Tumgik
#socratesdergi
trerdem35 · 1 year
Text
RT @SocratesDergi: Arjantin'de insan seli. https://t.co/JKY5yiTIz6
RT @SocratesDergi: Arjantin'de insan seli. https://t.co/JKY5yiTIz6
— erdem* (@erdemnotes) Dec 23, 2022
from Twitter https://twitter.com/erdemnotes
0 notes
bercemkalender · 4 years
Text
Aykut Çelikbaş - Spartathlon’un Türk Çocuğu
Tumblr media
Kral Leonidas Heykeli’ne ulaştığında Aykut, Spartathlon 2016
Nottingham’da bir evde, karşısında oturan adama: “Macaristan’dan onca yolu buraya, benim için geldin demek. Spartathlon yüzünden mi?” diye sordu 90 yaşındaki John Foden. Macar yönetmen ve ultramaraton koşucusu Simony Balazs, “Evet” diye yanıt verdi. Foden pek anlam verememiş olmalı ki “Peki neden?” diye sordu tekrar. Balazs’in cevabı ise çok netti: “Çünkü sen bir efsane yarattın.” 1982 yılında John Foden İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde albaydı. Hem antik Yunan tarihine hem de uzun mesafe koşuya merakı vardı. ‘Tarihin babası’ Heredot’un M.Ö. 490 yılındaki ünlü Maraton Savaşı’yla ilgili yazdıklarını okurken bir konu aklına takılmıştı. Heredot’a göre Persler tarafından sıkıştırılan Atinalı generaller Pheidippides adındaki bir koşucuyu Spartalılardan yardım istemek üzere görevlendiriyor; sabahın ilk ışığıyla yola çıkan Pheidippides ertesi gün güneş batmadan Sparta’ya varıyordu. Atina ile Sparta arasındaki yaklaşık 250 kilometrelik mesafeyi gerçekten 36 saatte koşmak mümkün müydü? Kendisi de bir uzun mesafe koşucusu olan John Foden bunu denemeye karar verdi. Tarihçilere danışarak o zamanki olası rota belirlendi ve 8 Ekim 1982 sabahı John Foden, kendisi gibi İngiliz ordusu mensubu dört arkadaşıyla birlikte Atina’dan start aldı. Foden ve arkadaşı Sholten 36 saat limiti içinde kalarak, sonraki yıllarda Sparta’ya varan her koşucu gibi acıdan, yorgunluktan ve mutluluktan ağlayarak Kral Leonidas heykelinin ayaklarına kapanmayı başardı. İnsanoğlunun gerçekten bu mesafeyi bu sürelerde koşabileceğini ispatlamış ve bir hayali gerçeğe dönüştürmüşlerdi. 1982’te Foden ve arkadaşlarının yaptığı bu deneme koşusundan sonra, 1983 yılında ilk resmi ‘Uluslararası Açık Spartathlon Yarışı’ (Open International Spartathlon Race) düzenlenecek ve Atina ile Sparta arasında 246 km uzunluğundaki bu zorlu ultramaraton yarışı, her yıl Eylül ayının sonunda yüzlerce gönüllünün desteğiyle, 50’den fazla ülkeden yaklaşık 400 koşucuya ev sahipliği yapacak, birçok efsanevi hikâyenin başlangıcı olacaktı. Ultramaraton dünyasında Spartathlon’un farklı bir yeri bulunur. Kaliforniya’nın ‘Ölüm Vadisi’ çölünde 50 dereceye varan sıcaklıklarda koşulan ve dünyanın en zor yarışlarından biri olarak kabul edilen 135 mil (217 km) uzunluğundaki Badwater Ultramaraton’unu 10 kez bitiren ve iki kez kazanan Dean Karnazes, üç denemesinde yalnız bir kez finişe ulaşabildiği Spartathlon’u şöyle tanımlar: “Fiziksel gücün ve zihinsel dayanıklılığın ötesinde tinsel bir boyuta inmeniz gerekiyor; Spartathlon'u bitirebilmek için insan ruhunun özgücünü kullanmak zorundasınız.” Türkiye’nin Spartathlon yolculuğu ise 2014 yılında Aykut Çelikbaş ile başlayacaktı. 2013’te, Mont Blanc dağı eteklerinde koşulan 171 km’lik UTMB yarışını başarıyla tamamladıktan sonra her fırsatta karşısına çıkan ve imkansız gibi görünen bu tarihi yarışı yeni yıl planlarına dahil edecekti. Ne var ki Spartathlon her isteyenin katılabileceği bir yarış değildi. 100 km’yi 10 saat altında koşmak veya 24 saat içinde 180 km’den fazla koşmak gibi zorlu ön koşulu vardı. Organizasyon komitesi, katılacakların daha önce birçok zorlu uzun mesafe yarışını tecrübe etmiş bir koşucu olmasını istiyordu. Daha önce katıldığı yarışları değerlendirilmesi için komiteye gönderen Aykut artık sonucu bekleyecekti. 2014’ün Şubat ayında aldığı bir e-posta ile yarışa tüm dünyadan davet edilen 400 koşucudan biri olduğunu öğrendiğinde, bunun hayatında yapacağı en zor şey olabileceğinin farkındaydı ama bu şansı asla geri tepmeyecekti. 1976 yılında doğan Aykut, zaten spora meraklı bir çocuktu. Basketbol dışında masa tenisi, futbol, bisiklet, yüzme gibi birçok spor dalı ile uğraşmış, kısacası sporun içinde büyümüştü. Sabahtan akşama kadar basketbol maçı yaparak geçirdiği yaz tatillerinde, büyük maçlarda oynamanın veya olimpiyatlarda yarışmanın nasıl bir şey olduğunu düşlerdi. Üniversite yıllarından sonra ise sporu daha çok izleyici olarka takip etmeye başlamıştı. Spordan uzak geçen 10 senenin ardından, 33 yaşına geldiği 2009 yılının ilk yarısında, gayet anlamsız bulduğu ve fazla kilolarından kurtulana dek katlanmayı düşündüğü bir spora, koşuya başlamaya karar verecekti. İlk koşmaya başladığında 500 metreden fazla koşamaz bir haldeyken yaklaşık 8 hafta sonra çok yavaş da olsa 5 km koşabilecek duruma gelebilmişti. Koştuğu parkurun tamamı olan 8 km’lik mesafeyi bitirdiğinde bunu yeterli görüp “koşu kariyerini” bitirmeyi bile düşünmüştü Aykut. Çünkü insanların nasıl olup da bunun 5 katından fazlasını koşarak maraton bitirdiklerini aklı almamıştı. O yıllarda Türkiye’de koşu şimdiki gibi popüler değildi. Ne koşan bir tanıdığı ne de koşu grupları vardı. Biraz araştırmaya karar verdikten sonra internette daha önce koşmamış kişileri maraton koşar hale getirebilecek bazı programlar olduğunu gördü̈. Bu programlardan birini denemeye karar verdi ve sürünerek de olsa 16 km’yi tamamladığı bir gün, ilk maratonuna; Avrasya Maratonu’na kayıt yaptırdı. Aslında ilk maratonunu 4,5 saatte bitirdikten sonra kendi deyimiyle bu ‘anlamsız sporu’ bırakmayı planlıyordu. Maratona kısa sürede hazırlandığı için sakatlanmıştı. Zaten bundan daha fazlası ne olabilirdi ki? Ancak bir süre sonra sakatlık ve acılar geçmeye başlayınca fikirleri değişmeye başladı ve içindeki koşma heyecanı onu araştırmaya yöneltti. Okudukça bazı insanların yüzlerce kilometreler uzunluğunda ultramaratonlar koştuğunu öğrendi. İşte hakkında öğrendiklerini beyninin kabul edemediği Spartathlon’u ilk olarak bu dönemde keşfetti Aykut. Daha 500 metre bile koşamadığı günler çok da uzakta değilken; yalnızca 5 yıl sonra Atina’dan Sparta’ya doğru yola çıkacaktı. Aynı John Foden’ın 1982 yılında yaptığı gibi. Spartathlon’u efsanevi yapan şey sadece tarihi geçmişi ve mesafesi değildi. Eylül ayında koşuluyor olsa da ortalama sıcaklığın 30 dereceye ulaştığı, deniz seviyesinden başlayıp 160. km’de 1150 metre irtifada bir zirveye tırmandığınız bir yarıştı bu. Ayak ve bacaklarda büyük tahribatlara yol açacak çoğunluğu asfalt zeminin üzerinde geçen 246 km’lik yolculuğun 36 saat içerisinde bitirmek zorunda olunması, üstelik 75 kontrol aşamasının her birinde sıkı zaman limitlerinin olması işin en zor tarafıydı. Yaptığı başvurunun kabul edildiğini öğrendiğinde yarışa 7 aylık süre vardı. Yıllardır hayalini kurduğu bu yarış için derhal bir planlama yaptı. Haftalık 170 km’yi bulan uzun antrenman blokları, yüzme, bisiklet, güç antrenmanları gibi fiziksel hazırlıkların yanı sıra yarışı bitirmesinde en az mesafeler kadar önemli olan zihinsel hazırlıkları da yapmalıydı. Birçok kitap ve yarış raporu okudu. Beslenme planından zaman limitlerine kadar ince hesaplar yapılmıştı. Birçok sene katılma hakkını kazananların sadece yarısının, hatta bazen daha da azının, bitirebildiği bu yarışı zayıf yanlarını suratına çarpacak çok iyi bir fırsat olarak görüyordu. 26 Eylül 2014 günü sabah tam 07:00’de 380 kişi ile birlikte 246 km uzaktaki Kral Leonidas heykeline ulaşmak için alkışlar arasında yola çıktılar. İlk kilometreler yağ gibi akıyordu sanki. Kısa süre sonra bir ilkokulun önünde sıraya dizilmiş, gelen koşucuları alkışlayan öğrencilerin arasından geçtiler. Henüz güneş çok ısıtmaya başlamamıştı. 246 kilometrelik mesafe neredeyse üst üste altı maraton koşmak demekti. 42. km’yi planladığı süre olan 3:45’de geçtiğinde bundan tam 5 yıl önce Avrasya Maratonu’nu 4.5 saatte bitirebildiği aklına gelmişti. Aradan geçen zamanda vücudunu ve zihnini bu yarışta olmaya hazırlayabilmiş olmak ona güç vermişti. 55 km biterken bacakları yavaş yavaş mesafenin etkisini hissetmeye başlamıştı. Beyni ise daha önünde neredeyse 200 km olduğunu kulağına fısıldıyordu. Bu tür yarışlar fiziksel olduğu kadar büyük bir zihinsel mücadele de gerektiriyordu. Böylece yarış sonuna kadar sürecek bir oyun başlayacaktı. Acılara ve beyninin onu dibe çeken olumsuz düşüncelerine karşı pozitif düşünceler bulma oyunu. 65 km’den sonra işler tekrar yoluna giriyor ve 80 km istasyonuna ulaşıyordu. Birkaç saat sonra havanın kararması ile yaklaşık 12 saat sürecek gece etabı başlıyordu. Spartathlon araç trafiğine açık yollarda koşulduğu için müzik dinlemek ve kulaklık kullanmak yasaktı. Gecenin sessizliğinde yoluna devam ederken kafasına takılan Queen’in ‘I Want to Break Free’ şarkısını defalarca tekrar ederek yarışın orta noktasına ulaşıyordu. Saatler gece yarısını geçtikten sonra dağ tırmanışına doğru ilerlerken işin zor bölümü başlamak üzereydi çünkü 155 km civarlarında, 19 saattir gerçek yemek koyamadığı midesi isyan ediyor ve defalarca boşaltmak zorunda kalıyordu. Tüm acıların birbirine karıştığı anlarda planlarına ve tempo hesaplamalarına sadık kalmak istese de bitkin vücuduna s��z geçirmek hiç kolay değildi. Bulabildiği en küçük pozitif düşünceye tutunmaya çalışarak devam etmeye çalışıyordu. Önündeki istasyona ulaştığında onu sıcak çorba ile bekleyen destek ekibini düşünmek onu motive etmişti. Kilometreler artık çok yavaş ilerliyordu. 183, 198, 210 km… 27 saattir yüksek devirde çalışan vücudu yürüdüğü anlarda uykuya geçmek istediği için kendini koşmaya zorluyordu. Bazen hangi kilometrede olduğunu bile hatırlayamaz olmuştu. Artık her şey yavaşlamış, metreleri sayar hale gelmişti. Devam etmek için zihni ile savaşırken bir anda aklına hikâyenin kahramanı gelmişti. Atina’nın yardım çağrısını Spartalılara ulaştıran Pheidippides’in o şartlar altında yaptıklarını düşününce son kilometreler için motive olmuştu. Sonunda Sparta kasabasına girdiğinde balkonlardan, kafelerden ve arabalardan tüm halk buraya ulaşmayı başaran koşucuları alkışlıyordu. Kendini Olimpiyat finalinde stadyuma girmeye yaklaşan bir maratoncu gibi hissediyordu. Son kilometrede bisikletli çocuklar ona eşlik ederken, destek ekibinin uzattığı Türk bayrağını eline aldığında sanki tüm acılar bitmişti. Atina’dan ayrıldıktan 33 saat 47 dakika 57 saniye sonra Sparta’daki Leonidas heykeline dokunmuştu Aykut. Son 7 aydır kafasında yüzlerce defa koştuğu bu yarışı hayalini gerçekleştirerek bitirmeyi başarmıştı. Başına zeytin dallarından yapılan bir taç yerleştirilirken kendisine uzatılan çanaktan Evrotas nehrinden gelen sembolik suyu içti. “Bazı yarışlar vardır, koşarsınız ve unutursunuz. Bazı yarışlar vardır, koşarsınız ve uzun süre hafızanızda yer eder. Bir de diğerleri vardır, koşarsınız ve sizi kökten etkileyip hayata bakışınızı değiştirir. Sonuncusunu bulabilmek çok enderdir. Spartathlon deneyimini yaşamak beni değiştirdi. Bu deneyimi yaşadığım ve bu yarışı bitirebildiğim için gurur duyuyorum.’’ Aykut Çelikbaş bu satırları yazdıktan sonra Spartathlon’u 4 kez daha (2015, 2016, 2018, 2019) başarı ile bitirdi ve başka Türk koşucuların Spartathlon’a katılmaları için onlara ilham ve destek verdi. Ultramaraton tecrübelerini bir araya toplayarak Türkiye’nin ilk uzun mesafe koşu kitabı olan Ultra Kitap’ı yazdı. Kişisel blogu (aykutcelikbas.com) ile birikimlerini kendine özgü mütevazi ve bilgili üslubu ile koşuya gönül vermiş insanlara aktarmaya devam ediyor.��
0 notes
trtuck · 6 years
Photo
Tumblr media
nisan 1 ve benim koşa koşa gidip @socratesdergi almam nedir peki? hatta neredeyse yarılamam 😂 boş spor geyikleri arıyorsanız hiiiç ellemeyin😎 düşünen spor sonuçta 😀 #spor #sporokumak #dergi #dergiönerisi #socrates #socratessportmagazine #canyayınları #okumak #okumakiptiladir #insanokur #banabirkitaponer #kitaponerisi #bibliyoman #bookstagram #books #magazines #bibliophilia #bibliomania #bibliyofil #librophilia
1 note · View note
bluesyemre · 4 years
Photo
Tumblr media
#SocratesDergi @SocratesDergi dijital edisyonu önümüzdeki 1 ay boyunca herkese ücretsiz #EvdeKalTürkiye Socrates Dergi'nin bugüne kadar yayınlanan tüm sayılarına ve güncel sayısına online, eDergi formatında erişim imkanı... Socrates Dergi dijital edisyonu önümüzdeki 1 ay boyunca herkese ücretsiz. Promosyon kodu "SOCRATESYANINDA"yı sepette girerek aboneliğinizi başlatabilirsiniz. Bu sayede Socrates Dergi'nin tüm sayılarını evinizden okuyabileceksiniz. #EvdeKalTürkiye
0 notes
Photo
Tumblr media
Ölümsüz Posterler - SOCRATES DERGİ ⚽️ . Düşünen spor dergisi Socrates’in, Türk futbolunun efsane isimlerinin mezarlarından toplayarak ürettiği posterler turkiyeninreklamlari.com’da! 🖼 . Türkiye’nin reklam ve yaratıcılık platformu 📣 . Reklam, reklam ajansı ve reklam künyesi hakkında detaylı bilgi web sitemizde! ✏️ . www.turkiyeninreklamlari.com 👨🏻‍💻 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . #türkiyeninreklamları #reklam #reklamlar #reklamcılık #yaratıcılık #tvcommercial #commercial #creativity #creative #art #sanat #design #advertising #ads #campaign #marketing #ajans #agency #sanat #advertisingagency #brand #adagency #reklamajansı #socratesdergi #beşiktaş #galatasaray #fenerbahçe #babahakkı #lefter #metinoktay https://www.instagram.com/p/Bw4lT8UFlRt/?igshid=13etd0z1lq4lc
0 notes
kacikprens · 3 years
Photo
Tumblr media
Türkiye'nin en önemli futbol yorumcularından Emre Özcan @parmamaniac heyecanla beklediğimiz @SocratesDergi EURO 2020 yayınları öncesinde konuğumuzdu. Saha içinde ve dışında ayrımcılığı ve nasıl azaltılabileceğini bilimsel bulgular ışığında konuştuk. Çok keyifli bir sohbet oldu. 😊 #futbol #spor #ayrımcılık #psikoloji #sosyalpsikoloji #türkçepodcast https://www.instagram.com/p/CPvluvpDknt/?utm_medium=tumblr
0 notes
marool · 7 years
Photo
Tumblr media
doktor... @ethemonurb @socratesdergi @alexcfc10 #alexdesouza #fenerbahce #istanbul #alex #art #illustration #drawing #draw #picture #artist #sketch #sketchbook #paper #pencil #artsy #instaart #beautiful #instagood #gallery #masterpiece #creative #photooftheday #graphic
0 notes
seferimucip-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
Dergiler, dergiler... #kafa #kafadergisi #fitbol #karakarga #socrates #socratesdergi (Cicek Pastanesi, Bozcaada)
1 note · View note
bariskuyucu · 8 years
Photo
Tumblr media
Saatler sonra #CanımBabam'ı kaybedeceğimi bilmeden #Babam'ın da kulaklarını çınlatmıştık 😔😔😔 #Güzel kalpli, #değerli #Gaziantepli #AhmetÜmit @baskomsernevzat yanımda, #CanımBabam da gıyaben masamızdaydı. #Mutluydum... ❤️❤️❤️ Sonra... Ben de öldüm 🙏🙏🙏 #Repost @socratesdergi with @repostapp. ・・・ Barış Kuyucu'nun Ahmet Ümit röportajı Mart sayısında. #socratesdergi #ahmetümit #mart2016
0 notes
osmanplbyk · 8 years
Photo
Tumblr media
Bahardan kalma bir havada kapının çalması ile uyanıp, Kaan Bağcı'nın yıl içindeki çalışmalarından oluşan 2016 takvimi ile karşılaşmak çok güzel oldu. Bu g��zel takvimi bizimle paylaştığı için Kaan Bağcı ve Elma Yayınevi'ne çok teşekkürler. 2016'da hayatımızı güzelleştirecek kararlar verebilmemiz dileği ile... #kaanbagci #elmayayinevi #2016 #takvim #socratesdergi #kararlar
1 note · View note
Photo
Tumblr media
Düşünen spor dergisi.
0 notes