Tumgik
eironiea · 4 months
Text
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi;
Açarım gözkapaklarımı ve doğar herşey yeniden.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Yıldızlar vals yaparlar, kırmızı ve mavi,
Ve keyfi bir siyahlık dörtnal peşinden:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
Düşledim büyüyle beni yatağa çektiğini
Ve çılgınca öptüğünü, delice şarkı söylediğini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Devrilir gökten Tanrı, solar cehennem ateşleri:
Melek ve Şeytan’ın adamları çeker giderken:
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini,
Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni;
Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi.
Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi.
(Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.)
Sylvia Plath
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy
0 notes
eironiea · 6 months
Text
Yer altındaki kuş, yeryüzündeki yasın şarkısını söyler.
Yalnız siz, çılgın yapraklar, siz doldurursunuz yaşamınızı.
Bir kitabın ölmeye geldiği bir plajı alevlendirmeye bir demet kibrit yeter.Açıktaki ağaç yalnız. Rüzgarın kucaklaması ondan daha fazla yalnız.
Şimdiki zamanın kuşkusu ve sözünün hiç kazınmadığı uzakta kızıllığın
bu kör kayası olmasaydı, meraksız gerçek kansız kalırdı. Her sözü
kendimize vaadederken, onu terkederek ilerliyoruz.
Rene Char
0 notes
eironiea · 1 year
Text
sadece ruhumuzu veremediğimiz şeyleri yitiririz.
christa wolf - kassandra
youtube
8 notes · View notes
eironiea · 1 year
Text
4 notes · View notes
eironiea · 3 years
Photo
scarred hearts(2016)
Tumblr media
Inimi Cicatrizate
9 notes · View notes
eironiea · 3 years
Video
youtube
Boşluğa takılmış bir tenis topu Bilmem ki, denebilirse Olsa olsa kaçamaklı bir bakış büyüklüğünde Bir tenis topu Takılmış boşluğa ve zamansızlığa Öylece kalmış.
.......
Ve sonra Bir atış -ah nasıl da incelikli- Bir atış daha -bu defa biraz kısa- Ve atışlar birbiri ardı sıra Nereye Geçmişe, bugüne, daha sonraya..
Edip Cansever
4 notes · View notes
eironiea · 3 years
Text
KARGA
Alışmadığım bir çiçek koklamak isterdim.
Lâkin güle benzemesinden korkuyorum.
Beni niçin eteğimden çekiyorsun karga?
Bunu mutlaka yapacağım.
Sen ömrün hercümercinde
Daima aydınlık ve güzelsin,
Sana karga dokunamaz.
Bir bulut götürmeden başımı
Çabuk beni yıldızlara gönünüz!
Oktay Rifat
Tumblr media
4 notes · View notes
eironiea · 3 years
Text
BUGRAD. CORONA İLE ŞARKI
I Üç yatak örtüsü Celan’ı çapraz düğümlemiş. Bütün uslara karşın yatak, odada yelken açıyor.
Bu nasıl mı olduydu? Celan bir ip buldu büyük bir eğerozaman’da.
Bir düğüm atıyor: Çünkünezaman ve bir ikincisini. DUVAR.
İşte nihayet bir duvar kâğıdı oluyor Tanrı, yelken açıp dolaştığı.
II Freud’lu Celan oturumları 20 Ağustos’ta başlıyor.
Bir piknik yapıyorlar. Paul Celan en rüzgârlı kendi ilk hastane sözcüğünü yiyor: falan filan.
Orada bak! Bu sözcük bir devridaim makinesi. Yaşa! Yaşa!
III Celan, bir kemanın fısıltısında süzülüyor, (Su yüzeyinin yeşiline çizilmiş bir şey de öyle)
çoğunlukla neşeli. Tanrıyı, oğlunu ya da şiiri: onlardan birini mutlaka boğmalı.
Keman bir kedi-köpek yavrusu kadar nazik. Oktavların arasında hiç ayrım yapmayan bir Fransız, Katolik
keman, bütün notalar aynı anda geliyor (adı Grisaille’dir, diyordu Gisele evailde.). Notalar Celan’ın etrafında oturuyor.
