Tumgik
#işgal projesi
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Yabancı Aslerler Nerede?
Sorgulayan bir eğitim ve öğretim almadığı sorduğu sorulardan belli olan bir gencimiz ile sohbet ederken söz dönüp dolaşıp özelleştirmelere geldi.
Özelleştirmelerin bir işgal projesi olduğunu söyledim.
İtiraz etti. Olur mu dedi? İşgal ise yabancı askerler nerede diye sordu.
Tuttum kolundan gel yabancı askerleri tek tek göstereceğim dedim.
✓ Yüzde sekseni yabancı küresel sömürgeci tefecilere ait bankaları ve atm'leri gösterdim.
✓ Üç adet küresel sömürgeci zehir taciri güçlere ait sigara şirketlerini gösterdim.
✓ Genetiği değiştirilmiş ambalajlı gıda terörünü gösterdim.
✓ Küresel çetenin şirketlerine satılmış ilaç şirketlerini gösterdim.
✓ Yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatlarını satan, küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına yasalar çıkartan iktidarı ve bunu görmezden gelen hazine yardımı aldıkları hakde ulusun aleyhine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin ve yerli işbirlikçi holdinglerin çıkarına destek olan siyasi partileri gösterdim.
✓ Yurttaşlığın yerine kula kulluğu, müşteri ve seçmen olmayı dayatarak birlik beraberlik ve toprak ve ulus bütünlüğünü yok etmeye kalkan kirli niyetli siyasetin tümünü gösterdim.
✓ Toplumu ırk ve mezhep üzerinden bölerek ayrıştıran siyaseti bir kez daha gösterdim.
✓ Doğal kaynakların halk yararı yerine küresel sömürgeci güçlerin şirketlerinin çıkarına ve yerli işbirlikçi sermayenin çıkarına yok edildiğini gösterdim.
✓ Bu ülkenin kaynaklarını cebe indirerek güç sahibi olan holdinglerin artık devlet yok şirketler var diyen tehdidi gösterdim.
✓ Din ile ilgisi olmayan din üzerinden menfaat sağlayan cemaat ve tarikatları gösterdim.
✓ Bilimsel üretim öğretmeyen eğitim öğretim sistemini gösterdim.
✓ İşsizliği, yaşam pahalılığını, borcu, ithalatı, tarım ve hayvancılığın bilinçli yok edildiğini gösterdim.
✓ Yabancı dilde eğitim ve öğretimi gösterdim.
✓ Yurttaş olmak yerine kul, müşteri ve seçmen olmayı kendine yeterli görenleri gösterdim.
✓ Toplumun algı operasyonları ile beynini işgal eden sermaye ve siyaset destekli medyayı gösterdim.
Daha da gösterebilirdim.
Bu kadar yabancı asker senin durumun vahametini anlamana yeter mi diye sordum.
Durdu, afallamış bir şekilde düşünmeye başladı.
Sonra doğru ya dedi. Ben neden böyle düşünemiyorum diye bir soru daha sorduğunda o genci kurtardığımı düşündüm.
Ufkumu açtın dedi bana.
Yeni nesillere sorgulamayı öğreten eğitim ve öğretim yerine tarikat ve cemaatlerin din, sermaye localarında işbirlikçi, siyaseyi ideolojiler ile sembol ve slogan ile karnını doyuran nesiller yetişir ise üretmeyi, çalışmayı, hakkını korumayı ve ne yaşandığını anlamayan toplum ortaya çıkar.
Bir toplum için en büyük felaket ahlaklı, yaşadığı toplum ve ülkesinin çıkarlarını şahsi çıkara satılmaktan üstün tutmayan insan yetiştirmeyi sürdürülebilir hale getirmesidir.
Diğer her kötülüğün sebebi ulusun birliğini, beraberliğini ve bütünlüğünü korumasını bilmeyen nesiller yetiştirmektir.
] Önder KARAÇAY [
8 notes · View notes
yasamsallik · 9 months
Text
İstiklal Caddesi’nde ‘yaşasın şeriat’ sloganları
youtube
İstanbul İstiklal Caddesi'nde,
20-25 yaşlarında bir genç,
Elinde "yeşil bir bayrak" açıyor…
Bir anda etrafında,
Afgan
Suriyeli
İranlı
Iraklı
Pakistanlı
Malezyalı "gençlerden oluşan on binler" toplanıyor…
Aralarına yerleştirilmiş binlerce,
Sakallı ve şalvarlılar…
Hep birlikte SLOGAN atıyorlar.
- Burası İslam toprağı…
- Kafir ATATÜRK…
- Kahrolsun LAİKLİK…
Peki,
KİM bunlar?
ORTADOĞU’DA…
ABD’nin,
Terör
Cinayet
Hırsızlık
Tecavüz
Kaos için yetiştirdiği KOMANDO gençliği…
İNGİLİZLERİN…
Din satsınlar,
Gericiliği hakim kılsınlar,
Sömürü düzenimiz devam etsin diye,
Cemaat ve tarikatlarca beslenen uşakları…
İşte bunları!
Resmi - sivil binlerce polis seyrederken,
HALK şaşkınlıkla izleyip,
Caddelere giremiyor…
Bugün,
İstanbul İstiklal Caddesi işgal altında…
Eğer susmaya devam edersek yarın,
Ankara Kızılay Meydanı…
İzmir Konak Meydanı…
Tüm illerin meydanları...
Artık işgal için,
Sayıları yetiyor artıyor bile…
Çünkü,
20 milyon civarında nüfus oluşturuldu bunlara…
VAR EDİLİŞ SEBEPLERİ ise;
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için…
BOP demek?
Emperyalizmin,
Ortadoğu’daki sömürü düzenine,
Yahudi-Arap kardeşliğinin öncülüğünde,
Laikliğin yok edilmesi,
Yerine şeriatçılığın hüküm sürmesi demek…
Nasıl İSYAN etmeyelim?
Çünkü artık!
Güzelim Türkiye’mde,
Şeriat İN…
Laiklik OUT oldu…
İşte bu NEDENLERDEN dolayı…
Bütün siyasi parti başkanlarına İSYAN ediyorum!
Düşün artık Türkiye Cumhuriyeti'nin yakasından…
Milliyetçiyim diye geçinen tüm kurumlara İSYAN ediyorum!
Vatan sevmenin,
Milliyetçi olmanın…
Kabadayılık olmadığını,
Mafyacılık-çetecilik olmadığını,
Emperyalist ruha hizmet etmek olmadığını,
Anlayın - görün artık…
MİT’e İSYAN ediyorum!
Temizleyin artık içinizdeki,
CIA
Mossad
KGB
M16
BND
DGSE
MSS ajanlarını…
Sadece Türkiye için haberleşin…
TSK’lerine İSYAN ediyorum!
Sınırları kapatıp koruyun artık…
NATO şemsiyesi altındaki,
Gayri milli komuta kademesine siz de isyan edin…
PARA babalarına İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince,
Sizi,
Çocuklarınızı,
Torunlarınızı,
Paralarınız KORUYAMAYACAK!
Akademisyenlere - aydınlara İSYAN ediyorum!
Korku yalanın ürünüdür…
Yalan yönetimlerden korkmayın, çıkın artık kabuğunuzdan...
Sivil Toplum Kuruluş’larına İSYAN ediyorum!
Bozun rantçı rahatınızı…
Sanatçılara İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince,
Sanat şemsiyesi altında,
Tanınmışlık sizi sokağa ÇIKARAMAYACAK!
SİYASİLERE İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince…
Ne dokunulmazlığınız,
Ne eşitsiz geliriniz KALMAYACAK!
Sıradan insanlar gibi SÜRÜKLENECEKSİNİZ...
Halka İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince,
Ortadoğu’daki halklar gibi,
Bombalar altında aç-susuz yaşayıp öleceksiniz…
Hiçbir İNSANCA yaşam hayaliniz,
İsteğiniz OLAMAYACAK!
İsyanımı bastırmamın,
Tek UMUDU,
Tek tesellisi,
Yukarıda isyan ettiklerim değil elbette!
LAİK ATATÜRK CUMHURİYETİ’nin,
Gençleri, Kadınları var hâlâ.
26 notes · View notes
baybaykus · 9 months
Text
ARTIK ACI GERÇEĞİ GÖRELİM Mİ?
Zahide Uçar
Seçimler bitti. Millet ittifakı kaybetti. Nedenleri çok konuşuldu. Hala konuşuluyor. Belli toplamalardan çıkarımlar yapılıyor. Bunlarla kafanızı yormayacağım. Zaten yeterince dinlediniz, dinliyorsunuz.
İlk düğme yanlış iliklendi, hem de muhalif (!) dediğiniz particikler sayesinde… Dolayısı ile artık doğru bir sonuç beklemeyin. 2017 yılında rejim değişikliği için referandum yapıldı. Cumhuriyeti el birliği ile yıkıp, monarşiyi getirdiler. Monarşilerde gerçek bir seçim olmaz.
-Atatürk, AKP’nin bir benzeri olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattırmıştır. Atatürk ile röportaj yapan Amerikalı bir gazeteci Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın neden kapatıldığını sorduğunda Atatürk şu kısa yanıtı verir:
‘Bu fırkayı kuran kişilerde Cumhuriyetçi bir kişilik yoktu ve Cumhuriyetin varlığını halk oylamasına götürebileceklerini zannettiler. Cumhuriyetin varlığı oylanamaz.’
T.C. Devletiyle sorunlu ailelerin çocukları parti başkanı, vekil, bürokrat, gazeteci, yazar, akademisyen kimliği ile bir araya gelip T.C. Devleti ve kurucu unsur olan Türklere savaş açtı. Milli bayramlarımız bile yasaklandı. Bir ülkenin milli bayramlarını ancak işgal güçleri yasaklar. Önce bu gerçeği idrak edeceğiz. Tabii, onurumuzla özgürce yaşayacağımız bir vatan derdimiz varsa…
2017 yılında T.C. Devletinin rejimini değiştirdiler. Hem de el birliği ile… Kılıçdaroğlu; “ Ben Dersimli Kemal” dediği gün aslında devletle sorunlu bir ailenin çocuğu olduğunu da açıklamış oldu. Sonra, “iktidar olunca Dersim arşivlerini açacağım” dedi. Ne gariptir ki, AKP Genel Başkanı Erdoğan’da Türk Milletini; “ben de Dersim arşivlerini açarsam” diye tehdit etmiştir. Bu tehdidin arkasından Avrupa Parlamentosu’nda Dersim soykırım dosyası açılmıştır. Bir iftira daha…
Düşman mı arıyorsunuz? Buyurun size düşmanlık!.. Türkiye Cumhuriyeti Devletini yargılatmak için Avrupa Parlamentosu’nda bir dosya açılmasını sağladılar…
T.C. Devleti hem içeriden, hem dışarıdan kuşatılıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının 100 yıl önce bozduğu oyun yeniden sahneye kondu: “Anadolu’da Türk varlığına son verme projesi bütün uyanışları sönümleyecek bir algı operasyonuyla” Türkleri sarıp kuşatıyor.
Tuzağı görmeyelim diye de yandaş kanallarda Türklerin kahramanlık dizileri oynatılıyor. Türkler devleti koruyan aksakallılar diye (hiç olmayan) bir yapıya inandırılıyor. İnansınlar ki, devleti koruyan arka yüz bir derin devlet var deyip rehavete kapılsınlar. Türkiye’de derin devlet yoktur. Türkiye’de ABD’nin kullandığı çakal sürüsü devletin derin gücü diye pazarlanıyor. O güç 1980 öncesi aynı silahla sağcı-solcu gençliği birbirine kırdırdı. Vatan diyen gençliği kırdırıp, seccademi serdiğim yer vatanımdır diyen vatansızlara bir yol değil, bir otoban verdi.
Günümüze gelirsek;
Türk Ordusu ne durumda, gücü nedir bilmiyoruz. İnsan insana istihbaratı çok iyi olan Jandarma ABD’nin de isteği ile Ordudan kopartılıp kır polisi yapıldı. Jandarma, Ordunun kulağıdır, bacaklarıdır. Ordunun insan insana istihbaratına darbe vuruldu. Bacakları kesildi, İçişleri Bakanlığına takma ayak yapıldı. Okulları kapatıldı. Hastaneleri kapatıldı. Artık dünyada hastanesi olmayan tek ordu bizim ordumuzdur. Kendi ordusunun hastanesini kapatan güdümlü akıl, deprem bölgesine AB-D ordusunun askeri sahra hastanelerini davet etti. Kimse güvenlik sorunu da doğuracak bu rezil durumdan utanmadı.
Üniversiteden asker yetişmez! Subay adayları liseden itibaren askerlik eğitimi alırken aynı zamanda birbirlerini tanıyor, kocaman bir aile oluyorlardı. Bu aileyi parçaladılar.
Afganistan’dan sayısını bile bilmediğimiz Amerikan askerleri hazır kıta olarak ülkemize sokuldu. ABD Suriye’de PYD/PKK devletini ilan edecek. Türk Devleti karşı çıkarsa bu lejyoner ABD askerleri harekete geçirilecek. Türkiye Şeyh Sait isyanında olduğu gibi iç karışıklıkla uğraşırken PYD/PKK devleti ilan edilerek, oldubittiye getirilecek. ABD Dedeağaç’a yığınak yaptı. Hem de silahlandırılması yasak olan bir yere, sınırımıza. AKP’nin sesi çıkmadığı gibi, muhalefetin de sesi çıkmadı. Amerikan savaş gemisi Bizans Bayrağı takarak Ege Denizinden geçti. Hamdolsun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinden kimse görmedi (!).. İşgal edilen Ege Adalarımıza sadece Yunan Ordusu değil, ABD askerleri de yerleşti. Bizim kurmalı hükümet görmedi. Kurmalı muhalefet görmedi. Ne yazık ki Ordu mensupları da görmedi. Karadeniz’den gaz çıkarttık diyen AKP, Ege’de Türk Kıta sahanlığı içinde bulunan bölgeden Amerikan ortaklı Yunan Şirketinin petrol çıkarmasına, yani petrolümüzü çalmalarına göz yumdu. Emekli Albay Ümit Yalım sayesinde bu işgal ve peşkeşi öğreniyoruz.
On milyondan fazla geçici sığınmacı Suriyeli ülkemizin her tarafına dağıtıldı. Suriyeli geçici sığınmacılara akıl almaz imkanlar sağlanıyor. İşledikleri suçların kayda alınmadığı iddiası var. Birlikte karakola düşerseniz, her durumda Suriyeli kayrılıyor. Belli ki emniyetin kulağı bükülmüş. İş yeri açtıklarında vergi alınmıyor. Vergi veren Türk vatandaşı esnaf bu haksız rekabet karşısında ayakta kalamıyor. Yavuz sonrası devşirme devletine dönüşen Osmanlı’nın Türklere yaptığı zulmün bir benzerini devşirmelerin varisi olan Yeni Osmanlıcılar yapıyor. Zaten Atatürk düşmanlığının asıl nedeni Türk Düşmanlığıdır. Çünkü son Türk Kağanı olan Atatürk bir Türk Devleti kurmuştur.
T.C. Devletinin bütün varlıkları yağmalandı. Küresel şirketlere peşkeş çekildi. Türk Milleti Osmanlı’da olduğu gibi fakirleştirildi. Cumhuriyet ayağı çıplak çocukları alıp okuttu. Doktor, avukat, öğretmen, müzisyen, ressam, bilim adamı yaptı. Artık fakirleşen Türklerin çocuklarını okutabilmesi mümkün değildir. Türk Çocukları küresel ve yandaş şirketlere boğaz tokluğuna marabalık yapacak duruma düşürüldü.
Köyler çeşitli hileli yasalarla boşaltılıyor. İnsanlar köylerinde kendi arazisine ev yapamıyor. Ev yapabilmesi için arazinin yanından kayıtlı yol geçmesi gerekiyor.. Boncuk misali evler yola dizilecek!? Komedi gibi. Kaç arazinin yola kıyısı olabilir ki? Köyler boşalmalı ki, vatan kavramı da toprakla birlikte yok olsun. Ortada küresel sisteme uyumlu, vatansız şebekler kalsın.
Bir makaleye sığdıramayacağım kadar ihanet el ele işleniyor. Türklerin ölçüsü alındı, tabut hazırlanıyor. İç Anadolu Türkleri (Haham Başının ben kurdum dediği) tarikatlarda vatansızlaşıyor, mankurtlaşıyor. Ve benim güzel (!) insanım;
YCHP’nin seçimi nasıl kaybettiğini tartışıyor.
2. Cumhuriyetçilerin ele geçirdiği YCHP, referanduma katılarak meşrulaştırdığı, TEK ADAM rejimine yol verdiği gün bütün seçimleri kaybetmiştir. Millet İttifakı aldığı oyların %50’sini de KERHEN verilen oylardan aldı. Kurulan tahterevalli oyununda iki ittifaktan birine oy vermeye zorlanan, hatta mecbur bırakılan seçmen, AKP’den kurtulmak için oyunu kerhen Millet İttifakına verdi. Konuştuğum birçok eğitimli insan şunu söyledi;
“Önce bu yağmacı, karanlık yapıyı gönderelim. Millet İttifakı kazanınca yargı bağımsız olursa, bunlarla mücadele etmek çok daha kolay olur.”
Yani Millet İttifakına oy verenlerin önemli bir kesimi Millet İttifakına bağımsız yargı için oy verirken, Millet İttifakı gayri milli uygulamaya giderse mücadele etmek, karşısında durmak için oy verdi.
Bu günkü meclis aritmetiğine bakarsak, YCHP ve İYİP’in de katkıları Cumhuriyet, Atatürk ve Türk düşmanı gericilerin sayı üstünlüğünü ele geçirdiğini görürüz. Bu durum da göz ardı edilmesin! TBMM Meclis-i Mebusan’a dönüşmüştür. Meclis-i Mebusan’ın vekillerini artık okuyanlar araştırsın.
***
Sevgili Türkler, uzaktan kumandalı, içerideki öncü işgal güçlerinin yataklık ettiği, iç savaşa ve dolayısı ile NATO’nun müdahalesine imkan verecek bir bombanın üzerine oturtulduk. Partiler bizleri oyalıyor. Gerçekleri görmemizi engelliyor. Seçmenini kontrol altında tutuyor.
Ermenistan sınırından başlayarak sınırlarımızdaki mayınlar temizlendi. Ülkemiz her türlü girişe açık hale getirildi. 21. Yüzyılın savaş yöntemi, hedef ülkelere taşımalı teröristleri sokarak iç savaş çıkartmaktır. Libya, Suriye gibi ülkeleri bu yöntemle karıştırıp parçaladıklarını unutmayalım.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk T.C. Devletini dönme-devşirme meclisi olan Meclis-i Mebusan ile kurtarıp kurmadı. Türk Milleti ile birlikte kurdu. Bütün vatanseverler bir araya gelmezsek, ülkemize sokulan katiller, hilafet isteyen yerli misyonerler, İŞİD kalıntıları ayaklanıp (ki, hepsi silahlandı), bir kıyıma başlayabilir. HÜDAPAR yeşillik olsun diye meclise sokulmadı.
İzmir ve Eskişehir gibi Cumhuriyet rejimini benimsemiş insanların çoğunluk olduğu illerde ilk ve orta eğitim okullarına imamların, Kur’an Kursu hocalarının görevlendirilmesi Rehber İmamlık rejiminin ön denemesidir. Pedagoji eğitimi almayan, dünyayı tek renkle okuyan bu insanların görevlendirilmesi İzmir ve Eskişehirli veliler tarafından reddedilmelidir.
Türk Milleti partiler üstü bir birliktelik sağlayıp, vatanına, devletine, şerefine, namusuna sahip çıkmalıdır. Bu birliktelik bölen görevi yapan, cambaza bak oyunuyla halkı kontrol eden partilerin güdümünden çıkmadan BA-ŞA-RI-LA-MAZ!
Azim ve Karar, 13.06. 2023
13 notes · View notes
nefretim-kazand · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İZMİR’İN İŞGALİ -1
İLK GÜNÜNDE BİNLERCE TÜRK’ÜN VAHŞİCE KATLEDİLDİĞİ, İZMİR’İN İŞGALİNİN 101.YILINI YOĞUN ÜZÜNTÜYLE ANIYORUZ.
BU VAHİM OLAY İLE İLGİLİ TARİHİN DERİNLİKLERİNDE İŞGAL ÖNCESİ VE SONRASI TÜM YAŞANANLARI BİLİNMEYENLERİYLE BİRLİKTE AÇIKLIYORUZ.
BÖYLE ACI OLAYLARIN BİR DAHA YAŞANMAMASI İÇİN MÜMKÜNSE,
OKUYUNUZ, PAYLAŞARAK OKUTUNUZ.
Sevgili Okurlar,
1914 yılında Almanya'nın yanında I. Dünya Savaşı'na katılan Osmanlı Devleti, dört yıl çeşitli cephelerde zor şartlar altında mücadele etmiş ve kaynaklarının büyük bir kısmını kaybetmiştir.
30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti’ne bir oldu bitti neticesi dikte ettirilen Mondros Mütarekesi, devletin bir nevi ölüm fermanı niteliğinde olup, altı asırlık mevcudiyetine son veren en ağır hükümleri içeriyordu. Osmanlı topraklarını paylaşma hazırlığında olan galip devletler, mütareke ile "güvenliklerini tehdit edecek bir durum olduğunda herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkını" elde etmişlerdir.(1) Nitekim İtilâf Devletleri 1 Kasım 1918 tarihinden itibaren Musul, İskenderun, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile memleketin çeşitli yerlerine, mütarekenin yedinci maddesine göre asker çıkardılar. Avrupa’nın Büyük Devletlerinin görünüşte asayişi korumak için yaptığı işgaller, gerçekte bir ilhakın bütün özelliklerini taşıyordu.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA VAHŞET ŞEKLİNDE SOYKIRIM YAPILMASININ MÜTAREKE SONRASINDA İŞGALLERE DEVAM EDİLMESİNİN SEBEBİ “TÜRKLERİN ANADOLU’DA YOK EDİLMESİ ” AMACINI TAŞIYORDU!
Sevgili Okurlar,
Esasen I. Dünya Savaşı sonunda Batı’nın Türkleri Anadolu’dan çıkarma projesi olan Şark Meselesi'nin (Bu günkü adıyla B.O.P) mutlaka halledileceğini, bu yolda Fransa ile mutâbakat sağlandığını belirten İngiliz Başbakanı Lloyd George, meselenin çözümünü, “Türklerin Avrupa'dan çıkarılmalarına ve ancak yararlı olduğu ölçüde, Anadolu'da bir müddet kontrol altında kalabileceklerine” bağlıyordu.(2) Lord Curzon da 1918 yılı başlarında, yaklaşık beş yüz yıl Avrupa politikasında entrika ve yolsuzluk kaynağı olan Türklerin Avrupa'dan - aynı zamanda Anadolu’dan kovulmalarının gerektiği görüşündedir.(3) Taraflarından hiçbir tahrike maruz kalmadan harbe giren ve Almanya'nın samimi ve pek faydalı müttefiki haline gelen Türklere karşı hiçbir taahhütlerinin olmadığı fikrinde olan İngiltere'nin (4) bu düşüncesini Milli Mücadele boyunca devam ettirdiği görülecektir.
18 Ocak 1919'da Paris'te Osmanlı topraklarını paylaşmak için toplanan Müttefiklerin, Osmanlı mirası üzerinde anlaşmakta güçlük çektikleri asıl mesele, daha önce İtalya'ya vadedilen toprakların verilip verilmeyeceği meselesi olmuştur. 1917 yılında imzaladıkları St. Jean de Maurienne Gizli Anlaşması ile Batı Anadolu'nun İzmir'den Konya'ya kadar geniş bir bölgesi İtalyan nüfuz bölgesi olarak tespit edilmiş idi. İngiltere ve Fransa kendi çıkarlarına zarar vereceği düşüncesiyle bu anlaşmayı geçersiz saymayı uygun bulmuştur. (5)
Amerika Cumhurbaşkanı Wilson bile, Batı Anadolu'daki Rumların Türklerin boyunduruğundan kurtarıldıktan sonra İtalya boyunduruğuna terk edilmemesi ve bu insanların yaşadığı Türk topraklarının Yunanistan'a bağlanması kanaatinde idi. Bu fikrin taraftarlarınca Wilson Prensipleri Cemiyeti adı altında bir de dernek kurulmuştu (6) Bu anlayış içerisinde İzmir bölgesinin Yunanistan'a verilmesi İtalyanların şiddetli itirazlarına rağmen kabul edilmiştir.
Anlaşılan odur ki, Anadolu'da üstlenecek ve Doğu Akdeniz'i kontrol edecek kuvvetli bir İtalya, İngiltere ve Fransa için önemli bir tehdit oluşturabilirdi. Bu sebeple İngiltere ile Fransa, İtalya'nın Akdeniz'de kendileri için tehlikeli olabilecek yayılmasını engellemeyi mümkün kılacak vasıtayı Yunanistan'ın Anadolu üzerindeki emellerinde bulmuşlardır. Yapılan gizli anlaşmaların hiçbirisinde Yunanistan'ın adı dahi geçmemesine rağmen, Türklere karşı savaşa katılma bedeli olarak Yunanistan'a Aydın vilâyeti (7) vadedilmiştir. Bu, Yunan emelleri ve Megali İdea'sı (8) için de büyük bir fırsattı. Yunan işgali, sadece kendilerine vadedilen bu alanla kalmayacak, Megali İdea'nın gerçekleştirilmesi yönünde genişleyecektir.
Gerek işgallerin başlamasından önce, gerekse işgaller başladıktan sonra Türklerin, Anadolu'da yapılacak işgallerde, Yunan kuvvetlerinin bulunmaması veya daha önceden diğer devletler tarafından asayiş sağlandıktan sonra Yunan kuvvetlerinin gelmesi yönündeki istekleri(9) dikkate alınmamış ve ustaca yürütülen İngiliz siyâseti ile sonuçsuz bırakılmıştır. 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul'un işgalinde(10) olduğu gibi İzmir'in işgalinde de Müttefik kuvvetler içinde Yunan askerleri yer almıştır. (11)
Türkler, İzmir’in işgalinde de Yunanlıların bulunmalarını istemedikleri gibi Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri ihtimali düşünülmüyordu.(12) Ancak diyarlı olanlar meseleleri takip edenler hadiselerin işgal doğrultusunda gelişeceğinin farkındaydılar.
Nitekim henüz Mondros mütarekesinin imzalanmasından bir hafta sonra 6 Kasım 1918'de İzmir Limanı'na mahşerî bir kalabalık toplanmıştı.. Şehrin Rum kesimindeki bütün dükkânlara Yunan bayrakları asılmış, camlara, duvarlara, kapılara Yunan Başbakanı Venizelos'un resimleri yapıştırılmıştı. O gün limana bir İngiliz zırhlısı gelecekti.
Zırhlı ufukta görününce Liman'da, Kordonboyu'nda, Pasaport Meydanı'nda toplanan mavi-beyaz kalabalık fırtınalı bir okyanus gibi dalgalanmaya başladı. Binlerce el, binlerce Yunan bayrağını sallıyor, biteviye çalan kilise çanlarının sesleri, vapur düdükleri ve "zito! zito!" diye bağrışmalar yankılanarak bütün şehre yayılıyordu. Bu çılgınca tezahürat, Binbaşı Dixon karaya çıkınca daha da arttı. Papazlar koşup düşman komutanını kutladılar. Kutsadılar.
Ona minnet ve şükran duygularını ifade etmek için takdis edilmiş tuz-ekmek sundular. Ayaklarına kapananlar, ellerine sarılanlar oldu. Sonra arkadaki ayak takımının önüne düşüp, âdeta tapınırcasına düşman gemisini tavaf ettiler.
Binbaşı Dixon, Mondros Mütarekesi'nin imzalanışı sırasında irtibat subayı olarak görev yapan Yüzbaşı Tevfik Bey ve yaveri ile birlikte Vali Vekili Nurettin Paşa'ya nezaket ziyaretinde bulunmak üzere rıhtımda bekleyen bir arabaya atlayıp uzaklaşınca kalabalık yeniden dalgalanmaya başladı. Çılgın guruplar hâlinde ilerleyen Rumlar Sokak aralarında rastladıkları Türkler'e saldırdılar. Başlarına çullanıp dövdüler.Türk dükkânlarına zorla Yunan bayrağı astırdılar. Mümin, mütedeyyin insanlara zorla istavroz çıkarttılar, istavrozu öptürdüler. Başlarından feslerini alıp yırttılar. Aksakallı ihtiyarların sarıklarını boğazlarına dolayıp sürüklediler.Aynı zamanda Metropolitlik olan Ayafotini Kilisesi'ne Yunan bayrağı çektiler.
Bu sırada Dr. Stefanopulos adında bir adam, zaten kontrolden çıkmış olan ayak takımını kışkırtan bir nutuk çekmeye başladı. Son derece tahrik ve tezyif edici kelimeleri tercih ederek Türklerin şeref ve haysiyetlerine saldırdı. İzzeti nefislerine saldırdı. Bayrağa, devlete, mukaddesata saldırdı ve kanlarının son damlasına kadar Türklerle savaşmaları için Rumlar'a yemin ettirdi. (13)
Bu yeminden sonra kalabalık güruhun daha da azgınlaştığı görüldü. Bazı binalarda hâlâ dalgalanmakta olan Türk bayraklarım gönderlerden indirip, parçaladılar! Yunan hükümetinin İzmir Rumların desteklemek için kurduğu Anadolu Bankası'ndaki(14) Türk bayrağını yere atıp üstünde tepindiler!
Saldırganlardan İzmir deki yabancılar da kurtulamadı. Kapısında Yunan bayrağı göremedikleri ecnebi müesseselerine zorla girip, camları çerçeveleri indirdiler. Sövüp, saydılar. Kendilerine müdahale edenleri dövdüler.
Bu kudurganlık akşam da devam etti. Anadolu Gazetesi "şehirdeki gazinoların baştan aşağı Yunan bayraklarıyla süslendiğini, Kozmos Gazetesi Müdürü Vitales'in Paris ve Klonaridi gazinolarında hâkimiyet-i Osmaniye aleyhinde irad-ı nutuk ettiğini" ve "şarkıcı madam Galinea’nın elinde iki Yunan bayrağı olduğu hâlde sahneye çıkarak Yunan marşını teganni ettiğini" yazmakta idi. (15)
O, gecenin geç vakitlerine kadar şehrin meydanlarında, meyhanelerinde, kahvehanelerinde söylenen marş, şu marştı:
E siz Türkon sfaksete, Ton tiranon sfaraksete! (16)
Bu şu demektir: Türkleri kesiniz! Zalimleri parçalayınız!
İZMİR VE EGE’YE YUNAN GELMEDEN AYLAR ÖNCE LOJİSTİK HAZIRLIKLAR BAŞLATILIYOR..
Sevgili Okurlar,
Bir İngiliz gemisinin İzmir Limanı’na girmesi üzerine tertiplenen bu kudurganlık, hükümetin acil tedbirler almasını gerektiriyordu. O tedbirler alınmadı!
O tarihten sonra alınması gereken tedbirler de alınmadı. Ve bakınız İzmir’de neler oldu: 20 Ocak 1919'da İzmir Limanı'na Anfiriti adında bir Yunan gemisi demirledi. Gemiden Dr. Conokasi başkanlığında kalabalık bir sağlık personeli ile çok sayıda ilaç sandığı çıkarıldı.
Bu gemi yerli Rumlar'a yardım (!) getiren ilk gemi değildi. İlaç sandıklarının içinde de ilaç yoktu! Silâh vardı! Nitekim o günkü Türk gizli teşkilatının başkanı olan Albay Hüsamettin Ertürk, Yunan donanmasının himayesinde Pire'den kalkan nakliye gemilerinin ambarlarına kadar silâh ve mühimmatla dolu olduğunu, Rum ahaliye gıda ve ihtiyaç malzemesi taşındığı iddia edilerek yurda silâh sokulduğunu, bu silâh ve mühimmat sandıklarının kiliselere dağıtıldığının tespit edildiğini yazmaktadır. (17)
Bunlar işgal hazırlığı idi. Hazırlıklar bununla bitmedi. Hem İzmir'de hem de İzmir yöresindeki kasabalarda Rumlar için Kızılhaç Hastaneleri açıldı. Bu hastanelere sağlık personeli yerleştirildi. Sandıklar dolusu ilaçlar gönderildi. (18)
Aslında bu hastaneler düşmanın Türk vatanının bağrında kurduğu mevzilerdi! Sağlık personeli de Türk çocuklarını arkadan vurmaya programlanmış Yunan askerleriydi. İlaç sandıkları ise silâh ve mühimmat doluydu.
DAVUL ZURNA İLE GELEN İŞGAL!
Sevgili Okurlar,
18 Şubat'ta İzmir Limanı'na bir gemi daha yanaştı. Bu gemiden çıkan Kızılhaç askerleri ile sandıklar dolusu silâh, bahsettiğimiz hastanelere sevk edilerek ileri karakollar tahkim edildi.
Hâlbuki Dışişleri Bakanlığına sürekli bilgi veriliyordu. Nitekim 5 Nisan 1919 tarihli yazıda şunlar söyleniyordu :
“31 Mart 1919 tarih ve 14731/305 sayılı yazıya cevaptır.
25 Şubat 1919 tarihinde İzmir Limanı’na gelen Yunan vapurundan, iki Rum tarafından çıkarılmak istenen bir bavul şüpheli görülerek kontrol edilmek istenmiş ve bu sırada Rumlar firar etmişlerdir. Sandık açıldığında içerisinde Yunan revolver mermileri olduğu görülmüştür.
27 Şubat 1919 tarihinde Pire’den İzmir’e gelen Adriyatikosya adlı Yunan vapurundan çıkan Yunan Konsolosluğu Kavası Dimo’nun yanında bulunan bir sandık içinde çeşitli cinste revolver mermisi bulunmuştur.
İzmir ve çevresinde meydana gelen çatışmalarda ölen Rumların üzerinde Yunan beylik revolverleri ve silahları olduğu görülmüştür. Mesela 1 Mart 1919 tarihinde Urla’da tabakhanede bekçilerle girilen çatışmada ölen Mihal Pamiraki oğlu Vasil’in üzerinde bir Yunan beylik tabancası bulunmuştur.
Görele civarındaki Yoran köyü olaylarında Yunan üniforması giymiş birçok kişi görülmüştür. Bütün medeni devletler tarafından en ağır cezayı gerektiren bir suç olarak kabul edilen bu durumla ilgili olarak, Kızılhaç kisvesine bürünen Yunan eşkıyasının ve yerli Rumların faaliyetleri ve meydana gelen başlıca olaylar, 2’inci Şubenin, 30 Şubat 1919 tarih ve 1674 sayı; 3 Mart 1919 tarih ve 1226 sayı; 4 Mart 1919 tarih ve 1312 sayı; 4 Mart 1919 tarih ve 1320 sayılı yazılarıyla arz edilmişti. Bu kez Bahriye Nezaretinin 3 Nisan 1919 tarih ve 62639/203 sayılı yazısından, çetelere Yunan harp gemilerinin de yardım ettiği anlaşılmıştır. İzmir’deki bir gambotumuzla gönderilen diğer gambotun o bölge sahillerinin gözetlenmesi için yeterli olmadıkları, bu gambotların görevlerini yaparlarken Yunan gemileri tarafından karşılık görmeleri sonucunda siyasi bir mesele çıkma ihtimali olduğundan, durumun 2 Mart 1919 tarihli yazıyla Bakanlığınıza arz edildiği bildirilmektedir.”
Söz konusu yazılarda da arz edildiği üzere yeterli şekilde muhafaza edilemeyen sahillerimizin her noktasına silah ve cephane çıkarılmaya devam edildiği apaçık ortadaydı. Kızılhaç adı altında sahillerimize uğrayan Yunan heyet ve gemilerinin gelmesiyle birlikte yerli Rumların hareketlerinde değişiklikler görülmekte ve taşkınlıklar baş göstermektedir.
Armstrong, hatıralarında yalnız Yunanistan'ın değil, müttefiklerin de Rumları Türkler'e karşı silâhlandırdığını ifşa etmektedir. İşgal kuvvetleri Fevkalâde Komiser Muavini olarak İstanbul'da görevlendirilen Harron Armstrong, mütareke hükümlerine göre Türk askerî birliklerinden toplanan silâhların depolarda muhafaza altına alındığını yazdıktan sonra, boşalan depoların sırrını şöyle açıklamaktadır:
"... Sonradan öğrendim ki, bu silâhlar Rum ahaliye dağıtılmış!"(19)
Bu yalanları dinleyince “Allah Allah öylemi olmuş!” demek geçiyor içinizden!
NURETTİN PAŞA İŞGALİN TEDBİRLERİNİ ALMAK İÇİN UĞRAŞIYOR
Sevgili Okurlar,
Osmanlı Hükümetini savunan yazar takımı Yunanlıların İzmir’i İşgalini “aniden gelişen bir olaymış”gibi anlatırlar.
Halbuki 17 Kolordu Komutanı olan İzmir Vali Vekili Nurettin Paşa, gelişen olayları ve Rumlar'ın silâhlandığını hükümete bildirmektedir. Fakat İstanbul’dan bu endişelerine cevap alamayınca kendisi harekete geçer.
Nurettin Paşa, “Yunanlılâr’ın İzmir'e asker çıkaracakları” gerekçesiyle karargâhını Aydın'dan İzmir'e nakleder. “Cemiyet-i İlmiye” adında bir direniş teşkilâtı kurar. Bu cemiyet İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte çalışmaya başlar. Müdafaa-i Milliye, Türkocağı ve İstihlas-ı Vatan cemiyetlerine yardımcı olur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Ege bölgesi çapında düzenleyeceği kongre çalışmalarına katılır. Ege bölgesindeki her il ve ilçenin belediye başkanlarına ve müftülerine kendi imzasıyla telgraflar çekerek İzmir'de toplanacak kongreye katılmalarını(20) ister. Paşa böylece bütün bölgeyi Yunan işgaline karşı örgütlemeye çalışmaktadır.
Kongre 17 Mart Pazartesi günü Millî Sinemada toplanır. Kongreye 37'si Belediye Başkanı ve 37'si Müftü olmak üzere 165 delege katılmıştır. Çeşitli il ve ilçelerden gelen heyetler, gruplar hâlinde Paşa’nın makamına götürülür, Nurettin Paşa onlardan muhtemel bir Yunan işgaline karşı mukavemete hazırlanmalarını ister.
DENİZLİ MÜFTÜSÜ KAHRAMAN HULUSİ EFENDİ
Denizli heyetine Müftü Hulûsi Efendi başkanlık etmektedir. Müftü Efendi, Nurettin Paşa'ya şöyle bir teklifte bulunur:
Paşam “İzmir'i Yunanlılara verecekler. Biz boş durmayacağız. Halkımız asker, para ve iaşeyi temin eder. Noksanımız kumandandır. Böyle bir hâl vukuunda siz Denizli'ye gelin!”
Paşa, Müftü Efendi'ye şu cevabı verir:
Ben burada iken kimse İzmir'e çıkamaz!
Ancak Denizli Müftüsü Hulusi Efendi Paşa'nın başına gelecekleri görür gibidir: “Sizi ya azlederek veya terfi ettirerek İzmir'den uzaklaştıracaklardır. İşte o zaman bize geliniz, her ne olursa olsun İstanbul'a gitmeyiniz. (21)
Ahmed Hulûsi Efendi ise, İzmir Redd-i İlhak Kongresinden döndükten sonra memleketin elim bir akıbete sürüklenmekte olduğunu görerek derhâl yoğun bir teşkilâtlanma çalışmasına girişti.Onun bu faaliyetlerini Denizli mutasarrıfı Fâik Bey (Öztırak) şöyle anlatmaktadır: “Ahmed Hulûsi Efendi, benimle çok uzun ve mahrem görüşmelerde bulundu. Denizli sancağının kazaları olan Acıpayam, Buldan, Sarayköy, Tavas ve Çal’da bilhassa müftüler ve müderrislerle eşrafın rehberlik ettiği heyetlerin teşkilini temin ettiğini söyleyip, artık mukadder olan Yunan işgali önünde neler yapılması icap ettiğinin şimdiden düşünülüp lüzumlu tedbirlerin alınmasını teklif ve tavsiye etti. Bugün daha iyi anlıyorum ki, müftü efendinin sözlerinde hiç bir imkânın gerçekleşmesi şartı yoktu. Yapılması gereken vatanın istiklâli ve haysiyeti icabıydı. İlmi, irfanı, ahlâkı ile muhitin hürmet duyduğu muhterem şahsiyeti, sancağın her tarafında sevilen ve sayılan adamdı. Ahmed Hulûsi Efendi çok zor şartlar altında vazifeye çağırdığı kimseleri meziyet ve hususiyetleriyle çok iyi takdir ederek tayin ve tespit etmişti. O müstesna günlerin bendeki en derin intibaı şudur: Çok güç şartlar altında girişilecek hizmetlere lâyık manevi rehberler bulur ve onların telkinleri kalp ve vicdanlarda ümit izleri meydana getirebilirse elde edilemeyecek güzel neticeler, ufukların ardında demektir. Ben Ahmed Hulûsî Efendinin Mübeccel ve muhterem varlığında bu ebedî hakikatin en muhteşem misalini görmüşümdür.”
MÜFTÜ AHMET HULUSİ EFENDİ’nin
15 Mayıs 1919’da Milli Mücadeleyi Başlatan Fetvası
Muhterem Denizlililer…
Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı irtikab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihad, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır.
Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini , İzmir’in şu birkaç saat içinde irtikap edilen cinayetler gösteriyor.
Silahımız olmaya bilir, topsuz – tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir.
Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihattır.
Korkmayınız…! Meyus olmayınız…! Bu livay-ı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvası’nı ilan tebliğ ediyorum.
KAMBUR İZZET ADLI İŞBİRLİKÇİ HAİN VALİ
Sevgili Okurlar,
Vahidettin ve Damat Ferit’e her dediklerini yaptırtan İngilizler, ilk önce Vahdettin ile Damat Ferit’e gönülden bağlı olan Kambur İzzet lakabıyla anılan İzzet Paşa’yı 11 Mart tarihinde Aydın ve havalisine vali olarak atanmasını sağlamışlardı. Aydın vilayetinin idare merkezi İzmir olduğundan, 23 Mart’ta göreve başlayan İzzet Paşa, zaman içinde İzmir valiliğine de uhdesine alıyordu.
Nitekim Ocak 1919’da İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Richard Webb’in İngiliz Dışişleri Müsteşarlığına yazdığı özel raporda şöyle diyordu Webb: “ Görünürde ülkeyi işgal etmediğimiz halde, şimdiden valilerini atıyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz.”
İşte bu atamayla beraber İngilizler, işgal sırasında ortaya çıkabilecek tüm sorunları giderecek olan sağ kollarını da bulmuşlardı: Kambur İzzet Paşa!
Ali Fuat Türkgeldi, Sultan Vahidettin'in bu adama Kambur Felek'ten kinaye olarak Felek Bey dediğini yazar. Felek Bey, aynı zamanda olanı, biteni İngiliz Yüksek Komiserliği'ne yetiştiren adamdır.(22) Açıktan İngilizlerin adamıdır "Yunan hazırlıklarına karşı Türk savunmasını zayıflatmak için İtilâf Devletleri'nin Nurettin Paşa'nın geri çekilmesini istediklerinden"(23) bahseden Gotthard Jaeschke, Vali İzzet'in İtilâf Devletleri'nin dostu olduğunu kaydetmektedir.(24)
Devrin Türk gizli teşkilâtının Başkanı olan Albay Hüsamettin Ertürk, İzzet Bey'in "İngiliz Konsolosluğu'ndan aldığı talimatlarla hareket ettiğini" yazmaktadır.(25)
Ahmet İzzet Bey, 17 Mart'ta Millî Sinema'da kongre çalışmaları yapılırken Dahiliye Vekâleti'ne "Nurettin Paşa'nın kumandan olarak İzmir'de kalmasının katiyen münasip olmadığından" bahseden ve Paşa'nın İzmir'den uzaklaştırılmasını isteyen bir yazı gönderir.(26) Bu gün emsellerini bolca gördüğümüz Kambur izzet, Nurettin Paşa’nın yerine de Ali Nadir Paşa’nın, İzmir ve havalisinden sorumlu 17. Kolordu komutanı olarak atanmasını sağlamıştır. Ali Nadir Paşa Ermeni tehcirini bahane ederek Türk Milliyetçilerini tasfiye için kurulan Divani Harp heyetinde başkan olarak bulunmuştur. Selanik’i tek mermi atmadan düşmana teslim eden adamdır. Bu defa da İzmir’i yine tek mermi atmadan Yunana teslim edecektir.
İzmir'e gelir gelmez Yunan halkının dostu olduğunu ilân eden(27) bu Vali ihanet tarihine “Kambur İzzet” adıyla geçmiştir. Birinci ve ikinci Tevfik Paşa kabinesinde Evkaf Nazırıdır. İkinci Tevfik Paşa kabinesinde hem Evkaf Nazırıdır hem de Dahiliye Nazırlığı görevini vekâleten uhdesinde bulundurmaktadır. İbnülemin, onun kabineye girmek için fart-ı hırsı sebebi ile iki defa bayıldığından ve ağlayarak Tevfîk Paşa’nın ayaklarına kapanıp Evkaf Nazırhğı'nı kaptığından bahseder. (28) Cavit Bey'in notlarına göre Bakan olmasını bizzat Sultan Vahidettin istemiştir.
Aslında Kambur İzzet, İngilizlerin kabinedeki adamı olarak bilinir. Emirleri ya doğrudan doğruya İngilizlerden almıştır ya da dolaylı olarak Padişahtan! (29)
Bu Kambur İzzet, Türk vatanının parçalanması için Paris konferansında teklif üzerine teklif veren Kürtçülerin elebaş- larından Şerif Paşa’nın amcası, Abdülhamit devri Hariciye Nazırları'ndan Kürt Sait Paşa’nın kardeşidir! Kız kardeşini de hıyanet tarihine Nemrut Mustafa Paşa olarak geçen Kürt Mustafa Paşa'ya vermiştir! Bu Nemrut Mustafa Paşa, 19 Mayıs günü paylaştığımız Çok kıymetli Devlet adamlarımızdan Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’i suçsuz bulunduğu halde bir oldu bittiyle idama mahkûm edecek bu idam kararı aynı hızla Vahidettin tarafından onaylanacaktır. Celal Bayar, bir zamanlar kendisinin de tutuklanması için emir veren Vali Ahmet İzzet'i şöyle tanımlamaktadır: "... Vatana bağlılığı şüphelidir. Devleti ayakta tutan milliyetçiliğin gönüllü düşmanıdır." (30)
Galip Kemalî Söylemezoğlu ise "Dahiliye Nazırı iken ne vakit İngiliz Sefareti'ne gitmiş isem İzzet Bey'i Baştercüman Rayn’ın yanında, yahut kapısında gördüm" demektedir. (31) Yaklaşan Yunan işgaline karşı halkı teşkilâtlandıran Nurettin Paşa, işte İngiliz Sefareti'nden çıkmayan bu adamın, daha İzmir'e gelmeden önce başlattığı teşebbüsler sonunda görevinden alınmıştır. Nurettin Paşa önce İstanbul’a gidecek, sonra Anadolu’ya geçip Milli Mücadale’ye katılacaktır. Ali İhsan Paşa’dan boşalan Birinci Ordu Kumandanlığına tayin edilen Nurettin Paşa 30 Ağustos’ta İzmir’e giren muzaffer ordunun komutanları arasındadır. Milli meselelerde tavizsizliği Ali Kemal ve Hristomos gibi hainlerin halk tarafından linç edilmesine göz yumması sebebiyle hukuka aykırı davranması sebebiyle eleştirilmiştir. 1924'te ordudan emekliye ayrılan Paşa aynı yıl yapılan ara seçimde Bursa Milletvekili olarak Meclis'e girecektir. Nurettin Paşa 18 Şubat 1932de ölmüştür. (32)
Sevgili Okurlar,
Vali Ahmet İzzet hakkında İngiliz belgelerinde de bazı kayıtlara rastlıyoruz. İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Londra'ya yolladığı 19 Ocak 1919 tarihli şifrede, yeni Tevfik Paşa kabinesi hakkında bilgi verilirken, Selânikli gizli bir Musevi olduğu söylenen Dahiliye Nazırı Mustafa Arifin yerine Ahmet İzzet'in tayin edildiğini belirttikten sonra diyor ki: - Bizimle işbirliği yapmaya hazırdır!(33) İngilizlerle işbirliği yapmaya hazır olan, hatta bazı kaynaklara göre İngilizler'in adamı olan bu Vali, Yunan işgalini önlemek için kurulan direniş örgütlerini baskı altına almıştır. İttihatçılık ve komünistlik yapmakla suçladığı Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti'ni kapatmıştır.
Nurettin Paşa'nın bizzat kurduğu ve himaye ettiği diğer milliyetçi teşkilatları kapatmıştır. Türk Milletine alçakça saldıran Rum Kozmos Gazetesi yazarı Laskaridis'i kapılara kadar uğurlamaktan utanmamış, fakat milliyetçi basın organları olan Anadolu ve Duygu Gazeteleri'ni kapatmıştır.
Kambur İzzet gerek işgal sırasında, gerek işgalden sonra Yunanlılarla mükemmel bir uyum içinde çalışmıştır. Görevini kalp krizinden öldüğü 5 Ocak 1920 tarihine kadar sürdürdü. Hizmetleri nedeniyle, zamanın Yunan hükümeti kendisini “Anoteron Taksiarhis” nişanı ile ödüllendirdi. Bu hain işbirlikçi Kürtçü İzzet’in ölüsü bile dönemin hükümeti tarafından kahraman muamelesi gördü ve cenazesi, Yunan hükümeti tarafından, korgeneral rütbesinde bir askerin cenazesine eşdeğer tutularak devrin askerî ve mülkî erkânının katıldığı görkemli bir törenle Emir Sultan Dergâhı Haziresi’ne defnedildi!
Kambur İzzet, İzmir'deki millî mukavemet teşkilatlarını teker teker çökertirken, tıpkı kendisi gibi "Saray'ın ve İngilizler'in âleti olmak dışında hiçbir niteliği bulunmayan"(34) Ali Nadir Paşa, 17. Kolordu Komutanı olarak İzmir'e tayin edilir. Cevat ve Fevzi Paşa'ların ısrarlı muhalefetine rağmen 17. Kolordu Komutanlığı'na atanan bu adam, tıpkı Kambur İzzet gibi şahsiyetsiz, haysiyetsiz, aciz, uyuşuk ve duygusuzdur. (35)
SEALANİK VE İZMİR’İ TEK KURŞUN PATLATILMASINA MÜSAADE ETMEDEN TESLİM EDEN HAİN ALİ NADİR PAŞA!
Sevgili Okurlar,
Ali Nadir Paşadenilen işbirlikçi hain Ermeni tehcirini bahane ederek Türk Milliyetçileri'ni tasfiye etmek maksadıyla kurulan Divan-ı Harp'te, hemen hemen içlerinde bir tek'Türk'ün bulunmadığı Nemrut Mustafa'larla, Moiz Zeki'lerle, Artin Musdicyan, Misak Mar- karyan ve saire ile birlikte çalışmayı içine sindirebilmiş, 27. Fırka Kumandanlığından emekli bir Tuğgeneral'di. Muhtemelen Türk değildi. Tarihçilerin, bir İngiliz veya müttefik işgaline boyun eğecek tıynette olduğunu kaydettikleri bu Paşa "muteberân" denilen vatansız aydınlarla, Başmabeynci Lütfü Simavî Bey'in hırsızlığından bahsettiği Hasan Tahsin adındaki başka bir haysiyetsiz Paşa ile birlikte Selânik'i düşmana teslim eden adamdır!
Atatürk'ün "hain ve korkak"(36) dediği “Vatan haini olması gerekçesi ile Yüzellilikler listesinin 22. sırasında yer alan bu cinsi, cibilliyeti belirsiz Paşa ile Kürt Vali bakınız İzmir'i nasıl düşmana teslim edecektir.
Kâzım Özalp, Nurettin Paşa'nın görevden alınmasından sonra 17. Kolordu Kumandanlığına vekâlet eden Albay Süleyman Fethi Bey ile Ali Nadir Paşa arasında geçen bir konuşmayı nakletmektedir. Ali Fethi Bey 17. Kolordu'nun yeni komutanına "İzmir'in işgal edilmesi hâlinde, hükümetten bir emir verilmediği takdirde işgale karşı nasü hareket edileceğini" sorar.
Aldığı cevap tam bir sorumsuzluk örneğidir:
- Orasını hiç düşünmedim!
- Orasını işgal vâki olduktan sonra mı düşüneceksiniz?
- Ne zaman lazım gelirse, o zaman düşüneceğim!(37)
6 Mayıs'ta Paris'te toplanan Amerikan Başkanı Wilson, İngiliz Başbakanı L'loyd George ve Fransız Başbakanı Clemenceau, Yunanlılar'ı İzmir'i işgale dâvet ederler. (38)
7 Mayıs da Paris Barış Konferansı'nda Venizelos, Türklere keyfiyetin ancak, karaya asker çıkarmadan az önce bildirilmesini teklif etmiştir.
11 Mayıs'ta İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Paris'ten aldığı emir üzerine ve işgali yönetmek vazifesi ile İstanbul'dan İzmir'e hareket eder.
Aynı gün İzmir Limanı'na Guiseppo Ferri adında bir İtalyan savaş gemisi gelir. Gecenin karanlığında gemiden çıkan fesli bir zat, dört İtalyan bahriyelisinin çektiği bir sandalla karaya çıkar. Hiçbir yerde vakit geçirmeden İtalyan Konsolosluğu'na gider, Konsolosla görüşür.
Bu zat, eski Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nında Bingazi Mebusu olarak bulunan ve daha sonra genç Türkiye Cumhuriyeti'nde İçişleri Bakanı olarak görev yapan Camî Baykut'tur.
Çok geçmeden onlara aynı İtalyan torpidosuyla İzmir'e gelen Moralızâde Halit Bey ile Ahmet Dino da katılır. Her ikisi de İtalyan Konsolosluğu ile yakın münasebette bulunan kimselerdir.(39) Sevgili dostum Nurdoğan Taçalan, soylu bir Arnavut ailesine mensup olduğunu belirttiği Ahmet Dino'nun İtalyan ajanı olduğunu yazıyor! (40)
Bu heyet o gece Belediye Başkan Vekili Osman Nuri Bey ile görüşür. Ona derler ki:
İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilecek. Eğer bir beyannâme yayınlayarak İtalyan mandasını kabul ettiğinizi açıklarsanız İtalya Yunan işgalini önleyecektir!
Belediye Başkan vekili böyle bir beyannâme yayınlamaya yetkili olmadığını söyler. Bunun üzerine şehrin ileri gelenleri çağırılır, teklif tekrarlanır ve reddedilir. ()
Aynı gün Albay Kâzım Bey, Ali Nadir Paşa'yı ziyaret ederek "işgal söylentilerini duyup duymadığını, işgal hâlinde ne yapacağını" sorar.
Aldığı cevap şudur:
“Hükümet ne emrederse onu yaparım.”
Bu konuşmanın yapıldığı saatlerde İzmir'i işgal etmekle görevlendirilen l. Yunan Tümeni Elefterion Limanı'ndan gemilere bindirilmektedir. (42)
Galip Devletler kararıyle, izmir'in işgal emri Tümen komutanına ancak 12 mayıs 1919 saat 22,30'da bildirildi. 16 gemiye bindirilmiş olan tümen, Eleftron ve Mavros limanlarından 13 mayıs saat 10,00'da hareket etti. İcra emri de talimata göre yolda açıldı. (43) Amiral Calthorpe’un, işgal kararını Türklere takriben 10 saat kadar önce haber vermesi de, bu kurulca alınan karar dolayısıyladır. Kararın Türklere geç tebliğinin sebebi de, Türklere az zaman bırakmak ve muhtemel bir karşı koymanın önlenmesidir. (44)
İşgalden önce, İzmir’deki Türk yönetimi İtilâf Devletleri kuvvetlerine başvurarak, işgalin diğer büyük devletlerce yapılmasını istediyse de, karışılmayacağı cevabını almışlardır. (45)
13 Mayıs 1919
Paris Barış Konferansı’nda İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilme kararından sonra 13 Mayıs 1919’da İzmir’e bir donanma geldi. Filoya komuta eden İngiliz Akdeniz Filosu Kumandanı Amiral Calthorpe, İzmir valisine şehrin Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesi gereğince işgal edileceğini bildirdi. (46)
13 Mayıs'ta Yunan 1. Tümeni'nin onsekiz gemi ile Elefterion Limanı'ndan hareket ettiği öğrenilince çok sayıdaki düşman zırhlısı İzmir Limanı'na gelip demir atar.
14 Mayıs. Ali Nadir Paşa halk arasında dolaşan işgal söylentilerini Harbiye Nezareti'ne bildirir ve şâyet vuku bulursa işgal karşısında ne yapması lazım geldiğini sorar. Vali İzzet Bey de işgal söylentilerini Başvekâlete bildirip talimat ister.
Akıl alacak gibi değildir ama, acilen harekete geçilmesini gerektiren bu haberlere ne Başvekâlet makamını işgal eden Arnavut Damat Ferit inanır, ne de Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi Bey'in "Türk'ten ve Türklük'ten böyle p..ç çıkmaz" demek suretiyle Türk soyuna mensup olmadığına işaret ettiği Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey!
Mehmet Ali Bey, Macaristan da yaşayan karışık soylu bir aileye mensuptur. Annesi Batmanlı bir Kürt aşiretinin kızı Hafize Hanım'dır, Elenora Luisa adında bir İngiliz kadınla evlidir. Türklükle hiçbir ilgisi yoktur ama Türk Devleti'nin Dâhiliye Nazırıdır!
İşte bu Dahiliye Nazırı, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin, Sevr'i imzalaması münasebetiyle Fehmi Paşa Konağı'nda tertiplediği kutlama töreninde katılacak ve Kürtçü Abdullah Cevdet ile beraber İngiliz adaletini göklere çıkarıp, haşmetlu kral ve kraliçeye afiyet dileyecektir.
Üstelik İzmir Valisi Kambur İzzet'e bir telgraf çekerek işgal ile İlgili haberlerin kaynağı olduğu tespit edilen Maliye Müfettişi Muvaffak Bey ile İzmir Posta Telgraf Başmüdür Vekili Neşet Bey'in yakalanıp İstanbul'a gönderilmesini emredecektir.. (47)
Bu olaydan bir süre önce Kont Sforza'nın bir konuşmasından İzmir'in işgal edileceğini sezinleyen Galip Kemali Söylemezoğlu, durumu acilen Damat Ferit'e bildirmiş, Damat Ferit'de ondan bir nota yazıp getirmesini istemiştir.
Galip Kemali Bey, ertesi gün nota müsveddesi ile Başvekâlete gider, fakat aldığı cevap karşısında şaşkına döner:
İngiliz Yüksek Komiseri ile konuştum, bana İzmir'in işgal edilmeyeceğini söylediler, dolayısı ile notaya lüzum kalmamıştır!
Aynı saatlerde Aya Fotini Kilisesi’nde Rumlara duyuru yapılmaktadır “İzmir işgal edilecek hazırlıklı olunuz!”
İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe İzmir’dedir. Görevi işgali yönetmektir. Aynı saatlerde Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa’nın demeci ise “İzmir’de ortalık süt liman.”şeklindedir!
Vahidettin, Damat Ferid, Kambur İzzet, Ali Nadir ölmüştür.!
Ancak onun ve yardımcılarının karakterleri ölmedi, yaşıyor.
Bir göz atın bugünkü Türkiye’nin kimi yetkili makamlarına. O karakterlerden çokça göreceksiniz. Çünkü o makamlara, dikkatle seçilerek getirildiler. (48)
Değerli Arkadaşlarım,
15 Mayıs 1919 günü dünya tarihinin gördüğü en büyük vahşetlerden birisi yaşanacak yarın anlatacağımız gibi, Padişahın işgalden çok sonraları haberi olacak, Devletin Başbakanı, İçişleri Bakanı, Valisi ve Yetkili Generali halkın ve askerlerin direniş imkanlarını yok edecekler, 8650 suçsuz Askerlerimizin, Kadınlarımızın çocuklarımızın katledilmelerin de Rumlara ve Yunan askerlerine bir anlamda yardımcı olacaklardı.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk tarihinin en acı olaylarından birisini anlatıyoruz. Vatanımızın idaresinde gayrı Türk, gayrı milli insanların bulunduğu, vahim bir durumda millet olarak başımıza neler gelebileceğini yarın anlatmaya devam edeceğiz. Bazı tespitlere göre 2.000 bazı tespitlere göre 8650 Türk’ün en vahşi biçimde katledilmesi sırasında yaşanan dehşet verici olayları, tüm bilinmeyenlerini değerlendirmelerimizle birlikte yarın anlatacağız.
Milletçe zor günler yaşıyoruz. Bu zor zamanlarda Tüm Değerli arkadaşlarımızın huzurlu sağlıklı ve güzel günler geçirmelerini diliyorum.
Sevgiler Saygılar selamlar.
16 .05.2020 Saat 06.25
Taner Ünal
KAYNAKLAR
1- Mustafa Turan İzmir'in Yunanlılar Tarafından İşgali
2- Paul HELMREİCH, Sevr Entrikaları (Çeviren: Şerif Erol), İst,1996, s. 6.
3- Bige YAVUZ, Kurtuluş Savaşı döneminde Türk-Fransız
ilişkileri 1919-1922, Ankara 1994, s. 31.
4- HELMREİCH, Sevr Entrikaları, s. 10.
5- HELMREİCH, Sevr Entrikaları, s. 13.
6- Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadelede Kuruluşlar
7- Rıfkı Salim BURÇAK, “Türk-Yunan İlişkilerinin Bize Öğrettikleri”, Türk-Yunan ilişkileri Sempozyumu Bildirileri, Erzurum 1988, s. 47; Yuluğ Tekin KURAT, “Yunanistan’ın Küçük Asya Macerası”, III. Askeri Tarih Semineri, Ankara 19B6, s. 409
8- Suat AKGÜL, “Paris Konferansı’ndan Sevr’e Türkiye’nin Paylaşılması Meselesi”,Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi (AAMD) VIII/23 (1992), s. 393.
9- Asaf GÖKBEL, Milli Mücadele’de Aydın, Aydın 1964, s. 18; Hüseyin IŞIK, “Anadolu’da Yunan Mezalimi”, III. Askeri Tarih Semineri, Ankara 1986, s. 378. Akt Mustafa Turan
10- Sina AKŞİN, “Paris Barış Konferansında Yunanlıları İzmir’e Çıkartma Kararı”, III. Askeri Tarih Semineri, Ankara 1986, s. 177
11- Mustafa Turan İzmir'in Yunanlılar Tarafından İşgali
12- İzzet ÖZTOPRAK, Türk ve Batı Kam. Milli Mücadele, Ankara 1989, s. 47.
13- Anadolu Gazetesi, 10 Teşrinisani, 1334 (10 Kasım 1918) zikreden: Nurdoğan Taçalan, Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Ankara 2007, s: 18.
14- Le Bonque d'Anatolie. Akt Necdet Sevinç İstiklal Harbinde Etnik İhanet.
15- Anadolu Gazetesi, 11 Teşrinisani, 1334, zikreden: Nurdoğan Taçalan, a.g.e., s: 24.
16- Anadolu Gazetesi, 11 Teşrinisani, 1334, zikreden: Nurdoğan Taçalan, a.g.e., s: 23.
17- Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul 1964, s: 310. Necdet Sevinç İstiklal Harbinde Etnik İhanet
18- Selahattin Tansel, Mondrostan Mudanya’ya kadar, c:1, Ankara 1973, s:175.
19- Necdet Sevinç İstiklal Harbinde Etnik İhanet.
20- Nurdoğan Taçalan, a.g.e., s: 200-201.
21- Nurdoğan Taçalan, a.g.e., s: 209.
22- Sina Akşin, a.g.e., c: 1, s: 174.
23- Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, İstanbul 2001, c: 1, s: 109.
24- Gotthard Jaeschke, a.g.e., c: 1, s: 84.
25- Hüsamettin Ertürk, a.g.e., s: 311.
26- Sina Akşin, İstanbul Hük ve Millî Mücadele, c: 1, İstanbul 1992, s: 253.
27- Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, c: 1, Ankara 1993, s: 187.
28- İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, c: 2, İstanbul 1969, Millî Eğitim Bakanlığı Yayını, s: 1718, 1 numaralı dipnot.
29- Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, c: 1, s: 79.
30- Celal Bayar, Ben De Yazdım, c: 5, İstanbul 1967, s: 1643.
31- Galip Kemalî Söylemezoğlu, Başımıza Gelenler, İstanbul 1939, s: 94.
32- Kamil Erdeha, Milli Mücadele vilayetler ve valiler, İst
33- Salahi Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi'nin Türkiye'deki Eylemleri, Ankara 1995, s: 7, Türk Tarih Kurumu Yayını.
34- Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, c: 1, s: 252.
35- Sabahattin Selek, Anadolu İhtilâli, c: 2, İstanbul 2000, s: 238.
36- Nimet Arsan, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannâmeleri, (1917-1938) Ankara 1964, s: 39.
37- Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, c: 1, s: 184.
38- Salahi Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi'nin Türkiye'de Eylemleri, Ankara 1 Zeki Sarıhan, a.g.e., c: 1, s: 232.
39- Cemal Kutay, Türkiye İstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, c: 19, İstanbul 1961, s: 10787
40- Nurdoğan Taçalan, a.g.e., s: 205.
41- Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, c: 1, s: 185.
42- Zeki Sarıhan, a.g.e., c: 1, s: 232.
43- Celal Erikan 100 soruda Kurtuluş Savaşımızın Tarihi s.22
44- Sina Akşin Paris Barış Konferansının Yunanlıları İzmir’e Çıkarma Kararı. III. Askerî Tarih Semineri Bildirileri (Gnkur. Bas., Ankara, 1986). sh. 181. Akt
45- Fahrettin Altay İzmir Faciasının Muhakemesi. Belleten XXXIII/89 (1959) sh. 147; Askerî Tarih Stratejik Etüd (ATASE) Arşivi. A. 1/1, K. 14, D. 72, F. 81/1.
46- Mustafa Turan, Yunan Mezalimi (İzmir, Aydın, Manisa, Denizli, 1919-1923), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1999, s. 530 vd. EK. 7.
47- Zeki Sarıhan, a.g.e., c: 2, s: 236.
48- Prof.Dr.Cihan Dura Devletin Valisi Generalleriyle el ele İzmir’i tek mermi atmadan düşmana nasıl teslim etti? 25 Mart 2013İZMİR’İN İŞGALİ -1
İLK GÜNÜNDE BİNLERCE TÜRK’ÜN VAHŞİCE KATLEDİLDİĞİ, İZMİR’İN İŞGALİNİN 101.YILINI YOĞUN ÜZÜNTÜYLE ANIYORUZ.
BU VAHİM OLAY İLE İLGİLİ TARİHİN DERİNLİKLERİNDE İŞGAL ÖNCESİ VE SONRASI TÜM YAŞANANLARI BİLİNMEYENLERİYLE BİRLİKTE AÇIKLIYORUZ.
BÖYLE ACI OLAYLARIN BİR DAHA YAŞANMAMASI İÇİN MÜMKÜNSE,
OKUYUNUZ, PAYLAŞARAK OKUTUNUZ.
Sevgili Okurlar,
1914 yılında Almanya'nın yanında I. Dünya Savaşı'na katılan Osmanlı Devleti, dört yıl çeşitli cephelerde zor şartlar altında mücadele etmiş ve kaynaklarının büyük bir kısmını kaybetmiştir.
30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti’ne bir oldu bitti neticesi dikte ettirilen Mondros Mütarekesi, devletin bir nevi ölüm fermanı niteliğinde olup, altı asırlık mevcudiyetine son veren en ağır hükümleri içeriyordu. Osmanlı topraklarını paylaşma hazırlığında olan galip devletler, mütareke ile "güvenliklerini tehdit edecek bir durum olduğunda herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkını" elde etmişlerdir.(1) Nitekim İtilâf Devletleri 1 Kasım 1918 tarihinden itibaren Musul, İskenderun, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile memleketin çeşitli yerlerine, mütarekenin yedinci maddesine göre asker çıkardılar. Avrupa’nın Büyük Devletlerinin görünüşte asayişi korumak için yaptığı işgaller, gerçekte bir ilhakın bütün özelliklerini taşıyordu.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA VAHŞET ŞEKLİNDE SOYKIRIM YAPILMASININ MÜTAREKE SONRASINDA İŞGALLERE DEVAM EDİLMESİNİN SEBEBİ “TÜRKLERİN ANADOLU’DA YOK EDİLMESİ ” AMACINI TAŞIYORDU!
Sevgili Okurlar,
Esasen I. Dünya Savaşı sonunda Batı’nın Türkleri Anadolu’dan çıkarma projesi olan Şark Meselesi'nin (Bu günkü adıyla B.O.P) mutlaka halledileceğini, bu yolda Fransa ile mutâbakat sağlandığını belirten İngiliz Başbakanı Lloyd George, meselenin çözümünü, “Türklerin Avrupa'dan çıkarılmalarına ve ancak yararlı olduğu ölçüde, Anadolu'da bir müddet kontrol altında kalabileceklerine” bağlıyordu.(2) Lord Curzon da 1918 yılı başlarında, yaklaşık beş yüz yıl Avrupa politikasında entrika ve yolsuzluk kaynağı olan Türklerin Avrupa'dan - aynı zamanda Anadolu’dan kovulmalarının gerektiği görüşündedir.(3) Taraflarından hiçbir tahrike maruz kalmadan harbe giren ve Almanya'nın samimi ve pek faydalı müttefiki haline gelen Türklere karşı hiçbir taahhütlerinin olmadığı fikrinde olan İngiltere'nin (4) bu düşüncesini Milli Mücadele boyunca devam ettirdiği görülecektir.
18 Ocak 1919'da Paris'te Osmanlı topraklarını paylaşmak için toplanan Müttefiklerin, Osmanlı mirası üzerinde anlaşmakta güçlük çektikleri asıl mesele, daha önce İtalya'ya vadedilen toprakların verilip verilmeyeceği meselesi olmuştur. 1917 yılında imzaladıkları St. Jean de Maurienne Gizli Anlaşması ile Batı Anadolu'nun İzmir'den Konya'ya kadar geniş bir bölgesi İtalyan nüfuz bölgesi olarak tespit edilmiş idi. İngiltere ve Fransa kendi çıkarlarına zarar vereceği düşüncesiyle bu anlaşmayı geçersiz saymayı uygun bulmuştur. (5)
Amerika Cumhurbaşkanı Wilson bile, Batı Anadolu'daki Rumların Türklerin boyunduruğundan kurtarıldıktan sonra İtalya boyunduruğuna terk edilmemesi ve bu insanların yaşadığı Türk topraklarının Yunanistan'a bağlanması kanaatinde idi. Bu fikrin taraftarlarınca Wilson Prensipleri Cemiyeti adı altında bir de dernek kurulmuştu (6) Bu anlayış içerisinde İzmir bölgesinin Yunanistan'a verilmesi İtalyanların şiddetli itirazlarına rağmen kabul edilmiştir.
Anlaşılan odur ki, Anadolu'da üstlenecek ve Doğu Akdeniz'i kontrol edecek kuvvetli bir İtalya, İngiltere ve Fransa için önemli bir tehdit oluşturabilirdi. Bu sebeple İngiltere ile Fransa, İtalya'nın Akdeniz'de kendileri için tehlikeli olabilecek yayılmasını engellemeyi mümkün kılacak vasıtayı Yunanistan'ın Anadolu üzerindeki emellerinde bulmuşlardır. Yapılan gizli anlaşmaların hiçbirisinde Yunanistan'ın adı dahi geçmemesine rağmen, Türklere karşı savaşa katılma bedeli olarak Yunanistan'a Aydın vilâyeti (7) vadedilmiştir. Bu, Yunan emelleri ve Megali İdea'sı (8) için de büyük bir fırsattı. Yunan işgali, sadece kendilerine vadedilen bu alanla kalmayacak, Megali İdea'nın gerçekleştirilmesi yönünde genişleyecektir.
Gerek işgallerin başlamasından önce, gerekse işgaller başladıktan sonra Türklerin, Anadolu'da yapılacak işgallerde, Yunan kuvvetlerinin bulunmaması veya daha önceden diğer devletler tarafından asayiş sağlandıktan sonra Yunan kuvvetlerinin gelmesi yönündeki istekleri(9) dikkate alınmamış ve ustaca yürütülen İngiliz siyâseti ile sonuçsuz bırakılmıştır. 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul'un işgalinde(10) olduğu gibi İzmir'in işgalinde de Müttefik kuvvetler içinde Yunan askerleri yer almıştır. (11)
Türkler, İzmir’in işgalinde de Yunanlıların bulunmalarını istemedikleri gibi Yunanlıların İzmir’i işgal etmeleri ihtimali düşünülmüyordu.(12) Ancak diyarlı olanlar meseleleri takip edenler hadiselerin işgal doğrultusunda gelişeceğinin farkındaydılar.
Nitekim henüz Mondros mütarekesinin imzalanmasından bir hafta sonra 6 Kasım 1918'de İzmir Limanı'na mahşerî bir kalabalık toplanmıştı.. Şehrin Rum kesimindeki bütün dükkânlara Yunan bayrakları asılmış, camlara, duvarlara, kapılara Yunan Başbakanı Venizelos'un resimleri yapıştırılmıştı. O gün limana bir İngiliz zırhlısı gelecekti.
Zırhlı ufukta görününce Liman'da, Kordonboyu'nda, Pasaport Meydanı'nda toplanan mavi-beyaz kalabalık fırtınalı bir okyanus gibi dalgalanmaya başladı. Binlerce el, binlerce Yunan bayrağını sallıyor, biteviye çalan kilise çanlarının sesleri, vapur düdükleri ve "zito! zito!" diye bağrışmalar yankılanarak bütün şehre yayılıyordu. Bu çılgınca tezahürat, Binbaşı Dixon karaya çıkınca daha da arttı. Papazlar koşup düşman komutanını kutladılar. Kutsadılar.
Ona minnet ve şükran duygularını ifade etmek için takdis edilmiş tuz-ekmek sundular. Ayaklarına kapananlar, ellerine sarılanlar oldu. Sonra arkadaki ayak takımının önüne düşüp, âdeta tapınırcasına düşman gemisini tavaf ettiler.
Binbaşı Dixon, Mondros Mütarekesi'nin imzalanışı sırasında irtibat subayı olarak görev yapan Yüzbaşı Tevfik Bey ve yaveri ile birlikte Vali Vekili Nurettin Paşa'ya nezaket ziyaretinde bulunmak üzere rıhtımda bekleyen bir arabaya atlayıp uzaklaşınca kalabalık yeniden dalgalanmaya başladı. Çılgın guruplar hâlinde ilerleyen Rumlar Sokak aralarında rastladıkları Türkler'e saldırdılar. Başlarına çullanıp dövdüler.Türk dükkânlarına zorla Yunan bayrağı astırdılar. Mümin, mütedeyyin insanlara zorla istavroz çıkarttılar, istavrozu öptürdüler. Başlarından feslerini alıp yırttılar. Aksakallı ihtiyarların sarıklarını boğazlarına dolayıp sürüklediler.Aynı zamanda Metropolitlik olan Ayafotini Kilisesi'ne Yunan bayrağı çektiler.
Bu sırada Dr. Stefanopulos adında bir adam, zaten kontrolden çıkmış olan ayak takımını kışkırtan bir nutuk çekmeye başladı. Son derece tahrik ve tezyif edici kelimeleri tercih ederek Türklerin şeref ve haysiyetlerine saldırdı. İzzeti nefislerine saldırdı. Bayrağa, devlete, mukaddesata saldırdı ve kanlarının son damlasına kadar Türklerle savaşmaları için Rumlar'a yemin ettirdi. (13)
Bu yeminden sonra kalabalık güruhun daha da azgınlaştığı görüldü. Bazı binalarda hâlâ dalgalanmakta olan Türk bayraklarım gönderlerden indirip, parçaladılar! Yunan hükümetinin İzmir Rumların desteklemek için kurduğu Anadolu Bankası'ndaki(14) Türk bayrağını yere atıp üstünde tepindiler!
Saldırganlardan İzmir deki yabancılar da kurtulamadı. Kapısında Yunan bayrağı göremedikleri ecnebi müesseselerine zorla girip, camları çerçeveleri indirdiler. Sövüp, saydılar. Kendilerine müdahale edenleri dövdüler.
Bu kudurganlık akşam da devam etti. Anadolu Gazetesi "şehirdeki gazinoların baştan aşağı Yunan bayraklarıyla süslendiğini, Kozmos Gazetesi Müdürü Vitales'in Paris ve Klonaridi gazinolarında hâkimiyet-i Osmaniye aleyhinde irad-ı nutuk ettiğini" ve "şarkıcı madam Galinea’nın elinde iki Yunan bayrağı olduğu hâlde sahneye çıkarak Yunan marşını teganni ettiğini" yazmakta idi. (15)
O, gecenin geç vakitlerine kadar şehrin meydanlarında, meyhanelerinde, kahvehanelerinde söylenen marş, şu marştı:
E siz Türkon sfaksete, Ton tiranon sfaraksete! (16)
Bu şu demektir: Türkleri kesiniz! Zalimleri parçalayınız!
İZMİR VE EGE’YE YUNAN GELMEDEN AYLAR ÖNCE LOJİSTİK HAZIRLIKLAR BAŞLATILIYOR..
Sevgili Okurlar,
Bir İngiliz gemisinin İzmir Limanı’na girmesi üzerine tertiplenen bu kudurganlık, hükümetin acil tedbirler almasını gerektiriyordu. O tedbirler alınmadı!
O tarihten sonra alınması gereken tedbirler de alınmadı. Ve bakınız İzmir’de neler oldu: 20 Ocak 1919'da İzmir Limanı'na Anfiriti adında bir Yunan gemisi demirledi. Gemiden Dr. Conokasi başkanlığında kalabalık bir sağlık personeli ile çok sayıda ilaç sandığı çıkarıldı.
Bu gemi yerli Rumlar'a yardım (!) getiren ilk gemi değildi. İlaç sandıklarının içinde de ilaç yoktu! Silâh vardı! Nitekim o günkü Türk gizli teşkilatının başkanı olan Albay Hüsamettin Ertürk, Yunan donanmasının himayesinde Pire'den kalkan nakliye gemilerinin ambarlarına kadar silâh ve mühimmatla dolu olduğunu, Rum ahaliye gıda ve ihtiyaç malzemesi taşındığı iddia edilerek yurda silâh sokulduğunu, bu silâh ve mühimmat sandıklarının kiliselere dağıtıldığının tespit edildiğini yazmaktadır. (17)
Bunlar işgal hazırlığı idi. Hazırlıklar bununla bitmedi. Hem İzmir'de hem de İzmir yöresindeki kasabalarda Rumlar için Kızılhaç Hastaneleri açıldı. Bu hastanelere sağlık personeli yerleştirildi. Sandıklar dolusu ilaçlar gönderildi. (18)
Aslında bu hastaneler düşmanın Türk vatanının bağrında kurduğu mevzilerdi! Sağlık personeli de Türk çocuklarını arkadan vurmaya programlanmış Yunan askerleriydi. İlaç sandıkları ise silâh ve mühimmat doluydu.
DAVUL ZURNA İLE GELEN İŞGAL!
Sevgili Okurlar,
18 Şubat'ta İzmir Limanı'na bir gemi daha yanaştı. Bu gemiden çıkan Kızılhaç askerleri ile sandıklar dolusu silâh, bahsettiğimiz hastanelere sevk edilerek ileri karakollar tahkim edildi.
Hâlbuki Dışişleri Bakanlığına sürekli bilgi veriliyordu. Nitekim 5 Nisan 1919 tarihli yazıda şunlar söyleniyordu :
“31 Mart 1919 tarih ve 14731/305 sayılı yazıya cevaptır.
25 Şubat 1919 tarihinde İzmir Limanı’na gelen Yunan vapurundan, iki Rum tarafından çıkarılmak istenen bir bavul şüpheli görülerek kontrol edilmek istenmiş ve bu sırada Rumlar firar etmişlerdir. Sandık açıldığında içerisinde Yunan revolver mermileri olduğu görülmüştür.
27 Şubat 1919 tarihinde Pire’den İzmir’e gelen Adriyatikosya adlı Yunan vapurundan çıkan Yunan Konsolosluğu Kavası Dimo’nun yanında bulunan bir sandık içinde çeşitli cinste revolver mermisi bulunmuştur.
İzmir ve çevresinde meydana gelen çatışmalarda ölen Rumların üzerinde Yunan beylik revolverleri ve silahları olduğu görülmüştür. Mesela 1 Mart 1919 tarihinde Urla’da tabakhanede bekçilerle girilen çatışmada ölen Mihal Pamiraki oğlu Vasil’in üzerinde bir Yunan beylik tabancası bulunmuştur.
Görele civarındaki Yoran köyü olaylarında Yunan üniforması giymiş birçok kişi görülmüştür. Bütün medeni devletler tarafından en ağır cezayı gerektiren bir suç olarak kabul edilen bu durumla ilgili olarak, Kızılhaç kisvesine bürünen Yunan eşkıyasının ve yerli Rumların faaliyetleri ve meydana gelen başlıca olaylar, 2’inci Şubenin, 30 Şubat 1919 tarih ve 1674 sayı; 3 Mart 1919 tarih ve 1226 sayı; 4 Mart 1919 tarih ve 1312 sayı; 4 Mart 1919 tarih ve 1320 sayılı yazılarıyla arz edilmişti. Bu kez Bahriye Nezaretinin 3 Nisan 1919 tarih ve 62639/203 sayılı yazısından, çetelere Yunan harp gemilerinin de yardım ettiği anlaşılmıştır. İzmir’deki bir gambotumuzla gönderilen diğer gambotun o bölge sahillerinin gözetlenmesi için yeterli olmadıkları, bu gambotların görevlerini yaparlarken Yunan gemileri tarafından karşılık görmeleri sonucunda siyasi bir mesele çıkma ihtimali olduğundan, durumun 2 Mart 1919 tarihli yazıyla Bakanlığınıza arz edildiği bildirilmektedir.”
Söz konusu yazılarda da arz edildiği üzere yeterli şekilde muhafaza edilemeyen sahillerimizin her noktasına silah ve cephane çıkarılmaya devam edildiği apaçık ortadaydı. Kızılhaç adı altında sahillerimize uğrayan Yunan heyet ve gemilerinin gelmesiyle birlikte yerli Rumların hareketlerinde değişiklikler görülmekte ve taşkınlıklar baş göstermektedir.
Armstrong, hatıralarında yalnız Yunanistan'ın değil, müttefiklerin de Rumları Türkler'e karşı silâhlandırdığını ifşa etmektedir. İşgal kuvvetleri Fevkalâde Komiser Muavini olarak İstanbul'da görevlendirilen Harron Armstrong, mütareke hükümlerine göre Türk askerî birliklerinden toplanan silâhların depolarda muhafaza altına alındığını yazdıktan sonra, boşalan depoların sırrını şöyle açıklamaktadır:
"... Sonradan öğrendim ki, bu silâhlar Rum ahaliye dağıtılmış!"(19)
Bu yalanları dinleyince “Allah Allah öylemi olmuş!” demek geçiyor içinizden!
NURETTİN PAŞA İŞGALİN TEDBİRLERİNİ ALMAK İÇİN UĞRAŞIYOR
Sevgili Okurlar,
Osmanlı Hükümetini savunan yazar takımı Yunanlıların İzmir’i İşgalini “aniden gelişen bir olaymış”gibi anlatırlar.
Halbuki 17 Kolordu Komutanı olan İzmir Vali Vekili Nurettin Paşa, gelişen olayları ve Rumlar'ın silâhlandığını hükümete bildirmektedir. Fakat İstanbul’dan bu endişelerine cevap alamayınca kendisi harekete geçer.
Nurettin Paşa, “Yunanlılâr’ın İzmir'e asker çıkaracakları” gerekçesiyle karargâhını Aydın'dan İzmir'e nakleder. “Cemiyet-i İlmiye” adında bir direniş teşkilâtı kurar. Bu cemiyet İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte çalışmaya başlar. Müdafaa-i Milliye, Türkocağı ve İstihlas-ı Vatan cemiyetlerine yardımcı olur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Ege bölgesi çapında düzenleyeceği kongre çalışmalarına katılır. Ege bölgesindeki her il ve ilçenin belediye başkanlarına ve müftülerine kendi imzasıyla telgraflar çekerek İzmir'de toplanacak kongreye katılmalarını(20) #izmir#
5 notes · View notes
bykslgr · 2 years
Text
Siyonizm iş başında yahudi göçmenlerin daha 50 yıllık ülkesi dünyaya meydan okuyor peki bizler napıyoruz?
Bu ülke nasıl mı kuruldu İngiltere sömürgesi sayesinde 2. Dünya savaşından sonra orta doğu projesi için yerleştirildi.
Filistin davası kuru bir toprak meselesi değildir ve sadece Filistinlilerin omuzlarında taşımaları gereken bir dava da değildir. Bu dava tüm ümmeti ilgilendiren ve inançla bağlantılı bir davadır. Dolayısıyla Filistinlilerin tamamı bu davayla ilgilerini kesseler bile yine İslam ümmetinin Filistin davasına sahip çıkması ve Siyonist işgale karşı mücadele etmesi gerekir.
En önemli soru peki 50 senedir bu gibi olaylar olurken biz müslümanlar naptık ?
İkinci konuda şu her Ramazan ayı aynı senorya müslümanlar kendi topraklarında eylem konsolosluk yürümesi TV kanallarında iki üç haber eylem yapıyoruz ve işin sonu nereye varıyor biliyormusunuz siz bizler 2 ay sonra bunları unutuyoruz ama o topraklarda yaşayan müslüman kardeşlerimiz unutamıyorlar neden mi hani biz büyük bir ülkeyiz hani herşeyi üretiyoruz hani dünyanın en güçlü 3. Ordusuna sahibiz ama işin özü kağıtta masada bitiyor bu kadar büyüksek Suriye nasıl girdiysen gir Kudüs'e artık kırmızı çizgimiz olduğunu sadece TV değil gerçekte gösterelim gün bugünse bütün müslüman kardeşlerimiz toplanalım ama sadece masada bitireceksede bırakın insanları boşuna zulüme dur diyelim artık Suriye Lübnan sadece masada kaybettiklerimizi kırmızı çizgimiz de kazanalım artık en azından bu vatan bu müslüman toprakları için birşeyler yapalım yada yapmayıp sadece TV sosyal medyada konsolosluk yürüyüşlerinde bitirelim seneye görüşürüz.
“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” (Nahl 61)
3 notes · View notes
turkudostu61 · 2 years
Text
YANIT BEKLEYEN TARİHİ SORULAR (Dr. Vecdet Öz)
- Devlet Bahçeli’nin ölçüsüz Tayyip Erdoğan düşmanlığı bir anda nasıl vazgeçilmez bir hayranlığa dönüştü? - “Ergenekon’un savcısıyım” diyenler neden bir anda çark etti?
- Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek’in kronik Tayyip Erdoğan düşmanlığı bir anda nasıl “Tayyip Bey desteklenmelidir” söylemine dönüştü? - “BOB eş başkanıyım” diyen biri bir anda nasıl Rusya dostu olabildi?
- Açılım ve demokratikleşme süreci, akil adamlar safsatası nasıl oldu da bir anda ortadan kalktı? - Sınırda teröristlere tören düzenleyen bir zihniyet nasıl oldu da bir anda sınır ötesi terör avı başlattı?
- Daha düne kadar ülkücülere ağza alınmayacak sözler sarf eden,her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyenler nasıl oldu da milliyetçi oluverdi? - “Hoca efendi”deyip gözyaşı dökenler bir gecede nasıl oldu da fikir değiştirip hep bir ağızdan “hain FETÖ”diye haykırdılar?
-Darbe girişimi esnasında 40-50 asker köprü geçişini kapattığında 2 km mesafede bulunan ve emrinde 20.000 asker olan 1.Ordu Komutanlığı neden darbecilere müdahale etmedi? -15Temmuz kalkışmasında ölenlerin otopsi raporları ve ölüme neden olan silahların menşei neden açıklanmadı
-FETÖ’nün iki militanı TBMM'ni bombalarken Bandırma, Balıkesir, Merzifon ve Diyarbakır’daki 120 F16 uçağından hiçbiri neden müdahale etmedi? -Ankara'da 1.Kolordu, 3.Tümen, 6.Tugay’da 20bin asker varken, Genelkurmay’ı işgal eden darbecilere neden bir asker müdahalede bulunmadı?
-Yaklaşık 3.000 civarında darbeci tespit edilmişken bunlardan nedense hiç haberi olmamış olan şimdiki Savunma Bakanı (eski Genelkurmay Başkanı) ile MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’ne bu garip durumun sorulması neden engellendi?
15 Temmuz soruşturulsun diye TBMM’ne soruşturma önergesi verenlerin önü neden kesildi? -FETÖ’nün siyasi ayağı konusu neden her seferinde örtbas edildi? -Gülen ve diğer kaçakların iadesi konusu neden gündeme taşınmıyor ve ilgili ülkelere yoğun baskı yapılmıyor?
-Kozmik Oda baskını ve sırların dış güçlerin eline geçmesine sebep olan Bülent Arınç ve diğer failler hakkında neden herhangi bir işlem yapılmadı? -Ayakkabı kutularında yakalanan önce inkâr edilip sonra kabul edilen paraların akıbeti ve menşei konusu neden hasıraltı edildi?
-17/25 Aralık olayı bir FETÖ tezgâhı ve iftira ise bakanlar neden görevden alındı ve sonra neden iadeyi itibar yapılmadı? -Bu konuda Bakan Bayraktar’ın “ne yaptıysam Başbakan’a sorarak yaptım” dediği konular neydi ve neden susturuldu?
-FETÖ’ye her türlü desteği verdiği söylenen Suudi Arabistan’a karşı 180 derece dönüşün asıl sebebi nedir? -Türkiye hangi ülkelerle ve kaç milyar dolarlık swap anlaşması yapmıştır? -Kanalİstanbul projesi konusunda hükümetin ağzını bıçak açmıyor bu projenin akıbeti ne olmuştur?
- Yılsonunda ödenmesi gereken 190 milyar $’lık dış borç hangi imkânlarla kapatılacaktır? -Reza davasının seyrinin perde arkasında hükümeti korkutan ne var? Şu anda sessizliğe bürünen Halkbank dosyasının akıbeti? ABD ile nasıl bir pazarlık yapıldı ve hangi ödünler verildi?
- Eski Başbakan Tansu Çiller’in vazgeçilmez Tayyip Erdoğan dostluğunun ardında neler yatıyor? - Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş’un hakarete varan Tayyip Erdoğan söylemleri bir anda nasıl hayranlığa ve makama dönüştü?
- Melih Gökçek ve Kadir Topbaş’la başlayan belediye operasyonları sonrası başta her söze bir cevabı olan Melih Gökçek olmak üzere neden hiçbir belediye başkanından ses çıkmadı?
- Onca milletvekili ve başta Arınç olmak üzere önemli bakanlar siyasi bir operasyonla liste dışı bırakıldılar, neden hiçbir reaksiyon gösteremediler? - Gül’ün CB görevi sonrası tüm bağlantıları mercek altına alındı ve hakkında ciddi spekülasyonlar yapıldı, neden hala suskun?
1 note · View note
theheartofmuses · 2 months
Text
Tumblr media
Sanki bunu yapacaklar
Gökdelen, dubai olacak yer boşuna işgal, projesi
0 notes
hetesiya · 7 months
Text
En baştan söyleyelim!
Anti-Amerikancı olmak başka, Anti-Emperyalist olmak başkadır.
Geçmişte Saddam Irak'ın başındayken, ardında ABD vardı.
Hatta Irak ile İran arasındaki savaşta ABD açıkca Saddam'a destek verdi.
Sonrası ise, işte bundan sonrası, aslında tam da ders çıkartılacak bir durum.
Sermayenin en temel özelliklerinden biride yayılmacılıkt��r.
Irakta bu doğrultuda hem yayılmak hem de bölgede hegamon güç olabilmek için Kuveyt'i işgal eder.
Ama bu işgal girişiminde büyük hata yapmış, bölgenin asıl patronu abisinden izin almamıştır.
Tabi sonuç tam bir felaket olur ve ABD Irak'ı işgal eder.
O dönemde bizim Ulusalcı Solcularımız göre Saddam, bir anda Anti-Emperyalist olur.
Saddam'ın Halepçe de, Kürt Halkı üzerinde ki katliamı unutulur.
Çünkü Ulusalcı Solcularımıza göre Anti-Emperyalist olabilmek için, ABD ye karşı olmak yeterlidir.
Bu bize neyi göstermektedir?
Filistin Halkının Özgürlüğünü savunmak, İsrail'in işlediği insanlık suçuna karşı karşı çıkmak başka, Hamas'ı İsrail'in bu insanlık dışı, katliamcı girişiminde
Filistin Halkının Özgürlük Savaşçısı olarak göstermek başkadır.
Komünistler Hamas gibi dinci gerici, cihadcı, şeriatçı bir yapıya destek olmazlar.
Geçmişte İran da, Şah Rejimine karşı birlikte oldukları Mollaların, ikitidar ele geçirince kendilerine döndüğünü ve yüzlerce Komünisti katlettiğini unutmamalıdırlar.
Bugün İsrail'i kınamak için meydanları dolduranlar, gıyabi cenaze namazı kılanlar, yarın bu ülkede Sosyalizm Mücadelesi yükseldiğinde, ilk karşı çıkacak olanlardır.
Özellikle Ortadoğu da, Sosyalizmin önündeki en büyük tehlike, bu cihadcı, şeriatcı, dinci gerici örgütlerdir.
Ne büyük tesadüf ki bunların hepsi, ABD tarafından, Sosyalist Sisteme karşı, Yeşil Kuşak projesi kapsamında kurdurulmuş örgütlerdir.
Sonuçta Hamas ta, ABD ve İsrail tarafından, Filistin Halkının gerçek temsilcileri El-Fetih ve Filistin Demokratik Halk Cephesine karşı kurdurulmuş bir yapıdır.
Umut Ileri
0 notes
cihangir-uzunkaya · 11 months
Text
Tumblr media
IYI SABAHLAR IYI MESAİLER
İSKENDERUN'UN DURUMU ORTADA YIKIM ÇOK BÜYÜK.
İSKENDERUN'U YENİDEN İNŞA ETMEK İÇİN DEVLETİN BİR PROJESI VARMI VEYA BÖYLE BİR PROJE İÇİN ÇALIŞMA YAPILIYORMU?
NEDİR DURUM NE AŞAMADA ÇALIŞMALAR BİRİLERİNİN İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ BU İÇLER ACISI DURUM İÇİN AÇIKLAMA YAPMASI GEREKMİYORMU ?
İZAHAT İSTİYORUZ ULAN !
FATİH TOSYALI VE MECLİS ÜYELERİ NASIL BİR ÇALIŞMA AŞAMASINDASINIZ.
TÜRKİYE GENELİNDEKİ DEV HOLDİNGLERİN İŞ GÜCÜ NEREDE?BU HOLDİNGLERİN PROFESYÖNEL YÖNETICI KADROSUNDAN BİRILERİNİ YARDIM AMAÇLI BİR ÇALIŞMA ESNASINDA GÖRDÜNÜZMÜ?
BIRAKTIM ULAN SİZİ OROSPU ÇOCUKLARI BİZ BİZE HATAY TOPRAKLARINDA YETERİZ DESEM !
BAŞTA TOSYALI OLMAK ÜŹERE ATAKAŞ,LİMAK,ŞAHİN,İSDEMİR NEREDE?
ULAN PAYASIN ÜNLÜ HADDANECİLERİ NEREDE?FİLTRECİLER NEREDE?NEREDE ULAN HATAY'IN DEV FİRMALARI NEREDE?İHRAACAT ŞAMPİYONLARI NEREDE?LİSTEYİ UZATALIMMI?
BAKIN ULAN BU MEMLEKETTE YATIRIM YAPIP,BU MEMLEKETTE AFAKİ RAKAMLAR KAZANIP,BU MEMLEKETE FAYDASI OLMAYAN ADAM BOŞ ADAMDIR.ALAYINIZ ŞEREFSİZ HAYSİYETSİZ SINİZ.
İTSO NEREDE ULAN SİZİN SESİNİZ BİR ÇIKMAZMI HİÇ.ORTAK AKIL YÜRÜTECEK KAPASİTENİZ Mİ YOK?YOKSA İŞİNİZEMİ ÖYLE GELİYOR .
HATAY BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ NEREDE ULAN.
HEYY LÜTFÜ SAVAŞ SESİM GELİYORMU?
SEN HATAY BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANISIN LÜTFÜ SAVAŞ.
ŞUNU AKLINDAN ÇIKARMA LÜTFÜ SAVAŞ
HATAY ANTAKYADAN İBARET DEĞİLDİR !
GEREKEN TİTİZLİĞİ İSKENDERUN İÇİNDE GÖSTERMEN GEREKİR.
OĞLUM SİZLER ALAYINIZ KAPASİTESİZ İNSANLARSINIZ !
HATAY IN BU KADAR İŞ GÜCÜ VE OLANAKLARINI KULLANMAYI BİLMİYOR,PARANIZLA PROFESYÖNEL YARDIM ALMAYI DAHİ AKIL EDEMİYORSUNUZ.
O KOLTUKLARINIZI BOŞA İŞGAL EDİYORSUNUZ.
LİYAKATSİZLİK HER KONUMDA BAŞ GÖSTERMEKTEDİR.
ORTAK AKIL YÜRÜTMEYE ACİZSİNİZ !
YAZIKLAR OLSUN SİZE !
CİHANGİR UZUNKAYA
1 note · View note
turkubey-yildirimalkan · 11 months
Text
Tumblr media
İÇİM ÜRPEREK AŞAĞIDAKİ METNİ OKUDUM .
SON PARAĞRAFLARDA İFADE EDİLDİĞİ GİBİ UYANIK OLMAK VE DEMOKRATİK YOLLARLA HAKLARIMIZI ARAMAK VE BU İSTENMEYEN GİDİŞE KARŞI ÇIKMAK GEREKİR
Dz. Albay Rüştü YUMUK'a teşekkür ederiz.
KESİNLİKLE OKUYUN.
İŞGAL VE ŞİDDET.
■BOP çok yol aldı. Ülkemiz BOP’ne göre bölünecek 22 ülkeden biriydi.
■Türkiye’ye Irak, Suriye, Libya gibi açıktan saldıramadılar.
■Önce işbirlikçi bir iktidar buldular. İşbirlikçi ortakları için baston görevi yapan muhalefeti de oluşturdular.
■Cemaat görünümlü ajanlarını ülkemizin sinir ucu görevi yapan kurumlarına, yargıya, emniyete, orduya, milli eğitime yerleştirdiler.
■Ergenekon, Balyoz ve türevi davalar Türkiye Cumhuriyeti Devletini dönüştürmek için kurgulandı.
■ABD’nin hedef ülkelerde gerçekleştirdiği Turuncu Darbe, bizde kurgulanmış davalar üzerinden gerçekleştirildi.
■Bu gerçeği hala dillendiren yok.
■15 Temmuz oyunuyla rejim değiştirildi. Küresel şebeke başarmıştı. Yargıyı bitirmiş, Orduyu parçalara ayırmış, bütün gücün tek kişide toplanmasını sağlamışlardı.
■Egemenlik milletten alınıp kaçak saraya verildi.
■Hiçbir direnç noktası kalmadığına göre, Türkiye üzerindeki emellerine kolay ulaşacaklardı(!)..
■ACABA(!)?
9 Milyon Suriyeli Türkiye’ye sürülerek yumuşak işgal sağlandı.
■Sınır mayınları bu proje için temizlendi. Sınıra mayın temizleme kılıfıyla İsraillileri yerleştireceklerdi.
■O dönem gösterilen direnç nedeniyle başaramadılar.
■Kendi askerlerimiz mayınları temizledi. Kayıplar verdik.
■Ardından Suriyeliler geldi. Hepsi ipsiz sapsız üremek dışında hiçbir işe yaramayan cinsten bir güruh.
■Sonra ABD ile birlikte Doğu sınırımızdaki mayınlar temizlendi.
■Afgan göçüne hazırlandı…
■Afganistan’dan gelen genç erkekler ABD’nin birlikte çalıştığı Afganlılardı.
■Ailelerine ABD maaş ödüyordu. Şimdi Pakistanlılar geliyor…
■Afrika’nın en uç noktasındaki ülkelerden yığınla insanlar geldi.
■Antalya bölgesinde yapılan satışlarda 100 satış varsa 90’ı yabancı.
■Tek dünya devleti için ulus devletlerin harcının kırılması lazım. Harç kırılınca giderek kuma döner, ufalanırsınız. Direnç biter. Av olursunuz.
■AKP Misyonerliği serbest bıraktı.
■AB ülkelerinden başlayıp ABD’liden, Kore’liye kadar misyonerler bütün ülkeye dağıldı.
■Ülke ev kiliselerle doldu. ,
■Üzgünüm, Müslüman sandıklarınız Lawrence’nin mirasçıları çıktı.
■Türk Milleti’nin ölüm fermanını yazanlar, Dürrizade’nin ruh ikizi çıktı.
■Vatan kavramının en yüksek olduğu yerler köylerdir.
■Vatan toprağını işleyen çiftçi toprağın kıymetini bilir. Bizi Kurtuluş Savaşında köylü olmak kurtardı.
■Emperyalizmin işbirlikçileri bu ayağı yok etmek için tarım ve hayvancılığı bitirdi.
■Anadolu gibi yüzlerce endemik türe ev sahipliği yapan Türkiye’de yerli tohum yasaklandı.
■Vahşi bir Vandallıkla, hainlikle Anadolu Toprakları’nın rahmi söküldü. Doğurganlığı bitti.
■Türk Milleti’nin direncini kırmak için Türkler borçlandırıldı.
■Yönetimden ve paradan el çektirildi.
■Borç batağına sürüklendi.
■Üstelik ayrıcalıklı bir sınıf yaratarak bu sınıfın çocuklarını askerlikten kurtardılar.
■Anadolu’nun yoksul çocuklarının yoksulluklarını kullanarak paralı asker yaptılar.
■Şimdi her gün bu çocuklarımızın şehit haberini alıyoruz. Alıştırdılar. Kimse umursamıyor. Tıpkı Osmanlı’nın Yemen, Kafkaslar, Arap çöllerinde ölüme yolladığı Anadolu çocukları gibi… Bizim çocuklarımız ölüme yollanırken, kendi çocukları milyonlarına milyon katıyor.
■Suriyeli Geçici sığınmacılar Projesi
Bunlar sığınmacı falan değil! ABD derin devleti ile yapıldığı anlaşılan gizli bir anlaşmanın uygulamaya konmasıdır!
■Suriyeliler gelmedi. Türkiye’ye kovalandı. Vaatler verildi. Onlar geçici sığınmacı olsaydı, bu kadar saldırgan olabilirler miydi?
■Kilis’te, İstanbul’un göbeğinde Türkçe konuşun” diyenlere, Suriyeli hastaya
Türkçe konuş diyen doktora;
“Siz Arapça konuşun” diyebilirler miydi?
■Silahlarıyla İstanbul’un göbeğinde poz verebilir miydi?
■Belli ki özel sözler verilmiş. Belli ki kuracağız dedikleri Astrika Devletinin dili Arapça olacak açıklaması Suriyeli Emperyalist lejyonerlere de fısıldanmış. Belli ki dönüşüm için görev de verilmiş.
■ İşte o söz ve göreve güvenerek Türk Milletini aşağılayacak kadar cesur olabiliyorlar.
■Kilis’ten bir dostla konuştum. Bana dedi ki;
“Kilis artık bizim değil. Azınlık kaldık. Kilis esnafı, vergiye tabi olmayan Suriyeli esnafa yenildi.
■Tek tek kapandılar. Burada artık ticaret Suriyelilerin eline geçti.
■ Kilis eğitimde iller arasında 4. Olmuştu. Şimdi eğitim kalitesi sıfırlandı.
■ Okullar Arap okulu oldu.
■Çocuklarımız eğitim alamıyor.
■Suriyeli gençler 30’lu, 40'lı gruplar halinde geziyor.
■Kilisliler kızlarını, eşlerini eve kapattı. Dışarı çıkmaya, çıkarmaya korkuyorlar.”
■İşte size açık bir ihanet tablosu…
■Bu mandacı kafalar, bilerek, isteyerek ülkemizi işgal ettirdiler.
■Basının satılık kalemleri, lejyoner askerleri, Türk düşmanı devşirmeler bu işgale karşı çıkanları “faşist” olmakla suçlayıp, bastırmaya çalışıyor.
■Mütareke basını, devşirilmiş kalemler görevini yapıyor.
■Türk düşmanlıklarını, yani faşist duygularını “hümanist” ayaklarıyla kapatmaya çalışıyorlar.
■Bunlar Turuncu Darbenin kiralık askerleri, küresel çetenin lejyoner kalemleridir!. Emperyalizmin, Siyonizmin alanlarıdır. Sakın susmayın!. Düşmana asker olan hainlerin karşısına gururla dikilin!.
■Tükürülecek suratı olanları bir varlık yerine koymayın! Küçümseyerek bakın suratlarına(ki zaten çok küçükler)
■Türk Milleti’nin düşmanı benim de düşmanımdır! Üstelik açık düşmandan bin beter, yaşadığı ülkeyi emperyalizme pazarlayan aşağılık kimliklerdir.
■Bu ülkede paralı paramiliter oluşumlar yeşillik olsun diye kurulmadı.
■Kurmayı planladıkları, Türk’ü Anadolu’da yok edecek “Anadolu İslam Federe Devleti”ni ilan ederken bir dirençle karşılaşırlarsa, kullanacakları silahlı paralel yapılardır.
■1915 öncesi, Türkler yoksul ve cahil bırakılmıştı.
■Ağır vergiler altında inleyen bir Anadolu halkı vardı.
■ Parası yoktu, yönetimde söz sahibi değildi. Savaştan savaşa sürülen, insan ambarı olarak kullanılırdı.
■Anadoluda Türkler kıyıma varan şekilde erkeksizleşiyordu.
■Para ve silah azınlıkların elindeydi.
■Emperyalist ülkeler Gragoryan olan Ermenilerin dinini üçe böldü.
■Dini inanışları bölünen Ermenilerin bir çoğunu emperyalist hesapları için kullandılar.
■İngiliz, Fransız, Rus lejyonerliğine soyunan Ermeniler, silahsız ve erkeksiz, kadın-çocuk ve yaşlı erkeklerin olduğu köylere saldırdı.
■Kadın, çocuk… Hepsini samanlıklara doldurup yaktı.
■Canlı canlı kuyulara doldurdu.
■Tecavüz sıradan olaylardı.
■Yabancı bütün kaynaklarda bu kayıtlar var.
■Vahşetin boyutunu anlamak isteyen Karabağ Soy kırımına baksın.
■Doktor olduğunu söyleyen aşağılık bir yaratık, bir Türk çocuğunun derisini canlı canlı yüzüp, kaç dakika yaşadığına bakmış.
■Bu vahşet Rus ordusuna dayanarak yapıldı.
■O Rusya utanmadan “sözde soykırımı" meclisinden geçirdi.
■Gülerek ölmek sözünün ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
■Lejyoner Ermenilerin el ve ayaklarından canlı canlı çivileyip güneşin altına koyduğu Türklerin ölürken yüzünün güler gibi gerilmesinden dolayı söylenmiştir.
■Emperyalizmin yeni lejyonerleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk Milleti’ne iftira atacak kadar cesaretliler. Onlara bu cesareti veren "LEJYONER SİYASETÇİLERDİR"
■Mandacı kafaların Uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışıdır.
■Bu isimleri asla unutmayın!
■“Tarihçi Ümit Doğan uyarıyor:
■Abdülhamid döneminde toprak satılarak Filistin'e yerleştirilen Yahudiler, işe ruhsatsız olarak ev, dükkan, fırın, mağaza vb. inşa ederek başlamışlardı.
■Bugün orada İsrail Devleti var.
■Tarih, ders çıkarılması gereken bir bilim dalıdır.
■Sığınmacı sorunu acilen çözülmelidir.”
■Bu uyarıya kulak vermek için Türk olmak gerekir
■Kaderini, sevincini, acısını Türk Milletinin kaderi, acısı ve sevinciyle birleştirmek gerekir! Ülkü birliği gerekir.
■Sanmasınlar ki Türk Milleti teslim olacaktır. Sanmasınlar ki Türk Milleti kendine biçilen kefeni giyecektir.
■Seyit Rızaların varisleri Seyit Rızaların, Said-i Kürdilerin mirasçıları Said-i Kürdilerin, Vahdettin-Damat Ferit-Dürrizade olmaya özenenlerin kaderi Vahdettin, Damat Ferit, Dürrizade’den bin beter olacaktır!
■Bu topraklar çok ihanet gördü.
■Bu topraklar çok haini de gömdü.
■Teslim alamayacaksınız!
■Haram paralarınıza, uyuşturcudan elde ettiğiniz cukkalarınıza, bu milletten çalıp kasaladığınız paralarınıza da sakın güvenmeyin!
■Sonuç olarak:
Dürrizade’nin çocuklarıyla, İllimünati (şeytanın) nin çocukları birleşerek Türkiye Cumhuriyeti Devletini küresel şeytanlara laboratuar yaptı.
Bizler o laboratuvarda kobay olmayacağız!
HER TÜRK EVLADI BUNLARI BİLMELİDİR. KAĞIT ÜZERİNDE, KLAVYE BAŞINDA, İÇKİ MASALARINDA, ORDA BURDA BOŞ BOŞ KONUŞMAKLA BİR YERE VARILMAZ. HİÇ BİR ŞEY YAPAMAYANLAR, ACZ İÇİNDE OLANLAR HİÇ OLMAZSA ÇARŞIDA, PAZARDA, CAMİDE, OKULDA, SESİNİ ÇIKARTMALI, TAVRINI AÇIKÇA ORTAYA KOYMALIDIR. BİZ SABREDİP SUSTUKÇA ONLAR MİLLİ BENLİĞİMİZE, CUMHURİYETİMİZE PERVASIZCA SALDIRMAYA DEVAM EDİYORLAR.
SON OLARAK LÜTFEN PAYLAŞIN.
1 note · View note
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Üç Cephede Savaşıyoruz
16 Türk devletinin yıkılma sebebi göç ve iç savaştı.
Her göçün amacı demografik yapı değişikliği ve iç savaş çıkarmak yoluyla hedefe konan devleti ortadan kaldırmaktır.
Hiçbir Türk devleti başka bir devletin ve gücün kazandığı savaş ile yıkılmadı.
Dünya'da ki yeni oyun Anadolu'yu Türksüzleştirme projesi ile oynanıyor.
Yeni bir dünya kuruluyor yalanını bunu gizlemek için algı değiştirmek amaçlı kullanıyorlar.
İçimiz bozuk olunca köşe başları bu amaca yönelik tutulmuş olduğu için sanıyorlar ki bu çok kolay olacak.
Deprem Türk ulusuna evsiz ve yurtsuz kalacaksın bu gidişle mesajını verdi.
Milyonlarca insanı uyandırdı.
Anadolu'yu Türksüzleştirme projesinin oyuncuları boş durur mu?
Hemen harekete geçtiler.
Üniversitelerin kapatılarak dijital eğitim ile yurtların depremzede yurttaşlar için kullanılması kararı deprem bölgesini boşaltmak amaçlı kötü bir niyetin ürünüdür.
Türk devleti depremde evsiz kalan insanlar için o bölgede her türlü tedbiri alabilecek bir devlettir. Halkın yardımlaşma seferberliği de bunun ispatıdır.
Deprem bölgesini hızla boşaltmak yeni bir imar planını hızla uygulamak ve Suriye'den yeni göç gelmesinin önünü açmak istediler.
Daha önce para karşılığı ülkeyi göçmen tampon bölgesi yaparak demografik yapı değişikliği oyununun bir parçası olanlar söz konusu para olunca bu oyuna da gelmenin bir yolunu bulmak için çaba harcayacaklardır.
Batılılar deprem sonrası birden bizim onların dost ve müttefiğimiz olduğumuzu hatırladılar.
Buna aldanan ülkede bol olunca haliyle işleri de bu anlamda kolay oluyor.
Son yirmi yılda bize karşı üç cephe açıldı.
✓ Birinci Cephe
Birincisi Irak'ta ilk bomba karşılığında alınan para ile Irak'ın kuzeyinde bir çakma devlet kurma ülkemizi yönetenler sayesinde gerçekleşti.
Bu cephenin ikinci parçası Suriye oldu.
Bir hafta içinde Emevi camisinde namaz kılacağız diye emperyalizmin ekmeğine yağ sürdüler.
Amaç ülkemize göçmen transfer etmekti.
Ülkemizden koparmak istedikleri Akdeniz'e limanı olan ve Anadolu'nun en önemli limanı Hatay ve İskenderun körfezini ele geçirmektir.
Dede Korkut'un dediği gibi kahpe içeriden olunca kapı kilit tutmaz oğul sözü Suriye meselesinde adeta sahne aldı.
✓ İkinci Cephe
İkinci cephe İran sınırında mayınların temizlenmesi Afganistan'dan Amerika'nın istediği terör unsurlarının ülkemize girmesinin yolunun açılması ve İsrail terör yapısının sözde İran'a karşı Azerbaycan devleti ile birlikte hareket etmek adına o bölgede fitne ve fesat üretme fırsatı bulmasıdır.
Azerbaycan devleti de bu konuda tuzağa düşmektedir.
Amerika ve Rusya'nın amacı bu bölgede büyük Ermenistan devleti kurmak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Asya da ki Türk devletleri ile bağını tamamen koparmaya yöneliktir.
Ermenistan devleti güney bölgemizde kurulması düşünülen ikinci çakma devlet Kürdistan'ın da yaşaması adına hayati bir konu olduğu için bölge aynı birinci dünya savaşında olduğu gibi bir paylaşım hazırlığına sürüklenmek istenmektedir.
✓ Üçüncü Cephe
Üçüncü cephe Yunanistan'ın adaları işgal etmesi Ukrayna'nın Rusya'ya yem edilerek Karadeniz tarafından bir cephe bize karşı daha açmak Türk Rus işbirliğini önlemek hatta birbiri ile savaştırmaktır.
Boğazların hakimiyeti, Karadeniz'de hakimiyet sağlamak ve İstanbul'un Helen yapılması projesi üçüncü cephedir.
Yirmi yılda yapılan özelleştirmeler, yabancıya toprak, mülk, maden ruhsatları ve yurttaşlık satışının, göç ile demografik yapı değişikliği niyetinin iç savaş çıkarmak ile bağlantılı amacı bu hedefi gerçekleştirmeye yöneliktir.
Pandemi ile ekonominin zayıflatılması, aşılar ve gıdalar ile insan sağlığının bozulmasına yönelik tüm çabalar bu amaca yönelik kötü niyetli çabalardır.
Tarımın ihmal edilerek yüksek kur ile ithalata bağımlı hale getirilmesi bu amaca yönelik bir çabadır.
Otoyollar, köprüler otomobil satışları enerjide dışa bağımlı olmayı artırmak yüksek döviz kuru ile büyük vurgun vurmaktır.
Tarım alanlarının bile inşaat ve imara açılması neredeyse tamamı yabancılara ait siyonist bankacılık sektörüne tüm kaynakları aktarmaya yönelik bir çabadır.
Dünyada ilk kez bir bankacı yirmi yıla yakın bu sektörün içinde kaldıktan ve karanlığın sicilini tuttuktan sonra bu rezaletin iki yüzlü halini kitapla bütün insanlığa haykırma başarısını bu şer düzenin Anadolu'dan yıkılmaya başlayacağını yazarak karşı çıkmış ve Mobbing Bank kitabıyla yeni bir direnişi başlatmıştır.
Mobbing Bank'ın bütün iddiaları doğru çıkmıştır.
Sonuçta kimin kazanacağı da bellidir.
Hile bir asır öncesinde olduğu gibi kaybedecektir.
Kadim devletin sırrını taşıyanlar kuvayi milliye güçleri görevlerinin başında üç cephede de savaşmaktadır.
Şeytanın rüyaları ile onun uykusuna yatanlar yavaş yavaş bu uykudan uyanıyorlar.
Uyanan Türk'ü kimsenin durdurmayacağını en iyi şeytanın kendisi bilmektedir.
Birinci dünya paylaşım savaşı niyeti yine sahneye konmuş olup bunu sonsuza kadar yırtıp atmak için Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleri görevlerinin başındadır.
İç desteğin gücünü bertaraf ettiğimiz gün bu savaşı kamulaştırma kararlarıyla yine biz kazanacağız. O günlerin doğumunun eşiğinde sancılar çekiyoruz.
Anadolu bu sancı ile yeni bir doğuma hazırlık yapıyor.
Türkiye Cumhuriyeti sonsuzluk adına sırlar ile insanlığı yaşatmak için kurulmuş kadim bir devlettir. Onu ortadan kaldıracak bir güç dünyada yoktur.
] Önder KARAÇAY [
17 notes · View notes
aksaam · 1 year
Text
Filistin'in bizim için önemi (1)
Filistin meselesi bölgesel bir mesele değildir. Bu mesele tüm İslam ümmetinin ortak meselesidir. Çünkü Mescidi Aksa ayettir, hadistir. İsra suresi 1. ayette Mescidi Aksa ve çevresinin bereketli kılındığından bahseder. Dolayısıyla Filistin davası Müslümanların akidelerine taalluk eden ortak bir davadır; doğusu batısı yoktur, hepsi bir bütün olarak etrafı mübarek kılınmış İslam topraklarıdır. İsra Sûresi birinci ayette: "...çevresini mübarek kıldığımız..." şeklinde tanımlamasını alimler şu şekilde yorumlar: Mescidi Aksa bereketin merkezi ve bu bereket o kadar fazla ki etrafına da taşmış, etrafını da bereketli kılmış. Bizler de şuanda bedenen gidemesek bile manen onun etrafındayız ve onun bereketinden bereketleneceğiz biiznillah. Mescid-i Aksa için neyimizi verirsek o şey bereketlenir; vaktinizi, sağlığımızı, ömrümüzü... Ribat nöbet tutmak anlamına gelir. Peygamber Efendimiz (sav) Mescidi Aksa'nın kıyamete kadar ribat ve cihad yurdu olduğunu söyler. Mescid-i Aksa için yaptığımız şeylerde ribata niyet edebiliriz, böylece onun sevabını da alırız. Ayetin سُبْحَانَ الَّـذٖٓي şeklinde başlaması da çok manidar. Çünkü bu ibare ayetin başında geliyorsa bu ayetin devamında bir mucizeden bahsedeceğinden haber verir. Sahabi efendilerimiz de bu kelime ile başladığında tabiri caizse "dikkat dikkat ayeti" der, daha çok dikkat kesilirler. Ayrıca Mescidi Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürülmesi bize de şu şekilde mesaj verebilir "Nerede olursan ol -Mescidi Haram'da da olsan- Mescidi Aksa'ya gitmelisin. Miraca Kudüs durağı eklenmesiyle bizler Kudüs zincirinin en önemli halkasına bağlanmış olduk. Allahu Teala Kur'an'ı Kerim'de sadece iki mescidimizi anmış. Bunlar Mescidi Haram ve Mescidi Aksa. Sayılı ayetler olduğu halde bu ayetlerin arasında Mescid-i Aksa'dan bahsetmiş, bahsetmeye layık görmüş, yer ayırmış. Yeryüzünde ona özgü özellikler vermiş, onu övmüş. Mesela bereket kavramı ve ilk kıblemiz olması. Bizler de "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmalıyız" diyoruz değil mi? Mesela "Allah merhametli, biz de merhametli olalım. Allah adaletli, biz de adaletli olalım..." O zaman Allahu Teala Mescidi Aksa'yı farklı tuttuysa, onu övdü ve ona yer ayırdıysa bizler de hayatımızda ona yer ayırmalı, onu övmeli yapacağımız şeyleri onun için yapmalıyız. Bir ayet varsa ona iman da olmalı. Mescid-i Aksa'nın ayet olduğuna inanan müslüman bunu hayatında göstermeli. Kuranı Kerim'i hayatımızın merkezine koymamız gerektiği gibi Mescidi Aksa'yı da merkeze koymalıyız. Ayete iman etmek demek, hayatında bir şeyleri güncellemek demektir. Mescid-i Aksa diyince aklımıza ilk önce işgal geliyorsa biz doğru yolda değiliz. Mescid-i Aksa'yı bir ayet, iman meselesi olarak görmezsek bunlar bilgiden ibadet kalır. Fakat hayatımıza yerleştirmeliyiz.
"Bu makale Hucurat Hareketi'nin Aksa Halkaları projesi kapsamında yazılmıştır."
1 note · View note
vitesim · 1 year
Text
Radyatör Fanı Nedir? Neden Bozulur? 3 Adımda Fan Temizliği
Tumblr media
LPG Tank Fiyatları Ne Kadar? Sürekli yükselen benzin fiyatlarının en büyük alternatifi olan LPG, yakıt anlamında avantaj sağlasa da sistemi kullanabilmek için bazı ek maliyetleri de göze almamız gerekiyor. Bunun en başlıca olanı da şüphesiz LPG Tankları. LPG tank değişimi Fiyatları 2023 yılında çoğunlukla süresi dolan TANKLAR nedeniyle araştırılıyor. 2. el lpg tankı fiyatları maliyeti düşürmek için bir alternatif olsa da güvenlik nedeniyle uzak durmanız gereken konuların başında yer alır. Simit LPG Tank 'lar özellikle az yer kapladığı için oldukça popüler konumdalar. LPG tank değişim süresi 2023 senesinde de değişkenlik göstermedi ve 10 yıllık süreç sabit tutuldu. Otomobilinizin LPG sisteminin entegresini tamamladıktan sonra bir tankı en fazla 10 yıl süreyle kullanıyorsunuz. Daha sonra da değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Peki rakamlar nedir ve hangi çeşitleri bulunur? LPG Tank Fiyatları 2023 LPG Tank Fiyatları tercih etmek istediğiniz tankın ölçü ve ebatlarına göre değişkenlik gösteriyor. Bu konuda çok fazla alternatif var. LPG Tankı değişim için çok fazla çeşidin arasında kaybolmaktansa, en başlıca kullanılan tipler arasında inceleme yapabilirsiniz. İstatiksel anlamda ülkemizde en yoğun şekilde kullanılan LPG Tank çeşitleri şu şekildedir, - Silindir Tanklar - Simit Tanklar Silindir LPG Tank Fiyatları Silindir Lpg Tank Fiyatları Silindir Tanklar kendi içinde ince, dar boğazlı gibi çeşitlere ayrılıyor. En çok satışı yapılan ebatların 630×200 ve 600×220 olduğunu söyleyebiliriz. Altıkları LPG oranlarıyla değişkenlik gösteriyor. Bu sizin tercihinize bağlı. Talep ettiğiniz litreye göre ödeyeceğiniz rakamlar şu şekildedir, - 10 Litre LPG Silindir LPG tankı:   2670 TL - 15 Litre LPG Silindir LPG tankı:   2900 TL - 20 Litre LPG Silindir LPG tankı:   3000 TL - 32Litre LPG Silindir LPG tankı:    2980 TL - 40 Litre LPG Silindir LPG tankı:   4080 TL - 50 Litre LPG Silindir LPG tankı:   3200 TL - 60 Litre LPG Silindir LPG tankı:   3350 TL Gördüğünüz gibi Litresi arttıkça rakam yükseliyor. Bir de silindir tankların ince tiplileri mevcut. Bunlar özellikle bagajda yer kaplamaması için özeli olarak tasarlanmış. İnce tip silindir tankların fiyatları da şu şekilde, - 25 Litre İnce LPG tankı – Silindir:  2900 TL - 30 Litre İnce LPG tankı – Silindir:  3000 TL - 35 Litre İnce LPG tankı – Silindir: 3090 TL - 40 Litre İnce LPG tankı – Silindir: 3170 TL Simit LPG Tank Fiyatları Simit Lpg Tank Fiyatları Simit Tanklar, yer işgal etmediği için en çok talep gören tip. Çoğunluklar aracın stepne lastiği çıkartılarak onun yerine konulurlar. İçten boğazlı ve dıştan boğazlı olmak üzere farklı çeşitleri bulunur. Rakamları şu şekilde, Dıştan Boğazlı Simit Tankı Fiyatları Dıştan Boğazlı Simit Tankların fiyatı aldığı LPG oranına göre şu şekilde ayrışırlar, - 27 Litre dıştan boğazlı simit tank: 3115 TL - 35 Litre dıştan boğazlı simit tank: 3140 TL - 40 Litre dıştan boğazlı simit tank: 3380 TL - 42 Litre dıştan boğazlı simit tank: 3450 TL - 48 Litre dıştan boğazlı simit tank: 3550 TL - 51 Litre dıştan boğazlı simit tank: 3800 TL İçten Boğazlı Simit Tankı Fiyatları İçten Boğazlı Simit Tankların fiyatı aldığı LPG oranına göre şu şekilde ayrışırlar, - 35 Litre İçten boğazlı simit tank:  3115 TL - 40 Litre İçten boğazlı simit tank: 3140 TL - 42 Litre İçten boğazlı simit tank:3200 TL - 47 Litre İçten boğazlı simit tank:3350 TL - 48 Litre İçten boğazlı simit tank: 3300 TL - 51 Litre İçten boğazlı simit tank: 3400 TL - 54 Litre İçten boğazlı simit tank: 3550 TL - 57 Litre İçten boğazlı simit tank:3650 TL LPG tankı değişince muayene şart mı? LPG tankı değişince muayene şart mı? LPG Tank Fiyatları arasında rakam ve özellik açısından karar verdikten sonra mutlak suretle değişimini TSE’li LPG SERVİSİNDEN yaptırın. Çünkü, işlem sonrasında tadilat projesi almanız gerekiyor. Aldığınız Tadilat projesini de muayene istasyonuna giderek, beyan etmeniz gerekli. Tankı değiştirdikten sonra direkt muayene gitmenize gerek yok, muayene süreniz geldiğinde giderseniz evraklarınızı aktarmanız yeterlidir. Önerilen YazıÖzel Plaka Fiyatları 2023 & Özel Plaka Sorgulama & Alma Yöntemi (Rehber İçerik) LPG tankı değişince proje gerekir mi? LPG tankı değişince proje gerekir mi? İster aracınıza yeni taktırdığınız LPG sistemi olsun, isterseniz de yılı geçtiği için yenilenen LPG Tankı olsun tüm tan değişimlerinde zorunlu olarak Yakıt Sistemi Montaj Belgesi dışında yetkili mühendis tarafından çizilen tadilat projesini temine etmek zorundasınız. Bu hizmetler genelde LPG Montajının yapıldığı yerlerin anlaşmalı mühendisleri tarafınca daha makul rakamlara sağlanır. Hangi LPG Markasını Tercih Etmeliyim? Hangi LPG Markasını Tercih Etmeliyim? Marka algısı ülkemizde en karmaşık konu. Marka analizinden önce, montaj analizi araştırın. TSE’li LPG SERVİSİ değilse size hangi markayı sunarsa sunsun uzak durun. Atiker tüp tankı, değişimi fiyatı ya da BRC gibi markaların arasında büyük farklılıklar yok. Önemli olan güvenilir servisleri tercih etmeniz. Sık Sorulan Sorular - LPG Tank Fiyatları Atiger LPG Tank Fiyatları Bu bölümde hazırladığımız LPG Tank Fiyatları konusuna yönelik, siz değerli takipçilerimizin uzmanlarımıza yönlendirmiş olduğu en sık sorulan soruları derledik. Özet niteliğinde okuyup, konu hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Ayrıca LPG Tank fiyatları rakamlarına yönelik aklınıza takılanları, sormak istediklerinizi ya da deneyimlerinizi bizlerle YORUMLAR bölümünden paylaşırsanız yayınlamaktan mutluluk duyacağımızı bilmenizi isteriz.  Atiker LPG tank değişimi Fiyatları 2023Atiker LPG tank değişimi Fiyatları 2023 senesinde 600 TL’den başlayan işçilik rakamlarıyla yapılıyor. Tercih edeceğiniz tank türü ve aldığı LPG oranına göre rakam değişkenlik göstermekte. Tank fiyatlarının ayrıntılı listesini yukarıdaki fiyatlandırma çalışmasından ayrıntılı olarak inceleyebilirsiniz.LPG Tankı değişim süresi ne kadar?LPG Tankı değişim süresi 10 senedir. Bu süre dolduktan sonra LPG tankınızda hiçbir sorun olmasa da güvenlik nedeniyle kanunen yenilemeniz gerekir. Aksi durumda araç muayenesinden geçemezsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=pXFwUhkXTLY&pp=ygUKbHBnIHRhbmvEsQ%3D%3D Read the full article
0 notes
forumkardesi · 1 year
Text
ARCH302, eVolo2020; metin/////
‘’(…) Başarısızlığa uğradığınızda, yenik düştüğünüzde, acı çekerken ve karanlıkta kaldığınızda umarım karanlığın sizin ülkeniz olduğunu, esas yerleşkeniz, hiçbir savaşın ve zaferin mekanı değil sadece geleceğin yeri olduğunu hatırlarsınız. Bizim köklerimiz karanlığın içindedir; yeryüzüdür bizim ülkemiz. Mukaddesi neden gökte aradık- etrafımıza veya aşağı bakmak yerine? Varolan umudumuz oradadır. Yörüngeli casus gözlerin ve silahların işgal ettiği göklerde değil, aşağıladığımız yeryüzündedir. Yukarıda değil, aşağıdadır. Gözlerimizi kör eden ışıkta değil, bizi besleyen karanlıkta, insanların insan ruhunu büyüttüğü yerdedir.’’ -Ursula K. Le Guin
Timeline 00/// Şu anda İSPARK tarafından otopark olarak işletilen Eski Salı Pazarı arazisi projelendirilmiş, inşaat çalışmaları başlamıştır. Ancak henüz başlamışken patlak veren, sonralarında ‘çevre krizi’ olarak isimlendirilecek olay Türkiye’nin en büyüğü olan inşaat sektörünü etkilemiş, Eski Salı Pazarı’na yapılması planlanan konut binaları ve araziye yol getiren inşaatlar yarım kalmıştır. Binalar cephelerinden çıplak, kaba iskeletiyle beklemektedir.
21. yüzyılda batı dünyası global marketteki rolünü hızlıca kaybetmiş, Amerika ve Avrupa ülkeleri ekonomik ve siyasal gücünü Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelere kaptırmayacak hamleler yapmakta geç kalmıştır. New York, Londra gibi batı ekonomisinin demirbaşı şehirler mülteci politikalarının idaresini yapamamış, bu eski süper-şehirler her zamankinden çok daha heterojen hayatlar yaşamaktadır. İstanbul bu durumdan etkilenen metropollerden biri olmuştur, bu politikalar şehir hayatını önemli bir şekilde etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Önü alınamayan atık yaratma alışkanlıkları iklim ve coğrafyaya geri dönüşü çok zor yaralar açmıştır, bu ‘çevre krizi’nin en önemli aktörleri bulunması güçleşen doğal kaynaklardır.
“(…) bir tür genel arşiv oluşturma fikri, bütün zamanları, bütün dönemleri, bütün biçimleri, bütün zevkleri bir yere kapama istenci, zamanın dışında yer alacak ve zamanın zarar veremeyeceği bir yer oluşturma fikri, kımıldamayacak bir yerde zamanın bir tür kalıcı ve sonsuz birikimini örgütleme projesi; tüm bunlar bizim modernliğimize aittir.” -Michel Foucault, “Başka Mekanlara Dair’’
Petrol yokluğu ile plastik üretimi neredeyse durmuş, küresel ısınma ve iklim değişikliği şehircilik anlayışlarında öncelik olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, çok ani ve şiddetlice pratik etmeye başladığımız yer ve şehir pratikleri, günlük hayatın yetişilmesi imkansız hızı kendine çelme takmış, ‘çevre krizi’ olayları insanların başkaldırısına ve onlara dayatılanın inkarına vesile olmuştur. Bu farkındalık ile, toprağa ve onun doğru kullanımına özen gösterilmeye başlanmıştır. Toplumların bu dönemi atlatmasını kolaylaştıracak kişiler olarak bilim adamları, mühendisler ve şehir planlamacılar yeni binalar yapılmaması ve hassas toprağa daha fazla zarar verilmemesi için önlemler almaya başlamıştır. İstanbul’da öngörülen büyük deprem ve büyüyen nüfus gibi gerekçelerle mimari anlayışın sosyal dinamiklere ve iklime daha duyarlı olarak yeniden düşünülmesi gerekmektedir. Dünyaya haddimizden fazla zarar verdiğimiz konusunda artık çok daha fazla insan mutabıktır, dahası, insanoğlu çok geç kalmadan dünyasına sahip çıkmayı bir numaralı meşguliyeti haline getirmiştir.
Timeline01///
‘’(…) Michel Foucault’s 1967 lecture Of Other Spaces outlines his concept of the heterotopia, a sort of countersite which somehow contests or inverts the sets of relations by which spaces and sites in the rest of our world are constituted. Foucault claims that such sites are critical to functioning of the human imaginary and implies that without them a collapse into authoritarianism is inevitable. As he puts it at the end of the piece, after providing the example of the ship as a heterotopia par excellence, “without boats, dreams dry up, espionage takes the place of adventure, and the police take the place of pirates”.’’
Krizin global etkileri mimarların rolünü yeni binalar tasarlayan değil, terkedilmiş binaların yaşam döngüsünü tekrardan başlatacak kişiler olarak belirlemiştir. Yapılacak yeni yaşam alanları toprağa olabildiğince az dokunan ve toprakta halihazırda ayak izi olan yapılara eklenen mimariler olmalıydılar. Bu ek olma durumu İstanbul’un hafızasında halihazırda önemli bir pratiktir, çünkü İstanbul yüzyıllardır olan üzerine inşa eden bir şehir olagelmiştir.
Krizin yaraları sarılmaya ve dünya çok hızlı bir şekilde değişmeye devam ederken, İstanbul’un şehir yaşantısında ciddi değişimler olmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde devletler elektrikli araba dışında araba kullanılmasını yasaklamıştır, bu tasarının öncülü kuzey Avrupa ülkeleri olmuştur. Metropollerdeki nüfus artışı devam etmektedir ancak eskisine göre yavaşlamıştır, toplumdaki şehir algısı ciddi değişimlere uğramaktayken şehirler göç aldığı gibi göç vermeye başlamıştır (İstanbul özelinde bu ilk olarak 2017 yılında olmuştu).
Bunun en önemli nedeni olarak tarihçiler ve antropologlar, interneti ve internetin, herkesin her yerden ulaşabildiği bir kaynağa dönüşmesini göstermiştir. Dahası, metropol ve büyükşehirlerde milyonlarca insanın her gün yaşadığı ‘plaza hayatı’ insanların arzuladığı bir yaşam olmaktan çıkmış, ‘çevre krizi’ ve sonrasında toplumlarda gözlenen ‘başkaldırı hali’ ile bu plazalar boşalmaya başlamış, bu binalar şehirlerdeki yaşamını şehirdeki hayaletler olarak devam ettirmiştir. İnsanlar çalışmak için plazalara değil, birlikte var olabildikleri bir çatıya ihtiyaç duymakta, para kazanma ve işe gitme bir bilgisayar, bir masa ve bir kahve makinesi ile başarılabilir hale gelmiştir. Bazı insanlar bunu küçük şehirlere göç ederek aramış, İstanbul gibi metropoller şehir yaşantılarını ciddi derecede değiştirmeyi göze almıştır. Hala şehirlerde yaşayan insanlar çoğu yere giderken toplu taşıma gerekmediği zamanlarda yürümeyi ya da bisiklet kullanmayı tercih etmeye başlamıştır; metropollerin, plaza ve alışveriş merkezlerinin çözünümü ile insanlar kentsel sorunlarının en önemlisi olan insan ölçeğini hayatlarına geri sokmaya çalışmaktadır.
Şehrin diğer mekanları; çoğu otoyol, cadde ve sokaklar arabadan çok insan ve bisiklet trafiğine hizmet etmekte, devletin küçük ve ucuz yatırımlarıyla bazı kent parçalarında bisiklet ve yaya yolları insanların yaşam alanları arasında gerçek anlamda ağlar kurmakta, unutulmuş kent parçalarını ekonomik ve sosyal olarak şehre geri kazandırmaktadır. Bu kent parçaları ya eskisi kadar kullanılmayan otoparklar, ya da insanların içine girmeyi reddettiği plazaların dikili olduğu alanlardır. İnsanlar, elektrikli de olsa arabalarından vazgeçmemiş ancak şehirleşme pratikleri araba trafik ve egzozuna değil, insan vücuduna cevap verecek şekilde tasarlanmaya başlanmıştır.
Yavaşlayan ekonomik ve endüstriyel üretim sayesinde, Eski Salı Pazarı olarak bilinen arazide kazılmış beton yerini toprağa ve yeşile bırakmaya, endüstriyel atıklarla zehirlenen Kurbağalıdere suları kendi kendini temizlemeye başlamıştır. Bu alanın terkedilmiş halinden yararlanan insanlar arazide yarım kalan yapıların içerisine yerleşmeye başlamış, yarım kalan duvarlarını örmüş ve kendilerine geçici konutlar yapmıştır. Şehirdeki -yatayda betonarme, dikeyde ise demir-çelik olan- bir çok arazi benzer çözünmeler yaşamaktadır. Bunlar şehrin ve şehirlinin alışık olmadığı tanımsız arazilerdir ve yaşam döngüleri -mimar olmayan kişiler tarafından ve sayesinde- tekrardan başlamıştır.
Timeline02///
‘’And if we’re lucky, the result will be revivified town centers, and neighbourhood centers in our existing towns and cities. And by the way, our towns and cities are where they are and grew where they were because they occupy all the important sites. And most of them are still going to be there, although the scale of them are probably going to be diminished. We’re not going to be rescued by the hyper-car, we’re not going to be rescued by the alternative fuels. We have to do everything very differently. And we’re sleepwalking into the future. We’re not ready for what’s coming at us. Life in the mid-21st century is going to be about living locally. Be prepared to be good neighbours. Be prepared to find vocations that make you useful to your neighbours and to your fellow citizens.‘’
Modern zamanın en uzun ve etkili krizlerinden biri yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. Toplum bu sürede edindikleri iyi alışkanlıkları devam ettirmeye kararlı görünmektedir, eskisine göre yapılı çevreyi çok daha iyi idare eden, kendi vücuduna ve doğanın sağlığına özen gösteren bir tutum içerisindedir. Devletler ekonomik yetilerini geri kazandıkça mimarlar ve şehircilerden, uzun bir süredir göz ardı edilmiş olan sosyal konut ve sağlıklı yaşam alanları istenmiştir. Bu konutlar hem yaşam, hem çalışma, hem de buluşma alanları olarak tasarlanmalıdır, interdisipliner çalışmayı, daha küçük çaplı şirket ve yatırımları öne çıkarmaktadır. Otomobil kullanım alışkanlıkları azaldıkça, bu mobilite eksikliği, çok daha fazla insanın evlerini ve çalıştıkları mekanı yakın tutmasına neden olmuştur. Bir yandan home-office çalışma pratiği verimliliğini kaybetmiş, insanlar birlikte iş yapacakları insanlarla beraber, evlerinden ayrı mekanlara ihtiyaç duymaktadır. Ev ve işyeri hala farklı mekanlardır, ancak her ikisi de 21. yüzyıl başındaki ölçeksiz hallerinden vazgeçmiştir. Şehirleşmenin en baştaki amacı insan sosyalliğinin en verimli şekilde mekansallaşması ise, plaza ve dev konutların buna cevap vermediği çok açıktır. Bu izotopik hal, şehirleşmenin bahsedilen tanımına terstir, ve yeni konut ve çalışma mekanları bu duruma açık bir başkaldırı niteliğindedir. Dolayısıyla bu yeni ‘ev’ ve şehir anlayışı insanoğlunun en biricik özelliklerinden sosyalleşme üzerine olmuştur. Dahası, bu interdisipliner ve opensource kültürün, internet gibi araçlarla birlikte insanların rutinlerini böylesine değiştirirken konut mimarisine girdileri de şu anda araştırılmalıdır. İnsanların asırlar önceki yaşama alışkanlıklarını andıran rutinlere geri dönüş vardır, insanlar yürüyebildikleri kadar uzaklara gidiyor ve çoğu zaman mahallelerinde vakitlerini geçiriyordur, dolayısıyla tüm ihtiyaçları yürüme mesafesinde yani mahallelerinde olmalıdır. Bu, yeniden, konut projelerine bir girdi olarak alınmıştır, çok farklı insanların farklı ihtiyaç ve tercihleri üzerinden oluşan yeni ve heterojen bir yaşama alanıdır. Bu heterojen durum, İstanbul’un niyeti olmadan becerebildiği progresiflikte ve kaotik estetiğinde tarihi boyunca gözlemlenebilir. İyi ve kötü yanlarıyla, İstanbul’da yaşam öncekinin halini çok fazla düşünmeden katman katman üst üste birikmiştir, altta kalan katmanlar zaman zaman ezilse de, veya yeni katmanlar hak ettiği değeri bulamasa da, birbirleriyle var olmayı öğrenmiş ve İstanbul’a eşi bulunmaz enerjisini veren yanlarından biri olmuştur.
Önceleri Eski Salı Pazarı olarak bilinen arazi, üzerinde yetişen yeşillik sayesinde kentin gözde mekanlarından biri olmuş, İstanbul gibi yoğun şehirlerde çok fazla karşılaşılmayan kontrolsüz yeşil mekan, artık kentliler tarafından ‘Çayır’ olarak isimlendirilmiştir. İlginçtir ki bu süreç 20. yüzyıl ortalarında bir kez daha yaşanmış ve Kadıköylüler buraya daha öncesinde de ‘Çayır’ ismini vermiştir. Burada uzun süredir kaçak bir şekilde, sağlıksız yaşamak zorunda kalmış insanları ev sahibi yapacak, topluma kazandıracak ve son yıllarda süregelen yeni ekonomik/sosyal modele uygun olarak tasarlanmış bir konut projesine başlanmıştır. Bu proje sadece burada uzun zamandır yaşayan insanları değil, atıl durumda bırakılmış iskeletleri de şehre geri kazandırmak niyetinde olmuştur. Bu projeyle birlikte kazanılan boş plaza ve konut mekanlarını şehre geri kazandırma pratiği uzun zamandır İstanbul coğrafyasını ve insan ölçeğini hiçe sayarak inşaa edilen gökdelenlerin bulunduğu onlarca arazi için bir prototip alınabilir. Bu yüzyılda asıl pratiği eskiyi dönüştürmek ve onun üzerine eklenmek olan mimarların bu binalarla yapmak istediği bu olmuştur; İstanbul’un daha önce birden çok kez yaptığı gibi insanları yerlerinden etmek değil, onların yıllardır burada inşa ettiği yaşam üzerine eklemlenmek. Aynı prensip ‘Çayır’ içinde geçerli olmuştur , bu yeni keşfedilmiş farkındalık ile insan eli değmemiş kent parçasına minimum müdahale ile, mimarlar yapıları toprağa gerekmedikçe temas etmeyecek şekilde tasarlamaya gayret etmiştir.
Timeline03/// To be continued?
1 note · View note
aydinrehberi · 2 years
Text
Ekonomi Haberleri Ukrayna'yı işgal etmesinin akabinde Batı dünyasından ağır yaptırımlara maruz kalan Rusya'nın değerli ölçüde doğal gaz şirketi Novatek'in 21,3 milyar dolarlık yatırımı tehlikeye girdi. Sibirya bölgesinde inşa edilecek Arktik LNG 2 projesiyle ilgili Yunan basını, şirketin batı teknolojisine bağımlı olduğu lakin yaptırımlar nedeniyle doğal gaz projesinin tehdit altında olduğu belirtildi.TÜRK ŞİRKET İLE MASAYA OTURACAKLARNovatek'in projesinden Baker Hughes, Saipem ve Technip'in geri çekilmesinden sonra Rus devine Türkiye'den yardım gelebileceğini yazıldı. Buna nazaran şirketin Türk şirketi Karpowership ile görüşeceği belirtilirken Rus şirketin muahede yapmaktan diğer seçeneği olmadığı vurgulandı.Analiz yazısında şu sözler yer aldı; Güç gemisinin, Baker Hughes tarafından teslim edilecek türbinlerin yerini alabileceğine inanılıyor. Amerikan şirketi, Arctic LNG 2 üzerine 20 adet LM9000 türbini inşa edecekti. Yaptırımlar uygulanmadan evvel türbinlerden yalnızca dördü teslim edildi ve Baker Hughes Rusya'dan çekildi. Hali Hazırda Görülenin sonuncusu 25 Mayıs'ta Murmansk dışındaki Belokamenka'ya gönderildi.Karpowership, 2010'dan bu yana, bugün az gelişmiş güç sistemlerine sahip ülkelere güç sağlayan 25 güç gemisi inşa etti. Bu tip gemiler şu anda 10 Afrika ülkesinde, ayrıyeten Orta Doğu ve Latin Amerika'da f kent aydın haberleri liyet göstermektedir. Elektrikli gemiler, mavnalara yahut gemilere monte edilmiş yüzer güç santralleridir ve ağır akaryakıt, dizel yakıt yahut doğal gazla çalışabilir.ŞİRKETLER BİR BİR PROJEDEN ÇEKİLDİAnahtar bileşenler Fransız Technip şirketi tarafından tasarlanmıştır. Bir öbür kıymetli ortak, İtalyan mühendislik şirketi Saipem ve Türk şirketi Renaissance Heavy Industries'in ortak teşebbüsü olan Saren BV'ydi. Kommersant'ın bildirdiğine nazaran, Technip ve Saipem artık Arctic LNG 2'den çekildi ve Novatek bunları Nova Energies ve Green Energy Solutions ile değiştirdi. Birinci şirketin Rus Nipigaz'ın bir yan kuruluşu olduğu, ikincisinin ise Birleşik Arap Emirlikleri'ne kayıtlı yepisyeni bir şirket olduğu söyleniyor.Ayrıca kıymetli kesimler üreten Çinli tersaneler de Novatek ile çalışmayı bırakma kararı aldı. Novatek'in devasa yapıları için sonuçlar dramatik olabilir. Muazzam Arctic LNG 2 projesi büsbütün durursa, Belokamenka alanı sonunda hayalet bir kente dönüşebilir.Şirketi,Novatek,Rus ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Ekonomi sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://rehberaydin.com/ruslarin-yaptirimlar-nedeniyle-tehlikeye-giren-213-milyar-dolarlik-dogal-gaz-projesini-turk-sirket-kurtaracak/
0 notes
ozel-buro · 2 years
Text
GÖÇMEN DOSYASI /// ÖMER MEMOĞLU : GENETİK OPERASYON AŞILAMA SÜRECİNDE DİK DURANLAR STRATEJİK GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ OPERASYONUNDA NEDEN HASSASİYET GÖSTERMİYOR ???
GÖÇMEN DOSYASI /// ÖMER MEMOĞLU : GENETİK OPERASYON AŞILAMA SÜRECİNDE DİK DURANLAR STRATEJİK GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ OPERASYONUNDA NEDEN HASSASİYET GÖSTERMİYOR ???
ÖMER MEMOĞLU : GENETİK OPERASYON AŞILAMA SÜRECİNDE DİK DURANLAR STRATEJİK GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ OPERASYONUNDA NEDEN HASSASİYET GÖSTERMİYOR ??? Plandemi sürecinin en başından beri bir genetik işgal projesi olan, insan vatanın beden sınırlarını işgale gelen süreçle mücadele eden insanların aynı hassasiyeti stratejik göç mühendisliği operasyonu kapsamında göstermemesi büyük resmi göremiyor oluşlarından…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes