Tumgik
#yabancı sermaye
cagdasyatirim · 8 months
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
6 notes · View notes
paravesiyaset · 6 months
Link
Yabancı sermaye kapitülasyonların günümüzdeki üz düşümüdür Emperyalizmin günümüzde tanımı ise: '' Ekonomik yönden az gelişmiş ülkelerin gelişmiş olanlara tâbi olmasını sağlayan ekonomik, siyasal ve askerî ilişkileridir '' Atatürk'ün çok bilinen bir sözüdür. Yabancı sermayenin hakimiyeti, Türkiye'nin bağımsızlığı için tehlike arz eder. Yabancı sermayenin Türk ekonomisine fayda ve zararları
0 notes
kendime-analizler · 6 months
Text
Borsa şişmesi enflasyonu nasıl etkiler
Borsa ve şirket satışlarının enflasyonla ilişkisini incelemek yatırımcı ve tüketici gibi ayrı görülen dünyaların acımasız ilişkisini anlamamıza biraz kapı aralayabilir.
Henüz borsaya açılmamış bir şirket hayal ederek başlayalım. Bu şirketin 1000₺ sermayesi var ve yılda 20 bin satış yaparak net olarak 2 bin kar ediyor. Öz sermayesinin tam 2 katı hersene kar ettiği için hemen her yatırımcı için son derece karlı bir şirketten bahsediyoruz.
Bu karlı şirket birden borsaya açılmaya karar veriyor bin ₺ olan sermayesi için hisse başına 20 kat fiyat çekerek son derece karlı bir "halka açılma" gerçekleştiriyor. Eski patron şirketin çoğunluk hissesini sattığı için yeni yatırımcı(lar) yeni bir yönetim atıyorlar. Sermayedarlar yatırımlarına karşılık koydukları paranın %50 si kadar yıllık kar hedefi tespit ediyorlar.
İşte tam bu aşamada işler değişiyor. Yüksek fiyata yerli firmayı satın alan yerli / yabancı sermayedarların istediği kar oranına göre yıllık kar beklentisi 10 bin oluyor. (Yeni yatırımcılar şirketi 20 bine aldılar) Bu durumda şirket yönetiminin eskiden 20 bin satış yapıp bundan gayet kayıtlı bir şekilde 2 bin kar ederken artık 5 kat daha fazla kar etmesi gerekiyor. Bunun için de eskiden 20 bine sattıkları aynı ürünleri artık 28 bine satmaları gerekiyor. (18 bin maliyet +10 bin kar beklentisi toplam 28 bin)
İşte nur topu gibi %40 enflasyon böyle oluyor. Klasik Ekonomi kuramında olmayan bu olaya ben KAR beklentisi enflasyonu adını veriyorum.
Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum bu senaryoda firmanın maliyetleri hiç değişmiyor ilk baştaki gibi toplam maliyet 18 bin. Şirketin muhasebe defterlerinde bir artan bir girdi fiyatı falan yok. Eğer aynı dönemde maliyetler döviz kuru artışı ve benzeri nedenlerle artmadığını varsayıyoruz.
Tumblr media
Foto) Hava ile şişirilmiş bina aynı zamanda fiyatı şişirilmiş şirketlere örnek / model olabilir.
Hatta daha da acı olanı şirketin kasasına sermaye yani doğrudan yatırım olarak giren 1 lira bile yok. Şirketin aldığı bir araç, gereç ya da yaptığı bir yatırım projesi de yok. Sadece hisse senedi alış verişi yapıldı.
Birileri bizlerin ürünlerini satın aldığı şirketleri yüksek fiyattan borsada bilmediğimiz kişilere satıyorlar onlar da çok yüksek fiyattan şirketi satın aldıkları için fiyatlara yüklenmek durumunda kalıyorlar. Yeni sermayedar da aslında bunu yapmaya mecbur çünkü şirketi gayet pahalıya aldı ve yatırımını kara dönüştürmek zorunda. Hepsi bu kadar basit.
Borsada yüksek fiyata satılan bütün şirketlerin yüksek kar beklentisini de enflasyon olarak bizler ödüyoruz. Bu şirketlerde yeni yatırım olarak bir masa alınmamış olsa bile.
Belki %40 az görünebilir
Buradaki örnekte anlatmaya çalıştığım %40 rakamı az görünebilir. Ancak örneğimizde bütün girdilerin sabit varsayıldığını ve döviz kuru artışı olmadığını hatırmakta fayda var. Eğer döviz kuru artışı ya da benzer bir ortaklık yapısı değişmesi nedeniyle tedarikçilerin 28 bin olan maliyetleri 40 bin gibi bir seviyeye çıkaracağını öngörürsek o zaman örnek firma toplam satışlarını 50 bin (10 bin kar beklentisi) teleye çıkarmak zorunda kalacaktır. Bu durumda eskiden aynı ürünlerin toplam satış bedeli 20 bin iken birden bire aynı ürünlerin fiyatı 50 bine çıkacaktır. Bu da birleşik olarak % 150 lik enflasyona karşılık gelir.
Kar beklentisine dayalı fiyat artışının tedarik zincirleri üzerindeki enflasyonist artışı döviz kuru artışından daha güçlü ve yıkıcı olduğu anlatmaya çalıştığım bu örnekte görülmektedir.
Tüketici açısından dikkat edilmesi gereken neler olabilir
Markette ürünlerini aldığınız firmaya dikkat etmek bu konuda bir önlem olabilir. Ancak bu da başka bir yazının konusu. (Illustration by @mienar)
Tumblr media
0 notes
Text
Tumblr media
0 notes
minthalil · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
Text
Tumblr media
0 notes
aynodndr · 7 months
Text
Tumblr media
BİZİM kuşaklar arada kaldılar. Bizler "bilgisayarlar" ile "daktilolar" arasında kaldık.
"Tel dolaplar" ile "buzdolapları" arasındaki kuşağız biz.
"Nihansın dideden" ile "Love story" arasındaydık.
Vitrindeki "Renkli ti-vi" ile evdeki "siyah-beyaz" arasında ne kadar gidip geldik, bilemezsiniz.
"Hamburger" ile "köfte" arasındaki kuşaktır bizim kuşak.
* * *
"Mahalle bakkalı" ile "süpermarketlerin" arasında... "Veresiye defterleri" ile "kredi kartları"nın tam ortasındaydık.
"Milliyetçilik" ile "yabancı sermaye" arasında bir yerde...
"G-string" ile "dantel don" arasında...
"Yerli malı" ile "marka" arasında...
"Aşk" ile "flört" arasında...
"Ucu parfümlü mektuplar" ile "e-mail'ler" arasında...
"Alın teri" ile "kolay para" arasında...
"Meyhane" ile "Reina" arasında kaldık...
* * *
Arada kalan kuşağız biz.
"Tel çember" ile "ateş eden pilli robot" oyuncaklarının arasında kala kala büyüdük.
"Arnavut taşı" ile "asfalt" sokakların kesiştiği köşeydi yerimiz.
İşte bakın;
"Cumhuriyet" ile "demokrasi" arasında sıkıştık, birisine koşsak öbürünü yitiriyoruz.
"Namus" ile "para" arasındayız.
Hangisi?..
"Havuç maskesi" ile "botoks" arasında...
"Berber Mahmut" ile "Erkek kuaförü Lemi" arasında kalmaktı bizimkisi.
* * *
Yine şaşkınız bu günlerde.
El öpülen, şeker ikram edilen ziyaretler mi, yoksa Antalya'ya gitmek mi bayram?..
Aradayız yine dostlar.
Böyle günler gelip çattığında benim canım sıkılır.
Uçuk aklım eski ile yeni arasında sıkışıp kalır.
Tek ayağımın üzerinde zıplaya zıplaya dönerim.
Sonunda...
Gülmek ile ağlamak arasında...
Bükerim boynumu.
Bir yanımda sevinç, bir yanımda hüzün...
Bekir Coşkun
28 notes · View notes
doriangray1789 · 6 months
Text
MUSTAFA KEMAL TÜRKİYESİ: DEVRİM OCAĞI...
Sizlerle The Economist dergisinin 7 Eylül 1923, 11 Nisan 1925 ve 26 Haziran 1926 sayılarından bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum. Dikkat buyurun lütfen!!
1-)''Türkiye, en kısa zamanda, ekonomisini yeniden kurmak; ve ekonomik faaliyetlerini canlandırmak zorundadır; fakat bunu, 'yabancı sermaye ve Teknoloji'nin yardımı olmaksızın gerçekleştirebilmesi imkân dışıdır. Türkler, ülkede ecnebi çıkarlarının; katı bir kesinlikle, Türkiye'nin egemenliğine bağımlı kılınmasını; öbür taraftan, hızlı bir ekonomik kalkınma hamlesinin gerçekleştirilmesini isterken; bu iki isteğin birbirine karşıt olduğunu kimse düşünmüyor.''
2-)''Ecnebi sermaye sorunu, kendilerini çıkmazda bulan, Türk liderlerini düşündürmektedir: Bağımsızlığın ve -Türklerin deyişiyle- 'ulusal bütünlüğün' korunması için; ülkenin, zengin doğal kaynaklarının, bir an önce geliştirilmesi zorunludur; bu ise ancak, ecnebilerin yönetim katkısı ve mali desteğiyle gerçekleşebilir. Özellikle, büyük dış borç altına girilmesi ya da ecnebilere geniş imtiyazlar tanıyan bir politika uygulanması, hızlı bir üretim artışı sağlayabilir. Ancak, her şeyden önce Cumhuriyet yönetiminin, mutlu yalnızlık ve mutlak bağımsızlık tutkularından vazgeçmesi gerekmektedir...''
3-)''Türkiye'nin doğusundaki ekonomik, daha doğrusu tarımsal gerileme; Ankara Rejiminin geleceğini tehlikeye atacak ölçüye varmış durumdadır ve Türk Hükümeti bu konuda, danışmanlık ve yardım için ecnebilere başvurmadığı takdirde; zaten az sayıdaki nüfusun ürettiği verimsiz ürünlerin, daha da düşmesi kaçınılmaz olacaktır...'' Cumhuriyetin denetimine tabi tutulmayan hiçbir sermaye ve sermaye girişimine yanaşmayan Mustafa Kemal, sadece bununla kalıyor mu? Hayır. Ne yapıyor? Bölgedeki tüm ülkeleri bağımsızlığa davet ediyordu. Peki nasıl? ”…ben bugünkü Fransız idarecilerinin, Suriye ve Lübnan’a öyle kolay kolay istiklâl vereceklerinden emin değilim; zaten uygulamayı birtakım yersiz bahanelerle üç sene sonraya ertelemeleri buna kanıt sayılabilir. Binaenaleyh biz hareketimiz kapsamına onları da alarak, kısa yoldan, gerek Suriye ve gerekse Lübnan’a, özledikleri gerçek bağımsızlığı sağlayabiliriz…” ”…Suriyelilerin ordusu yoktur, fakat bizim ordumuz kâfi; söz veriyorum, icab ederse girerim ve sonra yine çıkarım; temenni ederim ki, buna mecbur olmayalım…” Hem kendi ülkesinin kalkınmasını, kendi kurduğu rejimin kontrolüne bağlayan, hem de çevresindeki ülkeleri bağımsızlığa teşvik eden bir liderdi Mustafa Kemal. Bu ruh en çok İngiltere'yi rahatsız ediyordu. Sonra ne oldu?
1-)Nasturi isyanı patlak verdi.
2-)Şeyh Sait isyanı başladı.
Şimdi bakın bakalım Gazinin kurduğu partiye.. Cumhuriyetçiler mi kalabalık? Şeyh Sait diye ağlaşanlar mı? İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına...
7 notes · View notes
sensedim1938 · 8 months
Text
Faizlerde son durum
Normal mevduat faizleri, Akbank 1,5 milyon için %40 Halkbank 5 milyon için %43
Kkm dönüşleri için +3 puan veriyorlar.
Bazı yabancı sermayeli bankalar için %50 konuşuluyor.
Nas vardı hani???
18 notes · View notes
paravesiyaset · 2 years
Link
Yabancı sermaye - Yabancı sermaye getirmez , götürmek için gelir , sömürmek için gelir, bir şehir efsanesidir yabancı  sermaye, çalışana dünyanın en düşük asgari ücretini ödeyerek sömürmek için gelir, sizin ülkenizde ucuza üreterek daha çok kazanmak için gelir yabancı sermaye .Bir miktar istihdam sağladığı doğrudur .Ya işsiz bıraktıkları , ekmeklerini ellerinden aldığı kesimler , onlar maalesef görmezden gelinir .Oysa tam tersine işsizliği artırır .Üç kuruş dolar geliyor diyeOn binlerce esnaf batar.Bir örnek verelim .Örneğin İkea'da bir kaç yüz kişi çalışırHindistan'dan Somali'ye ürettirdiği malı burada satar,Karşılığında binlerce üretici .O malı satan Türk esnaf batar .KahveHamburger , pizza .Benzin .Aklınıza ne gelirse yabancı firmalar yediğiniz aldığınız her mal karşılığında isim hakkı diye milyarları götürür .Hem soyuluyor , hem borçlandırılırsınızAhmaklığın bu kadarı fazla .
0 notes
baybaykus · 3 months
Text
BU DEFA İŞİMİZ ÇOK DAHA ZORDUR
Bugüne kadar, 11 defa ekonomik kriz yaşadık. Ama bugün yaşamakta olduğumuz kriz öncekilerden çok farklıdır. Zira önceki krizlerde yalnızca ekonomik dengeler bozuktu ve ekonomik istikrar programları ile Türkiye krizlerden çıktı. Bu gün ise bir istikrar programı yok, IMF desteği yok ve daha da önemlisi siyasi, sosyal dengeler de bozuktur...
1.Toplumda kamplaşma tırmandı. Siyasi İslamcılık, yani siyasette dini referansların kullanılması ve şeriat talepleri yaygınlaştı. Anayasaya göre; “Türkiye demokratik laik ve sosyal hukuk devletidir.” Buna rağmen şeriatı tartışmak, şeriata gidiş olarak algılanıyor. Dahası eğer bir ülkede şeriat tartışması varsa, kimse kimin ne söylediğine bakmaz, herkesin aklına İran, Afganistan gelir.
Bu gidişat; yerli ve yabancı sermayeyi, vasıflı iş gücü ve genç kabiliyetleri ürkütüyor. Sermaye olarak döviz girmiyor ve tersine yerli sermaye de çıkıyor. Döviz sorunu tırmanacaktır.
Devletin yapması gereken; anayasaya ve yasalara aykırı olarak, adliye koridorlarında atılan şeriat sloganlarını, mitinglerde açılan hilafet bayraklarını önlemektir.
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Anayasa Mahkemesi kararlarının askıya alınması, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını endişe edilecek noktaya getirmiştir. Bu durumun tespiti için uluslararası kuruluşların ve AB’nin anketlerine ve uyarılarına gerek yoktur. Her şey ortadadır açıktır. Bunun içindir ki, sermaye mülkiyet güvencesi endişesi taşıyor ve dışarı çıkıyor. Yabancı sermaye gelmiyor. Yatırım yapılmıyor. Ekonomi durgunluğa girdi.
Hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmeden, güven oluşturmadan şöyle veya böyle bu krizden çıkamayız.
3.Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün açıkladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 115. sırada yer aldı. Mısır, Zambiya ve Gambiya gibi ülkelerin gerisine düştü.
Yolsuzluk Algısı Endeksi, 1995 yılından bu yana Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından her yıl yayımlanan bir rapordur. Bu raporu bütün dünya dikkate alır.
Türkiye’de 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk skandalı yaşandı. Bu dönemde yürütülen, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört bakanın da yer aldığı kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturmalardır.
Türkiye o günden beri belini doğrultamadı. Çünkü;
*Yolsuzluk, haksız rekabet yaratır. Piyasa ve fiyat düzenini bozar.
*Yolsuzluk siyasette yozlaşma yaratır ve sistemin çalışmasını engeller.
*Yolsuzluk hükûmetlere olan güven kaybına neden olur, sermaye hareketlerini ve yatırımları engeller.
Yolsuzluğun panzehri, demokrasi, kurumsal devlet ve devlette şeffaf yönetim, denetim ve özel sektörde kurumsallaşmadır.
4.Kurumsal yapılar bozuldu. Başkanlık sistemi demokraside tahribat yarattı. İdeolojik devlet ve eğitim, kurumsal yapıyı bozdu. Devlette israf var. Verimlilik düştü. Yetiştirdiğimiz vasıflı iş gücü beyin göçü olarak dışarıya gidiyor.
Krizle baş edebilmek için; kurumları yeniden kurumsal statüye sokmak gerekir.
04 Şubat 2024
Esfender KORKMAZ
KAYNAK: https://yenicaggazetesi.com.tr/
4 notes · View notes
Text
Tumblr media
0 notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Yabancı Aslerler Nerede?
