Tumgik
#seslidüşünce
karyaye · 1 year
Photo
Tumblr media
ağrın sızın var mı?
 biraz dili olmayan, adı konmamış, sözlüğe katılmamış acılardan bahsetmek istiyorum. bunların hepsi feminen tarafımızla alakalı. kadınlara çok uzun süre yapılmış işkencelerin bence en acımasızı. ilkel\eril dünyaların acısı basittir. göze görünür. bu yüzden iyileşmesi de kolaydır. tanısı olanın dermanı da hazırdır zaten. bizi en çok zorlayan ismini koyamadığımız, yerini ve tarihini bilmediğimiz, var mı yok mu tam bilemediğimiz acılarımız. bunların dilini öğrenmek zaman alıyor. o zaman biten bir zaman değil, öğrendikçe dahası geliyor.
 cesaretten bahsedenleri görüyorum. kibirle sırıtıyorum. cesaretimden şüphe edemiyorum, ama kanıtlayamıyorum da. çünkü cesaret ettiklerimin adı yok. keşfettiğim tanıların halen bir ismi yok. bir şeyi medeniyetten kurtarmanın sırrı bu: ismini koymamak. yalnızca bilen bilir. cesaret ettiklerim de böyle sanırım. kendimi deşifre ederken, transparanlık andı içerken kendimce bir ikiyüzlülük yapıyorum böylece. bahsetmedim çünkü adı yok. adı yok çünkü koymadım. hala kıyamıyorum bazı taraflarımı paylaşmaya. ama paylaşmak istesem de gücüm yeter mi bilemiyorum. isimlerin ne olduğunu -ve daha önemlisi ne olmadığını--bahsi geçen şey olmadığını---bahsi geçen şeyin tabutu olduğunu- bilmeyenlerin diline çevrilemeyecek çok şey var bu dünyada. ilişkilerden kaçmamamın en büyük sebebi bu, seninle paylaştıklarım paylaşamadıklarımın yanında zerre kalır. zaten okyanusun ortasında ıssız bir adadayım ve kendimi sığ ilişkilerle avutmak zaman kaybından başka bir şey değil. he de geç. gazmsızlığın formülü. (yalnızlık ömrü boyu vs yalnızlık allaha mahsus.) bu sanırım başka bir yazının konusu olacak.
 bu adı konulamayan acılarımız bize doğrultulmuş bir silah, çünkü bizi başkasına muhtaç kılan tarafımızın kökü buralarda bir yerlerde. onaylanma ihtiyacının kaynadığı yer burası. adını ben koyamam sen koy. sen söyle. sen göster. sen adı konmamış acılarını görünmez zannediyorsun, tanımaya cesaret etmiyorsun, durmaya sabretmiyorsun, kendini dinlemeye. ama onlar ayan beyan orata, her zaman başkalarının gözünün önünde. ama bu seni tedirgin etmesin, başkalarının çoğu yalnızca kendi personasıyla meşgul, onlar yalnızca kendilerini değil, gözlerinin önündekini de görmez. böylece saklandım sanarsın. sözlerin çıkar ağzından, onları duyunca açıklandın sanarsın. bitti sanarsın susunca da. daha yeni başlıyoruz oysa ki. bunları görebilenler, duyabilenler var. bazen bilerek bazen bilmeyerek bize karşı kullananlar. ya da genelde benim yaptığım gibi hemen yüzleştirmeye çalışıp garipsenen bakışların nesenesi olanlar var. başkasının devresi burada başlıyor. bize ne göstermek istiyor? yüzleşmenin kısır döngüsü: görmek istemediğimizi. neden görmek istemediğimiz işe işin daha da kısır bir tarafı, görmek istemiyoruz çünkü toplumda yeri yok. toplumda adı yok. sadece utancı var.
 eril toplumun zorbalığı burada. cesaretten bahseder durur. konuşur. konuşunca oldu sanır. cesurum diyince cesaret etti sanır. boş lafla torba doldurur 60 yıl, bir ömrü oldu sanır. gözünün gördüğüne inanır. bilge oldu sanır. halbuki gözün gördüğüne inanılmaz. inanç bilinmeyene olur. bu yüzden cesaret ister. inancı kötüleyen kim varsa korkaktır. bu korkaklar kötülüğü doğurur ve yayar, bunu adı konmamış acılarımızı bilerek ve adı yok diye yok sayarak yaparlar. ama bunun bir silah olduğunu bilirler, adı yok olanın var olabileceğeni gayet iyi bilirler. işlerine gelince tabii. silahlarını ve parmak izlerini saklamazlar. yüzünüze baka baka masum rolü yaparlar. hasar raporu tutamayacağını bilirler. bilmezden gelirler. meşru değildir acınız. bu acınızı bitmez kılar. siz meşrulaştırana kadar. hoşgeldin feminist epistemoloji.
 burada güçlü olmalısın.
kendini bil.
kendini bil.
kendini bil.
 kendini bilmenin insanı sarhoş eden bir gücü var. bunu tatmalısın. kendini bilmeye cesaret etmelisin. karşına ne çıkarsa çıksın. isterse 38740358043 tane mantıklı argümanı olsun, bilen bilir\bilmeyen bilmez. sen kendini bilince bu argümanlar vız gelir tırıs gider. açıklama yapmana da gerek kalmaz. taşıdığın nedenlerin ipini koparır hafiflersin. herşeyin çok basit ve hepsinden daha geçerli tek bir argümanı olur “çünkü ben böyle istiyorum.” “çünkü ben öyle diyorum” “çünkü ben.”
 böylece başkası da ait olduğu yerde kalır. senin dışında. senin ötende.
kendine sahip çık. kendini bil. acılarına sahip çık. acılarını bil. bak bakalım ağrın sızın var mı?
2 notes · View notes
karyaye · 2 years
Photo
Tumblr media
tıkanıklık, neyin durması ve neyin gelmemesi.
zamanın tekrar yavaşladığını hissediyorum. zaman elinde sopasıyla dik dik bakıyor, hesap soruyor. ne yaptın ömrünle? herkesin kaçtığı soru bu. duymamak için işine, dışına, başkasına, diğerine, kendisinin haricindeki herşeye gömülmesinin en büyük sorumlusu.
ne yapılır ki bir ömürle. hiç kimsenin bir fikri yok aslında.
özellikle televizyon izleyerek büyümüş neslin büyük bi kazık yediğini düşünüyorum. gerçeklik algımız pamuk ipliğine bağlı. hayatta çizgi filmlerdeki gibi macera üstüne macera yaşanmıyor. ne yaşanırsa yaşansın bir dahaki bölümde hiçbir şey olmamış gibi işler devam etmiyor. ama bizim kendimizden böyle bir hayata sahip olmadığımız için soğuduğumuz aşikar. bunda plüto başak ebeveynlerin de etkisi büyük. bizi ‘yeterince çalışırsan herşey mümkün’ ve ‘bir şeyler ters ise hayatında, bu yeterince çalışmadığın için’ gibi iki gerçek dışı seçenek arasında gidip gelicek mentaliteye kilitlediler sanki. yeterince çalışsak çizgi filmlerdeki hayatın içinde yaşayabilir miydik? onlar çok mu çalıştılar, çok çalışarak çok mu iyi ettiler, o yüzden mi bize bıraktıkları dünya ölmek üzere.
yavaşlamak ve bedenine yerleşmek, bedeninde senden öncekilerin kaçtığı bütün antik bütün kemikleşmiş ağrıların sorumluluğunu almak demek. bedenlerimizde bizden çok daha öncesine dayanan bir sürü şey var, bizim hayatımız sanki hafif geçmiş gibi bir de onlara talip olmuşuz. sadece bizim yapmadıklarımız değil ama onların da yapmadıklarının hesabı var içimizde. ve bizzat yaşanmamış ömrün matemaği ölmüş bir dili okumaya benziyor. bu bilinmezlik insanları dehşete düşürüyor. insanları yüzleştirmeyi seven bir yapım olduğu için farkındayım, hiçbir zaman gözümden kaçmıyor. herkes dehşet içinde ve biri çıkıp problemimiz var diyince ona deli denmesi gerekiyor. otomatik bozulunca gözlerde beliren karadelikler hiçbir zaman benim gözümden kaçmıyor. hepinizin korkularını görebiliyorum. çünkü hepimiz aynı şeylerden korkuyoruz, ben benimkileri tanıma şerefine nail oldum. hayatı dolu dolu yaşayamamaktı en büyüklerinden biri, hayatı dolu dolu yaşamaya o kadar takıntılıydım ki yaşadıklarımı hissedecek vakti kendime tanımıyordum. kendimi daha fazla deneyime zorluyordum ve hırsımdan kör bi şekilde tat almadan daldan dala zıplıyordum.
gençlerin üzerine kurulan genel baskının kişisel bir tezahürü bu. bugün hala gençlere 18 yaşında hayattan ne istediklerini bilmeleri, bütün ömürlerini adayacakları mesleği doğru bi şekilde seçmeleri, başarılı olmak zorunda oldukları gibi şeyler dayatılıyor. bunlar o kadar asılsız şeyler ki. bunları dayatanlar da gayet farkında ki hayat böyle bir şey değil. 18 yaşında bir insan ne kendine dair ne de hayata dair hiçbir şey bilmez. 18 yaşındaki bir insanın görevi hata yapmaktır. bir insan ömrü boyunca tek bir meslekte devam etmez, bu oldukça nadir bir durumdur. başarılı olmak hayatta doyumu, tatmini getirmez. peşinde koşulmasının sebebi kişisel komplekslerdir.
o zaman ne yapacağız biricik ömrümüzle? deneyeceğiz ve yanılacağız. ders çıkaracağız sonra aynı hatayı tekrar yapacağız. sonra tekrar ve sonra tekrar. çünkü neden? çünkü akılla kavramak yetmez, araçsal aklın hegemonyası bizi zihinsel bilginin yeterli olduğuna inanmaya zorluyor. oysa hepimiz her gün aksini sayısız kere kanıtlıyoruz. ama yine de onlara inanmaya çalışıyoruz, onlara inanabilmek için kendimizi bıçaklıyoruz. gerçek şu ki ders çıkarmak yetmez, bıkmak gerekir, illallah etmek gerekir. insanın varlığı özünde duygusaldır. duygularınızı duymazsanız siz duyana kadar hiçbir yere kımıldamazlar. bu yüzden yavaşlamak, bedene yerleşmek ve dikkatimizi bizden çalmaya çalışan herşeye karşı çok dikkatli olmak zorundayız. ömrümüzle yüzleşmek zorundayız. ne yaptım ve neden yaptım, şimdi ne istiyorum ve neden istiyorum. suçlamadan ve karşılaştırmadan. burhan altıntopun da dediği gibi: sadece kendim ve ben.
3 notes · View notes
karyaye · 2 years
Photo
Tumblr media
yazmayı yeni keşfettim.
durmadan yazmak istiyorum. yazmak yer kaplamanın en mütevazı hali gibi. yer kaplamaya, mesken tutmaya, mekan edinmeye o kadar yabancıydım ki. hala alışma sürecindeyim. ayaklarımı yere basmayı öğreniyorum. yere karşı mahcup olmadan yürümeyi öğreniyorum. yeni yeni.
kadın olmakla ilişkisi büyük. bu dünya sana bir alan açmıyor. sana seni tanımlıyor, buna inanmanı bekliyor, inanmazsan deli diyor tazyikli suyla seni iknaya girişiyor, bunun kendisinin hakkı olduğuna inanıyor. düşüncelerini şekillendiriyor. kendine başkası için baktırtıyor, başkalarının sorunu senin sorunun. senin sorunun ise yersiz. tam anlamıyla yersiz. mekansız ve dilsiz. sana yer yok bu dünyada, başkasına hizmet etmiyorsan. antideprasanını al ve kendini suçla mutsuz olduğun için. cıvıl cıvıl olup içimizi açmadığın için kendini suçla.
kadınlar bunu kırmak için önce erkek olabileceklerini kanıtlamak zorunda kaldılar. güçlü kadın. kadınların gücü akla hayale sığar mı? bir de kanıtlayacakmışlar. bu tuzaklarla geldiler üstümüze. asıl güç savaşmamakta, kanıtlamaya çalışmamakta yatıyor olabilir mi? asıl güç sevmekte olabilir mi? alt üst ilişkisi kurmadan, ikiliklerin ötesinde düşünmeye, yaşamaya cesaret etmekte olabilir mi? kendini sevmeye cüret etmekte ve bunun için suçlu görülmekten, bencil yaftası yemekten korkmamakta olabilir mi? öfkeni duymakta olabilir mi? tatlı olmamakta olabilir mi? uysal olmamakta olabilir mi? kendini açıklamak zorunda hissetmemekte gizli olabilir mi? hesap vermeme lüksünde olabilir mi?
bugün kadın olarak istediğim gibi olabilme özgürlüğümü borçlu olduğum nesiller boyu kadınlar, analar,
teşekkür ederim.
var olmanın hakkını vermeye çalışıyorum. kendime alan açıyorum. kendimi görünür kılıyorum. bunu bir direnişle yapıyorum. herkes bir tarafını gölgeliyor ve herkes diğerlerinin gölgesini kendininkinden küçük zannediyor. bu düşünceye direniyorum. yalnızca güzel fotoğrafların paylaşılmasının masum olmadığını biliyorum. yazmak en doğal yolu gibi geliyor. bir yazıyı okumak demek dinlemeye gönüllü olmak demek. gönülsüz okunmaz, bu yüzden yazmak en şiddetsiz direnişlerden biri. bu yüzden yazmak en güçlü araçlardan biri. kelimeler bana hep kaygan gelirdi, bir akışa çağırıdı. korkardım kayıp düşmekten. ama şimdi fırlıyorlar içimden. ve bence gönüllülerini arıyorlar. ben de onlara uyum sağlıyorum. umarım onlar da benden razı olur.
5 notes · View notes
karyaye · 2 years
Photo
Tumblr media
merkürün düşüşü:
yazmak doğal bir içgüdümdü. beni dinleyecek kimse yoktu çünkü. çocukları dinlemeye kimse zahmet etmez. gerçektirler çünkü. yazar olmak korkuttu beni. yazarlar ezik gelirdi, kendi kendine konuşan deliler gibi. dinleyecek kimsenin olmadığının itirafı gibi.
yazıyorum.
beni kimse dinlemedi.
şimdi ise rızanla burdasın. hoş geldin. teşekkür ederim.
yazmak korktuğum bişeydi, okumak kadar. okurken şaka yapamıyorum. okurken lafını bölemiyorum. okurken kendi iç sesimle okuyorum, iç sesimin ciddiyetinden ürküyorum. laflar kaya gibi duruyorlar, bana tepkisiz. bu soğukluktan korkuyorum. sanırım çoğu kişi için bu yüzden sıkıcı okumak. laf kayalarının atında eziliyorum. laflar bana tepkisiz. şimdi sen bunu okuyorsun ama ben orada değilim seninle, allah bilir nerdeyim, içim seninle burda. ne ilginç. laflar yazarına da tepkisiz. laflar hepimizden büyük. önce söz varmış sahiden de. hepimizden önce.
bugün lafları sahiplendim. kendimi ve sadece benim olan kelimelerimi. başka dile çevrilemeyen hallerimi. hepsini sahiplendim. hala korkuyorum. korkumu sahiplendim. iyi ki burdasın dedim. canımın içi. merkürüm ikincil ilerletim haritamda 29 derecedeydi akrepte, bir süre önce aynı konumdaki ayım ve güneşim bu konumdan kurtulmuştu ama en geç merkür çıktı işin içinden. bugün merkürüm yayda, yani düşük, aslında doğru kullanımla zararda, ama lingoyla düşük. işte merkürün düşüşü bu yüzden ilginç. içimdeki sözlük güncellendi ve ben artık tanıyorum kelimelerimi. yazıyorum ve nefes almadan yazmak istiyorum.
kurşuncu bir kadın bana bişey yazacağımı söylemişti. hayal kırıklığıyla ürktüm, yazar olmak, intihara meyilli olduğumu beyan etmekti benim için. intihara eskisi kadar meyilli değilim ve hayata yazarak tutunacak gibiyim. hayatın ters köşelerine vurgunum. bana acziyetimi göstermesi ve bırakmayı kolaylaştırması, senden çok daha büyük, dahil olduğun bürokrasi. teslim ol. allah bilir, sen değil. senin yöntemin belli: deneme yanılma. işte şimdi yazıyorum o yüzden. deniyorum. laflar kadar gerçek olmayı deniyorum. bazı şeylerin kalmasını teklif ediyorum. uçup gitmiyor içim, içim demir atıyor hayata. kelimeler sayesinde. normal hissetmek istemiyorum. normal hissetmek hissetmemek çünkü. içinde oturuyorum bu yüzden kendimin. kumlara gömülür gibi gömülüyorum kendime. harika bir huzursuzluk. kelimeleri tanıtıyorum içime.
merkürün düşüşü böyle geldi işte. her zamankinden daha çıplak. üstelik çıplağım diye bağırmak olmadan. hiç olmadığı derecede gerçek, hiç izin verilmediği kadar geçerli. kendimle sözleşme imzalamak. sözlüğümü açıp zihnimi okumak. yazmak ilaç gibi geldi. hızır gibi yetişti. kelimelerim içime sıkışmıştı. kelimelerimi azad etti.
günlük hayatta anlatmaya çalışmanın kerizliğinden çekip aldı beni. günlük hayata sığmaz bu kadar gerçek ve çıplak ifadeler. bu kelimelerin yeri burası. içimi döküyorum bir kalıba ve köpürtüyorum sabununu. çitiliyorum hislerimi. çıksınlar artık diye. yazmak böyle bişey benim için. hepimizin içini hatırlamak. açık kapılarla anlamak, anlamanın sonsuz döngüsüne boyun eğmek. anladığını zannettiklerinle kapışmak bire bir. kendinle meşgul olduğunu itiraf etmek. içini uyandırmak.
bu bi kırılma noktası değil, dönüşümlü bişey. vardiyası var. bazen öyle bazen böyle. bırak olsun. ne hep yukarı ne hep aşağı. devingen. yay, akrepten daha karanlık, güneşe bakmaktan kör olmak gibi.
1 note · View note