Tumgik
#çevirecek
onderkaracay · 1 year
Photo
Tumblr media
#önderkaraçay #mobbingbank #kendimi #şaşkına #çevirecek #olaylar #yaşadıktan #sonra #olanaksız #kelimesini #sildi #attı #belleğim https://www.instagram.com/p/CpCPrueNRhZ/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
sezginer35 · 19 days
Text
Günaydınlar olsun ☕☕☕
“Eğer içimizde bir gönül kaldıysa; masal dinleyen, şarkı söyleyen, şiir okuyan, sulara bakan, kuşlara gülen, ağaçları kucaklayan, yalnızlıkla ürperen bir gönül, dünyamız insanın gövdesinde yeniden filizlenmeye başlayacaktır. Yoksa yaşadığımız gezegen hepimizi bir taş masalına çevirecek.”
Şükrü Erbaş
Tumblr media
youtube
61 notes · View notes
retruvallies · 9 days
Text
Ne zaman ki hikâyemi anlatıp susacağım, artık sadece yeni hatalar yapacağım. Zamanı dörtnala koşturacak kadar yabancı hatalar. Duvar saatlerini mıknatısa tutulmuş pusulaya çevirecek kadar bilinmeyen hatalar. Tanrı’nın icadı kadar dev hatalar. Tanrı’dan sonraki en büyük icat olan karakter kadar öngörülemeyen hatalar. Yeni doğmuş bir bebeğin ilk hatası kadar büyülü, doğmak kadar ölümcül bir hata yapmak. Tek isteğim bu... Belki biraz da morfin sülfat
26 notes · View notes
offadem · 1 year
Text
bizi kalbimiz olduğuna inandıracak hayatımızı cennete çevirecek biri ne zaman çıkacak karşımıza
61 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 1 year
Text
HAYIRLI GECELER BEREKETLI SAHURLAR OLSUN INŞALLAH ARKADAŞLAR
Ey bela ve sıkıntı zamanında sığınağım ve ey zorluk zamanında imdadım! Sana yalvarıp yakarıyorum. Senden imdat diliyor ve Sana sığınıyorum, başkasına değil. Sıkıntı ve zorluklardan çıkışı ancak Senden diliyorum. O halde imdadıma yetiş ve beni sıkıntılardan kurtar. Ey az ameli kabul edip, çok günahı affeden! Benim az amelimi kabul et ve çok günahımı bağışla. Şüphesiz sen bağışlayan ve merhametlisin. Allah'ım! Senden kalbimle birleşen bir iman diliyorum ve birlikteliğinde ancak bana yazdığın şeylerin ulaşacağına kanaat getirebileceğim bir yaqin istiyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Hayatımda bana kısmet ettiğin şeylere beni razı kıl. Ey sıkıntılı anımda birikimim, zorluk zamanımda yaverim, nimetli günümde velinimetim, rağbet ve iştiyakımın doruk noktası olan Rabbim! Sensin kusurumu örtecek, korkumu emniyete çevirecek ve sürçmemi affedecek olan. O halde benim hatamı bağışla. Ey merhametlilerin en merhametlisi."🤲🤲
Tumblr media
56 notes · View notes
karanfilsblog · 11 months
Text
Hayatta 2 şeyin hayırlı olmasını isterim. Biri demirden sağlam bir dost biride kalbimi kalbini cennete çevirecek bir yâr.
40 notes · View notes
ekip · 1 year
Text
Tumblr, Tumblr, Tumblr... 
İnci tanelerim. Acayip Tepkilere gösterdiğiniz ilgi, beni benden aldı. Gurur duydum. Şimdi kalkıp bu duygu seli içinde Baş Yönetici çizgimden kaymak istemiyorum; ama çok tatlısınız.
Baş Yönetici demişken, bu pozisyonun verdiği özgüven ve kesinlik duygusuyla söyleyebilirim ki bu ürün alır başını gider. Siz daha neler olup bittiğini fark etmeden olup bitiveriyor her şey; ama ben bu tür ince ayrıntıları işte çok iyi yakalıyorum. Bu özelliğin on kat daha güzel hali, ortaya çıkmayı bekliyor. Peki bunu kim çıkaracak? Tabii ki de ben!
Bu nedenle yarın itibarıyla, ücretli izne çıkıyorum.
Bu sefer öyle Clawland'e zorunlu izne falan gönderildiğim yok; aksine Pika-Adam'ın yaşadığı dağları, o karanlık mağaraları keşfetmek için yola çıkıyorum.
Bi' süre tırtıl suyu ve vanilya özünden oluşan bir detoks yaparken bi' yandan da meditasyona yönelmeyi planlıyorum. Amacım, Ürün Deneyiminde nirvanaya ulaşırken, tıklamaları da elektrik enerjisine çevirecek dahiyane projelerle geri dönmek!
Ben yokken, sadık yardımcım Roberd, Emporium'un başında olacak; işler her zamanki gibi ilerleyecek. Ancak ne yazık ki Acayip Tepkiler geçici süreyle devre dışı kalacak. Tabii ki sizin o güzel kalpleriniz ve pırıl pırıl hayal dünyanızda, o tepkiler, en acayip halleriyle yaşamaya devam edecek.
Kim bilir, belki bi' gün siz de düşlerinizle büyük tepki çekersiniz.
En meditatif dileklerimle,
Brick Whartley Tumblr Tepkiler Bölümü Baş Yöneticisi Ürün ve Fiziksel Mühendislik Departmanı Başkanı (Eski)
53 notes · View notes
denizkizininguncesi · 1 month
Text
O kızın kalbindeki soğuk dünyayı kara kışa çevirecek kadar ayaza bulanmış. Kendini dondurduğunun, işlevine elleriyle son verdiğinin farkında olsa; ki olmayacak. O kendini hep çakmaklara emanet edecek. Çünkü ateşe en yakın olduğu yer hep orası.
10 notes · View notes
venusunruhu · 2 months
Text
eğer içimizde bir gönül kaldıysa; masal dinleyen, şarkı söyleyen, şiir okuyan, sulara bakan, kuşlara gülen, ağaçları kucaklayan, yalnızlıkla ürperen bir gönül, dünyamız insanın gövdesinde yeniden filizlenmeye başlayacaktır.. yoksa yaşadı­ğımız gezegen hepimizi bir taş masalına çevirecek..
11 notes · View notes
uykucubirkaplumbaga · 10 months
Text
Allah’ım sen ummadık zamanda hayatımızı cennete çevirecek, tüm kusurlarımızla bizleri sevecek, elimizi asla bırakmayacak, olgun, içten, değer gösteren, gözünden sakınmayan, asla yormayan ve anlayışlı insanlar çıkar karşımıza
30 notes · View notes
benkendim · 1 year
Text
Yüzyılın seçimine artık saatler kala, vakit tamamen dua vakti.
Hayırla da şerle de imtihan eden Allah azze ve celle’ye niyaz vakti.
Kazanma uğruna ve rakiplerine kaybettirme uğruna hiçbir ölçü, sınır, ahlak, hukuk tanımayacak olanların hile ve şerrinden Mevla’ya sığınma vakti.
Günahlar, ihmaller, kusurlar ve zaaflar yüzünden bu halka Allah’tan korkmayan ve Müslümanlara acımayan zalimleri musallat etmesin diye Rahmanı Rahime iltica vakti.
Rabbimizin lütfuyla vesile olduğumuz hayır hasenatı vesile kılarak yalvarma vakti:
“Allah’ım savaştan kaçarak ülkemize sığınanlara kucak açmışlığımız hatırına.
Dünyanın neresinde bir yoksul varsa, bir afete, yıkıma, zulme uğramış topluluk varsa dinlerine milliyetlerine bakmadan yardım etmişliğimiz hatırına,
Tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlar, okuduğumuz mukabeleler, hatimler, salavatlar, verdiğimiz sadakalar hatırına,
Habibi Ekreminin (sav) “salgında ölenin de şehit olduğu” müjdesiyle üç yıl içinde pandemide can veren yüz bini aşkın kişi hatırına,
Yeryüzündeki en feci depremde yine şehid niyetine huzuruna aldığın yaşlılar, kadınlar, çocuklar, bebeler hatırına,
Ve o büyük felakette depremzedeler için gözyaşı döken, yollara dökülen, elindeki avucundakini veren, ahırdaki ineğini satıp parasını gönderen diğergam müminler hatırına, orada yemek ve yardım dağıtan gönüllüler hatırına,
Özgürlüğüne kavuşan başörtüsü, zincirleri çözülen Ayasofya, gasp edilmiş hakkı iade edilen İmam Hatip Liseleri ve Kuran Kursları hatırına, Yakında uzakta, duası makbul olan kutupların, gavsların, alimlerin, velilerin, günahsızların kabul ettiğin iniltileri, sızıları hatırına,
Şu diyarda geçmişte Senin dinin için cepheden dönmemiş, darağaçlarına yürümüş, toprağa düşmüş yiğitler hatırına,
Bundan sonra da şu coğrafyada Senin adını yükseltmeye azimli niceleri hatırına,
İsmi azamın, arşın, kürsün, levhi kalemin, mukarreb meleklerin, bütün sıfatların ve Esmaül Hüsna’n hürmetine,
Kainattaki zerreler, tüm nicelikler ve nitelikler adedince salat ve selam olsun Ona ki, bizim derdimizin kendisine çok ağır geldiği Hz. Muhammed Mustafa (sav) hürmetine,
Altı şehidlerle dolu şu aziz yurdun üstünde, idareyi hoyrat ellere bırakma.
Senin Kitabına, Peygamberlerine, dinine, şiarlarına düşmanlık edenlere bırakma!
Senin için secdeye kapananlara karşı kinleri büyümüş azgınlara fırsat verme!
İffetli, temiz ve edeplilere karşı cinsi sapıkları, Sodom ve Gomore’lileri sevindirme.
Tüm İslam Alemi gözlerini buraya dikmiş umutla beklerken, onları hayal kırıklığına uğratıp emperyalist yırtıcıları, sırtlanları, hınzırları yüreklendirme.
Şükürdeki kusurumuza bakıp da nimetlerini alma ki, Afrika’daki mahrumlara hazırlanmış yükler zayi olmasın, Mescid-i Aksa’nın morali bozulmasın, muhacirler meyus olmasın.
İki milyar İslam ümmetinin dualarına icabet etmemekten, kabul etmemekten, kıymet vermemekten münezzehsin ve izzet de Sendendir. Fiili dua ile çalışanların emeğini de zayi etme.
Tuzak kuranlara yetecek olan Sensin.
Hileleri bozup dağıtacak olan Sensin.
Kalplere hükmeden, tercihleri çevirecek, iradelere yön verecek olan Sensin.
Hak gelip batıl zail olmuşken, haramzadelerin, mürtedlerin, cehennem ehlinin şamatasından Sana sığınırız.
Zelzele felaketinden sonra şu memleketi bir de yönetim sarsıntısıyla sınama.
Müslüman ahaliyi boşluğa, karanlığa, kaosa, ağyara, ecnebiye bırakma..
Amin. Bi hürmeti Seyyidil Mürselin
21 notes · View notes
acz1kul · 5 months
Text
Hani bilir misiniz bir Zeyd bin Sabit vardı.
"Peygamberimi yahudiler yanlış bilgilendirebilir" diyerek 15 gün de ibranice öğrenen ve Peygamberimiz ile görüşen yahudilere çevirmenlik yapan 16 yaşındaki Zeyd bin Sabit...
Şimdi üç yaşındaki çocuklarımıza ingilizce öğretmeye başlıyoruz ve üniversite bitene kadar ingilizce görüyor. Yetmiyor yabancı ülkelere dil öğrensin diye gönderiyoruz.
Bunca çabaya rağmen 30 yaşına gelmiş adam adını söylemekten başka iki kelime ingilizce konuşamıyor. Ama tam bir ingiliz gibi yaşıyor.
Sonra da burada; "Kudüs bizim onurumuzdur" diye slagon atıyoruz.
Yahudi gibi yaşayıp Müslümanca söylemlerle olmuyor kardeşlerim.
Böyle ne Kudüs özgür olur, ne Şam, ne Halep...
Bu gidişle İstanbul'u, Ankara'yı kaybedeceğiz Allah korusun...
Adamlar bizim kutsal değerlerimize hakaret eden yazılar yayınlıyorlar, biz ise o yazıyı çevirecek çevirmen arıyoruz.
Ama ingiliz yemeklerini, markalarını, yaşam şeklini sorsan hepimiz biliriz.
Çorabının yerini dahi annesine soran 25 yaşındaki delikanlı ile
tek derdi kırılan ojeli tırnağı olan hanım kızımız ile bu aşamada biz Kudüs'u özgür yapamayız.
Hani bir de Usame vardı.
Bizans'ın üzerine gidecek bir ordu hazırlanıyor ve onca babayiğit sahabe kendisinin o orduya komutan olacağını düşünerek bekliyor.
Lakin Peygamberimiz 17 yaşındaki Usame'yi komutan tayin ediyor.
Çünkü o 17 yaşındaki delikanlının orduyu hiç zaiyata uğratmadan geri getirecek kadar bu işe vakıf olduğunu biliyor.
Kaçınılmaz olan büyük bir savaşın içine adım adım ilerliyoruz ve bizim gençlerimizin birçok şeyden haberi yok.
Israil tam 12 yıldır ana okulundaki çocuklara bile savaş platformları kurarak silah kullanma ve hedefi vurma tekniklerini öğretiyor.
Dikkat ediniz bu çocuklar 3 ile 6 yaş arasındaki çocuklar...
Diğer türlü 10 yaş üstü her çocuk haftada bir kez silah talimi yapıyor.
Israil 12 yıldır kadın, çocuk demeden halkını büyük bir savaşa hazırlıyor.
Bizim ise 17 yaşındaki oğlumuz ekmek almaya bile gitmiyor.
Bizi böldüler, küçük devletler haline getirerek yenilmesi kolay lokma yaptılar.
Sonra da özümüzden, tarihimizden uzaklaştıracak algılar ve medya ile beslediler.
Uyuşturdular.
Şimdi ise büyük bir dönemecin eşiğindeyiz.
Zaman kısa ve yapılacak çok iş var.
Yaptığı işin en iyisini yapmayı hedefleyen, dürüst, Ümmetin derdiyle dertlenen
Zeyd bin Sabitler, Usameler yetiştirmemiz lazım acilen...
6 notes · View notes
laudupul · 9 months
Text
"Ve gizliden gizliye bir ateş büyüyor içimde, beni en savunmasız anımda, hiç acımadan küle çevirecek. Bir de sesler var, zihin duvarlarımın en kuytu köşelerinde. Düşlerimde, düşüşlerimde ve hatta gülüşlerimde dahi benimleler. Yıllanmış bir ağacın kökleri gibi tüm vücuduma yayılıyor, kanıma karışıyor, benden bir şeyler çalıyorlar. Mutluluk belki, belki de umut."
~ölülerin ruhları~
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
12 notes · View notes
argo777 · 2 years
Text
Dünyayı artık tanımıyorum. Bütün şehirleri küle çevirecek bombalar olduğunu söylüyorlar. Bir de televizyon dedikleri şey var. Bir kutuda insanlar ve sesler var. Ben yeterince ses duyuyorum zaten
Tumblr media
91 notes · View notes
kafkaslordu · 7 months
Text
bizi kalbimiz olduğuna inandıracak hayatımızı cennete çevirecek biri ne zaman çıkacak karşımıza
10 notes · View notes
onderkaracay · 8 months
Text
🗣️ Atatürk ve Cumhuriyeti Birde O Günleri Yaşamış Birinden Okuyun
19 Mayıs 1919’un 100. yılı münasebetiyle düzenlediğimiz programın açılış konuşmasını, halen Indiana Bloomington’da yaşayan ve hayattaki en büyük halk bilimcimiz olarak kabul edilen Cumhuriyetimizle yaşıt Prof.Dr. İlhan Başgöz yapacaktı. Kurtuluşa giden yolun hikayesini Cumhuriyetimizle yaşıt asırlık bir çınardan daha iyi kim anlatabilirdi ki? Lakin ilerlemiş yaşının getirdiği sağlık sorunları sebebiyle İlhan hoca çok arzu etmesine rağmen aramızda olamadı.
Hazırladığı konuşmayı Başkonsolos Umut Acar okudu.
“Değerli Konuklar
Ben Cumhuriyetle yaşıtım, size anlatacaklarım yalnız duyup işittiklerim, okuyup öğrendiklerim değil, aynı zamanda kendi hayat hikâyem olacaktır.
Cumhuriyet yedi büyük savaşın ardından kurulmuştur. 1856 Kırım,, 1877 Osmanlı Rus, 1892 Yunan, 1911 Trablus, 1912 Balkan, 1914-18 Birinci Dünya Savaşı, nihayet 1920-22 Kurtuluş Savaşı. Bu savaşlardan yalnız sonuncusu zaferle bitmiştir. Ama bu zafer vatandaştan yalnız canını ve kanını istememiştir. Vatandaştan atını, arabasını, çorabını, kağnısını, keten bezini, pencere demirini alarak bu savaş kazanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na niçin girdiğimizi bugün bile bilmiyoruz. Ama kardeşlerini bu savaşa kurban veren, Avşar kadını biliyor ve parmağını Alaman’a uzatıyor:
Mektup saldım da varmadı,
Tel vurdum aynı gelmedi,
Alamanya harbeylesin,
Gayri kardaşım kalmadı.
Savaş yılları Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisini tümden harap etmiş, ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz, evler erkeksiz kalmıştır. Kağnıya ve sabana koşulacak hayvan, çiftin sapına yapışacak erkek yokluğunda çifte, hayvan yerine kadınlar koşulmuştur. Bu çöküşün en gerçekçi destanını, hemşehrim Şarkışlalı Serdari yazmıştır. Bu uzun destandan dörtlükler veriyorum:
Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim.
Evlat da babanın sözün tutmuyor,
Açım diye çift sürmeye gitmiyor,
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor,
Başımıza bela dölümüz bizim.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.
Savaş yılları, Türk aydınlarının en yiğit, en idealist, en eğitimlilerini ölüme sürmüş, onlar geri gelmemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın felaket tablolarından birini unutamıyorum. Bu tabloda Tarsus tren istasyonunda bir kadın görünür. Ordu, Kanal bozgunundan dönmektedir. Çul çaput içinde, hasta perişan, vagonlarda çuvallar gibi istif edilmiş, bir asker döküntüsü. Ak saçlı bir ana, yazması omuzuna düşmüş, saçları darma dağın, bir vagondan ötekine koşarak feryat ediyor: “Mehmedimi gördünüz mü? Mehmedim nerede? Mehmedimi gördünüz mü?” Falih Rıfkı Atay diyor ki: “Ana biz senin Mehmedini kumarda kaybettik.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin talihsizliği çökmüş bir ekonomi ve harabeye dönmüş bir memleket üzerine kurulmasıdır. Büyüklüğü de bundandır.
16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılan Bandırma vapuru bu çöküşü tersine çevirecek bir umudu taşıyordu. Bu umudun adı Mustafa Kemal Paşa’dır. Üçüncü ordu müfettişliğine tayin edilen Paşa İstanbul’dan ayrılıyordu. Yanında 12 kişiden oluşan Erkan-ı Harbiye’sinden başka kimse yoktu. Karadeniz’in azgın dalgaları ile sarsılan Bandırma vapurunda Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyordu: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız maddedir! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz!”.
Bandırma vapuru ile bu küçük grup 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkınca bir şarkı söylüyorlardı: “Güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar.”
O tarihlerde, ufuktan güneşin doğacağına dair hiçbir işaret yoktur. Tersine memleket bir zifiri karanlıktır. Adana Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş, başkent İstanbul İtilaf Devletlerinin işgalinde, Antalya ve Konya’da İtalyan birlikleri bulunuyor. Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri var. 15 Mayıs 1919’da Yunan birlikleri İzmir’e çıkmış; Batı Anadolu’nun verimli topraklarından memleketin kalbine doğru ilerlemekte.
Dahası var. Cumhuriyet, memleketin en önemli gelir kaynaklarını yabancı şirketlerin elinde bulmuştur. Demiryolları, limanlar, önemli tarım ve ticaret alanları, bayındırlık tesisleri, gümrük ve maliye gelirleri büyük Batılı şirketlerin elindedir. Türkiye Cumhuriyeti bu şirketleri birer birer satın almıştır.
İzmir-Aydın demiryolu 2 milyon İngiliz pounduna satın alınınca öğretmenimiz ödev vermişti, sevincimizi dile getirmeliydik. Ortaokul öğrencisi idim, ödevimin başlığı “Demir yolumuz, bağımsızlık yolumuz” idi. Tütün rejisi 4 milyon Frank’a satın alınınca bu sefer ayınkacılar bayram etmişti. Ayınkacı tütün yetiştirici demektir. Köylümüz yetiştirdiği tütünü eşeğine yükleyip, pazara indiremezdi. Tütün ille de bir yabancı tekele, bu tekelin biçtiği fiyattan satılacaktı. İndirse kaçakçı sayılıyor, ya hapse atılıyor veya tütün kolcuları ile çatışıyor ve vuruluyordu. Bir ayınkacı türküsü şöyle der:
Hacılar köyüne bastığım oldu,
Tütünümün dengi yastığım oldu,
Aman dostlar bakın benim çareme,
Tütünün tozunu basın yareme.
Cumhuriyet savaşlardan çıkıp da, ekonomik gelişmesine odaklanınca 1930 Dünya Ekonomik Buhranı patlak verir. Buhranın Türkiye’ye etkisi, tarım ürünleri ve meyveyle sınırlı olan dışsatımı vurması olur. Buğdayın kilosu 15 kuruştan 3 kuruşa düşer. Köylü gelirinin bu kadar düştüğünü gören Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne şöyle bir teklifte bulunur: “Bizim maaşlarımızla halkın geliri arasında büyük bir fark ortaya çıktı. Bu Cumhuriyet idaremize yakışmaz. Benim maaşım dâhil milletvekili maaşlarını yüzde elli azaltalım.” Teklif kabul edilir.
Cumhuriyet ilan edilince memlekette yatırıma harcanacak sermaye ve ekonomik hayatı idare edecek eğitilmiş insan yoktur. Bu nedenle Cumhuriyet ekonomik kalkınmayı devlet eliyle yapmaya karar vermiştir. Devlet sermayesi ile iki banka Etibank ve Sümerbank kurulmuş, vatandaştan birikimlerini bankaya yatırmaları istenmiştir. Devletine güvenen vatandaş da elinde avucunda ne varsa bankalara yatırdı.
Ben çamurdan yaptığım kumbarama her hafta babamın verdiği yüz paraları biriktirir, bankaya yatırırdım. Bu ekonomik kalkınma hamlesini bir yerli malı seferberliği izlemiştir. Biz bayramlarda ziyaretçilerimize şeker ve çikolata yerine incir ve fındık ikram ettik. Çayı Kazova’nın kızıl üzümü ile içtik. Çünkü şeker dışardan satın alınıyordu.
Cumhuriyet yurdun doğusuyla batısını, güney ve kuzeyini demiryolları ile birleştirmek istemiştir. Bu bir milli savunma sorunu idi. Atatürk diyor ki; “700 kilometre demir yolumuz var, bir kilometresi bile bizim değil.” 1932 yılında ilk tren Gemerek’e ulaştığında ben istasyonda idim. Halkın tabiri ile kara treni alkışlar ve yaşa var ol sesleri ile karşılamıştık.
Hoş bir fıkra var. İlk tren Erzurum’a varınca belediye başkanı nutuk veriyor; “Vatandaşlar, Cumhuriyet fabrikalar yaptı. Sanmam ki kâr edeler vallahi de zarar edirler, billahi de zarar edirler. Otobüsler aldı, yollar düzenledi, sanmam ki kâr ederler. Bunlar hep sizin içindir. Cumhuriyet ayağıza kadar tren getirdi bundan sonra iki ayda gittiğimiz İstanbul’a üç günde varacağız.” O vakit bir vatandaş sorar: “Peki biz 57 gün ne yapacağız?”
Değerli Dinleyicilerim
Ben 1929 yılından itibaren Cumhuriyetle beraber iyili kötülü olayların içinde çalkalandım. Size söyleyeceklerimin bir kısmına ben tanık oldum. Bunların arasında beni çok etkileyen bir olay var. Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Sivas lisesinde benim bulunduğum sınıfa geldi. Atatürk adı etrafında oluşan efsanenin etkisindeyiz. Gözleri o kadar kuvvetli imiş ki gözlerine bakan çarpılırmış. İlkin korka korka, gözlerine bakıyoruz. Çarpılmadığımızı görünce o mavi gözlere 45 dakika doya doya baktık. Dersimiz hendese idi. (Yani geometri). Atatürk dişçinin kızı Saadet’i tahtaya kaldırdı. Geçen derste müselleslerin nasıl eşit sayılacağını okumuştuk. Saadet bunun için tahtaya iki müselles çizdi. Biz o vakit üçgene müselles derdik. Saadet müsellesin kenarlarına alfa, beta ve gamma harflerini koydu. Atatürk’ün birden kaşları çatıldı ve Saadet’e neden Yunan harfleri kullandığını sordu. Saadet, hocamız böyle yazdı, ben de onun için kullanıyorum deyiverdi. Matematik hocamız müdür Ömer Bey sınıfta idi. Atatürk aynı soruyu ona sorunca Ömer Bey topu bakanlığa attı. Bakanlık bir kitap göndermişti, onda bu harfler kullanılmıştı. Atatürk kitabı istedi o sayfayı buldu, yırtıp yere attı. Sonra gidip parmakları ile Yunan harflerini sildi yerine abc yazdı. Bize; “arkadaşlar Türk alfabesi matematik terimlerini de ifade etmeye yeterlidir.” dedi. Aradan bir hafta geçmeden abc’li yeni kitabımız geldi. Atatürk dilin sadeleşmesine ve halkın, aydınların dilini anlamasına çok önem verirdi.
Halkçılık onun inanışında kuru bir slogan değildi. Halkın arasına karışmaktan çok hoşlanırdı. Bir gece Atatürk kayıp, polis ve jandarma seferber olmuş her tarafı aramış taramışlar. Atatürk yok. Sabaha yakın Onu Samanpazarı’nda bir kahvede, halka karışmış Zeybek oynarken bulmuşlar.
Cevat Dursunoğlu şunları yazdı: “Mustafa Kemal Paşa Erzurum kongresine gitmektedir, yıl 1919. Ilıca köyüne varınca bir ağacın altına oturup kahve içmek isterler. Kahveler içilirken yolda bir kağnı belirir. Pılı pırtı yüklü kağnıda iki de delikanlı oturmaktadır. Kağnıyı yetmişlik bir ihtiyar sürmektedir. İhtiyar çağrılır. Paşa sorar: “Baba nereden gelip, nereye gidiyorsun?” İhtiyar: “Çukurova’dan gelirem, Erzurum’a gidirem.” Paşa sormaya devam eder: “Baba Erzurum’da ortalık karışık, savaş tehlikesi var. Eşkıya tehlikesi var, niye gidiyorsun? Çukurova’da geçinemedin mi?” İhtiyar Mevlut Dayı “O nasıl söz paşam Çukurova verimli topraktır, insanı diksen yeşillenir. Bizim uşaklar da çalışkandır, bey gibi geçinip gidiyorduk. Ama duymuşam ki padişah Erzurum’u düşmana verecekmiş, gelmişem ki görim, kimin malını kime verir?” der. Paşa yanındakilere der ki “Arkadaşlar bu milletle başarılamayacak hiçbir iş yoktur.”
Değerli dinleyiciler size Atatürklü yıllardan unutamadığım bir olayı daha anlatacağım. 1930’lu yılların başında sanıyorum, Atatürk, gece geç vakit Mısır Büyükelçiliğini ziyaret eder. Sabaha kadar yenir, içilir, eğlenilir. Güneş doğarken Atatürk Mısır elçisini balkona çağırır ve şunları söyler. “Buradan güneşin doğuşunu nasıl görüyorsam, esir milletlerin de birer birer kurtulacaklarını ve bağımsızlıklarını elde edeceklerini öyle görüyorum.” Atatürklü Cumhuriyet her zaman müstemlekecilere karşıt, küçük devletlerden yana, onurlu bir politika uygulamıştır. Cezayirli gençler Fransız müstemlekecilere karşı kanlı bir savaş verirken ellerinde Mustafa Kemal’in resmini taşıyordu.
Hindistan bağımsızlığının büyük lideri Gandi İngiliz parlamentosunda şöyle konuşuyordu: “Haydi beni tutuklayın, ama tutuklamakla iş bitmiyor. İşte Türkler kendi cenaze törenleri için hazırlanan tabutu istilacıların başında parçaladı.” Pakistan’ın ilk cumhurbaşkanı Muhammed Ali Cinnah 30 ağustos zaferimiz üzerine şöyle diyecekti: “Bu zafer bütün esir milletlerin zaferidir.”
İngiliz başbakanı Lloyd George, Çanakkale savaşının en büyük destekçisi idi. Türkler koca İngiliz İmparatorluğunu Çanakkale’de dize getirince Lloyd George parlamentoda şöyle konuşacaktı: “Tarih nadiren dahi yetiştirir, bizim talihsizliğimiz şu ki böyle bir dâhiyi bugün Türk milleti yetiştirmiştir, ne yapsak, ne tarafa gitsek Mustafa Kemal’in iradesini kıramadık, ben istifa ediyorum.”
Değerli dinleyicilerim ben yüz yaşına yaklaşmış bir faniyim. Öyle zannediyorum ki İngilizce, Türkçe, Fransızca kitaplarım, makalelerim ve Amerika’da Norveç’te, Rusya’da, İngiltere’de, İran’da ve Türkiye’nin birçok kentinde yaptığım konuşmalarımla bu kadar güçlüklerle bana emanet edildiğine inandığım Cumhuriyete karşı görevimi yaptım
Genç arkadaşlarım, Atatürk Cumhuriyeti özellikle sizlere emanet etmiştir. Onu çağdaş ve gelişmiş memleketlerin daha yücesine çıkarmak sizin çalışmalarınıza ve gayretinize bakıyor. Bu görevi başaracağınıza ben inanıyorum. Konuşmamı bitirirken hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum”
Prof Dr İlhan Başgöz
7 notes · View notes