Tumgik
#Öğretmenlerle
korkutkalkan · 2 years
Text
Öğretmenlerle ilgili önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi
Öğretmenlerle ilgili önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi
Bugünkü TBMM Genel Kurulu’nda İYİ Parti Adana Milletvekili İsmail Koncuk tarafından “Öğretmenlik mesleğinin hak ettiği itibara yeniden kavuşturulması” amacıyla Meclis Başkanlığına önerge sunuldu. “MESLEK KANUNU HAYAL KIRIKLIĞI YARATMIŞTIR” Önergenin gerekçesinde, “Öğretmenlerimizin, on yıllardır, büyük umutla beklediği öğretmen Meslek Kanunu büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Kanunun, stajyerlik,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Biliyorum görevini severek yapan çook öğretmen var ama benim bu yazım öğretmencilik oynayanlara! Benim düşüncem:ÖĞRENCİNİN DERDİ,ÖĞRETMENİN DE DERDİ OLMALI ;)
Tumblr media
Sadece ben mi böyle düşünüyorum bilmiyorum ama günümüz öğretmenlerinin çoğu hatta hemen hemen hepsi işini sevdiği için değil de maaş alabilmek ve de zaman geçirmek için yapıyor.Benim bugüne kadar hiç arkadaşım gibi dertlerimi anlatabildiğim bir öğretmenim olmadı. Gerçi bunları da geçtim yakın olmak değil doğru düzgün konuştuğum öğretmenim hiç olmadı.Çoğu sert ve mesafeliydi bazılarının da sanırım bana ihtiyacı yoktu. Hiçbir zaman ilk tanışmalarda akılda kalan öğrenciler olur ya işte ben hiç öyle olmadım.Sürekli unutulan,görülmeyen oldum.Ne çok konuşan ne çok şımarık ne de sınıfın çok çalışkanı oldum.Ben bunların hiçbiri değildim.Acaba bu yüzden mi görülmedim?Ama birinin beni görmesi için bunları yapmak zorunda değilim ki...Neden orta halli insanlar görünmüyor?Neden onları kimse görmüyor ya da neden sessizler önemsenmiyor?Tam diyorsun işte tamam bu öğretmen ile ilgi alanlarımız tutuyor.Çabalıyorsun görmesi için ama hoca ismini bile bilmiyor.Hatta yaptıklarını görmek değil,hatırlamıyor bile. Sizce de bu çok kırıcı değil mi? Artık üzücülüğünü geçtim bu çok kırıcı.Böyle öğretmenler işini seven öğretmenler değil bence.Bu öğretmenlik değil,kendini beğenmişlik, çok bilmişlik, saygısızlık ve biraz da kibir!!! Çünkü öğretmen demek, öğreten demek. Ama günümüz öğretmenleri bunu yapamıyor.Bir öğretmen herkese eşit olmalı,taraf tutmamalı .Sınıfta sadece sevdiği yok!O an o sınıfta büyük bir kitle var .Ve hiç kimse bu durumu sevmek zorunda değil.Hani bazı öğrenciler bazı öğretmenlerle arkadaş gibiler ya peki diğer öğrencilerin bundan neyi eksik? Siz öğretmenler onların derdini dinlediğiniz mi,onları tanımaya çalıştınız mı ki onlardan da sizin derdinizi dinlemesini ve sizi tanımalarını bekliyorsunuz.Tabii ki de her öğrenciye aynı davranmak zorunda değilsiniz Ama saygı duyup,kibar davranmak ve onları anlamak, onlara anlayış göstermek hatta EŞİT davranmak zorundasınız!!!
-Zeynep Meral-
4 notes · View notes
reiralea · 8 months
Text
Sabah okulun anahtarlarını teslim almak ve açılmayan kapıyı bildirmek için milli eğitim müdürlüğüne gittim. Birkaç küçük sorun daha vardı, onlar çabucak halloldu ama diğerleri biraz zamanımızı aldı. O sırada yeni atanan öğretmenlerle de tanıştım ve içlerinden birini çok sevdim. Biz daha görüşürüz, diye düşünürken birden danışman öğretmeni olarak görevlendirildim ajahxh. Her olumlu düşüncem böyle tık diye gerçekleşse keşke.
Okulda benim sınıfımın kapısının yapılması epey zaman aldı. Bir binanın temizliğini tamamladık. Benim sınıfımda ise yalnızca camlar bitti. Kendi sınıfımı yıkamaya halim kalmadı diye üzülürken şube müdürünün aracılığıyla boya buldum. Eve dönerken boya fırçası, yer için örtü falan aldım. Yarın sınıfımı boyayacağım. Hâlâ uyuyamadım ve o kadar yorgunum ki yarın�� da çabucak atlatıp güzelce yatıp dinlenmek istiyorum.
E, o zaman, iyi geceler. ✨
15 notes · View notes
yantekerlek · 5 months
Note
Yante şimdi özel bi okulda öğretmenim. Çok fazla diğer meslektaşlarımla iletişim kurmuyorum. Kendi odam var oradan çıkmıyorum denilebilir. Öğretmenler odasına sadece işim oldukça gidiyorum. Neyse bir hoca vardı tarihçi komik bi tip onuda daha yeni öğretmenler günü yemeğinde anladım neyse bi gün otobüste denk geldik sıcak kanlı bi insan anladığım kadarıyla sanki uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi muhabbet ettik ertesi hafta da odama falan geldi bölümümle alakalı bi şeyler sordu falan oturdu konuştu sonraki teneffüslerde de geldi 2 kere ahaha anlatınca ne komik diyorum kendime. Neyse demek ki şuan duygusal boşluktayım sanırım onun yakın davranışlarını ilgi zannettim bi beklentiye falan girdim okula giderken ne giydiğime dikkat etmem dikkat etmeye falan başladım işte böyle bi şey yaşadım yorumunu bekliyorum
öncelikle bir odanızın oluşu beni çatlattı. ortadan ikiye yarıldım. dilerseniz yarımımı alabilirsiniz. daha işime yaramaz o. napim ben onu daha yani. benim odam yok ama öğretmenler odasında takılmıyorum ben de. sınıflarda takılıyorum. bi kere hocalardan biri şok oldu hocam siz mi geldiniz dedi. lan? nerdeydim ki ben dedim kendi kendime. hocam ben bu hafta hep okuldaydım dedim. heheh yok öğretmenler odasına gelmişsiniz şaşırdım dedi. odam yok yani benim. sizin ne güzel odanız varmış maşallah. neyse konuya geçelim.
ilişki uzmanı asla değilim. insanları incelemeyi severim. uzanın sizi inceleyeyim hanımefendi. tamamen sallıyorum. akıl vermek, duygu tespiti yapmak gibi bir iddiam asla yok. let's go:
birine bi şey, bi yakınlık, bi sempati, bi merak hissetmek, ilgi duymak için ille de duygusal boşlukta olmak gerekmiyor bence. duygusal bir hazıroluş söz konusu da olabilir. karşınızdaki kişinin dili, tavrı, duruşu, hassasiyetleri aklınıza yatmış olabilir, hafiften kalbinize de yaklaştırmış olabilirsiniz. bunlar olabilir şeyler. daha önce karşı cinsten birileriyle iş dışında birebir iletişim kurmadıysanız, tekrarlayan bu birebir iletişimleri ilgi sanmanız da olası. benimle sohbet etti galiba bana aşık, vakaları görülebilir böyle durumlarda. eğer böyle bir durum varsa kalbinizi çok sıkmadan sakin olmasını tavsiye edebilirsiniz. çünkü karşınızdaki kişi sizin insanlarla etkileşim tipinize benzer bi etkileşim tipinde olmayabilir. bu tip konuşmaları gün içinde birçok kişiyle yapıyor olabilir. tanımadığı herhangi biriyle şakk diye iletişim kurabilen... ııığmmmm sosyal kelebek mi diyler ha oğa? ondan olabilir. onun için çok sıradan bir şey de olabilir size gelip alanınızla ilgili bir şeyler sorması. kişinin etkileşim tipini kabataslak yorumlayabilirseniz sizinle kurulan iletişimin ilgi olup olmadığını da tespit etme imkanı doğabilir. kesin sonuç verir demiyorum ama belirsizliği bir tık da olsa ortadan kaldırabilir.
bence sizin çizginiz çok tatlı bi çizgi. öğretmenlerle sınırlı iletişim her zaman çok iyidir. ben de bunu sürdürüyorum Allah daim etsin. kafa rahat, ruh rahat. kadın erkek fark etmez topuklama kendi kendime kalma sistemi aktif bende de. işimize bakalım. siz de işinize bakın. islami hassasiyetiniz varsa kadın erkek arası mesafeyi zaten iyi bir şekilde ayarlarsınız. odanıza sohbet muhabbete geldiğinde derhal ay savaşçısı gibi dönüşerek yoğun insan görünümüne geçersiniz. hatta oda dışında bir şeyi halletmeniz gerektiğini hissettirirsiniz ve afdersiniz benim şu şu öğrencilere ulaşmam lazım filan dersiniz. okul sürekli öğrenciye ulaşmaya çalıştığımız bi yer zaten. böylelikle sizin kontrol edemediğiniz, sizin seçiminizi, kalbinizin kararını atıl bırakan, kafanızda soru işareti oluşturan, kafanızı bulandıran bir şekilde hayatınıza dahil olamaz. karşınızdaki kişinin de islami hassasiyeti varsa ve varsa size karşı gerçekten bi ilgisi, bunu netleştirir. bunun için hassasiyetinizi görünür kılmanız gerekiyor.
ya da direkt şey deyin ya evlenmeyeceksek konuşmayalım.
3 notes · View notes
yoruldumarkadaslar · 5 months
Text
veli toplantısında anneme ve babama benim çok sosyal çok derse katıldığını ve çok mutlu olduğunu söylemişler arkadaşlarıyla gülüp eğlendiğini öğretmenlerle iyi anlaştığını vs. diyemedim annemlere siz benim hiç bir zaman bu yüzümü göremeyeceksiniz diye okuldakiler benim dertsiz tasasız olduğumu sanıyorlar bilmiyolar ki bütün duygular gerekli gereksiz bütün duygular akşam açığa çıkar ve benim gerçek yüzüm akşam belli olur mesela akşam konuştuğum insanlarla daha samimiyimdir akşam olunca konuştuğum insanlara dertlerimi anlatırdım (eskiden) akşam daha duygusal olurum bilmediğiniz daha bir sürü şey var diyemedim onlara.
