Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi;
Açarım gözkapaklarımı ve doğar herşey yeniden.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Yıldızlar vals yaparlar, kırmızı ve mavi,
Ve keyfi bir siyahlık dörtnal peşinden:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
Düşledim büyüyle beni yatağa çektiğini
Ve çılgınca öptüğünü, delice şarkı söylediğini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Devrilir gökten Tanrı, solar cehennem ateşleri:
Melek ve Şeytan’ın adamları çeker giderken:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini,
Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni;
Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Sylvia Plath
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy
0 notes
Yer altındaki kuş, yeryüzündeki yasın şarkısını söyler.
Yalnız siz, çılgın yapraklar, siz doldurursunuz yaşamınızı.
Bir kitabın ölmeye geldiği bir plajı alevlendirmeye bir demet kibrit yeter.Açıktaki ağaç yalnız. Rüzgarın kucaklaması ondan daha fazla yalnız.
Şimdiki zamanın kuşkusu ve sözünün hiç kazınmadığı uzakta kızıllığın
bu kör kayası olmasaydı, meraksız gerçek kansız kalırdı. Her sözü
kendimize vaadederken, onu terkederek ilerliyoruz.
Rene Char
0 notes
sadece ruhumuzu veremediğimiz şeyleri yitiririz.
christa wolf - kassandra
8 notes
·
View notes
scarred hearts(2016)
Inimi Cicatrizate
9 notes
·
View notes
Boşluğa takılmış bir tenis topu
Bilmem ki, denebilirse
Olsa olsa kaçamaklı bir bakış büyüklüğünde
Bir tenis topu
Takılmış boşluğa ve zamansızlığa
Öylece kalmış.
.......
Ve sonra
Bir atış -ah nasıl da incelikli-
Bir atış daha -bu defa biraz kısa-
Ve atışlar birbiri ardı sıra
Nereye
Geçmişe, bugüne, daha sonraya..
Edip Cansever
4 notes
·
View notes
KARGA
Alışmadığım bir çiçek koklamak isterdim.
Lâkin güle benzemesinden korkuyorum.
Beni niçin eteğimden çekiyorsun karga?
Bunu mutlaka yapacağım.
Sen ömrün hercümercinde
Daima aydınlık ve güzelsin,
Sana karga dokunamaz.
Bir bulut götürmeden başımı
Çabuk beni yıldızlara gönünüz!
Oktay Rifat
4 notes
·
View notes
BUGRAD. CORONA İLE ŞARKI
I
Üç yatak örtüsü Celan’ı çapraz düğümlemiş.
Bütün uslara karşın
yatak, odada yelken açıyor.
Bu nasıl mı olduydu? Celan bir ip buldu
büyük bir eğerozaman’da.
Bir düğüm atıyor: Çünkünezaman
ve bir ikincisini. DUVAR.
İşte nihayet bir duvar kâğıdı oluyor Tanrı,
yelken açıp dolaştığı.
II
Freud’lu Celan oturumları
20 Ağustos’ta başlıyor.
Bir piknik yapıyorlar.
Paul Celan en rüzgârlı
kendi ilk hastane sözcüğünü yiyor: falan filan.
Orada bak! Bu sözcük
bir devridaim makinesi.
Yaşa! Yaşa!
III
Celan, bir kemanın fısıltısında süzülüyor,
(Su yüzeyinin yeşiline çizilmiş bir şey de öyle)
çoğunlukla neşeli. Tanrıyı, oğlunu ya da şiiri: onlardan birini
mutlaka boğmalı.
Keman bir kedi-köpek yavrusu kadar nazik.
Oktavların arasında hiç ayrım yapmayan bir Fransız, Katolik
keman, bütün notalar aynı anda geliyor (adı Grisaille’dir,
diyordu Gisele evailde.). Notalar Celan’ın etrafında oturuyor.
Notalar peteklerin balmumlarını boşaltıyor, kazıyor
yelkenin üzerini, muzipçe sürüklüyor, çırılçıplak:
Yaşa, yaşa! Burayı bok götürüyor
siyah arıların pikniğine dönmüş.
