Tumgik
#neyse isteyen gitsin
cayyas · 5 years
Text
Tumblr media
Avm'de ezanı beklerken oturdum çay içiyorum namaz kılıp sinemaya gidicem, çünkü namazı sinemaya göre ayarlıyoruz o'lum, ne sandın. 15 dakka önceki seansa girsem film 3 saate yakın, ikindi topuklayacak. Bu vatandaş geldi sandalye boş mu dedi, dedim boş alabilirsin. Yok! Birisi var mı gelcek boş yer yok da! Otur otur kimse yok dedim, bi çay söyledi kendine, dedim bana da bi çay getir, çayımı içtim kartı aldım gittim kasaya, bi çay mı abi dedi, ne bi çayı, ben 2 tane içtim, şu masaya gelen arkadaş da tanımıyom ama o da bi çay içti onun çayını da al dedim, kasadaki çocuk güldü düz 10 lira aldı. Dedim hadi hayırlı işler. Tamam tanımıyo olabilirsin, ben de tanımıyom ama öyle benim masaya oturcan! çaya para vericen! yeak yea.. ت
62 notes · View notes
sessizlikguncesi · 3 years
Text
Bugün bir kadın geldi. Bizim burada yasak falan dinlemez insanlar bilirsin. Neyse çok çok uzaktan akrabamızmış. Hayatımda ilk kez gördüm. Olmadık şeylere aşırı yüksek sesle kahkaha atıyor. Bir gariplik var diye düşündüm, kim olsa aynı şeyi düşünürdü.
Ramazan fitrenizi bana verir misiniz diyormuş. Böyle şeyler istenir mi bilmiyorum fakat sebebi buymuş. Annem her şeyin yolunda olup olmadığını sordu kadına. Kadın birden ağlamaya başladı. Maddi zorluk içerisinde olduğunu ifade etti. Kadın gittikten sonra esas hikayeyi öğrenebildim. 
Eşi ile hiç sevmeden evlenmişler. Birbirlerine tahammülleri yokmuş. Evde kavga gürültü eksik olmazmış. Sonra eşinin hayatına başka bir kadın girmiş. Kazandığı üç kuruş parayı eve getirmeden sevgilisiyle harcıyormuş. O dönemler büyük oğlu ergenlik dönemindeymiş. Durumlarla ve sorunlarla mücadele etmeye çalışmış fakat ne mümkün. Bir gün kadını annesinin evine çay içmeye gitsin diye ikna etmiş. Annesi gider gitmez de kendisini asmış. Oracıkta ölmüş. Kadın eve gelince oğlunu ipten kendisi indirmiş. Herkes anneyi evden gittiği için suçlu bulmuş, hatta cenazeye bile almamışlar ama bir şekilde oğlu toprağa verilmeden önce bir kez daha görebilmiş. Oğlu öldükten sonra kalan iki çocuğuyla beraber baba evine dönmüş. Orada istenmemiş, yediği bir lokma ekmek gözlerine batmış. Güç bela 2 sene anne babasıyla kalsa da eşinin evini buradan daha katlanılabilir bulduğu için geri dönmüş. Eşi artık neredeyse hiç eve gelmiyormuş, gelse de sadece sorun çıkarıyormuş. Devamlı alkol kullanan bu adam bir gün trafik kazası yapmış. Şimdi yürüyemiyormuş, artık hiç yürüyemezmiş de zaten, doktorlar öyle demiş. Adamın gelir düzeyi düşünce sevgilisi terk etmiş. Kadın da adamın bakımını üstlenmiş. Evden kurtulmak isteyen kızı bulduğu ilk adamla evlenme kararı almış. Kızının evliliği de şimdiki hayatından pek farklı değilmiş ama o başka konumuz. Ortanca çocuk var bi’ de. Eli ekmek tutacak yaşa gelir gelmez çalışmaya başlamış. Ne kazandıysa annesi içinmiş. Bir kış vakti işten çıkarılmış. Evde yakacak odun kömür ve bunları alacak para olmayınca ormandan saklı saklı ağaç kesmiş. Dönüş yolunda jandarma bunu yakalamış. Meğer bu önemli bir suçmuş. Çocuk hapse girmiş. Ne kadar hapiste kaldı bilmiyorum şimdi. Çıktıktan bir süre sonra da askere gitmesi gerekmiş. Gitmiş. Haliyle artık eve para girmiyormuş.
Kısa ve aptal Türk dizisi senaryolarına benzeyen bu özetlemeyi ilk duyduğumda kadına üzülebilmek için çok çabaladım. Başaramadım. Kendimi vicdanı körelmiş gibi düşündüğümden biraz suçluluk hissediyorum sanırım. Kadının gördüğü psikolojik şiddetin haddi hesabı yok. Oğlu intihar ediyor, kızı kaçıyor, diğer oğlu yaşamak zorunda kaldıkları bu hayat yüzünden hapse giriyor. Kadın sürekli mağdur, sürekli kurban, sürekli gözü yaşlı. Yaşadıkları kolay demiyorum. Tüm kabahat de elbette kadında değil, bunu da biliyorum. Çok öfkeliyim. En büyük öfkem, kadının bu kadar çaresiz hissetmesine sebep olan ailesine, komşularına, topluma. İşler bu raddeye gelene kadar susmak, oturmak, kaderdir kabul edilir diye düşünmek bana hiç mantıklı gözükmüyor. Benim yapamayacağım, hiç kimsenin de yapmasını istemeyeceğim bir şey. Abla ceketini alıp çıkamadın mı? En fazla ölürdün. Şimdiki yaşadığın hayat mı? Şu ana kadar yaşadığın hayat mı? Çıkıp gitsen yaşamak için bir umudun olurdu. “Ben bu hayatı reddediyorum” diyecek cesareti bulamadığın, hatta bunu aklından bile geçirme ihtimalini gözetmediğin bu düzene yazıklar olsun. 
4 notes · View notes
vishnyasoju · 4 years
Note
Bende özgür irade olduğunu sabunanlardanım ve sana da celal şengöre de şaşırdım yani cidden bu kadar özgürlüğe düşkün olup özgürlük için savaşılmasını söyleyip nasıl özgür irade yoktur diyebiliyorsunuz?
Yine başa dönüyoruz -palmface-
Bak güzel kardeşim bahsettiğimiz konu önüne konulan iki şeyden birini seçmen kadar basit değil. Tamam sen o iki şeyden birini seçiyorsun da seçenekleri sen oluşturmuyorsun vs vs neyse anlatamadım ama anlamak isteyen de gitsin araştırsın yormayın beni
15 notes · View notes
kolej-postasi · 3 years
Text
KAÇINILMAZ BİR ÖZELEŞTİRİNİN SATIR BAŞLARI
Tumblr media
Yazmayalı uzun zaman oldu; gerçi bu uzun beş yıl zarfında bazı uzun kalem tecrübelerim olmadı değil. Ta ilk gençlik yıllarından beri pekâlâ gayet güzel romanlar yazabileceğime dair naif hayaller besledim durdumsa bu hülyâyı kuvveden fiile geçiremedim. Neyse ki bu defa ikisi düpedüz romana benzer, biri otobiyografik unsurlar taşıyan üç taslağı tamamlamayı başarabildim.
Şu esnada Corona kısıtlamalarından fırsat buldukça marangozluk ve leziz kitap okumalarıyla hemhâlim.
Son beş yılda herkesle birlikte önemli olaylar yaşadım. Siyasi ve toplumsal büyük depremler geçirdim, etkilendim ve yeniden düşünmek için fırsatım oldu. Şimdi değişen ve değişmeyen şeyler hakkındaki bazı tespitlerimi sizlerle bölüşmek istiyorum.
Fikir dünyamda iz bırakan dalga Ülkücülük oldu. Karşılıklı şiddetin çok kan döktüğü yıllarda, önemli bir arkadaş çevresinde ‘Kültür Milliyetçiliğinin’ daha kalıcı ve doğru bir yön olduğu fikri gelişmeye başladı bende. Cemil Meriç, Erol Güngör, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabri Ülgener gibi hâlâ önem verdiğim düşünürlerin açtığı çığırı önemsedim; bu çığırda kendimi ifade edecek önemli argümanlar buldum ve hâlâ bu fikri çığırda sabitkadem olduğumu zannediyorum.
Gazete yazarlığı, zihni hayatımda süratli değişkenliğe yol açacak oynak ve güvenilmez bir zemin oldu. Yazı hayatımda bir angajmana girmemeye, “kendim gibi” kalabilmeye emek verdim. Yazdıklarımın “gazete politikası”nı yansıtmaktan ziyade şahsi görüşlerimin ifadesi olmasına itina gösterdim. Bunu bir yere kadar başarabildimse de son derece sert, hızlı ve sivri köşeli politik gelişmelerden ne kadar yıprandığımı, savrulduğumu sonraları anladım.
“Ülkü Ocakları Derneği”ndeki sıradan üyeliğim dışında üniversitedeki meslek hayatım ve yazarlığım müddetince herhangi bir kuruluşla resmi bağım olmadı. Yazdığım gazete ise resmen değilse bile “alenen” bir cemaatin sözcüsü durumundaydı. Hayatımın en büyük hatası, cemaat angajmanlı bir gazetede fikren hür ve müstakil kalabileceğimi varsaymak olmuştur. Ben bunu başardığımı zannediyordum; dönüp ardıma baktım ki...
Kalemimi başka vadilerde de işletebilir, hatta çok daha iyi bir seçenek olmak bakımından hiç yazmayabilirdim de... Hatam yazmayı seçmek oldu. Vaktiyle bana hatırşinaslık ve nezaket gösteren insanlara vefa göstermeyi önemsiyordum. Bu vefa duygusunun, çok kritik bir eşikten sonra nasıl düpedüz “Saflık” ve “Enayilik” noktasına dönüştüğünü de öğrendim. Acı bir şeydi...
Ve asıl mesele, asıl dramatik viraj. Ülkeyi ve toplumsal huzuru altüst eden fitne-fücur fırıldakları esnasında gazete yöneticilerinin birer ikişer yurtdışına “tüymeleri” beni uyarmalıydı. İtiraf ederim ki uyanamadım. Gazete sayfalarında gayet demokrat ve liberal görünenlerin meğer gizli ajandaları, kağıt üzerindeki iş arkadaşlarımın meğer sahte yüzleri de varmış. Saflığın bu derecesi elbet karşılıksız bırakılamazdı ve bunun cezasını çok ağır ödedim, ödüyorum.
Yazıyla uğraşanlar bilir; şehvet-i kelâm diye bir budalalık türü vardır. Bir de “nükte yapma hırsı”. Yazarlık hayatımda bu iki benlik girdabına kapıldığım zamanlar, bu “şevkle” incittiğim insanlar, zedelediğim şahsiyetler oldu ki bunlar meyanında Reisicumhurumuz ve sayın Devlet Bahçeli de var maalesef. Bunlar bir yazar için zihinde iyi tatlar bırakan şeyler değil; şimdi hatırladıkça hicab ediyor, kendilerinden helâllik diliyorum.
Fetö’nün bir terör örgütü olduğuna ancak, o mel’un 15 Temmuz darbesinden sonra görebildim ama çok geçti. Olup bitenlerin hemen ardında, kökü ve ucu Atlantik ötesine doğru uzanan, mahiyeti belirsiz, gölgeli insanlardan müteşekkil yarı mistik, alçak ve yılan gibi dessas bir örgüt vardı. Devletin içine yuvalanmış her seviyede binlerce bürokratın varlık sebebi darbeden sonra su yüzüne çıktı, komplo âşikâr oldu.
Fetö’nün en büyük fenalığı, yargı kararlarına da yansıdığı gibi, ne yaptığını gayet iyi bilen fesat yönetici ağabey ve imam takımı dışında binlerce masum ve samimi insanın hayatını karartması olmuştur. Bu insanların dramlarıyla her yüz yüze geldiğimde bu deniz anasını andıran paralel örgüte lânet okudum. Mahalli tabirle, “Allah karartılarını kaldırsın!” diye ilenmekten nefsimi men edemedim.
Kendini bir “Sivil toplum hareketi” diye takdim eden Fetö, tam aksine bütün kurum ve birimleriyle devleti sinsice ele geçirme hesabı yürüten ikiyüzlü ve tehlikeli bir örgüt. Kibirli, dünyaperest, çıkarcı, faydacı ve zalim bir şer şebekesi. Meşru devlet ve hükümet uzuvlarına karşı riyakâr tuzak tertipleyip, Türkiye’yi bazı dış güçlerin hesabına yeniden dizayn ederken suçüstü yakalandılar. Atlantik ötesinden keramet umanlar kötü yanılıyor. O cerbezesine güvenen ağlak adamın ve avânesinin artık bu topraklarda geleceği yok. Dış mihrakların pençesinde bir avuç gafil rehine durumundalar.
Peki, şimdi neredeyim? Türkiye ile ilgili hassasiyetlerimde büyük bir değişiklik olmadı. Her Türk, anasından biraz milliyetçi doğar ve milliyetçilik kavrayışı zamanla biraz dönüşürse de Gasset’in hükmünden kurtulamaz. Ünlü filozof şöyle demişti: “Bize gelince, durum pek farklıdır: Millî endişelerden uzaklaşmak isteyen her İspanyol günde on kere onların ağına düşecek, sonunda anlayacaktır ki, Bidasoa ile Cebelitarık arasında doğmuş bir insan için, bir numaralı, dört dörtlük, kaçınılmaz mesele İspanya’dır”.
Zihnimde bir kekrelik; aldanmış, enayi yerine konulmuş olmanın verdiği acı bir tatsızlık ve derin bir hüzün. Örgütün güya beyin takımı ve prensleri batı ülkelerinde safa sürerken, ülkesine güvenip evinde kalan bir avuç aldatılmış insan vicdan ızdırapları içinde. Pişmanlık mı? Evet! Özür mü? Elbette!
Peki, okuyucudan ve hasbetenlillah sevenlerimden de özür dileyebilecek miyim? Deneyeceğim: Özür dilerim ey okuyucu. Eğer hâlâ merak ediyorsanız, ara sıra buralarda olurum muhtemelen... Huz mâ safâ, dâ mâ keder demiş şair: Hoşuna gideni al, sevmediğini bırak gitsin.
OCAK 5, 2021 | ahmetturanalkan.com
AHMET TURAN ALKAN |  KAÇINILMAZ BİR ÖZELEŞTİRİNİN SATIR BAŞLARI
Tumblr media
0 notes
tavsiyebizdenn · 5 years
Text
Peaky Blinders 5. sezon Hakkında Bilmeniz Gerekenler!
Tumblr media
https://www.youtube.com/watch?v=SRE5pZwNyrw Peaky Blinders, sezon 5 neredeyse geldi, bu yüzden kendinizi hazırlamak için, ilk bölümden yoğun bir şekilde süren kısa bir fragmanın yanı sıra, şu anda okuyabileceğiniz ilk bölüm hakkında bir spoiler incelemesi yaptık . Şov, 2017'de bugüne kadarki en güçlü pistlerden biriydi. Dördüncü seri, Shelby klanını mafya babası Luca Changretta'ya (Adrien Brody) karşı karşıya görüyor.İLGİLİ HİKAYEPeaky Blinders filmi: destansı 2. Dünya Savaşı finali Büyük bir kayıp olan Bar ( RIP John Shelby ), Tommy ve eşi büyük ölçüde çetesiz savaştan çıktı, bu BBC'nin aynı zamanda dördüncü ve beşinci serileri de devreye sokması nedeniyle şaşırtıcı değildi . Dahası, yaratıcı Steven Knight şimdi altıncı ve yedinci seriyi planlıyor, yedi seri dizinin sonunu işaretlemesi bekleniyor . “Benim tutkum, iki savaş arasında bir ailenin hikayesini yapmaktır, bu yüzden 1939’da Birmingham’daki ilk hava saldırısı sireniyle bitirmek istemiştim. ," açıkladı. Tabii ki, bu yıl her şey sona erebilirdi, ama şükürler olsun ki Knight gitmesine izin vermekte zorlandı. “Yapmayı seviyorum. Dünyayı seviyorum” dedi . “İlk başta bu seriyle bitirecektik, ama sadece şimdi girecek çok fazla insan olduğunu düşündüm. Durması çok utanç verici.” Knight ekledi : "Niyetim daima 'yi kullanmaktı, bu yüzden sonunda iyi şeyler yapan gerçekten iyi bir adam. “Ve bu yolculuğun nasıl gerçekleştiğini ve neden olduğunu ve Birinci Dünya Savaşı'nın tüm travma sonrası stresiyle başa çıkmayı ve bununla hiç bir zaman ilgilenmediğini bulma. şimdi unut gitsin. ' Bu boyunca onunla kalacak. " Ama şimdiye kadar beşinci sezon hakkında başka ne biliyoruz? Kendine bir viski dökün ve şimdiye kadar ortaya çıkan tüm kilit bilgileri okuyun.Peaky Blinders, En İyi Drama Serisi için BAFTA'yı kazandıDigital Spy GB tarafındanVideo oynatmak
Peaky Blinders, sezon 5 çıkış tarihi: Ne zaman bekleyebiliriz?
BBC sezon beş olacağını doğruladı bu yıl bizim ekranlar isabet üzerinde Pazar, 25 Ağustos at 9 için bölüm 1'in galası .
Tumblr media Tumblr media
Beşinci sezonun prömiyeri 'Kara Salı' başlıklı The Wall Street Crash haberiyle Shelby ailesini bir araya getirecek ve elbette aile işini ilerletmeyi etkileyecek. Ayrıca, Tommy'nin politik kariyeri, Commons Evi'ndeki ilham verici konuşması sayesinde güçlenerek güçlenecek - dolabındaki iskeletler yakında pozisyonunu riske sokabilse de. Bu arada, Tommy'nin politik kariyeri, Avam Kamarası'nda eğlenceli bir konuşma yaparken güçlenmeye devam ediyor. Ancak geçmişinin hayaletleri kısa süre sonra pozisyonunu baltalamakla tehdit ediyor. Neyse ki, istekli taraftarlar başka bir bölüm için uzun süre beklemek zorunda kalmayacak. Pazar günü 'Kara Salı' havalanmasından sonra, ikinci sezon beş bölüm yalnızca bir gün sonra saat 9.30 'da 26 Ağustos Pazartesi günü Banka Tatili'nde yayınlanacak . “Kara Kediler” Tommy için potansiyel olarak yıkıcı bilgi isteyen gizemli bir yeni müttefik sunacak. Rakip bir grup onun için de şiddet içeren bir soruna yol açacaktır. İLGİLİ HİKAYEPeaky Blinders 5 serisi iki gece lansmanını duyurdu Instagram'daki soru-cevaplar sırasında, Finn'i oynayan Harry Kirton, daha önce yılın sonlarına doğru geldiğine işaret etmişti: " Peaky muhtemelen bu yılın diğer ucunda çıkıyor. “Öyleyse, Eylül / Ekim zamanı. Çok heyecanlıyım ve siz de olmalısınız. Finn'in (yeni) mevsiminde büyümesi gerekiyor.” Fakat yine de biraz beklememize rağmen, en azından arkasındaki ekibin iş zor olduğunu biliyoruz, yönetmen Anthony Byrne ( In Darkness, Ripper Street ) Instagram'daki paylaşımları paylaşıyor: Bu yıl büyük bir değişiklik, beşinci seri geldiğinde BBC2 yerine BBC One'da yayınlanacak olmasıdır . " Peaky Blinders , oyununun zirvesinde birinci sınıf bir dramadır ve İngiltere'nin en büyük kanalına taşınması için zamanı geldi. Steven Knight'ın destansı hikaye anlatımı otantik ve tamamen çekicidir ve zevk almasını sağlamak istiyorum. BBC One'da daha geniş bir izleyici kitlesi, "dedi. "Dördüncü seriye ve genç izleyicilerle olan etkisine daha iyi bir cevap veremezdik. Bu hamle, BBC İki'ye yeni dramayı denemek için daha yaratıcı bir boşluk bırakacak." Ancak değişmeyen bir şey, şovun kusursuz tema şarkısı olan Nick Cave'nin 'Red Right Hand'idir. Geçenlerde Birmingham’daki bir soru-cevap bölümünde ( BirminghamLive aracılığıyla ) konuşan Cave, izleyiciye şu soruyu sordu: "Birkaç yıl önce, BBC’de yayınlanan yeni bir gösteri ve açılış sahnesinde kasvetli bir caddede yürüyen bir adam vardı. 1900'lerin başlarında Birmingham, 'Red Right Hand' adlı şarkınıza şarkı söyleyin. Bana, Peaky Blinders'ın bir sonucu olarak müziğinize ve kişiliğinize ilgi duyduğunuzu gördünüz mü? " "F ** kralı Birmingham," diye cevapladı Mağara. “Bu harika bir şov. Ama birçok insan bana gelip 'Ben büyük bir hayranıyım' diyerek müziğimi Peaky Blinders aracılığıyla keşfetti . Ama Birmingham gerçekten böyle miydi?” Adam bağırdı: "Hala öyle."
Peaky Blinders 5. sezon fragmanı: İzleyebilir miyim?
Peaky Blinders'in 5. sezonunun ilk fragmanı indi ve İngiltere'nin Faşistler Birliği'ne liderlik etmeye devam eden Tommy Shelby'in yeni sağ düşmanı Oswald Mosely'yi (Sam Claflin) takdim etti. Prömiyeri beklerken, prömiyer bölümünden zevk alacağınız bir sürü sulu klip , ayrıca daha sonra Split aktris Anya Taylor-Joy'un oynadığı Michael Gray'in (Finn Cole) yeni aşk ilgisine daha yakından bakın . BBC ayrıca , 1 Ocak'ta 2019 drama kayrak için bir fragman yayınladı ve gösteri makarasında birkaç hızlı Peaky peekiyle yayınlandı .
Peaky Blinders 5. sezon oyuncu: İçinde kim var?
Joe Cole neden Peaky Blinders'i terk ettiğini açıkladıDigital Spy GB tarafındanVideo oynatmak Cillian Murphy tarafından bir kez daha Tommy Shelby olarak önderlik ettiği, Joe Cole dışında bir önceki serinin tüm oyuncu kadrosunun geri döneceği doğrulandı . Buna Helen McCrory (Polly Teyze), Paul Anderson (Arthur Shelby), Sophie Rundle (Ada Shelby), Kate Phillips (Linda Shelby) ve Natasha O'Keeffe (Lizzie Stark) ve Aidan Gillen ve Jack Rowan (baba olarak) dahildir. ve oğlu ağır ağırlıkları Aberama ve Bonnie Gold). Gillen aslında yeni bir karakter gibi hissedebilir, Aberama için bir oyuncu sayesinde çok hoş geldiniz. “Üç yıl. Bence dört mevsim bitiminden sonra ayrılmamızdan üç yıl sonra. Doğru mu? Bu yüzden karakterlere saç kesimi yapmak, bıyık yetiştirmek ve yeni bir takım elbise almak için bir fırsat veriyor” dedi. Digital Spy anlattı .
Tumblr media
CARYN MANDABACH PRODÜKSİYON / KAPLAN BOYU PRODÜKSİYON / MATT SQUİRE BBC “Aslında ne hakkında ya da nerede olduğu ve kaza - mali kaza hakkında ne kadar söylendiğini bilmiyorum. Bir yük kaybettikleri göz önüne alındığında, Shelbys için bahis miktarını yükseltti, sanırım. Bunun üzerinden para. “Bu 1930'lar biliyor musun?” ekledi. “Yani biz 1930'lara giriyoruz, sanırım. Her yerde ilginç bir on yıl. Ve, biliyorsunuz, tutarlı var… daha önce giden her şeyle tutarlı olan şeyler var, ama belli ki yapamazsınız. aynı şey tekrar tekrar. " Kate Phillips ne özel bir röportajda onun karakteri için yanındaki alay Dijital Spy , ve kocası Arthur - - onun meydan olarak, Linda Shelby devam edeceğini ortaya "Tommy'nin tarafında bir diken" olmayı "otoriter aile üzerindeki etkisi ". Bununla birlikte, bu Linda'nın ailesini önemsemeyi bırakacağı anlamına gelmez: “Orada hala çok fazla sevgi var, hala paylaşıyorlar ve sanırım bunun tadını çıkarmaya çalışıyorlar. Sanırım onun içindeki Quaker. Onun için gerçekten şaşırtıcı bir çatışma yaratan şey bu; ondan çıkıyor. " Charlie Murphy (Jessie Eden), Kingsley Ben-Adir (Col Ben Genç), Harry Kirton (Finn Shelby), Packy Lee (Johnny Dogs), Ned Dennehy (Charlie Strong), Ian Peck (Kıvırcık) ve şair / müzisyen Benjamin Zephaniah ( Yeremya İsa) da hepsi dönüyor.
Tumblr media
BBC STÜDYOLARI / CARYN MANDABACH YAPIMLARI BBC Beşinci seri için bekleme devam ettikçe, ilk bakışta bazı oyuncu fotoğrafları da düştü.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Açlık Oyunları 'Sam Claflin ayrıca, gerçek yaşam faşist lideri Oswald Mosley gibi gösteriyi katılacak yeni bir film setinde fotoğrafları ortaya çıkan aktör.
Tumblr media Tumblr media
Peaky Blinders Londra galasındaki karakterinden bahseden Sam Claflin, Digital Spy dahil olmak üzere basına şunları söyledi : "Oswald Mosley hala çok genç ve pek çok açıdan deneyimsiz. Ama aynı zamanda Tommy'den çok daha tecrübeli. “Bence ikisinin birbirini yenmeye çalışmak ve birbirlerini kullanmaktan zorlandığını düşünüyorum. Ama Tommy'nin bu seri için özellikle bence çok farklı ve çok farklı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum, Tommy'nin savaşması çok daha fazla. Tommy onun en büyük düşmanı. " Fakat ne yazık ki, Tom Hardy'nin sonunu Alfie Solomons olarak gördük, hasta gangster Tommy'nin dördüncü seriye ihanet edip suratına kurşun sıktı.
Tumblr media
Serinin dördüncü finalinde isim kontrolü yapıldıktan sonra, beşinci dizide Al Capone'u görme şansımız vardı, şimdi Peaky Blinders onunla iş yapıyor. "Bu harika olurdu," dedi Paul Anderson Digital Spy'a . “Şimdi serinin başladığı periyot, Chicago, New York’u yönetiyordu, o oydu ... ve Michael (Finn Cole) oradaydı, onunla arkadaş oluyordu, eğer öyleyse harika olurdu. mafya bu giriş. " Bazı taraftarlar , Boardwalk Empire'daki ünlü gangsterin inanılmaz resmini çektikten sonra Stephen Graham'ı rol almaya çağırmıştı . Ancak, Knight'a göre bu olmayacak . “Al Capone olmayacak. Gerçekten de yok” dedi ve ekliyor: “Beşinci seride çok fazla olacak (büyük konuk konuk yıldızları olacak).” Read the full article
0 notes
hayatmasali · 5 years
Text
An
Neden çoçuklarin
Pipilerini keserler
Anlamadim
Sanki Herkes melek
Sanki Herkes çok iyi
Bir müslüman
Herkes 4/4lük
Baśka problemler
Dertler yok
Tek dertleri
Pipi kalmiś gibi
Bir dügün bir Dernek
Bir kutlama
Zavalli çoçuk
Periśan
Acilar içinde
Sözde onu sevip
Korumakla yükümlü
Ailesinin neden böyle
Bir acimasizlik yaptigini
Küçük beyniyle anlamaya
Çaliśiyor
Sonra birde adam
Oldun śu bu masallari
Adam olmak o kadar
Kolay olsaydi
Neyse illa olacaklarsa
Olmak isteyen
Gitsin 18 yaśindan
Sonra olsun kendisi
Din zaten tanriyla
Kiśiye özel bir iliśki
Degilmi
Sen onu
Zorla kolundan bacagindan
Tutarak bir taraflarini
Kesip Kopardiginda
Din memsubumu
Oluyor acaba
Tabi bende
Pipi expert degilim Ama
Yazik
Kimseninde vicdani
Sizlamiyor
Koyun can derdinde
Herkes pilavini
Yeme derdinde
0 notes
Text
...
26 yaşındayım. İki kaşımın arası şimdiden derince kırışık . Başım ağrımaya başlayınca anlıyorum yine saatlerdir kaşlarım çatık. Kızgın bakıyorum hayata, gülerken bile. Gülmek kamuflaj sayıldı sayılalı herkesin kafası karışık. Oyunlar zorlu artık. Ne demek istediler havada uçuyo,neyse direkt demek gelmiyo kimsenin aklına çünkü oyunun kuralı böyle. Duvarlar perdeler çok mühim şimdi. Örüyosun duvarları, çekiyosun perdeleri bitti gitti otur iç kahveni karşındaki düşünsün. Rica ederim ama sen hassas bi insansın da karşındakinin yok hiç duyguyla işi bütün işi seni çözmek artık. Ya vururlarsa seni anlattıklarından, açtığın içinden ya es kaza içinden geldiği gibi davranırsanda mutlu olursan falan. Konuşma aralarında illa geçiyo sonra, kim mutlu ki zaten  bu hayatta? Bırakın vursunlar sizi açtığınız içinizden, yaralarınızdan, içinizden gelenlerden vursunlar en çok, siz ölmezsiniz ama insanlık yaşasın enazından. Herkeste bi gitme merakı. En çok sen istiyosun gitmeyi kalan herkes kalmaktan çok mutluymuş gibi. On kelimenden dokuzu gitmeler yollar Türkçe iki kelimeden ibaretmiş gibi. Daha kaldığın yerde mutlu olmayı beceremezken mutlu olmak gidemediğin yerlerde mi kaldı ? Gitmek istediğin kadar yol daha yapılmadı. Bi yerde en mutsuz halinle durmak zorunda kalıcağında mı gelmedi aklına. Bavullar sadece eşya taşır mı sandınız yanınızda istediklerinizide mi sattınız. Gitmek isteyen gitsin yollarca, kalan zaten kala kalmış çoktan orda. Gitmek zor değil gidin ama kala kala değil alabildiğine gidin ki kalan nefes alabilsin. Kelimeler çıkıyo ağızdan bi heves bi can aralığı da izlerinide mi düşünmediniz. Havada asılı söylenmiş tüm sözler hiç mi görmediniz nereye bakıcağınızı mı bilemediniz, duymadınız mı çığlıklarını. Can çekişiyo sözler sizden önce, ölmekte olan insanlığınızdan önce.. Kendi keyfinizin derdindeyken bi kelimenin bi insan hayatı ettiğinede  mi hiç şahit olmadınız. Konuşmak kolaydı yanlış kelimelerle susmayı seçtiniz. Sözler verdiniz, inanmadığınız laflar ettiniz gün kurtarmak uğruna ama o sözler bi hayat inşa etti orda da arkanızda tozlar dumanlar enkazlar mı hayal ettiniz. Ağzınızdan çıkan her kelime canlı artık, söylediklerinizi yapabilecek, kelimelerin hakkını verebilecek kadar gücünüzü saklayın bi kenarda hiç bişeye değilsede buna yetsin gücünüz, yapamıyo musunuz susun harfler boyunca susun. Susmakta bi gitme biçimi unutmayın.
1 note · View note
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Sert Sözler
Kimileri toprak kadar kıymetli, kimileri bir ot kadar değersiz. Herkes bir şekilde yaşıyor işte. Kimileri şerefli, kimileri şerefsiz…
Yeni bulduğun arkadaşları kaleme, eskileri silgiye vurma. Kalemin ucu kalbine batarsa, silginin yumuşak şefkatine muhtaç olursun.
Güvenme karaktersizin vefasına. Bugün över, yarın söver!
İnsanlık” yazın.. Boşluk Bırakmayın..! Hiç bir yere göndermeyin.! Bırakın sizde kalsın…!..
Baba parası yiyerek kendini adam zanneden ile sırtındaki yük ile kendini beygir zanneden eşek arasında hiçbir fark yoktur.
Hayatta iki şeye dikkat edin; yolda yürürken kavşaklara bir de yüzünüze gülen yavşaklara!
Bazı insanları toplasan da çıkarsan da fark etmez çünkü; Karakterleri hep 'S��fırdır'.
Her haltı yiyip, evleneceği kızın el değmemiş gonca gül olmasını isteyen erkekler, siz hiç b*ka kelebek, çiçeğe sinek konduğunu gördünüz mü?
Bütün erkeklere odun diyen kızlar! Her sabah o kadar makyajı ormana gitmek için mi yapar?
Kimi insan girdiğinde odayı aydınlatır, kimi de çıktığında.
Gidenin arkasından nokta koyun ki gelecek olanın ismi büyük harfle başlasın..
Menfaat çevresinde dost edinen, çile yolunda yalnız kalır.
Çok dostum var benim, yeter ki işleri düşsün.
Herkesin kalbimde bir yeri var. Kiminin altı çizili, kiminin üstü!
Yeni bir sayfa açtım, içinde sen yoksun. Kalbim barınak değil ki içinde köpekler olsun!
Nokta koyduysan bir kere, çevirmeyeceksin onu virgüle. Ne soru kalmalı, ne de tek bir soru işareti geriye!
Sigarayı kül tablasına bırakır gibi bırakırım seni. Öyle kendi kendine yanarsın!
Bizim kimselere şekil koyduğumuz yok. Ama şeklimiz birilerine koyuyorsa sıkıntı yok!
“Kız çocuğu okur mu?” diyen adam! Karını hastaneye götürünce bayan doktor baksın demeyi biliyorsun.
Turşu kurar gibi, hayal kurmayın her hıyarla!
Hamurunu bildiğim insanların şekilleriyle ilgilenmiyorum!
Kalbimi park yerimi sandın, çık dışarıda oyna!
Erkek özlediğini söylemez! Oturur bir sigara daha yakar..
Bizim aklımızın bile almadıklarını, başkalarının midesi nasıl alıyor anlamadım.
Şeytan’ın en büyük dostu, ağzı gevşek, yüreği yavşak olan insandır.
Her iltifata itibar etme! Kurban kesilmeden önce boynu okşanır.
Ben hiç kimseyi öyle yarı yolda filan bırakmam. Aldığım yere geri iade ederim!
Hayatta Üç Çeşit İnsandan Kork; Dağdan İnme, Dinden Dönme, Sonradan Görme.
Ulaşamadığın kadına kaşar demeyeceksin paşam! Biraz delikanlı olup; bu beni aşar diyeceksin! O kadar.
İnsan herkesi almamalı hayatına; özeli olmayanın, özlemi olmaz!
Mazin kirlenmişse lekesi çoksa, güzelliğin neye yarar şerefin yoksa!
Hak edene masadan öyle bir kalkıp gideceksin ki; kendisini garsona bahşiş olarak bırakılan bozuk para gibi hissedecek.
Sana sağır olana, sen dilsiz olacaksın.
Gidişine illa bir isim konulacaksa; “Mal kaybı” diyelim.
İki yüzlü insan pazar tezgahı gibidir? Öne iyilerini koyar, arkası hep çürüktür!
Kafam dağınık olabilir ama kimi nereye koyduğumu asla unutmam!
Bu saatten sonra ben başkasını düşünerek yazarım, sen de üstüne alınarak okursun!
Haklısın güzelim; bizden adam olmaz, aşkı hala kalpte arıyoruz.
Boş versene! Aşk mı kaldı artık? Herkes gördüğünü sever olmuş. Ne olduğuna değil, ne verdiğine bakar olmuş.
Kanı bozuksa, bahaneyi sütte aramanın alemi yok ki...
Bazı aileler çocukları doğduğunda kulağına isim yerine birkaç kez 'adam ol' diye fısıldasaydı, biz de büyümüş hallerini isimleriyle anabilirdik.
Aşk için edilen yeminler yüzünden sığılmayacak cehenneme!
Bazen hayata sağlam bir temizlik gerekir. İçini tüketen aşklara, hırpalanmış dostluklara, yanlış insanlara yol vermek gerekir.
Hani derler ya 'Özün neyse sözün de o olsun' diye. Ben de diyorum ki; özü olmayanın söyleyecek sözü de olmasın!
Keşke hep çocuk kalsaydım diye üzülme sevgilim. Çoğu zaman gözümde yeterince küçüksün zaten.
Bir zamanlar ardından bakar ağlardım, şimdi dönüp arkama bile bakmam. Bir zamanlar uğruna dünyaları yakardım, şimdi şerefsizim bir kibrit bile çakmam.
Hani senin varlığın ‘fifi’ yokluğun da ‘tın’ ya; Benim varlığım ‘olay’ yokluğum çok kötü ‘koyar’..
Herkes kendine yakışanı yapmalıydı, bu yüzden sen de defolup gittin!
Bel altında kalsaydı aklımız, ayaklar altında kalırdı adamlığımız.
Sen! Anca benim falanıma filan olursun. Unutma! Kafamı çevirdiğim an yalan olursun.
Unut beni demişsin hiç düşündün mü sevgilim sen hatırlanmaya değer misin?
Baktın hayatın tadını çıkaramıyorsun, tadını kaçıranı hayatından çıkar...
Gidişini umursamadığım gibi, gelişini de beklemediğim insanlar var!
Bir kez ayrıldıktan sonra tekrar barışmak fayda etmez. Ya g*tü kalkmıştır, ya da sevgisi azalmıştır.
Giden gitmiştir, gittiği gün bitmiştir! Ben gideni değil, giden beni kaybetmiştir.
Sen çare arıyorken o bahane arıyorsa, aranacak bir şey kalmamıştır; Bırak gitsin!
Hadi kaldır kadehi! Varsa şerefine, yoksa gidişine içelim.
Rakıyı gören suyu, kadını gören yatağı düşünür olmuş… Oysa; ne içmesini bilen var, ne de sevmesini…
Hiç bir savaşta kazanan bir devlet olmadı, biri insanını kaybetti, diğeri insanlığını!
2,5 gram beynin var onu da laf sokacağım diye kendini heder ediyorsun kıyamam.
Gidene dur demekte neymiş? Asfalt bile dökeriz, maksat rahat yol alsın.
Şerefin kadar konuş desem, sonsuza dek susacak insanlar tanıyorum!
Dostum ya da düşmanım olacaksan, ilk önce şerefli olacaksın!
Bu dünyada gülmek istiyorsan; Ya kaderin güzel olacak ya da kafan…
Hayal kırıklığım olup ayağıma batacaksan, bi çekil şöyle kenara!
Yokluğumla iyi geçin, çünkü varlığım bir daha olmayacak!
Rabbim bizden uzak tutsun, demir paradan daha bozuk insanları!
8 notes · View notes
almancadaseinfiili · 7 years
Text
9 yaşlarımdaydım ve ozamanlar büyümeye tek heves ettiğim ,büyümeyi merak ettiğim an yemek masasında kendimden büyüklerle otururkendi.Onların aksine tabak benim göz hizamda idi.Bir yemek masasına, bir tabağa yukarıdan bakmak nasıl olurdu merak ediyordum ve o hiç hakim olamadığım ayaklarımı popomun altına kıvırır koyar yükseltirdim kendimi. Bir yemek masasına yukarıdan bakmak.. Düşünüldüğünde ego ya varılabilir,veya liderlik vasfı gibi şeylerle sıfatlanabilir.sizler tarafından.acımayın yapıştırın gitsin. Her neyse neydi o an.Büyümek bir masaya yukarıdan bakmaktı.sanırdım.Doğru sanmışım. Şimdi “büyümek aslında” ile başlayan cümleler kurmayacağım,büyüyen her insanın bildiği şeyler çünkü onlar. Ben sizlerin büyümek adını verdiğiniz şeylerin aslında büyümek olmamasını yüzünüze vuracağım. İstanbula geldiğimde sürekli duyduğum cümle şuydu:Gülme. Kimseye gülme. Konuşma herkesle. İnsanlar senin gibi düşünmez melike.Sen öyle bilmezsin, söylersin.onlar öyle düşünmez.ONLAR CANAVARI her yerdeydi İstanbul da. Misal metrobüse binmemem gerekirdi.Onlar çoğalıyordu orada.Metrobüse binme ,paran yoksa bile taksiye bin biz veririz. Taksiciye evinin tam adresini gösterme. Esnafa esnaf gibi davran,esnafa sana malını satıyor gibi davran sadece.Aynı şekilde örnekler artardı.İş arkadaşı iş arkadaşıydı,patron patron.Sokakta sadaka isteyen çocuk aslında çok zengindi. Onlar canavarı pislik bir şeydi. Onların türü vardı misal Sanatla uğraşan adamlar değişikti.”O camiada neler neler dönerdi” Biliyorsan ilgilerini çekerdin,KULLANIRLARDI. İşin kötüsü anlamazdın. Adın çıkardı.mazallah dillere düşerdin. İçine at melike içinden düşün kendinle ilgili kimseye bir şey söyleme,konuşma melike Sus melike sus.. SUSUN! Asıl siz susun be. He hayat bu.He bu büyümek.evet buna büyümek falan denmiyor vallahi siz yanlış biliyorsunuz. Büyüyen egolarınızı,”kirli dünyada kirlendik düşerek” diyerek kapatıyor ve buna da büyümeyi yapıştırıyorsunuz ya hani pat diye.O öyle değil o Dünya tertemiz.Düşünce temizliyor. Siz kirli yanınızın bokunu dünyaya atıyorsunuz.Saf doğuyorsunuz saf kalamamızın sebebi dünyanın pislik bir yer olması falan değil.İçinizdeki kininiz.Egolarınızın pislikleri Onlar siz siniz. Canavarlaştırıyorsunuz kendinizi.Sarılmamış gibi kötüsünüz edebiyatı da yapmıyorum beni de yaftalar etiketlersiniz biliyorum.Korkmuyorum ve korkmayacağım. Sarılmamış gibi kötüsünüz evet.Yeni doğan bebek elini hiç tutmamış gibi kötüsünüz ONLAR. O da sizden olacak. Küçük ONLAR yaratın,bazılarını sırf egolarınızdan ötürü yaratın hatta Yapabiliyorsunuz evet.,şu hayatta neleri başaramadıysanız onları onun küçücük omuzlarına yüklüyorsunuz. Hayallerini bu yüzden gömüyor küçük Yer kalmıyor çünkü.Birilerinin onun için neler istediklerini gerçekleştirmeye çalıştıkça hayallerini bir bir atıyor. Siz onun omuzuna koydukça o hayallerini içine atıyor.en derinine atıyor. En derindeki hayaller akıllı durmaz.içteki hayal de biniyor omuza bir süre sonra ve Ah ediyor ,kin besliyor.Annesini öldürüyor,elini tuttuğu o küçük bebeğe tecavüz ediyor. Büyümek diyorsunuz büyüyor. Bende durum bu değil. Ne kirlendim ne küfürlendim. Hayallerim hala aynı 26 yaşındayım 26 yaşındayım düştükçe arındım. 26 yaşındayım ve büyümüyorum. İyi büyümeler Onlar.. İstanbul a gelince aynı şartlarda savaşacağım seninle İstanbul.Sen silahlısın zırhlısın ben çırılçıplağım ya sen soyunacaksın ya ben kuşanacağım.
1 note · View note
hectorist · 7 years
Text
Akrep Kadını-Gün Doğmadan Şantiye
Tumblr media
Bir akrep kadını olarak hem sert ve güçlü görünmeyi hem de aynı zamanda gerektiğinde onun altındaki dişiliğimi sezdirmeyi hep başarmıştım. Mimar olarak, erkek ağırlıklı bir sektörde ve ortamlarda çalıştığım için, o sert görünüşüm iş yaptırırken avantaj olurken, gizliden giyimimle, tavırlarımla sezilen dişiliğim ise üstlerimden bir şey isterken avantaj oluyordu. Patrondan veya genel müdür yardımcısından sağladım imkanlar ilede ekibi kolay motive ediyordum Bu sayede sürekli benle çalışmak isteyen sadık bir çekirdek ekibim bile oluşmuştu.
Daha önce pek çalışmadığımız bir bölgede,  yeni bir projeye başlamıştık. Yeni çalışmaya başladığımız taşeronlar ya bir şeyden şikâyet etmeye, yada daha vadesi gelmemiş paralarını şu ya da bu neden erken almak için şantiyedeki ofise gelip duruyordu. Her ne kadar benim çalıştığım bölüm bu konulara bakmasa da, gelenler rastgele dolu gördükleri odaya dalıyordu.
Tam çalışmaya başladığım sırada çalıştığım bölüme o girdi. Yanlış gelenleri kovalamaya alıştığım için yüzüne bakmadan;
“-Muhasebe bölümü, diğer tarafta ama bugün ödeme günü değil” diye çıkıştım”. Bir kabulleniş cevabı veya ters bir cevap beklerken etkileyici bir ses tonundan çıkan
“-Ben muhasebeye gelmedim, bu aşamadan sonra beraber çalışacağınız teknik yüklenici firmalardan biriyim” kelimeler ile adeta biri kolumdan tutuyormuş gibi çekildim. Başımı kaldırıp ilk baktığımda içeri giren adam fiziksel özelliklerinden önce karşısındakinin içine sıcacık bakıp, zırhını eriten yeşil gözleri vardı.  Çok yapılı olmasa fiziği fena değildi ve yakışıklı sayılırdı. Bir yandan kırdığım potu temizlemek istiyordum öte yandan ben bir çift göze ve bakışla yumuşayacak kadın değilim mesajını vermek istiyordum.  
“-Bana geleceğinizin bilgisini kimse vermedi, sanırım bir kaç hafta önce geldiniz” dedim
“-Gelecek hafta başlayacağız ama ben hep daha önce gelip keşif yaparım. Şantiye de olsa ofis ortamım için belli standartları kurmaya çalışırım. Ama burada durum fena değil. Neyse ben ekiplerin yerlerine ve işlere bakmak için şantiye şefinin yanına geçiyorum. ” diye arkasına dönüp çıkacakken dönüp tekrar o bakışlarından attı.
“Bu arada ben Mert, tanıştığıma memnun oldum “ diyerek yoluna devam etti.
Şantiyelerdeki az sayıda kadından biri olunca, biraz kendine güvenen mühendisin veya müteahhittin hemen muhabbette girme, samimiyet kurma çabalarına alışıktım ama işine odaklanıp, adını bile son anda söyleyen bir adamla pek karşılaşmamıştım. Akşama kadar kim olduğuna ve şirketinin hangi işleri yaptığına baktım.
Şantiye şehir dışında olduğu için, her gün şehre gitmek yerine çoğu zaman yakındaki bir misafirhane de kalıyordum. Biraz bakımlı bir kamu misafirhanesiydi, çift kişilik parasını verip tek kalıyordum ve kalmadığım zamanlarda ise bavulumu emanete alıyorlardı. Yollar kötü olduğu için o gece de kalmaya karar verdim. Esas sürpriz ise Mert’i orada bizim şantiyeden birkaç kişi ile yemek yerken görmem oldu.
Onlardan uzakta bir masaya oturup ben de yemek sipariş verdim. Tam yemeğe başlayacaktım ki, şantiye şefi on mühendis arkadaşım, katılmam için davet etmek üzere yanıma geldi. Erkek Fatma olarak yanlarına mı otursam yoksa  “ben iyiyim” deyip ret mi etsem bilemedim.  Ama Mert’i biraz yakından incelemek fena olmayacaktı.
“-Siz yemeğe başlamışsınız, erkek erkeğe biraz muhabbet edin, ben çay zamanı size katılırım” gibi ara bir çözüm buldum. Bir yandan yemeği yerken diğer yandan göz ucuyla onu izliyordum. Rahat ve kendinden emin tavrı dikkat çekiciydi. Öte yandan, bizim şirkettekiler bu kadar hızlı samimi olmasına, içten içe sinir olmuştum. Klasik, işleri doğru düzgün yapmak yerine, ilişkileri ile götüren bir tip diye düşünmeye başladım.
Çaylar masaya gelince ben de yanlarına geçtim. İşler hakkında giden sohbete idareten “ hı, hı” veya “tabi, tabi” gibi düşünülmeden çıkartılan kafa sesleri ile eşlik ediyordum. İşler konusu eşlere geldi. Şantiyede çalışmanın, evden uzak olmanın zorluğu veya keyfi ile konuşmalar dönüyordu.
Biraz önce anlattığı hikâyelerle masayı esir alan, espriler yapan adam sessizliğe gömülmüştü. Bir kadın olarak benim yorumumu sorduklarında
“-Ben bekârım, yorumum ne kadar sayılır bilmem ama her gece dizimin dibinde olan bir koca istemezdim sanırım. Ara sıra ayrı kalmak, kendinle kalmak özlemi arttırıp uzun ilişkilerde faydalı olabilir” diye bir yorum yaptım. Diğerleri gülerek
“-Keşke, bizim hanımlarda böyle düşünse, şimdi aramaya başlar, biz yavaştan kalkalım “ diyerek hareketlendiler. Mert ise hiç yapacak bir işi yokmuş gibi yerinde oturuyordu.
“-Sizinki pek aramıyor galiba” diye takıldım
“-Bu aralar aramaz, evleri ayırdık. Boş verin uzun konu bunlar”. Diğer Mert’e şaka yollu birkaç takılma sonrasında masadan kalktılar. Masada Mert, ben ve çaylar kaldı.
Havadan sudan, her şeyden ve hiçbir şeyden uzun uzun konuştuk. Tek konuşmadığımız konu, ilişki mevzularıydı. On bardak çay içecek kadar uzun bir süre koyu sohbete devam ettik. Damarlarımızda yeterince çay dolaştığı ve saatin geç olduğuna karar verip ayrıldık. Misafirhane yönetimi tesisin katlarını kendince haremlik-selamlığa çevirmişti. Bir kattaki odalar erkek misafirlere, diğer kat ailelere ve en üst kat ise kadın misafirlere veriliyordu.  Aşağı yukarı aynı konumdaki ama farklı katlarda ki odalarda kalıyorduk.
Gece uyku ile uyanıklık arasında bir yerde kendimi buldum, karanlıkta gizlenmiş, bir vücut karaltısı içinde bir çift yeşil gözü beni izliyordu. Odamda bir yabancı olması normalde beni korkutup, çığlık atmama neden olacakken, sessizce paralize olmuş yatıyordum. Hiç bir şekilde korku hissetmiyordum.
Fısıltıyla emir kipiyle bana “dudaklarına dokun” diyordu. Parmaklarımı dudaklarıma götürdüm.  
“-Em onları ve sonra bırak ıslak parmakların vücudunda yolunu bulacak”.
Parmaklarım onun komutları almış iz sürücüler gibi önce gezinmeye başladı. Ellerimden biri göğsüme doğru yol alırken diğeri daha aşağılara inip karnımda durdu. Göğsümdeki elimin parmakları, hafifçe göğsümü kavrarken, havaya kalmış işaret parmağım göğüs uçlarının çevresindeki halkayı okşuyordu.
Göbeğimdeki elin parmakları ise, hafifçe göbek deliğinin çevresini okşuyor, ara sıra kasıklara inen hareketler yapıyordu.
“-Korkma, serbest bırak elini, bırak bildiği yere gitsin, ben de parmaklarımızı buluşturmaya geliyorum” diye tekrar fısıldadı.
Elim aşağılara, kilotlumun üstüne inerken, karanlıkta parlayan bir çift yeşil göz bana doğru yaklaşmaya başladı. Hafiften gamzesi olan çenesini seçebiliyordum ama geri kalanı tamamen siyah giyinmişti ve yüzünde anlının açık bırakıp, gözleri ve burnu kaplayan bir maske vardı.
Elleri önce örtünün altından ayaklarımı tuttu.“-Şimdi parmakların artık klitorisinin üzerinde gezsin” diye fısıldamaya devam etti.Parmaklarım adeta benim değil de, onun emirlerini dinleyen kuklalarmış gibi hareket ediyordu.
Önce klitorisimi, üstündeki örtüsü ile birlikte işaret ile orta parmağımın arasına sıkıştırıp aşağı yukarı hareketle dokunmaya başladım. Göğsümden gelen uyarılara ve bu dokunuşlara tepki vermeye başlayan klitorisim uyanmaya baladı. Üstünü örten dudakların arasından büyüyerek kendini göstermeye başladı. Klitorisim artık parmaklarıma daha fazla temas ediyordu.
Daha rahat kayması için parmaklarımın uçlarını dudaklarıma geri götürüp ıslattım. Islattığım işaret parmağım artık ucuyla klitorisimin üstünde dairesel hareketler yapmaya başladı. Bu sırada o bir eli ile ayağımı tutmaya devam ederken diğer ile yukarılara doğru çıkıyordu. Bacağımın içinde elinin sıcaklığını ve santim santim ilerleyen parmakları hissediyordum. Yukarı çıkan parmakları ile birlikte heyecanımda yukarı çıkıyordu. Elleriyle dizlerimi büktü ve önce ayak bileklerimin içini sonra dizlerimin içini öptü. Bacağımın içinde yukarı doğru çıkan eli birden benim elime dokununca irkildim.
Parmaklarımız kısaca birbirlerini tanıdıktan sonra beraber hareket etmeye başladı. Artık klitorisimi biri bana diğeri ona ait parmaklar arasında hareket ediyor, sırasıyla dairesel hareketleri, bir ben bir o yapıyordu. Orta parmağıyla ise zaman zaman vajinamdaki ıslaklığı klitorisime taşıyordu. Parmaklarımız birlikte hareket ederken, yüzük parmağını yavaşça vajinamın içine doğru itti. Parmağı da olsa, onu içimde hissetmek her an beni orgazma yaklaştırıyordu.  İçimdeki parmağını her büküp açtığında farklı bir yere dokunuyor, her farklı yerden ayrı bir haz geliyordu. Dizlerimden yukarı doğru dudakları da çıkmaya başladı ğı anda saçlarından yakaladım. Maskesini kaldırdım. Gördüğüm yüz akşam gördüğüm Mert’e aitti.
Rüyanın tam bu noktasında uyandım. Bir elim göğsümde bir elim külotumun içinde parmaklarım klitorisim ve vajinamın üstündeydi. Hem şaşırmıştım, hem de içten içe keşke biraz daha uyanmayıp bari rüyada “orgazm” olsaydım diye kızdım. Yine de çok yakındım ve başka şeyler düşünerek ve birkaç dakikalık okşama ve dairesel hareketler sonrasında rüyadaki hazla karşılaştırılamayacak bir ufak bir orgazm oldum. Sanırım sekste insanın bilincini bir yerlere bırakabilmesi hazzı arttırıyordu.
Bilinçaltımız hepimize oyunlar oyna bilirdi. Birkaç aydır hiç kimse ile beraber olmamıştım ve hormonlarımın birikmiş enerjisi dışarı taşarken kendine yüz olarak o gece gördüğü Mert’i seçmişti. Yine de şantiye de onu gördükçe yüzüm kızarıyor, mümkün olduğunca yanına yaklaşmamaya çalışıyordum. Böyle bir kaç hafta idare ettim. Ama artık neredeyse yan yana çalışır hale gelmiştik. Kaçtığım sohbetler yine başlamıştı. Kısa, esprili ve samimi.
Bir akşam iş çıkışı onu arabasında otururken gördüm. Dalmıştı yanına gittim. Mavi arabasında müzik dinliyordu. “-Neden gitmiyorsun” diye sordum.
“-Canım sıkkın, evle ilgili durumlar. Dönsem mi? Kalsam mı karar veremiyorum?” Fonda pek tarzına uymayan pop tarzı bir parça çalıyordu. Bu şarkının adını sordum.
“-Cennet” diye cevap verdi. “-Son zamanlarda bu parçaya taktım, bu biraz fazla pop –disco versiyonu, dur orijinalini dinleyelim”. Ufak bir hareketle parçayı değiştirdi. Şimdi daha akustik bir versiyon çalıyordu. Özellikle parçanın sözleri güzel ve onun şuan hissettiğini tahmin ettiğim şeylere çok uyuyordu. “Kemale eren, kendinden versin” ve “Fikrim hevesimi alt etsin” sözleri hoşuma girmişti. Kim söylüyor bu parçayı diye sordum “Ahmet Enes” diye cevap verdi.
O anda kendine güven ve atak akrep kadını yönüm ortaya çıktı;
“-Kalacaksan yemekler benden, arabayı sürmek senden”
“-Nereye gideceğimizi sen tarif edersin” diyerek teklifimi kabul ettiğini belli etti. Ormanlık bir yoldan geçerek yaklaşık bir saat sonra deniz kenarındaki salaş ama her zaman taze balık ve rakının olduğu restorana geldik.
Sevdiğimiz filmlerden konuşmaya başladık, belli bir süre sonra aşk filmlerine sıra geldi. Ben favorim olan  
“-Sil baştan-Eternal Sunshine of Spotless Mind” diye cevap verdim.  
“-Yani gerçek aşkı hafızanı sildirsen bile unutamazsın diyorsun” diye bana takıldı.
“-O zaman senin favorin neymiş öğrenelim?  Sen söyle bakalım.”
“-Benim favorim “Gün doğmadan-Before Sunrise. Sırf o film için Viyana gittim” diye yanıtladı.
“- Gerçekten favorinmiş,  ama filmi hatırlayamadım” diye cevap verdim.
“-Ethan Hawke oynuyordu. Biraz eski bir film, trende şanseseri tanışan çiften, erkek olan ertesi gün uçağa bineceğini ancak parası olmadığından sabaha kadar Viyana caddelerinde dolaşacağını söyleyip, o tren ile Paris’e dönen kızından onla sabaha kadar kalmasını istiyor ve trenden inmeye ikna ediyor” diyerek filmi bana özetledi .
” –E sonra ne yapıyorlar?”
“-Şehri geziyorlar, içiyorlar, bol bol sohbet ediyorlar ve en sonunda sevişiyorlar” diye sözünü bağladı. “-E hani parası yoktu, otele nasıl gidiyorlar? ”diye muzipçe bir soru sordum.
“-Parkta sevişiyorlar canım. Türkiye’de pek yapamazsın, olsa olsa ıssız orman yollarında olur, ama orası Viyana işte”
“-İşte özellikle bu kısmı güzelmiş. Böyle bir gece yaşamak isterdim” diye yanıtladım.
Sohbet etmeye, yemeğe ve içmeye devam ettik. Sıra filmlerden şiirlere gelmişti. Ben Nazım Hikmet’in “Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey” diye başlayan şiirin favorim olduğunu söyleyip, ezberimden okudum. O da daha önce duymadığım “Sevme Beni Sevme” şiirini okudu. Şiir 16. Yüzyılda yaşayan bir John Wilbye adlı bir İngilize şaire aitti ve Mert, kolejde okurken derste ezberlemişti İngilizcesini. Türkçesi “Sevme beni göze güzel gözüken görkemim için, Sevindiren gözüm ya da yüzüm için” diye başlıyordu. İşin içinde gözler olunca hafiften bir tebessüm ettim.    
Saat ilerlemiş, gece diye geçen saatlere gelmiştik. Mert araba kullanacağı için fazlada içmediğinden dönüşe geçme vakti gelmişti. Yola ilk çıktığımızda, yine pek bilmediğim ama sonra sesinin tonunu yumuşaklığını hoşuma giden Eflatun adlı şarkıcıdan “Şarap” çalıyordu. Alkolün verdiği cesaret ve parçanın içindeki “İğne atsan yere düşmez tenhaların var kalbimde” sözü beni önce sarstı sonra da  “Biz seninle bir salkımın iki âşık üzümüyken Başka şişelerden şarap olmuşuz” sözünden aldığım ilham ile “-İkimizin de yarın sabaha kadar gidecek yeri yok, buna “Gün Doğmadan’ın” şantiye versiyonu demeye ne dersin?” diye sordum.
Hiç düşünmeden sorduğum, adeta bilinçaltımdan fırlayan bu sözlere şaşırmıştım. Gerçekten de filmdeki gibi işten çıktığımızdan beri, baya uzun süredir geziyor, yemek yiyor ve sanattan konuşuyorduk ama ya devamı nasıl olacaktı?  Muzip bir gülümseme ile;
“-Fena fikir değil ama park sahnesi ne olacak? ”diye sordu.  
“-Bilmem, olur mu olmaz mı” diye toparlamaya çalıştım.
Dönüşte yine ormanlık yoldan geçiyorduk. Gecenin çökmesi ile farlarımızın ışığı bir tek delip geçiyordu kol kola girmiş ağaçların yaprak aralarını. Şehre yaklaştığımız bir noktada, Mert yavaşlayarak ara bir yola girdi ancak çamur ve zemin nedeniyle daha fazla ilerleyemeyeceğine kadar verdi.  Ağaçlar arasında şehrin ışıkları gözüküyordu.  
Mert bana dönüp, “Gün doğmadan filminde bu aralar ilk defa dönme dolapta öpüşüyorlardı, bulabildiğim en yüksek nokta burası” diye güldü. Kollarını bana sarıp, benden gelecek hareketi beklemeye başladı. Tam benden umudu kesip hafifçe bana doğru eğilmişken, beklenmedik bir çeviklikle ben onun üzerine doğru gövdemi yatırıp, dudaklarını dudaklarımla yakaladım.
Dudaklarımız, karanlıkta adeta termal kameraları varmış gibi sıcaklıklarından birbirini buluyordu. Uzun ve sıcak bir öpüşmeyi birbirlerimizin vücutlarını keşfettiğimiz, ellerimizin gece gezmeleri takip etti. Kazağımın içine soktuğu elleri sırtımda, belimde geziyor, parmak uçları boynumdan inen saçlarımda dolanıyordu. Bense boynunu, kulaklarını okşuyor ve fiziksel olarak da çalışmaktan gelişmiş omuzlarını hafifçe sıkıyordum.  Filmde bu sahneden sonra gezmeye devam ediyorlardı ama ben kesinlikle bundan daha fazlasını istiyordum.
Bacağımı bir balerin gibi açarak, onun olduğu koltuğa doğru geçtim. Kucağına oturduğumda artık onunda istek ile sertleşmiş penisini de hissedebiliyordum. Biraz önce sırtımda gezen eller artık omzundan aşağıya inerek sutyenimin üzerinden göğüslerimi okşuyordu. Göğüs uçlarım onun orgazma giden reaksiyonun, başlatması için basması gereken bir düğmeymiş gibi, dikleşerek dokunulmayı bekliyordu. Ben de elimi gömleğinin içine sokmuş artık onun kaslı göğsünü okşuyordum. Kendine iyi bakmamaktan oluşmuş kaslı vücuduna uymayan, biraz bir göbekli  hali vardı. Ama gözleri bunların tümünü unutturacak kadar derindi. Nitekim kafamı kaldırım yüzüne baktığımda tıpkı rüyamdaki gibi gözleri karanlıkta bile zümrüt gibi parlıyordu.
Sutyenimin askılarını sıyırıp, onları kısmen özgür bıraktı. Özgür kalan göğüslerimin uçları artık onun baş ve işaret parmakları arasında hapis olmuştu ama şikayetçi değildim. Beni kucağında iyice yukarı çıkartıp kazağımı çaprazlamasına sıyırıp, sağ göğsümü öpmeye başladı. Deri pantolonumun arka bel boşluğundan soktuğu, diğer eliyle ise  kalçalarıma dokunuyordu. Kalçalarımı kavrayan güçlü elini hissetmek, daha aşağılara uzanan parmaklarının dokunuşlarından dalga dalga gelen haz , son mantık kalemin duvarlarını, kumdan bir kaleymiş gibi yıkıp geçiyordu.
Keşke etek giyseydim diye düşünüm. Ona sarılmadığım diğer elimle deri pantolonumun düğmelerini açıp biraz aşağıya sıyırdım. Artık kalçalarımdan başlayıp, vajinam ve klitorisimi gizleyen vadi, onun ellerinin keşfetmesi için hazırdı. Artık bir eli rüyamdaki gibi klitorisimin üzerindeydi. Elini yakalayıp, işaret parmağını  kenara çektiğim külotumun altındaki klitorisimle buluşturdum. Parmağının çizdiği geniş daireler, klitorisimden başlıyor ve hali hazırda ıslanmış vajinamın girişine kadar iniyordu. Parmağı her vajinamın girişine geldiğinde bir parça kayganlığımı alıp, klitorisimin üstüne bir sos gibi yayıyordu.
Deri pantolonumu aşağıya indirmem, cinsel organımı daha ulaşılır hale getirmişti, ama bacaklarımı yeterince açamadığımdan beni kısıtlamıştı. Tek bacağımı pantolonumdan çıkardım, artık her türlü pozisyona için hazırdım. Pantolonumun bacağını çıkartmak için yan koltuğa geçtiğim için artık onun pantolonuna da erişebilecek hale gelmiştim.Deri  pantolonunun düğmesini ve fermuarını açtım. O da pantolonunu külotu ile birlikte aşağıya doğru itti. Artık sertleşmiş penisini karanlıkta olsa seçebiliyordum. Elimi uzatım, penisini tuttum. Biraz sonra içimde hissedeceğim penisi avuçlarımda hissetmek hoşuma gitti. Penisini avucumdan tutarken, parmağımla yaptığım hareketler onu daha da sertleştirmiş ve isteğini artırmıştı.
Tekrar sürücü koltuğuna onun kucağına geçtim ama artık onun penisi ile benim vajinam arasında sadece külotum vardı. Bu şekilde biraz penisini kliotorisime sürttüm. Tekrar külotumu kenara çekerek onu yavaş yavaş içime almaya başlamadan önce prezervatif takmasını istedim. Arabanın orta konsolunda acele ile bir tane bulup, hızlıca taktı.
Bir hayli ıslanmıştım ama ilk girişte yine de yavaş davranıyor, adeta tadını çıkartıyordum. Vajinamın hemen girişindeki o bölgeler her zaman duyarlı olmuştu. Özellikle yaklaşık 3 ay sonra ki, benim için uzun sayılacak bir süreydi, bu beni daha da tahrik etti. Onu içme almaya başladıkça, önce ön duvardaki o tatlı kayma hissini, sonra da en dibindeki o noktaya dokunmasının hazzını yaşadım. Gitgide hızlanan bir tempo ile ileri geri hareket ediyordum. O ise, bana kalçasını yukarı iterek ve bir eli ile klitorisimi uyararak karşılık veriyordu.  Bir eli ise hala göğsümdeydi.
Uzun süre yapmamanın biriktirdiği ertelenmiş haz, dışarıda olmanın verdiği heyecan ve Mert’i yaptıkları ile hayatımın en hızlı orgazmlarından birini yaşamaya hazırlanıyordum. Hızlı ama zevklide olması için pubik bölgemi iyice Mert’e değecek ve onun en derin şekilde girebileceği şekilde yapıştırdım. Klitorisimin üstünde artık Mert’in başparmağı vardı.
Bu pozisyona geçmek, beni daha da yükselttiği için Mert’in o rüyama giren gözleri ile karşı karşıya kalmıştım. Onun gözlerinin içindeki yeşilliklere kendimi bırakarak orgazm öncesi son tepeyi de aşıp kendimi yuvarlanmaya bıraktım. Tatlı bir ahenk ile yaptığımız dalgalanmalarla ile yaklaşık bir dakika sonra, inleyerek ve titreyerek orgazm oldum. Beni bu kadar titreten haz mıydı, yoksa soğuk hava mıydı bilmiyorum ama kendimi tutamayıp,  Mert’in üzerine bıraktım. Öyle biraz kaldıktan sonra toparlanıp, şantiyeye dönmek için yola çıktık.
Yolda pek konuşmuyorduk ama başım onun omzuna gelecek şekilde kolunu bana doğru uzatmıştı. Şantiye otoparkına geldik. Benim kırmızı arabam, tek başına adeta beni bekliyordu. İdari binada kimsecikler yoktu ve işçiler yatakhanedeydi. Sabaha daha çok vardı ama bu soğuk havada arabada oturmak için sürekli çalışması lazımdı ve temel bazı ihtiyaçlar için yeterince konforlu değildi. Binaya girmeye karar verdik.
Çok fazla ses yapmadan en arkada, benim ofisimin yanında olan ofisine gittik. Daha sıcak bir ortam yaratmak için kendi eşyalarından getirmişti. Şantiyelerde pek görmeye alışık olmadığım ayaklı bir lamba ve mor renk bir kanepe. Müzik seti ve minik içki dolabı bu dekoru tamamlıyordu. “-İçki olarak rakının üzerine içebileceğimiz tek cinim kalmış” diye söylendi “içer misin?” diye sormadan. Tonik ile karıştırdığı cini avucuma bıraktı.  Müzik setini açar açmaz, Nina Simone’dan Just in Time parçası çalmaya başladı.
“-Rastlantıya bak” diye güldü
“-Ne rastlantısı?  Diye sordum. “Just in time-tam zamanında, Before sunrise’ın devamı olan Before Sunset’in kapanış müziğidir de ondan güldüm. Onun kocaman ve içten gülüşüne bakarken içimdeki isteğin hala doymadığını hissettim. Kesinlikle onun tenini daha fazla hissetmek, dudaklarından akan öpüşleri başka yerlerimde de duymak istiyordum.
Mor kanepede yanına oturdum.
“-Şerefe” diyerek bardaklarımızı tokuşturduk.
“Neye içiyoruz?” diye sordu. Yüzüme muzip bir gülümse koyarak
“-Gecenin geri kalanında yapacaklarımıza” diyerek yanıtladım. Mesaj alınmıştı. Ayrı uçlarında oturduğumuz üçlü mor kanepenin ortasında buluştuk. Tekrar öpüşmeye başladık. Bu sefer kontrolü daha fazla ona bırakmak istiyordum ama kazağımı ve pantolonumu biraz işveli ve dans veri hareketlerle kendim çıkardım. Tek sorun gündüz bile neredeyse montlarımız ile oturduğumuz ofisin soğuk olmasıydı. Biliyordum ki birazdan ateşimiz ile soğuk namına hiçbir şey hissedemeyecektik.. Sandalye üzerinde bulduğum polar örtüye bir şal gibi sarınıp kanepeye uzandım.
Omuzlarımdan başlayan öpücükler, yine göğüslerimle buluştu. Hem soğuk hem de isteğimle dikleşmiş olan göğüs uçlarımı bu sefer öpmekten çok dudakları ile ısırıyor ve emiyordu. Dudakları ile her ne yapıyorsa adeta içime arzu üflüyor ve arzu rüzgarı içimdeki dişilik rüzgar güllerini son hız çeviriyordu. İçimdeki dişi hızlı ve rahatlatıcı orgazm yerine uzun uzun dokunulmak, öpülmek, zevkle inlemek ve onun da zevkle inlediğini görmek istiyordu.
Üşümemem için örtüyü tekrar göğüslerime örterek yavaş yavaş aşağıya inmeye başladı. Kasıklarıma kondurduğu öpücükleri tam ortada, klitorisimin üstünde buluşturdu. Arabada, parmaklarının arasında büyüyen klitorisim, artık dudakları arasındaki sıcak ve nemli kıskaçtaydı. Dudaklarına birazdan dili de katıldı. Dilinin üstündeki o minik pütürleri klitorisimin üzerinde hissetmek gerçekten hoştu. Ama dudaklarının aksine dili sürekli geziyordu. Dili zaman zaman vajinamın girişine doğru iniyor, onun yaptığı bir hareket ile bir parmak gibi sert ve sivri hale gelip, vajinamın içine doğru hafifçe giriyordu.Onun penisini tadını hissetmek istiyordum. Kafasını kliotorisimden kaldırıp, ona baktım;
“-Onu bana getir” dedim. Neyi kast ettiğimi gayet iyi anlamıştı. Önce gömleğini çıkarttı, sonra pantolon ve külotunu. Ben klitorisimi öpmeyi bırakıp bana oral seks yapmam için penisini getireceğini bekliyordum.
Oysa üstüme tersten yatarak klitorisimi ve vajinamı öpmeye tekrar başladı. Bense artık gözlerimin önünde olan penisini öpmeye başladım. Tam anlamı ile bir “69” gerçekleştiriyorduk. Ağzımın içinde onun sıvılarının ve kısmen benim sıvılarımın tadını hissetmek hoşuma gitmişti. Dudaklarım ile penisinin emerken, ağzımın içinde penisinin başına dilim ile dokunuyordum. Penisini kalçasından bastırmasından ve ara ara durmasından zevk aldığını ve boşalmaya yaklaştığını hissediyordum. O da daha fazla buna dayanamayacağını fark edip kendini çekti.
Bacaklarımı aralayıp, kendi ıskalığım ve onun öpüşlerinden kalma ıslaklıkla hazır hale gelmiş vajinamın içine yavaşça penisini itti. Bir bacağımı, omzuna doğru kaldırarak, en derin giriş pozisoyunu sağladı. Her geliş, gidişi ile penisinin ucunun dokunduğu vajinamın dip noktası, bana derin bir haz veriyordu. Mert’te git gide artan bir tempo ile içimde hareket ediyordu. Kegel egzersizlerinden öğrendiğim kadarı ile vajinamdaki kasları sıkarak hem onun hem de benim aldığı zevki artırmaya çalışıyordum. Tempomuz bazen hızlanıyor bazen yavaşlıyordu. Bazen ise durup göz göze geliyor, biraz bükülerek de olsa göğüslerimi öpüyordu.
Bir noktada Mert’in kendini tuttuğunu veboşalmaktan uzaklaştığını fark ettim. Hangi pozisyonu sevdiğini bilmiyordum, ama bir erkek için arkadan girişli pozisyonların tahrik edici etkisinin fazla olduğuınu düşünüyordum. Mert’in altında olduğum pozisyonu değiştererek, yatağın kenarına doğru  gelerek kalçamı havaya kaldırdım. Penisinin başını birkaç defa klitorisime sürtükten sonra içime gidi. Bu pozisyoda onun yüzünü ve gözlerini göremesem de penisinin vajinsmın duvarına yaptığı baskı beni de orgazma yaklaştırıyordu. Benle yaptığı birkaç ahankli dalgalanmadan sonra onu etkilemek için
“-Daha hızlı ve sert olmasını istiyorum” diyebildim. Bunu üzerine bir eli ile kalçalarımdan yakalayıp, beni kendine doğru daha fazla çekerek hızlı bir şekilde girip çıkmaya başladı. Diğer eliyle ise artık ona iyice bitişmiş olan kalçalarıma hafif şaplaklar atıyor, attığı şaplaklar canımı acımasa da boş şantiye binasının içinde yankılanıyordu. Ara sırada baş parmağını sokmadan hafifçe anüsüme bastırıyordu.
Şaplaklar, anüsümde ki parmağı, en önemlisi vajinamın ön duvarına ve dibine baskı yapan giriş-çıkışlar ve yumurtalıklarının klitorisime çarpışları beni orgazmın kollarına doğru itti. Onun kalçamla belim arasına sarılmış güçlü kollarında yine ben ondan önce orgazm oldum. Muhtemelen iniltilerim yine boş duvarlarda büyüyerek yankılanmıştı ama ben farkında bile değildim.
Gülerek” -Kalçandaki parmağımda orgazm olurken ki titremelerini hissettim. O halde artık sıra bende” diyerek daha da hızlandı.Biraz sonra artık inlemeleri ve zevk homurtularının duvarlarda yankılanma sırası ondaydı. İkimizde kanepenin üstüne yığılıp kaldık. O küçük polar örtün altına biraz sığışmaya çalıştıktan sonra giyinmeye karar verdik.
Giyinip dışarıya gittik. Evcilik oynuyormuş gibi bu sefer benim arabama misafirliğe gittik. Arabanın çalışan klimasından gelen sıcaklık ve böyle soğuk günler için arabanın arkasına koyduğum battaniyenin altında birbirlerimize sarılıp güneşin doğuşunu beklemeye başladık. Sanırım bir yarım saat kadar içimiz geçmişti ama ezan sesleri ile uyandık. Filmdeki gibi güneşin doğusunu beraber izledik. Aslında filmdeki gibi park yerine tekrar arabada sevişmeyi düşünmedik değil ama erken kalabilecek işçilerden çekindik.
O gün hiç bir şey olmamış gibi sanki işe yeni gelmiş gibi birbirimizle hiç konuşmadan çalıştık. Akşama doğru odasına gidip mor koltuğun üzerine bir zarf içinde not bıraktım.Notta;
“Sen mavi seviyorsun, ben kırmızı.
Karıştığımız akşamlar ise mor.
Eflatun, lila ve belki mürdüm,
Her tonundan bol bol” yazıyordu.
30 notes · View notes
yeralinti · 7 years
Text
güzel listelemiş.
film arıyordum kendime, link inci sözlüğe yönlendirdi beni.  menemenea isimli yazar yapmış bu listeyi. epey beğendim, paylaşayım dedim.
3 idiots:bir hint filmidir 3 arkadaşın dostluğunu konu alır mükemmel bir filmdir.bu filmdeki dostluk gözlerinizi yaşartcak. 13 game sayawng:panpalar tayland filmi bir adam ve telefondan aldığı oyunlar oyunlar sonunda trilyoner olacak başarırsa ama oyunlar öle böle değil adam piskopat oluyor. sonu finali ise mükemmel ötesi izleyin mutlaka. a bittersweet life:kore filmi mafya tarafından atılan bir adamın mafyaya karşı mücadelesi. kavga sahnelerindeki gerceklik mukemmel. a bronx tale:amerikanın bronx eyaletindeki mafyanın öyküsü mutlaka izlenmeli. mafya ama delikanlı mafya beyler. a srpski film:hayatı boyunca keşke izlemeseydim diceğiniz piskolojinizde hayat boyunca etki bırakacak hastalığı olanın kesinlikle izlememesi gereken film o kadar diyorum. ben x:bilgisayar oyunlarına bağlı asosyal bir gencin hikayesi. sizin gibi binlere iyi gider bu film. awakenings:bilincini kaybetmiş hareketsiz insanların tedavisini konu alan gerçek öykü mükemmel. robert de niro fırtınası. robie williamsda cabası. august rush:müziğin insanları nasıl birleştirdiğine dair film. robbie williams burdada var. artificial intelligence – ai:insanlara hizmet üzere yaratılan bir çocuk ve onun insan olma hayali. ilginç konulu filmlere örnek. angel a:gökten düşen bir kadın melek ve adamın aşk hikayesi. sonunda noluyo bilin binler. an american crime:bir çocugun işkenceye maruz kalmasını anlatan piskolojiyi altust eden film. anasını gibtiğimin karısı elim ayağım titredi filmi izlerken. başka semtin çocukları:müthiş bir türk filmidir pek bilinmez o kadar hayattan o kadar bizdenki mutlaka izleyin. fazla bilgi vermek istiyorum izleyince anlıcaksınız. boy wonder:hayatımda izlediğim ilk 5 filme girer mükemmel film mükemmel son. giberler beyler giberler. celda 211:mükemmel bir hapishane filmi malamadreeeeeeeee giber beyler öle böle karizma değil bin. casino:kumar mafyası ve hayatları hakkında bir film.su testisi hikayesi amk. robert de niro beylerr dikkat. blow:uyuşturucu kacakcılıgı yapan bir insanın ibretlik hayat hikayesi. adam çakal beyler her tak var binte. johhny deep filmidir. black:kör bir kız ve onun egitmeni mukemmel oyunculuklar. hint filmlerinin arasında yer alır. bicentennial man:insan olmaya cabalayan bir robot bir robbie williams. azimle sıçan taşı deler beyler. contact:uzaylılarla iletişime geçneye çabalayan bir kadının hikayesi. film ilginç lan amk izleyin. cypher: 'cube'ün yönetmeninden, yazılım mühendisi bir binin hayat hikayesi bilmim kurgu sevenler kaçırmasın derim oyun içinde oyun amk. das experiment:bir deney nasıl cıgırından cıkar insanların hakimiyet arzusunun kötu yanı. amkdumun binlerine yetki verirsen zütünü giberler. dead man s shoes:özürlü kardeşine işkence edenlerden intikam alan bi hikayesi. adam piskopat beyler. exam:işe girmek için yapılan bir sınav ve hayatla yuzlesmeleri. sonuda garip bu filmin lan. equilibrium:duygusuz olan bir toplum ve bunun suc sayıldıgı bir dunyayı anlatan film. konu mukemmel binler izleyin. christian bale giberrrr. enemy at the gates:ikinci dunya savaşında sniperların kapışması. jude law giber beyler sığınaklara snipe...   el secreto de sus ojos secret of eyes:bir cinayet ve sonu sok eden final. neyse sonunu sölemim. eagle eye:birgun terorist suclamayala basbasa kalan bir cocuk ve mukemmel savaşı. telefondan direktif alıyo bin zütün yiyosa direktiflere uyma giberler oglum hepimizi. district 9:uzaylılar dunyaya duserse nolur gercekci bir yapım. uzaylıları sevmiyolar ırkçı binler. felon:hapishane filmi hapisteki hayatı anlatan ve gozunune seren bir film. adam başarıcakmı lan sizce. five fingers:sonu için izlenmesi gereken bir film. terorıstler ve onların elindeki bir adam arasında gecen akıl oyunu kim kazanacak. sonunda şoke olcaksınız dikkat derim. frequency:insan kendi kucukluguyle konusursa ne olur.amk cok ilginc bir konu mutlaka izleyin 10 numara. funny games:bu filmi izleyecekler çelik gibi siniriniz olsun mutlaka sinirden kendinizi gibeceğniz haneke üstadın filmi. grave of the fireflies:mükemmel bir anime aglamaktan gözleriniz şişecek. nasıda cekmiş lan çekikler bunu kız kardeşiniz varsa izlemeyin amk ben agladım. if only:mükemmel bir aşk filmi sevgilinizle izleyin aglatma garantisi. sevgilinizin ölceğni biliosunuz ama hastalık yok binler izleyin süperdir. house of d:arkadaşlığı anlatan özürlü bir adam ve gencin hikayesi. robbie williams giberrrr. hachiko a dog s story:bir köpeğin sahibine olan bağılılığı ağlatma garantisi. öle kopegim vardı lan benim. incendies:sonu için mutlaka izleyin baskada bişey demiyorum.1+1=1 giber beyler izleyen bilir. intacto:dünyanın en şanslı adamlarının oynadığı ölüm kalım oyunları. şansla ilgili bir film binin teki var cok sanslı sonuna dikkat. interstate 60:fantastik bir yolculuga hazır olun ilginc konulu film isteyenlere. mukemmel filmdir. jakob s ladder:vietnam savaşındaki askerler ve savaş sonrası gördükleri varlıklar nedenini sormayın filmi izleyin binler. jakob the liar:2.dunya savasında bir yalanın buyuyup jakob un basına bela olması. sonunda nemi oluyor izleyin ben sölemim yine. la habitacion de fermat:en iyi matematikciler bir odada ve problemlerle oda daralıyor dikkat. kazanan kim oluyo lan sizce. la haine:gecekondu hayatını anlatan fransız filmi mukemmeldir. hertak var beyler cokta gercekci siyah beyaz 10 numara film. let the right one in:farklı bir vampir hikayesi. vampir bu sefer sevimli bir kız çocugu ve onun aşkını anlatıyor. vampir vampirdir amk alayının amk. loft:4 arkadaş ve bir cinayet cinayeti kim işledi.bi tane oç var beyler sonunda görüceksiniz. mardi gras spring break:mükemmel bir komedi american pie dan sonra bu kadar guldugumu hatılamam.amk muzu zütüne sokmasında yere kapandım. matchstick men:dolandırıcıların oykusu sonu için izleyin mukemeldir.bu filmi cok acıklamıcam izleyin. noviembre november:sanatsal bir filmdir.ama surekliyicidir. gercek hikaye binler sonunda ananı gibm diceksiniz. my left foot:hayatımda gördugum en iyi oyunculuk bu filmde oyunculuk nedir budur! kötürüm bir adamın hikayesi.ama öle böle oynamamış ben adamın oyuncu oldugunu sonradan ogrendım gercekten köturum sandım. misery:sinirleriniz alt ust olacak piskopat bir kadın ve tutsak yazar.o kadını elime bi gecirsem amk. minority report:mukemmel bir fantastik film daha mutlaka izleyin.tom cruise giber beyler baska laf yok. moon:dünya için yeni enerji kaynağı bulunan aya gönderilen kahramanımız ve gelişen olaylar tek bir kişi nasıl böle güzel film çevirir izleyin binler ilginç konu isteyenlere öneririm. my name is khan:yine bir hint filmi 11 eylül sonrası suçlanan müslümanları konu alan müthiş bir film sölim beyler repliği 'my name is khan,i am not a terrorist' natural born killers:evli bir karı koca önüne geleni öldürüo amk. ülke çapında meşhur oluyolar. karşısına çıkanları giberler beylerrrrr. old school:american pastası serisini sevenlerin kacırmaması gereken aynı tarz mukemmel komedi panpalar izleyin gülün şukulayın bolca haha.:) ondskan evil:babasından şiddet gören bi genç panpalar bu çocuk ama adamın kralı yatılı okula gönderiliyo ordaki maceraları izleyin işte sıkı film panpalar isveç yapımı film pay it forward:kucuk bir cocuk ve onun hayatı guzelleştimesi için yarattığı proje.amk neyse sonunda mumları hazırlayın. paycheck:zeki bir muhendis ve karıstıgı bela super filmdir. sonunda zeka giber beyler dikkat. primal fear:bir suclu ve avukatı sonunu ben sölemim siz izleyin mukemmel. bunuda cok acıklamim en iyisi. edward norton giberrr. repo men:organ nakli gelecekte nasıl olacak parası olmayan canını verir. parası olmayan organ nakli yaptırmasın binler beleşe ekmek yok zütten kan alıolar. step up 2:dans panpa izledikten sora sokağa çıkıp çiftetelli oynayasınız gelir. the deaths of ian stone:bir adam öldükçe diriliyor ve olaylar baslıyor. dıbına koyim orjinal senaryo. the brotherhood of war:izlediğim en iyi savaş filmi kore yapımı er ryan tak yemiş. savaş nedir izleyin lan binler. the last castle:bu filmi izlemeyen gitsin aşağı atsın kendini. hapishane filmidir. askeri suçlular bi hapiste ve sonradan oraya giden bir general herkes adam olcak o kadar amk. the life of david gale:yasaların açıklığına vurgu cekmek isteyen bir adam ve mukemmel bir ders. kevin spacey giber akıllı olun. the man from earth:bir insan mesih oldugunu iddaa ederse ne olur. ebenizin amı olur izleyin işte sonu super. the replacements:greve giden amerikan futbolcusu oyuncularının yerine oynayan sokaktan toplanan yedek oyuncular süper filmdir hiçbir dakikasında sıkılmadan izlenecek keanu reeves klasiğidir. tavsiye izleyin binler. the time traveler s wife:zaman yolculugu yapan bir insan ve yasadıgı ask her dakikası ayrı bir film. izleyin adam zamanda aktarma yapıo resmen. the thirteenth flor:13.kat varmı 13.katta dönen bir bilimkurgu filmi matrixi gibim o derece. wristcutters a love story:bu filmde intihar edenler ne cennete ne cehenneme gidebilir amk ortada biyerde bi dunyada yasarlar. burdaki hayatları ve bi veletin aşkını konu alıyor fantastik filmlere örnek panpalarrr. zatoichi:kör bir doğuscu filmdeki dğüşlere hayran olacaksınız ve zatoichinin karizması 10 numara romanlara konu olan bir film. adam sesle gibiyo beyler. ganhji: bu taşaklı yine amir khan abimiz oynuo izlenmeli yalnız adam burda farklı bi karaktere bürünmüş iyi işte izleyin.
16 notes · View notes
ahcocuk · 4 years
Text
Ah çocuk...
Anlatılması gereken hikâyeler vardır. Bu onlardan biri değil. Herkesin ibreti başka başka yerlerde çünkü. Bende hikâye çoktur. İnsan çoktur çünkü. Hep öyle de olacak ya zaten. Kader işte...
Pazar işine başlar başlamaz birisiyle tanıştım. İsmi Nâlân... Ellili yaşlarının sonunda kısa kır saçlı ufacık bir kadın. Erimiş bir kadın... Pazarın manyağı... “Bende de var manyaklık.” dedi geçen. “Var var.” dedim. “A aa şuna bak be hakaret de işittik.” “Yok mu diyeyim ne diyeyim? Var işte. Ben var olana yok diyemem kusura bakma.” Sürekli takılıyorum ona. Nerede görsem nâlân insanını tanırım çünkü. Onu da görmem yetmişti. Bazen kızıyor ama nasıl sinirli. Yanına gidiyorum “Kudur.” diyorum. Sana çok üzülüyorum senin neyin var diyor “Üzül üzül, sana müstahak.” diyorum. Evime davet ediyorum onu. Bu koltuğa oturması lazım çünkü. Aylardan Şubattı ne salgın var ne bir şey. Bugün derken, yarın derken, heh şimdi geldim derken, gelemedi bir türlü. Dilime de düştü tabi... “Bak” dedim. “Gel. Gelebiliyorken, gel...” Gelmedi. İşlerden bunalmıştı. “Ay bıktım artık ben.” deyip duruyordu. “Kudur.” diyordum. Çalışmadan durabilecek bir insan değildi. Ben de kovayım çünkü. Haa, anlaşıldı senin manyaklığın dedim öğrendiğimde. Herkese laf söyler. Herkese sert.  Herkese sataşan bir tip. Kızdı mı müşterinin elinden malını alır, parasını verir, satış yok der, gönderir. Zaten millet deliye ben akıllıya hasret ya, neyse...
Yeni bir başlangıç yapıyorum. Her gün olduğu gibi. Yine bir şeyler oluyor. Oturuyoruz bir gün. Pek iş yok. Virüsmüş, salgınmış... Bir arkadaşım müteahhit “Aman sakın inşaat işine girme.” diyor. Bir başkası “Bir işin de düzgün gitsin be kardeşim.” diyor. Düzgün zaten. Her şey olması gerektiği gibi yerli yerinde. Herkes sevdiceğinin yanında, bunu da unutma... Her neyse. İnsan kaderini tanıyacak, sevecek. Artık bıçak kesse kan akmayacağı için rahatım. Nâlan benden telaşlı. Rahat değil. İş yapamıyorum diye.
Yanımda dayım var, kadir kıymet bilmeyen dayım. Yalvarıyor bana gidelim artık iş yok diye. “Sabırlı ol.” diyorum. Akşam saat yedi, yedi buçuk falan olmuş. “Bütün gün ter döktün bu tezgâhta. Nasıl yakıştıracaksın kendine ekside eve gitmeyi?” 1 ₺ kalmış. Yalnızca bir müşteri daha gelirse o gün eve 1 ₺ kârda gideceğiz. Her gün on binlerce doları euroyu çevirmeye alışkın bir insan için çok zor bu. “Sabırlı ol.” diyorum. “Bir müşteri daha gelsin. Sonra gelse de satış yapmayacağım. Merak etme.” Aradan biraz zaman geçiyor. Yan tezgâhtaki hafif meşrep kız. “Yaaa bunlar ne kadar? Babama alacağım da diyor.” Bütün gün yüz vermediğim kız o beklediğim müşteri oluyor. Allah her şeyi en güzel anlatan gerçekten. Dayımla uğraşıyorum böyle işte. Yorar beni kadir kıymet bilmeyen insan. Nâlân da farkında dayımın adam olmadığının. “Sabırlı ol. Sen merak etme. Öyle herkes yanımda kalamaz benim.” diyorum. Öyle de oluyor zaten. Nâlân’a o gün: “Bak bu adamla bu işin olmayacağını ben de biliyorum. Ama kapıma geleni geri çeviremem. O biraz takılsın, tezgâhımdan geçsin. Vakti gelince gidecek zaten. Sen sıkma canını...” diyorum. Biraz hakîkattan hakîkaten konuşuyorum onunla. Başlıyor anlatmaya... Müşteriler, insanlar gelen giden hepsi geçiyor önümüzden. Biz, biziz o ân. Bunu bilen bilir. Sen de bilirsin. Her neyse tam anlatamıyor orada. Geçen pazar evime geliyor. İçeri giriyor. Sarılıyor bana derinden. Sahi ben en son kime sarılmıştım? Sana değil. Sana söz vermiştim çünkü sen unutmuşsundur bile...
Gönlü bana kayan bir kız vardı o zamanlar. Hep vardır zaten. Kaçındıkça kaçınmıştım. “O” beni sever. Başıma hep böyle şeyler sarar, rahat komaz. Bir gün akşam anneme “Ben falancayla dışarı çıkıyorum şimdi, bir şeyler konuşacağız, geç gelebilirim.” diyorum. Oturup çay içiyoruz. Saat ilerliyor. Benimle çay içince zaten saat hep ilerler. “Bu katı kapatıyoruz. Sizi yukarı alalım.” diyor garson çocuk. “Tamam ablacım biz laf dinleriz.” diyorum. Yukarı çıkıyoruz. Bir kısım hakîkatten sonra söze başlıyorum. “Bak güzelim. Senin bende gönlün var mı, yok mu? Sen bileceksin? Ha, varsa bak, ben çok sevdiğim birine söz verdim. Seninle hemen evleniriz. Kız daha genç. Kız daha ürkek. Bana bir şey konuşmana gerek yok. Ne düşündüğünün de bir önemi yok. Şimdi evine gidiyorsun. Bir hafta yat bakalım istihareye ben de yatacağım. Sen görürsen olur. Yoksa olmaz. “Tamam, ama görmezsem hiçbir zaman olmaz ama tamam mı?” diyor. “Olmaz zaten, sen hiç merak etme.” diyorum. Bir hafta görüşmemek üzere anlaşıyoruz. Onu taksiye bindirirken kaşla göz arası sarılıyorum ona. Kız afallıyor. “Bak.” diyorum. “Ben herkese sarılmam. Şu an burada olmak isteyen kimler var biliyor musun? Olsa da olmasa da bunun kıymetini bil. Tamam mı?” diyorum. “Tamam.” diyor, kafa sallayarak. “Bu sarılma yarım oldu. Sana bir kez daha sarılacağım. Merak etme.” diyorum.
Kız altı gün hiçbir şey görmüyor. Emînim ben sözümden. Kızın hâli sabırsız. “Sabırlı ol.” diyorum sürekli. Kız aslında sevmek istiyor beni. Kendi söylüyor bunu. İnsan gençken olur böyle şeyler. Ama bir özelliği var söz dinliyor. Bu iyi. Çünkü benim içim soğumaz hiç. Yandıkça yanarım ben. Bundan başkasını da yakamam bunu biliyorum. Bazen işlerin üzerine gidip kapatmakta fayda var. Yanlış anlama kız güzel, kız gönüllü ama benim içim geçmiş diyeyim. Yedinci gün geliyor. Kızdan halâ ses yok. Gülüyorum akşama kadar kendi kendime. O akşam çağırıyorum bunu bir çay daha içiyoruz. İçi parçalana parçalana anlatıyor. Gözünden yaşlar akıyor. “Haa, bak bu kadar basit işteee.” diyorum tebessüm ederek.” “Sen sıkma canını diyorum.” (Gördükleriyle alakalı) “Biz, olmayacağız. Bu güzel bak. Allah yüzümüze baktı, baştan haberimiz oldu. Öteki meseleleri de böyle, böyle, böyle halledersin.” diyorum. Ertesi sabah kıza son kez sarılıyorum. “Ben sözümü tutayım da...” Sonra pek görüşmüyoruz. Kız bir salaklık yapıyor. Bana değil. Benimle alakası bile yok. Çağırıyorum olayın muhataplarını. “Özür dile bundan.” diyorum. Diliyor. “Tamam. Sen bilirsin.” diyorum. Gözlerinden yaşlar aka aka gidiyor. Bir aylık falan macera toplasan. Söz dinlemek bu yüzden önemli işte... Neyse. Nâlan işte bana sarılıyor girer girmez. Ağır kadın çünkü dışarıda milletin içinde sarılamadı. Bekledi, bekledi...Sonunda beklediği gün geldi. O gün anlatıyor hikâyenin tamamını. Bir kadının nâlân olması basit bir mesele değildir cânım benim...
Anlatırım çocuk. Belki hemen, belki bilahare... Yorgunum şimdi. Çok vaktim kalmadı. Hem çocuk... Anlamıyorsun. Şurada haziran sonuna ne kaldı?
0 notes
kendineyazar · 4 years
Text
*Teton ve Jackson, Wyoming işleri*
4 senedir work and Travel kazanç rekorunu elinde bulunduran arkadaşımız tarafından yazıldı.
*Jackson Şehri*
Merkezde çalışacaklar için şuan burada olan varsa Huff Inn House sabah serveri ve houseman arıyor saat 8-11 arası garson sonra 2-3pm e kadar housekeeperlara yardım edeceksin. Saatlik 15$+tip
Tip olayıda housekeeper garson falan pool yapıyorlarmış sonra dağıtıyorlarmış saatlik 2-3 dolardan ordan gelir herhalde 18$ ı bulur
Onun haricinde blue lion restoran küçük otantik ama pahalı restoran 3 akşam dinner busser arıyor part time olarak 8$+tip(80-100$ortalama gecelik)
-snake river brewing pub(town-merkez);
yazın çok yoğun bir pub/restoran o yüzden alım yapıyorlar baya ve host olarak başlayıp yükseliyorsun busser,server diye gidiyor. Ortalama ordada saatlik 18$ yapılır
Arkadaşlar 2. İş başvurusuna gittiğinizde diğer j1 lar gibi olmayın. Direk manager burdaysa görüşebilirmiyim deyin ve duruşunuz olsun öyle her işi yaparım demeyin aklınızda birkaç pozisyon belirleyin öyle konuşun. Diğer türlü form doldurup yollatırlar sizi ve birdaha geri dönüş almazsınız
-The phoenix and dragon;
Yeni açılan self servis küçük ama kaliteli bir yer kasiyer-busser tarzı pozisyona ihtiyaçları var. 12$,13$+ tip veriyorlar. Tip de yine pool sistemi herkese eşit dağıtılıyor. Ortalama shift başı tip minimum 20-30 olur minimum
-pizzeria caldera; merkezde pizzacı server arıyorlar. Bunun için biraz ingilizce ve özgüveni olan direk gitsin saatlik 17-18$ rahat yapar.
-FIGS; townda hotel jackson içinde restoran. Orada server ve support staff(busser-food runner) arıyor. Saatlik minimum 16$ yapılır.
İşinize başladıktan hemen sonra managerınıza baskı yapmadan set schedule almaya çalışın ama sakın baskı yapmayı ters tepebilir. Sonra ona göre ikinci iş alırsınız
-Merkezde smith’s market var. 2-3 yıllık tecrübe gösterirsen 16-17$ saatlikten başlatıyo seni herhangi bi pozisyonda. Kafası rahat bir iş stress yok en azından. Bu işte düşünülebilir.
—ROSE; merkezdeki club, j1 partileri her hafta sonu orada yapılır. Orasıda garson, güvenlik, bartender,barback arıyor. İngilizcesine hiç güvenmeyen güvenlik(security) için başvurabilir erkekler. Sıkıntısız en rahat işlerden
— pearl street bagels; barista arıyor. Buda merkezde bagelcı küçük bir yer ama bazı lokal meşhur yerler olur ya onlardan. Çok küçük ama yoğun ve çok iyi para yapıyorlar. Saatlik ordada ortalama minimum 16-17$ olur rahat.
Burda iş yerlerine girmeden önce referans gösterme çok önemlidir %75 lik kısmı oluşturur. Yani referans varsa büyük ihtimal alınırsınız o yüzde orda çalışan birini bulun referans için yada ilk iş yerinizdeki managerdan referans olmasını isteyebilirsiniz.
Bu bahsettiğim işlerin neredeyse hepsi front of the house işleri. Yani mutfakta dishwasher ve prep cook luk isteyen varsa onlarada çok ihtiyaçları var. Önemli olan Duruşunuzun olması ve neyi istediğinizi karşıdakinin anlaması.
Tabi housekeeper işleri falanda var ikinci iş olarak mümkün oldukça uzak durun, ingilizcenizin ilerlemesi için restoranlarda busser-runner lık en güzel pozisyondur
Teton village da olanlar içinde yazıcam oradaki birkaç başvurulacak yerlerden
*TETON VILLAGE;*
⁃ The Spur Restaurant&Bar; busser,food runner icin iyidir ve çok güzeldir ortami. Saatlik ücreti 5$ dı şimdi belki artmıştır +tip(75-125$).
⁃ Hotel terra ve TMLbanquet de; houseman veya server lık yaparsın parası çok iyidir saatlik 10$+ gratuity. Totalde saatlik minimum 17-18$ gelir.
⁃ Mangy Moose; orada ünlü Irish Pub gibi hem bar hem de dining room u olan restaurant. Ordada busser-runner hızlı davranıp alırsanız oranında getirisi fena değildir. Shift başı min 40-60$ arası tip alırsınız.
⁃ Shooting star golf club; buranın restoranı yıllık üyelere özeldir dışardan kimse giremez o yüzden lüks ve baya yavaş bir restorandır. Tip yoktur herkes saatlik ücrete çalışır garsonlar dahil. Busser alırlar genelde ve breakfast-lunch server. Saatlik busser olarak girerseniz minimum 18 e bağlayın tecrübem var deyip çünkü j1 lara direk 15$ falan teklif ederler bizim j1 larda atlar o yüzden o oyuna gelmeyin dediğim gidip duruşunuz olup tecrübenizi olduğunu biraz gösterin saatlik ücret 18$ alsanız çok güzel ve kafanızın rahat olacağı bir iş.
⁃ Osteria; Italyan restoranıdır. Çalışan arkadaşlarım oldu, busser-runner- room service olarak genelde birkaç eleman alırlar. Saatlik 5-8$ +tip öderler. Oradada saatlik minimum 16-17$ olur.
⁃ Hotel terra ve TML’e bell boy olarak da girebilirsiniz ihtiyaç varsa. O işte de güzel para var ne kadar ödediklerini bilmiyorum ama tip ağırlıklı olduğu için saatlik rahat 16$ min olur.
⁃ Alpenhof bistro; ingilizceniz iyi olmadan server lık yapabileceğiniz alman-swiss restoranı. Büyük ihtimal breakfast sever arıyorlar ve 14$+tip ödüyorlar. Böyle yüksek ödemelerinin sebebi orası otelin restoranı ve kalan kişilere breakfast ücretsiz o yüzden müşteriler isterlerse tip atıyorlar ama bazen hiç fena tip çıkmaz gayet güzel olabilir. Sistemsiz sinir bozucu ve düzensizdir herşeyi server kendi başına yapar busser-runner yoktur. Psikolojik olarak dayanabilirseniz bunuda değerlendirebilirsiniz.
⁃ Four Seasons; villagedaki saatlik ücreti muhtemelen en yüksek yerdir her pozisyon için çünkü Wyoming'in tek 5 yıldızlı otelidir yani jacksonun en lüks otelidir. Başvuruları internetten alırlar o yüzden hiç direk konuşmaya gitmeyin direk internetten başvurun ( https://jobs.fourseasons.com ) başvurduktan sonra içeride çalışan iyi konumda birini bulursanız referans için yada kendi managerinizden rica edebilirsiniz referans için yardımcı olabilir yada en kötü internetten başvuruyu yaptırdıktan sonra çalışmak istediğiniz departmanın veya restoranın her neyse gidip direk manager ile konuşursanız tabi yine özgüvenli ve ne istediğini bildiğinizi gösterecek şekilde işe alma ihtimalleri yüksek çünkü oranında çok çalışana ihtiyacı var.
⁃ Snake River Lodge da güzel pozisyonlar ve saatlik ücretler baya yüksek anormal olarak direk yerlere göre ama orayı tam bilmiyorum bir ara yönetim açısından sıkıntılı olduğunu duydum orda sıkıntı yaşayan birkaç arkadaş olmuştu. En kötü denemiş olursunuz. (Örneğin vale için 18$+ tip ödüyorlar)
⁃ Piste Restaurant; Jackson hole resort e bağlı bir yer ve teleferikle dağa çıkıyorsunuz yukarda. Cool bir yer. Busser-runner arıyorlar. Saatlik ücreti oranında nerden baksanız min 16$ gelir.
TABI bu işler dediğim gibi yine front of the house işleri yani ön tarafta müşteriyle birebir iletişim halinde olabileceğiniz pozisyonlar. Tabiki de dediğim gibi mutfakta prep cook, stewart tarzı işler ararsanız o işlerde var. Hatta o pozisyonlara daha çok ihtiyaçları olabilir ama mümkün oldukça kişisel fikrim arka tarafta çalışmak önceliğiniz olmasın. Ama tabiki de herkes busser,runner olamaz ve olamayacak. Bunlar sadece nacizane tavsiyeler.
Şimdilik aklıma gelen bunlar teton village ile ilgili öğrendikçe yeni şeyler yine yazarım. Fakat şunları unutmayın ikinci işle ilgili başvuruya gittiğinizde;
1.direk managerla görüşmeye çalışın
0. güzel, şık olmaya çalışıp ne istediğini bilen akıllı biri gibi gözükmeye çalışın
0. Referans %80 etkili o yüzden referans ayarlayabilirseniz büyük ihtimal oldu o iş. Hiç bulamazsanız kendi managerınızla biraz yakınlaştıktan sonra konuşup şuraya başvuracağım ikinci işe tanıdığın varmı referans olabilir misin gibisinden yoklayabilirsiniz ama menajeriniz housekeeper manager ı ise açıkçası o iş zor.
Şunuda not düşmek istiyorum: Jacksona balkanlardan ve diğer ülkelerden bir sürü j1 öğrencisi gelir ve diğer ülkelerin öğrencileri birbirlerine çok yardım ederler ve birbirlerinin arkasında dururlar. Bizimkilerde ne yazık ki kıskançlık durumu daha çok ortaya çıkabiliyor. O yüzden birbirimize yani birbirinize yardım edin ki herkes güzelce fırsatlarla karşılaşıp en iyi şekilde yazını geçirsin. Fırsat duyunca birbirinizi bilgilendirip destek yardımcı olmaya çalışın. Çünkü diğer ülkeler öyle yapıyor. Biz de öyle olalım. Bir fırsattan sırp yararlanacağına bizden birisi faydalansın kötü mü olur.
Çok uzun yazdım farkındayım. Umarım işinize yarar ve güzelce bir yaz geçirip istediğiniz gibi ingilizceyi ilerleyip ve istediğiniz para hedefinize ulaşırsınız
Jacksona ilk gelen arkadaşlar, 2. iş Bulmak isteyenler gelir gelmez bulmaya baslasin cunku jackson j1 sehridir bulmakta zorluk yasarsiniz. Social security numberin elinize gecmesini beklemeyin. Ssn e basvurmaya gitmeden once bile ikinci ise basvurup baslayabilirsiniz. İşyerine başvurdum ssn kartim geliyor demeniz yeterli.
Merkezde ikinci is arayanlar icin
Hand Fire Pizza; tam olarak şu an eleman arıyorlar mı bilmiyorum ama deneyebilirsiniz. Pizzaci olursaniz direk saatlik 17$ olmasi lazim. Expo diye pozisyon var ben o pozisyonda calismistim bir ara. 13$+tip saatlik rahat min 16-17$ olur.
Expo: cikan pizzalari sadece kontrol edip doğru mu diye,kesip,tabaga koyup,üstüne azıcık peynir yada sos eklenecekse ekleyip, masaya sen goturuyorsun. Gayet eğlenceliydi expo olarak calismak.
İkinci is imkanlari icin jackson hole daily gazetesi alırsanız, her yerde olur ucretsizdir, otobus duraklarinda da vardir. En arka sayfada is ilanlari yazar. Oradan da bakabilirsiniz işlere
Arkadaşlar gece işi arayanlar Smith's e başvurabilir özellikle erik le görüşün
0 notes
tavsiyebizdenn · 5 years
Text
Peaky Blinders 5. sezon Hakkında Bilmeniz Gerekenler!
Tumblr media
https://www.youtube.com/watch?v=SRE5pZwNyrw Peaky Blinders, sezon 5 neredeyse geldi, bu yüzden kendinizi hazırlamak için, ilk bölümden yoğun bir şekilde süren kısa bir fragmanın yanı sıra, şu anda okuyabileceğiniz ilk bölüm hakkında bir spoiler incelemesi yaptık . Şov, 2017'de bugüne kadarki en güçlü pistlerden biriydi. Dördüncü seri, Shelby klanını mafya babası Luca Changretta'ya (Adrien Brody) karşı karşıya görüyor.İLGİLİ HİKAYEPeaky Blinders filmi: destansı 2. Dünya Savaşı finali Büyük bir kayıp olan Bar ( RIP John Shelby ), Tommy ve eşi büyük ölçüde çetesiz savaştan çıktı, bu BBC'nin aynı zamanda dördüncü ve beşinci serileri de devreye sokması nedeniyle şaşırtıcı değildi . Dahası, yaratıcı Steven Knight şimdi altıncı ve yedinci seriyi planlıyor, yedi seri dizinin sonunu işaretlemesi bekleniyor . “Benim tutkum, iki savaş arasında bir ailenin hikayesini yapmaktır, bu yüzden 1939’da Birmingham’daki ilk hava saldırısı sireniyle bitirmek istemiştim. ," açıkladı. Tabii ki, bu yıl her şey sona erebilirdi, ama şükürler olsun ki Knight gitmesine izin vermekte zorlandı. “Yapmayı seviyorum. Dünyayı seviyorum” dedi . “İlk başta bu seriyle bitirecektik, ama sadece şimdi girecek çok fazla insan olduğunu düşündüm. Durması çok utanç verici.” Knight ekledi : "Niyetim daima 'yi kullanmaktı, bu yüzden sonunda iyi şeyler yapan gerçekten iyi bir adam. “Ve bu yolculuğun nasıl gerçekleştiğini ve neden olduğunu ve Birinci Dünya Savaşı'nın tüm travma sonrası stresiyle başa çıkmayı ve bununla hiç bir zaman ilgilenmediğini bulma. şimdi unut gitsin. ' Bu boyunca onunla kalacak. " Ama şimdiye kadar beşinci sezon hakkında başka ne biliyoruz? Kendine bir viski dökün ve şimdiye kadar ortaya çıkan tüm kilit bilgileri okuyun.Peaky Blinders, En İyi Drama Serisi için BAFTA'yı kazandıDigital Spy GB tarafındanVideo oynatmak
Peaky Blinders, sezon 5 çıkış tarihi: Ne zaman bekleyebiliriz?
BBC sezon beş olacağını doğruladı bu yıl bizim ekranlar isabet üzerinde Pazar, 25 Ağustos at 9 için bölüm 1'in galası .
Tumblr media Tumblr media
Beşinci sezonun prömiyeri 'Kara Salı' başlıklı The Wall Street Crash haberiyle Shelby ailesini bir araya getirecek ve elbette aile işini ilerletmeyi etkileyecek. Ayrıca, Tommy'nin politik kariyeri, Commons Evi'ndeki ilham verici konuşması sayesinde güçlenerek güçlenecek - dolabındaki iskeletler yakında pozisyonunu riske sokabilse de. Bu arada, Tommy'nin politik kariyeri, Avam Kamarası'nda eğlenceli bir konuşma yaparken güçlenmeye devam ediyor. Ancak geçmişinin hayaletleri kısa süre sonra pozisyonunu baltalamakla tehdit ediyor. Neyse ki, istekli taraftarlar başka bir bölüm için uzun süre beklemek zorunda kalmayacak. Pazar günü 'Kara Salı' havalanmasından sonra, ikinci sezon beş bölüm yalnızca bir gün sonra saat 9.30 'da 26 Ağustos Pazartesi günü Banka Tatili'nde yayınlanacak . “Kara Kediler” Tommy için potansiyel olarak yıkıcı bilgi isteyen gizemli bir yeni müttefik sunacak. Rakip bir grup onun için de şiddet içeren bir soruna yol açacaktır. İLGİLİ HİKAYEPeaky Blinders 5 serisi iki gece lansmanını duyurdu Instagram'daki soru-cevaplar sırasında, Finn'i oynayan Harry Kirton, daha önce yılın sonlarına doğru geldiğine işaret etmişti: " Peaky muhtemelen bu yılın diğer ucunda çıkıyor. “Öyleyse, Eylül / Ekim zamanı. Çok heyecanlıyım ve siz de olmalısınız. Finn'in (yeni) mevsiminde büyümesi gerekiyor.” Fakat yine de biraz beklememize rağmen, en azından arkasındaki ekibin iş zor olduğunu biliyoruz, yönetmen Anthony Byrne ( In Darkness, Ripper Street ) Instagram'daki paylaşımları paylaşıyor: Bu yıl büyük bir değişiklik, beşinci seri geldiğinde BBC2 yerine BBC One'da yayınlanacak olmasıdır . " Peaky Blinders , oyununun zirvesinde birinci sınıf bir dramadır ve İngiltere'nin en büyük kanalına taşınması için zamanı geldi. Steven Knight'ın destansı hikaye anlatımı otantik ve tamamen çekicidir ve zevk almasını sağlamak istiyorum. BBC One'da daha geniş bir izleyici kitlesi, "dedi. "Dördüncü seriye ve genç izleyicilerle olan etkisine daha iyi bir cevap veremezdik. Bu hamle, BBC İki'ye yeni dramayı denemek için daha yaratıcı bir boşluk bırakacak." Ancak değişmeyen bir şey, şovun kusursuz tema şarkısı olan Nick Cave'nin 'Red Right Hand'idir. Geçenlerde Birmingham’daki bir soru-cevap bölümünde ( BirminghamLive aracılığıyla ) konuşan Cave, izleyiciye şu soruyu sordu: "Birkaç yıl önce, BBC’de yayınlanan yeni bir gösteri ve açılış sahnesinde kasvetli bir caddede yürüyen bir adam vardı. 1900'lerin başlarında Birmingham, 'Red Right Hand' adlı şarkınıza şarkı söyleyin. Bana, Peaky Blinders'ın bir sonucu olarak müziğinize ve kişiliğinize ilgi duyduğunuzu gördünüz mü? " "F ** kralı Birmingham," diye cevapladı Mağara. “Bu harika bir şov. Ama birçok insan bana gelip 'Ben büyük bir hayranıyım' diyerek müziğimi Peaky Blinders aracılığıyla keşfetti . Ama Birmingham gerçekten böyle miydi?” Adam bağırdı: "Hala öyle."
Peaky Blinders 5. sezon fragmanı: İzleyebilir miyim?
Peaky Blinders'in 5. sezonunun ilk fragmanı indi ve İngiltere'nin Faşistler Birliği'ne liderlik etmeye devam eden Tommy Shelby'in yeni sağ düşmanı Oswald Mosely'yi (Sam Claflin) takdim etti. Prömiyeri beklerken, prömiyer bölümünden zevk alacağınız bir sürü sulu klip , ayrıca daha sonra Split aktris Anya Taylor-Joy'un oynadığı Michael Gray'in (Finn Cole) yeni aşk ilgisine daha yakından bakın . BBC ayrıca , 1 Ocak'ta 2019 drama kayrak için bir fragman yayınladı ve gösteri makarasında birkaç hızlı Peaky peekiyle yayınlandı .
Peaky Blinders 5. sezon oyuncu: İçinde kim var?
Joe Cole neden Peaky Blinders'i terk ettiğini açıkladıDigital Spy GB tarafındanVideo oynatmak Cillian Murphy tarafından bir kez daha Tommy Shelby olarak önderlik ettiği, Joe Cole dışında bir önceki serinin tüm oyuncu kadrosunun geri döneceği doğrulandı . Buna Helen McCrory (Polly Teyze), Paul Anderson (Arthur Shelby), Sophie Rundle (Ada Shelby), Kate Phillips (Linda Shelby) ve Natasha O'Keeffe (Lizzie Stark) ve Aidan Gillen ve Jack Rowan (baba olarak) dahildir. ve oğlu ağır ağırlıkları Aberama ve Bonnie Gold). Gillen aslında yeni bir karakter gibi hissedebilir, Aberama için bir oyuncu sayesinde çok hoş geldiniz. “Üç yıl. Bence dört mevsim bitiminden sonra ayrılmamızdan üç yıl sonra. Doğru mu? Bu yüzden karakterlere saç kesimi yapmak, bıyık yetiştirmek ve yeni bir takım elbise almak için bir fırsat veriyor” dedi. Digital Spy anlattı .
Tumblr media
CARYN MANDABACH PRODÜKSİYON / KAPLAN BOYU PRODÜKSİYON / MATT SQUİRE BBC “Aslında ne hakkında ya da nerede olduğu ve kaza - mali kaza hakkında ne kadar söylendiğini bilmiyorum. Bir yük kaybettikleri göz önüne alındığında, Shelbys için bahis miktarını yükseltti, sanırım. Bunun üzerinden para. “Bu 1930'lar biliyor musun?” ekledi. “Yani biz 1930'lara giriyoruz, sanırım. Her yerde ilginç bir on yıl. Ve, biliyorsunuz, tutarlı var… daha önce giden her şeyle tutarlı olan şeyler var, ama belli ki yapamazsınız. aynı şey tekrar tekrar. " Kate Phillips ne özel bir röportajda onun karakteri için yanındaki alay Dijital Spy , ve kocası Arthur - - onun meydan olarak, Linda Shelby devam edeceğini ortaya "Tommy'nin tarafında bir diken" olmayı "otoriter aile üzerindeki etkisi ". Bununla birlikte, bu Linda'nın ailesini önemsemeyi bırakacağı anlamına gelmez: “Orada hala çok fazla sevgi var, hala paylaşıyorlar ve sanırım bunun tadını çıkarmaya çalışıyorlar. Sanırım onun içindeki Quaker. Onun için gerçekten şaşırtıcı bir çatışma yaratan şey bu; ondan çıkıyor. " Charlie Murphy (Jessie Eden), Kingsley Ben-Adir (Col Ben Genç), Harry Kirton (Finn Shelby), Packy Lee (Johnny Dogs), Ned Dennehy (Charlie Strong), Ian Peck (Kıvırcık) ve şair / müzisyen Benjamin Zephaniah ( Yeremya İsa) da hepsi dönüyor.
Tumblr media
BBC STÜDYOLARI / CARYN MANDABACH YAPIMLARI BBC Beşinci seri için bekleme devam ettikçe, ilk bakışta bazı oyuncu fotoğrafları da düştü.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Açlık Oyunları 'Sam Claflin ayrıca, gerçek yaşam faşist lideri Oswald Mosley gibi gösteriyi katılacak yeni bir film setinde fotoğrafları ortaya çıkan aktör.
Tumblr media Tumblr media
Peaky Blinders Londra galasındaki karakterinden bahseden Sam Claflin, Digital Spy dahil olmak üzere basına şunları söyledi : "Oswald Mosley hala çok genç ve pek çok açıdan deneyimsiz. Ama aynı zamanda Tommy'den çok daha tecrübeli. “Bence ikisinin birbirini yenmeye çalışmak ve birbirlerini kullanmaktan zorlandığını düşünüyorum. Ama Tommy'nin bu seri için özellikle bence çok farklı ve çok farklı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum, Tommy'nin savaşması çok daha fazla. Tommy onun en büyük düşmanı. " Fakat ne yazık ki, Tom Hardy'nin sonunu Alfie Solomons olarak gördük, hasta gangster Tommy'nin dördüncü seriye ihanet edip suratına kurşun sıktı.
Tumblr media
Serinin dördüncü finalinde isim kontrolü yapıldıktan sonra, beşinci dizide Al Capone'u görme şansımız vardı, şimdi Peaky Blinders onunla iş yapıyor. "Bu harika olurdu," dedi Paul Anderson Digital Spy'a . “Şimdi serinin başladığı periyot, Chicago, New York’u yönetiyordu, o oydu ... ve Michael (Finn Cole) oradaydı, onunla arkadaş oluyordu, eğer öyleyse harika olurdu. mafya bu giriş. " Bazı taraftarlar , Boardwalk Empire'daki ünlü gangsterin inanılmaz resmini çektikten sonra Stephen Graham'ı rol almaya çağırmıştı . Ancak, Knight'a göre bu olmayacak . “Al Capone olmayacak. Gerçekten de yok” dedi ve ekliyor: “Beşinci seride çok fazla olacak (büyük konuk konuk yıldızları olacak).” Read the full article
0 notes
haberihbarhatti · 6 years
Text
Önümde 10-15 Yıl Var - Sivas Haberleri
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Haber İhbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce http://www.haberihbarhatti.com/2018/onumde-10-15-yil-var-sivas-haberleri/1209/
Önümde 10-15 Yıl Var - Sivas Haberleri
BİLAL MEŞE – RÖPORTAJSiyah-beyazlı hoca, Demir Grup Sivasspor yenilgisinden sonra sosyal medyada başlatılan istifa kampanyasına sert çıktı, “Beni yemek isteyen karşıma gelsin. 50 senedir bu işin içindeyim. Bu kampanyalara baksam ilk gün bırakıp, giderdim. Ben mücadeleyi severim. Önümüzde daha 10-15 sene var” ifadelerini kullandı. Beşiktaş’ı 114 yıllık tarihi boyunca üst üste iki sezon şampiyonluğa taşıyan ilk Türk teknik direktör oldu. Kartal’ı UEFA Avrupa Ligi’nde çeyrek finale uçaran ilk yerli hoca ve Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkaran ilk isim olmayı da yine o başardı. Kulübe ayak bastığı günden itibaren, siyah-beyazlılara “Güneşli” günler yaşatan ve ismi zaferlerle, tarihi başarılarla özdeşleşen Şenol Güneş yeni yılda ilk röportajını Milliyet’e verirken, birçok konuda yine ses getirecek açıklamalar yaptı…  Bize Şenol Güneş’i nasıl tarif edersiniz? Herhangi bir vatandaş neyse ben de oyum. Aynaya baktığımda artist gibi birini görüyorum (Gülüyor). Türkiye’de ortalama bir insanda ne görüyorsan bende de onu görebilirsin. Ben çocukluğunda yokluklar içinde büyüyen, ama şikayet etmeyip onlarla mücadele eden, bugün de varlıklı olsam da aynı düşüncelerle yaşayan bir insanım. Her şeye sahip olmanın rehaveti içinde yaşayan bir insan hiç olmadım. Bir birey olarak dürüst, işini seven, mütevazı yaşayan biriyim. Lüks yaşamayı seven değil, ailesiyle mutlu olmayı bilen biriyim. ‘Yıkmak olmaz’ Sahada çok sinirli bir Şenol Güneş var… Sinirli bir adam değilim. Öfke kontrolüm her zaman vardır. İnsanların kabul etmeyeceği düşünceleri sindirip içimde bastırmaya çalışırım. Kabul edemeyeceğim konularda patlarım. Saha içinde hırsım vardır. Fenerbahçe maçında (Kjaer) tokatlama falan yoktu. Temas olmadığı halde işlenmek istendi. Yardımcımı bırakın kimseye vurmayı düşünmem. Tokat atılır mı birisine, yakışır mı? Agresif bir adam değilim asla. Kabul etmediğim şeylerde saldırgan görünebilirim. Yıkmak, dökmek olmaz. Yaptığım işin karşılığını almak isterim. Herkesten de isterim. Emeğimin karşılığını alamadığım zaman söylemlerim olur. ‘Wenger uzattı’ Bu kadar başarıya rağmen, Sivas maçının ardından gelen tepkiler için ne düşünüyorsunuz? Sosyal medyayı takip etmiyorum. Bana yansıyan ifadelerde bir istifa kampanyası başladığı ardından da taraftar tepki gösterdikten sonra bunun kapandığını duydum. Birisini yemek ya da yedirmek değil olay. Yemek isteyen karşıma gelsin. Yapılan tepkileri doğru bulmayabilirsin. Ama Türkiye burası. Sadece benim üzerime yapılan bir şey değil bu. Tudor geçen sene geldi. Alınması ile bırakılmasını değerlendirin. Hangisi daha yanlış? Bir işin gerçeği var. Biz gittiğimizde bile anlaşılamadığımız şeyler olacak. Wenger için gitsin dendi sözleşme uzattı.  Dortmund, Köln’ün hocasını aldı. Ne zaman aldı? En alt takımdan hoca aldı. 3-0 önde olan maçı 4-3 kaybediyor ve hocayı alıyor. Adamlar sonuca bakmıyor. Doğrular varsa kim ne derse desin önemli değil. Medyanın eleştirisi yok değil tabii ki. Biz doğru olan eleştirileri de alırız. Ben başkasının izinde gidersem onun istediklerini yaparım. Kendi inandıklarımı yaparsam kendi izimden giderim. 50 senedir bu işin içindeyim. Bu kampanyalara baksam ilk gün bırakıp giderdim. Ben mücadeleyi severim. Önümüzde daha 10-15 sene var. ] Peki oyuncular maç ayırıyor mu?  Buraya girerken farklı, Cumhurbaşkanı’nın odasına girerken farklı girersin. Kayseri maçında rakip 10 kişiyken az pozisyon ürettik. Bunu kabul ediyorum. Sivas maçında da pozisyon ürettik ama değerlendiremedik. Avrupa maçının heyecanı kimse aynı için olmaz. Senin için bile olmaz. Bu oyuncu maç seçti anlamına gelmez. Oyuncu işini iyi yapmaya çalışacak. Sivas maçında fiziksel olarak düştük biraz. Rakibin direncini de artırdık. Bu eleştirilebilir ama genel olarak isteksizlik diye bir şey yok. Leipzig maçında iyi direndik ama adamlar bir sürü pozisyon buldu. Cenk, Porto maçındaki golü kaç metreden attı. Sivas maçında kaç tane şut attı ama olmadı. Bazen hak ettiğin maçı kazanamıyorsun.  ‘Coşkumuz yoktu’ Her zaman iyi futbola vurgu yapıyorsunuz. Kötü oynadığınız maç yok mu?Ligin ilk yarısında kaybettiğimiz hiçbir maçta mağlubiyeti hak etmedik. Bu kadar kolay puan kayıpları olmamalı. Rakibe bakıyorsun hepsi ‘Beşiktaş iyi’ diyor. Ama daha iyi olmamız lazım ki kazanalım. Önceki halimizle bu sonuçları aldık demek ki daha iyi olmalıyız. Barcelona da üstün oynuyor ama kaybedebiliyor. Sadece bunun sık sık olmaması lazım. Takımımızın fiziksel düşüşü olabilir. Sivas maçında oyun coşkusu yoktu.  ‘Terim’in katkısını göreceğiz'”Dört büyüklerde çalışan bir hocanın hedefi ne olabilir! Fatih Terim, Galatasaray’ın hocasıdır, o camianın içinden çıkmıştır. Ne kadar katkı yapacağı zamanla görülecek. Aykut hoca da var. Dört büyükleri yarışa sokan bütçeleri, oyuncuları, yönetimidir.” Şenol Güneş’e, Fatih Terim’in 4. kez Galatasaray’ın başına geçmesini ve ligin zirvesindeki yarışla ilgili düşüncelerini de sorduk. İkinci devre Kayseri ve Göztepe dahil birçok takımın zirve yarışında var olmaya çalışacağına vurgu yapan Güneş yine çarpıcı tespitlerde bulundu:   Rakiplerin hepsi iyi. İkinci yarı Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor, Başakşehir, Göztepe ve Kayseri yarışacak. Herkes iddialı. Konum itibariyle 4 büyükler ve Başakşehir daha ön planda. Burada en iyi çıkışı yapan ise Göztepe ve Kayserispor oldu. Bir tek Kayseri’nin hocası yabancı şu anda. Bu yüzden Türk hocaların şampiyon olma şansı daha yüksek. Biz kendimizi şampiyon görüyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Ben ‘hedefiniz ne’ sorusunu bile anlamıyorum. Dört büyüklerde çalışan bir hocanın hedefi ne olabilir! Fatih hoca, Galatasaray’ın hocasıdır, o camianın içinden çıkmıştır. Ne kadar katkı yapacağı zamanla görülecek. Aykut hoca da var. Dört büyükleri yarışa sokan şeyler bütçeleri, oyuncuları, yönetimi. Kısacası her şeyi. Birini ayıramazsın. Beşiktaş camiasının da katkısı çok büyük başarıda. Başarısızlık da hep beraber olabilecek bir şey. Camialar güçlüdür. Tabii dört büyüklerin tecrübesi de var. Galatasaray kötü gitmiyor. Bizim için ilk yarıda hayal kırıklığı yaratan puan kayıpları var. Sivas’ı yensek çok iyi olacaktı. Şimdiyse her maçı kazanmaya talibiz. Bu gücümüz var. Durum bu kadar basit. ‘Ricardo topu çekince kızıyorum'”Quaresma, Sivas’ta ortalarını yine yaptı ama bu kez topla buluşamadılar. Neye kızıyorum? Orta açacağı zaman bazen topu çekiyor ikincisinde atıyor. Talisca da toplar getirdi, frikik attı, kafa vurdu fakat etkinliğinde azalma var.”  Quaresma ve Talisca’nın takım oyunundan zaman zaman uzaklaştığını düşünüyor musunuz? Kopma şeklinde değil. Tartışmalar her zaman saha içinde olabilir. Etkinliğin azaldığı zamanlar olur. Quaresma, Osmanlı maçında iyiydi. Sivas maçında neleri yapamadı? Ortasını yine yaptı ama Sivas’ta buluşamadılar. Onları gol yapsalar asist yaptı diyecektik. Ricardo’yu dışarı alırken Lens’i koydum. Negredo’nun yerine Cenk’i daha hareketli diye aldım. Şutlar attı, gol olsa ‘oh ne güzel değişiklik’ denecekti. Neye kızıyorum? Orta açacağı zaman bazen topu çekiyor ikincisinde atıyor. O da bazen gollük pas olabiliyor. Adam gol attığı zaman bravo. Pas verip gol olmadığı zaman olmadı. Ricardo işini seven birisi. Gayret gösteriyor. En çok çalışan oyuncu. Eleştiri tamam. Ama kötü sonuçtan sonra bu iki ismi suçlamak doğru değil. Talisca da toplar getirdi, frikik attı, kafa vurdu. Bunlar gol olsa, yine bravo. Talisca’nın etkinliğinde azalma var.  Yeniler golleri neye bağlıyorsunuz peki?Sivas maçı bizim için kötü değil, sadece sonuç alamadığımız bir maç. İlk gollerini hatırlayın. Bizim kornerler olmadı, adamlar ilk kornerde gol attı. Kazanma gayretiğimiz vardı, ama becerilerini daha iyi kullanmamız lazımdı. Rakibe uzak kaldık. Biz savunma anlayışında rakibe uzak kalınca olmuyor. Sivas maçında iki tane gol yenir mi? Bu da hata. Ama o kadar pozisyonu kaçırmak da hata. Daha iyi olmak için gayret göstermemiz lazım.  ‘Hırsım asla kaybolmaz’ İşini yapmaya devam eden bir Şenol Güneş olmalı. Hırsım asla kaybolmaz. Bundan taviz vermem. Gece gündüz bir şeye emek veriyorum. Bunu engelleyen bir şey olsa tavsiyede bulunurum. Dışarıya atıldım bir maçta. O zamana kadar hakemin yanlışlarını konuşmadım. O hakemin bir kaç hatası vardı bize karşı. Rahatsız olduğum konu oyuncu kendisini yere bıraktı benim de ‘buna da mı faul veriyorsun’ diye tepkim oldu. Bu tepkim el kol hareketi ile oldu. Dönerken söylenerek gittim. Ne söylediğimi hatırlamıyorum. Eleştirilere bir şey demem. Dönerken söylenmemi doğru bulmam. Ama herkes yapıyor bunu. Her zaman yapsam insan eleştirebilir. ] ‘Sivas’ta Pepe, Fabri hatalıydı’ Takımda ilk yarının en iyileri kimlerdi? Pepe iyiydi. Genelde iyi oyuncularımız vardı. Ama daha üstüne koyabilecek oyuncularımız da var. Pepe iyiydi genel olarak ama Sivas maçında o da hatalar yaptı. Fabri de iyi değildi. ‘En sevdiğim oyuncu Aras ama oynamıyor!’Soyunma odalarında oyuncuların tabii ki esprili yaklaştıkları olmuştur bana karşı. Ben ciddi şaka yaparım. Ama oyuncu yakalar onu. Her oyuncuya espri yapabilirim tabii ki. Oyuncu ayıramam. En çok sevdiğim oyuncu Aras o da oynamıyor (Gülüyor). Yetenekli bir oyuncu fakat sıra gelmedi ona. Pepe, Atiba, Tosic, Babel çok profesyonel oyuncular. Onlar iyiyse ben onlardan uzak dururum. Sorun varsa konuşurum. İyi yapana dokunma. Asıl şımarana, içinde sorun olana bak! ‘İlk 5 hafta çok önemli’ İkinci yarıda üst üste zorlu maçlara çıkacaksınız. Neler söylersiniz? Biz her maça aynı ciddiyetle hazırlanıyoruz. Rakibimiz de ciddi hazırlanırsa iyi olur. Bayern maçını ayrı bir yere koyuyorum. Şu anda ligde oynayacağımız maçlar çok önemli. Bayern ayrı bir statü. Türkiye ligi ile ayrı kulvar. Şu anda benim hedefim ilk 5 hafta… Biz ligde kendi düşündüğümüzü yaparsak ivmeyi kazanırız. Bu maçlardan alınacak sonuçlar Bayern maçını da etkileyebilir. Ligde iyi oynamazsak tartışılırız. Biz de kendi kendimize tartışırız. İlk beş haftadaki takımlar çok zor takımlar. Bu seneyi başarılı olarak görmüyoruz. 30 puan bizim için iyi değil. ‘Korkuyoruz diyorlar’ Aslında ben hep aynıyım. Yüzümdeki ifade farklı anlaşılabilir. Genelde sert bir görüntüm olabilir ama beni tanıyan ‘ne kadar iyi insansın’ der. Sululuğu sevmem, bu yüzden ciddi dururum. Bu da sert bir görüntü ortaya çıkarabilir. Oyuncu ile samimi olursun mesela. Sonra durum değişebiliyor. Oyuncular bazen, ‘korkuyoruz’ diyorlar. Ben de onlara ‘sıkıştığınızda gerekeni söylemiyor musunuz’ diyorum… Bayern’den korkmuyorum “Ben hiçbir takımdan korkmam. Bizim için daha önce ‘gruptan çıkamaz’ demişlerdi. Bayern Münih maçında benim oynayacağım futbol önemli. Evet rakibimiz güçlü. Onların da bizim de dönemimiz önemli olacaktır. Grupta her zaman kendi futbolumuzu oynamaya çalıştık. Bayern’e karşı da aynı şeyi yapacağız.” Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’le yaptığımız röportajın ikinci bölümünde Bayern Münih eşleşmesinden, transfere kadar birçok konuyu gündeme getirdik…  Bayern Münih sizi korkutuyor mu? Ben hiçbir takımdan korkmam. Herkesin yorumuna saygı duyuyorum. ‘Gruptan çıkamaz’ da demişlerdi. Bayern maçında benim oynayacağım futbol önemli. Rakibimiz evet güçlü. Onların da bizim de dönemimiz önemli. Grupta her zaman kendi futbolumuzu oynamaya çalıştık. Bayern’de de aynı şeyi yapacağız. Monaco’nun da iyi oyuncuları vardı. Ama biz günümüzdeydik. Ben oyunumda başarılıysam, bunun içinde başarısız olan oyuncuları değiştiririm. Ben Bayern maçına olumsuz bakmıyorum. Ben olumsuzlukları yenerek geldim bugünlere. Beşiktaş da sıkıntılardan buralara geldi. Sivas maçında benim geldiğim zamandan kadroda ilk 11’de olan bir tek Atiba vardı. Biz hem başarılıyız hem değişiklik yapıyoruz. Ben futbol oynamak istiyorum. ‘Bu kadro ile başarılı olacağım’ diyorum. Ama gitmek isteyen futbolcu da gidebilir. Teknik adam fikir verir. Pahalı bir oyuncu alamam, kulübün durumunu biliyorum. Yönetim ‘paraya ihtiyacım var, satacağım’ diyor. Demba Ba, Ersan, Marcelo öyle gitti. Kulübün kasasını başkan düşünüyor. PSG’de Neymar’ı başkan aldı. Transferi yönetim yapar. Ben ‘golcü lazım’ diyorum ve Suarez’i istiyorum! Böyle bir şey olur mu? Bu kulüpte herkes gelip geçici, camia kalıcı. Biz bilgileri veririz, ekonomik yönüne başkan karar verir. ] ‘Her şey doğru mu?’ 25 tane farklı karakteri kontrol etmek kolay olmasa gerek… Kolay… Oyuncuların hepsi özünde iyi. Ricardo tartışılıyor, işini seviyor ama. Caner ayrı. Tolga’nın sorunu olabilir. Tosic çok hırslı. Kırılma anları olabilir. Ben medyayı seviyorum. Onlarla anlaşamasam nasıl yaşayabilirim onlarla beraber? Elli sene de yavaş yavaş anlaşmaya başladık, 60’ta tamamlarız. (Gülüyor) Beşiktaş gruptan çıktı. Hadi kupayı da aldık. Her şeyi doğru mu yaptık. Bizim öyle bir planımız yok ki. Kayserispor mesela ‘şampiyonluğa oynuyorum’ diyebilir. Sezon başında öyle bir düşüncesi var mıydı? Bir milyon alan oyuncu şampiyon olunca aynı parayı mı istiyor? Planlı ilerlemek lazım. Trabzonspor ikisini aynı anda yapamadığı için bu durumda. Bütçe dengesini her oyuncu yakalamalı.  Avrupa’da önemli örnekler var… Mesela Monaco satıştan 370 milyon euro kazandı… 100 milyon euro da harcadı. Beş golcüsü var. İkisini oynatıyor. Diğerlerini bekletiyor. Bizde iki golcü var. Bizim güzel şeylerimiz var. Yapabiliriz ama biraz samimiyet. 1-2 maç kazandığınızda en iyi takım biziz. Yok böyle bir şey. Futbolcunun fiyatı sana uygun değilse niye konuşuyorsun. Sen günü kurtarmaya çalışıyorsun. Avrupa’da öyle bir şey yok. Uzun vadeli düşünüyor. Ülkelerin yapısı bu. Transfer dönemine bak. ‘Al al’ diye baskı yapılıyor. Sonra oyuncu kötü çıkınca ‘kim aldı bunları!’ deniliyor. Batıyor kulüp… Başkanımızın iyi özelliği bu. Her şeyin hesabını yapıyor. Ben her zaman söylüyorum. Bana bir şey dediysen yapacaksın. Benim doğrularım bu. İşime sarılıyorsam herkes sarılacak. ‘Emre Mor olmadı’ İkinci yarı için bir mesaj vermek ister misiniz? Geldiğimiz günden itibaren ne yapıyorsak, onu yapmaya devam edeceğiz. Türk futbolu bugünkü şartlara göre iyi durumda. Yeniden dizayn edilmesi lazım. Alt yapıya nasıl önem verebilirsin? Bugün nasıl çıkar oyuncu? Yapısal reform lazım. Kurumların değişmesi lazım. Çalışanların buna uygun olması lazım. Leipzig, Bruma’yı, Atınç’ı aldı, Balde’yi aldı. Adamın oynattığı genç oyuncu 30 milyon euro… Elimizdeki Fatih yetenekli ama eksikleri var. Genç oyuncu olarak alacağımız isim direkt milli takımda oynamalı. Emre Mor’u Dortmund aldı. A Milli Takım oyuncusuydu. Milli Takım’da yıldız diyorduk. Dortmund’da olmadı. Kerim çok iyi bir oyuncuydu ama olmadı. Eksikleri var. Orkan çok iyi oyuncu ama eksikleri var. Lens’i tartışıyoruz. Orkan sürekli oynasa ne olacak? Hep o eleştirilecek.  ‘Lens’i kazanacağız’ Lens için özel bir planınız var mı? Lens’i kazanacağız. Başka çaresi yok. İçine kapanık bir oyuncu. Dışa dönük değil. Oyuncu çıkarken üzülür. Sevinenini gördün mü hiç! Bir oyuncunun kenara alınması kötü olduğunu göstermez. Kötü oyuncu düşünülmeyen oyuncudur. Buradaki bütün oyuncular benim için önemli. İsteyen gidebilir. Ama kaldıysa susacak. Belki 10 maçta bir kere oynatırım. Hazır olacak, şans gelince çıkıp oynayacak. ‘Memnun olmayan durmasın, gitsin’ “Cenk Tosun’un gitmesini tabii ki istemem. Ama giderse buna çözüm üretmek benim görevim. Ben genel olarak her oyuncudan memnunum. Fakat oynamamaktan ya da takımdan memnun olmayan varsa durmasın hemen gitsin.” Şenol Güneş’e, İngiliz kulüplerinin gözdesi Cenk Tosun başta olmak üzere bazı oyuncuların takımdan ayrılmaları halinde yönetimden transfer isteyip, istemeyeceğini de sorduk, çarpıcı yanıtlar aldık… “Cenk’in gitmesini tabii ki istemem. Ama giderse buna çözüm üretmek benim görevim. Gomez nasıl gitti? Sosa gitti. Hem şampiyon olup hem paranı kurtarıyorsun. Biz şu anda kendimizi zayıf görmüyoruz. ‘Yine şampiyon olacağız’ diyoruz. Ben kampa bir sürü genç aldım. Daha sonra da çok farklı bir kadro oldu. Şartlar öyle gelişti. Şu anda bir kadro var elimizde. Buradan gitmek isteyen oyuncu varsa gidecek. Rapor belli. Yirmi oyuncu, üç kaleci… Fabri hep oynadı devam etti. Tolga’dan da memnunum. Leipzig maçında her şeyin karşılığını verdi. Fabri oyuna girmek istiyor. Ama bazen risk alması kötü. Talisca beğendiğim bir oyuncu. Ama mali tarafını başkan bilir. Ben her oyuncudan memnunum. Fakat oynamamaktan ya da takımdan memnun olmayan varsa durmasın hemen gitsin.” Yönetim ‘Arda gelmek istiyor’ derse ne cevap verirsiniz? Tekrar söylüyorum. Elimde bir oyuncu grubu var. Bana bu kadro yeterli. Stoper Vida geldi. Tosic ve Pepe’den memnunum. Ama Vida da geldi. Mitrovic daha iyi oynayacak bir oyuncu. Defansif oynayan bir takımda daha iyi oynar. Hücum ettiğiniz zaman bire birde sıkıntı yaratabiliyor. Vida’yı aldık. Şu anda stoper ihtiyacımız da kalmadı. Medel de hem orta saha hem stoper olarak alındı. Kanatlarda da iyi isimlerimiz var. Yani basit olarak bu kadro dan kimse gitmezse her bölgede elimde yeterli oyuncu var. Bu yüzden transfer yapmaya da gerek yok başka. ‘Aboubakar bizde olsa…’ Niye çift santrfor oynamıyorsunuz? Oynadık… Ama çift forvetle ortada sıkıntı yaşıyoruz. Eto’o’nun tarzı ile Negredo’nun tarzı bir değil. Negredo pivot santrfor. Cenk-Aboubakar daha uygundu. Aboubakar bizde kalsa Cenk, Babel o ve Demba Ba yeterdi. Negredo gayret ediyor. Bu bir üretme işi. Bazen istersin olmaz. Cenk de bazen duruyor. Santrfor durmaz. Onlar durursa, Babel’i Talisca’yı koyuyorum. Ama golcü kalırsa ortada olmuyor. Türk futbolu bu sorunları aşar. Yeter ki biz yeni yılda bir olalım. Sevgilerimizi negatife çevirmeyelim. ‘Oğuzhan’ın eksikleri var'”Zaman zaman maçlara yedek çıkması Oğuzhan’ın kötü olduğunu göstermez. Onun da iyi maçları var. Sivas maçı onun için bir ölçü değil. Tolgay da çok yetenekli. Oğuzhan hücumdaki katkısıyla, Tolgay da defansa yardımıyla iyi bir oyuncu. Kötü değil ama eksik kaldığı yönler var bunu kabul edebilirim.” ‘Final oynamak isterdim’ Dünya üçüncüsü Şenol Güneş’in yeni hedefi ne? Şampiyonlar Ligi finalini oynamak isterdim, ama şu anda hazır değiliz. Sonra da benim sürem yeter mi onu bilmiyorum! Benim hayatımda her şey oldu. Benim için kupa, ödül önemli değil. Ben bir işi yapıp karşılığını alırsam bu bana keyif veriyor. Milli takımda İtalya maçını sen de hatırlarsın çok keyif almıştım. İdmanda bile keyif almalıyız. Herkesi şaşırtmalıyız. Halk da bunu yakalıyor. ‘Beşiktaş top oynamak istiyor’ diyor. Ben geride kalmama rağmen bunu söylüyorum. Beşiktaş’ın bana verdiği bu görev gerçekten gurur verici. ‘Taraftar mükemmel'”Taraftarı her zaman mükemmel buluyorum. Ben geldiğimden beri kucak açtılar. Sıcak bakmayabilirlerdi. Bazen oyunculara bile yapıyorlar bunu. Hem seviyorlar hem tepki gösterebiliyorlar. Bunlar olabilecek şeyler. Taraftarın desteği çok önemli. Trabzonspor’da da bu hırs vardı. Oradaki daha dağınık agresif sevgi boğuyor. Ama Beşiktaş’ta destek oluyor.”
kaynak: Önümde 10-15 Yıl Var – Sivas Haberleri
Anadolu Ajansı, DHA, İHA tarafından geçilen tüm yerel haberler bölümünde Haberihbarhatti.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen websiteleri ve ajanslardır.
Görüş, öneri ya da şikayetiniz paylaşmak isterseniz, İletişim Formunu doldurarak bize ulaştırabilirsiniz. En kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.haberihbarhatti.com/2018/onumde-10-15-yil-var-sivas-haberleri/1209/
0 notes