Tumgik
#sessiz panik atak
akgezercom · 2 years
Text
Panik Ataklar Hayatınızı Nasıl Etkileyebilir? - akgezer blog
Panik Ataklar Hayatınızı Nasıl Etkileyebilir? – akgezer blog
Panik ataklar yayılmaya devam eden sessiz bir salgındır. Bunların etkisi genellikle stres ve uygun şekilde işlenmemiş olaylarla daha da kötüleşir. Çünkü bizim toplumumuzda böyle şeylere vakit yok. Ne yazık ki, giderek daha normal hale geliyorlar. Ve çoğu zaman çok geç tedavi edilirler. Aslında çoğu, artık işlev göremeyecek duruma gelene kadar terapiye girmez. Semptomlar terleme, düzensiz kalp…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
psikolojikonya · 1 year
Text
Konya Uzman Kurumsal Psikolog
İş Yerinde Panik Atak Yaşarsak Neler Yapabiliriz? -Panik atak belirtileri yaklaşık 10 dakika içerisinde azalarak ortadan kaybolur. Yöneticinize bildirerek 10 dakika sessiz sakin bir yere geçin. -Derin nefes alırken dörde kadar sayın. Bir saniye nefesinizi tutun ve yine nefesinizi verirken dörde kadar sayın. -“Bu geçecek.” “İyi olacağım.” gibi sizi rahatlatan bir cümle seçin ve sakinleşene dek…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
naziraconu · 2 years
Text
Panik atak sonrası gelen güz yağmuruymuşum hanım ben. Öncesi; durgun ve sessiz. Peşinde, götürdüğü onca harabeyle oluşan bir sel. Ve karanlık.
1 note · View note
novellakitabevi · 4 years
Photo
Tumblr media
Dan Harris - %10 Daha Mutlu Qiymət: 4.3 azn QEYD: Bu paylaşımdakı kitablar qazanc əldə edilmədən satılır. Mağazadan gəlib alarkən və POÇT sifarişləri zamanı bu qiymətə ala bilərsiniz. Dan Harris her zaman zihnindeki durmak bilmez, huzursuz ve doyumsuz sesin, sahip olduğu en önemli şey olduğuna inanmıştır. Aksi halde televizyon haberciliği gibi oldukça rekabetçi bir alanda zirveye giden merdivenleri tırmanması nasıl mümkün olabilir ki? Yöntemi bir süre işe yaramıştır. Fakat bir gün duvara toslar ve canlı yayında panik atak geçirir. Eşinden aldığı, kaderini değiştiren bir hediyeyle şekil bulan bir dizi tuhaf olayın sonucunda zihnindeki sesi ehlîleştirmesine yardımcı olan bir yöntemle karşılaşır: meditasyon. Onun için meditasyon, sakallı yogiler ve yıkanmayan hippilerle özdeşleşmiş bir şeydir. Fakat günde yalnızca birkaç dakikayla beynin motivasyon, mutluluk ve sakinlik kanallarının yeniden açılabileceğini öne süren bilimsel kanıtlarla karşılaşan Harris hızlı bir başlangıç yapar. Toplumu yeniden şekillendirme potansiyeline sahip, bu sessiz devrimin ön sıralarında yer alan bilim insanları, yöneticiler ve askerlerle uzun yıllar geçirir. Her gün meditasyon yapmaya başlar ve hatta kendisini, hayatının hem en iyi hem de en kötü deneyimi haline gelen on günlük bir inzivada bulur. %10 Daha Mutlu, okuyucuları nörobilimin dünyasından haberciliğin arka odalarına ve spiritüel inanışların ilginç sınırlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve insanları hayatlarında çığır açabilecek bir durakta bırakıyor. Əlaqə vasitələri 📲070-200-71-33 (zəng və whatsapp) ☎ (012)-465-07-81 Ünvan: Gənclik metrosu, Caspian shopping və Elatus moda evinin yanı. Fətəli xan Xoyski 83 Səhifəni izləməyi unutmayın @novella.kitabevi #novellakitabevi #kitab #kitablar #romanlar #dedektiv #kitabevi #kitab_evi #novellakitabevi #kitabsatisi #kitabkirayesi #kirayekitablar #icarəkitablar #kitabci #telebe #kirayekitab #bestseller #povest #roman #klassikedebiyyat #klassikler #turkcekitablar #sexsiinkisaf #psixolojikitablar #marketinqkitablari #detektiv #motivasiyakitablari #%10DahaMutlu (at Novella kitab evi) https://www.instagram.com/p/CEEMOPkn3VI/?igshid=jolci5gq1p71
0 notes
psikologilkerkucuk · 4 years
Text
Corona Virüs Psikolojisi - Eskişehir Psikolog
Eskişehir'de de Corona Virüs salgını insanların psikolojisini etkilemiştir. Eskişehir'de Uzman Psikolog İlker Küçük sizler için Corona Virüsün yetişkin ve çocuk psikolojisi üzerindeki etkilerini paylaştı.
Uzman Psikolog İlker KÜÇÜK Eskişehir Psikoloji Pedagoji Psikoterapi Aile Danışmanlığı
Eskişehir'de en iyi hizmet anlayışıyla size en yakın psikolog, pedagog, aile danışmanlığı, çocuk ve ergen psikolojisi, psikoterapi, cinsel terapi, koçluk, kurumsal danışmanlık.
Eskişehir psikolog, pedagog, aile danışmanı ve profesyonel koçluk uzman kadromuzla; Bireysel Danışmanlık, Çocuk Danışmanlığı, Ergen Danışmanlığı, Ebeveyn Danışmanlığı, Hamile Danışmanlığı, Aile Danışmanlığı, Evlilik ve Çift Danışmanlığı, Cinsel Danışmanlık, Boşanma Danışmanlığı ve Kurumsal Danışmanlık alanlarında hizmet sunmaktayız.
Hizmetlerimizle ilgili herhangi bir konuda daha ayrıntılı bir şekilde konuşmak isterseniz, ek bilgi ister, size nasıl yardımcı olabileceğimizi öğrenmek ve ya randevu oluşturmak isterseniz bizimle iletişime geçiniz:
ADRES:
Hoşnudiye, İsmet İnönü-1 Cad. No:13 / 63,  Kılıçoğlu Plaza, Tepebaşı / Eskişehir | 26130
www.psikologum.net
Corona Virüs (SARS-CoV), ilk kez Çin’de görülen ve şiddetli akut solunum yetmezliğine neden olan bir virüstür.  Özellikle hayvanlardan insanlara bulaşan bu virüs insanlarda mutasyona uğrayarak insandan insana geçişi mümkün kılar.
Kişilerde yüksek ateş, öksürük, kas ağrısı, ishal, zor nefes alma, iştahsızlık, bulantı ve çeşitli vücut ağrıları şeklinde şikayetlere neden olmaktadır. Virüs yaşlılarda, kanser ya da bağışıklığı baskılayan hastalıkları olanlarda, akciğer hastalıkları bulunanlarda daha ağır bir sürece neden olabilmektedir. Görüntüsü itibariyle grip benzeri bir hastalık olmasına karşın gripten daha ağır bir tablo seyrederek ölümlere sebep olmaktadır.
Virüs özellikle yakın temas sonucunda oluşur. Belirli bir tedavisi olmamakla birlikte çeşitli korunma yolları vardır. Koruma yolları arasında; elleri sık sık yıkamak, temel hijyen kurallarına uyma ve kapı kolları gibi sık dokunulan alanları dezenfekte etmek gibi adımlar sayılabilir.
Çin’de başlayarak tüm dünyada büyük bir yankı uyandıran Corona virüsü ülkemizde de korku unsuru olmuş bir salgın olarak karşımıza çıkıyor. Virüsün yayılma gücünün yüksek olması korkuları arttırıyor. Sosyal medya aracılığıyla hızlı bir şekilde paylaşılan bilgiler insanların sürekli maruz kalmasına neden olurken doğru bilginin yanlış bilgiden ayırt edilmesini zorlaştırıyor. Küresel anlamda maruz kalınan bu durumun psikolojik yansımaları elbette olumsuz olabiliyor. Salgın hastalıkların beklenmedik ve yaşamı tehdit eder yapısı korku ve kaygı uyandırıcı olmakla birlikte bireylerin yaşamsal faaliyetlerini değiştirmelerine ya da kısıtlamalarına neden olabiliyor.
İnsanlar konser alanları, alışveriş merkezleri veya toplu taşımalar gibi kalabalık yerlere korkuyla yaklaşıyor veya bu alanlardan kendilerini çekiyorlar. Böylesi bir durumda kişinin sosyal hayatı, iş hayatı veya eğitim hayatı gibi önemli alanlar etkilenebiliyor.
Bilinmezlik ve tehdit uyandıran salgın, insanların psikolojini olumsuz etkilemeye devam ediyor. Kişilerde panik atak, yüksek düzeyde stres, fobi, uykusuzluk, yeme sorunları gibi rahatsızlıklar artış gösteriyor.
Bu kaygı ve korkular corona virüsü hakkında daha çok bilgi edinilmesine ve insanları korunma yollarının araştırılmasına yöneltti. Aynı zamanda salgın karşısında psikolojik dayanıklılığımızı korumak bir diğer önemli konu.
Aynı zamanda Corona hakkında haberlere veya yetişkinlerin konuşmalarına maruz kalan çocuklar korkabilir ayrıca ebeveynlerdeki panik hali çocuklarda aynı olumsuzluklara neden olabilir. Bu sebeple ebeveynlerin çocukların yanında yapacakları konuşmalara dikkat etmeleri gerekmektedir. Buradan konu hakkında tamamen sessiz kalmak anlaşılmamalıdır. Tamamen sessiz kalarak gerçeği yok saymak çocuğun endişelerini arttıracaktır. Çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak Corona virüsü ve diğer tüm hastalıklardan korunma yolları açısından bilgi vermek en doğrusu olacaktır.
Virüse yönelik farkındalığın artması yaşanan olumsuz psikolojik durumların kontrol altına alınmasında önem taşıyor. Bu gerçeği kabul ettikten sonra panik halinden çıkarak gerekli önlemler konusunda bilinçlenerek buna uygun adımlar atılması önemli. Gerekli korku düzeyinin bilinçli hareket etmemizde bize yardımcı olacağını fakat günlük yaşantımızı olumsuz etkilemeye başladığında kontrol altına almamız gerektiğini unutmamalıyız. Böyle durumlarda bir uzmandan yardım almak size fayda sağlayacaktır.
Eskişehir'de de Corona Virüs salgını insanların psikolojisini etkilemiştir. Eskişehir'de Uzman Psikolog İlker Küçük sizler için Corona Virüsün yetişkin ve çocuk psikolojisi üzerindeki etkilerini paylaştı.
#corona #virüs #eskişehir #psikolog #psikologilkerkucuk #psikoloji
Tumblr media
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
0 notes
themoiira · 5 years
Text
Bebek Gelişimi Aylara Göre I Moiira
Kadın ve Yaşama Dair Her Şey https://moiira.com/bebek-gelisimi-aylara-gore/
Bebek Gelişimi Aylara Göre
Tumblr media
Küçük çocuğunuzun yaşamının ayı ve haftasına dayanarak. Bebek Gelişimi Aylara Göre.  Hangi beceri ve kilometre taşlarını arayacağınızı öğrenin – ya da gelecek olana göz atın. Bebeğiniz ne zaman yuvarlanmaya , oyun oynamaya veya sesleri taklit etmeye başlayabilir ? Size tipik olan hakkında bir fikir vereceğiz, ancak tüm bebeklerin benzersiz olduğunu ve kendi hızlarında geliştiğini unutmayın.
Bebek Gelişimi Aylara Göre. Yeni doğan bebeğinizin gelişimi
Bebeğinizin ömrünün belirli haftasına göre uyarlanmış gelişim bilgilerini okumak için aşağıdaki bağlantıları izleyin. 
Yeni doğan bebeğinizin gelişimi, 1 haftalık gelişimi, 2 haftalık gelişimi, 3 haftalık gelişimi,
Bebek Gelişimi Aylara Göre. 1 haftalık gelişiminiz
Sadece senin için gözleri var
Bebeğinizin görme yeteneği hala oldukça bulanık. Bebekler yakın görüşlü olarak doğarlar ve en fazla 8 ila 10 inç uzakta olduklarında en iyi şeyleri görebilirler, bu nedenle yüzünüzü yalnızca onu yakın tutarken net bir şekilde görebilir.
Bebeğiniz en baştan gözlerinize doğru bakmıyorsa endişelenmeyin: Yeni doğanlar kaşlarınıza, saç çizginize veya hareketli ağzınıza bakmaya meyillidir. Sizi ilk ay içinde tanıdıkça, göz göze alışverişi yapmakla daha fazla ilgilenecektir. Araştırmalar yenidoğanların insan yüzlerini diğer tüm desen ve renklere tercih ettiğini göstermektedir. (Bir dama tahtası gibi yüksek kontrastlı öğeler sıradaki sıradadır.)
Bebeğinize yakından bakarak ona özelliklerini incelemek için bolca fırsat verin. Siz ya da eşiniz onu beslerken, başınızı yavaşça yana doğru hareket ettirin ve gözlerinin sizi takip edip etmediğini görün. Bu egzersiz göz kaslarını güçlendirmeye yardımcı olabilir. (Bebeğiniz size çapraz gözlerle bakarsa endişe etmeyin : Yeni doğmuş bir çocuğun gözlerinin şimdi ve sonra yaşamın ilk ayı boyunca dolaşması veya geçmesi normaldir.)
Bebekler ışığa duyarlıdır ve üç boyutlu olarak görebilirler. Ona bir nesne getirdiğinde bebeğinizin nasıl yanıp söndüğüne dikkat edin.
Ağırlık sorunu
Emziriyorsanız, bebeğinizin yeterli miktarda yemek yiyip yemediğini merak ediyor olabilirsiniz, çünkü her zaman acıkmış görünebilir. Muhtemelen, anne sütünü tüketdikten birkaç saat sonra hazmettiği için.
Emzirilen bebeğinizin yeterince süt aldığına dair bazı işaretler : Emzirdikten sonra göğüsleriniz boşalır ve daha yumuşak hisseder, bebeğiniz iyi bir renge ve sıkılırsa derhal geri sıçrayan sert bir cilde sahiptir (susuz kalmış bir bebeği sıkarsanız, cilt kısa bir süre büzülür) Bebeğiniz hem uzunluk hem de ağırlıkla büyüyor, bakım yaparken (odanın sessiz olması durumunda) yuttuğunu duyabiliyorsunuz, hardal sarısı tabureleri veya sık sık koyu tabureleri geçiyor ve günde en az beş ila altı ıslak tek kullanımlık bezi var. (veya yedi ila sekiz bez çocuk bezi).
  Yenidoğan bebeğinizi emziriyor veya besliyor olsanız da, tüm bebeklerin farklı oranlarda büyüdüğünü ve büyüme hızlarının belirli zamanlarda yavaşlama eğiliminde olduğunu unutmayın. Buna ek olarak, eğer bebeğiniz doğumda büyükse, önceden belirlenmiş büyüklüğüne yaklaşmak için bu kadar hızlı büyümeyecektir.
Eğer küçük çocuğunuz gelişim aşamalarında çok fazla zaman harcıyorsa, sizinle iyi ilişki kuruyor ve başka bir şekilde mutlu ve sağlıklı görünüyorsa, muhtemelen iyi durumdadır. Ancak doktorun muayenehanesinde düzenli kilo kontrolü bebeğinizin sağlıklı bir şekilde gelişmediğini gösterirse, iyi bir şekilde yemek yemiyor olabilir veya besinleri uygun şekilde kullanmıyor veya kullanmıyor olabilir.
İki numaralı
Erken günlerde, yenidoğan bebeğinizin bağırsak hareketleri kalın ve koyu yeşil renktedir, mekonyum nedeniyle bağırsaklarında biriken bir maddedir. Bebeğiniz beslenmeye başladığında ve mekonyum temizlendiğinde, dışkıları sarımsı hale gelmeye başlayacaktır, ancak emziriyorsanız ya da onu beslediğiniz formülün türü ve türüne bağlı olarak, diyetinize bağlı olarak günlük olarak renk değişebilir, yanı sıra bebeğinizin ne kadar sulu olduğu.
Yenidoğan günde sekiz ila 12 kadar bağırsak hareketi yapabilir, ancak en az bir tanesine sahip olduğu sürece muhtemelen iyidir. (Emziriyorsanız, bebeğinizin dışkıları ishal gibi daha yumuşak görünebilir.)
Ayşe diyor ki
Bu erken yaşta bile, bebekler yüzleri ve jestleri sezgisel olarak tanıyabilir – ve hatta bazen onları taklit edebilir. Yüzünü ona yaklaştırmayı ve dilini çıkarmayı ya da kaşlarını birkaç kez kaldırmayı dene. O zaman bebeğine jestini taklit etmesi için biraz zaman ver.
Bebeğiniz şimdi ifadenizi kopyalamazsa bile, yakından takip ediyor – ve öğreniyor. Onunla etkileşim kurarsan ve hiç de alıcı görünmüyorsa, endişelenme. Uykulu ya da biraz bunalmış olabilir ve biraz ara vermesi gerekebilir.
Karın zamanı
Küçük bebekler uyumak için çok zaman harcıyor ve SIDS riskini azaltmak için en güvenli uyku pozisyonu sırtlarında. Ancak bebeğiniz uyandığında – ve önümüzdeki haftalarda giderek daha fazla “uyanık” zaman geçirecek – onu karnına koymaya dikkat edin. Bebeklerin boyun kaslarını güçlendirmek için her gün karnı üzerinde zaman harcaması gerekir. Şimdi onu bu pozisyona alıştırmaya başlayın, yoksa yaşlanınca direnebilir.
Unutma, bebeğin bir birey
Tüm bebekler benzersizdir ve kendi hızlarında kilometre taşlarıyla buluşur. Gelişim kılavuzları, bebeğinizin başarma potansiyeline sahip olduğunu gösterir – şu anda değilse, yakında. Bebeğinizin erken olması durumunda, erken doğan çocukların genellikle dönüm noktalarına ulaşmak için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu unutmayın. Bebeğinizin gelişimi ile ilgili herhangi bir sorunuz varsa, sağlık uzmanınıza danışın.
Bebek Gelişimi Aylara Göre. 2 haftalık çocuğun gelişimi
Bu korkunç bir dünya
Rahminiz sıcak ve rahat bir ortamdı ve bebeğinizin vücudunuzdaki çeşitli manzaralara, seslere ve yaşamdaki hislerine uyum sağlaması zaman alacak. Bebeğiniz henüz zamanını uykululuk, sessizlik uyanıklığı ve aktif uyanıklık durumlarına girip çıkarken geçirdiği için, kişiliğin çoğunu henüz tespit edemeyebilirsiniz.
Bebeğinizin iletişim kurmasını bilmenin tek yolu ağlamaktır, ancak sesiniz ve dokunuşunuzla onunla iletişim kurabilirsiniz. (Bebeğiniz şimdi sesini tanıyabilir ve başkalarının arasından seçebilir.)
Bebeğiniz muhtemelen tutulmayı, okşulmayı, öpüşmeyi, okşayarak, masaj yapmayı ve taşınmayı seviyor. Sesini duyduğunda veya yüzünüzü gördüğünde “ah” sesi bile verebilir ve sizi bir kalabalığın içinde bulmak için istekli olacaktır.
Kolik ağlıyor
Bebeğiniz en az üç hafta boyunca haftada üç veya daha fazla gün üst üste üç saatten fazla ağlarsa ve sıkıntısı için tıbbi bir açıklama yapmazsa, şansı acayip – kontrol edilemez bir şekilde sağlıklı bir şekilde kontrol edilemeyen ağlamayı tanımlamak için kullanılan bir terimdir. bebek.
Bir huysuz bebek gerçekten rahatsız edici davranabilir – dönüşümlü olarak bacaklarını ve gazını uzatan veya yukarı çeken. Ağlaması ve rahatsızlığı günün her saatinde ortaya çıkabilir, ancak genellikle akşam 6 ile gece yarısı arasında çok yoğundur.
Neyse ki, kolik sonsuza dek sürmez. Bebeklerin yüzde altmışı en az 3 ay yaşayacak ve yüzde 90’ı 4 aylıkken daha iyi olacak.
Ağırdan almak
Bebeğinizin günün sonunda huzursuz veya telaşlı olduğunu fark edebilirsiniz. Bu normal. Bebeğiniz, tüm yeni manzaralar ve sesler tarafından boğulmuş olabilir. (Eviniz nispeten sakin olsa bile almanız gereken çok şey var.) 
Bir bebeğin kalp atış hızı ve emme desenleri aslında yeni bir sesle karşılaştığında değişir. Bebeğinizin ajite edildiğini gördüğünüzde, sakinleşmesi için bir masaj, rahatlama veya sallanma – düzenleyin.
Bebek blues
Yeni bir ebeveyn olarak, bir dereceye kadar duygusal zayıflığı hissetmek normaldir. Yeni annelerin en az yüzde 60 ila 80’i, ” bebek mavisi ” ni; acı, endişe, uyku problemleri, huzursuzluk ve huysuzluğa neden olan hafif bir depresyon şekli yaşar. 
Eğer mavileriniz iki veya üç haftadan fazla sürerse, doğum sonrası depresyon geçirmişolabilirsiniz.(PPD), yeni annelerin yüzde 20’sini etkileyen ciddi bir durum. Tüm belirtilerden herhangi birini hissediyorsanız – uykusuzluk, gün boyu süren uykusuzluk, ağlama veya üzüntü, neredeyse bütün faaliyetlere ilginin azalması, konsantre olma zorluğu, iştah değişikliği, endişe, aşırı suçluluk, panik atak (azalmış kalp, baş dönmesi, karışıklık, yaklaşmakta olan kıyamet duyguları) veya intihar düşünceleri – derhal sağlık sağlayıcınıza başvurun. İhtiyacınız olan yardımı almakla kalmaz, bebeğiniz sağlıklı zihniyetinizden de yararlanır.
Unutma, bebeğin bir birey
Tüm bebekler benzersizdir ve kendi hızlarında kilometre taşlarıyla buluşur. Gelişim kılavuzları, bebeğinizin başarma potansiyeline sahip olduğunu gösterir – şu anda değilse, yakında. Bebeğinizin erken olması durumunda, erken doğan çocukların genellikle dönüm noktalarına ulaşmak için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu unutmayın. Bebeğinizin gelişimi ile ilgili herhangi bir sorunuz varsa, sağlık uzmanınıza danışın.
Bebek Gelişimi Aylara Göre. 3 haftalık gelişiminiz
Göbek bebek
Uyanık olduğunda bebeğinizi karnında ” karın zamanı ” için bırakmaya devam ettiğinizden emin olun . Bebekler sırtlarında uyumalıdırlar, ancak aynı zamanda her gün boyun kaslarını güçlendirmek için göbeklerinde vakit geçirmeleri gerekir; bu da onların yukarı, yuvarlanmalarına , oturmalarına ve sürünmelerine yardımcı olur . Karın zamanı, bebeğinizin başında sırtında düz bir nokta oluşmasını önlemesine de yardımcı olur .
Bu haftanın sonunda, bebeğiniz başını kısa bir süre kaldırabilir ve karnının üstünde yatarken muhtemelen yan yana hareket edebilir. Yüzünü bebeğinizin önüne koymaya çalışın, size bakmak için başını tutması için onu teşvik edin. Ayrıca bir havlu sararken veya battaniyeyi alıp, şınavına başlamasına yardımcı olmak için göğsünün altına koyabilirsiniz. Yakında sinir sistemi ve kas kontrolü olgunlaşacak ve sarsıntılı hareketleri daha akışkan hale gelecektir.
Kendinden yatıştırıcı
Bebekler sevir ve emmek zorundadır, bu yüzden cesaretini kırma. Aslında, bir emzikbebeğinizin sakinleşmesine yardımcı olarak harikalar yarattığını keşfettiniz . 
Amerikan Pediatri Akademisi, bir emzik kullanmanın ani bebek ölümü sendromu(SIDS) riskini azaltabileceğine dair kanıtlara dayanarak, uyku zamanı ve yatmadan önce emziklerin kullanılmasını önerir . Sersemletici veya parmağınız etrafta değilken, bebeğiniz kendini rahatlatmak için parmağını veya parmaklarını bile bulabilir.
  Bitir de
Siz veya eşiniz sigara içiyorsa, nefes kesmelerinize bir son vermek isteyebilirsiniz . İkinci el dumanı bebeğiniz için son derece tehlikeli olabilir – akciğerleri zayıflatır, bebekleri kulak enfeksiyonlarına daha yatkın hale getirir, horlamayı ve uyku bozukluğunu arttırır (sağlık, davranış ve öğrenme problemlerinin kanıtlanmış bir nedeni) ve SIDS riskini iki katına çıkarır . Bebeğiniz odadayken sigara içmeseniz bile, zararlı kimyasallar birkaç dakika içinde evinizde dolaşır.
Unutma, bebeğin bir birey
Tüm bebekler benzersizdir ve kendi hızlarında kilometre taşlarıyla buluşur. Gelişim kılavuzları, bebeğinizin başarma potansiyeline sahip olduğunu gösterir – şu anda değilse, yakında. Bebeğinizin erken olması durumunda, erken doğan çocukların genellikle dönüm noktalarına ulaşmak için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu unutmayın. Bebeğinizin gelişimi ile ilgili herhangi bir sorunuz varsa, sağlık uzmanınıza danışın.
  Bebek Gelişimi Aylara Göre. 1 aylık gelişiminiz
4 haftalık gelişiminiz
BU MAKALEDE
oyun zamanı
Ekstremiteleri keşfetmek
Bebek konuşması
Unutma, bebeğin bir birey
Bebek Gelişimi Aylara Göre. oyun zamanı
Yeni doğanınızla oynamak, onu yeni ve yabancı dünyasına nazikçe yönlendirmek için mükemmel bir yoldur. Yüksek kontrastlı desenlere sahip cep telefonları ve bebeklerin yüzlerinin fotoğraflarını içeren kitaplar onu cezbedecek.
Kol, el ve parmak koordinasyon becerileri ile bebeğinize pratik yapacak, bakması, kaydırması ve dinlemesi zorlayıcı oyuncaklarla dolu bir oyun salonu – ve daha da ilginç bir şekilde yatmak! Bebeğinizin yanındaki yere uzanıp eğlenceye katılabilirsiniz.
Bebeğiniz artık gözaltına alınabilse de, önünden geçirdiğiniz bir nesneye ulaşmak için el-göz koordinasyonuna henüz sahip değil. Bu beceri yaklaşık 4 aylıkken gelişecektir. Bu arada, elinde oyuncak yerleştirmek zorunda kalacaksınız – pembemsi beklenmedik bir favori olabilir.
Bebek Gelişimi Aylara Göre. Ekstremiteleri keşfetmek
Doğumda, bebeğinizin kollarının ve bacaklarının ona bağlı olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Vücudunu keşfetmeye başladığında artık hepsi değişiyor. İlk keşfettiği parçalar elleri ve ayakları.
Kollarını başının üstünde tutarak ve “Bebek ne kadar büyük?” Diyerek ilgisini teşvik edin. veya “Bu Küçük Domuzcuk” yazarak ve ayak parmaklarını sayarak. Ellerini yüzünün önünde hareket ettirmeyi deneyin, böylece onları aynı anda görebilir ve hissedebilir.
Bebekler vücut ısısını düzenlemekte zorlanırlar ve dolaşımları henüz mükemmel değildir. Bebeğinizin vücut ısısının bir kısmının ellerinden ve ayaklarından kaçtığını unutmayın. Soğuk iklimlerde, özellikle ikiniz dışarı çıkarken, küçük parmakların ve parmakların kapalı olduğundan emin olun.
  Bebek Gelişimi Aylara Göre. Bebek konuşması
Bebeğiniz duygularını ifade etmek için kıkır daya bilir, kaka yapabilir, homurdanabilir ve uğultu yapabilir. Birkaç bebekler de squealing ve gülerek başlar. Sakinleş, sırtını gıcırdat ve bebeğinle yüz yüze konuş. Şimdi bakışlarını tutmaktan zevk alacak.
Yapmanız gereken şeyler varsa, bebeğiniz odanızdan sesinizi duymanın tadını çıkarmaya devam edecektir. Ve konuşmak hakkında aptalca hissetme Anne ya da bebek konuşması – bebekler, özellikle, bebeğinize dilin yapısı ve işlevi hakkında gerçekten öğretebilecek bu çok yönlü, iletişim kurma yöntemine yatkındır.
Gününü bebeğine anlat. Konuşmanızdan zevk alacak ve hatta kendi yorumlarıyla konuşmaya başlayabilir.
Unutma, bebeğin bir birey
Tüm bebekler benzersizdir ve kendi hızlarında kilometre taşlarıyla buluşur. Gelişim kılavuzları, bebeğinizin başarma potansiyeline sahip olduğunu gösterir – şu anda değilse, yakında. Bebeğinizin erken olması durumunda, erken doğan çocukların genellikle dönüm noktalarına ulaşmak için biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu unutmayın. Bebeğinizin gelişimi ile ilgili herhangi bir sorunuz varsa, sağlık uzmanınıza danışın.
Kaynak: Moiira % Etiketler%
0 notes
Text
Panik Atak Nefes Egzersizleri
Tumblr media
Bu yazımızda panik atak nefes egzersizleri ile ilgili derlediğimiz çok önemli bilgileri sizler ile paylaşmak istiyoruz. Sıkça sorulan sorulardan panik atak nefes egzersizi nasıl yapılır? panik atak kese kağıdı kullanımı ile ilgili kese kağıdı ile nefes almak. Panik atağın tedavi sürecinde sıkça kullanılan hareketlerden panik atak gevşeme hareketleri nasıl yapıldığı. Panik atak nöbetlerinde yapılması gerekenler nelerdir? Nefes alma ile ilgili panik atak nefes terapisi nedir nasıl yapılır. Yine panik atak anında nefes alamama hissi nasıl yenilir bu soruların cevaplarını paylaşıyor olacağız. Bu sorular dışında sormak istedikleriniz ve bu konuda paylaşmak istediğiniz değerli bilgilerinizi altta yorum kısmına yazabilirsiniz. İlk soru ile başlayalım..
Panik Atak Nefes Egzersizi Nasıl Yapılır?
Panik atak nöbetlerinde yapılması gerekenler uzmanlar tarafndan sıklıkla aktarılmaktadır. Bunun için belli nefes egzersizleri bulunmaktadır. Kişilerin yapması gereken şey ise panik atağın geldiğini hissettiklerinde bu durumu kontrol altına almalarıdır. Panik atağın kontrol altında tutulabilmesi için pek çok yöntem bulunmaktadır. Ancak; şu da unutulmamalıdır ki panik atak tek başına bir hastalık değildir ve pek çok tetikleyicisi de bulunmaktadır. Hal böyle olunca önce tetikleyicinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Panik atağının geldiğini fark eden kişi öncelikle rahat edebileceği bir zemine dik pozisyonda oturmalıdır. Panik atak gevşeme hareketleri bu süreçte aralıksız olarak yapılmalıdır. Bu yöntem uygulanırken kese kağıdı aracılığı ile nefes egzersizi de yapmak yararlı olacaktır. Kişi düz bir zemine oturduktan sonra dik pozisyonda olacak şekilde düzenli olarak nefes alıp vermelidir. Bu noktada en önemli faktör nefesin burundan alınıp ağızdan verilmesidir. Tamamen beyin ile alakalı olan bu durumda kişinin öncelikle nefesini ve kalbini kontrol altına alabilmesi gerekmektedir. Kalp atışlarının hızlanması ile birlikte ortaya kaygı ve korku durumu çıkmaktadır. Bu durum da bir süre sonra kişinin baygınlık hissi yaşayabilmesine ya da tamamen bayılmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle evde ya da iş yerinde düzenli olarak nefes egzersizleri sağlamak kişinin kriz anını atlatmasına da yardımcı olacaktır.
Tumblr media
Kese kağıdı ile nefes almak panik atağın egzersizleri arasında çok büyük bir role sahiptir. Özellikle de bu kağıdın kullanılması nefesin görsel olarak da kontrol altında tutulabilmesinde büyük bir etkiye sahiptir. Kese kağıdı pek çok yerden temin edilebilmektedir. Kişiler kese kağıdı ile nefes egzersizi yaparken, kese kağıdını tam olarak şişirip indirebilecek düzeye varmalıdır. Bu nedenle derin nefes alınıp verilmelidir. Zaten derin derin nefes almak ve vermek belli bir süre sonunda kişide alışkanlık haline geleceğinden panik atağın atlatılması da kaçınılmaz olacaktır. Tüm bunların yanı sıra panik atak gevşeme hareketleri de bulunmaktadır. Bu hareketler ve hareketlerin nasıl yapılması gerektiği ise aşağıda yer almaktadır.
Tumblr media
Panik Atak Gevşeme Hareketleri
Panik atak gevşeme hareketlerinin düzgün bir şekilde yapılabilmesi için öncelikle sakin ve sessiz bir ortama ihtiyaç bulunmaktadır. Sessiz ve sakin ortamda bir yandan nefes egzersizleri yapıldıktan sonra diğer taraftan da gevşeme hareketleri sağlanabilmektedir. Öncelikle bu işleme baş bölgesinden başlanmaktadır. Panik atak hastası olan kişi başını yukarıya uzanmaya çalışıyormuş gibi germelidir. Boyun bölgesinde bulunan kasların kasılması ve bırakılması ile bu bölgede büyük oranda rahatlama oluşmaktadır. Panik atakta boyun bölgesi rahatsız olduktan sonra sıra kollara ve ellere gelmektedir. Kollar karşıya bakılacak şekilde kişinin önünde bir duvar varmış gibi ileriye doğru itmesi gerekmektedir. Bu durumda  kol kasları harekete geçerek kişinin rahatlamasına sağlamaktadır. Ellerin sıkılarak bırakılması avuç içindeki kasların harekete geçmesini ve yine ellerin rahatlamasını sağlamaktadır. Panik atak hastası olan kişinin en önünde bir duvar varmış gibi ayakları ile ittirmesi gerekmektedir. Yapılan bu hareket bacak kasları ve ayak kaslarını harekete  geçirir ve kişinin atak yaşamamasını  sağlamaktadır. Kişi aynı zamanda bu hareketleri yaparken herhangi bir şey düşünmemelidir. Panik atağın geleceğini düşünen kişi egzersiz anıda bile panik atak ile karşı karşıya kalabilmektedir. Panik atak nefes terapisi eşliğinde yapılacak bu hareketler kişinin atak sürelerini kısaltmakta, doğabilecek herhangi bir problemi de aynı zamanda ortadan kaldırmaktadır. Panik atak kese kağıdı egzersizleri ile ortadan tamamen kaldırılamamaktadır ancak; geçici olarak çözüm sağlayabilmektedir. Bu egzersizler sayesinde panik atak hastalığını çok daha şiddetsiz yaşayan kişiler de bulunmaktadır. Hatta pek çok kişi bu hastalığın nedeninin beyin ile alakalı olduğunu ve belli bir süre sonrasında kontrol altına alınabildiğini de savunmaktadır.
Kese Kağıdı İle Panik Atak Alıştırmaları
Panik atağa karşı yapılacak olan alıştırmalar genellikle kese kağıdı ile sağlanmaktadır. Kese kağıdının içine üflenen nefes kontrol altında tutulabilmektedir. Durum böyle olunca da panşk atak anında gelen krizler çok daha hafif bir şekilde atlatılabilmektedir. Kese kağıdı ile nefes almak her ortamda mümkün olabilmektedir. Bu nedenle kişiler de bu egzersizleri her alanda sağlayabilmektedir. Bunun için her yerden temin edilebilecek bir kese kağıdına ihtiyaç bulunmaktadır. Kese kağıdın şişirilmesi ve indirilmesi ile birlikte  nefes egzersizleri kolay bir şekilde sağlanmış olmaktadır. Kişi düz bir alanda oturur vaziyete geçmelidir. Almış olduğu kese kağıdını şişirip bırakmak sureti ile panik atak nefes terapisini tamamlamalıdır. Bu sayede alınan ve verilen derin nefesler kişinin kalp atışını ve kan basıncını da düzene sokmaya yardımcı olmaktadır. Panik Atağın Neden Olabileceği Hastalıklar Nelerdir? Panik atak tedavi edilmediği takdirde pek çok hastalık ortaya çıkabilmektedir. Bunların başında ise kalp krizi yer almaktadır. Kalp krizi, kişilerin panik atak ile birlikte yakalandıkları en büyük hastalıklardan biridir. Aşağıda panik atağa bağlı olarak ortaya çıkan diğer rahatsızlıklara da yer verilmiştir. Depresyon: Depresyon, panik atağın en önemli dostlarından biridir. Özellikle uzun süre panik atak ile karşı karşıya kalmış olan kişilerde depresyon görülebilmektedir. Bu nedenle de panik atak üzerinde durulması ve gereken tüm tedavilerin de sağlanması gerekmektedir. Panik atağı atlatamayan ve bu hastalığın sürekli olarak kendisinde var olacağı hissine kapılan kişilerde bu durum çok daha şiddetlidir. Panik ataktan kurtulamayacağını düşünen kişiler belli bir süre sonunda depresyona girebilmektedir. Panik atak nöbetlerinde yapılması gerekenler konusunda gerekli çabayı sarf etmeyenlerde bu durum daha da sık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kişinin aslında kendi rahatsızlığı için daha fazla çabalaması, panik atağın ortadan kaldırılmasına, bu durum da depresyon riskinin en aza indirilmesine yardımcı olacaktır. Kalp Krizi: Kalp krizi, panik atak konusunda ortaya çıkabilecek en önemli hastalıklardan biridir. Aslında bu durum biraz da genetik olmaktadır. Çünkü hastalık tamamen kalp çarpıntısı ve evham ile ortaya çıkmaktadır. Yakınlarının kalp krizi sonucunda hayatını kaybetmesi nedeniyle ortaya daha sık çıkabilen bu riskin sonlandırılması da aslında yine kişilere bağlı bir durumdur. Madde ya da Alkol Bağımlılığı: Madde ya da alkol bağımlısı olan kişilerin panik atağa daha meyilli olduğu düşünülürken, aslında panik atak hastalarının bu iki faktöre çok daha meyilli olduğu da kanıtlanmıştır. Panik atak rahatsızlığı ile artık başa çıkamayacak durumda olan kişiler belli bir süre sonunda kendilerini alkole ya da maddeye vermektedir. Beynin uyuşmasında çok büyük bir etkiye sahip olan bu iki madde, panik atak belirtilerinin ortadan kaldırılmasına yardımcı olmaktadır. Kişiler bu maddeleri kullanmaya başladıklarında panik ataklarının ortadan kalktığını sanmaktadır. Ancak; bu sadece ortaya çıkan geçici bir durumdan başka bir şey değildir. Panik atak nefes alamama hissi bu maddeler ile kolaylıkla bastırılabilmektedir. Çünkü kişi bu maddeleri kendisini rahatlatmak için kullanmaktadır. Panik atak tedavi çeşitleri Panik atak için tedavi çeşitleri 2 adettir. Birincisi ilaç ile tedavi yöntemi, ikincisi ise psikoterapi yöntemi ile tedavi şeklindedir. Bu iki yöntem de uzmanlar tarafından önerilmektedir. Kişiler her koşulda panik atak tedavisine maruz kalmaktadır. İlaçların geçici bir çözüm yolu olduğunu savunan hekimler ise genellikle psikoterapi yöntemini uygulamaktadır. Bir kaç seans ile halledilebilen ve tamamen ortadan kaldırılabilen panik atak, zamanla ertelenebilmektedir. Elbette hasta olan kişinin de ne kadar fazla emek sarf edeceği iyileşme konusunda oldukça önemlidir. İlaç ile tedavi yönteminde psikiyatrlar tarafından kişilere antidepresan içeriği olan ilaçlar yazılmaktadır. Bu ilaçların dozajı da yine psikiyatrlar tarafından ayarlanmaktadır. Beyin üzerinde belli etkilere sahip olan bu ilaçlar sadece panik atak belirtilerini ortadan kaldırmaya yardımcı olmaktadır. Aslında işleyişi alkol ya da uyuşturucu ile aynı şekilde devam etmektedir. Panik atak gevşeme hareketleri ilaç ile tedavi esnasında da yine farlı br tedavi faktörü olarak uzmanlar tarafından sunulmaktadır. Hem ilaç kullanan hem de egzersiz yapan kişiler daha kısa sürede bu hastalığın üstesinden gelebilmektedir. Psikoterapi yöntemi ile tedavi biraz daha farklıdır. Bu hastalara önerilen tedavi yönteminde ilaca pek başvurulmamaktadır. Psikiyatrlar bu hastalar ile ilgilenirken tamamen seans üzerine yoğunlaşmaktadır. Böylece kişilerin geçmişleri, yaşadıkları ve korkuları üzerinde durularak bu hastalık tamamen ortadan kaldırılabilmektedir. Aslında hastalığın tamamen ortadan kaldırılabileceğine dair garanti bir durum da bulunmamaktadır. Çünkü yıllar sonra yaşanabilecek bir korku ya da travma bu hastalığın tekrar ortaya çıkabilmesine neden olabilmektedir. Çağın hastalığı olarak bilinen pank atak pek çok kişide görülürken, cinsiyet ayrımı da yapmamaktadır Her yaştan ya da her cinsiyetten kişi zaman içinde panik atak ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bu durum tamamen kişinin geçmişi ile alakalı olan bir durumdur.
Panik Atak Hastalarının Yapması Gerekenler
Panik atak hastaları sanki bu hastalık sadece kendilerinde varmış gibi davranmaktadır. Ancak; bu durumun önüne geçebilmek ve panik atak krizlerini çok daha az bir hale getirmek mümkün olabilmektedir. Bunun için kişilerin öncelikle panik atak gevşeme hareketlerini yapmaları gerekmektedir. Tüm bunların yanı sıra yine panik atak hastalarının uygulayabileceği farklı yöntemler de bulunmaktadır. Bu yöntemler ise aşağıda yer almaktadır. Panik atak hastası olan kişiler bu hastalığın sadece kendilerinde olmadığının farkına varmalı ve kendilerini bu yönde rahatlatmalıdır. Kişiler ataklarının ne zaman ortaya çıktığının farkına varmalı ve buna göre davranış sergilemelidir. Örneğin atak halinde ne denli zorlandıklarını ya da ne dereceye kadar rahatsızlandıklarını fark eden hastalar kendi kendilerine bunun tamamen beyin ile alakalı olduğu telkinini vermelidir. Aynı zamanda panik atak hastaları bu işlemi yaparken başkalarından ya da uzmanlardan da yardım almalıdır. Bir diğer önemli faktör, daha önceden panik atak hastalığı geçirmiş ya da hala geçirmekte olan kişiler ile iletişim kurulması olmalıdır. Bu sayede kişiler kendileri ile aynı durumda olan kişilerin farkına varmakta ve krizlerini çok daha rahat bir şekilde atlatabilmektedir. Panik atak hastalığı mutlaka bir fobiden ya da travmadan oluşmaktadır. Bu nedenle de kişiler hangi sebeplerden dolayı panik atak geçirdiklerini bilmelidir. Böylece hangi faktörün panik atağı tetiklediği bilindiği takdirde o faktörden uzak durmak krizlerin ortaya çıkmasını da engelleyecektir. Örneğin kapalı alan, açık alan, deniz, ölüm ya da hayvan korkusu bulunan kişiler bu faktörler ile karşı karşıya kalmamalıdır. Toplu taşıma araçları panik atakların en çok görüldüğü yerlerdir. Kişiler bu ortamda panik atak geçirdiğinde çevrelerinden de rahatsızlık duymaktadır. Yakın mesafeli olan yerlere toplu taşıma araçları ile gitmemek yine panik atağın azaltılması için etkili bir yöntem olacaktır. Görüldüğü gibi panik atağın ortaya çıkmasında pek çok neden bulunmaktadır. Bu hastalığın tedavisi de elbette mümkündür. Ancak; kişiler bu hastalık için erkenden yardım almayı kabul ettikleri takdirde kısa vadede hastalığın üstesinden de gelebilecektir. Kese kağıdı ile nefes almak başta olmak üzere pek çok egzersiz günlük olarak panik atak hastaları tarafından tekrar edilmelidir. Böylece hastalığın seyri de düşecek olup krizlerin sayısı da azalacaktır. Erkeklerde geçim sıkıntısı, eşin baskın olması ya da iş yerinde zorla yaptırılan birtakım şeyler de panik atağın oluşumunda önemli faktörlerden biridir. Hatta erkeklerin %90'lık kısmı da bu nedenlerden dolayı bu hastalığa yakalanmaktadır. Bu faktörlerin ortadan kaldırılması, hastalığın da üstesinden gelinebilmesi için önemli bir olgudur. Bunun yanı sıra, kişiler hala gerekli desteği kendilerine veremiyo ise mutlaka bir uzmandan destek almalı ve tedavi yöntemlerinden birini de kabullenmelidir. Tek başına bir hastalık olmayan ve mutlak tetikleyicisi bulunan panik atak, zaman içerisinde olumlu bir şekilde atlatılabilmektedir. Ancak tekrar edilmelidir ki, bu hastalığın ileriki yaşlarda aynı ya da farklı faktörler ile karşılaşıldığında tekrar etmeyeceğinin de bir garantisi bulunmaktadır. Tek seansta bu hastalığın tedavi edilebildiğini savunan psikoterpistler de bulunmaktadır. Kişiler bu terapistlerden biri ile anlaşarak gerekli tedavi yöntemi konusunda destek alabilmektedir. Aynı zamanda panik atak erken tedavi edildiğinde ortaya çıkabilecek diğer hastalıklar da engellenmiş olmaktadır. Sadece bu nedenden dolayı bile hastalar panik atak tedavisi konusunda üstlerine düşeni sağlamalı, genetik olan bu hastalığın atlatılabilmesi için kendilerine bir şans tanımalıdır. Bir diğer faktör ise mutlaka alanında uzman bir hekimden destek alınması gerektiğidir. Panik Atağı Tetikleyen Faktörler Panik atak hastalığının tetiklenmesinde pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlar çocuk yaşta oluşan travmalar olabileceği gibi, fobilerden de kaynaklı olarak gelişebilmektedir. Bu nedenle de kişiler öncelikle panik ataklarının neyden dolayı oluştuğunu bilmeleri gerekmektedir. Örneğin bir kız çocuğunun küçük yaşta cinsel istismara ya da tecavüze uğraması kendisinde çok büyük bir travmanın oluşmasına neden olacaktır. Bu gibi durumlar ile karşı karşıya kalan kişilerde hayatlarının ileriki yaşlarında panik atak meydana gelmesi de çok yüksek bir ihtimaldir. Panik atağın tetiklenmesinde etkili olan fobi çeşitleri ise aşağıda yer almaktadır. Agorafobi: Agorafobi, açık alan korkusu anlamına gelmektedir. Çok uzun süre esir olarak yaşayan, zorunlu olarak tutulan kişilerde uzun süre sonra dışarıya çıkamama gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu kişilerde panik atak oluşma olasılığı çok yüksektir. Kişiler evlerinin kapısından dışarı çıkmak istediklerinde pek çok panik atak belirtisi ile karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle göğüste daralma kalbin çok hızlı bir şekilde çarpmaya başlaması gibi durumlar hızlı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu kişiler panik atak belirtilerini hızlı bir şekilde atlatmaya çalışır ancak; fobi alanından uzaklaşılamaması nedeniyle maalesef baygınlık gibi durumlar da ortaya çıkabilmektedir. Kese kağıdı ile nefes almak bu tür fobileri olanlar için oldukça etkili bir yöntemdir. Kişiler yanlarında bulundurdukları kese kağıtlarını dışarı çıkmak istediklerinde ortaya çıkarmalı ve derin derin kese kağıdı ile nefes alıp vermelidir. Bu tür fobiler kişinin beyninde biten bir durum olduğundan aşılması da yine kişinin kendisi ile alakalı olacaktır. Klostrofobi: Yine pani atak grubunda oldukça yaygın olan bu fobi, kapalı alan korkusu anlamına gelmektedir. Bu korku genellikle asansör ya da soyunma kabini gibi dar alanlarda olabileceği gibi toplu taşıma araçlarında da ortaya çıkabilmektedir. Kişiler panik atak ile aniden karşı karşıya kalmaktadır. Geçmişte hücre hayatına zorla tabi tutulmuş olan ya da asansör gibi kapalı alanlarda uzun süre kalmak zorunda olan kişilerde bu fobi sıklıkla görülebilmektedir. Kişilerin bu durumu atlatabilmesi için öncelikle bu fobi ile yüzleşmesi gerekmektedir. Panik atağın tetiklenmesinde büyük bir yere sahip olan klostrofobi, kişilerin baygınlık geçirmesine ya da bilincin tamamen kapanmasına neden olabilmektedir. Panik atak gevşeme hareketlerinin yapılması ile bu durumu aşabilmek mümkün olabilmektedir. Panik atak krizinin hissedildiği anda gevşeme hareketleri yapılmaya başlanmalı ve atak süreci en az hasar ile atlatılmaya çalışılmalıdır. Bir diğer önemli faktör ise sonuç alınamadığında panik atak tetikleyicisi olan bu faktörün tamamen ortadan kaldırılması gerektiğidir. Herhangi bir kişi panik atağı kapalı bir alanda geçiriyor ise mutlaka çevredeki kişilerin o kişiyi ortamdan bir an evvel çıkarması gerekmektedir. Panik atak gevşeme hareketleri eğer bilinç yerinde ise hemen yapılmalıdır. Hidrofobi: Deniz korkusu ya da su korkusu olarak adlandırılan bu fobi panik atak için oldukça tehlikelidir. Derin denizlerden ya da havuzlardan korkan kişiler panik atak geçirmeye bu faktör ile karşı karşıya kaldıklarında başlamaktadır. Çok büyük tetikleyicilerden biri olan hidrofobinin ortaya çıkması ile birlikte ne yazık ki kese kağıdı ile nefes almak gibi durumlar söz konusu olamamaktadır. İşte bu sebeplerden dolayı bu tür fobileri olan kişilerin bir psikiyatr tarafından tedavi altına alınması gerekmektedir. Su korkusu olan kişilerin bu tarz faktörler ile karşı karşıya bırakılmaması gerekmektedir. Aksi takdirde panik atak hastası olan kişi kalp krizi bile geçirebilmektedir. Tanatofobi: Ölüm korkusu olarak bilinen bu korkunun şiddeti de panik atak üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Panik atağın önemli tetikleyicilerinden biri olan tanatofobi, genellikle yakınların kaybedilmesi ile birlikte ortaya çıkmaktadır. Bu kişilerde bağlılık gibi faktörler oldukça kuvvetlidir. Tanatofobi ile panik atakları tetiklenen kişiler her zaman yakınlarından birinin ya da kendisinin öleceği hissini taşımaktadır. Bu kişilerde tedavi yöntemi diğer fobi ve panik atak türlerinde olduğu gibi yine psikiyatrlar tarafından sağlanmaktadır.
Panik Atak Nöbetlerinde Yapılması Gerekenler
Panik atak ile karşı karşıya kalan kişilere de ilk yardım yapabilmek mümkün olabilmektedir. Elbette bu kişilere nasıl bir yardımda bulunulabileceğini kestirebilmek için öncelikle hastalığın gerçekten panik atak olup olmadığı anlaşılmalıdır. Panik atak hastası olan kişilere yapılacak olan müdahaleler aşağıda yer almaktadır. Panik atak hastası olan kişi kriz anına geldiğinde mutlaka çevredekilerin sakinleştirici bir biçimde davranması gerekmektedir. Öncelikle panik atağın neden kaynaklandığı saptanmalı ve bu faktör kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır. Bir diğer faktör kişinin bilincinin kontrol altına alınması gerektiğidir. Panik atak hastası olan kişinin bilinci tamamen kapalı ise hemen bir sağlık kuruluşuna sevki sağlanmalıdır. Aksi takdirde felç ya da koma gibi durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bir diğer önemli nokta ise bu ortamda yaşanan durumun panik atak olup olmadığının bilinmesidir. Çünkü epilepsi hastaları da panik atak ile aynı krizleri yaşayabilmektedir. İkincil bir durum yapılması gereken müdahalelerdir. Panik atak hastası toplu taşıma aracı ya da kapalı alanda ise ve krizin tetikleyicisi bu faktörler ise kişi hemen oradan çıkarılmalı ve nefes alması sağlanmalıdır. Bazı ataklar 20 dakika kadar sürebilirken bazıları ise 1 saate kadar uzayabilmektedir. Burada çevredeki kişilere düşen en önemli görev ise panik atak nefes terapisi ile kişilerin rahatlamasına yardımcı olmak olacaktır. Kişilerin nefes almasının sağlanması ve kalp ritminin normale döndürülebilmesi sadece bu egzersizler ile mümkün olabilmektedir. Read the full article
0 notes
Text
Anksiyete Psikoterapi
Anksiyete Bozukluklarında Psikoterapi
Anksiyete Bozukluklarında Psikoterapi Anksiyete bozukluklarının tedavisinde trisiklik antidepresanlar, seçici serotonin geri alım inhibitörleri, fenelzin ve alprazolam gibi ilaçlar yoğun olarak kullanılsa da ilaçların kesilmesini takiben (özellikle panik bozukluğunda) % 25-80 nüks görülebilmektedir. Bu nedenle farmakoterapi dışı etkili tedavi yöntemleri arayışı olmuş, bilişsel-davranışçı terapi ön plana çıkmıştır. Bilişsel-davranışçı yaklaşım anksiyete bozukluğunun tedavisi yanında anksiyete kavramını anlamamıza da büyük yardımcıdır. Anksiyete bozukluklarının tedavisinde bilişsel terapiler 6-16 seanslık kısa psikolojik tedavileri içerir. Burada temel dayanak öfke, mutsuzluk, anksiyete gibi olumsuz duyguların, yaşanan olaylardan çok, olaylarla ilgili olarak yapılan yorumların sonucu olarak ortaya çıktığıdır. Fiziksel ya da ruhsal bir tehdit veya tehlike algısı-yorumu anksiyete doğurur. Herhangi bir durum ya da duyum tehlikeli olarak algılandığında bedensel, bilişsel ve davranışsal değişikliklerle giden tepkiler verilir. Bu durum aslında bize genetik miras olarak aktarılmış, gerçekten tehlikeli çevresel etkenlerden korunmaya yönelik evrimsel bir süreçtir. Anksiyete bozukluğunda ise tehlike gerçek olmaktan çok zihinsel bir imge, verilen tepki ise uygunsuz ve abartılıdır. Amacını aşan bu durum çeşitli kısır döngüler oluşturarak psikiyatrik bozukluğa yol açar. Anksiyete bozukluklarında iki tür kısır döngüye düşülür. Çeşitli bedensel ve bilişsel belirtiler tehdit ve tehlike algısını arttırır. Örneğin, kalp çarpıntısı kalp krizi belirtisi olarak algılandığında anksiyete artar, bu da çarpıntıyı belirginleştirir. Çarpıntı şiddetlendikçe de hastanın kalp krizi geçireceğim endişesi artar. Böylece kısırdöngü büyür. İşlevselliği olamayan bilişsel ve davranışsal stratejiler anksiyeteyi körükler. Çarpıntı, nefes darlığı içinde otobüste panik atak geçiren bir kişi, kendini dışarıya attığında rahatladığı taktirde bunu kapalı ortamdan çıkmasına bağlayabilir. Bu düşünceyle her panik atak geçirdiğinde kendini dışarıya atacak, zamanla kapalı ortamlara girmekten kaçınacaktır. Birey bu sayede panik atağı durdurduğuna, bu sayede ölmekten ya da bayılmaktan kurtulduğuna inanmaktadır. Bu noktadan sonra kaçınma stratejileri kullanmamış olsa da ölmeyeceğini, bayılmayacağını, çıldırmayacağını göremez. Bu da anksiyete bozukluklarındaki ikinci kısırdöngüdür. Psikoterapilerde öncelikle o ruhsal patolojinin oluşumu ve devam etmesinde rol oynayan etkenler saptanır, bir yandan temel patolojiye odaklanırken, diğer yandan da hastalığın devamında rolü olan etkenler devre dışı bırakılmaya çalışılır. Anksiyete bozukluklarında ortak bilişsel özellikle şunlardır. Bu kişiler anksiyete yaratan uyaranları, gerçekte olduklarından daha tehlikeli, daha tehdit edici olarak görürler. Bu kişiler korktukları olumsuz sonuçların oluşma olasılığını objektif değerlendiremeyip, çok yüksek görürler. Anksiyete hastalarında felaketleştirme eğilimi vardır. Bu hastalar korktukları sonuç oluştuğunda bunu bir felaket olarak görürler. Örneğin, bir panik hastası atak geçirdiğinde çıldıracağına ya da bayılacağına inanır. Bu hastalar korktukları sonucun oluşmaması için bir dizi bilişsel ya da davranışsal kaçınma stratejileri geliştirirler. Örneğin, bu kişiler tehlikeli algıladıkları yerlere yalnız gitmeme, sinemada çıkışa yakın oturma gibi tercihlerde bulunabilirler. Bu stratejiler hastanın gerçeği görmesini engeller. Yanında sakinleştirici ilaç taşıyarak, her panik atak geçirdiğinde bunu kullanma alışkanlığı kazanan ve bu sayede ölmediğine inanan hasta, bu stratejisinden dolayı panik atağın gerçekte hiçbir zaman öldürmeyeceğini görme fırsatı bulamaz. Panik atak tehlikelidir ve ölümle sonuçlanabilir algısı değişmeden sürer. Anksiyete hastaları anksiyetenin bedensel belirtilerini, tehdit ve tehlike algılarına kanıt olarak görürler. Böylece anksiyete arttıkça bedensel belirtiler artar, bedensel belirtiler arttıkça anksiyete artar ve bedensel belirti-anksiyete kısır döngüsüne girilir. Anksiyetenin devam etmesinde rol oynayan bilişsel ve davranışsal etkenler ise şunlardır. Seçici dikkat: Anksiyete hastaları tehlike algıladıkları durumlara özel dikkat gösterirler. Örneğin, bir hastalık hastasının gazetede ilk gözüne çarpan sağlık haberleri ya da örümcek fobisi olanın bir odaya girdiğinde ilk gördüğü duvardaki örümcek ağıdır. Fizyolojik değişiklikler: Birey tehlikede olduğunu hissettiğinde adrenalin salınımı olur ve bunlar bedensel duyumlar olarak fark edilir. Bedensel duyumların hissedilmesi tehlike algısını arttırır, artan tehlike algısı bedensel duyumları şiddetlendirir ve kısır döngüye girilir. Bundan dolayı bazen hafif bir çarpıntı ve terleme bile kişiyi panik atağa sokabilir. Davranışsal değişiklikler: Tehlike algısı kaçınma davranışlarına sebep olur. Kaçınma davranışları, tehdit ve tehlike işareti olabilecek uyaranlara odaklanmayı arttırır. Yine kısır döngüye girilir. Anksiyete hastaları tehdit ve tehlike olarak algıladıkları ortam ve durumlardan defalarca herhangi bir zarar görmeden kurtulmuş olmalarına rağmen benzer ortam ve durumlardan tedirgin olurlar. Buna psikiyatri literatüründe nevrotik paradoks denir. Hasta gerçeği doğru biçimde göremez. Otobüste panik atak geçirip kendini dışarıya atan hasta, panik atağın öldürmeyeceğini kabullenmezken, bir zarar görmemesinin nedenini tam zamanında otobüsten çıkmasına bağlar. Kalabalık ortamda komik duruma düşmekten korkan sosyal fobik bir hasta, utanç verici bir duruma düşmemesini konuşmalara katılmayıp sessiz kalmasına bağlar. Psikoterapi boyunca güvenlik sağlamaya yönelik davranışların anksiyetenin devamındaki rolünü kavrayan hasta davranış terapisinden etkin olarak yararlanacaktır. Bu amaçla, hastadan anksiyetesini kontrol etmek yerine, olabildiğince arttırmasını sağlayacak alıştırmalar yaptırılır. Böylelikle yalnızca korkulan sonuçların oluşmadığı değil, anksiyetenin kendisinin de tehlikeli olmadığı gösterilmiş olur. Anksiyete bozukluklarının tamamında tehdit ve tehlike algısı mevcuttur. Fobik hastalar için belirli bir durum, nesne ve işleve ilişkin, panik atak hastaları içinse bedensel duyumlara karşı tehlike algısı temeldir. Hastalık hastaları (hipokondriyak hastalar) ciddi bir hastalık geçireceklerine ilişkin kaygı duyarken, OKB’ li hastalar zarar oluşturmaktan korkarlar. Sosyal fobikler sosyal ortamlarda küçük düşecekleri, utandırılacakları korkusunda iken yaygın anksiyete bozukluğunda temel tehdit belirsizliktir. Sonuçta tüm anksiyete bozukluklarında abartılı biçimde tehdit ve tehlike algısı vardır, hastalar olumsuz sonuçların oluşma olasılığını en yüksek düzeyde algılarlar. Olumsuzluklar felaketle sonuçlanacaktır, bunu önlemek için de kaçınma davranışlarında (zihinsel ve davranışsal) bulunurlar. Bu hastaların çoğu felaketle sonuçlanabilecek gerçek hastalıkları olduklarına inandıklarından uzun süre ruhsal tedavilere yanaşmayabilirler. Bilişsel-davranışçı terapiler, öğrenme kuramı gibi bilimsel temellere oturmaları deneysel ve kanıta dayalı olmaları, nesnel olarak değerlendirilebilmeleri, kolay anlaşılır ve kolay uygulanabilir olmaları, kısa sürede etkili ve ekonomik çözümler sağlamları nedeniyle anksiyete bozukluklarının tedavisinde özel öneme sahiptirler.
6 notes · View notes
makiwara-blog · 5 years
Text
Ofis ciftcinin kara gun dostudur.
-“Ne en cok neyini mi ozledim?? ahahahaha!!”
Guzel kadinin sesli kahkahasi butun ofiste yankilandi. Yanki, ofisin ucundaki cama carpti koseden diger bolume sekti cirkin kadina carpti cirkin kadin yuzunu eksitti. Guzel kadinin etrafindaki telefonda baskalariyla konusan baskalari, kafalarini cevirip guzel kadina baktilar. Bir an dikkatleri dagilir gibi oldu sonra konusmalarina geri donduler. Ofiste bir ugultu hakimdi mesai bitimine dogru son viraj alinmis saatler ceyrek kalayi gosteriyordu. Guzel kadin gibi diger baskalari da kendi gecelerine hazirlaniyordu. Tabii hepsi guzel kadin ile konusan telefonun diger ucundaki kadar sansli degildi.
Sevgilisi tarafindan aldatilan ve bunu sosyal medyadan farkeden genc kadin;
-“Senden igreniyorum nefret ediyorum beni bir daha sakin arama Allah belani versin hayvan herif!!”
Genc adam;
-“Kanka simdi kacta bulusuyoruz? Bira, patates mac saat 7'de anlastik saatlerimizi ayarlayalim keh keh. Ne kargom mu? Yok ya daha gondermedi serefsizler.. Bir daha kara cuma derlerse irkcimisiniz olm siz dicem! Kara neymis fasistmisiniz afro-amerikan cuma diceksiniz dicem ehehehe. Sus lan hadi gomdum byeee!”
Evli kadin;
-“Oglum servisten indikten sonra dogru ayse teyzenlere cikiver. Ben de simdi cikiyorum eve gelince seni oradan alirim sakin baska yerlerde oyalanma tamam mi guzel cocugum? aferim ogluma benim hadi gorusuruz.”
Enerjik yonetici;
-“Simdi buradan gym'e cikiyorum, biraz kardiyo biraz squash sonra bir saat sauna ve yemek on bir gibi otelin barinda gorusuyoruz!”
Konusmalarin uzerinden birkac dakika daha gecti telefonlardan bazilari yumusakca bazilari sertce kapandi, son bir defa elektronik postalar kontrol edildi. Insanlar “hafiften kacalim artik yea” seklinde kendi kendilerine mirildanmaya basladilar. Gunes coktan batmisti saatledir havasiz plazanin bilmem kacinci katindaydilar. Eskiden havanin nasil olacagini ogrenmek icin saatli maarif takvimine bakilirdi ya da buyuklerimiz romatizmali dizlerini tutup “Bugun yagmur yagacak galiba” derlerdi. Bazen de sirketin en cesurlari kafalarini pencereden cikartip burun ve burun killarinin donma riskini alarak ogrenirdi. Ama artik o devirler bitti, buyuklerimizin romatizmali dizleri toprak oldu, saatli maarif takvimlerinin yapraklari ucak yapilip sokaklara savruldu yada eski nostaljikler tarafindan ucurtma kuyrugu yapildi. O cesurlar ise burunlari dondugu icin nefes alamayip olduler. Cunku kimse donmus bir burun kilina suni teneffus yapmak istemez sonucta! Neyseki artik akilli telefonlarimiz var! Onlarla nerdeyse herseyi yapmak mumkun hava durumuna da bakiyorsun yol durumuna da hoslandigin manitanin iliski durumuna da.  Camin uzerindeki bir yere dokunuyorsun hop isigi yaniyor, biraz saga sola surtuyorsun parmagini ekranlar donmeye basliyor. Hatta isterseniz yagli parmaklarinizin izlerine bakip en son ne yediginizi hatirlamaniz bile mumkun oyle muhtesem bir sey! Altiya bes kala ofis telefonunu kapatanlarin akilli telefonlar acildi, hava durumuna bakildi hava biraz bulutlu 15 dereceymis ruzgar kuzeydogudan 8 km ile esiyormus yagmur yagma sansi ise %20. “Eh buna da sukur!” diye dusundu birisi, bir digeri “yagmur ne arkadasim beyaz giydim ben! ya uzerime yapisirsa rezil olurum valla!” dedi. Bir digeri “insallah yagmur yagar da beyaz tshirtu uzerine yapisir da gozlerimiz bayram eder.” diye dua etti… Cantalar toplanip yola konuldu ofisteki ugultu ise yavas yavas yerini sessizlige birakti. Oylece bir on bes dakika daha gecti ve baska ayak sesleri konusmalar, gulusmeler, bagrismalar duyuldu. Ofisin bu seferki misafirleri ise temizlik gorevlileriydi. Baslarindaki en kidemli herkese gorevlerini veriyordu “sen sunu yap sen sunu temizle ben de sunlara bakayim”. Her zamanki gibi en yalanindan ve dolanindan en dandik isi kendisine secmisti. Oyle ya digerleri daha yeniydi. “Askerlikleri coktu.” Elektrikli supurgeler calistirildi, temizlik bezleri su dolu kovalara batirilip boguldular ama sonra cinayet anlasilmasin diye intihar susu verildi. Genc adamin masasindaki kalite sekerlerden birkac tanesi asirilarak emildi. Aldatilan kadinin masasindaki ofkeyle masaya devrilmis mutlu cift resmi ise “Herhalde yanlislikla oldu” diyerek hicbirseyden habersiz tekrar ayaga kaldirildi. Zengin enerjik yoneticinin cekmecesindeki bozukluklarindan birkac tanesi eve minibusle donus parasi olarak ustaca yurutuldu ancak ince belli fincanina, laptopuna ve masasina asla ama asla dokunulmazdi yasakti bu yolda nice genc temizlikciler islerini kaybetmisti. Bir sure gectikten sonra temizlikcilerin basindaki adam guvenlik gorevlisini cagirip islerinin bittigini belirtti. Guvenlik gorevlisi sanki kendisi cok matah birsey yada cok masummus gibi hizlica ama yalap sap bir ust bas aramasi yapti. Daha once defalarca hirsizlik sikayeti olmustu, zaten bu tiplere hic guvenilmezdi falan filan kendince soyleniyor iste. Temizlikcileri disari cikardiktan sonra isiklarin tamamini kapatmadan disaridaki otomatik kapinin kilidini cevirdi… Oyle derin bir sessizlik kapladi ki ofisin icerisini bunu farkedenler olsaydi nedenini bilmeden kendi aralarinda kisik sesle konusup fisildasacaklardi…
Sonra genc adamin koltugu oksurmeye basladi.
-“Gider ayak agzima osurdu insanoglu insan! Hani boyle sessiz keskin olanlarindan… Sonra da yakalanmamak ilk once o cikti serefsiz.” dedi. Sungerini kabartarak indirerek derin derin nefes almaya uzerindeki pis havayi disari atmaya calisti.
Bunu duyan yoneticinin masasi, koltugun fikrine katilarak onayladi;
-“Evet en kotusu o sessiz olanlari zaten…”
Birkac metre uzaktaki nefes almaya calisan koltuk masanin ne dedigini tam olarak anlamamisti.
-“Efendim???”
-“Diyorum ki! en kotusu de zaten sessiz olanlari en tehlikeli olanlaridir zaten!!”
Koltuk bu sefer duymus olacak ki kafa dayama parcasini evet dermis gibi salladi. Derken odanin icinden tiz ve kulak tirmaliyici bir ses duyuldu. Masanin uzerindeki ince belli fincandi sesin sahibi.
-“Lutfen son kez rica ediyorum kulagimin dibinde bagirma! Bu kacinci uyarisim ya camim ben, kristalim, narinim, sesi en iyi ben iletirim en cok ben iletirim ben saksi degilim!”
Bunu duyan alingan bayan saksi homurdandi.
-“Hop hop orada dur bakalim fincan hanim” dedi. Konusurken agzi ot dolu oldugu icin tukurdugu topraklar haliya zipladi. Narin fincan kikirdedi.
Bir lazer yazici dibinde kalan son kagidi yere tukurdu.
-“Saksi hanim hakli sonuna kadar hakli” dedi.
Tukurulmus kagit ayaklandi panik icerisinde saga sola kosusturmaya basladi. Belli ki panik atak geciriyordu.
-“Allahim allahim! Olecegim diger kagitlar gibi beni de burusturup bir kenara pacavra gibi firlatacaklar olmek istemiyorum olmek istemiyorum!
Ofiste insanlarin cagi bitmis esyalarin cagi baslamisti.
-“Bugun gunlerden ne diye?” diye sordu koltuk.
-“Carsamba” diye yanitladi masa.
-“Yasasin! en sevdigim gun. O halde parti!!” diye sevindi ince belli fincan.
Parti kelimesini duyan mavi renkli dosya klasoru kardesler birbirlerine bakip “sanki en cok sevdikleri muzik grubunun konserine gitmisler de grubun yakisikli solisti ellerine dokunmus genc ergen insan kizlar gibi” ciglik atmaya, islik calmaya kapaklarini birbirine vurarak el cirpmaya ve bagirmaya basladilar.
-“Parti! Parti!”
Muhasebeden terk edilmis kadina incelenmesi icin bu sabah gonderilen kirmizi ince dosya ise butun bu olaylar karsisinda afallamisti ve olaylara anlam vermeye calisiyordu. Mavi klasor kardeslerden en kucuk olanina donup;
-“Hey dostum neler oluyor burada?” diye sordu.
-“Parti dostum her carsamba bu ofiste konser veririz, cilginca egleniriz.”
Duyduklarina sasiran kirmizi klasor genis genis gulumseyerek.
-“Vaaaaay burasi ne guzelmis ya! Bizim orasi cok sIkici hep hesap kitap” dedi. “Belki bu gece seffaf bir dosya bile goturebilirim” diye dusundu ve partinin baslamasi icin tezahurat yapan klasorlere katildi.
Birden enerjik mudurun masasindaki calisma lambasi simsiyah bir sahnede bir anda patlayan spot lambasi misali masayi aydinlatti. Isik once ince belli fincana carpti ve dagildi etrafi rengarenk goruntuler kaplamisti. Fincan utanip ellerini asagi indirip edep bolgelerini kapatmaya calisiyordu ama nafileydi tabii…Keskin vucut hatlari tamamiyle ortadaydi ve kelimenin tam anlamiyla goz kamastiriyordu. Cok utanmisti sagini solunu elleriyle kapatip ortmeye, icinin gorunmesine beceriksizce engel olmaya calisirken daha da komik oluyordu. Olaylarin sahitlerinden biri olan Bayan Tombul Saksi ise gobegini tuta tuta agzindan topraklar fiskirta fiskirta ince belli fincanin haline kahkahalarla guluyordu. Fincan hareket ettikce odadaki isiklari sekli de degisiyor adeta bir disko topu gibi etrafi aydinlatiyordu. Icinde bulundugu komik durumu farketti ve yaptigi seyden vazgecti. O ozgur bir fincandi ve istedigi herseyi yapma sahipti
Aniden derinden cesitli tamtam sesleri duyulmaya baslandi. Herkes birbirine saskinlik icerisinde bakiyor sesin kaynagini bulmaya calisiyordu. Su sebilinden asirilmis, tepe takla edilmis kagit bardaklara parmaklariyla ritm tutmaya baslamis sari kursun kalemler isigin altindan sahneye giris yapip en arkaya yerlestiler. Kocaman kopan alkis tufanina tepelerindeki pembe silgileri cikarip kibarca bir selam verip kendi sololarina basladilar.
Kendisine gore sahne korkusundan ama aslinda tombullugundan utandigi icin sahneye cikamayan su sebilinin uzerindeki damacana ise icindeki havayi ufleyip icine cekerek baloncuklar yaparak saksafon oluverdi.
Yillarin emektari her daim “Associated Press”‘e bagli kah cok iyi kah kotu haberler getiren, hattin diger ucundaki rastgele bir faks makinesini arayarak elektronik gitar sesi cikarmaya baslayan faks makinesi ise koroya eslik etmeye basladi. Alkislar ve cigliklar daha da yukseldi faks makinesi icinden uzerinde kocaman goz kirpan bir gulucuk olan kagidi cikararak kendine ozgu bir yontemle seyircileri selamladi.
En son sahneye selam vererek katilan agir abi laptop ise klavyesindeki tuslara basarak piyano olarak grubu tamamladi.
Gorunus tam anlamiyla bir kabareyi andiriyordu senelerden beri ayni yerde yasayan bu varliklar sanki birbirlerini ezberlemis gibi uyum ve harmoni icerisinde dogaclama caliyorlardi. Goz uclariyla birbilerine takip ediyor arada bilerek  yaptiklari ritm kacirmalariyla egleniyorlardi. Ilk acilis parcasini bitiren grup birbirlerine bakip suzduler. Derken isik bir anda kapaniverdi. Ic gidiklayici bir muzik duyuldu. Isik kapandigi gibi birden aciliverdi Ince belli fincan ters cevrilmis bir kagit bardagin ucuna oturmus tum seksiligi ile sahnedeydi. Guzel sesiyle bir ask sarkisina baslayip seyircilerini tavlamaya baslamisti. Arkasinda ise kollarini birbirine dolamis bir cift tel atac modern dans ile bale karisimi bir tur dans ediyorlardi.
Evli kadinin masasinda her daim temizlik icin bulundurdugu rulo havlu saskinliktan devrildi ve gene saskinliktan dili agzindan sarkmis gibi acik olan ucundan oldugu yere dagiliverdi. Islik calmaya calisti ama agzinin sulari aktigi icin her yere tukuruk puskurttu. Tukuruklerin bir kismi evli kadinin sandalyesindeki cekete sicramak uzereyken ceket son anda kollarinin ucunu kaldirarak kendine siper etme istedi ama yetisemedi. Zaten cok kotu bir gun geciriyordu. Bugun genc adam birsey danismak icin evli kadinin yanina geldiginde ceketini tam da onun uzerine koyacakti ki evli kadin cok titiz oldugu icin “sen neden o pis ceketini benim ceketimin uzerine koyuyorsun. Cabuk kaldirir misin sunu!” seklinde azarlayarak cingar cikardi. Yillardan beri koluna bir erkek ceketi kolu degmeyen ceketi ise kadindan nefret etti. “Insallah bu ceketi sana tersten giydirirler catlak kari!” dedi icinden. Aslinda sahibi biraz daha gec cingar cikarsa o esnada kendi isini halledecekti. Yillarin verdigi yoksunluk tabii birkac saniye icerisinde iki fit fit uc fiki fik… Sadece bir kac saniyeydi ihtiyaci lanet olsundu. Ic gecirerek bakislarini tekrar sahneye cevirdi. O butun bunlari dusunurken ve butun bunlar yasanirken seksi ince belli ask sarkisini bitirmis daha hareketli bir sarkiya gecmisti. Bu sefer arkasinda sayilari artmis bir halde kollarini birbirlerine dolamis kankan dansi yapan jartiyerli mini etekli tel ataclar vardi.
Sahneyi en iyi yerden goren kul tablasi kendini muzige kaptirmis cilginca dans ediyordu bir ara oldugu yerde ayni break danscilar gibi elleriyle ayaklarini tutup sirtinin uzerine donmeye basladi. Yaptigi dansin sarkiyla hic alakasi olmadigini biliyordu umurunda da degildi sarhostu. Ayni zamanda kotu kokan nefesi yuzunden capkinlikta cok sanssizdi da. Her seferinde bu aksam kesin birileriyle birlikte olacagim inanci ile geceye basliyor ancak gecesi yine husran ile bitiyordu. Tek dilegi sahibinin bir an once sigarayi birakmasiydi ama bunun hicbir zaman olmayacagini kendi de biliyordu. Hatta bir keresinde sahibi sigarayi birakmayi denedi gercekten basariyordu da ancak kul tablasinin makus talihi yeniden kendini belli ediverdi. Sigara bitmis onun yerine sakiz baslamisti. Her seferinde igrenc, sulu yapis yapis bir sakizi uzerinde birakiyordu. Bu seferde hanimlar arasinda adi yapiskana cikmisti… Hele bir gece ince belli'nin tombul saksiya “Ay ne igrenc yapistimi birakmiyor yakami zar zor kurtuldum valla!” seklindeki sikayetine kulak misafiri olmustu cok uzulmustu. Laptop'in arkasinda kaldigi icin kendisini gormemislerdi ancak o kulak kabarttikca sakiz iyice sismis bu sefer laptop'a yapismisti. Bunun uzerine bir firca da ondan yemisti. Ama simdi cok iyi hissediyordu cunku konserin baslamasina yakin masanin uzerindeki kolonya sisesinden kendisine dogru hapsirmasini rica etmisti. Kolonya sisesi kendisini kiramamis puskurerek icki servisi yapmis uzerine damlayan birkac damla kolonyadan etkilenen kul tablasi cakirkeyf oluvermisti. Su anda hic kimse ya da dunya umurunda degildi.
Ritmler sarkilari kovaladi saatler ise geceyi. Gun agarmaya yakin herkesin uzerine bir yorgunluk cokmeye baslamisti derin bir sessizlik oldu… Sessizligi tombul saksinin sesi bozuverdi Zulfu Livaneli'nin “Yigidim Aslanim” isimli sarkisini mirildanmaya baslamisti. Bunu duyan laptop klavyesinin tuslarina basarak tombul saksiya eslik edip suratini sekilden sekile sokuyor o unlu dahi piyano sanatcisina benziyordu. Tam nakaratin oldugu yerde butun ofis hep bir agizdan kendisine eslik etti. “Yigidim aslanim burada yatiyor.” Masanin gozleri doluverdi. Koltuk minderi derin bir ic gecirdi. Sari kursun kalemler kollarini birbirlerinin omzuna atip saga sola sallanmaya basladilar. Yasanan duygusal atmosferi dagitmak icin sarkisini bitirdikten sonra tombul saksi “Sisko kadin sarkisini soylemeden perde kapanmazmis.” dedi gulumseyerek. Alkislar, isliklara ve kahkahalara karisirken seyircilerini selamladi.
Sabahin ilk isigi odaya carptiginda ilk kurban gene ince belli kristal fincandi. Yansiyan isiklar gecenin ve partinin bittiginin isaretini veriyordu.
-“Hadi bakalim herkes yerlerine dun aksam bizi nasil biraktilarsa oyle bulmalilar” dedi masa.
Herkes istemeye istemeye yerinden kalkti ve geceye nerede basladilarsa o sekile geri dondu. Muhasebeden gelen misafir kirmizi klasor mavi klasorlere sarildi “bir dahaki seferde siz bize gelin” seklinde onlari kendi departmanina davet etti. Lamba sondu, laptop uyku moduna gecti ince belliyle tombul saksi olduklari yerden birbirlerine goz kirpip opucuk gonderdiler. Panik atak geciren a4 kagit yeniden printer'in icerisinde yerini aldi. Sanki dun gece hicbir sey yasanmamisti. O curcuna hic olmamisti. Ancak kucuk bir ayrinti gozden kacmisti o kucuk ayrintiyi ise ofise her zaman ilk gelen menapoz teyze farketmisti. Faksin kagit bitti isigi yanip yanip sonuyordu. Neden bittigini anlamak icin ciktilara bakmaya baslayan menapoz teyze devasa fontlarla yazilmis olan su yaziyi okudu ama hic bir sey anlamadi. Kagitlarda devasa fontlarda “Ofis ciftcinin kara gun dostudur.” yaziyordu.
Not: Bu hikaye  asagidaki nesneler kullanilarak olusturulmustur.
Laptop, fincan, sandalye, Associated Press, smartphone, kul tablasi,  kalem, ceket  ve masa.  
0 notes
Hayatınızdaki stresi azaltacak ev dekorasyon önerisi
Modern geçen günyada hayatanın yaşamımıza kattığı sonsuz üstünlükdan bahsedebiliriz; teknoloji, konfor, estetik vs… Gelgelelim kuşkusuz ki her çağın kendisine has iyi ve fena yanları bulunduğu gibi, bugünün yoğun temposunda hayatanın da belirli dezüstünlükleri oluyor durumuyla. Bu dezüstünlüklerin ön saflarında da ön görü edebileceğiniz gibi gerilim ve endişe geliyor. Yoğun çalışma yaşamı ve kentin kalabalık ve telaşlı yapısı gereği [1geçen gün] gerilim kaynaklı rahatsızlıklara çok sık rastlar olduk. İş yetiştirme telaşı, ekonomik sorunlar, istikbal endişesı gibi birçok etmen bugün gündelik yaşamımızı tesirliyor. Fakat her şeyden evvel unutmamak lazım olur ki, hiçbişi çözümsüz değildir ve gerilim gibi duygu hal sorunu hayat sürdüğümüz günlerde kendimizi [geçen gün]nin yolunu etrafmizi değiştirerek ve bize yardımcı olacak bir atmosfer yaratarak sağlayabiliriz.
Tumblr media
Eksperlerın her vakit konutunizin sizi ve hayat [geçen gün] yansıttığını söylemelerinin bir sebebi var. Fiziksel etrafınızin duygusal ve karakteristik yaşantınızda bıraktığı tesir ve oynadığı rol ön görüinizden fazlaca daha çok. Bu sebepten de bilhassa herhangi bir nedenden dolayı sıklıkla gerilim yaşam sürdürenlar, veya endişe sorunu, panik atak gibi rahatsızlıkları olanlar için ev dekorasyonlarındaki ufak detayların ehemmiyeti çok kocaman. Aşağıdaki dekorasyon fİkirlerinden ilham alarak siz de yaşamınızdaki gerilimden ve telaştan kurtulabilirsiniz.
Çoğumuz için gerilim ve endişeye neden olan haller dışarıda, fazlalıkla da iş konumimizde ortaya geliyor. Zaten bunun için de kimi zaman yalnızca eve gidip başmızı dinlemek istiyoruz değil mi? İşte bu nedenden ötürü evimizin bizi nasıl karşıladığı oldukça önemli. Giriş koridorları genelde dekorasyonda minimumehemmiyetyıln alanlar olarak kalıyor maalesef yalnız bu gerçekte çok hatalı bir yaklaşım. Eve girerken gerilimi dışarıda bırakabilmeniz için sizi neşelendiren, rahatlatan, sıcak, dosadet ve çağrıkâr bir antreye gereksiniminiz bulunduğunu unutmamalısınız ve işe öncelikle giriş koridorlarınıza sevdiğiniz bir karakter kazandırmakla başlayın.
Eksperlerın emin bulunduğu mevzulardan biri, yeşil ve natural canlı nebatlerin içerisinde bulundukları odadaki gerilim seviyesini azaltma becerileri. Genellikle içerideki havayı daha ferah duruma getiren kocaman ev ağaçları gerilimle kafaya çıkmanın en güzel ve estetik yollarından biri.
Mavi tonlarının kan basıncını düşürdüğünü ve insanı sakinleştirdiği bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçek. Peki bu veriyi sebep dekorasyonda kullanmayalım ki? Tek bir duvarı maviye boyamak bile odayı daha dingin ve huzurlu kılacaktır.
Sıkış tıkış bölgelar, insanı klostrofobik duygulara gark eden bölgelardır ve konutunizde hele de gerilim seviyesiniz yüksekken bu hissi mutlaka istemezsiniz. Herkesin aklına gelmeyen ancak uygulandığında ciddi bir değişime sebep olan fİkirlerden bir tanesi de hayat alanlarında bulunan açık olan rafları Aralıklı ve nadir olarak konumleştirmek. Yani, raflarınızı ve kitaplıklarınızı tamamiyle doldurmamalısınız. Yarısı boş gibi gözüken raflar çok daha ferah ve kesintisiz bir bölge sağlayarak daha rahatlatıcı bir dekorasyon öğeyi durumuna istikballerdir.
Dağınıklık da tıpkı sıkış tıkışlık gibi bedentaki gerilim hormonu olan kortizol seviyesinin artmasına neden olan faktörlerden biriymiş. Tıpkı bir evvelki maddede bahsetmiş olduğumuz raf sisteminde bulunduğu gibi, konutunizin mobilya sisteminde de kalabalıktan uzak duran, minimal ve acele toparlanabilen, bu sayede de dağınıklığa konum vermeyen dekorasyonlar her vakit daha dinlendirici ve gerilim azaltan hayat alanlarını yaratır.
Teknoloji bugün aslında yaşamımızı basitleştiren bir mucize. Fakat bu her vakit ve her kısımda teknoloji ile iç içe olmamızın sıhhatli bulunduğu manasına gelmiyor. Teknolojik aletler her an yanlarımızda, telefonlarımız elimizden düşmüyor, tablet ve bilgisayarlarımız hep gözümüzün önünde… Oysa insan yeteri kadar dinginleşebilmek için kendisine teknolojisiz bir vakit ayırmalı. Evinizde de bütün elektronik aletlerden uzakta, sadece kendinizi dinleyip hayal kurabileceğiniz, sessiz sedasız düşünebileceğiniz, rahatlayabileceğiniz, kitap okuyabileceğiniz, özetle teknolojiye dair hiçbişile dairiz olmadan arınabileceğiniz ufak de olsa özel bir dinlenme kısmı olmalı. Böyle bir dinlenme köşesinde her gün yarım saatinizi geçirmenin bile meditasyon fonksiyonu göreceğine ve gündelik yaşamınızdaki gerilim seviyesini düşüreceğine emin olabilirsiniz.
0 notes
degisimbasladi · 6 years
Text
Duygularla Baş Etmek
Pamele Kribbe aracılığı ile Jeshua Kanallığı
Çeviren: İrem Janssen
Yazının orijinalini bu bağlantıda bulabilirsiniz.
http://www.jeshua.net/
Sevgili arkadaşlar. Sizlerle tekrar beraber olmaktan ve bu şekilde iletişim kurabiliyor olmaktan dolayı çok mutluyum. Sizlerle olan iletişimim benim için de çok önemli. Bu toplantıları çok önemsiyorum, çünkü sizlerle gerçekten yakınlaşabiliyorum.
Ben daima sizlerin kalbinizdeyim, benim enerjimi almaya müsait olduğunuz zamanı bekliyorum. “Benim enerjim”, yani yeni Dünya enerjisi, tekrar uyanıyor. Bu aslında bana ait bir enerji değil, aslında kimseye ait değil. Bu enerji, kolektif bir enerji ve sizlerin de bunun içinde rolü var. Sizin rolünüz zannettiğinizden daha derin ve önemli.
Hepiniz, bu enerjiyi Dünya realitesine taşımak ve bu enerjiyi Dünya’ya sağlamca yerleştirmek için ant içtiniz. Birçok enkarnenizde, birçok yüz yıl bu amaç için uğraştınız. Jeshua dediğiniz kişi bunun öncülerindendi, ancak bu enerjinin ekilmesi kolektif bir çaba gerektirir, sadece bir kişinin eseri asla değildir. Jeshua’nin Dünya’da enkarne olması, bu kolektif enerjinin taşınmasına ant içilmesiyle mümkün oldu. Hep beraber çalışıyoruz, çünkü biz BİR’iz. Ben her birinize eşit uzaklıktayım. Ve her birinizin hizmetindeyim.
Bugün, günlük hayatlarınızı derinden etkileyen bir konuya değinmek istiyorum. Duygularla baş etme konusuna.
Bir önceki toplantımızda, çakralarınız aracılığıyla akan eril ve dişi enerjilerden bahsettik. Alt üç çakranızın iyileşmesinin ne kadar önemli olduğundan da bahsettik. Bu mesaj bana göre çok önemliydi, çünkü bir çoğunuzun eğilimi, düşünce ve duygulardan uzaklaşarak kendinizi üst çakraların enerjilerine teslim etme yönünde.
Kalp, üçüncü göz ve tepe çakrası ilginizi çok çekiyor, çünkü bu çakralar çok alışık olduğunuz üst boyutlara sizleri davet ediyor. Ancak gerçek anlamda içsel büyüme alt çakralarda meydana gelir, yani Dünya’ya yakın olan enerji merkezlerinizde.
Duygular, özgürleşme ve içsel büyüme sürecinin çok elzem bir basamağıdır. Siz ruhsal varlıklarsınız. Geldiğiniz yerlerin enerji yoğunlukları, Dünya’nınki kadar yoğun değildi. Dolayısıyla Dünya’nın zorbalığına alışık değilsiniz. Dünya’nın enerjisiyle baş etmekte zorlanıyorsunuz.
Kozmik enerjinizi Dünya’da deneyimlemeye çalıştığınız birçok enkarneniz oldu. Kozmik enerjilere kanal olmaya çalışırken, birçok travmatik deneyim yaşadınız. Bu travmalar ve duygusal yaralar sebebiyle, duygusal bedeniniz hasta ve güçsüz. Bugün, bu duygusal beden hakkında konuşmak istiyorum.
İçsel büyüme yolculuğuna çıkan herkes, duyguların önemini hemen kavrar. Duygularınızı baskılamanın bir işe yaramadığını, duygularınızla bir şekilde barış imzalamanız gerektiğini ve eninde sonunda duygularınızı serbest bırakacağınızı bilirsiniz. Ancak bütün bunların nasıl olacağı konusunda hala kafanız karışık.
Öncelikle duygular ve hisler arasındaki farkı açıklamak istiyorum. Kullandığımız terimlerin ne olduğu veya sizin aynı kavramı başka kelimelerle ifade edip etmediğiniz çok önemli değil. Dikkatinizi çekmek istediğim fark; yanlış anlamanın ifade edildiği enerjiler ile, içsel bir bilmenin ifade edildiği enerjiler arasındadır.
Hisleriniz öğretmenlerinizdir. Duygularınız ise çocuklarınız.
Duygular fiziksel bedende çok açık bir şekilde gerçeklik kazanırlar. Duygular, gerçekte ne olduğunu anlayamadığınız şeylere verdiğiniz tepkidir. Örneğin, çok dirençli bir öfkenin üstesinden geldiğiniz zaman ne olur? Örneğin birisi sizi beklemediğiniz bir şekilde incitti ve bu duruma çok öfkelendiniz. Bunu vücudunuzda hemen hissedersiniz, vücudunuzun bazı yerlerinde gerginlik oluşur. Bu gerginlik anlayamadığınız enerjik bir şoka sebep olur. Size doğru gelen, gerekçesiz bir enerji vardır. Size gerekçesiz bir şekilde kötü davranılmış olması, başka bir değişle ne olduğunu anlamıyor olmanız, bir enerji patlamasına ve aynı zamanda bir enerji çözülmesine yol açar.
Bu olduğu zaman bir seçimle karşı karşıya kalırsınız: Bu duygu ile ne yapacağım? Davranışlarımı bu duyguya göre mi ayarlayacağım? Başkalarına bu duygu ile uyumlu bir şekilde mi davranacağım? Yoksa bu duygunun var olmasına izin verip, davranışlarımı başka bir şeye göre mi ayarlayacağım?
Bu sorulara cevap vermeden önce, hislerin doğasından bahsetmek istiyorum.
Duygular, anlaşılmaz durumlar karşısında açığa çıkan enerjidir ve vücutta hemen fiziksel gerçeklik kazanırlar. Hislerin ise doğası farklıdır ve değişik şekilde algılanırlar. Hisler, duygulardan daha sessizdir. Hisler ruhun fısıltılarıdır. İçsel bilme şeklinde tezahür ederler, sezgiseldirler ve her seferinde sizin yüksek iyiliğinizi göz ettiklerini görürsünüz.
Duygularda ise her zaman bir yoğunluk ve dram vardır. Örneğin panik atak, korku, öfke veya derin uzundu bunlardan bazılarıdır. Duygular sizi tamamen ele geçirir ve sizi spritüal merkezinizden uzaklaştırır. Tam o anda çok duygusalsınızdır, merkezinizden ayrılmışsınızdır ve içsel görünüz bulanıklaşmıştır. Başka bir değişle, duygularınız, güneşi kapatan bulutlara dönüşmüştür.
Duygulara karşı olduğumu sakın zannetmeyin. Duygular baskılanmamalıdır, çünkü duygularınız kendinizi tanımanız için en muhteşem araçlardır. Duyguların yarattığı enerjiyi bir defa daha tanımlamak istiyorum. Bu enerji, yanlış anlamadan kaynaklanan bir patlamadır. Ve sizi merkezinizden uzaklaştırır.
Hisler ise, sizi derinlerinize ve merkezinize çağırır. Hisler, sezgilerinizle el ele çalışır. Yüksek bir anlayışı temsil ederler ve bu yüksek anlayış duyguları ve aklı dönüştürür.
Hisler fiziksel gerçekliğin dışından doğarlar, dolayısıyla vücudunuzda tezahür etmezler. O yüzden fark etmesi daha zordur. Bir durumu sezdiğiniz zaman ne olduğunu duşunun. İçinizde bilirsiniz, dışarıya verdiğiniz bir tepki değildir bu, sadece bilirsiniz çünkü sezersiniz. Hisler durduk yere ortaya çıkıverir. Bu durumlarda kalp çakranız açılır.
Bu oldukça sık meydana gelir. Bazen birisinin içinde olduğu duygu durumunu, o kişi size hiçbir şey söylememiş olduğu halde sezersiniz. Veya tam şu anda yakın olmamanıza rağmen, bir kişiyle aranızda bir şey geçeceğini sezersiniz. Bu durumları sözcüklerle ifade etmek kolay değildir, çünkü sadece sezersiniz. Akıl için bu durumları kavraması gerçekten çok zordur. Dolayısıyla akliniz genellikle bu durumlara şüpheci yaklaşır, size bunları uydurduğunuzu veya aklınızı kaçırdığınızı söyler.
Hislere benzeyen başka bir enerjiden daha bahsetmek istiyorum. Bu enerjinin ismi neşe! Neşe duyguları dönüştürmede başlı başına rol oynar. Bazen sebepsiz yere içinizden bir neşe yükselir. İşte o zaman içinizdeki kaynak ile, yani tanrısallık ile temasa geçmişsiniz demektir ve yaşayan her şeyle BİR’sinizdir. Bu sebepsiz neşe, kendisini hiç beklenmedik zamanlarda gösterir. Sanki size sizden daha büyük bir şey dokunmuştur veya siz daha büyük bir gerçekliğe adım atmışsınızdır.
Hisler ve neşe durup dururken ortaya çıkar. Ancak duyguların ortaya çıkmak için hep bir sebebi olur. Mutlaka duyguları tetikleyen ve dışarıdan gelen bir olgu vardır.
Hisler üst benliğinizin enerji yoğunluğundan doğar. Bu fısıltıları içinizdeki sessizlikte duyar ve kalbinizde yakalarsınız. Duygular ise içsel sessizliği bozar. Dolayısıyla duygusal anlamda sakinlik, baskılanmış duyguları iyileştirmek için öncelikle gerekir. Sadece sizi üst benliğinize bağlayan hisleriniz ile dengeli kararlar verebilirsiniz.
Sessiz ve sakin olduğunuz zamanlarda, durum ne olursa olsun, kendiniz için en iyi olana karar verebilirsiniz. Ancak duygulara göre verilen kararlar, merkezinizden uzak olduğunuz için dengeli olmaz. Öncelikle duyguları serbest bırakmalı, sonra iç sesinize kulak vermelisiniz.
Şimdi sorduğum soruya geri dönmek istiyorum: Duygularla nasıl başa çıkacaksınız?
Söylediğim gibi, duygularınız çocuklarınız, hisleriniz ise öğretmenlerinizdir. “Duygusal olmak” ve “çocuk gibi olmak” birbirine oldukça yakın kavramlardır. Çocuklarla nasıl iletişim kurduğunuz ve duygularınızla nasıl baş ettiğiniz çok benzerdir.
Çocuklar dürüsttürler ve düşünmeden tepki verirler. Büyükler tam tersini öğretene kadar, duygularını saklamazlar ve baskılamazlar. Ancak çocukların duygularını düşünmeden gösteriyor olması, onların duygularını dengeli bir şekilde deneyimledikleri anlamına gelmez. Sadece duygularını baskılamadıklarını gösterir. Çocuklar da duygularına kapılıp gidebilir. Onlar da öfkeyi veya üzüntüyü durduramayabilirler. O zaman onlar da merkezlerinden uzaklaşmışlardır.
Bu hudutsuz duygu durumunun sebebi, çocuğun çok yakın bir zamanda hudutları olmayan bir yerden geliyor olmasındandır. Astral alemlerde, fiziksel gerçeklikte ve insan bedeninde olduğu gibi sınırlamalar yoktur. Ve çocuğun duygusal tepkileri, genellikle yanlış anlaşılmadan doğan enerji patlamalarıdır. Dolayısıyla çocuk büyürken, duyguları ile baş etme konusunda yardıma ihtiyaç duyar. Bu Dünya’da enkarne olmuş olmanın bir gerekliliğidir.
Peki, sizin veya çocuklarınızın duyguları ile nasıl başa çıkacaksınız?
Duygular bastırılmamalı ve yargılanmamalıdır. Duygular insan olmanızın bir gerekliliğidir ve onlara saygı duyulmalıdır. Duygularınızı, sizin saygınızı ve ilginizi bekleyen çocuklar gibi düşünebilirsiniz.
Duygular, size iyileşmeleri için gelen enerjilerdir. Dolayısıyla duygularınıza kapılıp gitmenize gerek yoktur, onlara tarafsız bir yerden bakın. Bilinçli kalmak da çok önemlidir. Başka bir değişle: Ne duygularınıza kapılıp gidersiniz ne de onları baskılarsınız. Eğer duygularınıza kapılıp giderseniz, yani kendinizi bu duygularla özdeşleştirirseniz ve bu duyguları kendinize kimlik yaparsanız, içinizdeki çocuk yoldan cimmiş bir zalime dönüşür.
Duygularınız ile ilgili yapacağınız en iyi şey onlara izin vermektir. Duygunun her haline izin verin, ancak aynı zamanda bilinçli kalın. Öfkeyi ele alalım. Öfkenin var olmasına izin verebilirsiniz, bedeninizde öfkenin tezahür etmesini fark edersiniz, ancak aynı zamanda bu durumu sadece gözlemlersiniz. Bu bilinç iyileştiricidir. Yaptığınız şey duyguyu kucaklamaktır ve yanlış anlamayı anlamaktır. Bu spritüal simyadır.
Bir örnekle anlatmaya çalışayım. Çocuğunuz dizini sehpaya çarptı ve canı gerçekten çok acıdı. Ve bu duruma çok sinirlendi, acıdan kıvranıyor ve bir yandan da sehpayı tekmeliyor, çünkü sehpaya çok kızgın. Acısının sebebinin sehpa oldugunu düşünüyor.
Bu durumda ebeveyn önce çocuğa deneyimine isim koymasında yârdim eder ve der ki: “Canin çok acıdı öyle değil mi? Gerçekten çok öfkelendin öyle değil mi?” isimlendirmek çok önemlidir. Böylece acının sebebini sehpadan çocuğa kaydırırsınız. Yani sorularınızla aslında şunu demiş olursunuz: “Cani acıyan sensin, kızgın olan da sensin. Ve duygunu anlıyorum.”
Böylece ebeveyn çocuğun duygusunu anlar ve sevgiyle kucaklar. Çocuk anlaşıldığını fark edince, kızgınlığı eriyip gitmeye başlar. Fiziksel tezahür hala kendini gösteriyor olabilir, ancak acıya ve onun etrafındaki öfkeye olan direnci kırılmıştır. Çocuk gözlerinizdeki anlayışı ve merhameti okur. Bu onun duygularının sakinleşmesini sağlar. Acının sebebi olduğu düşünülen sehpanın artık bir önemi yoktur.
Duygusunu anlayarak ve ona merhamet duyarak, çocuğun odağını dışarıdan içeriye doğru çevirirsiniz ve çocuğa duygularının sorumluluğunu almayı öğretirsiniz. Ona, dışarıdaki tetikleyici unsurlara gösterilen reaksiyonun bir seçim olduğunu öğretmiş olursunuz. Yanlış anlamayı veya anlayışı seçebilirsin. Kavga etmeyi veya kabullenmeyi seçebilirsin. Yani seçen sensin.
Bu anlattığım örneği kendi duygularınıza da uygulayabilirsiniz, yani içinizdeki çocuğa. Duyguların akmasına ve kendilerini göstermelerine izin verin, sonra onları isimlendirin ve onları anlamak için gerçekten çaba gösterin. Yani incinizdeki çocuğu sarpi sarmalayın. Odağınızı dışarıdan içeriye kaydırın, duygunuzun sorumluluğunu alın. Kendisini kurban gibi görmeyince, içinizdeki çocuk kimseye zarar vermeyecektir. Güçlü duygular (öfke, korku veya uzundu), her zaman beraberinde çaresizliği ve güçsüzlüğü getirir. Yani size, dışarıdan bir kaynağın sebep olduğu kurban rolünü biçer. Odağınızı dışarıdan içeriye, yani kendi reaksiyonunuza ve duygularınıza kaydırınca, dışarıyı azat etmiş olursunuz. Duygunun ortaya çıkmasına sebep olan tetikleyici şeyin artık bir önemi yoktur. Kendinize şunu söylersiniz: “Evet benim reaksiyonum buydu ve nedenini anlıyorum. Neden bu duyguya sahip olduğumu anlıyorum ve kendime bunun için destek vereceğim.”
Duygularınıza böyle sevgi dolu yaklaşmak sizi özgürleştirir. Bu biraz disiplin gerektirir. Dışarıyı, biçtiğiniz suçlayıcı rolden azat eder ve kendi duygularınızın sorumluluğunuzu almaya davet eder. Çünkü gösterdiğiniz reaksiyonu seçen sizsiniz. Kimin haklı olduğu veya kimi suçlamak gerektiği konusunda tartışmayı bırakırsınız. Kısacası kendi kontrolünüzde olmayan olaylar zincirini kırarsınız. Ve şöyle dersiniz:” Bu duyguyu tam bir farkındalıkla ve kendimin seçtiğini bilerek deneyimliyorum.” Bu sorumluluk almaktır. Ve bu cesaret gerektirir.
Disiplin ise, haklı çıkmak için savaşmayı ve çaresiz kurban olmayı bırakmak için gereklidir. Öfkelenmekten, yanlış anlaşılmaktan ve çaresizliğin tüm diğer unsurlarından vazgeçersiniz. Bu duyguların varlığından bir süre memnun olduğunuz da doğrudur. İşin doğrusu, sizi en çok rahatsız eden duygular en çok beslediğinizdir. Sorumluluk almak bir alçak gönüllülüktür. Bu, en zayıf olduğunuz zamanda bile kendinize dürüst olduğunuzu gösterir.
Sizlerden istenen disiplin budur. Aynı zamanda bu içe dönüş, merhametin kapılarını açar. Duygularınıza kendi yaratımınız olarak bakınca, duygulara anlayışla bakmış olursunuz. Merhamet size şöyle söyler: “Öfkeyi seçtin öyle değil mi? Neden bunu seçtiğini anlıyorum ve seni affediyorum. Eğer benim sana olan sevgimi ve desteğimi derinden bilirsen, belki bir sonraki sefere bu seçimi yapmazsın.”
Kendinizi iyileştirmede bilincin rolü budur. Bu spritüal simyadır. Bilinç hiçbir şeyi ret etmez veya hiçbir şeye karşı savaşmaz. Bilinç, karanlığı ışıkla çevreler ve onu dönüştürür. Yanlış anlaşılan enerjileri anlayışa, yani bir anlamda metali altına dönüştürür. Bilinç ve sevgi aslında ayni şeydir. Bilinçli olmak demek, sevginin ve merhametin her şeyi sarıp sarmalamasına izin vermektir.
Çoğu zaman sadece bilinçli olmanın duygusal sorunlarınızı çözmeyeceğini düşünüyorsunuz. Şöyle diyorsunuz: “Bastırılmış duygularım olduğunu biliyorum, bu duyguların sebebini de biliyorum ancak bu duygular başımdan bir türlü gitmiyorlar.”
O zaman içinizde bu duyguya karşı gizli bir direnç var demektir. Duyguyu, onun varlığından bunalmaktan korktuğunuz için, kendinizden uzakta tutuyorsunuz. Ancak bilinçli olarak bir duygunun var olmasına ve akmasına izin verirseniz, bu duygudan bunalmazsınız.
Duyguyu uzağınızda tutarsanız, bu duyguyla olan savaşınız bitmez. Ve bu savaş bir şekilde size döner. Eninde sonunda yüzleşmek durumunda kalırsınız. Bedeninizde ağrı, kasılma veya depresyon şeklinde kendisini gösterebilir. Kendinizi sıklıkla mutsuz hissediyorsanız, mutlaka bastırdığınız duygularınız vardır.
Duygularınıza tamamen izin verince, bilincinizi de tamamen açmış olacaksınız. Eğer tam olarak bastırılmış duygularınızı tanımlayamıyorsanız, o zaman bedeninize kulak verin ve bu bastırılmış duyguların bedeninizdeki tezahürlerini tanımlayın. Bu, duyguları tanımlamanız için kapıları açacaktır. Bütün bu duygular bedeninizde kayıtlı. Eğer vücudunuzun bir yerinde kasılma veya ağrı varsa, bu noktaya odaklanıp sebebini sorabilirsiniz. İzin verin bedeniniz sizinle konuşsun. Veya tam şu anda bir çocuğun tam karşınızda olduğunu hayal edin. Çocuğa hangi duygunun hâkim olduğunu sorun.
Duygularınızla iletişim kurmanın birçok yolu vardır. Bilmeniz gereken şey şudur: sıkışıp kalmış olan ve bastırılmış olan duygunuz hareket etmek ve açığa çıkmak istiyor. Bu sebeple duygularınız kapınızı çalıp duruyorlar. Bedeninizde tezahür ediyorlar veya tetikleyen bir şey olunca ortaya çıkıyorlar. Çünkü fark edilmek istiyorlar. Sizin tek yapmanız gereken, kapınızı çalan bu duygulara kapınızı açmak ve içeri girmelerine izin vermek.
Duygular Dünya realitesinin bir parçasıdır. Ancak sizi esir almalarına izin vermenize lüzum yok. Duygular güneşi kapatan bulutlar gibidir. O yüzden duygularınıza bilinçli olarak yaklaşmak çok önemlidir. Berrak ve dengeli bir duygusal bedenle içinizdeki tanrısallığa ve sezgilerinize bağlanmak çok daha kolaydır.
Toplumunuzda duygular ile ilgili büyük bir kafa karışıklığı var. Bunu her konuda görmek mümkün, örneğin çocuklarınızı nasıl yetiştirmeniz gerektiği konusunda da kafanız karışık. Çocuklar yetişkinlere göre duygularını daha kolay gösterirler. Bu yetişkinleri zorlayan bir durum. Etik değerlerinizin sınırları aşılırsa ne olur? Durum tamamen kontrolden çıkarsa ne olur? Çocukların kendilerini özgürce ifade etmelerine izin mi vermeliyiz, yoksa onları disipline mi sokmalıyız? Çocuklarımızın duygularını kontrol etmeli miyiz?
Çocuk yetiştirmede önemli olan nokta, çocukların duygularını tanımlamayı öğrendikleri ve tanımladıkları duyguların sorumluluğunu aldıklarıdır. Sizin yardımınızla çocuğunuz duygularını “yanlış anlama patlamaları” olarak görebilir. Bu anlayış, çocuğunuzun duygularına kapılıp gitmesini önler ve işler kontrolden çıkmaz. Baskılamayan anlayış özgürleştirir ve sizi merkezinize döndürür. Ve ebeveynler çocuklarına “olarak” öğretirler. Duygularınızla bu şekilde baş etmenin yaşayan örneği olmalısınız.
Çocuklarınızı nasıl yetiştirmeniz gerektiği ile ilgili olan bütün sorularınız aslında kendiniz için de geçerlidir. Siz kendi duygularınızla nasıl başa çıkıyorsunuz? Kendinize karşı gaddar mısınız? Kendinizi öfkeli veya üzgün hissettiğiniz zaman kendinizle şöyle mi konuşuyorsunuz? “Hadi artık kendine gel ve yoluna bak!” Duygularınızı baskılıyor musunuz? Kendinizi disipline sokmanın gerekli olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bunu size kim öğretti? Ebeveynleriniz mi?
Belki de diğer tarafa yöneliyorsunuz. Duygularınızın sizi hemen terk etmelerini ummadan, onların keyfini çıkarıyorsunuz. Belki zaman zaman kendinizi kurban gibi hissediyorsunuz. Yetiştirilme tarzınızın, ailenizin veya işinizdeki durumun kurbanı. Zamanı geldiğinde, içinizdeki bu duygularla iletişim kurmak sizi özgürleştirecektir. Öfke, zincirlerinizi kırmanıza yardım edebilir. Ancak öfkenizin sevdalısı olmuş ve onu bırakmak istemiyor da olabilirsiniz. Öfke bir çıkış noktası olmak yerine, bir yaşam şekli halini almış ise, bu durum sizin gerçek gücünüzü tamamen elinizden alır.
Duygularınızın sorumluluğunu almanız çok önemli. Aynı zamanda duygularınızın sizin gerçeğiniz olmadığını da anlamalısınız. Duygularınızı gerçeğiniz yaparsanız, onları yanlış anlaşılmaların patlamaları olarak görmezseniz, davranışlarınızı duygularınızın yönetmesine izin verirsiniz ve bu davranışlar dengeli olmaz. 
Ayni şeyi çok fazla duygusal özgürlük verilmiş çocuklarda da görmek mümkündür. Vahşileşirler ve onları kontrol etmek imkânsızlaşır. Minik diktatörlere dönüşürler. Ancak bunun böyle olması iyi değildir. Duygusal kaos, yetişkin kadar çocuğa da ağır gelir.
Kısacası, duygularınızla başa çıkarken çok disiplinli ve sıkı veya çok özgürlükçü olabilirsiniz. Ben bunların ortasındaki mülayim yoldan gitmenizi öneririm. 1960’lardan bu yana, duyguları bastırmanın bir işe yaramadığı kolektif bilinçte yerini aldı. Yaratıcılığınızı ve ilhamınızı baskılamamak gerektiğini büyük ölçüde anladınız. Ancak toplum, disiplinli ve kurallara uyan bireyler yetiştirmeye devam ediyor. Böyle yetişmiş çocuklar, sezgilerinin fısıltıları yerine, kurallara kulak verecekler. Ve bu gerçekten çok trajik.
Peki ya bunun tam tersine ne demeli? Duyguları o kadar çok haklı çıkarıyorsunuz ki, sizi esir almalarına müsaade ediyorsunuz.
İçinizde izin verdiğiniz duyguların gerçek mi yoksa sadece yanlış anlama patlamaları olup olmadığını bilirsiniz. Bazı duyguları kendinize kimlik yaptınız. Ve acılarınızın büyük bir kısmı bu kimlik duygulardan kaynaklanıyor. Örneğin: Çaresizlik (“ben ne yapabilirim ki”), kontrol (“ben başa çıkarım”), öfke (“bu onların suçu”) veya üzüntü (“hayat çok zor”). Bütün bu duygular acı veren duygular, ancak aynı zamanda size tutunacak bir kavram sunuyorlar.
Çaresizlik veya kurban hissini ele alalım. Bu duygu modelinin avantajları vardır. Size bir çeşit güvenlik duygusu verir. Sizi mecburiyetlerden ve sorumluluk almadan azat eder. “Elimden bir şey gelmez” çok karanlık bir köşedir, ancak aynı zamanda güvenliklidir. Böyle bir duygu modelini hayatı açıklamada çok fazla kullanmak ve bu modeli kendinize kimlik yapmak, içinizdeki tanrısallıkla bayinizi koparttığınızı gösterir.
Bazı deneyimleriniz, öfkeyi veya gücenmeyi haklı olarak tetiklemiş olabilir. Bu belki de gençlik yıllarınızda başına geldi veya bir önceki enkarnelerinizde. Bu duygularla iletişime geçmeniz, bilinçli olarak bu duygularınızın ve bu duyguların açığa çıkardığı enerjinin farkına varmanız çok önemli. Ancak zamanı geldiğinde bu duyguların sorumluluğunu da almalısınız. Çünkü bu duygular dışarıya verdiğiniz tepkileri yönetiyorlar.
Dengede olmak, zihin berraklığı içinde olmak, bütün duygularınızın sorumluluğunu almanız demektir. O zaman içinizdeki öfke ile yüz yüze gelirsiniz, onun var olmasına izin verirsiniz, ona anlayış gösterirsiniz ve sonra da serbest bırakırsınız. Şöyle dersiniz: “Bazi olaylara verdiğim tepki öfke idi. Bu öfkeyi anlıyorum ve ona anlayış gösteriyorum ve aynı zamanda bu öfkeyi serbest bırakmaya niyet ediyorum”.
Hayat haklı çıkmakla ilgili değildir, hayat özgür ve tam olmakla ilgilidir. Artık yaşam şekliniz haline gelmiş bazı duygularınızı tanımlamak ve onları serbest bırakmak sizi özgürleştirecektir.
Aslında şöyle diyebiliriz, duyguları yönetirken, onları bastırmak veya onların eline tamamen teslim olmak arasında bir yol bulmalısınız. Her iki uçta da spritüal simya eksiktir. Spritüal büyümenin esası hiçbir şeyi baskılamamaktır.
Spritüal büyümenin esasında, hiçbir şeyi yargılamadan ve baskılamadan sorumluluk almak vardır. “Bu benim duygum, bu duygu ile ilgili tepki benim tepkim, o zaman bunu iyileştirecek olan da benim”. Böylece ustalığınızı talep edersiniz. Aslında verdiğim mesaj tamamen ustalığınızı talep etmenizle ilgili.
Bütün mesele spritüal ustalığınızı bulmanızda. İçinizdeki bütün duyguları kucaklayıp kabullenince, bu duyguların ötesine geçmiş olursunuz ve ustalık budur. Ustalık hem güçlü hem de nazik olmayı gerektirir. Ustalık izin verir ve aynı zamanda disiplinlidir de. Cesaretli olmak ve dürüst olmak konusunda tam disipline sahiptir.
Ustalığınızı talep edin. Size bunca zaman işkence etmiş duygularınızın da ustası olun. Duygularınızla iletişime geçin ve onların sorumluluğunu alın. Duygularınızın bilinçsizce sizi yönetmelerine, sizi yoldan çıkarmalarına ve özgürlüğe açılan yolları kapamalarına izin vermeyin. İyileşen şey sizin bilincinizdir. Hiç kimsenin sizin bilinciniz ve duygularınız üzerinde gücü olamaz. Ve hiç kimse bu duyguları sizden söküp alamaz veya sizi iyileştiremez. Çünkü güç sizde, başkalarında değil. Duygularınızın güçlü ve kararlı bir şekilde, aynı zamanda merhamet duyarak farkına varın. Ancak o zaman Işığa yönelir ve serbest kalırlar.
Duygusal manadaki bütünlüğünüz ve özgürlüğünüz spritüal büyümenin esasıdır. Şunu söyleyerek bitirmek istiyorum: Olduğundan daha zor hale getirmeyin. Spritüal yol yürümesi kolay bir yoldur. Öz sevgi ve akıl berraklığı ile ilgilidir. Bilgi, ritüel, kural veya metot gerektirmez. Spritüal yolu yürürken ihtiyacınız olan her şey zaten içinizde var.
Sessiz kalabildiğiniz bir zamanda, hisseden ve sezen tarafınız ile iletişime geçin. Bu tarafınızın size fısıldamasına, neyin tanımlanması ve iyileşmesi gerektiğini söylemesine izin verin. Sezgilerinize güvenin. Sezgileriniz ile iş birliği yapın. Kendinize inanın. Özgün, öz-sevgi ve özgürlük dolu hayatınızın ustaları sizlersiniz.
https://www.facebook.com/Humanity-Rising-Humble-writings-to-help-ascension-1333916226668373/?ref=ts&fref=ts 
https://humanityrisingblog.wordpress.com 
https://www.facebook.com/profile.php?id=718596821654268&ref=ts&fref=ts 
https://degisimbasladi.tumblr.com/
0 notes
Text
Nefes Darlığı Rahatsızlığına Bitkisel Çözüm
Herkesin arada bir nefesi kesilebilir. Dik bir yokuşu tırmandıktan, hızla bisiklet sürdükten ya da ağır bir fiziksel aktiviteden sonra nefessiz kalmak zaten beklenen ve kontrol edilebilecek bir durumdur. Burada sözünü edeceğimiz nefes darlığı ise, nefes almanın beklenmedik şekilde zor ve rahatsız edici olduğu, durumun kontrolden çıktığı hissi yaşatan nefes kesilmeleridir. Nefes darlığı, nefesin yetmemesi, derin nefes alamama, nefes alıp verirken zorlanma şeklinde tarif edilebilir. Nefes darlığına tıp dilinde ‘dispne‘ denir.
İster durup dururken yaşansın ister her gün meydana gelsin nefes darlığı korkutucu bir deneyimdir. Sebebini anlayamadığı bir şekilde nefesi kesilen bir kişinin bu durumdan dolayı kaygılanması da normaldir. Bazı kişilerin aynı sorunu yaşamamak için nefes darlığı yaşadıktan sonra kimi aktivitelerden kaçınmaya başladıkları olur.
Ancak günlük işler sırasında nefes darlığı yaşanıyor ve hatta buna engel olmak için çeşitli işlerden kaçınılıyor veya daha yavaş hareket etmek gibi önlemler düşünülüyorsa, atılacak en doğru adım bir doktora başvurmaktır.
  Efor sarf edilmediği ya da aşırı sıcaktan rahatsız olunmadığı halde, yani neden kaynaklandığı belli olmayacak biçimde nefes darlığı yaşandığında bu genellikle altta yatan bir sağlık sorununa işaret eder. Bir aydan daha uzun süren nefes darlığı şikayeti kronik nefes darlığı sınıfına girer. Kronik nefes darlığı hayat kalitesini büyük oranda düşürebilen ve pek çok kişinin keyif alarak katıldığı aktivitelerden kişileri mahrum eden bir şikayettir.
Nefes Darlığı Ne Zaman Bir Tıbbi Soruna İşaret Eder? Uzun süren ve bir türlü geçmeyen nefes darlığı şikayeti büyük olasılıkla tıbbi bir sorunla ilgilidir. Aniden ve yoğun bir şekilde ortaya çıkan nefes darlığı da, kısa bile sürse bir sağlık sorunun belirtisi olabilir. Tıbbi bir sorundan şüphelenilecek durumlardan bazıları şu şekildedir:
*Dinlenme halindeyken nefes darlığı *Aktivite ve egzersiz sonrası nefesin kesilmesi *Uzanırken görülen nefes darlığı *Alerjen gibi çeşitli tetikleyicilerle ortaya çıkan nefes kesilmesi *Göğüs ağrısının eşlik ettiği nefes darlığı *Kol, çene ya da boyun ağrısıyla birlikte nefes alamama *Ayak ve el bileklerinde şişmeyle birlikte nefes darlığı *İştah kaybı, istem dışı kilo kaybı veya kilo alma ile birlikte nefes darlığı *Alışılmadık halsizlik hissi ile birlikte nefesin kesilmesi *Terleme ile birlikte nefes darlığı *Ateş ile birlikte nefes darlığı *Nefes alırken ıslık veya hırıltı benzeri seslerin olması ve nefes darlığı *Nefes darlığı şikayetinin yanı sıra inatçı öksürük *Sersemlik, bayılma hissi ile birlikte nefes darlığı
Nefes Darlığının Nedenleri Ani görülen nefes darlığı ile ilgili olabilecek çeşitli rahatsızlıkları ve sağlık sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Akciğer veya solunum yolları rahatsızlıkları
Astım: Aniden nefesin kesilmesi bir astım krizi yüzünden kaynaklanabilir. Bunun anlamı hava yollarının daralması, hırıltıya ve öksürüğe neden olacak şekilde balgamın artmasıdır.
Zatürre: Akciğer iltihabı öksürük ve nefes darlığına neden olabilir. Genellikle antibiyotik kullanılmasını gerektiren bir enfeksiyondan dolayı kaynaklanır.
KOAH: Eğer kronik obstrüktif akciğer hastalığınız varsa, nefes darlığı hastalığın kötüleştiği anlamına gelebilir. Kalp rahatsızlıkları
Kalp krizi: Göğüs ağrısı gibi en bilinen belirtilerin görülmediği sessiz kalp krizinde nefes darlığı şüphe çekebilecek tek belirti olabilir.
Kalp yetmezliği: Nefes almakla ilgili zorluklara yol açabilecek başka bir kalp sorunu da kalp yetmezliğidir. Kalp yetmezliğinde kalp vücuda yeterince kalp pompalayamıyor demektir. Genellikle zyıf kalp kası bu soruna neden olur. Ciğerlerde su birikmesiyle nefes almak zorlaşır. Yaşam biçiminde bazı değişiklikler ve ameliyat gibi tedavi biçimleri gerektirebilir.
Kalp Ritmi: Taşikardi ya da atriyal fibrilasyon gibi düzenli veya düzensiz ama hızlı kalp atışı nefesin kesilmesine yol açabilir.
Panik Atak ya da Kaygı Panik atak ya da kaygı hızlı ve derin nefes almanıza neden olabilir. Nefesinizi yavaşlatmaya yoğunlaşmak ya da bir kese kağıdının içine nefes alıp vermek nefesi normale döndürebilir.
Yukarıda bazı başlıkların altını çizmiş olsak da nefes darlığına yol açan çok çeşitli nedenler vardır. Bunları toplu şekilde sıralamayı denersek: *Amfizem (akciğerlerdeki hava keseciklerinin gerilip genişlemesi) *Anemi *Akciğer embolisi *Akciğer ödemi *Akciğer kanseri *Akciğer sönmesi *Aritmiler (kalp ritm düzensizlikleri) *Astım *Boğulma *Düşük kan basıncı (hipotansiyon) *Epiglotit (gırtlak kapağı enfeksiyonu iltihabı) *Guillain-Barre sendromu (sinir sisteminin bağışıklık kökenli bozulması) *İnterstisyel akciğer hastalığı *Kalp tamponadı *Kalp krizi *Kalp yetmezliği *Kalp zarı iltihabı *Karbon monoksit zehirlenmesi *Kardiyomiyopati (kalp kası bozukluğu) *KOAH (kronik obstrüktif akciğer hastalığı) *Kırık kaburga *Kronik bronşit *Krup hastalığı (gırtlağı tutan ve sıklıkla küçük çocuklarda görülen viral bir hastalık) *Myastenia gravis (kas hastalığı) *Obezite *Panik atak *Plörezi (akciğer zarında sıvı birikmesi) *Pulmoner fibrozis (akciğerlerin yara dokusuna dönüşmesi) *Pulmoner hipertansiyon (akciğer yüksek tansiyonu) *Sarkoidoz hastalığı *Tüberküloz *Üst solunum yolu tıkanıklığı *Ventrikül disfonksiyonu (kalpte pompalama sorunu) *Yaygın anksiyete bozukluğu *Zatürre *Nefes darlığı tedavisi için ilk olarak nefes darlığına yol açan nedenin tespit edilmesi gerekir.
Nefes Darlığı İçin Neler Yapılabilir? Nefes darlığını kontrol altına almak için altta yatan nedene de bağlı olarak doktorunuzla birlikte hareket etmeniz gerekir. Doktorun tavsiyeleri dışında aşağıdaki şu tedbirler de işe yarayabilir:
*Eğer sigara içiyorsanız, sigarayı bırakın ya da sigarayı bırakmak için yardım alın. *Nefes alma tekniklerini öğrenin. Nefes darlığı ile başa çıkmanızı sağlayacak çeşitli nefes teknikleri vardır. Bu teknikleri öğrenirseniz nefesiniz kesildiğinde faydasını görebilirsiniz. *Alerjenlerden, sigara dumanından ve kirli havadan uzak durmaya özen gösterin. *Eğer stres ya da kaygı gibi sorunlarınız varsa bir psikiyatra danışabilirsiniz.
Sağlık Videoları Tedavi Videoları, sifa market, sifali bitkiler
0 notes
Text
Panik Atak Nasıl Teşhis Edilir?
Tumblr media
Panik atak nasıl teşhis edilir? sorusunu yanıtladığımız yazımızda her hastalık gibi panik atak için de bir uzman teşhisi gerekmektedir. Bu hastalığın teşhisi için kişilerde şu özellikler görülmesi gerekmektedir: Yalnız kalmaktan, kapalı veya dar yerlere girmekten, kalabalık ortamlardan ve bilinmeyen ortamlardan korkmak ve bu ortamların hepsine, bazılarına ya da en az birine tek başına gidememe… Bu durum agorafobi olarak nitelendirilmektedir. Kişilerin buralara gitmek istememelerinin sebebi her an kriz yaşayabilecekleri ve yanlarında kendilerine yardım edecek kimsenin olmayacağı korkusudur. Bu nedenle bu ortamlara girmek için yanlarında güvendikleri ve sevdikleri bir kişinin olmasını istemeleri sık görülen bir durumdur. 1 kereden fazla görülen yoğun panik halinin yanında yeniden panik krizi yaşanacağına dair korku ve kaygı içinde bulunmak kişilerin panik atak hastası olduğuna dair bir kanıt olarak değerlendirilmektedir. Panik atak geçirmiş olan kişiler, sonraki süreçte panik sırasında ortaya çıkabilecek olan kötü durumlar hakkında yoğun bir endişe yaşayabilmektedir. Kriz anında bilincini kaybetme, kendine ya da başkalarına zarar verme, çıldırma gibi durumların ortaya çıkacağına yönelik yoğun korkular yaşanması da panik hastası olunduğunun göstergeleri arasında yer almaktadır. Panik atak öldürür mü, düşüncesinden ve korkusundan daha çok bu kaygılar ve korkular kişileri derinden etkilemektedir. Yaşanan ataklar nedeniyle görünen davranış değişiklikleri de panik atak hastası olunduğunu gösteren özellikler arasında bulunmaktadır. Panik atak öldürür mü endişesi duyan ya da kendisine panik bozukluk teşhisi koyulan kişiler, bu duruma karşı tedbir aldıkları sürece yaşantılarını normal bir şekilde devam ettirebilmektedir. Bu konuda yapılması gerekenler ve aslında bu hastalıktan korkmadan nasıl yaşanabileceğine dair ayrıntılar da bir sonraki alt başlığımızda bulunmaktadır.
Panik Atak İçin Çözüm Yolları
Panik atak için çözüm yolları hem kişinin kendi uygulaması gerekenler hem de doktorun uygulaması gereken tedavi ile sağlanmaktadır. İlaç tedavisi ve terapi yanında bir de kişinin panik atak krizleri ile nasıl başa çıkabileceği kesinlikle öğretilmelidir. Bunun yanında hasta yakınlarına da panik bozukluk yaşayan kişinin durumunun hassasiyeti belirtilmelidir. Böylece hem hasta hem de hasta yakınları yaşanan kriz anında nasıl davranacağını bilmektedir. Panik atak tek başına yaşanmıyorsa hastanın kendisine odaklanmayarak atak nedeniyle ortaya çıkan rahatsızlıkların daha kolay atlatılması sağlanmaktadır. Kişilere bu konuda en büyük destek aileden gelmektedir. Yakın olunan arkadaşlar da manevi anlamda destek sağlayabilmekte ve hastanın moral bulmasına yardımcı olmaktadır. Moral ve kötü düşüncelerden uzaklaşma da kişilerin panik bozukluktan kaynaklı ataklarını azaltan faktörler arasındadır. Bu nedenle kendini dinlemekten uzaklaşarak başka etkinliklerde bulunmak kişilerin tıbbi tedavi almasının yanında panik atak için çözüm yolları arayışında daha büyük yardımcısı olmaktadır. Bunların dışında panik atak sırasında yapılması gerekenler hakkında bilgiler de bir sonraki alt başlığımızda yer almaktadır.
Panik Atak Sırasında Yapılması Gerekenler
Panik atak sırasında yapılması gerekenler arasında genel olarak şunlar ifade edilmektedir: Kişi eğer bir doktor yardımı alıyorsa zaten panik atak krizi sırasında yapması gerekenlerle ilgili bilgi sahibidir. Buradan yola çıkarak öncelikle kriz anında panik yapılacak bir şey yok, ifadesi kişiler tarafından kendi kendilerine tekrarlanmalıdır. Bir karton torba içinde nefes alınıp verilmelidir. Bunun nedeni derin nefes almanın panik anında yaşanan sıkıntıları arttırdığının ifade edilmesidir. Yukarıda ifade ettiklerimiz dışında kişinin çeşitli nefes egzersizleri ile kendini sakinleştirmesi mümkün olmaktadır. Burada en önemli faktör, panik atağın fiziksel değil ruhsal bir hastalık olduğunun kabullenilmesi şeklinde ifade edilmektedir. Kişilerin ruhsal rahatlama yaşaması sağlandığında panik atağa yol açan problemler de çözülmüş olmaktadır. Nöbetler de zamanla azalarak ortadan kaybolmaktadır. Panik atak öldürür mü, korkusu yaşayan kişilerin aldıkları psikolojik tedaviler, ilaç tedavileri, aile desteği ile birlikte zamanla paniğe yol açan durumdan kurtulduğu ve dolayısıyla ölüm korkusunu da yaşamadığı görülmektedir. Bazen kişiler aileden ve çevreden yana çok şanslı olmamakta ve kendilerindeki sıkıntının ruhsal olduğunu da fark etmemektedir. Bu nedenle fiziksel bir tedavi ve çözüm yöntemi aramaktadır. Ancak yaşanan sıkıntıların psikolojik olduğu ortaya çıktığında ve doğru tedavi uygulandığında panik atak nöbetleri zamanla geçmektedir. Doğru tedavi ve kişilerin bu hastalığı yenmedeki çabası neticesinde zamanla panik atak krizleri tamamen ortadan kalkmaktadır. Kişiler en başta çaresiz olduklarını hissedebilmektedir. Ancak zamanla doktorun yaklaşımı ile kişinin hastalığı yenme çabası krizlerin bir daha gelmemek üzere gitmesini sağlayabilmektedir.
Panik Atak Hastalarına Nasıl Davranılmalı
Panik atak hastalığı teşhisi konan ve sürekli olarak panik atak öldürür mü, çıldırır mıyım, başıma kötü bir şey gelir mi, diye düşünen kişilere karşı sergilenecek davranışlar da oldukça önemlidir. Peki, panik atak hastalarına nasıl davranılmalı? Bu konuda yaptığımız araştırmalar da şu sonuçlara ulaşmamızı sağlamıştır: Panik atak krizi geçtikten sonra hastaların kendilerini çok bitkin ve yorgun hissettikleri vurgulanmaktadır. Bu durumda hastalar, kendi başlarına sessiz ve sakin bir ortamda kalmak isteyebilmektedir. Seslere, kokulara, kalabalık ortamlara karşı aşırı bir duyarlılık gösterdikleri panik atak mağdurları için bilinen bir durumdur. Bu durumda aile ya da ona yakın olan arkadaşlar kişiye soru sormamalı, ancak onun yanında olduklarını kendisine hissettirmelidir. Panik atak yaşayan kişilerin söyledikleri ifadeler ne kadar mantıksız olsa da ona karşı sanki abuk subuk konuşuyormuş izlenimi verilmemelidir. Bu hastalarda anlaşılmadığı hissine kapılmaya ve en yakınlarından uzaklaşmaya sebep olmaktadır. Panik atak mağduriyeti yaşayan kişilere karşı hassas davranılması gerektiği ifade edilmekte ve bu tür hastaların çok kırılgan olduklarının unutulmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu nedenle sanki davranışları bilinçliymiş gibi düşünülmemeli ve onların saçma düşünceleri ya da hareketleri yüzlerine vurulmamalıdır. Her ne kadar ilgiye ihtiyaç duysa da onların çocuk gibi davrandıkları ya da naz yaptıkları düşüncesini akla getirmek yanlış olacaktır. Bu bir hastalıktır ve tedavisi bulunmaktadır. Ancak kişilere naz yaptıklarını ifade eden sözler söylenmemeli ve bu sebeple kendilerini kötü hissetmeleri engellenmelidir. Söyledikleri konusunda onlarla inatlaşmaya gidilmemelidir. Bu durum onları sinirlendirmekte ve daha fazla yalnızlaşmalarına sebep olmaktadır. Panik bozukluk yaşayan kişilere yaklaşım genellikle onları iyi hissettirecek farklı şeylerden konu açmaya çalışmak şeklinde olmalıdır. Kendilerine sevgi ile yaklaşılmalı ve konuştukları mantıksız şeyler üzerinde durulmamalıdır. Ancak kendilerini öldürmeye çalışmak gibi şeylerden bahsettiklerinde dikkatli davranılmalıdır. Gözdağı vermeye çalıştıkları düşünülmemeli ve yalnız kalmamaları sağlanmalıdır. Panik bozukluk yaşayan kişinin nöbetleri kontrol altına alınana kadar bütün her şeyin hastanın elinde olduğu vurgusunda bulunmak onu içinden çıkılamaz bir ruh haline sürüklemektedir. Yardımınıza ihtiyacı olduğunu bilerek hangi konuda yardım istediği sormak hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. Hasta yanında kaygı, korku belirtisi göstermemeye çalışmak panik atak hastası olan kişilerin kötü etkilenmemesi için dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Bu nedenle kötü haberler mümkün olduğunda panik bozukluk yaşayan kişilerin yanında verilmemelidir. Hastaların kendilerini suçlu hissetmelerine yol açacak ifadelerde bulunmaktan kaçınmak da panik bozukluk tedavisinde ilerleme kaydetmek açısından önem taşıyan başka bir durum olarak bilinmektedir. Panik atak hastası olan kişilere söylenmemesi gereken sözler arasında iyileşmek senin elinde, doktor seni iyileştiremez sen istemedikten sonra gibi ifadeler yer almaktadır. Evham yapan hastalar için gerek görüldüğü takdirde fiziksel bir muayene yaptırmak tedavi açısından daha doğru yol almayı sağlamaktadır. Fiziksel muayenede bir bulgu olmaması da panik atak hastası olunduğunun daha somut bir belirtisi olmaktadır. Panik atak hastası olan kişiler, yapmak istemedikleri ya da cesaret edemedikleri şeylere zorlanmamalı ve kendilerini kötü hissettikleri ortamlara zorla sokulmamalıdır. Zorla alışveriş yapmaya götürmek ya da zorla asansöre bindirmeye çalışmak gibi yapmak istemedikleri ve cesaret edemedikleri şeylere zorlanmamalıdır. Panik atak yaşayan kişilerin bu durumunun dini zayıflık ya da iman eksikliği olmadığı bilinerek bu konuda hastanın üzerine gidilmemelidir. Eleştiride bulunmak ya da küçük düşürücü davranışlarda bulunmak panik atak bozukluğu yaşayan kişilerin durumunu daha da kötüleştirmektedir. Panik bozukluk yaşayan kişiler için yakınlarının dikkat etmesi gereken durumlar dışında bir de kriz yaşamamak ve dikkatini başka yere odaklamak için hastaların yapması gereken şeyler bulunmaktadır. Read the full article
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
Corona Virüsünün Yapmış Olduğu Psikolojik Etkenler
Corona Virüsü Corona Virüsü (SARS-CoV), ilk kez 2003 yılında Çin’de görülen ve şiddetli akut solunum yetmezliğine neden olan bir virüstür.  Günümüzde  aralarında Japonya, Tayland, Güney Kore, ABD, Singapur, Vietnam, Almanya, Fransa, İtalya, İran ve Tayvan olmak üzere 27 ülkede görülen virüs birçok ülkenin sorunu haline gelmiştir. Özellikle hayvanlardan insanlara bulaşan bu virüs insanlarda mutasyona uğrayarak insandan insana geçişi mümkün kılar.  Kişilerde yüksek ateş, öksürük, kas ağrısı, ishal, zor nefes alma, iştahsızlık, bulantı ve çeşitli vücut ağrıları şeklinde şikayetlere neden olmaktadır. Virüs yaşlılarda, kanser ya da bağışıklığı baskılayan hastalıkları olanlarda, akciğer hastalıkları bulunanlarda daha ağır bir sürece neden olabilmektedir.
Görüntüsü itibariyle grip benzeri bir hastalık olmasına karşın gripten daha ağır bir tablo seyrederek ölümlere sebep olmaktadır. Virüs özellikle yakın temas sonucunda oluşur. Belirli bir tedavisi olmamakla birlikte çeşitli korunma yolları vardır. Koruma yolları arasında; elleri sık sık yıkamak, temel hijyen kurallarına uyma ve kapı kolları gibi sık dokunulan alanları dezenfekte etmek gibi adımlar sayılabilir.   Corona Virüsü’nün Psikolojik Yansımaları Çin’de başlayarak tüm dünyada büyük bir yankı uyandıran Corona virüsü ülkemizde de korku unsuru olmuş bir salgın olarak karşımıza çıkıyor. Virüsün yayılma gücünün yüksek olması korkuları arttırıyor. Sosyal medya aracılığıyla hızlı bir şekilde paylaşılan bilgiler insanların sürekli maruz kalmasına neden olurken doğru bilginin yanlış bilgiden ayırt edilmesini zorlaştırıyor. Küresel anlamda maruz kalınan bu durumun psikolojik yansımaları elbette olumsuz olabiliyor. Salgın hastalıkların beklenmedik ve yaşamı tehdit eder yapısı korku ve kaygı uyandırıcı olmakla birlikte bireylerin yaşamsal faaliyetlerini değiştirmelerine ya da kısıtlamalarına neden olabiliyor.   İnsanlar konser alanları, alışveriş merkezleri veya toplu taşımalar gibi kalabalık yerlere korkuyla yaklaşıyor veya bu alanlardan kendilerini çekiyorlar. Böylesi bir durumda kişinin sosyal hayatı, iş hayatı veya eğitim hayatı gibi önemli alanlar etkilenebiliyor. Bilinmezlik ve tehdit uyandıran salgın, insanların psikolojini olumsuz etkilemeye devam ediyor. Kişilerde panik atak, yüksek düzeyde stres, fobi, uykusuzluk, yeme sorunları gibi rahatsızlıklar artış gösteriyor. Bu kaygı ve korkular corona virüsü hakkında daha çok bilgi edinilmesine ve insanları korunma yollarının araştırılmasına yöneltti. Aynı zamanda salgın karşısında psikolojik dayanıklılığımızı korumak bir diğer önemli konu.
Aynı zamanda Corona hakkında haberlere veya yetişkinlerin konuşmalarına maruz kalan çocuklar korkabilir ayrıca ebeveynlerdeki panik hali çocuklarda aynı olumsuzluklara neden olabilir. Bu sebeple ebeveynlerin çocukların yanında yapacakları konuşmalara dikkat etmeleri gerekmektedir. Buradan konu hakkında tamamen sessiz kalmak anlaşılmamalıdır. Tamamen sessiz kalarak gerçeği yok saymak çocuğun endişelerini arttıracaktır. Çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak Corona virüsü ve diğer tüm hastalıklardan korunma yolları açısından bilgi vermek en doğrusu olacaktır. 
Virüse yönelik farkındalığın artması yaşanan olumsuz psikolojik durumların kontrol altına alınmasında önem taşıyor. Bu gerçeği kabul ettikten sonra panik halinden çıkarak gerekli önlemler konusunda bilinçlenerek buna uygun adımlar atılması önemli. Gerekli korku düzeyinin bilinçli hareket etmemizde bize yardımcı olacağını fakat günlük yaşantımızı olumsuz etkilemeye başladığında kontrol altına almamız gerektiğini unutmamalıyız. Böyle durumlarda bir uzmandan yardım almak size fayda sağlayacaktır.  
source https://www.kocaali.com/saglik/corona-virusunun-yapmis-oldugu-psikolojik-etkenler-h15391.html
0 notes
Text
Sosyal Fobi Nasıl Tedavi Edilir ? Tedavi Ne Kadar Sürer  ?
Sosyal Fobi Tedavisi Sosyal Fobinin Tedavisi Sosyal fobi iyi tanımlanmış bir durumdur ve tedaviye iyi yanıt verir. Sosyal fobi fobik kaçınma sosyal ortamlarda duyulan anksiyeteden (sıkıntı) kaynaklanır. İlaçla kişinin sosyal ortamlardan duyduğu sıkıntı azalır. Genel sosyal fobide ilaç uygulamaları ile başkaları tarafından reddedilme yada eleştiriye maruz bırakılmaya duyulan aşırı hassasiyet azalır.İlaç tedavisi bağımlılığa yol açmaz. (Doktor kontrolünde olduğu müddetçe.) İlaç tedavisinde genellikle depresyonda da kullanılan antidepressanlar kullanılır. En az 6 aylık tedavi önerilir. Ancak bu devrede ilaç kesildiğinde kendiliğinden nüksler görülebilir.Daha uzun süreli kullanım önerilir. Hastaların en sık yaptığı yanlış: Sıkıntılar hafiflediğinde ilaç kullanımını aksatmalarıdır. Bu yüzden hastalık belirtileri tekrar ortaya çıktığı için hastalık müzmin (kornik) bir hal almaktadır ve kişinin tedavi olamayacağı gibi yanlış bir kanıya saplamasına neden olmaktadır. Sosyal fobide psikoterapi uygulamanın gerekçesi hastaların negatif yoldaki inançları ile (sosyal ortamlarda başarısızlığın kaçınılmaz olduğu gibi ) yüzleşmelerini sağlamaktır. Sosyal fobinin temelinde bu tür inanların yer aldığı düşünülmektedir. Hipnozda sosyal fobide psikoterapiye yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadrı. Hastanın sosyal ortamlara uyumu için ve sıkıntı duygusunu yenmesi için oldukça yararlı bir yöntemdir. Soyal fobi erken başlangıçlı kronik gizli bir hastalıktır. Tedaviye iyi yanıt verir. İyi tedavi hastanın durumuyla başetmek için zararlı stratejiler geliştirmesini ve depresyon ve alkolizm gibi ek rahartsızlıkların ortaya çıkmasını engeller. İlaç tedavisi belli bir süre devam etmesi gerekir. İlk ay belirgin bir yanıtın alınamayabilecei hatırdan çıkarılmamalıdır.Tek başına yada iilaçla birlikte yapılan psikoterapi sosyal fobide oldukça faydalı neticeler verir. Sosyal Fobi Ve Obsesif Kompülsif Bozukluk İçin İlaç Kullanımı Nasıl Olmalıdır? sosyal fobi ve obsesif kompülsif bozukluk için ilaç kullanımı nasıl olmalı şu anda afranil 75 mgr kullanıyor kardesim ama pek düzelme olmadı Sosyal Fobi İle Mücadele Sosyal fobisi olan kişiler hata yapma, gülünç duruma düşme ya da kendilerine yakışmayacaklarını düşündükleri davranışları yapma korkusu içindedir. Sosyal fobi ile mücadeleden, faaliyetlerde arka plana itilmiş olmaktan, dostça olmayan bir şekilde kendilerine davranılmasından, aptalca görünmekten, kontrolü kaybetmekten, panik yaşamaktan, ne söyleyeceğini bilememekten ve bir de bunlara eşlik eden birçok fiziki belirtileri yaşamaktan korkmaktadır.Bu fiziki belirtileri; ellerde terleme ve titreme, yüz kızarması, ses kısılması ve titremesi, kaslarda gerginlik, çarpıntı ve göğüste sıkışma hissi, sıcak ve soğuk basmaları, mide rahatsızlıkları, baş ağrısı olarak sıralayabiliriz. Çocuklarda sosyal fobi Çocuklarda sosyal fobi sıklıkla okul fobisi, sınav korkusu veya başka çocuklar tarafından gülünç bulunma duygusu olarak kendini gösterir. Okul fobisi olan çocuklarla yapılmış çalışmalarda, bu çocukların % 40’ında sosyal fobiye rastlanmıştır. Sosyal fobi yaşayan çocuklarda, performansının değerlendirme korkusu yüksekse; sınavları yarıda kesebilir ve genelde sınav sonuçları diğerlerine göre daha düşük olabilir. Bu da diğerlerine göre daha kötü okul başarısını beraberinde getirir. Okul başarısızlığı genelde, öğrenmeye katkı sağlayıcı faaliyetler içinde yer alan sözel sunum, sorulara cevap verme veya sınav korkusu ile, otorite durumunda bulunan öğretmen ile olan kaygılı ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Özellikle performansının değerlendirilme kaygısı, öğrencinin kendi davranışlarına yoğun olarak eğilmesine, sosyal ortamda kendini ele verebilecek titreme, kızarma, terleme, ses kısılması gibi yönlerine yoğunlaşmasına yol açtığından, dikkat ve konsantrasyon bozukluklarına, bilgilerini yazıya veya ifadeye dökememesine yol açmaktadır. Eşlik eden sorunlar Sosyal fobi problemi olan kişilerin, sıklıkla başkaca psikolojik problemleri de bulunmaktadır. Sosyal fobi ile devam eden en sık problemler; panik atak, fobik rahatsızlıkların farklı şekilleri (agorafobi gibi), yaygın anksiyete bozukluğu, depresif ve somatik şikayetler, alkol ve ilaç kötüye kullanımı ile uyuşturucu sayılabilir. Depresyon sosyal fobiye eşlik eden veya bir sonucu olarak ortaya çıkan, çeşitli araştırmalara göre % 14 – 50 oranında görülen bozukluktur. Depresyon, sosyal fobinin oluşturduğu mesleki ve özel hayata ilişkin memnuniyetsizlik ile sosyal engellenmelerin sonucu olarak kendini geliştirir. Relatif yüksek oranda intihar düşünceleri ve denemeleri (% 15) sosyal fobiye eşlik eder. Alkoliklerle yapılan çalışmalarda, sosyal fobili bireylerin 9 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Yine sosyal fobili bireylerde alkol kullanımı, diğerlerine göre 2,5 kat daha fazla olarak bulunmuştur. Bunların dışında sosyal fobili bireylerde; yalnız yaşama eğilimi yüksek, eğitim seviyeleri düşük, ekonomik açıdan başkalarına daha bağımlı, istikrarsız bir hayat çizgisi, sosyal açıdan yalıtılmışlık, cinsel problemler normale göre yüksektir. Sosyal fobinin nedenleri Daha küçük yaşlarda önemsenmeyen ve özellikle toplumumuzda terbiyeli, utangaç kabul edilme eğiliminde olan bu kişilerde, kliniklere ve tedaviye ergenlik döneminde daha yoğun başvurulmaktadır. Özellikle ergenlik dönemi sosyal fobiklerde daha yoğun ve kaygılı olarak yaşanmakta, ergenliğin getirdiği problemlere, sosyal fobiye özgü problemler de eklenmektedir. Farklı problemler veya bozukluklarla kliniklere yapılan başvurular sonucunda da, sosyal fobiler tespit edilebilmekte, klinik veya tedaviye geliş nedeni depresyon, agorafobi veya anksiyete bozuklukları olabilmektedir. Sosyal fobi oluşumuna ilişkin farklı görüşler bulunmakla beraber, nedenlerini fizyolojik ve psikososyal olarak ikiye ayırabilmek mümkündür. Araştırmalarda, aileleri sosyal fobi özellikleri gösteren bireylerde hastalığın görülme oranı, diğerlerine göre 3 kat daha fazladır. Ayrıca sinir sisteminde bulunan dopamin ve serotonin gibi nöral ileticilerin seviyelerinin de normale göre farklı düzeylerde olduğu görülmüştür. Korumacı değil geliştirici olun Sosyal fobiyi oluşturan faktörlerden psikososyal nedenler; çocuğun doğumundan itibaren öncelikle içinde yaşadığı aile, daha sonra da akraba ve aile çevresi ile okul ve arkadaş çevresi olarak sıralanabilir. Aile çocuğun temel eğitimini aldığı, kişilik özelliklerinin şekillendirildiği, zihinsel yeti ve becerilerin oluşturulduğu, duygusal yaşantıların ve tepkilerin geliştirildiği bir ortamdır. Aile çocuk için; karşılıklı güven ve sevgi alışverişine dayalı iletişim ortamı, özgüven ve özerkliğin sağlanması, zihinsel ve duygusal gelişimine yardımcı olabilecek şartların verildiği bir ortam oluşturmalıdır. Korumacı değil, geliştirici; cezalandırıcı değil destekleyici, bağımlı değil özgüveni sağlayıcı yaklaşım benimsenmelidir. Ailenin dışında, diğer çevresel koşullar da bu yapıyı destekleyecek biçimde şekillenmelidir. Böyle bir ortam çocuğun psikolojik olarak sağlıklı yetişmesine imkan verecektir. Psikolojik olarak sağlıklı yetişen bir birey; kendi olumlu ve olumsuz yönlerini tanıyan, bir birey olarak değerli olduğunun farkına varan, yaşam için gerekli özgüveni oluşturabilmiş, toplumda sağlıklı ilişkiler kurup, bunları geliştirebilen bir kişidir. Bu kişilerde de sosyal fobi oluşma riski, diğer psikolojik rahatsızlıklarda olduğu, gibi son derece azdır. Tersi durumlarda, çocuklar tanıdık olmadıkları ortamlarda aşırı ürkek, sessiz, hareketsiz, utangaç bir tavır sergileyebilirler. Bazen de böyle bir durumda ağlama, anne-babaya yapışırcasına sarılma, onlara dokunma, yanlarından ayrılamama, huysuzca davranışlar içine girebilirler. Toplulukla oynanan oyunlara katılmaz, uzaktan bakmakla yetinir hatta bir köşeye sinip, kendilerini gizleyerek olanları izlerler. Oyunlara katılsalar bile diğerlerinin sözleri doğrultusunda ve önemli roller almadan hareket eder, oyun kuruculuk yapamazlar. Oynanan oyunlarda geri planda kal��rlar. Okula gitmek istemeyip, türlü yakınmalarla evde kalmak isterler. İlerideki hayatlarında da benzer davranış kalıplarını sergilemeye devam edeceklerdir. Sosyal fobi ve düşünce Sosyal fobikler normal bireylere göre, her şeyi daha olumsuz değerlendirme eğilimindedir. Negatif sosyal durumları daha çok kendi içsel değerleri ile değerlendirirken (beceriksizlik, zayıflık, vs.), pozitif durumları daha çok dış faktörlere (şans, kader, diğerlerinin olumlu tutumu, vs.) bağlama eğilimindedir. Sosyal fobikler kendileri ile ilgili anormal olumsuz değerlendirmeler yapmakla kalmaz, diğerlerinden de böyle negatif değerlendirmeler bekleme eğilimindedir. Bu negatif değerlendirmeler sosyal fobiklerde başkalarının bu kişilere verdikleri tepkilerinden değil, kendi önyargı ve yanlış değerlendirmelerinden gelir. Hatamla sev beni! Sosyal fobikler sosyal faaliyetlerde, artmış bir fiziksel gerginlik ve diğerlerinin de görebileceği şekilde buna uygun fiziksel belirtiler (terleme, titreme,kızarma.vs.) gösterirler. Sosyal fobikler kendilerinin fiziksel belirtilerinin, diğerleri tarafından abartılmış bir şekilde algılandığını düşünmektedir. Örneğin, elleri titreyen biri, bunu herkesin gördüğünü ve sürekli titreyen ellerine baktıklarını düşünmektedir. Sosyal fobikler mükemmeliyetçi bir anlayış sergilemekte, hata olmaması prensibini savunmaktadırlar. İlaç ve psikoterapi tedavisi Sosyal fobi tedaviye oldukça iyi cevap veren ve ayrıntılı tanımlanmış bir rahatsızlıktır. Tedavi sürecinde ilaç ve psikososyal tedavi yaklaşımları tek tek veya birlikte kullanılabilir. İlaç tedavisinde en çok SSRI grubu antidepresan ilaçlar tercih edilmekte olup, yan etkilerinin azlığı ve uzun süreli kullanımlara müsait olmaları nedeniyle avantajlıdırlar. Doktor kontrolünde kullanıldığında bağımlılık yapmayan bu ilaçlar, en az 6 ay kullanılmalı ve tedaviye alınan cevaba göre kullanım süresi tedaviyi yürüten uzman doktor tarafından belirlenmelidir. Psikolojik tedavi yaklaşımında; ağırlıklı olarak bilişsel – davranışsal psikoterapiler, sosyal beceri eğitimleri, gevşeme egzersizleri, bireysel ve sosyal etkinlik tedavileri ile grup terapileri uygulanabilmektedir. Psikolojik tedavilerle bireyler, yanlış düşünce ve davranış kalıplarını tanıyabilmekte, önyargıları ile kendilerine yönelik olumsuz tutumlarını değiştirerek, daha gerçekçi beklenti ve davranış kalıpları oluşturabilmekte, başa çıkma stratejileri geliştirebilmekte, eksik olan sosyal becerileri kazanmakta ve iletişim güçlerini arttırmaktadır Sosyal Fobi Sosyal fobi Sosyal fobi, temel özelliği başka insanların da bulunduğu ortamlarda aşırı heyecan duymak olan bir hastalıktır. Sık görülen türlerden birisi sosyal fobidir. Sosyal anksiyete duyan kişiler başka insanların kendilerini yargıladığı ve negatif değerlendirdiği düşüncesi ile yetersizlik, aşağılanmışlıkhisseder ve hayal kırıklığına uğrarlar. Bu kişiler yalnız başlarına kaldığında sıkıntı duymazlar ve anksiyete belirtilerinin sosyal aktivitelerle direk ilgisi vardır. Sosyal fobikler yabancılarla tanışmaktan,tanımadıklarının yanında konuşmaktan veya hareket etmekten rahatsızlık duyar. Yanlış bir şey yapacak, söyleyecek ve sanki insanlar onunla alay edecek, onu yadırgayacak, aşağılayacak, herkesin içinde rezil olacak gibi hisseder. Konuşurken herkes ona bakıyormuş gibi gelir. Yaptıkları en ufak hatalar gözlerinde çok büyür, rezil olduklarını düşünürler. Özgül sosyal fobide topluluk önünde konuşamama gibi belirli bir duruma özgül olarak anksiyete gelişmesi gözlenirken yaygın sosyal fobide hemen hemen bütün sosyal aktivitelerde anksiyete oluşur. Sosyal fobi şu durumlarda ortaya çıkabilir: Topluluk içinde konuşma Partiye katılma, yabancılarla tanışma gibi sosyal aktiviteler Bir iş yaparken başkaları tarafından izlenme Patron veya amir gibi üstleri ile konuşma Karşı cinsten birileri ile tanışma veya buluşma Umumi tuvaletleri kullanma Telefonda konuşma Başkalarının yanında yazı yazma Herkesin içinde yüz kızarması veya kontrolünü kaybetme korkusu v.b. Bu hastalar korktukları durumlarla karşılaştıklarında anksiyeteleri artar. Örneğin sosyal fobisi olan bir öğrenci ders anlatmaya kalktığında dili tutulur, yüzü kızarır, söyleyeceklerini unutur, herkes ona bakıyormuş gibi gelir ve bu nedenle performansı düşer. Bu hastalar korkularının anlamsız olduğunun farkındadır ancak korkularına engel olamazlar.Sosyal fobinin utangaçlıktan ayrılması gerekir. Yeni bir ortama giren veya yeni insanlarla tanışan hemen herkes az da olsa anksiyete yaşayabilir, ancak bu her zaman rahatsızlık olarak tanımlanamaz. Bu anksiyetenin sosyal fobi olarak tanımlanabilmesi için sıkıntı duyan kişilerin sosyal ortamlardan kaçınması gerekir. Sosyal fobiklerin en önemli özelliğide sıkıntıyı duymamak için yaptıkları bu kaçınma davranışlarıdır. Utangaç insanlar yeni bir ortama girdiğinde sıkıntı duyabilirler fakat sıkıntıya girmemek için sosyal aktivitelerini kısıtladıkları pek görülmez. Ayırıcı tanıda buna dikkat etmek gerekir.Hastaların hissettikleri anksiyete çok şiddetli olmakta ve bu duyguları yaşamamak için başvurdukları kaçınma davranışları bu kişilerin evde, işte, okulda ve diğer sosyal ortamlarda performansını düşürmekte ve ilişkilerin bozulmasına yol açmaktadır.Okul başarısı düşmekte, işte verim azalmakta veya eşler arasında sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan sosyal izolasyon kişiyi çoğu zaman depresyona sürüklemektedir.Bir başka yaklaşımda ise kişiler bu sıkıntılarından kurtulabilmek için alkol kullanımına yönelmektedir. Yapılan araştırmalarda bu hastalarda alkol ve madde bağımlılığı normal topluma göre daha sıktır. Bunun en önemli nedeni alkolün hastalar tarafından anksiyete giderici olarak kullanılmasıdır. Çevrede başka kişi veya kişiler, özellikle de yabancı kişiler, sosyal fobi hastasının şiddetli bir kaygı, sıkıntı, huzursuzluk ve utangaçlık duymasına yol açar. Bu durumda sosyal fobik şu tepkilerin bir kısmını veya tamamını gösterir: – Yüz kızarması – Ses titremesi – Konuşamayacağı, tutulup kalacağı duygusu – El titremesi Herkesin kendisine baktığı, kendisini eleştirdiği hissi, küçük düşme endişesi. Yani sosyal fobik; tanımadığı kişilerin önünde aşağılanmasına veya utanmasına sebep olacak biçimde davranacağından, yüzünün kızaracağından, titreyeceğinden aşırı derecede korkan insandır. Sosyal fobiklerin en büyük tasası topluluk önünde konuşmaktır. Kendi evlerinde ve aile üyeleri arasında genellikle rahat ederler. Özellikle makam sahibi kişiler karşısında yukarıda saydığımız belirtilerin ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Karşı cinsle konuşmak sosyal fobili bazı insanlar için başlı başına bir problemdir. Sosyal fobikler arasında bekarlık oranı yüksektir. Kimi sosyal fobikler ise topluluk önünde mesela yemek yemek gibi bazı davranışları yapmaktan sıkıntı duyarlar. Sonunda sosyal fobiğin hayatı bir ıstıraba döner. Öğrenci ise okulda öğretmen kendisine soru sorduğunda kalkıp cevap vermek, öğretmen ise ders anlatmak sosyal fobik için büyük bir işkencedir. Pek çok sosyal fobik devlet dairesine, bankaya gidip işini yaptıramaz. Bazıları telefonla bile konuşamaz. Ağır vakaların sokağa çıkmaya, bakkala gitmeye, biletçiden otobüs bileti almaya bile tahammülü yoktur. Bunlar sonunda kendilerini eve hapsederler, okulda başarısız olurlar, çalışma hayatları sona erer. SOSYAL FOBİ KİMLERDE GÖRÜLÜR? Sosyal fobi genellikle ergenlik yıllarında başlayan ve tedavi edilmezse müzmin seyreden bir bozukluktur. 25 yaşından sonra başlayan sosyal fobi vakası nadirdir. Ancak sosyal fobikler ekseriya rahatsızlık başladıktan 15-20 yıl sonra doktora giderler. Çünkü sosyal fobinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu bilmezler ve bozukluğu kişiliklerinin bir parçası olarak görürler. Kadınlarda da erkeklerde de görülebilir. Kadınlarda 1.5-2 kat daha sık olmakla birlikte sosyal fobi yüzünden doktora başvuranlar daha çok erkeklerdir. Sosyal fobisi olanlarda evli olmama oranı, genel topluma göre yüksektir. SOSYAL FOBİNİN SEBEBİ NEDİR? Sosyal fobi, ırsiyetin orta derecede katkıda bulunduğu bir hastalıktır. Akrabaları arasında sosyal fobik olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir miktar daha yüksektir. Sosyal fobiklerin beyinlerinde bir takım kimyasal ve elektriksel bozukluklar olduğu, yapılan incelemeler sonucunda anlaşılmıştır. Bazı ilaçların sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili olması, sosyal fobinin temelde beyinde faaliyetinde bir bozukluklduğu tezini doğrulamaktadır. Sosyal fobinin genellikle utangaç, çekingen, kendine güveni düşük, reddedilmeye duyarlı, ama başkaları üzerinde olumlu intiba bırakma arzusu duyan kişilerde ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu kişiler başkaları tarafından beğenilmediklerinde bunun değer ve sosyal mevki kaybına yol açacak bir felaketle sonuçlanacağını inanırlar. Yani sosyal fobi, bazı kişilik özellikleri zemininde ve bazı ailelerde daha kolay gelişen bir beyin hastalığıdır. SOSYAL FOBİ İYİLEŞİR Mİ? Sosyal fobi günümüzde oldukça iyi tedavi edilen bir rahatsızlıktır. Ama tedavi edilmediğinde ağır sonuçlara yol açabilir. Psikiyatristler, sınıfta derse kaldırıldığında duyduğu heyecana dayanabilmek veya akranlarıyla ilişkilerinde daha az kırılgan ve daha cesur olabilmek için, henüz ortaokul yıllarında alkol ve madde kullanmaya başlayan çok hasta görürler. Sosyal fobiklerin eğitim ve iş başarıları, hayatta gösterdikleri performans genelde düşüktür. Öte yandan bugün radyoda televizyonda program yapan ve bu işi de başarıyla yürüten çok sayıda iyileşmiş sosyal fobik vardır. Ancak çoğu sosyal fobik tedavi başvurusunda bulunmamakta, berbat bir hayata katlanmak zorunda kalmaktadır. SOSYAL FOBİ NASIL TEDAVİ EDİLİR? Sosyal fobinin tedavisinde iki silahımız vardır: İlaç tedavisi Günümüzde sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili olan, bağımlılık yapmayan, uyku-sersemlik gibi yan etkilere yol açmayan ve kalıcı düzelme sağlayabilen birtakım ilaçlar vardır. İyi bir ilaç tedavisiyle kimi zaman psikoterapiye dahi gerek kalmadan kişi dertlerinden kurtulmaktadır. Psikoterapi Psikoterapi, sosyal fobi tedavisinde oldukça etkilidir. Sosyal fobiklerde genellikle bilişsel-davranışçı terapi enilen psikoterapi yöntemi uygulanmaktadır.
0 notes