IV
Celan, oğlunu bir fasulye sanıyor
Ve imitasyon Kafka'nın masasına getirdiği
karları yiyor hiç korkmadan.
Utangaç sözcükler, katolikçe
birbirlerine saldırmayı
istemeli, diyor Celan, Freud’a.
Celan ağzına kara toprak tıkıştırıyor.
Tanrı mı? diye soruyor hiçbir şey anlamayan Freud.
başını sallıyor Celan: he ya.
Vız vız vız! Piqe-nick! Yaşa! Yaşa!
V
Ama Tanrı pikniğe gelmiyor.
Celan Tanrıyı paylıyor.
Sonunda: Tanrı ona bir iyilik yaptı.
O, ellerini,
parlayan, boş
bir yağsız yoğurt
bardağı gibi devirdi.
VI
Celan yazıyor: Son (kez) Akşam Yemeği
Psikoloji!
Pusulayı yakıyor,
yoğurt ve siyah arıların
balmumuyla yiyor.
Celan, Freud’un yüzüne
kapıyı çarpıyor.
Freud, sıvışıyor.
VII
Celan, dünyanın ilk yoğurt bardağı telefonunu
Tanrı ve iplikten imal ediyor.
Celan Tanrıyla dağlara sürülüyor.
Hey Bugrad, daha yukarı! Daha yukarı!
ve kulak kesildi, ağzında on Şabat
mumunun tümü, düşen sesin
rüzgârının ardına.
VIII
Güzeldi her şey. Celan Söz’ü yiyor,
Söz Celan’la birlikte, Celan
Söz’le birlikte.
Celan benzin halkaları yerleştiriyor çapa zincirlerine
Celan oksijeni yelkende büküyor.
Sözcük Celan’ı yiyor.
Sesler onaylıyor.
Rüzgar geliyor. Deniz geliyor. Dağlar gidiyor.
Her şey bardak oluyor.
Her şey ışıldamakta.
Her şeyin üzerini örtmekte.
Aşağı gitmekte.
Şey. (Güm!)
Bu sadece
kendiliğinden anlaşılıyor.
Karla Reimert
(Çeviri: Bora Uzun Yağrı)
5 notes
·
View notes
Teorem
Eğer bir doğrunun dışındaki bir noktadan ona paralel bir doğru çizersek güneşlenen bir güz akşamüstü elde ederiz.
Gerçekten de:
Baştan sona bir çift mavi gözü andıran gökyüzünde göletlerin bir gün balıksız olma düşü yansır ve göletler bir öğle sonu tembelliğinde tek başlarına gevşek gevşek yıkanırlar.
Kör ağaçlar bir kutsal ayin kafilesi halinde ağır adımlarla geçer giderler ve en yüksek dallarında avare bir yaprak altın altın cıvıldar.
Sokaklar toplu halde kırlara gezmeye çıkmak isterler ama o kadar yavaştırlar ki yayalar hemencecik tüm sokakları geride bırakırlar; güneşin altında tir tir titreyen halleriyle.
İyice sararmış kırlar tepelere ve sırtlara tırmanırlar ve orada, bacaklarını iyice açıp, geceyi beklerler. Yalnızca her daim endişeli birkaç karakavak, yapraklarıyla bir “mors” alfabesi telgraf ederler.
Akşamüstünün ölçülü nefesleri duyulur her anda ve her şey onun ritmine uyar.
Ben elimin avucunda yapraksız bastonumu taşırım.
Bir meme güneşte mırıldaya mırıldaya uyur durur.
Tüm pencerelerin kirpikleri vardır, kadınlar gibi.
Kilisenin kulesi, bir işaret parmağıymışçasına son beyaz bulutu gösterir.
Mırıldanılan bir şarkı, ardından bir sessizlik ve sonra İsa geçer oradan sesler satarak.
Kırlangıçlar saat yediyi küsuratlarından öperler.
Rüzgârgüllerinin yaylım ateşi başlar havada.
Şu katırın kulakları -oradan fark edilmese de- tekrar tekrar emer akşamı.
Güneş benim yakalarımda söner.
Şimdi saat, sokak lambalarının yapayalağuz birer birer doğumlarına başladığı saattir.
Birisi hafifçe çevirir yıldızların düğmesini.
Lakin bizim göstermeyi amaçladığımız şey bu değildir.
Luis Buñuel
Çeviri: Bülent Kale
1 note
·
View note
Gelmiyorsun artık bu bahçeye,
Yollar acı çekmekten ve yalnız olmaktan siliniyor,
Otlar senin ölü yüzün anlamında.
Senin için önemli değil artık saklı olması
Taşta karanlık kilisenin, ağaçlarda
Daha kırmızı bir güneşin körleşmiş yüzünün,
Yetiyor sana
Uzun uzun ölmek uykuda gibi,
Sevmiyorsun artık birleştiğin gölgeyi bile.
Yves Bonnefoy
13 notes
·
View notes
León Ostrov’a
Bayım
Bir kuş oldu kafes ve uçtu ve kalbim bir deli haykırıyor
ölüme ve gülüyor rüzgârın ardından tüm sayıklamalarıma.
Ne olacak bu korkuyla benim halim.
Ne olacak bu korkuyla benim halim.
Değil mi ki raksetmiyor gülüşümde ışık
ne de zihnimdeki güvercinleri alazlayan mevsimler
çırçıplak kaldı ellerim ve gitti ölümün ölülere yaşamayı öğrettiği yere.
Bayım
Var olduğum için havanın bu ezası
Kanımı içen ecinni
Havanın ardında.
Bir felaket ki
O mebzul boşluk işte kerahet
Şimdi vaktidir dudaklara kilit vurmanın
Haykırdığını duymanın forsaların
Seyre dalmanın
Hiçlikte asılmış her bir ismimi.
Bayım
Yaşım yirmi
Gözlerim de var bir yirmisinde
Aşikâr ki tek bir söz çıkmıyor ağızlarından.
Bayım
Bir lahzada tükettim hayatımı
Paramparça oldu son masumiyet
Hat’a ve kat’a
Paramparça.
Ne yapayım kendime kıymayıp bir aynanın önünde
Bir kez daha yitmeden denizde
Işıkları yanan
Koca bir sefinenin beni beklediği?
Damarlarımı söküp bedenimden
Gecenin öte yanına aşan bir merdiven yapmayacaksam
Ne yapayım ki onları?
Başlangıç nihayeti doğurdu
Her şey aynı kalacak
Ziyan olan gülüşler
Mütecessis merak aşka öykünen onca jest
Her şey aynı kalacak
Ne ki kollarım ısrarlı dünyayı kucaklamaya
çünkü hâlâ öğretmemiş kimse onlara artık çok geç olduğunu
Bayım
Kanımdan tabut saç etrafa
Çocukluğumu hatırlıyorum küçük bir kız olduğum günleri
Çiçekler elimde solardı
Zira yaban dansı neşenin
Paramparça ederdi kalplerini
Güneşin kapkara doğduğu sabahları hatırlıyorum
Küçük bir kızken
Dünden öte değil hani
Hani şu asırlar öncesi
Bayım
Bir kuş olup uçtu kafes ve yiyip bitirdi tüm ümitlerimi
Bayım
Bir kuş olup uçtu kafes
Ne olacak bu korkuyla benim halim.
Alejandra Pizarnik
6 notes
·
View notes
Senin bilinçli bedeninde gerçek,
hep birkaç düşgücü dakikası önde gider.
Hiç kapatılamayan bu ara,
bu dünyanın eylemlerine yabancı bir uçurumdur.
Ve yalın bir gölge değildir hiçbir zaman;
gecenin bağışlayıcılığı, dinsel ölümötesi,
bozulmaz çocukluk gibi koksa da.
René CHAR
5 notes
·
View notes
Bağlılık
Kentin sokaklarında sevgilim var benim. Nereye gittiği önemli değil bölünmüş zamanın içinde. Artık sevgilim değil, herkes onunla konuşabilir. Artık anımsamıyor, gerçekte kim sevmişti onu?
Bakışların dileğinde benzerini arıyor. Bağlılığımı yürüyor uçtan uca. Umudun resmini çiziyor, sonra da hafif, uzaklaştırıyor onu. Kendi istemese de ağır basıyor.
