Tumgik
#su birinkintisi
cagdasyatirim · 1 year
Text
10 notes · View notes
Text
Gözlerim kapanıyor, başımı yastığın üzerine bıraktığım andan itibaren gerçek dünyadan düşler dünyasına geçiş yapmam sadece birkaç dakikamı alıyor. Uyumadan hemen öncesinde dinlediğim müzik bilinç altıma işlemiş, yağmur sesleri somutlaşarak hoş bir görüntü canlandırıyor ilk başta zihnimde, ardından bedenimin büyük bir boşluğa girmiş gibi bir hisse bürünmesi ile düşüncelerim beni kocaman bir ormanın içerisine bırakıyor. ⠀
Yeşil, yemyeşil bir yer. Sanırsın masallar tamamen gerçek olmuş ve kendini yaşatıyormuş gibi görünüyor ama rüya aleminde olduğumun da bir o kadar farkındayım. Bunu teyit etmek adına içime çektiğim derin nefeste beklediğimin aksine hayalimde ki büyük çınar ağaçlarının rahatlatıcı ıslak kokusu doluyor burnuma. Upuzun bir koruluktayım, yol sonsuzluğa doğru ilerliyor; ufuk çizgisi bembeyaz bulutlarla süslenmiş, tüm ihtişamıyla güneşin parlaklığını yansıtıyor etrafına. Upuzun bir koruluktayım, yumuşak toprağın üzerinde ileriye doğru attığım her bir adımda topuklu ayakkabımın altından çan çiçekleri büyüyor, mor renginde yaprakları görüş açıma girdikleri andan itibaren beni etkisi altına alıyor. Yolum devam ediyor, kovuklara yuva yapan kuşların ötüşü çalınıyor istemsizce kulağıma. Şarkı mı söylüyorlar emin değilim, ama melodisi huzur verici. ⠀
Dikkatimi çeken minik bir serçe beliriyor aşağılarda kalmış kısa ve ince bir dalın üzerinde, diğerinin aksine sesini çıkartmadan gözlerini üzerime dikmiş hareketlerimi izliyormuş gibi bir hisse kapılmama neden oluyor; onu merak ederek yolumdan şaşıyorum. Sanki bilinçli bir şekilde bakıyor bana, o bakışlara kanıyorum. Serçenin arkasında bambaşka bir yol var, başımı çevirerek sonu parlak çiçekli koruluğa bakıyorum yine de, gözlerimi alacak derecede bir güzelliğe sahip ama ben karar değiştirerek küçük yoldan gitmeyi tercih ediyorum. Çünkü koruluk minik bir serçeye sahip değil, ama bu yol sahip. Anlamadığım bir çekim duygusu ile doluyum kalbinin hızlı çarpışı kulaklarıma kadar ulaşan bu minik canlıya. Hayır, yönümü değiştirdikten sonra bir daha geriye ne varmış diye hiç bakmıyorum.
Üç-dört adım ve ağacın hemen yanındayım, serçenin tüyleri uzaktan kendini belli etmiyordu ama şimdi gümüş rengini ayırt etmekte asla zorlanmıyorum. Serçe gümüş renginde mi olur? Benim serçem oluyormuş, ne zamandan itibaren benim serçem olduğu belirsiz. Ona gümüş adını veriyorum, artık minik serçemin bir ismi var; onu çoktan sahiplenmişim çünkü benden korkmayacak kadar alışık bana, nasılını sorgulama ihtiyacı duymuyorum. Anlaşılan rüyamda gerçekte olduğum kadar meraklı değilim. Önemli değil, o sırada bu da aklıma gelmiyor çünkü.
Yağmur sesleri kulaklarımı doldurarak diğer kuşların ötüşünü duymama engel oluyor, buna kısa bir an üzülüyorum çünkü kuş seslerini severim ve serçe hâlâ benim için ötmedi. Anlaşılan sadece birilerini izlemekten hoşlanıyor. Ellerimi iki yana açarak su damlalarının avucumun içine düşmesini bekliyorum, beklentim gerçekleşmiyor çünkü tüm o seslere rağmen ben tamamen kupkuruyum. Geriye dönerek koruluğun uzandığı yola baktığımda ağaçların tepelerinde kara bulutların belirdiğine şahit oluyorum, garip çünkü aramızda sadece birkaç adımlık mesafe var. Çan çiçeklerinin süslediği zengin toprak çoktan çamur içinde kalmış, ıslanmak her ne kadar beni etkilemiyor olsa da ayakkabılarımın yağmurdan nasibini almalarını engelleyemiyorum. ⠀⠀
Eğilerek bileklerime kadar dolanmış iplerin bağcıklarını çözdükten sonra parmak uçlarımda yere basarken ellerimde iki pabuçla doğruluyor ve görüntülerine bakmak için kollarımı havaya kaldırıyorum. Beyaz ayakkabılarım artık siyah. Önemli değil çünkü serçe bana yürümek için herhangi bir şeye ihtiyaç duymadığımı fısıldıyor, onu dinleyerek ayakkabıları yağmura doğru fırlatıyor ve yere düşüp etraflarına sıçratıkları çamura bakmadan ağacın kenarına ilişiyorum. İnce dala parmağımı uzattığım anda serçe elimin üzerine atlıyor. Mutlu oldum, demek ki benimle beraber gezmeyi istiyor, bu isteğine uyarak ağır adımlarımla küçük yolda ilerlemeye başlıyorum. Koruluk kadar güzel görünmüyor ama tarifsiz bir rahatlama yaşamama neden oluyor, mutluluğu bulmak için en güzeline sahip olmam gerekiyormuş.
Konuşamadığı halde onu nasıl anlayabildiğim hakkında hiçbir fikrim yok, telapati yolu ile mi anlaşıyoruz acaba? Rüyalarda belki de konuşmaya ihtiyaç duymuyoruzdur, bunu anlamak adına parmaklarımın üzerinde gezinen küçük kuşa bakarak ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum. Sonra ise soruyorum, 'tüylerin neden gümüş renginde?' Düşüncelerim kafamın içerisinde dolaştığı andan itibaren dikkatlice bakışlarımı üzerinden ayırmıyorum, serçe kafasını yana yatırıp bir gözünü kapatarak diğerini açık tutuyor ve kanatlarını hafifçe gerdirerek kuyruğunu sallıyor, hmm. ⠀
Telapati işinin faydasız belli ki. Küçük yolu yavaş adımlarım ile yürümeye başlıyorum, yerde sayamayacağım kadar çok çakıl taşı olmasına rağmen ayağımı bastığım hiç bir seferde herhangi bir ağrıyı hissetmiyorum. Rüyalarda acıyı fark edemiyor muyduk acaba? Bunu özel olarak test etmeyi isterdim ama yolun ilerisinde gördüğüm su birikintisi dikkatimi çekiyor. En derinlerinde yüzen küçük balıkları dâhi görebileceğim kadar berrak ve temiz su kaynağı, karşısına geçtiğimde yansımamı bana göründüğüm gibi göstermekten çekinmiyor. Fakat ters giden bir şeyler var; yeni fark ediyorum ki kurduğum hayalde küt saçlı bir kızım, ayrıca gözlerimin rengi yeşil ve bildiğimin aksine fazlasıyla beyaz tenli gözüküyorum. Karşımda ki kız bana hiç benzemiyor. Kaşlarım çatılarak serçeye döndüğümde bakışlarıma sessizliği ile karşılık veriyor, yine ve yine bunu yapması sinir bozucu olsa da moralimin bozulduğunu hissetmiyorum. Kolum fazlasıyla ağrıdı, parmağımda ki serçenin omzuma geçmesini sağladıktan sonra kulağımın çok yakınlarına 'suya gir.' nâmeleri fısıldanıyor. Sorgulamıyorum.
Derin bir nefes alıyorum, fazlasıyla derin; bütün oksijeni içime çekmek istercesine, göğüs kafesimde ki hava karşılaştığım son nefesmişçesine...
Gökyüzü kırmızının en koyu tonları arasında gelip gidiyor, belki de güneş atmosfer tabakasını en sonunda yaktı ve ışıltısı bütün dünyayı kızıllığının hakimiyeti altına aldı. Nedenini merak etmiyorum, dedim ya rüyamda ki ben meraklı değil, birazcık sıkıcı sayılabilir.
Önce sağ ayağım ve ardından sol ayağım, yavaş yavaş parmaklarımda suyun soğukluğunu hissederken devam ederek seviyesinin yükselmesine izin veriyorum. Küçük su birinkintisi tahmin ettiğimden daha derin gibi görünüyor çünkü artık başıma kadar tamamen içinde olmama rağmen aşağılara uzanmaya devam ediyor, burada farklı bir alem yaşanıyor gibi. Eğer nereden geldiğimi bilmiyor olsaydım kendimi okyanusun dibinde sanabilirdim. Baş parmaklarım ayaklarımın altında ki kumun içine gömülmek için fazlasıyla heyecanlı, tenimi ılık bir karıncalanma hissi sardığında zorlanmadan gözlerimi etrafımda gezdirebiliyorum. Neler gördüğümü anlatayım; rengarenk mercanlar sırayla arka arkaya dizilmiş ve aralarından küçüklü büyüklü balıklar peş peşe yüzüyorlar, boyut farkı ile onlara galip gelen siyah beyaz çizgilerini üzerinde taşımaktan fazlasıyla memnun zebra balığı yaramaz çocuklar gibi aralarına girerek kaçışmalarına neden oluyor ve sanki bundan haz duyuyor gibi yeniden ve yeniden tekrarlıyor, az ilerilerinde birbirlerine dolanmış sarmaşıklar tüm bu olanlardan etkilenmiş gibi sağa sola savrularak boyunlarını eğiyor. ⠀
Manzara büyüleyici ama zihnimi onlardan çok daha fazla doldurmayı başaran bir düşünce var, başımı çevirerek minik dostumu aradığımda olması gerektiği gibi yerinde bulamıyorum, omuzlarım boş çünkü ben suya girmeye çalışırken kanatlanarak yükseklere uçalı çok olmuş. ⠀
O an kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemiyor ve boşluktaymışım gibi bir düşünce ile olduğum yere çökerek ne yapmam gerektiğini düşünüyorum. Tek başımayım ve suyun altındayım, bu zamana kadar boğulmuş olmam gerektiği farkındalığı ile bilmediğim bir süredir nefes almaya devam ediyor oluşum artık şaşırdığım bir konu değil. Her an her şey olabilir.
Bir başkası olsa burada sonsuza kadar kalmayı dileyebilir ama ben istemiyorum çünkü artık yalnız kaldım ve serçenin yokluğundan hoşlanmıyorum. Geriye doğru yönelerek yavaşça başımı sudan çıkartırken onun havada süzülen kanatlarından kopan bir parça tüy önüme düşüveriyor.
"Neden geri döndün?"
"Aşağıda ki parlaklığı fark ettiğini biliyorum, onu takip etmeliydin."
"Neden bu küçücük yolda kalmayı istiyorsun? Devam etmen gerekiyor."
Gagası kapanıp açılarak kelimeleri hiddetle dışarı savururken benim aklım hâlâ ötüşünü duymamış oluşumda, onca şeyi yapabilmesine rağmen sesini sakınıyor olduğu gerçeği ağırıma gitti sanırım. Gitmemi mi istiyor? Tekrardan kaybolmasını istemiyorum, gitmeyeceğim. Yanına ulaşmak istediğimde geriye uçuyor ama hızlanarak kuru toprağa ulaşmayı başarıyorum, yeniden eskisi gibiyim, saçlarım ise normale dönen elbisemin aksine yere su damlatacak derece de ıslanmış. Ellerimi gözümün önüne düşen tutamlarımı yanlara ittirmek için kullanıyorum, şu an Gümüş'ün bulunduğu görüş alanımı kısıtlayacak hiçbir şeyi istemiyorum. ⠀
"Suyun altına giremiyorsun, orada olmamın bir anlamı yok."
Serçe bana karşı yine cevapsız, elimle ileride ki büyük ağacın oyulmuş karanlık gövdesini işaret ediyorum.
"Uzaklaşmama gerek yok, orada yaşayabilirim."
İçerisinde sayısız odanın bulunduğu geniş bir evin olduğunu düşlüyorum, belki gerçekleşir.
"Suyu buradan içer ve yemeğimi ise ormandan temin ederim."
Amaçsız bir inadım söz konusu, minik serçeyi kaybetmek istemiyorum. Nedenini bilmiyorum, rüyam o yönde ilerliyor sadece; kararları benim verip vermediğim hakkında bir fikrim bile yok aslında, kendi hayatımı dış gözlerle izliyorum bir yandan. Üçüncü kişiyim şu anda, ama gariptir ki birinci kişiden görüyor dünyayı gözlerim. Gümüş sessizleşiyor ve başını yana yatırarak tekrar gözlerime anlamsız bir bakış atıveriyor, sanırım onu bu hali ile daha çok seviyorum; gitmemi istediğini söylemesi hoşuma gitmemişti, ama şimdi duruşunu istediğim gibi yorumlamakta özgürüm. Bence o da beni sevdi, yanında kalmamı istiyor, hem ona sahip de çıkarım, minicik bir bedeni var avuçlarımın arasında kaybolan, patır patır yere basan ayakları ile çok sevimli ve bir o kadar savunulmaya muhtaç. Asıl muhtaç olan ben olmama rağmen bu düşünceler ile kendimi avutmaktan mutlu oluyorum, karar verilmiştir artık yeni evime bakıyorum.
Ağacın kovuğu istediğim gibi sayısız odaya sahip kocaman bir ev çıkmıyor elbette, rüyalarımda bile sınırlarla karşılaşıyorum işe bakarmısınız? Her neyse, yine de içine sığabileceğim kadar büyük ve ilginç bir şekilde sıcacık. Daha fazla evimde hissedemezdim herhalde diye düşünüyorum, kabullenmişim burada sonsuza kadar kalacağım düşüncesini. Kendime bir köşe seçerek içeri yerleştiğimde dostum da benimle birlikte kanat çırparak giriyor ve yeni fark ettiğim küçük ayrıntıya doğru uçuyor. ⠀
Biraz yukarıda çalılıkların toplanarak oluşturulmuş olduğu yuvanın ortasına kurulduğunda acele ile ayağa kalkıyor ve oraya yürüyorum. Kanatlarını açmış ve yuvanın içerisini doldurmaya çalışıyor, gülümsüyorum çünkü altında ki üç minik yumurtayı fark ediyorum; o bir anneymiş. Parmaklarımı içine doğru uzattığımda yana doğru kayıyor, zarar vermeyeceğimden emin, emin olması gerekiyor. ⠀
İşaret parmağımla bana en yakın olan yumurtanın kabuğuna hafifçe baskı yapıyorum, ilk defa böylesine bir şey ile karşılaştığımdan dolayı heyecanlıyım. İçlerinden minik yavrular çıkabileceğine inanmak tuhaf bir mucize gibi geliyor, doğa baştan aşağıya bir mucize oysa ki. ⠀
Fakat beklemediğim bi şekilde kabuk çatlıyor ve ben korkarak geri çekiliyorum, serçenin ötüşünü duyabiliyorum işte bu sefer. Bütün kovukta yankılanıyor sesi, içerisinde onlarca duyguyu barındırıyor. Korkum sönüp giderken bunun benim hatam olmadığın farkına vararak tekrar yaklaştığımda, diğer kabuklarda yavaş yavaş çatırdamaya başlıyorlar önlerinde onlara liderlik eden hafif yamuk yumurtanın ardından. Bekliyorum, ve bekliyorum. Gümüş de ben kadar sabırsız, hissedebiliyorum. Minik bir baş görüyorum en sonunda, serçe parmağım kadar ya var ya da yok. Kalbimin sesini kulaklarımda duymaya başlarken gördüğüm kömür karası nokta kadar gözler beni vurmayı başarıyor işte. Onlar Gümüş'e ait değil mi? Muhteşem görünüyorlar, emin değilim ama sanırım gözlerim doldu. Böylesine bir âna şahit olduğum için mutluyum, mutluluğumun sonsuz olmasını diliyorum o sırada parmaklarımı çapraz yapıp gözlerimi kapatarak.
Ama dileğimin kabul olup olmadığını bilmiyorum, açıkçası sonrasında o kovukta neler yaşandığından da habersizim. Zaman ve mekan kavramları birbirine karışarak gözlerimin gördüğü görüntüler birbirine dolanalı çok olmuş ve ben artık orada değil, yumuşak çarşaflar üzerinde başım yastığıma bırakılmış, gözlerim tavana sabitlenmiş bir şekilde yatağımdayım.
Neden mi?
Çünkü az önce uyandım.
2 notes · View notes
ucanhemss · 6 years
Text
Adamın biri yağmur da arkadaşına şemsiye vermiş sonra ikidebir demiş ki; bak sana şemsiye verdim o yüzden ıslanmıyosun, bak sana şemsiye verdim o yüzden ıslanmıyosun. Sonra arkadaşı yolda giderken bi su birinkintisi görmüş atmış kendini suya bak tamam mı ? Islandım işte oldu mu ?
5 notes · View notes
felsefasihe-blog · 7 years
Text
...
bitik bir akşamın sabahıydı kapım çalındığında. daha ayılmamıştım. ne akşamdan ne içkiden, gördüğüm hayatlardan ve sabah uykusundan ayılmamıştım. kapı aralıklarla çalıp duruyordu. yataktan kıvranıp kalkmaya çalıştım. Bir bebek gibi cenin pozisyonundan ayağa kalktım. yerden böyle kalkmak daha sağlıklıymış. hocam öyle söylerdi. ve bunu her yaptığımda çelişkiye kapılıyordum. bok gibi bir geceden sabah sağlıklı bir şey yapmak. kapı tekrar çaldı. sigaramı yakıp merdivenlerden aşağı indim. ikinci basamakta tişortumu buldum. kemerim, çorabım herbiri farklı basamaklardaydı. her gecenin bana sabaha buraktığı işler ve bağ ağrısı. uzun zamandır kapı sesi duymadığım için garip bir duyguydu o saate kapıya doğru gitmek. her adımda geceden kalma bazı anlar bir fotoğraf kataloğu gibi anımsıyordum. kapı ağzına geldiğimde tekrar çaldı. kapı kolunu yavaşca çevirdim. sigaramı ağzıma aldım. huyumdur kapı acarken kim var diye asla bakmam. başım önde kapıyı acar yere bakar ve sigaramı içerim. taki kapıda kişi konuşana dek. " merhaba, Günaydın, nasılsın? sorularına bakmadan cevap veririm. bu sefer öyle olmadı. uzun bir sessizlik oldu. ben hiç istifimi bozmadan sigaramı içmeye devam ettim. öyle bir ses duydum ki yüreğimin en derinine indi. öylece donup kaldım. sigram bitmiş dudaklarımı yakıyordu. - merhaba (sessizlik) -nasılsın? sigaramı yere atıp kapının önünden çekildim. merdivenlerden geceden kalanları  doplayıp yukarı çıktım. ağır ağır arkamdan çıktığını fark ediyordum. yatağa oturup sigara yaktım. gelip yanıma oturdu. tam bir yıldır haber alamadığım sesini duymadığım kadın çat kapı sabahın köründe gelmiş kapıma "nasılsın?" diyor. tarif edilemeyecek  kadar garip bir duygu. konuşamıyor, ağlayamıyorum. -nasılsın? (sessizlik) -konuşmayacakmısın? bağırıp dağıtmıyacakmısın etrafı? gülümsedim. boynuna sarılıp kokladım. - etrafına baksana be kadın. kırılıp dökülecek bir şey kalmış mı bu evde? bağıracak bir halim var gibi geliyormu sana ? baksana şu yakılmış,yıkılmış fotoğraflara , baksana sigara sigara izmaritlerine, şişelere camlara . neden geldin? sıkıca sarıldı. o sarılınca ben bütün olanları unuttum. o sarıldıkca ben doldum. önü kapatılmış bir su birinkintisi gibi. her taraftan gelen akıntılar doldurur gölü ama bir yere akmaz. bende öyle oldum işte.   -hiç. sadece seni özledim. özlemek. işte  böyle zamanlarda o göl dolup taşar ve önüne geen herşeyi  temizleyip akıp gider. özlemek ! sadece yedi kelimeden oluşan bir cümle gibi gelebilir size ama öyle değil.  bir yıldan sonra pat diye çıkıp ben senş özledim diyemezsiniz. -özledin demek? özlemek ne biliyormusun? etrafına bak senden geriye ne var burada, gittiğin gün bu ev , oda , merdivenler, kapı nasıldı hatırlıyormusun. şu köşedeki şarap şişesini hatırlıyormusun? gittin gün sen koymuştun. özlemek ne biliyormusun? solana hiç girememek , yatak örtüsünü hiç değiştirmemek kokusu gitmesin diye. arkandan hep sarılacakmış gibine gelmek .  beklemek . değişmemek. içtiği son sigarasının izmaritini  cam kavanoza koyup her gün yakmadan dudaklarını arasına almak, öpmek. özlemek ne biliyormusun ? sarıldıktan sonra asla bırakmamak. soruyorum sana beni özledin mi ? hala sarıydık birbirimize. kokluyordum. elleri gevşedi. geri çekilip ayağa kalktı. odanın içinde dolandı. yastığı alıp salona gitti. saçlarına baktım kısalmıştı. köşede buraktığı şarabı alıp içtim. Fırıncı çırağının sesi geldi.  sepeti sarktım aşağı 1 ekmek aldım. kahvaltıyı hazırladım salona yanına koydum. on dakika sonrasına saati kurdum.  ondan bana kalan eskş hırkayı giyip dışarı çıktım. eve döndüğümde  ev temizlenmişti... yatağın üstüne iki kitap vardı................ kitapları alıp sokağa koştum. bulamadım. yıkılıp kaldım sokakta........
3 notes · View notes
kibrisdetay · 5 years
Link
via Detay Kıbrıs Gazetesi - KKTC Haber - Kıbrıs Haber Portalı
0 notes
batinkoc · 6 years
Text
Tumblr media
Gecenin karanlığıyla aydınlattığı bu su birinkintisi,
Senin gözlerin kadar derin mi merak ediyorum.
Sesinin verdiği haz ile bu beyaz köpüklerin çıkardığı ses arasında ne fark olabilir ki…
0 notes
inorinxx-blog · 7 years
Text
Dün gece bir rüya gördüm.  Trajedi değildi, garipti.  Uyudum, uyandım yine aynısı.  Yolda bir su birikintisi,  içindeyim. Yüzüyorum.  Uyandıktan sonraki o serinliği hala hissedebiliyorum.  İçinde yüzebileceğim bir su birinkintisi istiyorum. 
0 notes