. Dr. Gilmer’in garipliğin ilk işaretlerini görmesi için fazla beklemesi gerekmedi. İlk hastalarından birini muayene etmek için odaya girdiğinde kadının panik atak geçirdiğini gördü. Hasta nefes nefeseydi, kalbi göğsünü yırtıp çıkacakmış gibi çarpıyordu. Zavallı kadın kendisini baba katili Dr. Gilmer’in muayene edeceğini düşünmüştü. Aradan zaman geçtikçe ve hastalar yeni Dr. Gilmer’a alıştıkça ona önceki Dr. Gilmer’dan bahsetmeye başladılar. Fakat anlattıkları gazetelerin tanıttığı “soğukkanlı katille” hiç uyuşmuyordu. Vince Gilmer hastaları için her şeyi yapmaya hazır, babacan bir doktordu. Ruth Tracy Vince Gilmer’in hastalarından biriydi. Muayene olmak için Vince Gilmer’a ilk göründüğünde işini daha yeni kaybetmişti. Kocası da çalışmıyordu ve sağlık sigortaları yoktu. Ruth, Vince Gilmer’a herhangi bir tahlil yapmamasını çünkü ödeyecek paraları olmadığını söylemiş, ama o duymamış gibi yapıp tahliller için para almamıştı. Altı ay boyunca Ruth Tracy’den muayene ücreti de almamıştı. Bu sürede onu ilaç şirketlerinin verdiği örnek ilaçlarla tedavi etmişti. Benjamin Gilmer pek çok hastadan benzer şeyler duyuyordu. Vince Gilmer son derece sevecen, yardıma hazır, nazik ve hastalarını dikkatle dinleyen bir doktordu. Parası olmayan bir hastasından para yerine mısır aldığı dahi olmuştu. İhtiyacı olanlara maddi yardımda bulunmuştu. Yılda bir kasabanın itfaiye erlerini bedava sağlık kontrolünden geçirmişti. Doktorların hastaların evlerine gitmesinin tarih olduğu ABD’de, o ücretsiz ev ziyaretleri yapmıştı. Tanıdıklarına sebepsiz yere hediyeler alan biriydi. Onları selamlarken sarılmayı ihmal etmezdi. Hastaları onun yanından hep kendilerini daha iyi hissederek ayrılırdı. Jarol Davis de onun hastalarından biriydi ve Vince Gilmer’in babasını azaptan kurtarmak için öldürdüğünü düşünüyordu. Vince’in babası dünya genelinde 25 milyondan fazla insanı etkilediği tahmin edilen bir hastalığın, Alzheimer hastalığının kurbanıydı (bkz. Şenel, F., “Günlük Hayat ve Anılar Alzheimer’e Teslim”, Bilim ve Teknik, Haziran 2013). Alzheimer hastası bir yakını olan herkes gibi Vince için de babasının durumu dayanılmazdı. Fakat bu durum, her ne kadar içler acısı olsa da baba katili olmasını gerektirir miydi? Benjamin, hastalardan Vince Gilmer hakkında yeni şeyler öğrendikçe olan bitende bir gariplik olduğunu düşünmeye başladı. Dava hakkında araştırma yapmaya ve ilgili kişilere ulaşarak onlardan bilgi almaya karar verdi. Bir taraftan da korkuyordu, sonuçta söz konusu olan bir katildi. Hapisten çıkıp kendisinin peşinden gelebilirdi. Çünkü ne de olsa Benjamin onun yerini almıştı, onunla aynı yaştaydı, onun kurduğu, yıllarca uğraşıp başarıya ulaştırdığı muayenehanesini adeta sahiplenmişti, hatta onun eski evinde oturuyordu. Bazı hastalar Benjamin’in fiziksel olarak da Vince’e benzediğini söylüyordu. Vince Gilmer onu da ortadan kaldırmaya çalışabilirdi. Benjamin, cinayet öncesinde olup bitenleri anlamaya çalıştı. Cinayetten yaklaşık bir yıl kadar önce Vince Gilmer ciddi bir trafik kazası geçirmişti. Otomobili takla atmış ve otobanın kenarındaki direklerden birine çarpmıştı. Direk otomobilin üstüne düşmüş, otomobili neredeyse ikiye bölmüştü. Vince hastanede kendine geldiğinde karısı dâhil kimseyi tanıyamamıştı. Ancak bu durumu yaklaşık 24 saat sürmüştü. Kazadan bir süre sonra sürpriz bir gelişme daha olmuştu. Vince diğer günlerden farksız bir günde işe gelmiş ve muayenehanede çalışan iş arkadaşlarına eşinden ayrıldığını haber vermişti. Hâlbuki Vince’i tanıyanlar o güne kadar mutlu bir evliliği olduğunu düşünüyordu. Vince hemen o hafta sonu kendine kalacak bir yer ayarlamış ve evden ayrılmıştı bile. Ayrılık içkiye yönelmesine neden olmuştu, ama içki problemini işine hiç yansıtmamıştı. Her şey normal düzeni içinde seyretmişti. 2004 yılının 28 Haziran günü de olağan bir şekilde başlamış, Vince babasını kaldığı hastaneden alıp muayenehanesine yakın bir bakımevine taşımak üzere işten erken ayrılmıştı. Babası 60 yaşındaydı ve ilaçlarını düzenli olarak alması gerekiyordu, ama hastalığı ilerlediği için ilaçlarını almada, üstünü değiştirmede, yemeğini yemede hatta tuvalet ihtiyacını gidermede yardıma ihtiyacı vardı. Yürüyemiyor, ya yürütece ya tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyuyordu. Vince babasının hastanede gördüğü bakımdan memnun kalmamıştı. Daha yakında olursa onu daha sık kontrol edebilecekti. Bakımevine gitmeden önce babasının en sevdiği göle uğramak üzere yola koyulmuşlardı. Ne olduysa yolda olmuştu. Vince mahkemede olanları anlatırken babası ile geçmişte yaşadığı bazı kötü olayları hatırladığını, Vietnam gazisi olan ve savaştan sonra garipleşen babasının yolculuk esnasındaki bazı hareketleri ve sözlerinin durumu iyice kötüleştirdiğini, kafasındaki bir sesin “onu öldür, onu öldür” deyip durduğunu ve sonunda o sese kulak vererek babasını öldürdüğünü itiraf etmişti. Babasının cesedi sonraki Cuma günü bulunmuş, Vince’in özel olarak ismini işlettiği tişört sayesinde de kimliği hemen belirlenmişti. İlginç olan ise cinayetin gerçekleştiği Pazartesi gününden cesedin bulunduğu Cuma gününe kadar Vince’in herhangi bir anormal davranış sergilememiş olmasıydı. Salı günü polise babasının gece habersiz olarak evden ayrılıp kaybolduğunu bildirmişti. Hastalarıyla randevularını iptal etmemiş, günlük yaşamına hiç bir şey olmamış gibi devam etmişti. Fakat Cuma günü evine gelip birkaç soru soran dedektif onun cinayetle bir bağlantısı olduğunu hemen anlamış ve tutuklama kararı çıkartmak üzere evden ayrılmıştı. Bütün bunlar Vince’in soğukkanlı bir katil olduğu görüşünü destekliyordu. Fakat Benjamin’in dikkatini çeken bir şey vardı. Vince’in savunması dönüp dolaşıp tek bir kelimede sonlanıyordu: “Serotonin”. Vince’e göre kendini kaybetmesinin ve babasını öldürmesinin nedeni beynindeki serotonin yetersizliğiydi. Serotonin beyinde sinir hücreleri arasında uyarı akışı sağlayan ve nörotransmiter adını verdiğimiz moleküllerden biridir. Beyin nörotransmiterleri son derece ekonomik kullanır. İşlerini gören nörotransmiterler salgılandıkları sinir hücresine geri döner ve bir sonraki sinir ateşlenmesi ile tekrar sinaps boşluğuna boşalıp yine kendi almaçlarına bağlanarak önceki sinirden gelen uyarıyı bir sonraki sinire aktarırlar. Sıkça kullanılan bir antidepresan grubu, sinapslardaki serotonin miktarını yükseltmeye yöneliktir. Kısaca SSRI (Selective Serotonin Reuptake Inhibitor yani seçici serotonin gerialım engelleyici) olarak anılan bu grup ilaçlar, isimlerinden de anlaşılacağı gibi ikinci sinir hücresine iletiyi aktaran serotoninin birinci sinir hücresine geri alımını engelleyerek sinapstaki serotonin miktarının artmasını sağlar. Artan serotonin depresyonda olan hastanın yeniden normale dönmesini, depresyondan kurtulmasını sağlar. Ancak bu ilaçların etkilerinin görülebilmesi için birkaç hafta kullanılmaları ve bu sürede kan dolaşımındaki miktarlarının belli bir düzeye ulaşması gerekir. Aniden değil, doz azaltarak bırakılmaları gerekir. Aniden bırakılmaları durumunda kişide intihar düşünceleri, ajitasyon ve hatta psikozlar ortaya çıkabilir. Vince yıllardır kaygı bozukluğu yaşıyordu. Eşinden ayrılması durumunu daha da kötüleştirince SSRI almaya başlamıştı. Ancak babasını görmeye gitmeden iki gün önce ilaç almayı aniden bırakmıştı. Mahkemede bu nedenle beyninin normal çalışmadığını, aşırı derecede ajite olduğunu, hatta kafasının içinde sesler duymaya başladığını söylemişti. İlacı aniden bırakmasının yan etkileri çok kötü olmuştu. Onu kontrol eden bir psikolog, cinayeti işlerken bilincinin yerinde olduğuna, işlediği suçtan kurtulmak için yalan söyleyip numara yaptığına karar vermişti. Mahkemede jüri üyeleri de aynı sonuca varmış ve Vince’i müebbet hapse mahkûm etmişlerdi. Bütün bunlara rağmen dava kayıtlarını inceleyen Benjamin hâlâ Vince’in gerçeği söylüyor olabileceğini düşünüyordu. Araştırmalarında bazı kişilerde antidepresan kullanımının veya bırakılmasının kişiyi şiddete yönelttiğini okudu. Ayrıca beyinde meydana gelen hasarların bazılarının da kişiyi şiddete yöneltebildiğini öğrendi. Vince’in geçirdiği kazanın yaptıklarında etkisi olabilirdi. Benjamin sonunda Vince ile irtibat kurmaya karar verdi. Hapishanede onu ziyaret ettiğinde Vince’in gerçekte olduğundan en az on, on beş yıl daha yaşlı göründüğünü fark edecekti. Vince’in konuşması da anormaldi, ağzından çıkan kelimenin ne olduğunu anlamak çok zordu. Elleri devamlı hareket ediyordu. Birini yumruk yapıp diğerinin içinde ovuşturuyordu. Bunu devamlı yapmaktan avcunun içi kıpkırmızıydı. Kollarını göğsüne yakın tutuyor, durmadan konuşuyor, bazen bir çocuk gibi etrafa, tavana bakıyor, bir konudan diğerine atlıyordu. Dişlerinin birkaçını da kaybetmişti. Hapishane doktorundan kendisine SSRI verilmesini istediğini, verilmeyince de kendini kaybettiğini, bunun sonucu olarak gardiyanlardan dayak yediğini söylecekti. Dişlerini o sırada kaybetmişti. Benjamin diğer mahkûmlardan ve gardiyanlardan Vince’in durumunun zaman içinde giderek kötüleştiğini de öğrenecekti. Üç hafta sonra Benjamin tekrar hapishaneye gitti. Bu sefer yanında bir arkadaşı, psikiyatrist Steve Buie de vardı. Bir saatlik bir kontrolden sonra Buie de Vince’in anlattıklarının inandırıcı olmadığı sonucuna vardı. Bununla birlikte Vince’in hareketlerinin gerisinde SSRI’i bırakmasının veya beyin hasarının yanı sıra başka anormallikler de olabileceğini düşünmüştü. Vince’te bir anormallik olduğu kesindi, özellikle bu kadar hızlı yıpranıp yaşlanıyor olması normal değildi. Benjamin ve Buie hapishaneden ayrılırken bir ara Buie aniden durup Benjamine’e “Huntington olabilir mi?” diye soruverdi. Hapishanedeki diğer mahkûmlara yaşamına son vereceğini söylemeye başlayınca Vince’i bir psikiyatri kliniğine gönderdiler. Klinikteki doktor onu muayene ettikten sonra, hapishanede yıllardır isteyip durduğu ama bir türlü alamadığı 80 mg SSRI’i yazıvermişti. İlacın etkileri olağanüstüydü. Bir süre sonra konuşması düzelmeye ve söyledikleri anlaşılmaya başladı. Konuşmasının akıcılığı ve içeriği zihinsel işlevlerinin de iyileştiğine işaret ediyordu. Artık eskisi gibi konudan konuya atlamıyor, sorulara mantıklı cevaplar veriyordu. Hastane doktoru sadece SSRI almasını sağlamakla kalmayıp onda Huntington hastalığına neden olan mutasyonun olup olmadığını belirlemek için Vince’ten kan alıp genetik test için bir laboratuvara göndermişti. Testin sonucu pozitifti; Vince Huntington hastalığına neden olan mutasyonu taşıyordu. Belli ki Huntington hastalığının ilerlemeye başlaması Vince’in daha önce başlayan ve yaşamakta olduğu psikolojik problemlerin üstüne tuz biber ekmişti. (Huntington hastalarının şiddete başvurmadığını, aksine şiddete maruz kalabildiklerini belirtmek isterim). Huntington hastalığı beyni etkileyen, zamanla kötüleşen ve henüz tedavisi olmayan genetik bir hastalıktır. Beynin kasları kontrol etmesini etkiler, bilişsel açıdan kötüleşmeye ve psikiyatrik problemlere neden olur. Fiziksel semptomları çoğu zaman orta yaşlarda (3544) ortaya çıkar. Yavaş gelişen ve genellikle de 1020 yıllık bir süre içinde kişiyi yürüme, konuşma, düşünme ve mantıktan yoksun bırakan berbat bir hastalıktır. Semptomların bebekken de, genç yaşlarda da ortaya çıktığı görülebilir. Benjamin Vince’e inanmakta haklı çıkmıştı. Onun defalarca tekrarladığı “beynimde bir gariplik var, beynim normal çalışmıyor” ifadesi savcı ve jüri üyeleri tarafından inandırıcı bulunmamıştı, ama gerçeği yansıtıyordu. Benjamin bu durumu kullanarak davanın yeniden görüşülmesini sağlamaya çalışacaktı. Çünkü belliki Vince kendini savunacak durumda değildi. Belki Vince’in suçlu olduğu gerçeği değişmeyecekti ama müebbet hapisten kurtulması mümkün olabilirdi. Ancak hapiste kalmasıyla dışarda olması artık pek fark etmiyordu. Çünkü Vince, hapiste mahkemenin verdiği, dışarda ise genlerinde yatan ölüm fermanıyla baş başaydı. Vince’in hikâyesi bir istisna gibi görünse de beyin zedelenmesi içeren adli vakaların sayısı giderek artıyor. Modern sinirbilimlerdeki gelişmeler sayesinde artık beyinde meydana gelen zedelenmeler veya anormallikler ile davranış bozuklukları arasında ilişki kurmaya başladık. Bu konudaki bilgi ve birikimimiz arttıkça beynin biyolojisinin davranışlarımızın oluşmasında ne kadar önemli olduğunu fark etmeye ve bir zamanlar düşündüğümüzün aksine her zaman kendi isteğimiz doğrultusunda davranmadığımızı görmeye başladık. Bu konuda ilginç bir örnek ABD’de bir okul öğretmeninin başına gelenler oldu. Evli olan kırk yaşındaki Mr. Oft daha önce hayatında hiç yapmadığı bir şeyi yapmaya, gizli gizli internette cinsel içerikli sitelere girmeye başlıyor. Bu yetmiyormuş gibi çevresindeki kadınlarla konuşurken de uygun olmayan cinsel içerikli kelimeler kullanıyor. Tedavi görmek için gittiği klinikte çalışan hemşirelere ve diğer hastalara da sarkıntılık etmeye kalkınca yargıç hapsine karar veriyor. Ancak hapse gitmeye hazırlandığı gece aşırı derecede baş ağrısı şikâyeti ile hastaneye kaldırılıyor. Yapılan testlerde yazı yazmada ve çizim yapmada güçlük çektiği de ortaya çıkıyor. Virginia Üniversitesi Hastanesi’nde beyninin MRI çekildiğine beyninde, sağ orbitofrontal kortekste yumurta büyüklüğünde bir tümör olduğu ortaya çıkıyor. Ameliyatla tümör alındıktan sonra olağanüstü bir şekilde Mr. Oft’un davranışları normale dönüyor. Cinsel içerikli sitelere de girmiyor. Fakat Mr. Oft bir yıl kadar sonra tekrar baş ağrılarından şikâyet etmeye başlıyor. Ayrıca anormal davranışları da yeniden şu yüzüne çıkıyor. Beyin MRI çekildiğinde ilk ameliyatta tümörün küçük bir parçasının beyinde kaldığı ve aradan geçen sürede yeniden büyümüş olduğu anlaşılıyor. İkinci bir ameliyatla bu tümör de alınınca uygunsuz davranışlar ve cinsel içerikli internet sitesi tutkusu da kendiliğinden kayboluyor. Beynin frontal ve temporal lob adını verdiğimiz bölgelerinin tahrip olması ve bu bölgelerde beyin dokusu kaybı sonucu ortaya çıkan frontotemporal bunama hastalığında, kişilerin sosyal kuralları çiğnemekten çekinmediği, örneğin sokak ortasında giysilerini çıkardıkları, mağaza sahibinin gözünün içine baka baka mağazadan bir şeyler çaldıkları veya herkesin gözü önünde çöplerden çıkardıkları yiyecekleri yedikleri gözleniyor. Çünkü bu hastalarda, normalde kişilerin toplum içinde uygunsuz davranmasını engelleyen beyin mekanizması, bu işlevi idare eden beyin dokularının zedelenmesi sonucu çalışmaz hale geliyor. Bazı beyin rahatsızlıkları için kullanılan ilaçların beklenmedik sonuçları da, beynin biyokimyasında meydana gelecek küçük değişikliklerin dahi önemli sonuçlar yaratabileceğini ispatlıyor. Mayo Clinic’te Dodd ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada tedavi amacıyla etken maddesi Pramipexole olan ilacı alan bazı Parkinson hastalarının kumara karşı aşırı derecede ilgi duymaya başladığı, hatta bir kaçının çok kısa sürede on binlerce dolar kaybedecek kadar bağımlı hale geldiği gözleniyor. Aynı ilacı kullanan bir kısım hastada ise aşırı yemek yeme, aşırı alkol tüketimi veya aşırı seks düşkünlüğü gibi bağımlılıklar ortaya çıkıyor. Peki nasıl oluyor da bir ilaç kişilikte bu kadar değişiklik yaratabiliyor? Parkinson hastalığının sonucu olarak, beynin substantia nigra adı verilen bölgesinde yer alan ve dopamin adını verdiğimiz nörotransmiteri üreten sinir hücreleri ölür. Bu sinirler birtakım motor işlevleri kontrol ettiği için hastalığın erken evrelerinde kişilerin yürümesinde anormallik gözlenir. İlerleyen evrelerde zihinsel ve kişilikle ilgili problemler de ortaya çıkar; özellikle depresyon, uyku bozukluğu, duygusal problemler ve nihayet bunama hastalığın en sık görülen semptomları arasındadır. Pramipexole beyinde eksik olan dopaminin yerini doldurmak için kullanılır. Dopamin, motor işlevlerin yanı sıra beynin ödül sisteminin de bir parçası olduğu için kişiyi zevk aldığı etkinliklere, yemeye, içmeye ve karşı cinse yönlendirir. İşin güzel tarafı ilaç nedeniyle ortaya çıkan bu semptomlar, ilacın dozunun azaltılması ile ortadan kalkar. Yukarıda sadece birkaç örneğini verdiğim bu durumlar, insan davranışlarının gerisinde beynin biyolojisinin olduğunu gösteriyor. Bu bilimsel gerçekler ışığı altında hâlâ “davranışlarımız yüzde yüz kendi kontrolümüz altındadır” diyebilir miyiz? Vince’in davranışı acaba ne oranda kendi isteklerinin, ne oranda SSRI’i bırakmasının, çekmekte olduğu psikolojik rahatsızlıkların ve bütün bunların üstüne Huntington hastalığının eklenmesinin sonucudur? Frontotemporal bunama geçiren birinin mağaza sahibinin gözü önünde hırsızlık yapmasına bilerek ve isteyerek yaptığı bir hareket olarak mı yoksa yanlış olduğunu bildiği halde bir türlü kendini kontrol edemeyerek kalkıştığı bir hareket olarak mı bakmamız gerekir? Tahmin edeceğiniz gibi konu hukuki açıdan da büyük önem taşıyor. Hukuk devletlerinde suçlu birinin hüküm giymesi, uzmanlar tarafından akli dengesinin yerinde olup olmadığının belirlenmesine bağlı. Ceza kanunumuz akıl hastalığını cezai sorumluluğu ortadan kaldıran veya önemli derecede azaltan sebeplerden sayıyor. Ancak söz konusu kişinin akıl hastası olduğunun bir psikiyatristin raporu ile belgelenmiş olması şartı aranıyor. Akıl hastası olduğu belgelenen kişiler ise güvenlik tedbirleri alınmış sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınıyor. Bilinen akıl hastalıklarında bu değerlendirme kolaylıkla yapılabiliyor. Ancak akıl hastalıkları kategorisine girmeyen vakalarda, örneğin Vince Gilmer ve Mr. Oft örneklerinde, kişinin akıl hastası mı yoksa normal mi olduğunu neye göre belirleyeceğiz? Akıl hastalığı da olsa, beyin rahatsızlığı da olsa veya beyinde bir tümör de olsa, sonuçta her ikisinin de hareketlerinin gerisinde beyinlerinde olup bitenler yatıyor. Bir adım daha ileri gidip suçun köklerini genler düzeyine indirgediğimizde durum daha da karmaşıklaşıyor. Bilimsel çalışmalar bazı genleri taşıyan insanların suç işleme olasılıklarının taşımayanlara göre daha yüksek olduğunu gösteriyor. Kişinin suç genleri taşıyıp taşımadığını davanın belgeleri arasında değerlendirmeye kalkışmak şimdilik “daha da neler” dedirtecek bir yaklaşım olarak görülebilir. Ancak geçmişte akıl hastalarına yapılan ve bugünün kriterleri ile işkence sayılan uygulamalar, bu tür bir yaklaşımın hiç de yersiz olmadığını gösteriyor. Ortaçağ’da akıl hastalarının şeytanın etkisinde olduğuna inanılıyor, şeytanın veya kötü ruhların bedenlerini terk etmesi için hastalar işkenceye varan işlemlere maruz bırakılıyordu. Örneğin hastalar sıcak suya sokuluyor veya sülfür dumanına maruz bırakılıyordu. Bu uygulama, kötü ruhların bu işkenceye dayanamayıp hastanın vücudunu terk edeceği mantığıyla yapılıyordu. Huntington hastalarının sonu çok daha kötü olabiliyordu. Cinlerin onların vücutlarını tutsak aldığına veya büyücü olduklarına inanıldığı için bu insanlardan öldürülenler olduğu biliniyor. İkizler ve evlatlıklar üzerinde yapılan çok sayıda çalışma, suç işlemeye yatkınlığın ve antisosyal davranışların kalıtsal olduğunu gösteriyor. Bu çalışmalardan bir kısmı, bazı genleri taşıyanların suç işleme olasılıklarının taşımayanlara kıyasla 4 kat, cinayetten yargılanma olasılıklarının 8 kat, cinsel tacizde bulunma olasılıklarının 13 kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. Elbette her şey genlerde bitmiyor. Saç ve göz rengimiz gibi tamamen genlerin kontrolünde olan özelliklerimiz dışındaki çoğu özelliğimiz, genlerimizle yaşadığımız çevre arasındaki etkileşim sonucunda ortaya çıkıyor . Nitekim İngilteredeki King’s College’dan Avshalom Caspi liderliğindeki bir grup araştırmacı, çocukluklarından beri takip edilen 26 yaşındaki 442 Yeni Zelandalı erkek üzerinde yaptıkları bir araştırmada, MAOA geninin (monoaminoksidaz geni, beyinde norepinefrin, serotonin ve dopamin gibi nörotransmiterlerin miktarlarını belirleyen bir gen) düşük düzeyde çalışan formunu (MAOAL) taşıyanların özellikle de çocukluklarında istismara maruz kalmışlarsaherhangi bir suçtan hüküm giyme olasılıklarının dört kat daha fazla olduğunu buldu. Geni taşıyan ama normal bir çocukluk geçirmiş olanlarda genin herhangi bir etkisi olmamıştı. Bu sonuç da kişinin genetik yatkınlığının yanı sıra yetiştiği çevrenin ve yaşam tecrübelerinin de belirleyici olduğunu gösteriyor. MeyerLindenberg ve grubu ise MAOA geninin farklı formlarının etkisinin beyne de yansıdığını buldu. MAOAL genini taşıyanların amigdalaları, örneğin bir tartışma sırasında çok daha etkindi, öte yandan beynin davranışları kontrol eden prefrontal bölgesindeki işlev azalmıştı. Bu kişilerde beynin fiziki yapısı da genin diğer formunu (MAOAH) taşıyanlardan farklıydı. Bu çalışmalara göre genlerle başlayan farklılıklar, beynin yapısına ve biyolojisine, oradan da kişinin davranışına ve suç işlemeye yatkınlığına kadar uzanıyordu. Bu gelişmeler ışığında, nasıl DNA mahkeme salonlarına tamamen girmişse, geleceğin hukuk sisteminde de beyin konusundaki biyolojik verilere daha çok yer verileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Genetik, beyin ve davranışlar arasındaki ilişkiler hakkında öğreneceklerimiz şüphesiz suç işlemeye yatkın fertlerin erken yaşlarda belirlenmesine yardımcı olacaktır. Böyle bir bilgi ile donanmış toplumlar bu çocukların yetişmesine gösterecekleri yakın ilgi ile hem bu insanları topluma kazandırmış hem de suç oranı çok daha düşük yarınları garanti altına almış olacaklar. Read the full article
0 notes
cilginfizikcilervbi · 3 years
Text
Alzheimer Tedavisinde Kritik Adım
Alzheimer Tedavisinde Kritik Adım
Alzheimer Tedavisinde Kritik Adım Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Alzheimer hastalığını “ilk defa” yavaşladığı tespit edilen bir ilacın tedavide kullanılıp kullanılamayacağını bu yıl karara bağlayacaklar. Amerika’da bir ilaç firmasının ürettiği bu ilaç, çoğu bilim insanının hastalığın ana tetikleyicisi olabileceğini düşündüğü amiloid ismli verilen bir beyin proteinine…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
0 notes