Sorgulayan bir eğitim ve öğretim almadığı sorduğu sorulardan belli olan bir gencimiz ile sohbet ederken söz dönüp dolaşıp özelleştirmelere geldi.
Özelleştirmelerin bir işgal projesi olduğunu söyledim.
İtiraz etti. Olur mu dedi? İşgal ise yabancı askerler nerede diye sordu.
Tuttum kolundan gel yabancı askerleri tek tek göstereceğim dedim.
✓ Yüzde sekseni yabancı küresel sömürgeci tefecilere ait bankaları ve atm'leri gösterdim.
✓ Üç adet küresel sömürgeci zehir taciri güçlere ait sigara şirketlerini gösterdim.
✓ Genetiği değiştirilmiş ambalajlı gıda terörünü gösterdim.
✓ Küresel çetenin şirketlerine satılmış ilaç şirketlerini gösterdim.
✓ Yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarını satan, küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına yasalar çıkartan iktidarı ve bunu görmezden gelen hazine yardımı aldıkları hakde ulusun aleyhine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi holdinglerin çıkarına destek olan siyasi partileri gösterdim.
✓ Yurttaşlığın yerine kula kulluğu, müşteri ve seçmen olmayı dayatarak birlik beraberlik ve toprak ve ulus bütünlüğünü yok etmeye kalkan kirli niyetli siyasetin tümünü gösterdim.
✓ Toplumu ırk ve mezhep üzerinden bölerek ayrıştıran siyaseti bir kez daha gösterdim.
✓ Doğal kaynakların halk yararı yerine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına ve yerli işbirlikçi sermayenin çıkarına yok edildiğini gösterdim.
✓ Bu ülkenin kaynaklarını cebe indirerek güç sahibi olan holdinglerin artık devlet yok şirketler var diyen tehdidi gösterdim.
✓ Din ile ilgisi olmayan din üzerinden menfaat sağlayan cemaat ve tarikatları gösterdim.
✓ Bilimsel üretim öğretmeyen eğitim öğretim sistemini gösterdim.
✓ İşsizliği, yaşam pahalılığını, borcu, ithalatı, tarım ve hayvancılığın bilinçli yok edildiğini gösterdim.
✓ Yabancı dilde eğitim ve öğretimi gösterdim.
✓ Yurttaş olmak yerine kul, müşteri ve seçmen olmayı kendine yeterli görenleri gösterdim.
✓ Toplumun algı operasyonları ile beynini işgal eden sermaye ve siyaset destekli medyayı gösterdim.
Daha da gösterebilirdim.
Bu kadar yabancı asker senin durumun vahametini anlamana yeter mi diye sordum.
Durdu, afallamış bir şekilde düşünmeye başladı.
Sonra doğru ya dedi. Ben neden böyle düşünemiyorum diye bir soru daha sorduğunda o genci kurtardığımı düşündüm.
Ufkumu açtın dedi bana.
Yeni nesillere sorgulamayı öğreten eğitim ve öğretim yerine tarikat ve cemaatlerin din, sermaye localarında işbirlikçi, siyaseyi ideolojiler ile sembol ve slogan ile karnını doyuran nesiller yetişir ise üretmeyi, çalışmayı, hakkını korumayı ve ne yaşandığını anlamayan toplum ortaya çıkar.
Bir toplum için en büyük felaket ahlaklı, yaşadığı toplum ve ülkesinin çıkarlarını şahsi çıkara satılmaktan üstün tutmayan insan yetiştirmeyi sürdürülebilir hale getirmesidir.
Diğer her kötülüğün sebebi ulusun birliğini, beraberliğini ve bütünlüğünü korumasını bilmeyen nesiller yetiştirmektir.