2 notes · View notes
emir616161 · 5 months
Text
Biri öldüğünde ondan geriye kalan kitapları ve defterleri bazen yakınları bir koliye doldurur ve sahaflara bırakır. Sahaflar o kolilerdeki kitapları ayıklar, satılabilir durumda olanları raflara koyar. Satılamayacak olanları ise ya depoya gömer ya da kağıt toplayıcılara verir. Defterler de önem bakımından kondisyon bakımına göre incelenir, bu işin meraklısı bazı kişilere gösterilir. İşe yaramaz olduğu düşünülenler ise yine kağıt toplayıcılara bırakılır. Üniversitenin ilk yılından beri elimden geldiğince o defterleri toplarım ben. Bazen bir matematik işlemi ya da telefon numaraları, bazen yarım bırakılmış bir günlük sayfası, bazen de yemek tarifleri çıkar o defterlerden. Ara ara şiirler olur. Bazen de öyküler olur. Çok nadir olsa da bazen sayfalarca iç kusmaya denk gelinebilir. Sadece bir kalem, bir defter, bir nefes, bir oda ve bir ışığın şahitlik ettiği ve tek şahidin de bunlar olarak kalacağı düşünülerek geçirilmiş o saatler, o düşünce fırtınaları, o defteri keşfetmemle sanki ölü sahibiyle zaman arası bir anlaşma yapmışız gibi bana emanet kalır. İrkilirim o zaman. Okurken irkilirim, taşırken irkilirim. Keşfetmek bir beladır bazen. Emanetini seçemezsin ve üstüne taşıması zor bir yük olarak kalır. O defterlerden birinde geçenlerde okuduğum bir durum günlerce kafama takıldı. Ne yapacağımı, kime anlatacağımı bilemedim. Buraya yazmayı düşündüm, nasıl olur ikilemine düştüm. Fakat bu bir emanetse şayet, ben zarımı emanetin anlaşılmasından yana atmaya karar verdim. Şöyleydi okuduğum;
''..... 1998
Abimin doğum günü. Heybeliada'yı bıraktığından beri yüzümüz gülmedi. On üç sene geçmiş. Deniz Lisesi'ni kazandı diye Kur'an okutmuştuk. ''Ne oldu okuttuğunuz dualar, borç içinde kaldık'' diye sorup durdu babam. Tazminat belimizi büktü. Anlatmaz, konuşmaz. Ben biliyorum arkadaşları hırpalamış. İfade edemez kendini o. Bir başına kalmışlığı yok. Dayanamıyorum dedi, geldi. Çok korktum babam kemiklerini kıracak diye. Bir şey yapmadı. 4 ayını boş geçirdi, anadolu öğretmen lisesini kazandı. Mutlu olmadı. Kendini iyi hissetsin diye hep gülümsedim ona. Evde babamla, okulda öğretmenlerle anlaşamadı. Yıl sonu başvuru yaptı, fen lisesine kabul aldı. ............ olduysa da ...... bilemiyorum. Hacettepe İngilizce tıbbı kazandığında mutluluktan havaya uçtum. Abim doktor olacak, az şey miydi? Zarf gelince babamın yüzü düştü, zehir oldu gecemiz. ''Senden bir bok olmaz onu da bırakırsın'' dedi. Babamın canını sıkan okul süresinin uzun olmasıydı. Allah biliyor, hepimizi zorlayan o tazminat parasını bir an önce abimden almak istiyordu. Onun Ankara'daki üçüncü yılında başladım Uludağ'a. Bir kere yanıma gelmedi. Ben Ankara'ya gitmek istedim, davet etmedi. Meğer o sene harç parasını gitara vermiş. Kaydı düşmüş. Pidecide çalışmaya başlamış. İlk ve en büyük kavgamız ............ bir şeydi. Babamdan intikam alıyorsun dedim. Çok sinirlendi. Doktor olacaktın sen abi dediğimde ben olacağımı oldum deyişini unutmuyorum. İnşaatlarda çalışmaya başladığında babamla neredeyse hiç görüşmez oldular. Eve gitmiyordu. Onu düşünmekten bir senem ziyan oldu, sınıfta kaldım. Son seneme geçeceğim yaz tatilinde Adana'da dikildi karşıma. İtü'yü kazandım, mühendis olacağım dedi. İnşaatta dövmüşler, hazmedememiş. Babama yalvardım. Ne olur üstüne gitme, harcanıyor dedim. ....... olacaksa sen sebep olma dedim. ''Her gün camiide ne günah işledim bu oğlu bana ceza verdin'' diye soruyorum dedi. Arada kalmaktan çok sıkıldım. Yoruldum. Keşke İtü'yü bitirse diye dualar ettim, tutmadı. Onu da bıraktı. Çeyreği olmayanlar aşağıladı, lise mezunu diye küçümsediler. Zeki abim. Zeka kurbanı abim. Öğretmen olduğum günden bu yana ona her harçlık verişimde saatlerce ağlıyorum. Benim abim bu olacak adam değildi. Tiyatroya merak sarmış. Oyuncu olacağım diyor. Bizden sonra sen ne olacaksın abim. Senden nefret ediyorum bazen baba.''
2 notes · View notes
papatyamsirem · 1 year
Text
Sekizinci sınıftayken bi hoca bunlar son masum zamanlarınız diyordu, iki sene oldu sadece ama şu iki senede hepimiz değiştik ve haftaya öğretmenlerle beraber iftar programı ayarladık ortam nasıl olucak kim bilir
9 notes · View notes
irtifuck · 7 months
Text
Berk, Ali çıktıktan sonra birkaç dakika bocaladı. Ondan sonra, alelacele paraları toplamaya başlayarak babasının yanına çıktı. Kenan ile, salonda karşılaşmıştı.
"Ne söyledin çocuğa?" diye sordu adam. "Apar-topar kaldırdı anasını götürdü..."
"Hi-Hiçbi' şey," dedi Berk.
"Bana yalan söyleme. Ben yalan söylediğin zaman senin gözünden anlarım..."
"Baba, vallahi billahi benim bi' suçum yok!" diyen Berk, inandırıcı ve doğal olmaya çalıştı. Fakat bu gecenin sonunu görebiliyordu. O odaya geri dönmek...
Ama çalan bir kapı zili, Berk'e Hızır gibi yetişti. "Derya," diyerek yanından ayrıldı Kenan, ama gelen Ayla'ydı. "İyi akşamlar Kenancım," diyordu.
"Ayla teyze..." diye kekeledi Berk. "Cemre geldi mi?"
"Hayır, canım," diye cevap verdi kadın. "Evde uyuyor o. Biliyorsun, reçetesine bulimia ilaçları eklenince iyice ağırlaştı uykusu, her gün kış uykusuna yatıyor neredeyse... Kenan... bu... dört kadeh de neyin nesi?"
"Ben sizi yalnız bırakayım, konuşacaklarınız vardır," diyen Berk, odasına hamle yapmaya çalıştı.
"Kaç bakalım, kaç odana," diye kızdı Kenan. "Bunu sonra konuşacağız!"
"Asıl sen kaçamak yanıt verme Kenan, kim bur'daydı!"
Ayla'nın kıskançlıkları sağ olsun, odasına kapanmayı başaran Berk, önce gözleri dalarak yatağına oturdu. Aslında, telefon çalana kadar telefonun varlığını unutmuştu, ama arayan Arap'tı. Bu çağrıyı sessize aldı önce, ve bir his kaplamaya başladı kendisini. Bu hissi biliyordu, bu, Pandora'nın başına gelen histi, Psyche'nin başına gelen şeydi, bu his... meraktı. Her ne kadar vicdanı, başka birinin telefonunu karıştırmamasını söylüyorsa da, elinde kilidi açık bir telefon vardı ve, Berk'in parmakları onun üstüne gitti.
Arka plan duvar kâğıdını Hato süslemekteydi öncelikle. Eskiden, insanlar birbirinin en çok mesajlaşmalarını merak ederdi, ama artık telefonların içine bir dünya sığabildiği için, Berk önce galeriye baktı. Tahmin ettiği gibi Vefa, Arap ve Zeyno'yla bir sürü selfie buldu... Ama bunlardan daha çok, Derya Hanım'ın fotoğrafı vardı. Bir futbol arşivi vardı Ali'nin, en çok Messi görülüyordu bu arşivde. Cemre'yle selfie'leri de vardı, Berk kıskanıp kıskanmadığı konusunda kalbini yokladı. Cemre'nin, Ali'ye nasıl baktığını görmüştü... Berk'e, hiç bakmamıştı Cemre böyle.
Bir video vardı, onu açtı delikanlı. Dörtlünün, Vefa yaşarken denize gittiği bir gündendi... kamera Ali'nin elindeydi. Vefa'nın doğum günü olduğu anlaşılıyordu. Vefa, suya atlamaktan korkmuş, şu Arap'ın abisi olan kro adam, onu tekmeyle denize göndermişti... Video bitince uygulamadan çıkan Berk, notlar bölümüne baktı. Çeşitli filmlerden replikler vardı, bir tanesini yıldızlamıştı Ali:
"Şeytanın asıl numarası, yokluğuna inandırmasıdır."
Sonra, bir sürü klasör buldu. Büyük harflerle adlandırılmış olan, VEFA'NIN CİNAYET DOSYASI idi. Bunu açtı Berk. Bunun içinden, her biri hakkında minik minik klasörler çıktı. Ege Şimşek için şöyle yazıyordu:
"Çok rahat bir tip... Vefa ile neden sorunu olsun ki? Uyuşturucuya bile bulaşmamış..."
Berk, okumaya devam etti:
"Çağrı Koçak: Uyuşturucu sorunu en çok öne çıkan tip. Fıstığa alerjisi var... aşırı doz kullandığı bir günün gecesinde, Vefa'ya saldırmış olabilir mi?
"Hazal Küçük: Paragöz... ama para için bile bu cinayeti işlediğini düşünmüyorum. Genel olarak kızlar, katil adaylarım arasında değiller. Hem Vefa'nın gücünün onlara yetebileceğini düşünüyorum...