Mutlu bir batık gibi dibinde yaşıyorum onun. Yalnızlığım onun hazinesi, o bilmese de. Atılımını çevreleyen büyük boylamda özgürlüğüm içten içe oyuyor onu.
Kentin sokaklarında sevgilim var benim. Nereye gittiği önemli değil bölünmüş zamanın içinde. Artık sevgilim değil, herkes onunla konuşabilir. Artık anımsamıyor, gerçekte kim sevmişti onu ve kim aydınlatıyor uzaktan, düşmesin diye.
René Char
Çeviren: Samih Rifat
YKY-sayfa 24
7 notes
·
View notes
BALKON
Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde
Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
Anneler anneler elleri balkonların demirinde
İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar
Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
Şezlongunuza uzanın ölü
Gelecek zamanlarda
Ölüleri balkonlara gömecekler
İnsan rahat etmeyecek
Öldükten sonra da
Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarları
Sezai KARAKOÇ
16 notes
·
View notes
Gérard De Nerval
Siyahın gezginiyim: Her gün daha derine
Yanar akşamla caddede vebalı lambalar,
Bezgin, sıkıntıyla bakar herkes benzerine;
Redingotlarıyla mumya gibi otururlar
İş yerlerinde, kahvelerde. Ve akar zaman.
-Birden söner uzak bir yıldız gibi yaşaman-
Demek isterim, alımlı kadının birine.
Çünkü kanar "bir mezarda bırakılan aşklar":
Adrianne! Jenny! Yıllardır bakir bir dulum ben,
Avuntu bilmez. Nafileydi tüm yolculuklar
O arayış: Kara güneş içimdeydi zaten.
Gittim harfin ve sayının bilinmez ucuna:
Ölü yüzüm çekilmişti gecenin burcuna,
Korkmadım sokağa hapsediyorken kapılar.
Adoniram! Hançerle sınandı ustalığın
Ve açıldı gül gibi Toht Kitabı'ndaki giz:
Herkes iki'dir. Ben kimin öteki adıyım?
Söyle: Bulmak mıydı amacın ey yitik ikiz.
"İçimizde bir oyuncu, bir seyirci yaşar"
Ve "akıl ürünleri delilikten de çıkar"
Kazıyınca pıhtısını o yıkık zamanın.
Melek gülümsemiyor artık Öteki Anam,
Çekil! Çünkü "siyah ve beyaz olacak gece."
Ulaşır mı yaralı hayvan gibi bağırsam
Sesim bencil, sevgisiz, muhkem ev içlerine?
Onulmazım. Çağcıl kentin yabanıl yitiği.
Tek giysim vebalı ışıklarla melankoli,
Bir redse kurtulmak bile istemem yazgımdan.
İki'yim: Yakalandım sokakta çırılçıplak
Ve giydirildim başkalarının sözleriyle.
Ah! Karanlığa giren görür beyazı ancak,
Hangisiyim? Biliyorum kimin gözleriyle?
Ne yapsak silinmiyor ruhtan geçmişin izi
Yaşamak kadar ölüm de çağırıyor bizi,
Geçiyorum sokağı fenerle konuşarak
Hem yaşamın imidir hem ölümün her fener
AHMET OKTAY
4 notes
·
View notes
Sözcüklerin tüm anlamlarından yoruldum.
sözcükler, dil değil
beni karla kaplı adaya götüren
Vahşi doğanın sözcükleri yoktur
onun sayfaları yazılı değildir.
her yöne anlamlandırabilinir.
Bir geyiğin ayak seslerine rastlıyorum
Dil, sözcükler değil.
Tomas Tranströmer
3 notes
·
View notes
Açlığım en geniş anlamda anlaşılır değildir: yalnızca besin açlığı olsa idi belki de bu denli ciddi olmayacaktı. Ama açlık sadece besin açlığımıdır? Çok daha genelleştirilmiş bir açlığın başlangıcı olmayan bir karın açlığı varmıdır?
Bu soğurma basit bir gerçeklik kadar büyük bir ütopik doluluk değildir: hiçbir şeyin olmadığı yerde, bir şeylerin olduğunu iddia ediyorum.
Amélie Nothomb
1 note
·
View note