Notalar peteklerin balmumlarını boşaltıyor, kazıyor yelkenin üzerini, muzipçe sürüklüyor, çırılçıplak:
Yaşa, yaşa! Burayı bok götürüyor siyah arıların pikniğine dönmüş.
IV Celan, oğlunu bir fasulye sanıyor
Ve imitasyon Kafka'nın masasına getirdiği karları yiyor hiç korkmadan.
Utangaç sözcükler, katolikçe birbirlerine saldırmayı
istemeli, diyor Celan, Freud’a. Celan ağzına kara toprak tıkıştırıyor.
Tanrı mı? diye soruyor hiçbir şey anlamayan Freud. başını sallıyor Celan: he ya.
Vız vız vız! Piqe-nick! Yaşa! Yaşa!
V Ama Tanrı pikniğe gelmiyor. Celan Tanrıyı paylıyor.
Sonunda: Tanrı ona bir iyilik yaptı. O, ellerini,
parlayan, boş bir yağsız yoğurt bardağı gibi devirdi.
VI Celan yazıyor: Son (kez) Akşam Yemeği Psikoloji!
Pusulayı yakıyor, yoğurt ve siyah arıların balmumuyla yiyor.
Celan, Freud’un yüzüne kapıyı çarpıyor.
Freud, sıvışıyor.
VII Celan, dünyanın ilk yoğurt bardağı telefonunu Tanrı ve iplikten imal ediyor.
Celan Tanrıyla dağlara sürülüyor. Hey Bugrad, daha yukarı! Daha yukarı!
ve kulak kesildi, ağzında on Şabat mumunun tümü, düşen sesin
rüzgârının ardına.
VIII Güzeldi her şey. Celan Söz’ü yiyor, Söz Celan’la birlikte, Celan Söz’le birlikte.
Celan benzin halkaları yerleştiriyor çapa zincirlerine Celan oksijeni yelkende büküyor.
Sözcük Celan’ı yiyor. Sesler onaylıyor.
Rüzgar geliyor. Deniz geliyor. Dağlar gidiyor.
Her şey bardak oluyor. Her şey ışıldamakta. Her şeyin üzerini örtmekte.
Aşağı gitmekte. Şey. (Güm!) Bu sadece kendiliğinden anlaşılıyor.
Karla Reimert
(Çeviri: Bora Uzun Yağrı)
5 notes · View notes
eironiea · 4 years
Text
Teorem
Eğer bir doğrunun dışındaki bir noktadan ona paralel bir doğru çizersek güneşlenen bir güz akşamüstü elde ederiz.
Gerçekten de:
Baştan sona bir çift mavi gözü andıran gökyüzünde göletlerin bir gün balıksız olma düşü yansır ve göletler bir öğle sonu tembelliğinde tek başlarına gevşek gevşek yıkanırlar.
Kör ağaçlar bir kutsal ayin kafilesi halinde ağır adımlarla geçer giderler ve en yüksek dallarında avare bir yaprak altın altın cıvıldar.
Sokaklar toplu halde kırlara gezmeye çıkmak isterler ama o kadar yavaştırlar ki yayalar hemencecik tüm sokakları geride bırakırlar; güneşin altında tir tir titreyen halleriyle.
İyice sararmış kırlar tepelere ve sırtlara tırmanırlar ve orada, bacaklarını iyice açıp, geceyi beklerler. Yalnızca her daim endişeli birkaç karakavak, yapraklarıyla bir “mors” alfabesi telgraf ederler.
Akşamüstünün ölçülü nefesleri duyulur her anda ve her şey onun ritmine uyar.
Ben elimin avucunda yapraksız bastonumu taşırım.
Bir meme güneşte mırıldaya mırıldaya uyur durur.
Tüm pencerelerin kirpikleri vardır, kadınlar gibi.
Kilisenin kulesi, bir işaret parmağıymışçasına son beyaz bulutu gösterir.
Mırıldanılan bir şarkı, ardından bir sessizlik ve sonra İsa geçer oradan sesler satarak.
Kırlangıçlar saat yediyi küsuratlarından öperler.
Rüzgârgüllerinin yaylım ateşi başlar havada.
Şu katırın kulakları -oradan fark edilmese de- tekrar tekrar emer akşamı.
Güneş benim yakalarımda söner.
Şimdi saat, sokak lambalarının yapayalağuz birer birer doğumlarına başladığı saattir.
Birisi hafifçe çevirir yıldızların düğmesini.
Lakin bizim göstermeyi amaçladığımız şey bu değildir.
Luis Buñuel
Çeviri: Bülent Kale
Tumblr media
1 note · View note
eironiea · 4 years
Text
Gelmiyorsun artık bu bahçeye,
Yollar acı çekmekten ve yalnız olmaktan siliniyor,
Otlar senin ölü yüzün anlamında.
Senin için önemli değil artık saklı olması
Taşta karanlık kilisenin, ağaçlarda
Daha kırmızı bir güneşin körleşmiş yüzünün,
Yetiyor sana
Uzun uzun ölmek uykuda gibi,
Sevmiyorsun artık birleştiğin gölgeyi bile.
Yves Bonnefoy
13 notes · View notes
eironiea · 4 years
Text
León Ostrov’a
Bayım Bir kuş oldu kafes ve uçtu ve kalbim bir deli haykırıyor ölüme ve gülüyor rüzgârın ardından tüm sayıklamalarıma. Ne olacak bu korkuyla benim halim. Ne olacak bu korkuyla benim halim. Değil mi ki raksetmiyor gülüşümde ışık ne de zihnimdeki güvercinleri alazlayan mevsimler çırçıplak kaldı ellerim ve gitti ölümün ölülere yaşamayı öğrettiği yere.
Bayım Var olduğum için havanın bu ezası Kanımı içen ecinni Havanın ardında. Bir felaket ki O mebzul boşluk işte kerahet 
Şimdi vaktidir dudaklara kilit vurmanın Haykırdığını duymanın forsaların Seyre dalmanın Hiçlikte asılmış her bir ismimi.
Bayım Yaşım yirmi Gözlerim de var bir yirmisinde Aşikâr ki tek bir söz çıkmıyor ağızlarından.
Bayım Bir lahzada tükettim hayatımı Paramparça oldu son masumiyet Hat’a ve kat’a Paramparça. Ne yapayım kendime kıymayıp bir aynanın önünde Bir kez daha yitmeden denizde Işıkları yanan Koca bir sefinenin beni beklediği? Damarlarımı söküp bedenimden Gecenin öte yanına aşan bir merdiven yapmayacaksam Ne yapayım ki onları? Başlangıç nihayeti doğurdu Her şey aynı kalacak Ziyan olan gülüşler Mütecessis merak aşka öykünen onca jest Her şey aynı kalacak Ne ki kollarım ısrarlı dünyayı kucaklamaya çünkü hâlâ öğretmemiş kimse onlara artık çok geç olduğunu
Bayım Kanımdan tabut saç etrafa Çocukluğumu hatırlıyorum küçük bir kız olduğum günleri Çiçekler elimde solardı Zira yaban dansı neşenin Paramparça ederdi kalplerini Güneşin kapkara doğduğu sabahları hatırlıyorum Küçük bir kızken   Dünden öte değil hani Hani şu asırlar öncesi
Bayım Bir kuş olup uçtu kafes ve yiyip bitirdi tüm ümitlerimi
Bayım Bir kuş olup uçtu kafes Ne olacak bu korkuyla benim halim.
Alejandra Pizarnik
Tumblr media
6 notes · View notes
eironiea · 5 years
Quote
Senin bilinçli bedeninde gerçek, hep birkaç düşgücü dakikası önde gider. Hiç kapatılamayan bu ara, bu dünyanın eylemlerine yabancı bir uçurumdur. Ve yalın bir gölge değildir hiçbir zaman; gecenin bağışlayıcılığı, dinsel ölümötesi, bozulmaz çocukluk gibi koksa da.
René CHAR
5 notes · View notes
eironiea · 5 years
Text
Bağlılık
Kentin sokaklarında sevgilim var benim. Nereye gittiği önemli değil bölünmüş zamanın içinde. Artık sevgilim değil, herkes onunla konuşabilir. Artık anımsamıyor, gerçekte kim sevmişti onu?
Bakışların dileğinde benzerini arıyor. Bağlılığımı yürüyor uçtan uca. Umudun resmini çiziyor, sonra da hafif, uzaklaştırıyor onu. Kendi istemese de ağır basıyor.
Mutlu bir batık gibi dibinde yaşıyorum onun. Yalnızlığım onun hazinesi, o bilmese de. Atılımını çevreleyen büyük boylamda özgürlüğüm içten içe oyuyor onu.
Kentin sokaklarında sevgilim var benim. Nereye gittiği önemli değil bölünmüş zamanın içinde. Artık sevgilim değil, herkes onunla konuşabilir. Artık anımsamıyor, gerçekte kim sevmişti onu ve kim aydınlatıyor uzaktan, düşmesin diye.
René Char
Çeviren: Samih Rifat
YKY-sayfa 24
7 notes · View notes
eironiea · 5 years
Text
BALKON
Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde
Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
Anneler anneler elleri balkonların demirinde
İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar
Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
Şezlongunuza uzanın ölü
Gelecek zamanlarda
Ölüleri balkonlara gömecekler
İnsan rahat etmeyecek
Öldükten sonra da
Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarları
Sezai KARAKOÇ
16 notes · View notes
eironiea · 6 years
Text
Gérard De Nerval
Siyahın gezginiyim: Her gün daha derine Yanar akşamla caddede vebalı lambalar, Bezgin, sıkıntıyla bakar herkes benzerine; Redingotlarıyla mumya gibi otururlar İş yerlerinde, kahvelerde. Ve akar zaman. -Birden söner uzak bir yıldız gibi yaşaman- Demek isterim, alımlı kadının birine. Çünkü kanar "bir mezarda bırakılan aşklar": Adrianne! Jenny! Yıllardır bakir bir dulum ben, Avuntu bilmez. Nafileydi tüm yolculuklar O arayış: Kara güneş içimdeydi zaten. Gittim harfin ve sayının bilinmez ucuna: Ölü yüzüm çekilmişti gecenin burcuna, Korkmadım sokağa hapsediyorken kapılar. Adoniram! Hançerle sınandı ustalığın Ve açıldı gül gibi Toht Kitabı'ndaki giz: Herkes iki'dir. Ben kimin öteki adıyım? Söyle: Bulmak mıydı amacın ey yitik ikiz. "İçimizde bir oyuncu, bir seyirci yaşar" Ve "akıl ürünleri delilikten de çıkar" Kazıyınca pıhtısını o yıkık zamanın. Melek gülümsemiyor artık Öteki Anam, Çekil! Çünkü "siyah ve beyaz olacak gece." Ulaşır mı yaralı hayvan gibi bağırsam Sesim bencil, sevgisiz, muhkem ev içlerine? Onulmazım. Çağcıl kentin yabanıl yitiği. Tek giysim vebalı ışıklarla melankoli, Bir redse kurtulmak bile istemem yazgımdan. İki'yim: Yakalandım sokakta çırılçıplak Ve giydirildim başkalarının sözleriyle. Ah! Karanlığa giren görür beyazı ancak, Hangisiyim? Biliyorum kimin gözleriyle? Ne yapsak silinmiyor ruhtan geçmişin izi Yaşamak kadar ölüm de çağırıyor bizi, Geçiyorum sokağı fenerle konuşarak Hem yaşamın imidir hem ölümün her fener 
AHMET OKTAY
Tumblr media
4 notes · View notes
eironiea · 6 years
Text
Sözcüklerin tüm anlamlarından yoruldum. sözcükler, dil değil beni karla kaplı adaya götüren Vahşi doğanın sözcükleri yoktur onun sayfaları yazılı değildir. her yöne anlamlandırabilinir. Bir geyiğin ayak seslerine rastlıyorum Dil, sözcükler değil.
Tomas Tranströmer
3 notes · View notes
eironiea · 6 years
Text
Açlığım en geniş anlamda anlaşılır değildir: yalnızca besin açlığı olsa idi belki de bu denli ciddi olmayacaktı. Ama açlık sadece besin açlığımıdır? Çok daha genelleştirilmiş bir açlığın başlangıcı olmayan bir karın açlığı varmıdır?
Bu soğurma basit bir gerçeklik kadar büyük bir ütopik doluluk değildir: hiçbir şeyin olmadığı yerde, bir şeylerin olduğunu iddia ediyorum.
Amélie Nothomb
1 note · View note