] Önder KARAÇAY [
8 notes · View notes
srdnm · 1 year
Text
Türk Olmak
Türkiye’nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sayın J. F. Gökçen’in “Türk olmak nasıl bir duygudur?” konulu yazısı… Türk Olmak… Aslında çok şeydir, Türk olmak. Türk olmak, Osmanlı’nın borcunu ödemektir. Kosova’da ve Bosna’da, Batı Trakya’da ve Makedonya’da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir. Türk olmak; Kıbrıs’ta, Hocalıda, Anadolu’da ve Balkanlar’da soykırıma uğrayıp karşılığında yapmadığın soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak; Faşist olmaktır, Vatanına, milletine, tarihine sahip çıktığında… Demokrat ve çağdaş olmaktır vatanına, milletine, tarihine sövüldüğünde… Türk olmak, lisanının Avrupa’da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır. Avrupa’da hor görülmek Türk olmaktır, Ataların birçok asır önce Viyana’yı kuşattığı için hoş görülmemektir Sadece kuşatıp; Napolyon gibi bütün Viyana’yı yakmadığı için. Türk olmak; Selanik’te Pontus Anıtı’nın, Viyana’da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta’da papazın üzerine bastığı Türk bayrağı heykelinin önünden geçmektir. Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, Bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır. Türk olmak; Arabaya koşulan ilk atın vatanında, İlk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, Yazının bulunduğu, Paranın icat edildiği Her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, Kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir. Türk olmak; Truva’dan bu yana, Sümer’den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, Bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, Bir haftalık hafıza ile yaşamaktır. Doğu Roma’yı da, Batı Roma’yı da yıkıp, Yeni Roma olan AB’ye girmeye çalışmaktır, Türk olmak. Türk olmak;
Mostar’da köprüdür, Kerkük’te kaledir, İstanbul’da Kızkulesi’dir, Anadolu’da buğdaydır, Çukurova’da pamuktur, Ege’de tütün, Karadeniz’de fındık, Trakya’da ayçiçeğidir. Türk olmak; Çanakkale’de ölmektir. Çanakkale’de ölmeden önce düşmana su vermektir, Onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır. Türk olmak; Harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, Tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır. Türk olmak; Askere davul-zurna ile uğurlanmaktır, Belki de dönmeyeceğini bilerek. Türk olmak; Annenin, şehit oğlunun ardından; ‘Bir oğlum daha olsun, onu da vatan için göndereceğim.’ demesidir. Babanın gözyaşlarını tutarak, tabutuna son kez dokunurken ‘Vatan sağ olsun!’ demesidir. Türk olmak; Her hükümetin Enkaz devraldığı, ama Ardında enkaz bırakmadığı ülkede olmaktır. Türk olmak; Ecdadın yaşadığı kıtlıktan dolayı, çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir. Ayni nedenle Türk olmak, yemeği ziyan etmekten korkmaktır. Göz hakkına, diş kirasına saygıdır. Türk olmak; Evindeki bir kap aşın yarısını Tanrı misafirine vermektir. Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır Türk olmak. Türk olmak; Milli maçta ağlamaktır. Ayhan Işık’a, Belgin Doruk’a aşık olmaktır. Türk olmak; Aşkını ölesiye sevmektir. Aşkı için ölmektir, öldürmektir. Sevdiceğinin elini bir kez tutamadan, toprağa girmektir. En güzel aşk şiirlerini yüreğinde hissetmektir. Eşkıyaya türkü yakmaktır, Türk olmak. Türk olmak; Yunus’u bilmektir, Aşık Veysel’i sevmektir. Mevlana’yı, Hacı Bektaş-i Veli’yi ve Hoca Yesevî’yi, tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır. Türk olmak; Saz çaldığında, Ney üflendiğinde, Kös dövüldüğünde ve kaval çaldığında, Yüreğinin derinlerinde bir sızı sezmektir, Bir de Yemen Türküsünde… Hayatın sana verdiklerine ‘Nasip’, Vermediklerine ‘Kısmet ‘demektir. Her işin ‘Hayırlısına ‘inanmaktır ve Ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir. Türk olmak; Asya’da “Batılı”, Avrupa’da “Doğulu” diye tepki görmektir. Irk sözünü bilmeden yaşamak, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmektir. Magazin programları ile dizilerin arasına sıkışsa da, silkinip üzerindeki ölü toprağını atabilmektir. Türk olmak; En zayıf gününde bile dünyaya meydan okumak, En dertli gününde bile her ufunetin bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir. Türk olmak; Anadolu’da her düşen yağmur damlasına hamdetmek, Her çıkan başak için şükretmektir. Türk olmak; Medeniyetler mezarlığı Anadolu’da dik durabilmektir! Zor iştir Türk olmak…
8 notes · View notes
pazaryerigundem · 3 days
Text
Yabancı yatırımcının Türkiye ilgisi
https://pazaryerigundem.com/haber/169242/yabanci-yatirimcinin-turkiye-ilgisi/
Yabancı yatırımcının Türkiye ilgisi
Tumblr media
İnfo Yatırım, yatırımcılar ile piyasa uzmanlarını bu kez Borsa İstanbul’da buluştu. Etkinliğe İstanbul ve çevre illerden gelen bine yakın yatırımcı büyük ilgi gösterdi.
İSTANBUL (İGFA) – Sermaye piyasalarında 33 yıllık deneyimi ile faaliyet gösteren Türkiye’nin köklü aracı kurumlarından İnfo Yatırım, yatırım ekosisteminin daha bilinçli ve donanımlı olması adına çalışmalarına devam ediyor.
Bu amaçla 15’incisi Borsa İstanbul’da gerçekleşen etkinliğe 1.000’e yakın yatırımcı katıldı.
Moderatörlüğünü İnfo Yatırım Kurumsal İletişim Direktörü Mine Uzun’un üstlendiği etkinlikte ‘Yüksek Enflasyon Ortamında Borsa’, ‘Portföy Yönetimi ve Yatırım Psikolojisi’, ‘Borsa İstanbul’da Trend ve Yatırımcı Psikolojisi’, ‘Varant Hakkında Merak Edilenler’, ‘Finansal Piyasalarda Global Gelişmeler ve Türkiye Ekonomisine Yansımaları’ konuları üzerine oturumlar gerçekleşti.
Tumblr media
“YABANCI YATIRIMCI GELMEYE BAŞLADI”
Açılış oturumunda konuşan İnfo Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Mert Yılmaz şunları söyledi: “Önümüzde 4 yıllık seçimsiz bir dönem var. Seçimlerin ardından ekonomi yönetiminin ve ekonomi politikasının desteklendiğine yönelik verilen net mesajlar neticesinde iyi bir iletişim süreci de geçirilerek olası türbülansın önüne geçildi. Dolayısıyla şu an içerisinde olduğumuz biraz daha rahat iklimin nedeni bu açıkçası. Bundan sonra ne yapılacağı önemli. Para politikası belirli bir yere kadar sıkılaştırıldı. Politika faizi 8,5 ile başlamıştı, bugün 50’ye kadar geldi. Bundan sonra bir faiz artışı beklemiyorum. Ama maliye politikasında net adımlar atılması şart. Enflasyonun önümüzdeki ay zirveyi göreceğini, sonrasında ise düşüş trendine gireceğini, yılı da %45-50 bandında bir yerde tamamlayacağını düşünüyorum. Yabancı yatırımcının gelmeye başladığını hep beraber görüyoruz. Gelmeye de devam edecek.  Orta, uzun vadede olumlu düşünüyorum. Ama şunu unutmayın, bu politika ekonomik aktiviteyi yavaşlatacak. Daha küçük oranda yüzde 3,0-3,5 gibi büyüyen bir ekonomi göreceğiz. Dövize olan talep yavaşlasa da dövizin yönü yukarı. Ama bir süre daha TL’nin reel olarak değerleneceğini düşünüyorum. Yatırımcıların dikkat etmesi gereken şey artık borsanın karşısında %50’den fazla risksiz getiri sağlayan bir getiren, bir mevduat var. ‘Ben uzun vadeli yatırımcıyım, buradan alayım mı?’ diye soran yatırımcılar varsa gözünüzü kapatıp ‘alın arkadaşlar’ derim.”
“MÜŞTERİLERİMİZE NİTELİKLİ ÇÖZÜMLER SUNMAYI AMAÇLIYORUZ”
İnfo Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Onur Akkaynak; varantın fiyatına etki eden faktörler, varantların avantajları, dezavantajları ve Borsa İstanbul’da nasıl işlem gördükleriyle ilgili merak edilen konulara açıklık getirdi.
Akkaynak, konuşmasında “İnfo Yatırım olarak, Borsa İstanbul’da işlem gören yüz binlerce yatırımcının erişebileceği varant ve sertifikalar gibi ürünleri ihraç ederek müşterilerimize nitelikli çözümler sunmayı amaçlıyoruz. Ürün çeşitliliğini artırmak adına, yeni yapılandırılmış araç ihraçlarıyla Türkiye’de birçok yenilikçi ürünü yatırımcılarla buluşturmaya devam edeceğiz” dedi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes