Tumgik
#o bir ütopya
bilgeyim · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir devir kapanıyor arkdşlr beş yıldır kısa saçlı bir insanım her yaz saçımı fotişteki gibi kıpkısa kestirirdim.
Şuan uzatıyorum çok boktan halde saçlarım. Son gidişimde kuaför "Şubat ayına kadar gelme" dedi. Uzadıkça dökülüyor "Kesim istiyorumm" diye haykırıyor saçlarım. Saçlarım da saçlarım. 3 ay kuaföre gitmemek olağandışı birşey benim için. Alışacağız. Mart gibi bilemedin Nisan gibi tepede toplamalı ense kazımalı modele geçerim diye ümit ediyorum. Lütfen geçeyim. Nolur.
Üçgen şeklinde mi ense kazıtmalıyım, bu arada ters üçgen şekli de aşırı hoş görünüyor. Saçlarım gür, yıllardır sürekli kesilip kazındığı için aşırı güçlü ve kalın telli. Üstler uzamalı ama saç yoğunluğu beni sıkmamalı kolay değil o kadar saçı yıllar sonra taşımaya başlamak. Pinterestten modellere bakıp kendimi eyliyorum napim.
16 notes · View notes
sillagen · 10 months
Text
Bugün evleneli yıllar olan olan arkadaşım aradı. Dertleştik falan sonra bana "evlenince de mutsuzluk var" diyince güldüm. Niye böyle sence dedi. O sıra dediğim "evlenmeden önce çevrenin baskısıyla evlenince geçer adlı bir ütopya içine çocuk yaşta bütün kızlar atılıyor. Evlenince daha mutlu olacaksın yani hiç derdin tasan olmayacak gibi aksettiriyorlar halbuki öyle değil. Buna inandığımız içinde istiyoruz ki hiç derdimiz olmasın" Doğru söylüyorsun öyle inandırıldık dedi
19 notes · View notes
venusunruhu · 1 year
Text
Renklerle doldurmalıyız sokak aralarını, düşlerimizin en güzel renkleriyle...
(Ama bu sadece bir ütopya, insan insanı anlamıyor, insan dünyayı anlamıyor. Herkes birbirine kin ve öfke kusuyor sadece ve hep bunun için haklı sebepler uyduruyorlar kendilerine. Irk değilse din, din değilse renk, renk değilse tutulan herhangi bir futbol takımı vss. İnsanlar birbirlerini sevmek için değil sevmemek için ne çok şey uyduruyorlar. İnsanlar dünyada gerçekten barış ve sükut isteseydi, anlamsız, saçma ve boş şeylere değil de gerçekten göstermeleri gereken yerlere tepkilerini gösterebilselerdi o zaman gerçekten düşlerin rengine boyanabilirdi tüm sokaklar. Bilmem belki de zaten boyanıyordur birilerinin düşleriyle ama o düşler bizim kabusumuzdur). Neyse...
Tumblr media
10 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
YAKMA ZEVKİ – RAY BRADBURY-BÖLÜM 2 -Her Şeyi YAK GİTSİN!!! – II
Öykülerin ana teması yakılan ve yasaklanan kitaplar, sansür edilen fikirler, yok edilen özgür düşünceler ve yaratılan otomat kafalı insanlar. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirme hayalleri içinde, ruhsuz bir dünya yaratılması, ruhsuz dünyanın hiçbir şey hissetmemesi. İnsanın doğası mümkün olabilecek her şeye gebedir. En önemlisi, insan dediğimiz varlık, mutluluktan mutsuzluk, mutsuzluktan da mutluluk çıkarabilecek bir yapıya sahiptir. Yeter ki kendi özgür hür iradesi ile yaşasın ve düşünsün. İnsan ilk önce kendisine hükmetmelidir. Kendi kontrolünü başkasına vermek gibi bir ahmaklığa düşmemelidir. Yönetilmesi normal olabilir fakat, kendisini yöneteni de denetlemekle görevlidir. Sustukça balyozu kafana yersin, sonra bir bakmışsın, öyle bir susmuşsun ki, son balyoz darbesi ile toprağa gömülmüş, boğulmuşsun. İpler hiçbir zaman bir başka varlığın eline ya da devlete veya sisteme bırakılamaz. Bilimkurgu, distopya ve ütopya eserler bunlar üzerine kuruludur çoğu zaman. Var olanın tam tersini ya da daha ilerisini gören, düşünüp; kurgulayan ve yazan insanlara ayrıca minnet duymalıyız. Öykülerin adlarını büyük harfle yazıp birkaç tanesini az ve öz size aktarmaya çalışacağım. Çünkü bu kitabın adını arattığınızda öykülerin ne anlattığı hakkında bilgi edinemezsiniz. Ben biraz katkı sağlamak istedim. *ÖLDÜKTEN SONRA DOĞMAK, yaşamın bittiği, ölümün hüküm sürdüğü mezardan taşan bir yaşama konuk ediyor sizi. Mezardan kalktınız ve hayatınızı geçirmek istediğiniz, yarım kaldığını düşündüğünüz yere koşuyorsunuz, aşkınızın evine gidiyorsunuz. Sizi gördüğünde verdiği cevap ise "Biz artık düşmanız, Paul. Artık birbirimizi sevemeyiz. Ben canlıyım, sen ölü. (...) Doğal düşmanlarız biz. burada ki düşmanlık, yaşamın ölüm karşısında ki zıtlığıdır. *ATEŞ SÜTUNU, mezardan ölüm doğurmaya devam ediyor. William Lantry 2349 yılında ölüm uykusunda uyanıyor ve beyaz pudra şekeri kıvamındaki bedeni ile uyumsuzluğa adım atıyor. Bu yüzyıl ona çok yabancı. Kitaplar yok edilmiş, insanlar düşünemeyen tek tip halini almıştır. Kendisi gibi ölüler yok edilmiş, mezarların içinde ki ölüler yakılmıştır. Kendisi son kalandır. Yok edilmeden önce uyanmış ve ölümü bu dünyaya getirmeye yemin etmiştir. Bu öyküden başlayarak edebiyat ve kitaplar karşımıza çıkıyor ve bize müthiş bir şölen yaratıyor aslında. Kütüphaneye gider Lantry ve Edgar Allan Poe var mıdır diye sorar… "Kim demiştiniz?” “Edgar Allan Poe.” "Dosyalarımızda bu isimde bir yazar yok.” "Bir kez daha bakar mısınız lütfen?” Bir kez daha baktı. “Ah, evet. Endeks kartına kırmızı bir işaret konmuş. 2265 yılındaki Büyük Yakma’dan önceki yazarlardan biri olsa gerek.” (…) Bu arada, hiç Lovecraft var mı elinizde?” “Seksle ilgili bir kitap mı?" Lantry kahkahayı bastı. “Hayır, hayır. Adamın adı o!” Kadın dosyaları karıştırdı. “O da yakılmış. Poe’yla birlikte.” *PARLAK ANKA KUŞU, 2022 yılında geçiyor, Kütüphane ile başlıyor hikâye. Kitapları yakmak için Kütüphanenin kapısını çalıyor Barnes. İnsanlık için yakmak istiyor, onun görevi bu. Kitapların kime ne faydası vardır ki? Kitaplar yakılırken, insanlar toplanmıyor bile, karşı bile çıkmıyor, unutmuşlar onları. “Kitaplar gibi insanları da yakmayacağım ne malum?” diyor ve doğru bir soru soruyor. Kitap yakan, insanı da yakar. Ki yakmadı mı zaten?
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
15 notes · View notes
Text
bu kadar kimsenin cesaret edemediği kadar kalbimi olduğu gibi dökmeye cesaretim varsa bu sefer yds olursa hiç başlamadığım yeni bir hayata başlamaya da cesaretim olur olmazsa yine inadına akademik kariyer için daha çok çalışmaya da. Elinde bir şey olmadan kimseler seni görmeden yaşayabilmek de bir cesaret belki de. Ve ben yıllarca yolumdan şaşmadan öğrenme aşkımı kaybetmeden ama mantıklı ve bilimsel sevgiye odaklı yanlarımla zıt ama hayatı da yumuşatan kalbimin aklımı bulandırmalarıyla baş etmeye çalışarak her şeye çok çalıştım çok çabaladım. Hayatın içinde sağlam güzel başarılı ama en önemlisi iyi kalbini yitirmeyen bir hayat olarak kalma çabası. Aynı şeyleri sayıklayınca değersizleşmesin lütfen. Kalpten çıkan böyle hep. Kalp aynı şeyleri sayıklayınca hatta sadece kalp değil akıl, ruh her şey. Yani her şey hani resmin içinde resim olur ya. Şöyle düşünelim tablonun içinde bir de o tabloya bakan insanların resmi var. İşte o baktığı tabloyu da bakan kişinin resimde görünmese de yüreğini de güzel tutma ferah tutma çabası. Çok karışık anlattım belki de. Tek tek açmak en iyisi olacak. Diyelim ki kalp görünmüyor ama nasıl bir kalbi olduğu şapkasından ne biliyim, kıyafetinden, saçının renginden bir renkle yani rengin ruhuyla yansıtılabilir. Ben de anlamıyorum içimden geliyor bu şekilde yazmak. Durduramıyorum. Durdurmak da istemiyorum. Durdurmak istesem durdururdum. Durdurunca yaşayamıyorum. Böyle seviyorum. Böyle yaşadığımı hissediyorum. Resim içinde resim yani biz buna edebiyatta hikaye içinde hikaye yani helezonik olay örgüsü diyoruz her ne kadar ekonomi ve yönetim, uluslararası ticaret, işletmecilik, pazarlama, müşteri ilişkileri yönetimi, küreselleşme vs. öğrenim alanlarıyla yeni bir dünyaya başlamış olsam da edebiyat çalıştığım dünyamdan bazı bilgiler de hafızamda kalıcı kalmış iyi ki de kalmış. Zaten bence sancı da burada başlıyor. Çok şey var ve ifade edemiyorsun bir odanın içine tıkılıp kalmışsın ama şükredip o odada da sürekli kendine yeni bir evren ütopya adı her neyse yaşanabilir sevilebilir kendi dünyam haline getirmişim bir şekilde. Ne diyordum resim içinde resim. Tabloya baktığında da yüreğinin güzel olduğunu ve hayatında hiçbir şeyi harcamadığını, hayallerini, hedeflerini gerçekleştirdiğini ama yine en başındaki kalple kalarak gerçekleştirdiğini görmek çabası hem de tabloya bakan kalbin baktığı tablo gibi ferah olma çabası. Belki yine de anlatamadım. Zihnim çok karışık olduğundan. Metaforlarla ve imgelerle örülü olduğundan ya da sembolleştirmeden anlatamadım işte. Anlaşılsam da anlaşılmasam da benim anlatma şeklim böyle. Ben kendimi keşfetmek için yazıyorum. Keşfetmek dedim discover dedim kelime tekrarı yaptım beynimin içinde keşke sadece yetse böyle bilmek soru çözerken birleştiremeyince hevesim kuruyor. Dedim ya dün kayboldum. Kaybolduysam en başa dönmek tek çare. O yüzden belki de en başından başlamayalım kelime tekrarından sonra gramer tekrarından sonra belki denemeler yetişmezse yetişmediği halde sınavda bir mucize olur mu bu sefer ne biliyim olmazsa yine en başından başlarım daha uzun sürede bir yandan yüksek lisans dersleri var diye üzülüyorum ama belki o beni kamçılar bir an önce dersin yapıldığı merkezde olmak isterim. Daha çok çalışırım. Bilmiyorum ama Rüya nereye dalsa neyin içine girse hep sevecek bir şey buluyor. Hem uyumsuzu hem uyumlusu oluyor. Anlıyor ve dürüst oluyor her şeyde. Hiçbir işte çalışmazken evde de mutluydu. Hayatında ilk defa hiçbir zorunluluğu olmadan dayatılan şeyler olmadan rahat rahat hem ders çalıştı aceleye getirmeden, hem kitap okudu istediği kendi seçtiği kitapları hem filmler, diziler izledi. Yoga yaptı, online kurslar aldı. Aslında hiçbir zaman durmadı. Sohbet sitesinde bile boş boş takılmadı. Sevdiğini bulduğunu onun da onu bulduğunu en başından bağlantı kurduğu her şeyin tamamlandığını hissedene kadar ondan sonrası zaten boş değil. Sevmek, sevdiğinle güzel vakit geçirmek neden boş olsun. Bir de ben meydan okuyucu bir karakter olduğum için inadına her şeyi denedim ve zamanla seve seve yaptım. Beni boğan benim dışımda şeyler. Hayatın klişe zorunlulukları.
2 notes · View notes
muratmesutfan · 1 year
Photo
Tumblr media
Başlamıştık... Şaka gibiydi ama şaka değil, ciddiden ciddiymiş, sonradan anlattı bunu bize yine o meçhul daire zaman...
Bedeli olan bir başlangıç. Sonunun olmasını istemediğimiz bir bedel...
Bir şeye başlamak da başlı başına bir irade karar ve cesaret meselesi aslında...
Biz başlarken irademiz bizden firar etmişti...Dur gitme de dememiş, demek istememiştik... Sevmiştik...
Nasıldı? Çok zaman başa sarıp başın başından nasıla doğru yol aldım hayal denizinde... Yelkenlerim fazla dayanamadı bu aşkın rüzgarına...Yenik düştüm!
Tarifsizdi, emsalsizdi, bizim rengimizde, bizim kan grubumuzdaydı.
Kızıl akşamlara uzanan, kırk ikindilere gebeydi.
Haylazdı, haşarıydı, dur durak bilmezdi. Bazen mahcup bazen deliden daha çılgın ve umarsız...
Sana nereden başlanır sorusu nasıl çetin, nasıl hummalı, çetrefilli, afilli ve muzur bir soru... Bir insanın hayatında sorulabilecek en güzel sorulardan... En güzel ve en derin... Sımsıcak, ateşli ve ürpertici! Bir buzulun teninde eridiği halde bu eriyişi fark edemeyişi, tariften azade içine çekişi belki de...
Gözlerinden başlardım sana başlasaydım... Yok yok önce gözlerimi kapatır, varlığından, kokundan başlardım sana...
Belki de sen bir hayal olarak oralarda bir yerlerde öylece varlığımdan habersiz bense bir ütopya gibi seni kalbimde heceleyerek, geçip gideceğiz bu hayattan...
Sana başlamak, başlanmamış bir final olarak satırlarda ve sadrımızda sır olarak kalacak Rüveydam...
Murat Mesut
14 notes · View notes
defolu · 2 years
Text
"kapitalizmin beni manipüle edip bok gibi bir insana çevirmesine izin vermeyeceğim. ne yani herkesin yiyecek, barınak, içme suyu ve sağlık hizmeti hak ettiğini düşünmüyor musunuz?? çok üzücü amınakoyim, kendi değerinizi bir gözden geçirseniz iyi olur gibi." diye bir post gördüm ve kıçımla güldüm. gerçek kapitalizm ile vahşi/ahbap-çavuş kapitalizminin farkını bilmeden yorum yapmanız inanılmaz komik ajsbwlxmemclelfmelclek kapitalizm olarak gördüğünüz şey de muhtemelen emperyalizm + enternasyonalizm zaten :D hayır herkesin iphone istemesinin sebebi kapitalizm değil. marka olduğu için, göstermelik olarak iphone isteyen kişilerin isteme sebebi popülizm. kalitesi yüzünden istiyorsanız evet bunun sebebi kapitalizm çünkü kapitalizm REKABET ORTAMI yaratıp şirketlerin satış yapabilmeleri, ayakta kalabilmeleri için onları sürekli gelişim hâlinde olmaya zorluyor. kapitalizm olduğu için samsung, iphone gibi kaliteli dev markalar var. "zenginden alalım fakire verelim" "herkes eşit olsun" "herkese yardım edelim" görüşlerinizin çıkış noktası olan komünist/sosyalist ülkelere, örneğin çine bakalım, ürünleri kalitesizlikle nam salmış. evet ucuz, evet herkes erişebiliyor ama kısa ömürlü, dandik. hayır kapitalizm "herkesten alalım zengine verelim fakirler ölsün" demiyor, "balık tutmayı bilmeyene balık yok" "balığını satamayana para yok" diyor, çalışmazsan batarsın diyor. istediğiniz gibi yapalım, zenginlerin elinden parayı alıp fakirlere ve orta gelirlilere verelim, herkesin sermayesi eşitlensin bir anda. örneğin herkesin 1 milyon lirası olsun, herkes o noktadan başlasın hayatına. nolacak biliyor musunuz? önceden fakir olan kısa süre içinde yeniden fakirleşecek ve yeni zenginler eskileriyle aynı kişiler olacak. herkes başladığı noktaya dönecek. savunduğunuz eşitlik imkansız, gelir adaletsizliğinin ortadan kalkması gibi bir ütopya hiçbir zaman gerçek olmayacak, hatta maalesef ki o uçurum gün geçtikçe büyüyecek. kapitalizm size o fakirliğin içinden sıyrılma şansı veriyor ve kapitalizme karşı olanlar tam da bu yüzden sinirleniyor. çünkü artık suçlu taraf sistem değil lazy as fuck götleri. yazılscak birçok şey var ama daha fazla konuşasım yok yoruldum. lütfen araştırın, nolur, sandığınız gibi bir şey değil. hiç değil hem de.
21 notes · View notes
keemlenyekun · 11 months
Text
Kod 37: Tiklenme sorunsalı
youtube
Sevgili defter,
Merhaba.
Yürüyorum dikenlerin üstünde.
Kara çalı bana aman vermiyor.
Bu kod SGK işten çıkışlarda kullanılan ibarelerden birisi. İşveren sigorta dökümünde açıkça görüyor ve diyor ki bu kod 37 (ve 36). Evet Kod 37: kamu görevinin KHK nedeniyle sona ermesi.
İşveren korkudan iş verebilir mi peki? Cesur işverenler var. Tınlamıyor. Ama misal ben hamallık için başvurduğum iş yerine kod numaram sebebiyle kabul edilmedim. Hamallık. Depoda hamallık, sayın defter.
Toplumda daha nasıl dışlanabilirim? Yeter mi sence.
Avukat olduk ya gidip Vakıfbanktaki hesabımı açayım, kredi kartı talep edeyim, adresimi iş bilgilerimi ve şubemi değiştireyim dedim. Talebim reddedildi. Sebep: hesap blokeymiş. Neden? Neden yok. Memur diyor ki siz mahkeme süreci mi yaşadınız? İhraç olduk, terör örgütü üyeliğinden yargılandım. Beraat ettim. Ondan olabilirmiş. Beraat kararlarını, istinaf onamasını attık merkeze, cevap bekliyoruz.
Benim devlet anlayışım bu değil. Benim açımdan devlet görünmeyen olmalıdır, hayatımın hiç bir evresinde devletin soluğunu hissetmek istemiyorum. Devletin varlığını reddetmiyorum, ancak soluk devlet istiyorum. Tam liberalizm. Devlet vergisini alsın bir kaç kamu hizmetini yapsın. Kamu hizmetini de dar anlamda sayıyorum. Güvenlik yargı ve biraz sağlık. Eğitimin bile bir kaç çerçeve dışında tamamen serbest olması gerektiği kanaatindeyim. Bu devlet düşüncemin tamamen hayal olduğundan bahsetmem gerekiyor. Hayal kurmak bedava neticede. Biraz ABD tipi bir devletleşme. Adına eyalet sistemi de denilebilir. Ama aslında hayalim tam bir Osmanlıcılık. Merkezi devleti bir kaç genel vergi ve ulusal güvenlik konusu dışında görmek istemiyorum. Benim de devlet anlayışım bu. Yerel yönetimi de görmek istemiyorum. Tabi ki hayal her birisi. Hele ki tüm dünya daha da merkezileşirken tamamen ütopya. Devletlerin merkezileşmesini de güvenlik endişeleri sebebiyle anlıyorum. Ama napalım hayal de mi kurmayalım.
Gerçeklere dönelim. Kredi kartı çıkaramıyorum, devlet ensemde. ahahahah. Damardan devlet almışım o derece. İşe giremiyorum.
Stajımı yapacak avukat bulamadım yahu. Bak bu da güzel hikaye. Bir avukatın yanına gittim imza almak için. Kamu avukatlığına başvuracakmış, malum devlet işiymiş. Gülmek ve sinirlenmek. İşte hayatımın özeti. Teşekkür ettim. Bu ülkenin yahudisi oldum. Tanıl Bora'dan linç dersi aldım ben. Yaşamak da başka seviyeymiş.
Kolumda kod 37, elimde fişlenme belgesi.
Hadi güleyim ama sinirli joker gülmesi. Delirmek. Delirmek güzel iş.
Yıl 2016. Aylardan şubat. Odama hala görevde olan bir meslektaş geldi. Oturup muhabbet ettiğim bir arkadaşımdı. Elinde bir kağıt. İsimler yazıyor bizim dönemin. Bazılarının karşısında tik işareti var. Dedi ki dernekten arkadaşlar şunu yapmamı istedi ama ben bunu yapamam, bu şerefsizliği yapamam dedi ve kağıdı yırtıp attı. Kağıdın yırtılmadan önceki halinde tikli olan 7 arkadaştık. 7 arkadaş aynı listeyle ihraç olduk. O zaman gülmüştüm. Bu adamlar delirmiş dedim o arkadaşa, ama hakimlik teminatı var dedim. Sinirlenmemiştim. Komik gelmişti. Çok komik. Neye göre "cemaatçiydim" ki ben. Kime göre? Akademide İyuk'ta yapılan saçma salak değişiklikleri eleştirdiğim için mi? (Cemaatçi diye önceden belirledikleriyle oturup muhabbet ettiğim için mi?)
Dönemde canciğer olduğum arkadaşlarım beni fişledi sayın defter. Düğünlerine 1000 km yol yapıp gittiğim adamlar beni tiklemiş. Mahkeme arkadaşlarım tiklememiş, çünkü mahkemede hukuki olmayan hiç bir yorum yapmadığımı biliyorlardı. Eeee dernek üyesi de değildik. Reddediyordum dernek, cemaat ya da bilmem ne ise işte. Hakim adam hele ki bu ülkede tuttuğu takımı bile açık etmemeli. Evet özgürdür kişisel alanıdır eyvallah. Ama bizim ülkemiz normal bir ülke mi? Böyle düşünüyordum. Bu düşüncemi açıkça odamızda AKP milletvekili listelerini değerlendirip arkadaşlarını arayan eski AKP ilçe başkanına da söyledim. Burası yeri değil dedim. Dedim de ne oldu amk. ahahahah. Kredi kartı çıkaramıyoruz. Hayatımın içine edildi. Ahahahah. Hakimlik yalakalık yeri değildir. Yalakalık yapacak adam hakim ya da savcı olamaz güzel kardeşim. Gitsin avukat olsun, para için yapsın yalakalığını. He onu da yapmasın. Onurlu bir avukat yapmaz çünkü. Ama hakim veya savcının mesleğinin olmazsa olmazı.
Yüzlerine sormak isterim: sevgili H., Sevgili B., Sevgili A. Sevgili S., beni neden tiklediniz la? Hangi sebepten? cemaatçiler gibi sürülen polisler hakkında olmadık karar mı verdim? (O da başka saçmalıktı, o hakimler de başka bir salaklık içinde geziniyorlardı.) Bırakın cemaatçiliği ağzımdan günlük siyasete dair tek kelime çıktı mı acaba? Ben o zaman haberleri takip etmezdim. Takip ettiğim tek gazete resmi gazeteydi. Ulan beni neden tiklediniz? Değdi mi? Çoğunuz 4-5 yıl önce başkan oldunuz? Değdi mi? Hayatımın içine sıçıldı.
Toparladık elhamdülillah.
Kara çalı bana aman vermiyor ki amk.
Peşini bırakmıyorlar ki insanın. Saçma sapan bir kredi kartı meselesi nereye getirdi beni.
Joker kahkahası.
Dolduk, bazen bardağın kenarından biraz dökmek gerekiyor. Yoksa bardak taşacak, taşana yazık olacak. Taşmasın bardak diye ara sıra döküyoruz kenarından.
Beni bu dökülenler yüzünden bağışla sayın defter.
Yazmak gerekiyor uzun uzun.
Yürüyorum dikenler üstünde.
Dilekçelerde görüşürüz.
Vesselam.
4 notes · View notes
kalopsiaha · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu hikâyeye kalbim acırken başladım. Yastaydım. Hâlâ yastayım aslına bakılırsa ama beni bu huşu dolu hayattan çekip koparan tek şey beyazın serüveni oldu. Kapıyı kapatmama izin verdi.
Bir savaştan yaralı çıkmıştım. Ütopya yaratmak istedim.
Ellerim kesilmişti. Tutunmak isedim.
Korkmuştum. Güvenmek istedim.
EK kalbindeki cenneti sundu bana. Nolan tutunacak bir dalım olduğuna inandırdı. Luka ona daima güvenebileceğimi gösterdi. Onlar yazdığım sayfaları süsleyen kelimelerden ibaret değildi. Hayat onlardaydı.
Ve Pan... O benim panzehrim.
3 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years
Text
Tumblr media
SONSUZLUK VE ZEYNO’NUN BİLİNÇALTI
(Zeyno bu yüzyılın neresindedir, bilmiyorum Onu kaybettim bu kalpsiz yüzyılın içerisinde Ama eminim ki ayaklarını suya sarkıtıyordur şu anda Bu onun için sonsuzluk kadar güzeldir)
bunlar yazıyordu çocukluğundan gelen ve henüz düş hakkı kullanılmayan bir mektupta
“anlar ve sonsuzluk” tan bahsediyoruz o sırada Zeyno, Zeyno’nun elleri ve ben
anlar sonsuzluğun parçacıklarıdır diyorum veya sonsuzluktan düşen parçacıklardır yeniden eline alıyor mektubu, kokluyor “bir de” diyor Zeyno, bir de; sonsuzluk bir şiirin içinde koşan ölümsüz atlardır
sonra gözleri doluyor ve ağlamaya başlıyor birden çünkü hatırlayış ırmağından geçiyoruz bir salın üstünde anımsamıştı kendisinden söz edildiğini uzak şiirlerin birinde “kim bilir hangi yüzyılda ayaklarını suya sarkıtıp yıldızları izliyordur şu an” diye yazılmıştı son dizelerde
öyle yazılmıştı ve kaybolmuştu yüzü o gün uğramamışlardı Zeyno’ya yüz ifadesi işçileri ve atlar öyle çok koşmuşlardı ki ah o ruhsatsız atlar, anlamın hızlı koşucuları!
insanın içine yağmur yağıyor böyle olunca gelip yanımıza oturuyor tanrı taklidi yapan zaman zaman; o kirli kumaş yıkandıkça daha çok kirlenen
kuşatılmış sokakların arasından geçiyor ırmak biz sulardan sesler toplayan o salın üstündeyiz; Zeyno, Zeyno’nun bilinçaltı ve ben farkında değil, ayakları ve kalbi suya değiyor
az sonra eskimiş evlere götürüyor bizi ırmak pencerede bir kadın begonvillerle konuşuyor hemen dibinde yaşlı bir çocuk duvara dayanmış kadın çocuktan yarım asır büyük hem kadına bakıyor hem de duvara dayanmış ben yosunlarla kaplı bir kayaya dayanmaktayım Zeyno sırtımda taşıdığım bıçak izlerine dayanmakta bütün bunlar gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır
bütün bunlar, ah! hikâyenin başkenti olmalı avuçlarımızda taşıdığımız şu ütopya bütün bunlar sevgi diyorum Zeyno’ya önce gülümsüyor sonra mektubu elinden fırlatıp; ya onlarınki diyor, onlarınki ne! öfkeleniyor, öfke yakışıyor ona
kapıları kırıp; postalları, kar maskeleri ve silahlarıyla girmişlerdi içeri bir baba bağırmıştı: kızımı öldürdü! kızımı öldürdü, kızımı öldürdü! kızımı öldürdü! herkes gördü ama kimse görmedi kızları katledilen babalar artık bağırmaktan yapılmıştır kızın saçlarında son bakışa yüklenmiş bir hoş çakal ve kısa cümleler kurmak için kullanılan çiçekler uçuşuyordu
(Lütfen galoş giyer misiniz?)
(Dilek, ölüm, katiller ve galoş)
öldürmek! buydu onlarınki
sonra şuydu: kin ve nefretin saltanatı! insan kavramını parçalayacak bir güce sahip oldukları için tanrıya şükredenlerdir onlar
Zeyno’nun göğsüne ağrı giriyor “hatırlamaktan” sulara karışıp giden mektubun arkasından bakıyor sonsuzluğa karışıp giden sesleri ıslanmış mektubun kim bilir hangi yüzyılda zaman bükücü bir şair karşılayacaktır onu
Metin Akdeniz
7 notes · View notes
Note
ben ismi şey sanmıştım umut bitti gezegeni diye bir şey var ve o ütopyaya yakınız, yakında oradayız gibi
yok yok öyle bir gezegende yok ütopya da yok maalesef.. hayirli sahurlar :)
2 notes · View notes
mem-4 · 2 years
Text
Toplumların yükselişi ancak sınıfsal mücadelenin egemen güce karşı başkaldırısıyla başlar. Bu çerçevede proleteryayı oluşturan kitlenin birlikte hareket etmesi, azınlık egemen gücün de sonunu getirecektir. Yıllarca görmemezlikten gelinen ve her platformda aşağılık duygusuyla desteklenen eğitim programları, bilinçli olan bireyi bir derecede baskı altında tutmaktadır. Toplumların birlikte ve adalet içinde yaşamasına olanak sağlayacak bir devlet düzeninin ancak bir ütopya olacağının bilincindeyiz. Amaç asgari düzeyde de olsa; sınıflar arası eşitsizliği gidermek ve tolumsal uzlaşmayı sağlamaktır. Burda yeni yaşamın da parametreleri ortaya çıkmaktadır. O da şudur ki sınıfsal mücadelenin güç ile yoğrulmasıyla varoluş gerçekleşecektir.
13 notes · View notes
doriangray1789 · 7 months
Text
ÜTOPYA 2023 UYANIŞ......1 hem whatever hem dreamer hem de milky way'e de hitap eder bu yazı.... İnsanlık için büyük uyanışın vakti geldi. sen ve ben bu dünyada bir misyonu baslatmak için seçildik. sen bir süredir kendi çapında bir misyonun öncüsü oldun, seni anlamadım, ya da biraz anladım, ben uyudum. simdi ben de uyandım, ama önce sahibim uyandı ve güç kazandı. rüyalarım güç kazandı, akıl kazandı. gerçekleri görmeye başladım. etrafımda beni anlayanlar ve anlamayanlar oluştu. bilinçlendikçe sevdiklerimi kaybettim, başkalarını buldum. bunlardan biri de sensin, dostum, ve en önemlisi dünyanın dostu. sen, ben kalmayacak, hepimizin bir yarısı aynı olduğu için. kafayı yedi dediler, diyecekler, onlar da yakında aklın yolunu bulacaklar. manyak diyenler önce sana hayranlıkla bakacak sonra da senin ve bütünün bir parçası olacaklar. hayati rakamlarla açıklayanlar da, körler de, kör olmak isteyenler de, kendinden kaçanlar da, bağımlılar da aynı bilince sahip olacaklar. iletişim insanın arasında var olacak ve dünyanın bir ucu öbür ucuyla görüşecek, her dil aynı şeyi söyleyecek. teknoloji insan sömürüsü ve dünya sömürüsü yerine ortak bilinci yaymaya kullanılacak. sen de gördün, görmüş olmalısın işaretleri, kendini bilmez bana "kendinden kaçiyorsun" dedi. tanımadığım kişilerle bakıştık, ikimizin de sahibi birbirini tanıdı, leb demeden leblebi gibi anlaştık.kul, köle olmayıp kendin oldugunda tüm güce sahip olacaksın. Zaman İnsanlığın aleyhinde giderken bizleri ikame edecek gelişimler oluyor teknoloji çagındayız. bunalım çagındayız, sistem çökecek diyenler yalan söylüyorlar. sistemler birbirini heckledi ve çoktan çöktü, biz insanlığı yeniden yapılandıracağız bir daha çökemeyecek şekilde bilinç hakim olacak. senin ve benim aklım tüm insanlarda olacak. herkesin aklı bir düzeyde olduğunda tüm insanlar çözümler karşısında bir düşünecek, iyiyi düşünecek, kendini düşündügünde başkasını ve herkesi düşünmüş olacak. cami, kilise olacak, çan da minare. yoga namaz olacak, büyük kitaplar da bir olacak. taptığının kim oldugunu önce sen anlayacaksın sonra da ben. anladığında niye yaşadığını da anlayacaksın. o sırada ben ölümü düşünüyordum. simdi ben de uyandım, dimdik ayaktayım ve senin gibi düşünüyorum, aklın yolu birdir. hepimiz bir olunca herkes bir olacak. dünya gülecek. düşmanlarına dikkat et, köpekler tehdit altında ısırır. yılanlara dikkat et, işlerine gelmez, onlar yola gelmeden. okuduğuna, seyrettiğine çok dikkat et. karanlıklardaki yapıtlarda da kendini görebilirsin. sahibin sana sesleniyor. kulak ver ve dinle. sende, bende ve herkes de aynı bilinç var. milyonlarca yılda kurulanın senin için en doğru olduğunu biz görüyoruz. acz içindekiler tartışırken sen doğruyu biliyorsun, sana fal baktırmaya gelecekler, hayran olacaklar. çok kısadır, kendini ayıran güç herkes de oluşunca değerinin olduğu zamanları ararsın. uyanış vakti geldi.
voltran ekibi insanlık adına dünyaya ışınlar MÜZİK-The Cure - Burn (The Crow) 
youtube
ÜTOPYA 2023...........2 NEW HOPE
rüyadan çıkıp gerçek olan kabusa uyanmaktır en beteri, huzurlu bir uykuya dalmayı isterken... doğru veya yanlış kavramlarının olmadığını farkedip, sadeceolması gereken'in olduğunu farketme durumunda kaldığında; kendi kendini, kendine teslim etme sürecinin başlangıcını yaşayacaksın.... "uyanış imparatorluğu hükmü gereği yalancılar sonsuza kadar uyutulacak..." brakisefal (kısa kafalı) ve dolikosefal (uzunkafalı) kafalar uykuyla uyanıklık arasında kaç basamak olduğunu soracak olursanız, bir insan ömrü diye cevaplanabilir. edinilen her tecrübe bir uyanış basamağı sayılabilir. tanıştığınız her yeni insan, her tekrar, her öğrenme, her hatırlama yeni bir uyanış basamağıdır. “ve çocuğun uykusu böyle başladı çünkü yeni bir çocuk uyanacaktır” gelmiş geçmiş bütün kalburüstü trilojilerde halkımıza sahte kahramanlar, uzaktan hoş görünen tırsak, fare ruhlu don kişot taklidi tiplemeler yutturulmaya çalışılmıştır. star wars'in luke'u, matrix''n Neo'su, Yüzüklerin efendisinin frodo'su yada Polat alemdar değil.. sensin sen, kendinin kahramanı sensin, kişinin kendi kendisinin efendisi olması kendini gerçekleştirmesi önemlidir maslowun ihtiyaçlar hiyerarşisi'nin son basamağı... kendini aşıp gitmek, potansiyelinin dibine vurmak, coşmak, ele güne "hoca sen olayı aşmışsın, yemiş bitirmişsin!" dedirtmek..kendilerini gerçeklestiren insanların genelde geniş bir spektrumları ve dalga boyutları karşısında varlığın pek çelimsiz kaldığı bir auraları bulunmakta, bu çerçevede entelijans markajinın içinde daimi yer teşkil etmektedir.kişi ideal benliğiyle tam olarak birleşince kendini gerçeklestirmiş sayılır. YARIM KALMIŞ İNSANLARI DAHA ÖNCE YADIM... söz konusu şey, kişinin ne çıktığı değil, kendi görmek istediği değerleri, gücü, statüyü, potansiyeli kendi değerlendirmesiyle tamamlamış olmasıdır. kendini gerçeklestirmis insan gördüm mü? ben dahil henüz yoooooo.....ama insanın olabileceği herşeyi olma arzusudan sa maslow'un deyişiyle "insan ne olabilecekse o olmalıdır." sözünün karışımını gördüm..."Her damla kendini tamaladığında damlar" derler buda Karl marx’ta ki insanın kendini gerçekleştirmesi, ancak üretmekle mümkün olur.tezine yaklaşır... marx’ın, din konusundaki görüşlerinin temelinde feuerbach’ta yatar. marx da onun gibi, tanrının insanın içinde olduğuna inanır, kendi yaratıcı potansiyeli, insanın özüdür. marx’a göre insanın emek sürecinde bulunması, yani çalışması ve üretmesi, kendini, kendi özünü gerçekleştirmesidir. marx’da insan, emeği aracılığıyla hem dünyayı hem de kendini değiştiren bir öz-yaratıcıdır. insan, doğal bir varlık olarak kendi gereksinimlerini karşılamak için üretimde bulunur ve bu sırada doğadan yararlanmak için onu değiştirir. bu aşamada ürünler henüz meta haline gelmemiştir, alınıp satılacak mallar oldukları için değil, işlevleri nedeniyle üretilirler. yani henüz değişim değeri değil, kullanım değeri için üretilirler.
insan, üretim sürecinde aynı zamanda toplumsal bir varlık olarak kendi türleriyle de ilişkiye girer. sonuçta üretim sürecinde hem doğayı, hem kendini değiştirir. insan, aklını ve yaratıcılığını üretim sürecinde ve toplumsal ilişkilerde kullanmaya ihtiyaç duyar. yani kendi aklının ve yaratıcılığının, diğer insanların akıllarını ve yaratıcılıklarını güçlendirmesine ihtiyacı vardır. böylece kendi yaratıcı özünü gerçekleştirmiş olacaktır. ama sınıflı toplumlarda bu emek başlangıçtaki niteliğini yavaş yavaş yitirmeye başlar. kapitalizmde artık ürünler kullanım değeri için değil, değişim değeri için üretilir. insan, ihtiyaç duyduğu şeyleri üretmez, emek gücünü sattığı için bu ürünler ondan bağımsız şekilde varlıklar haline gelirler ve insan bu şekilde kendine yabancılaşır. görülebilir olan dünya bana dar geliyor; ben, ben olmak ve kendimden vazgeçmeden başkaları da olmak istiyorum, ancak kendi benimi gerçekleştirirsem hepsi olacağım.
youtube
insanın içini tırmalayan iki temel şey var sanırım. aidiyet ve mülkiyet. kendi varlığı için de aynı şeyleri hissediyor içinde. hem birisine ait olmak hem de kendisine sahip olmak istiyor. ama aidiyet mülkiyetten vazgeçmeyi gerek kılıypr. mülkiyet ise, ait olma duygusunu yaralıyor.
kendi olmakla, birisiyle birlikte olmak edimleri arasında kesin bir çatışma var. çünkü kimse kendiniz kadar sizin kendiniz olmanızı istemiyor. varlığımızla diğer varlıklar arasında kalan "dışarısı" insanın kendisini gerçekleştirmesini zorluyor.
çünkü insanın binlerce türden gözü var. hisleriyle, bakışlarıyla, hazlarıyla, istekleriyle; hep dışarıyı yokluyor. halbuki kendisini gerçekleştirirken, özgür ve yalnız olmak istiyor.
insanın kendini gerçekleştirmesi, ütopyadır. insan hayatı bu ütopya üzerine kurulur. buna varma hedefi üzerine. her şeyt bunun çalışmasıdır.
4 notes · View notes
suedasu · 1 year
Text
Bir şeyler yaşandı ve bitti hadsizce...
Yüreğimin yangınını açıklamaya yetmiyor ,yetmeyecek hiçbir lafız.
Kursağımda düğümlenen her uhte için bir çizik daha atılacak kalbime.
Kendime kurduğum o ütopya yıkıldı artık,bir enkazın dibinde kaldı umutlar.
Ve ben tüm bu yaşananlara rağmen vazgeçmedim hayal kurmaktan, hayallerim yaşatırdı beni ıssız gecelerin sessizliğinde.
Gidene kızmamalı,kalana üzünülmemeliydi..
Çünkü hepimiz gidiyoruz bir gün birilerinin hayatından veyahut kalıyoruz ardınca...
Kalman için son bir defa...
A.s.ç'
3 notes · View notes
muratmesutfan · 2 years
Photo
Tumblr media
Hasbelkader fukara kelimelerimden olma cümleciklerimin doğurduğu manaların sığıştırıldığı bir kitabım olduğuna göre; Bir kitaptan fazlası değilim. Say ki bir kitap okudun ve bitti. Artık o kitaba sarıldığın günleri uyut ve dindir içindeki fırtınaları ki, kimse (aşk) uyanmasın. Nasıl ki adam için Rüveyda'ya Mektuplar'ın Rüveydası bir hayal, bir ütopya idi. Senin için de Murat öyle olsun (öyle kalsın demiyorum!) Bu kadarcığım. Bir kitabın iki kapağı arasında, Issız bir Murat..
Murat Mesut
11 notes · View notes
marcelinesw0rld · 1 year
Text
Lisede öğrendim kurduğum hayallerin adını: "Ütopya" deniyormuş. Anlatıldığında hiç yabancı gelmedi sadece adını bilmiyormuşum. Yatağa girdiğimde veya canım sıkıldığında, otobüste, okulda, sokakta ne zaman kötü bir şey yaşasam hemen yaşadığım şeyi baştan tasarlarım. İçinden kötü insanları, kötü anları çıkarıp alırım. Yerine güzel anlar ve iyi insanlar koyarım. Biliyorum bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. O anı zaten yaşamış ve zaten kötü hissetmiş olacağım. Fakat benim küçük ütopyam beni daha iyi hissettirecek. O kötü anı en az hasarla atlatacağım.
Tumblr media
3 notes · View notes