Tumgik
unutulankral · 2 years
Text
Karadağ’da Yaz
Uzun süren soğuk günlerin ardından yaz nihayet kapımızda. Dolayısıyla tatil planları da her şeye rağmen yapılmakta. Bir yakınımın tatil dolayısıyla gitmek istediği Karadağ’ı bana sorunca ona yazdığım tavsiye notu bir gezi yazısına dönüştü. Bana da burada paylaşmak düştü. Güzel bir yolculuğa çıkmaya hazır olun, başlıyoruz…
Karadağ seyahati birçok şekilde gerçekleştirilebilir. Biri Arnavutluk’un kuzey kenti İşkodra’dan araçla vizesiz bir şekilde sınırdan geçmektir. Diğeri ise uçakla Tivat’a veya başkent Podgorica’ya inip güneye doğru devam etmektir. Ben arabayla seyahat ettiğim için ilk seçeneği yazmak istiyorum.
Arnavutluk sınırından geçer geçmez Bar şehri, Karadağ’ın güzel aynası elmas Adriyatik (Jadransko More) ile karşılaştığımız ilk yer olacaktır. Şirin bir kıyı kenti olan bu yer karşı kıyıdaki İtalyan Bari şehriyle uzaktan en yakın arkadaşlardır. Güney de ise Boşnakların ve özellikle Arnavutların yaşadığı müslüman şehir Ulcinj (Ulçin) yer alır. Daha kozmopolit bir şehir olan Ulcinj’de çan ve ezan seslerini aynı anda duymak mümkün. Şehrin tarihi mimarisi ise sadece kartal yuvası gibi konumlanan mahallelerinden ibaret olması ile beraber, kıyıya doğru uzanan ana caddede 20.yy yapıları bulunur. Arnavutların işlettiği Bonita restaurantta Pljeskavica yemek bu şehre ziyaret için bana göre en önemli nedendir. Büyük bir halk plajı bulunur ve deniz biraz dalgalı olup, kalabalık olur. Burada denize girmektense denizi izleyip bir maccihiato içmek bana göre şehre ziyaret edenlerin ikinci farzı olmalı. Sadece farza değil günaha da davet adettendir. Ayrıca bu şehirde Ada Bojana isminde bir çıplaklar kampı vardır.
Tumblr media
Kuzeye doğru devam edelim. Güneyden sırasıyla Ulcin ve Bar şehirlerini geçtikten sonra St. Stefan’a ulaşırız. Harika yarım ada manzarasıyla yol kenarında bulanan bir restaurantta mola verip güzel bir espresso içmeye değer. Daha sonra ise tatil mabedi Budva’ya doğru yola çıkabiliriz.
Kako Budva druga nema! (Budva gibi, ikincisi daha yok!) İşte lafı gediğine oturtmak diye buna denir. Budva; tarihi kale-içi, gündüz plajları, gece hayatı ile enfes bir tatilin kapısını aralar. Açık hava klüpleri, kale-içi butikleri, harikulade deniziyle gençlerin ve pravoslav diasporasının (Sırp, Rus) tatil için en çok tercih ettiği yerlerin başında gelir. Balkanlara gitmişken yenilmeden, içilmeden dönülmesi kattiyen memnu olan şeyler vardır. Bunların başında köfte türevleri, kahve ve dondurma gelir. Köfte türevlerini ise en iyi Boşnaklar icra ederler. İşte tam burada bir Boşnak restaurantı bulmalı! Kendinizi yormayın, Çako buldu: Restaurant Sarajevo. Budva’da domuz etinden yapılan bir şey yemek istemiyorsanız kendinizi geleneksel olmayan fast-foodlara veya bir tavuk filetosuna hapsetmeyin. Balkanlar, gelenektir, gelenekseldir. Her noktada farklı bir renk ve tüm renklerin oluşturduğu bir hümanist harmoniler dünyasıdır! Sabah burek yemeye, akşam ise güzel bir ćevapi (parmak köfte) veya pljeskavica (büyük yuvarlak köfte) yemeye gidilebilir. Ayrıca deniz kıyısındaki balık restaurantı Jadran Restaurant otantik ambiyansı ile eski Yugoslavya’dan izler taşır; burası bir yaz akşamı yemeği için güzel tercih olabilir. Gece hayatı ise Perla’dan akar, kale-dibi kokteyl klüplere oradan ise kale-içi barlara kadar uzanır. Bir orta çağ şehrinin kale duvarında müziğin ve Adriyatik yelinin etkisiyle alkol içmeden sarhoş olabilirsiniz. Fiyatlar ise birçok Avrupa şehrine nazaran uygundur. Biz Türkler için, Avrupa kıtasında (Balkanlar’ın da aslında tümüyle farklı bir kıta olarak anılması hiç şüphesiz yerinde olacaktır.) vizesiz gidilebilecek ve sıcak bir denize kıyısı olan iki ülkeden (Arnavutluk) biri Karadağ’dır. Karadağ ise Budva’dır.
Şahsi fikrim Budva’da konaklamalı ve daha sonra bir araç vasıtasıyla 25 km uzaklıktaki Kotor’u mutlaka ziyaret etmeli. Boka Kotorska (Kotor Körfezi) doğal güzelliğiyle sizi büyüler. Ülkenin isminin neden “Karadağ” olduğunu burada anlarsınız. Kıyı kenarında bu harika manzaranın eşliğinde soğuk bir şeyler içmek, muhteşem bir terapi gibi olacaktır. Dağların arasından bir tablonun içindeymiş hissi veren girintili-çıkıntılı kıyılar, körfezin ortasında kurulan bu şehri ziyaret etmemiz için en yeterli sebeplerden biridir. Kotor şehrinin merkezi kale-içidir. Kale-içi harika taş yapılar, birçok medeniyetin izlerini hala taşır. Kotor’a bir de 6.yy’da Venedikliler tarafından yapılmış şehri tümüyle tepeden gören St. Giovanni kalesi üzerinden bakmak mutlaka bu şehirde listemizde olması gereken gidilecek önemli noktalardan biridir.
Kotor’da güzel bir gün geçirdikten sonra biraz kararsız kalabileceğiniz bir durum olabilir. Ya kuzeye Perast’a ya da batıya Tivat’a doğru yola çıkmalısınız. Tivat’ı tercih ettiğinizi düşünelim. Perast’a ne yazık ki ben gidememiştim. Kesinlikle gitmeli.
İnsanoğlunun lüks ve ihtişam tutkusu Tivat’taki yat limanının temsilinde büyüleyici haliyle mevcut. Yat limanını çevreleyen en iyi malzemelerle inşa edilmiş lüks yeni yapıların altında mağazalar, restaurantlar ve cafe-restaurantlar mevcut. Gözlemlediğim kadarıyla denize girmek için bir plaj bulunmuyor. Tivat daha çok alışverişin ve lüksün adresi diyebiliriz. Şimdilerde inşa edilen Galataport’un çok daha üst düzey hali olarak da tanımlamak fena bir örnek sayılmaz. Kotor-Tivat arası ise 11 km. İkisine de Budva’dan günübirlik gezilerle ziyaret gerçekleştirilebilir.
Kuzeyinden güneyine, baştan çıkarıcı Adriyatik’in refakatinde, ‘karadağ’ların gölgesinde, nüfusu az ama gönlü bol insanların samimi misafirperverlikleri arasında harika bir tatil için Karadağ kesinlikle keşfe değer. 🇲🇪
10 notes · View notes
unutulankral · 5 years
Photo
“Son zamanlarda izlediğim en güzel şiir.”
Tumblr media
Maggie Cheung & Tony Leung publicity still for “In the mood for love”
13K notes · View notes
unutulankral · 7 years
Photo
İyi ki buradaydın Camus...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
20. yüzyıla damga vurmuş, varoluşçu felsefenin öncülerinden, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Albert Camus, 104 yıl evvel bugün doğmuştu.
878 notes · View notes
unutulankral · 7 years
Text
Bıraktım kendimi şehrin ara sokaklarına, 
Çarpıştım kendimle; buluştum. 
Yavaş adımlarla bekledim dinmesini yağmurun, 
Ağlayan bir sarhoş gibi. 
Tırmandım vicdanımın çıkmaz yokuşunu,
Kutsal kıldım yalnızlığımı,
Saygı duydum mutluluğuna hayvanların, 
Hiç bitmeyecekmiş gibiydi yolun başı.
2 notes · View notes
unutulankral · 7 years
Link
Hiçbir şey anlamadan, çok şey hissetmek; budur.
0 notes
unutulankral · 7 years
Text
‘Yiyesim geliyor güzelliğinin yakıcı ışığını,
gururlu yüzünde hükmedici burnunu, 
kirpiklerinden kayan gölgeyi’ 
2 notes · View notes
unutulankral · 7 years
Text
Gökyüzünden yaklaştım, saçlarının kızıl parıltısına, 
senin için saklanmış şaraptır benim kanım.
Ekmek, ateş, kan ve şarap:
Dünyevi bir aşktır bizi saran.
1 note · View note
unutulankral · 7 years
Text
Kadehlerin tokuşturulması, gecenin en kutsal marşı olabilirdi fakat senin ritmin yine sessizliğin çığlığıydı. Dünyanın sonuna kadar gitmek, en sonunda kendine varabilmek, ruhun aydınlanışıysa eğer bu da gecenin karanlığını sonsuz yok edebilirdi. 01.52
2 notes · View notes
unutulankral · 7 years
Photo
Şişme mont, kot, kapşon. / Zerafet, asillik, estetik.
Tumblr media
Then and Now: The London Undeground
239 notes · View notes
unutulankral · 7 years
Text
"Spor arabalarla değil, okuduğu kitaplarla fotoğraf çektiren ve mal varlığı yerine kocaman kütüphanesiyle övünen insanlarla dost olmalı."  
"Kitap okuyan kadın çekiciliği diye bir şey var. Başı öne eğilmiş, saçları yüzüne düşmüş, gözlerinde hem dalgın hem de dikkatli bir ifadeyle."
2 notes · View notes
unutulankral · 7 years
Video
youtube
 Jazz, gecenin kapı aralığıdır.  🍷🌹
1 note · View note
unutulankral · 7 years
Text
Hava kararmaya başladığında, aynı zamanda kutsallaşırken gün; hafızam yitiriyor her dakika benliğini, siluetin canlanmaya başladığı an. 
Ruh inlemeleri ve gece nirvanasının göklerde yankılanışı, her yalnızı buluşturuyor kozmosun her yerinde, varoluşun tam dibinde. 
Sen, söyle bana ötekilerden ve en çok da kendinden sakınan! Buldun mu özünü, kaybettin mi yine kendini yoksa kendinde bile değil misin hala?
0 notes
unutulankral · 8 years
Photo
So Long Marianne şarkısının kahramanı ve bir zamanlar Cohen’in sevgilisi olan Marianne Ihlen bu yıl Temmuz ayında ölüm döşeğindeyken Cohen’den bir e-mail alıyor:
İşte Marianne, artık o kadar yaşlandık ki bedenlerimizin havlu attığı saat geldi çattı ve sanırım çok geçmeden senin peşinden ben de geleceğim. Emin ol o kadar yakınındayım ki arkana şöyle bir uzansan elin elime değer. Bil ki senin hep güzelliğini ve aklını sevdim fakat artık bundan bahsetmeme gerek yok, bu konuda bilinecek ne varsa biliyorsun. Şu an sana sadece iyi yolculuklar dilemek istiyorum. Elveda eski dost. Sonsuz sevgiyle. Yolun sonunda görüşürüz.
İki gün sonra Marianne’in arkadaşından gelen cevap:
Sevgili Leonard,
Marianne dün uykusunda bu hayattan usulca ayrıldı.
Tamamen huzur içinde, etrafında yakın arkadaşlarıyla. Mektubunu aldığında bilinci açıktı, konuşabiliyor, gülebiliyordu. Okuduğumuzda gülümsedi, sadece onun gülümseyebileceği bir şekilde. Sen “hemen arkandayım, uzanabileceğin mesafedeyim” derken elini kaldırdı.
Durumdan haberdar olman Marianne’e derin bir huzur verdi, iyi yolculuklar temennin de ekstra kuvvet.
Son saatinde elini tuttum ve Bird on the Wire’ı mırıldandım, çok hafif nefes alıp veriyordu. Odadan ayrıldığımızda ruhu pencereden uçuverdi yeni serüvenlere. Başını öptük ve ona senin ölümsüz sözlerini fısıldadık.
Hoşçakal Marianne…
Tumblr media
RIP - Leonard Cohen
1K notes · View notes
unutulankral · 8 years
Text
Ruhumun kurtuluşunu arıyorum.
0 notes
unutulankral · 8 years
Text
Sivil darbeler, demokrasi kamuflajı altında gizlenemez. 13 yılda yaşanan tüm can kayıpları, değiştirilen algılar ve kutuplaştırılan halk, askeri darbeden farksız olarak yapılan sivil darbeyle başarıya ulaşmıştır. Askeri darbeleri eleştirenler; yaptıkları sessiz devrimleri, hapishanelerde kelepçeledikleri insanları, masumken öldürdükleri, saldırılması için işaret ettikleri kişileri görmezden gelemezler.
15 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı'nın halkı sokaklara ve meydanlara davet etmesi, önceki yıllarda gerçek demokrasi savunucularına karşı Polis'e yetki vererek olayları kanlı bir şekilde bastırmasıyla ikiyüzlü bir tavır sergilediğinin alenen göstergesi olmuştur. Nitekim dün de halkı galeyana getirip belli bir güruhu askerin karşısına çıkarması, askerlerin hakarete ve işkenceye uğrayarak öldürülmelerine yol açmıştır. Başka bir ülkenin askerine karşı zafer kazanılsa dahi yapılamayacak davranışlar, ülkenin kendi evladına yapılmış ve masum er askerler ayaklarda çiğnenmiş, kemerlerle dövülmüş, hakarete uğramış ve bir askerin de kafası, ellerinde aynı bayrağı taşıyan vicdansızlar tarafından cani bir şekilde kesilmiştir.
Her seferinde yazmaktan çekinmediğim, ‘Demokrasi ve Çoğunluğun Zihniyeti’ konusunda yine Türkiye üzerinden düşünmeye başladığımda sonsuz kötülüklerle dolu, ne yazık ki umutsuz bir gelecek görüyorum. Halkı temsil eden ‘Baş'komutanın, askerlerin üzerinde saldığı halkın zihniyetini ve gaddarlığını, kendi meclisini bombalayan zihniyetten farklı göremiyorum. 161 kişinin öldüğü bu iç savaştan sonra bir bayram havasında, ellerinde Türk bayraklarıyla dolaşan bu sapkın insanları anlayamıyor ve bizi birbirimize bu kadar uzaklaştırılanları da asla affedemiyorum…
6 notes · View notes
unutulankral · 8 years
Text
"İnsanın bedeni tıpkı yalnızlık gibi
Kulakları ve gözleri kocaman bulutlar çizer
Artsız arasız ruhumuz ve derinin üstünde
Eldiven gibi giyilmiş yara yara üstüne
Engellerin arasından gökyüzüne yükselir
Buzdan iradenin ve
Kuş kanatlarının üstünde
Ve kendi ormanlarının
Canlı hapishanesinde
Parmaklarının arasından işitir
Yedi denizin kükreyen ve
Parıltılı boru sesini
Ruhumuz bedensiz
Bir günahkar sanki
Ve sanki cevapsız bir bilmece..
Ne eylem ne düşünce ve ne tek bir satır gelir
Kimsenin raks etmediği o yerde
Raks edip dönenden..
Ve ben rüyamda
Bana bir başka kılıkta
Başka bir ruh gibi görünürüm
İnançsızlıktan umuda koşar
İspirto üzerindeki alev gibi
Gölgesini salmadan gezer yeryüzünde
Ve yadigar olarak masada bırakır
Leylak kokusunu…
Koş çocuğum
Taşı bu bedeni güçlüysen
Ve bakır halkanı kovala
Bu evrende elinde sopayla,
Artık her adım
Yaklaştırırken onu
Yeryüzü neşeli ve kuru
Bir şekilde çınlar kulaklarında…"
Arseniy Aleksandroviç Tarkovskiy
0 notes
unutulankral · 8 years
Text
Cihangir'de masum insanlara sopalarla saldıran zihniyet, masum insanlar için hiçbir zaman hükümete ses yükseltmeyen, yapılan terör eylemlerindeki zihniyetin alt yapısını içinde barındıran, kendileriyle ortak algıya sahip kişilerin oy potansiyeliyle başa gelip aynı örgütlere silah yollayan zihniyetle ne yazık ki aynıdır.
Terör; yalnızca bomba, silah vb. gibi ateşli silahların haricinde faşizan zeminde fikirlerde, yumruklarda ve sopaların ucunda da kendisini gösterebilir. Dolayısıyla çeşitli yollarla alıştırılmaya çalışılan olaylar ve ölümler, toplumda yaratılan algı ve ayrıştırmalarla yakında büyük bir kaosa ve sürekli can kayıplarına karşı toplumu tepkiden uzaklaştırabilir. Burada kavramamız gereken konu, faşist temelli ‘mahalle olayları’ diyebileceğimiz ve küçük bir perspektifle sosyolojik minvalde inceleyeceğimiz konuların aslında daha geniş bir çerçevede ele alınıp, doğuracağı vahşeti önceden önlememiz için tepkimizi sert bir şekilde boyun eğmeden vermemiz gerektiğidir. Her 'terör’ olayının temelinde söndürülememiş bir kıvılcım vardır ve bizler o kıvılcımı büyümeden tez bir şekilde akılla, vicdanla, sevgiyle ve nihayetinde barışla hep birlikte söndürmeliyiz!
1 note · View note