"Cemre Yılmaz: Kızların içinde, Vefa'nın katili olmak için son adayım. Cemre'de bir şey var, onun böyle bir şey yapabileceğine inanmıyorum... annesi, bu okulun en büyük bağışçısı... Cemre'yi popüler kılan da bu... babası, kardeşi Emre'yi kaybettikten sonra gitmiş.
"Duru: Zararsız bir tip, onun da Vefa ile sorunu olmasa gerek.
"Mavi Güneş: Başlarda Vefa'nın davasıyla çok ilgileniyordu, son zamanlarda bu alakasını kaybetti, ama çok normal, Vefa'yı bizim gibi çocukluktan beri tanımıyor... alt tarafı bir sınıf arkadaşıymış işte onun için...
"Leyla: Uyuşturucu sorunu var, ama Vefa'yla sorunu yok."
Berk, öğretmenlerle ilgili notları atlayarak nihayet kendisinin anlatıldığı mini-klasöre ulaşabildi:
"Uyuşturucu sorunu var... onu kaçırmaya geldiğim gece dikkatlice inceleme fırsatı bile bulamadığım fotoğraflarda, şimdikinden daha mutlu görünüyordu. Eğer onun ölümüne neden olsaydım, kendimi ömrümün sonuna affedemezdim... Bir katili ararken, kendisi katil olan insan, asla aklayamaz vicdanını..."
Sonra, yine Vefa... Berk, Vefa'ya adanan bu son mini-klasörde, şu cümleleri buldu:
"... Sen öldün kardeşim. Babamı kaybettikten sonra, bunu anlamak için çok küçüktüm ama, şimdi çok iyi anlıyorum ki, ben bir kardeş istiyorum... Evet, Osman amcanın gözlerinde fark ettim bu dileğimi. Senin başına gelen benim başıma gelse, annem n'apar? Tutunacak bir dalı mı var? Ben tek çocuğum... ama bir kardeşim olsaydı, şöyle benden küçük bir erkek çocuk, abilik taslayabileceğim, o sahip çıkardı anneme, koruyup kollardı... Şimdi diyorsundur ki, 'Arap da senin kardeşin, Zeyno da,' evet, Vefa'm, onların kardeşim gibi olduğunu biliyorum, ama istersen bana 'bencil' de, onlarla kan bağım olmadı ki hiçbir zaman... Kan bağı farklıdır. Gerçek bir kardeşe sahip olmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyorum, bunu anlamak için Arap'a bakıyorum bazen. Evet, Bilal gibi bir abi ama yine de bir abi... Zeyno'ya gelince... sekiz yaşında bir kardeşi olduğunu öğreniyor, adını öğrenmeye bile tenezzül etmiyor. Evet, biz Zeyno'muzu hep dik başlı olarak biliyoruz, elbette yumuşayacaktır, ama şu an... ne bileyim, bir kardeşinin olduğunu öğrenir öğrenmez ona koşmak istemedi mi merak ediyorum. Boynuna sarılıp, 'Sen benim kardeşimsin,' demek istemedi mi hiç? Bilemiyorum Vefa. Bildiğim tek şey, seni çok özlediğim."
Berk'in, bundan sonraki istasyonu, Ali'nin en çok dinlediği müzikler oldu. Bir tanesi vardı ki içlerinde, hem adı büyük harflerle yazılmıştı, hem yıldızlanmıştı, hem de listenin en tepesindeydi, Ali'nin favori şarkısı olduğu anlaşılıyordu... Berk, kulaklıklarını takarak, o şarkıya bir şans vermek istedi, hiç tarzı olmamasına rağmen. "Gökyüzünü Tutamam" çalmaya başlayınca, Berk, Ali'nin müzik seçimlerinin de hiç fena olmadığını düşünmeye başladı. Evet, o gün zıt düşmüşlerdi. Vefa'nın bisikletinin kırıldığı o uzun gün... Berk, o yarım saati hatırlamaya cesaret edebiliyordu şimdi.
Bisikletçinin karavanından çıktıktan sonra, yakınlarda bir park bulmuşlardı. "Yarım saatte ne yapılır ki?" diye sormuştu Berk.
"Sana, en sevdiğim anime'nin, en sevdiğim bölümünün, en duygusal sahnesini açabilirim..." demişti Ali.
"Sen ciddi misin ya, bana çizgi film mi izleteceksin? Aç bir sit-kom bölümü..."
Berk, Ali'nin halen yas içinde olduğunu göz ardı etmişti o ara. Vefa'nın kırkı çıkmamıştı henüz. Ama Ali, Berk'i kırmayarak, "The Office"in bir bölümünü açmıştı. Yirmi dakika boyunca, akıllarını her şeyden uzaklaştırarak, Michael'a gülmüşlerdi... sonra da bisikleti emanet bırakıldığı yerden almaya gelmişti sıra. Ve şimdi, Ali'nin telefonunun şarjı bitiyordu. Neyse ki, şarkı sonlanana kadar kapanmadı telefon.
"Bu vazgeçişimin, suçlusu onlar," sözleri son kelimeleri oldu telefonun.
*****
O sırada Derya, "Eee, nerede Bilal?" diye soruyordu oğluna. Ali, kendilerini alelacele, "Ne, baban abini mi evden kovdu? Senin elin armut mu topluyor oğlum, yapsana babanla abinin arasını! Tamam, tamam, iş yine başa düştü, gönder bizim evin bahçesine gitsin, sen babanla kal, biz görüşürüz abinle. Şu işin aslını-astarını bi' anlayalım, ama ateş olmayan yerden duman tütmez, içimden bi' ses, Kader ablayla Bilal abinin arasında gerçekten bi' şey olabileceğini söylüyor, sevmek suç değil Arap! Senle Duru'ya kimse bir şey diyor mu, benle Cemre'ye kimse bir şey diyor mu...!" sözleriyle Kenan'ın evinden uzaklaştırmıştı. Ali,
"Şu anda hiçbir şey sorma anne," dedi. "Yarın açıklayacağım, söz..."
Ondan sonra, o da odasına kapandı. Öylece bilgisayarına takmıştı gözünü. Önce, biraz kafa dağıtmak için onu açtı, sonra, bir yeni mail bildirimine dikkat etti.
"Yedeklemiş... yedeklemiş... YEDEKLEMİŞ!" diye bağırdığında, Derya'nın ödü koparak odasına daldı.
"Oğlum ne bu haller, önce Kenan Bey'e blöf yapıyorsun, sonra beni başından savsaklıyorsun, şimdi de odanda kıyameti mi koparıyorsun!"
"Özür dilerim, anne," dedi Ali, heyecanını saklamaya çalışarak. "Yarın her şeyi tastamam anlatacağım sana, şimdi lütfen yalnız bırak beni."
"Bak, eğer bi' acayipliğini daha görürsem, gelir anne terliği, ona göre!"
"Tamam, tamam," diyen Ali, kendisini otomatik yedeklemeye programlamış telefonundan, bilgisayarına aktarılan videoyu kontrol etti ve sonra kendini yatağına bıraktı.
Tavanda, kendisine çocukken babasının aldığı yapıştırma yıldızların fosforlarına gözlerini dikerek uyumaya çalıştı.
*****
2 EKİM 2022
Bu iğrenç his bitmemişti. Bitmiş gibi rol yapmıştı, inandırıcı da olmuştu, ama içinde halen dolaşan bir köstebek vardı sanki. Bilirsiniz, köstebekler yeraltında yaşar, onun da içi yeraltı gibiydi. Karnında gereksiz bir ağrı vardı, ağzı kuruyordu, iki yıl kadar önce o da herkes gibi korona olmuştu ve o zamanlar hissetmişti en son böylesini, fakat bu sarı ışıktı. Biliyordu, kırmızı ışık değildi henüz. Elindeki aynadan görebiliyordu bunu. Gözaltları tertemizdi, böyle mi olurdu bir bağımlının gözaltları?
"Ben bağımlı değilim, iyiyim ve daha da iyi olacağım," dedi kendine.
Israrları meyve vermiş, babasına kendini okula getirtmeyi başarmıştı, üstelik, okula en erken gelen kişilerden olmuştu. Şimdi de gözleri Leyla'ya takılıydı.
"Bi' sorun mu var?" diye sordu Leyla.
"Biraz... konuşabilir miyiz?" dedi Çağrı.
"Peki," diyen kız, önden yürüdü. Tadilat halindeki spor salonuna geçtiler, burada onları kimse göremezdi. Çağrı, "Cemre'yle Berk'i gördüm..." diye konuşmaya başladı. "Dostça ayrılıklarını yaşamaya karar vermişler. Biz de öyle olabiliriz, diye düşündüm."
"Öyle mi, peki Ege'yi kayırıp, beni rezil ederken aklın ner'deydi?!"
"Berk'in kararıydı..." dedi Çağrı. "Ege'nin rezil olmasını istemedi. Ama sen de beni merak ettiren bi' şey yaptın açıkçası... neden Ege'yle birlikte değilsin? Artık ben aradan çekildiğime göre, yeterince zaman da geçtiğine göre, niçin beraber olmuyorsunuz?"
"Senin sormak istediğin başka bir soru var..." dedi Leyla. "Dökülsene. Ha'di, burada Ege ve benim için bulunmadığın ortada. Sen ne söylersen söyle, ben senin ciğerini biliyorum Çağrı..."
"Tamam, pes ediyorum," dedi Çağrı. "Sen kazandın. Ben... pişman olduğum bir şey yaptım. Bunu itiraf etmek çok zor, ama beni en iyi sen anlarsın. Ben, şey... Serhan'ı içeri tıktırdığımız için pişman oldum."
"Biliyordum," dedi Leyla, "Benim gibi bir sürü gencin alışverişine çomak soktun..."
"Ve şimdi yeni bir satıcıya ihtiyacım var."
"Tanıyorum böyle birini," dedi Leyla. "Ama sana pahalıya patlar."
"Ver adresini, ne kadara mal olursa olsun."
"Sadece o da değil... salt hap yok bu adamda. Bu, daha çok tozun ticaretini yapıyor... emin misin?"
Çağrı emin değildi, ama öyle olduğunu söyledi. Belki de bir adım ötesine geçmenin zamanı gelmişti.
Leyla'dan adresi aldıktan sonra, ellerini ovuşturarak spor salonundan çıktı.
*****
Ali, sınıftan içeriye girdiğinde, Hazal'ı cırlarken buldu. "Ya, Berk yok, diyorum arkadaşlar ya, ne kadar tasasızsınız!" Artık, Berk'e âşık olduğu, bütün okulun malumu olduğu için, kimse yadırgamıyordu onun bu endişesini. Telefonunu kaldırıp Berk'i bir daha arama teşebbüsünde bulundu. Yine sesli mesaja düşmüştü. "Ben niye zaman kaybediyorum ya?" diye sordu genç kız. "Sen kaçırdın Berk'i, di mi Ali?"
"Saçmalama Hazal, aynı hatayı neden bir daha yapayım?"
"Yalan söylüyorsun, öncekinde de söylediğin gibi. Ben inanmıyorum sana, Berk'i kaçıran da sensin, ona yalan ifade verdirten de. Söyle Berk'in yerini!"
Hazal'ı hiç umursamayan, ve, "Bilmiyorum, bilsem de sana söylemezdim! Ben kendim giderdim yanına," diye sınıftan çıkan Ali'nin, gerçekten de bir tahmini vardı. Oraya gitti, tadilattaki spor salonundan bile tahmin edilemeyecek o kuytu köşeye. Berk'i, "tahmin ettiği" gibi orada buldu. Delikanlı, geldiğini fark etmemişti, halen başı, kollarının arasında duruyordu, dizlerinin üstünde. Ali, ses çıkarmadan yanına oturdu, ondan sonra korkutmamak için, önce boğazını temizledi. Başını kaldıran Berk'e, "Sende benim bir emanetim var..." dedi. "Onu almaya geldim."
Berk, şarjı bitmiş telefonu ona iade ederken, bu durumu paylaştı. "Yani aklın kalmasın... Hiçbir şeyini karıştırmadım içindeki." Gözlerinin içine bakmıyordu.
"Karıştırdığından endişe etsem, dün dönerdim telefonumu geri almaya. Hem benim hiçbir sırrım yok, telefonun içindekiler, öğrenmeni istemeyeceğim şeyler değil. Hiçbir şey saklamıyorum ben. Hiçbi' şeyi silemezsin bu arada, çünkü her şey çoktan yedeklendi..."
"Niye sileyim ki?" Berk halen gözlerini kaçırıyordu. "Vefa'nın katil adayları arasından bir numaraya oturmak için mi?"
"Yok, artık son numara bile olamazsın," diye cevap vermişti Ali. "Yükseklik korkun varmış ya..."
"Ne duruyorsun?" dedi Berk. "Ha'di gitsene, geç bile kaldın. Anlat herkese bütün korkularımı; herkesi bir bakışıyla muma çeviren Berk'in, evinde küçük bir çocuk gibi ceza odasına kapatıldığını... O herkesin korkulu rüyası Berk Yağızoğlu'nun, on yedi yaşında bile bir çocuk gibi cezalandırıldığının görgü tanığı oldun sen, bunun için de hiçbir görsel kanıta ihtiyacın yok..."
"Saçmalama Berk, niye böyle bir şey yapayım? Hem... değil sen, küçük hiçbir çocuğa böyle ceza verilemez. Benden önce kalkıp, kendini göstermesi gereken sensin. Herkes seni merak ediyor."
"Gidemem," diyen Berk, ağlamıyordu ama gözlerinin dolmasına da engel olamıyordu, "Rezilce bir durum bu, kimsenin gözünün içine bakamam."
"Dinle, Berk..." dedi Ali. "Ben bu durumun bilinmesini istiyorum, ama babanın yaptığı şey yanlış olduğu için. O yüzden ben, hiç kimseye söylemeyeceğim. Senin, hazır olduğunda söylemen için sabırla bekleyeceğim... Şimdi, senden rica ediyorum, lütfen gel. Bak sen ortalardan kaybolduğunda ilk şüpheli ben oluyorum tamam mı, bi' daha yaşamak istemiyorum bu durumu."
Berk, nihayet sırıtmıştı.
"En azından gözlerimin içine baksan..."
Berk dediğini yaptığı için, Ali'nin içi rahatlamıştı. Kalktı, yürüdü. Berk, Ali'yi takip etmedi; ama Ali geride bıraktığı delikanlının kendisine katılacağını biliyordu. Er ya da geç...
*****
Derslerde, gözleri fal taşı gibi açık olan Çağrı, aslında başka bir dersin hocasının yokluğunu telafi eden babasına her şeyin normal olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. Fakat başında bir ağrı vardı ve, dayanmakta güçlük çekiyordu. Cemre ise, tam tersi durumdaydı. Uyuyup duruyordu derslerde.
"Çocuklar, arkadaşınızı uyandırır mısınız," diye uyarmak zorunda kaldı Önder. "Tamam, biliyorum, boş ders gibi geçiyor ama, kural kuraldır."
Cemre, uyandığı ortamda biraz afalladı. Bu vakitsiz uykulardan nefret etmeye başlamıştı, ama bunu engellemenin tek yolu, ilaçlarını bırakmaktı. Çünkü psikiyatrik ilaçlar da tek başına uyku yapmıyordu, Bulimia ilaçları da. İkisi birbirine karışınca, ilaç etkileşimi oluyordu ve bu neden oluyordu kızın günde on iki saate varan uykulara dalmasına.
Cemre, hemen o öğle vakti dozlarını almayı bıraktı.
Tabii bunun, etkileri hızlı oldu. Cemre, Arap'la Duru'nun samimiyetlerine sinirlenmeye başladı artık. Aşk, Cemre'nin bu hayatta en çok değer verdiği olguydu ve Duru'nun, bunu kirletmesine dayanamıyordu. Yeni âşıkların yanında bitiverdi.
"Durucum, müdür odasından bekleniyorsun," dedi.
"Neden ki?"
"Okuldaki uyuşturucu muhabbetleri üzerine, her öğrenciyi çağırıp tek tek sorguluyorlar..."
"İyi de, benim ne alakam olur?"
"Olmasına gerek yok, ha'di git Duru," diyen Cemre genç kızı göndermeyi başardı. Ondan sonra Arap'a, "N'aber," dedi.
"Zıpkın gibi, fişek gibi," diye cevap verdi Arap. "Senden?"
"Benim canım sıkılıyor," dedi Cemre.
"Hayırdır inşallah, bizim kerata mı bir eşeklik yapıyor...?"
"Hayır, sorun Ali değil..." dedi Cemre. "Ben de değilim. Sorun, Duru..."
"Duru mu?" diye sordu Arap. "Nesi varmış sevgilimin?"
"Açıkçası bekleyip durdum sana itiraf etsin diye, ama kız o kadar yüzsüz ki... iş bana düştü... Öncelikle senden duymalıyım... Arap, acı gerçekleri işitmeyi mi tercih edersin, yoksa yalanlara inanıp sonsuza kadar mutlu olmayı mı...?"
"Yenge, ne demeye çalıştığını anlamıyo'm ama, 'Acı gerçekleri,' diyeyim..."
"Doğru olanı seçtin. Duru'nun, Amerika'da bir sevgilisi var, Arap."
"Cemre, müdürün beni çağırdığı falan yok, niye yalan söylüyorsun ya?" diyerek geldi Duru. Arap, gözleri dolu dolu soruyu yapıştırdı:
"Asıl sen bana yalan mı söyledin?" Duru, anlam vermeye çalışarak baktı. "Amerika'da bir sevgilin olduğu doğru mu senin?"
"Arap, ben... ben..."
"Ben, senin gibi bir Tozluyakalıyı yanımda sevgili diye dolaştırmak bir kenara, süs köpeği olarak bile dolaştırmam, mı diyecektin?" diye sordu Cemre. "Amerika'da bir sevgilim varken, senin gibi bir varoş ancak geçici bir heyecan olur benim için... neticede uzak mesafe ilişkileri böyledir, böyle mi söyleyecektin Duru?"
"Ya sana ne Cemre, seni ne ilgilendirir, neden karışıyorsun bizim ilişkimize!"
"İyi ki de karışmış!" diye bağırdı Arap. "Bi' daha bana selam bile verme, yoluma çıkma, sakın bana bi' daha Arap deme!"
Duru, Arap'ın koşarak kaçmasına engel olamadı. Ondan sonra, ağlayarak Cemre'ye baktı. "Beğendin mi yaptığını?"
"Şimdi sana kötülük yaptığımı düşünüyorsun ama..." dedi Cemre. "Gün gelecek, Arap'la ilişkiniz sağlamlaştığında bana teşekkür edeceksin."
*****
İstanbul'da havalar soğuklarına biraz ara vermiş, lodos esmekteydi şimdi. Bu, Derya'ya da baş ağrısı vermişti. Dükkânının önünde, işlerine biraz mola verirken, Arap'ın koşarak geçmekte olduğunu gördü. "Oğlum, senin ne işin var bu saatte bu mahallede!" diye bağırdı...
"Öğleden sonrası için izin aldım Derya teyze, kendimi biraz kötü hissediyorum da!"
"Lodostandır..." diyen Derya, dün kendi oğlundaki acayiplikleri de hatırladı. "Umarım Zeyno'ya da esmez bu kötü havalar..."
"Merhaba," diyen bir ses ortaya çıktı. "Kader'di, di mi?"
"Yok, ben Derya..."
"Ah, nasıl da anlayamadım..." diyen Nesrin, dükkânın tabelasına baktı: Derya'nın Unlu Mamulleri. "Ben de Nesrin, Çağrı'nın annesi."
"Memnun oldum, başınıza gelenler için çok üzgünüz... biz de müsaitseniz sizi ziyaret edecektik evinizde bu akşam," diyen Derya, "eviniz"le kastettiği şeyi düşünerek elini başına götürdü. Nesrin'in evi değildi ki teknik olarak, Önder'le Çağrı'nın eviydi.
"Lodostandır..." diye gülümsedi Nesrin, ve izin almadan yanına çöktü. "Ben buraya Kader Hanım için gelmiştim aslında, ikidir Çağrı için beni arıyor, ama ben onun telefonunu kaydetmemek gibi eşeklikler yapıyorum... Mahcubum kendisine karşı..."
"Sorun etmeyin, Kader benim kırk yıllık dostumdur, böyle şeyleri dert etmez. Ben kendime sert bir kahve yapacağım, bana eşlik eder misiniz?"
"Hayhay," diyen Nesrin, gülümsedi.
*****
Zeyno, Arap'ı kendisini odasına kapatmış halde buldu. "Neden çağrılarımızı açmıyorsun, Arap?" diye yanına oturdu. "Cemre her şeyi anlattı Ali'ye... bir kız için kendini bu kadar helak etmeye değer mi? Dünyada aldatan ilk kız Duru mu? Leyla da Çağrı'yı aldatmış, Hazal'la Berk de Cemre'yi aldatmış..."
"Senin hiç sevgilin olmadığı için anlayamazsın..."
"Aman, senin sevgilin oldu da n'oldu? Yine benim tesellime kaldın. Bak, ne zaman Ali'yi düşünsem, bu şarkıyı açıyorum," diye gülümsedi. Arap, artık Vefa gibi olmuştu, yanında özgürce sevdiği adamın ismini telaffuz edebiliyordu.
"Veda ediyorum, hatıralara..." diye başlayan şarkıya, Zeyno da eşlik etmeye başladı. "Bu ayrılık seni, ağlatır belki..."
"Kızım, kapat şu concon müziklerini!" diye bağırdı Arap.
"Concon falan değil, Aydın Kurtoğlu bu."
"Concon işte."
"Yahu, Cengiz Kurtoğlu'nu sevmez misin sen, bu da onun oğlu!"
Arap'ın ilgisi çekilmişti, kulağını şarkıya verdi. Şarkı, sadece kendisinin dikkatini çekmemişti, Bilal de gelmişti içeriden. Zeyno, onu görünce bozuldu, ama yine kendisinden çok arkadaşlarını düşündüğü için, ses çıkartmadı.
"Oğlum, bu şarkı böyle dinlenmez," dedi ve elindeki bira şişesini Arap'a uzandı. "Seneye on sekiz olacaksın, şimdiden içiyo'sundur, bilmiyo' muyum sanki, en azından gözümüzün önünde sarhoş ol..."
Arap, şişeyi kaptığı gibi kafasına dikti. "Yavaş git, Arap," dedi Zeyno.
"Yapılır mı bu bana be..." dedi Arap. "Benim gibi Anadolu çocuğuna yapılır mı bu... benim neyim eksik elin Amerikalısından? Aynı mavi göz bende de yok mu?"
"Sende daha güzeli var aslanım!" dedi Bilal.
"Bana müsaade..." dedi Zeyno. Artık daha fazla Bilal'i çekmek istemiyordu. Bilal de gidişine memnun oldu aslında, o da artık Arap'la daha özgürce konuşabilir olmuştu. "Kardeşimsin sen benim... benim yüzüm güldü mü aşkta ki, seninki gülsün..."
"Beni aldatsa, inan daha az üzülürdüm abi..." dedi Arap. "Ama aldatan kişi ben oluyorum bu durumda, hem de bilmeden! Metres gibi kullanmış beni abi ya, metres gibi!"
"Gururlu kalbim sana... hayırlı günler diler!" diye biten şarkı, Arap'a Zeyno'nun telefonunu kendine bıraktığını fark ettirdi. Burası Tozluyaka'ydı, kimsenin kimseden gizlisi-saklısı yoktu, o yüzden kapılar bile kilitlenmeden uyunurdu, ama bu telefonu Zeyno'ya iade etmesi gerekiyordu Arap'ın. Ayakları sekiz çizerek, çıktı odasından. "Arap, yardıma ihtiyacın var mı la?" diye sordu Bilal.
"Yok, abi, ilk kez gittiğim yer mi Zeyno'nun evi..." diyen Arap, Bilal'in bahaneyle Kader'i görmesine engel olmuştu.
*****
Derya'ya, Nesrin'le sohbet çok iyi gelmişti. "Sizin bu kadar medeni olabileceğinizi tahmin etmiyordum," dedi kadına giderken...
"Benim hayatımın çoğu Avrupa'da geçti..." dedi Nesrin de. "Ama oğluma düzgün annelik yapamadıktan sonra, ne fark eder...?"
"Lütfen kendinize haksızlık etmeyin. Biri bana bir keresinde demişti ki... 'Eminim harika bir çocuk yetiştirmişsinizdir...' Şimdi aynı sözleri benim de size iletmeme izin verin."
"Çok naziksiniz, ama ben suçu hep Önder'de aramıştım... oysaki suçlu olan benmişim. Bakın, ben Önder'i sildim. O sadece benim, müşterek bir oğlumun olduğu bir arkadaşım artık... Hayatında ne istiyorsa onu yapabilir, evlenebilir de, ama oğlumun velayeti halen onda... Öğrencilerini düşünmekten oğlunu ihmal etmesin yeter."
"İyi de bunları bana neden anlatıyorsunuz Nesrin Hanım?"
"Sizin Önder'e anlatacağınızı biliyorum," diye gülümsedi Nesrin.
Derya bir kez daha elini başına götürdü.
Bu kez lodostan değildi, Nesrin'in her şeyden haberi vardı, Önder'le iptal olan akşam yemeğinden, her şeyden...
*****
Lodos, Berk'i de vurmuştu. Ali'yle konuşmasından sonra biraz mutlu hisseden gencin başına çarpıyordu şimdi esen rüzgâr. Berk, bunu geçirmek için sığındığı teknesinde biraz içmeye karar verdi. Çağrı'nın, aynı nedenle kendine toz verecek torbacıyı aradığı saatlerde, Berk babasını düşünüyordu. Yarası iyileştikten sonra, adamın davranışları kendisine karşı sertleşmeye yüz tutmuştu ama, bu geceyi teknede geçirmesine izin vermeyecek kadar da katılaşmamıştı henüz.
"Berk," diye bir ses geldi.
"Hazal, yine mi sen..." diye ofladı Berk, şişeyi dudaklarına götürürken Arap gibi. "Babamın beni bu gece rahat bıraktığını düşünüyordum, ama Kenan Bey bu, hiç durur mu, göndermiş belamı arkamdan..."
"Elbette seni babana soracağım, Ege ner'de olduğunu bilmiyorsa başka kime sorabilirim...?" diyen Hazal, gelip yanına oturdu. "Berk..." dedi. "Şimdi seninle açık açık konuşacağım. Etrafına bir bak ya... kim kaldı senin yanında? Şu anda köpeğin bile seninle değil, babanın yanında. Yapayalnızsın, tıpkı benim gibi."
"Eee?" diyen Berk, sözlerinin acıttığını çaktırmamaya çalıştı.
"Seni benden başka seven kimse yok," dedi Hazal. "Herkes gitse de, ben buradayım işte. Bütün arızalarına rağmen seviyorum seni..."
"Seviyorsun da n'oluyor?" diye sordu Berk. "Bir gün benimle evlenebileceğinin hayalini mi kuruyorsun?"
"Berk, 'Seni seviyorum,' diyorum... 'Bir gün bunu sen de anlayacaksın,' diyorum... 'Anladığında, çok geç olmasın,' diyorum..."
"Biliyor musun Hazal..." diye ayağa kalktı Berk. "Özür dilerim, aslında ben seni çok yanlış anlamışım. Duygularının bu kadar büyük olduğunu anlayamamışım bile..." Hazal, Berk'in gözleri önünde diz çöktüğüne inanamıyordu. "Ben de seni seviyorum."
Berk'in elleri arasına aldığı elleri, titriyordu: Hazal'ın gözleri buğulandı. "Berk..." dedi. "Seni en iyi ben tanırım, bunu sen de biliyorsun... ben artık bu hislerimizi herkes bilsin istiyorum, bütün okul duymalı artık."
"Neyi?" diyen Berk, ona tekrar söyletmeye çalıştı. O an, o kelimeleri duymak istiyordu, kimden geldiğinin önemi yoktu, sadece o anı, sonsuza kadar tekrarlanması için kalbine kazımaya çalışıyordu.
"Seni çok seviyorum..." sözleri üzerine gözlerini kapattı Berk, ondan sonra elini Hazal'ın ellerinden çekerek, yüzünü kapattı. Hazal, Berk'in yüzünü tekrar gördüğünde, ifadesinin değişmiş olduğunu gördü. "İşte bu yüzden..." diye konuşuyordu. "Biz birlikte olamayız."
"Ya Berk, sen hasta mısın...!"
"Hazal, sen, benim yanımda uyandıktan sonra sana yaptığım şeyi unuttun mu?"
"Hayır, ama benim için bir önemi yok!"
"Ya Cemre'yi sadece sen aldatmışsın gibi sana tokat attım Hazal!" diyen Berk, ayağa kalktı. Sol eliyle, sağ elini işaret ediyordu. "Ben, bir kadına el kaldırdım! Bu konuda ben bile kendimi affedemezken, sen kendini nasıl affedebiliyorsun?! Sana şiddet göstermiş bir adam için gurursuzluk yapmaya nasıl devam edebiliyorsun?!"
"Ben gurursuz değilim, seni de anlayabiliyorum, beklemek istiyorsun sen... zamana ihtiyacın var senin; vakti gelince elimi tutacaksın... utanmadan okulda el ele yürüyeceğimiz an gelene kadar, ben de bekleyeceğim işte. Şimdilik bir ilişki istemiyor olabilirsin, ama sen de sabrımı takdir ederek, 'Hazal benim sevgilim,' diye gururla söyleyebilir duruma geleceksin. O zaman benim gurursuz olmadığıma ikna olacaksın işte..."
"Dünya üzerinde son kalan kadın sen olsan da öyle bir zaman gelmeyecek Hazal," dedi Berk. "Ve bunun bir sürü sebebi var. Birincisi, sen gurursuz değilsen bile, benim kendine saygısı olmayan birine saygım yok... Yani bu seninle ilgili değil, benimle ilgili."
Berk'in her bir kelimesi, Hazal'da şok etkisi yarattı. "Ama sen bana az önce dedin ki..."
"Yalandı. Ve sen de kolayca inandın..."
"Beni metres gibi kullanıp bir kenara atacaksın yani..."
"Bak..." dedi Berk. Hazal'a kötü davranmanın çözüm olmadığını görebilmişti, o da tek bir açıklamayla bu konuyu kapatmaya karar verdi. "Belki çok klişe olacak -hangimiz klişelerden kaçabiliyoruz ki- ama belki de aradığın kişi yakınlarda bir yerdedir. Gözünün önündedir yani, ama sen fark etmiyorsundur. Bu, benim dışımda herkes olabilir. Yani sen bir etrafına bak, ama o baktığın çevrede ben olmayayım tamam mı, yani Berk'i aramak için bakma, okay?... Berk'i unut, benim dünyada var olduğumu unut, çünkü benim gözümde Cemre'den başka hiç kimse yok..."
"Sadece hak edene, verilmeli sevgiler... Ulan ne takıldı dilime ya!" diye bağırarak biri geldi. Berk, Hazal'dan sonra bir varoşu hiç çekemeyecekti. "Ulan senin ne işin var bur'da ya!" diye bağırdı, teklifsizce teknesine atlayan Arap'a.
"Parti mi var gangs, ben de alırım bir dal," diyen Arap, Berk'in şişesine davrandı.
Onu umursamayan Berk, "Teşekkür ederim Hazal," dedi. "Gerçekten. Şimdi teknenin anahtarını sana bırakıyorum, nasıl kapatacağını biliyorsun. Ben bundan daha tenha bir yer bulmaya gidiyorum, tabii varsa öyle bir yer!"
Ve Hazal'la Arap'ı baş başa bırakarak gitti.
*****
Derya, Çağrılardan dönüşte, "Ali, bana o konuyu anlatacak mısın artık?" diye sordu.
"Anlatamam, görmen lazım," dedi Ali. "Şimdi sana bir video göndereceğim, ama bunu evde tek başına izlediğine emin ol tamam mı..."
"Sen nereye?"
"Bi' Zeyno'ya bakayım, Çağrı'nın durumunu o da merak ediyordu."
"Geç kalma, artık iyice gece kuşu olmaya başladın!" diyen Derya, evine doğru yöneldi.
Ali, Zeyno'yu çöp atarken buldu. "Bana mı öyle geliyor, yoksa kardeşimin gözleri mi yaşlı?" diye sordu.
"Arap'a dedim..." diye mırıldandı Zeyno. "Ağlama, beni de ağlatacaksın, dedim..."
Ali, Zeyno'nun yalan söylediğini biliyordu. Üstüne varmadı: "Arap böyle zamanlarda yalnız kalmak ister. İyi yapmışsın yanından ayrılmakla."
"Hiçbir şeyi iyi yapmadım!" dedi Zeyno. Ali'nin gözlerinin içine baktı, söyleme isteğiyle, bağırma dileğiyle... ama dedi ki: "Ben korkağın tekiyim."
"Neden böyle düşünüyorsun ki?"
"Anlamıyorsun, değil mi... hiçbir zaman da anlamayacaksın..."
"Evet, sanırım öyle," diyen Ali, başını kaşıdı. "Çünkü benim öz kardeşim yok, o yüzden empati yapabileceğim bir durum değil. Ama biliyorum ki, benim Zeyno'm, benim kardeşim, içten içe istiyor küçük kardeşiyle tanışmayı... onu bağrına basmayı, 'Ben senin ablanım,' demeyi..." Zeyno'nun elini kaparak, intihar izlerini öptü. Zeyno, kendisi basan heyecanı saklamak için, "Çağrı'nın durumu nasıl?" diye sordu.
"Evet, bi' de Çağrı vardı di mi, doğru..." dedi Ali, Zeyno'nun ellerini bırakarak. "Valla ben de çok şaşırdım, çok iyiydi. Bütün gece video oyunları oynadı benle. Annem o sırada içer'de, Önder hoca ve eski karısıylaydı. Nesrin Hanım'a ne kadar bayıldığını görmen lazım, bütün gün konuşmuş, yine de sohbetine doyamamış Derya Sultan..."
"Önder hoca n'apmayı düşünüyormuş Çağrı konusunda?"
"Şimdilik kendi haline bırakma taktiğini uyguluyorlarmış. Böyle çocukları, ilk bir-iki hafta sıkboğaz edersen, 'Kliniğe yat,' falan gibisinden, ters tepiyormuş. Daha çok kopuyorlarmış ailelerinden, arkadaşlarından, Allah muhafaza, daha büyük zehirlere dalabiliyorlarmış... Öyle, uzaktan uzaktan izleyeceklermiş Çağrı'yı. Şüpheli bir hareketini yakalarlarsa, o zaman gözünün yaşına bakmayıp kliniğe yatıracaklarmış..."
Zeyno, daha fazla dinlemek isterdi ama, Ali'nin telefonu çalıyordu. Arayan Derya'ydı.
"Kırmızı alarm, kusura bakmazsan Zeyzey..." dedi Ali.
"Bir şartla..." diye gülümsedi Zeyno. "Daha sonra bana rapor vereceksin."
*****
Derya, Nesrin'le beklenmedik gelişen arkadaşlığından bu saatlere kadar, her şeyin ne kadar değiştiğini düşünüyordu... Ali'yi kapıda görünce, normal zaman olsa, zorla yatağına yatırır, hatta süt içirirdi, ama şimdi normal zamanlardan geçmiyorlardı... "Yürü, polise gidiyoruz," dedi.
"Hayır, anne, Berk buna hazır değil."
"Berk'in neye hazır olup olmadığı beni ilgilendirmiyor!"
Ali için başka bir çare kalmamıştı. Her zaman cebinde tuttuğu notları gösterdi: "Yanlış yaptın... Berk'e güvenmen gerekiyordu, arayı bozdun. Ama Vefa'nın katilini ortaya çıkarmak için, sana bir şans daha vermeye karar verdim. Notları gönderen kişiyle tanışmak istiyorsan, yarın on ikide Vefa'nın mezarına gel."
"Bu da ne?!" diyen Derya, Hazal gibi bir şok geçiriyordu.
"Bizim o okula gitmemiz bir tesadüf değildi, anne..." diyen Ali, her şeyi itiraf etti. Öyle ki, bunu nasıl olup da bu kadar kısa sürede yaptığına inanamadı: "Bize bursluluk sınavının sorularını verdiler, dönemin başından beridir de böyle notlar yolluyorlar. Düşünsene, üçümüzün birden Yağızoğlu Koleji'ne burslu girebilmesi... nasıl bir tesadüf olabilirdi ki? Ve en sonuncusu da işte bu not... Vefa'nın bir cinayete kurban gittiğini bilen biri var, fakat kendisinin katili tanıdığını sanmıyorum. Katili bulma işini, bize bıraktı. Önce ben, Zeyno ve Arap'a... en son da, Berk'i dâhil etti bu dedektifçilik oyununa. O yüzden, Berk'le arayı bozmamam lazım. Benim yüzümden camla yaralanması, onda ilk güvensizliği oluşturdu, ama eğer babası konusunda onu köşeye sıkıştırırsam... artık aramızdaki bağ tamamen kopar. Ve belki de Vefa'nın katilini hiç bulamayabilirim..."
"Oyun bu," diye kekeledi Derya. "Seni kandırıyorlar çocuğum, kim ne bilsin Vefa'nın katilini, ortada bir cinayet varsa tabii... arkadaşlarından birinin eşek şakasıdır Aliciğim, insanların başka insanların acıları üzerinden ne kadar çirkinleşebileceğini bilemezsin..."
"Anne, anlamıyorsun!" dedi Ali. "Beni Truva atı olarak o okula sokan biri var, gerçekten var. O yüzden, bırak da oyununu oynasın Yunanlar... bakalım savaşı onlar mı kazanacak, Truvalılar mı?"
Derya, o gece pes etmemişti, sadece dileğini askıya asmıştı.
Berk'i mutlaka o canavarın elinden kurtarmanın bir yolunu bulacaktı, Ali'yi kurtardığı gibi.
8. BÖLÜMÜN SONU
2 notes · View notes
birikmesin · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Dün okula gittim öğretmenlerle tanıştık görüştük.Servis bir hafta boyunca yokmuş taksi tuttuk bayan hocalar olarak.Yol 20-25 dk sürüyor ,aslında mesafe kısa ama yol kötü.Aksam gibi bayan hocalarına yurutus yaptık ve bir kafede oturduk.Guzel yermiş,ilçenin girişinde neredeyse o yüzden bana uzak.Gero döndüğümüzde baya geçti beni evime kadar bıraktılar sağ olsunlar.Evim ara sokaklarda çünkü.Bugun de seminer vardı,oraya gittik ilk atananlar olarak.Yuruduk ve bu beni yormuş.Toplanti salonu da aşırı havasizdi.Cok bunaldım.Eve geldim bayılmış gibi uyumuşum.Dunde aynısı oldu.Defalarca telefonum çaldı,bayan hocanın biri yemek yemeye eve çağırdı.Takatim yoktu başka zaman inşallah dedim.Elektrikci gelecekmiş.Cay yapıyorum şuan.İcip kendime gelmeyi umuyorum.Vitaminlerim mi eksik diye düşünmeye başladım,sabahta çok çok zor uyanıyorum.Bitkinim genel olarak.Burktugum ayağım hala ağrıyor yürürken.Bu gidişle hastaneye gitmem şart olacak.Hastane uzak o yüzden istemiyorum aslında gitmeyi.Neyse şimdilik bu kadar.Toparliycam inşallah
6 notes · View notes
oguzatayinruhu · 6 months
Text
Öğrenciler bazen hocam hayat çok zor ya falan diyorlar, diyorum daha bu fragman.
Yetişkin öğretmenlerle dönmeyen muhabbet o küçük bedenlerle nasıl dönüyor hayret.
Herhalde öğretmenliğe dair sevdiğim tek şey çocuklarla konuşmak.
1 note · View note
pandanincivciviii · 1 year
Text
çk ile ayrıldık o bana soğuk davranmaya başladı mesajlarımı görüp bakmamaya başladı bende yazmadım oda yazmadı ben ayrıldım 2 hafta sonra sevdiği biri olduğunu öğrendim çok ağrıma gitti kafayı yedim beni neden sevmedi diye hala düşünüyorum o kızla sevgili değillermiş ama çk seviyormuş bana yaşattıklarını başkasında yaşamasını istemiyorum bende yaşasın pişman olsun geri gelsin diye dua ediyorum her yerde ya heryerde anılarımız var sınıfta okulda sokakta yolllarda parkta durkta bankta köpeklerle tavuklarla 9larla 11lerle sınıftakilerle öğretmenlerle aklımda çıkmıyor düşünmekten saçlarım dökülüyor uyuyamıyorum ve ne yapcağımı bilmiyorum... onun hayatında hiçbir değişiklik yok ama kakara kikiriye devam ona baktığımda görmezden gelyor bakmadığımda sürekli göz ucuyla bakıyor neden ya nedeenn
3 notes · View notes
shiftruby · 2 years
Text
╰┈➤ DREAM LIFE ˋ ♡ ˊ
☆ Daima güçlü bir zihne sahibim.
☆ Hayatımdaki her şeyi değiştirebileceğime inanıyorum.
☆ Kendime inancım tam ve aklımda korkular ve şüphe yok.
☆ Her zaman pozitif duygular içerisindeyim.
☆ Aklımdan geçirdiğim her pozitif düşünce anında gerçeklişiyor.
☆ İstediğim her şeyi aşırı hızlı bir şekilde revize edebilme gücüne sahibim.
☆ %100 iyileşmiş, harika bir zihne sahibim.
☆ Bilinçaltım ve bilincim benimle uyum içerisinde çalışıyor.
☆ Anksiyete & depresyon gibi mental problemlere karşı kendimi koruyabiliyorum.
☆ Dinlediğim subliminallerden daima anında sonuç alıyorum.
☆ Hayalini kurduğum mükemmel hayata sahibim ve bu harika.
☆ Hayatım her zaman yolunda gidiyor.
☆ Hayatımdaki her şey ve herkes tam olarak benim istediğim şekilde değişiyor.
☆ Bir şeye sahip olmak istediğim saniye ona sahip oluyorum.
☆ Hayatıma daima mükemmel insanları çekiyorum.
☆ Çevremdeki herkes birbirine saygı duyar, birbirini sever ve hiç kimse birbirine karışmaz.
☆ Ailemle inanılmaz güzel ve mutlu anılara sahibim.
☆ Hayatımda daima huzurlu & mutlu hissedebileceğim bir ortama sahibim.
☆ Ailemdeki tüm tartışmalar anında çözülür.
☆ Ailemdeki herkes aynı benim gibi her alanda başarılı, hiç bir zaman sıkıntı çekmeyiz.
☆ Ailemdeki herkes çok iyi para kazanabileceği işler bulur veya seçer, işlerinde hızlı yükselirler ve sürekli olarak aldıkları para inanılmaz bir güçle artar.
☆ Para harcamak konusunda kısıtlamayan, son derece cömert ve para enerjisini iyi yöneten bir aileye sahip olduğum için her istediğim anında alınır.
☆ Harcama yaptıkça, paramız katlanarak bize geri döner.
☆ Her şeyin en iyisine, en mükemmeline, en harikasına layığım.
☆ Hayatım boyunca tüm istediğim okulları kazanıyorum, bu benim için çocuk oyuncağından da daha basit!
☆ Beni çok mutlu edecek ve bana çok para kazandıracak mükemmel lüks bir iş seçimi yapıyorum.
☆ Okul arkadaşlarımla ilişkim daima mükemmeldir, beni çok severler ve her konuda desteklerler/saygı duyarlar.
☆ Öğretmenlerle ilişkim mükemmeldir, onların favori öğrencisiyim.
☆ İnanılmaz derecede mükemmel sosyal bir hayata sahibim.
☆ Dünya üzerinde en sağlıklı vücuda sahibim.
☆ Zihnim ve bedenim uyum içerisinde çalışıyor, kendimi inanılmaz enerjik hissediyorum, uykuya dalmak istediğim an uykuya dalıyorum.
☆ Uyanmak istediğim herhangi bir saatte, benim için yataktan kalkmak oldukça kolaydır.
☆ Vücudumdaki tüm organlar inanılmaz derecede sağlıklı çalışırlar, organlarıma her saniye çalıştıkları için minnettarım.
☆ Bağışıklığım x99999 kat daha güçlü.
9 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
~ÖZEL DERS~
Bağış yaptığı okulun konferans salonunda ilk sırayı tamamen akrabalarına ayırmıştı zengin adam. Oluk gibi para akıtmıştı oğlunun eğitimi için. Şimdi ise başarı bekliyordu.Gururlanacaktı başarısıyla. Ve tüm akrabaları önünde göğsü biraz daha kabaracaktı. Adı gibi emindi dereceye gireceğinden. Oldum olası oğluyla aralarındaki bağda işlerinin yoğunluğu nedeniyle kopukluklar olduğu için gözgöze dahi gelmemişti o günde...Bunun hiçbir önemi yoktu gözünde.
Okul müdürü yurt genelinde yapılan sınavda büyük bir başarı gösteren öğrenciyi sahneye çağırdı o an. Önlüğünün rengi öyle solgundu ki öğrencinin.Belki birkaç yerindede yaması vardı. Başarı plaketini alıp sahneden inerken giydiği kara lastikler" gacır, gucur"diye sesler çıkarıyordu. Civarın en zengin adamı pek bir sinirlenmişti bu duruma. Aynı okulda okuyan oğlu barajı dahi geçememişti.Sınavda birinci olan fakir öğrenciyi sahneden inerken kolundan yakaladı. Ve nasıl bu başarıyı yakaladığını sordu.Her akşam köşkünün önündeki çöpten artık sebze meyveleri toplayan adamın oğlunu tanımıştı o an...
Çocuk,
-"Özel ders alıyorum-" deyince, zengin adam bir kahkaha patlatmıştı.
-"Daha karnınızı doyuracak paranız yok. Nasıl özel okula gönderebilirki baban seni?Kesin bir hile yapmışsınızdır. Her akşam üzeri baban benim köşkün önüne gelir seyyar arabasıyla. Çürük çarık meyveleri toplayıp gider. Yanında çok defa seni bile gördüm-" deyince. Kendisini az ileride ışıl ışıl gözleriyle bekleyen babasına baktı çocuk.
Ve şöyle dedi:
-" Babam verir özel derslerimi.Hayat yarışında beni okutmaya çalışırken hayat bilgisi, Sırf beni okutabilmek için hesap yapıp kılı kırk yararken matematik, ne kadar yorgun olursa olsun masallar anlatırken başucumda Türkçe, en ufak derdimle dahi ilgilenirlen seçmeli dersler, ailemiz için koca istanbulu yürüyerek dolaşırken coğrafyayı öğretir sanki bana.Babamın bana karşı verdiği bu dersleri boşa çıkarmamak için çok çalıştım bu sınava.Evet doğru dediniz. Bana sizin evinizin artıklarıyla koca bir hayat kurar babam... Bakın. Babam bana bakarken nasılda gözleri parlıyor.Siz ve oğlunuz ise yanyana dururken bile mutlu değilsiniz sanki. Siz oğlunuzu en pahalı özel okullara göndereyim derken ikiniz birden sınıfta kalmışsınız...Demekki sadece parayla tutulan öğretmenlerle alınmıyor özel dersler.Sevgi dolu bağlardan ne dersler alınıp ne hayatlar kuruluyor bu dünyada"-
Başarı eğitimden geldiği kadar, sevgiden, ilgiden de gelir. Sevgiyle ilgiyle büyüyen çocuklar gerçek başarıyı yakalamış demektir.
Yazar Suat Özge
3 notes · View notes
conteurdhistoire · 2 years
Text
KADINLI ERKEKLİ KONGRE
Maarif Kongresi’nin 1921 koşullarında kadın-erkek karışık düzenlenmesi, Meclis’teki muhafazakârların tepkisini çekti. Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey, kongreye kadın öğretmenlerin katılması ve kongreye harcanan para nedeniyle Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey hakkında soru önergesi verdi. Karasi Milletvekili Hasan Basri Bey, “kongrenin milletin gelenek ve duygularına uymayacak bir şekilde karışık düzenlendiğini” belirtti. Kırşehir Milletvekili Yahya Galip Bey, “Fakat kadınlarla birleşme iyi olmamış” dedi. Karahisarısahip Milletvekili Mehmet Şükrü Bey ise bu, “kadınlığı tahkir demektir” diyerek kongreyi eleştirdi. Görüşmelerden sonra Hamdullah Suphi Bey güvenoyu alsa da muhafazakâr milletvekilleri bu işin peşini bırakmadılar.
Kongrede kadın öğretmenler en ön sırada oturmuşlar, erkek öğretmenlerle de aralarında birkaç sıra boş bırakılmıştı. Buna rağmen ertesi gün Meclis’in sarıklı milletvekilleri, Müslüman hanımların erkeklerle aynı salonda toplantı yapmasını “dine aykırı” bulup sorumluları şikâyet etmek için Atatürk’e gittiler. Atatürk, şikâyetlerini dinledikten sonra büyük bir hiddetle, “Kimmiş Muallimler Cemiyeti Reisi? Çağırın onu!” diye seslendi. Cemiyet başkanı Mazhar Müfit Bey içeri girer girmez ona, “Siz öğretmenler toplantısında ne yapmışsızınız? Ne ayıp şey!” diye çıkıştı. Bu sırada sarıklıların keyfi yerindeydi. Atatürk, aynı tonda devam ediyordu: “Olur şey değil, olur şey değil!” Mazhar Müfit, ne diyeceğini şaşırmış halde ayakta bekliyor, kendini savunmaya çalışıyordu. Atatürk, “Bırak, bırak! Ben hepsini biliyorum. Toplantıya öğretmen hanımları da çağırmışsınız, fakat onları niye ayrı sıralarda oturttunuz? Sizin kendinize mi itimadınız yok? Türk hanımlarının faziletine mi? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim…” Biraz önce zevkten dört köşe olmuş sarıklılar, şimdi ne yapacaklarını şaşırmış halde, başları önde sessiz sedasız odadan çıktılar.
(Zeki Sarıhan, 1921 Maarif Kongresi, Ankara, 2009, s. 129,130)
5 notes · View notes
elazigsurmanset · 16 hours
Text
Bakan Tekin ”Müfredatta Değişiklik Var Ama Ders Saatleri Değişmiyor.”
Tumblr media
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, her ayın ilk cumartesi günü farklı illerde düzenlenen Öğretmenler Odası Buluşmaları kapsamında bu kez Diyarbakır'daki öğretmenlerle bir araya geldi. Bu buluşmada, kamuoyunda çok tartışılan müfredat değişikliği hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Bakan Tekin, müfredatın sadeleştirilmesine yönelik değişikliklerin ders sürelerini etkilemeyeceğini söyledi. Mevcut ders sürelerinin korunacağını vurgulayan Tekin, yeni müfredatın öğretmenlerin üzerindeki iş yükünü hafifletmeyi ve daha verimli bir eğitim ortamı oluşturmayı amaçladığını belirtti. Diyarbakır'daki öğretmenler de yeni müfredatın hafifletilmesi ve sadeleştirilmesinin isabetli bir adım olduğunu ifade ettiler. Mevcut müfredattaki yoğun içeriği yetiştirmekte zorlandıklarını belirten öğretmenler, yeni müfredatın bu sorunu çözeceğine inanıyorlar. Bakan Tekin ayrıca, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili de önemli bilgiler verdi. Kanunun öğretmenlerin ve yöneticilerin hak, ödev ve sorumluluklarını, öğretmenlik mesleğinde kariyer geliştirmeyi, eğitim çalışanlarının şiddetten korunmasını ve öğretmenlerin hizmet içi eğitimini kapsayacağını söyledi. Tekin, kanunun öğretmenlerin statüsünü ve çalışma koşullarını iyileştirmeyi amaçladığını vurguladı. Öğretmen atamalarıyla ilgili de bilgi veren Tekin, atacak öğretmen sayısı ve branş bazında kontenjan dağılımlarının pazartesi günü açıklanacağını müjdeledi. Son olarak Tekin, öğretmenlere her daim sahip çıkacağını ve onların hukukunu korumaya devam edeceğini söyledi. Birlik ve beraberlik içinde azimle çalışılması gerektiğini vurgulayan Tekin, öğretmenlere olan desteğini yineledi.
Özetle:
Müfredat sadeleştiriliyor ancak ders süreleri değişmiyor. Yeni müfredat, öğretmenlerin iş yükünü hafifletmeyi ve daha verimli bir eğitim ortamı oluşturmayı amaçlıyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmenlerin haklarını, ödevlerini ve sorumluluklarını, kariyer geliştirmeyi, şiddetten korunmayı ve hizmet içi eğitimi kapsayacak. Öğretmen atamalarıyla ilgili kontenjan dağılımları pazartesi günü açıklanacak. Bakan Tekin, öğretmenlere her daim sahip çıkacağını ve onların hukukunu korumaya devam edeceğini söyledi. Read the full article
0 notes
pazaryerigundem · 4 days
Text
Çözüm Koleji rehberlik birimi, ��ğrencilere büyük destek sağlıyor
New Post has been published on https://pazaryerigundem.com/haber/168931/cozum-koleji-rehberlik-birimi-ogrencilere-buyuk-destek-sagliyor/
Çözüm Koleji rehberlik birimi, öğrencilere büyük destek sağlıyor
Tumblr media
Çözüm Kolejinde PDR hizmetleri öğrencinin kendini daha iyi tanıması, potansiyellerini geliştirebilmesi, fırsatları ve seçenekleri tanıması, kendisi için gerçekçi kararlar alabilmesi, karşılaştığı engel ve sorunlara karşı baş etme becerisi gösterebilmesi ve çevresine uyum sağlayabilmesi için psikolojik yardım hizmetleri sağlıyor.
Esmanur GÜLBAHAR / HERKES DUYSUN
BURSA (İGFA) – Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri (PDR), eğitim sürecinde önemli bir yere sahip. Bu doğrultuda Bursa Çözüm Koleji PDR hizmetlerini kişisel ve sosyal rehberlik, eğitsel rehberlik ve mesleki rehberlik olmak üzere bütüncül bir yaklaşım ve kapsamlı bir süreçle ele alıyor.
Çözüm Koleji Ortaokulu Rehber Öğretmeni ve Psikolojik Danışman Leyla Çakır, Bursa Çözüm Kolejinde rehberlik biriminin işleyişini, Herkes Duysun ekibine açıkladı.
Tumblr media
ÇÖZÜM KOLEJİ REHBERLİK BİRİMİNİN HEDEFLERİ NELER?
Rehberlik birimi olarak nihai hedeflerinin, kapsayıcı psikolojik danışmanlık programının tüm Çözüm Koleji öğrencileri için uygulanması olduğunu belirten Çakır, “Bu amaca ek olarak okul çalışanları, aile ve toplum üyeleri ile işbirliği içinde, her çocuğun yaşam boyu öğrenen bir birey olabilmesi için gerekli bilgi, beceri ve tutumlar edinip gerçek potansiyellerini keşfederek geliştirmelerini amaçlıyoruz. Öğrencilerimizin problem çözme, karar verme ve eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesini destekleyerek onların çevrelerine duyarlı, öz farkındalık ve empati sahibi bireyler olarak hayata atılmalarını hedefliyoruz. Bu anlayış doğrultusunda hem öğrencilerimize hem velilerimize hem de kurumumuzda çalışan diğer öğretmenlerimize rehberlik hizmetlerini bir bütün olarak sunuyoruz. Rehberlik kapsamında verdiğimiz hizmet türleri ve eğitim kademesi, öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına göre değişse de kurumumuzda yürüttüğümüz bazı temel hizmetler var.” dedi.
REHBERLİK BİRİMİ HAKKINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR NELER?
Rehberlik birimi hakkında doğru bilinen yanlışları düzelterek ve ortak bir rehberlik anlayışı oluşturarak işe başladıklarını söyleyen Çakır, “Eğitim öğretim yılına başlarken ilk amacımız ortak bir rehberlik anlayışı oluşturarak rehberlik birimi hakkında doğru bilinen yanlışları düzeltmek oldu. Rehberlik biriminin sadece problemli öğrencinin başvurduğu, sadece ders çalışma programı hazırlayan bir yer olarak görülmesini istemiyoruz. Bu sebeple öğretmen seminerleri düzenledik, ardından pano ve seminerlerle öğrencilerimize rehberlik biriminin tanıtımını yaptık. Teneffüs ve öğle araları bizim öğrencileri gözlemleyebilmemiz için çok güzel bir fırsat oluşturuyor. Öğrencilerimizle iç içe olarak bize istedikleri zaman istedikleri konuyla ulaşabilmelerini amaçlıyoruz. Düzenli olarak derslere girerek çeşitli etkinlikler yapıyoruz. Yıllık plan doğrultusunda çalışmalarımızı yürütsek de güncel ihtiyaçlar doğrultusunda öğrencilerimizle etkinlikler planlıyoruz.” şeklinde konuştu.
ÇÖZÜM KOLEJİNDE ÖĞRENCİLERE NE TÜR TESTLER UYGULANIYOR?
Öğrencileri her yönüyle tanımak ve en önemlisi onların kendilerini her yönüyle tanımaları için çeşitli test ve envanterler uyguladıklarını ifade eden Psikolojik Danışman Çakır, bu envanterlere karar verirken aylık olarak planlama yaptıklarını ve her ay farklı bir test uygulayarak testten elde edilen verileri gizlilik ihlal edilmeden ilgililerle paylaştıklarını belirtti. Dönem başında ‘problem tarama envanteri’, LGS grubuna ‘çalışma davranışı değerlendirme envanteri’ uygulanırken, öğrencilerin sosyal ilişkilerini görebilmek içinde ‘sosyometri’ uyguladıklarını söyleyen Çakır, bu test ve envanterdeki amaçlarının öğrencileri daha yakından tanımak olduğunu dile getirdi.
ÇÖZÜM KOLEJİNDE AİLE VE ÖĞRETMENLERLE İŞBİRLİĞİ NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİYOR?
Rehberlik biriminin öğrenci, veli ve öğretmen arasında köprü görevi gördüğünün altını çizen Çakır, “İletişimin ve işbirliğinin kuvvetli olması yaptığımız her işin verimini artırıyor. Bu sebeple velilerimizle rutin telefon görüşmeleri ve gerektiğinde randevu planlayarak yüz yüze toplantılar gerçekleştiriyoruz. Bunun dışında velilerimizi sürece dahil edebilmek için genel merkez ile gerçekleştirdiğimiz aylık bültenler hazırlayarak velilerimizle paylaşıyoruz. Öğretmenlerimize iki haftalık rutinle ‘Gelişim Gözlem Formları’ dağıtarak iki haftalık süreçte öğrencilerimizde gözlemledikleri olumlu ve olumsuz durumları yazarak üzerine yaptığımız ‘Gelişim izleme’ toplantılarıyla değerlendirmesini yapıyoruz. İletişim arttıkça öğrencilerimize ulaşmak kolaylaşıyor.” şeklinde konuştu.
LGS/YKS ÖĞRENCİLERİYLE NE TÜR ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜLÜYOR?
Rehberlik saatinde öğrencilerin sınav sürecini en verimli şekilde yürütmeleri için çeşitli çalışmalar yaptıklarını dile getiren Çakır şu ifadeleri kullandı:
“LGS öğrencilerimizle haftada bir ders saati olacak şekilde rehberlik saati uyguluyoruz. Rehberlik saatinde öğrencilerimizin sınav sürecini en verimli şekilde yürütmeleri için çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalara örnek verecek olursak; haftalık periyotlarla yapılan deneme sınavı analizlerinin yapılması ve bu sayede öğrencilerin nokta atışı şeklinde eksiklerini belirleyip kapatmasını hedefliyoruz. Öğrencilerimize seminer içerikleri hazırlıyoruz ve bu içeriklerle öğrencilerin akademik yönden gelişmesini sağlarken sosyal ve duygusal açıdan ihmal edilmemesine özen gösteriyoruz. LGS sınavına sayılı günler kala tüm öğrencilerimize sizin vasıtanızla başarılar dilemek istiyorum. Teşekkür ederim.” 
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes