Tumgik
#Fetullahçılar
mervekaratas · 2 years
Text
Recep Tayyip Erdoğan - 2023
Recep Tayyip Erdoğan halkına "Çakalım da bir daha bellerini doğrultamasınlar." diyen, "Sürtük" diyen bir siyasetçidir.
Tumblr media
Fantastik eserlerin antagonist lider tipolojilerinde bile böyle bir retorik göremezsiniz. İnsan beyninin "Olabilecek en korkunç lideri yaratayım." diyerek yola çıkarak ürettiği Palpatine, Voldemort, Lich King, Sauron gibi hayali figürler bile çıkıp da "Çakayım da belinizi doğrultamayın." demez. Çünkü fantastik yapımlarda antagonistler güç elde ederken stratejik dehalar, yeri geldiğinde rol yapabilen zeki insanlar olarak tasavvur edilir. Antagonistin o kadar gücü elde edebilmesi için gerçekten vasıflı bir karakter olması gereki. Belki George Lucas, Christopher Vincent Metzen Türkiye'de yaşasalardı reel yaşamın o kadar sofistike olmadığını görebilirlerdi.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, gücü sadece güç için isteyen bir isim olduğuna şüphe yok. Yani Recep Tayyip Erdoğan için güç, soylu bir ideolojik ereği hayata geçirmeye yarayan bir "araç" değil, ereğin ta kendisi. Ortada bir masterplan, mastermind yok. Bunun yerine çocuksu bir hırs ve sonradan görmelik mevcut.
Başkanlık sistemini getirirken kendisinin ve taraftarlarının ağzından düşmeyen bahaneler vardı:
Bürokratik hantallık bitecekti, kurumlardaki işleyiş süreçlerinin önündeki engeller kalkacaktı, kriz anlarında kamu otoriteleri şak diye problemlerin üstesinden gelecekti.
15 Temmuz sonrası otoriteryanizmin dibine vururken de bahane boldu.
TSK ele geçirilmişti, tasfiyeler lazımdı, devletin bekâsıydı. Senelerce adamın kendi elleriyle kurumlara yerleştirdiği fetullahçılar ile ilgisi alakası olmayan insanların da sırf muhalif diye arada kaynadığını, insan haklarının ırzına geçilişini izledik "milli güvenliğimiz" için. OHAL bitmek bilmedi.
Kendisine oy verenlerin bahsedip durduğu şeyler hep aynıydı: "Beton dikti. Havalimanı açtı. Yol yaptı."
Tüm bunların nasıl bir "balon" olduğunu, nasıl bir "yalan" olduğunu ise Şubat 2023'te bir doğal afet gösterdi.
Saatler oldu, devletin gidemediği yerlere siviller gitti. Övünülen yepyeni betonlar insanların başına çöktü, yollar yarıldı, havalimanlarına iniş yapılamadı. Senelerce tasfiye edilen TSK'ya darbe korkusuyla yardım için yeterince hızlı güvenilemedi. O "hızlı müdahaleler" asla olmadı. TV'de sadece dinozorların, boomerların takip ettiği konvansiyonel medya tekelleriyle realitede var olmayan o über fonksiyonel devlet mekanizmasını varmış gibi göstermeye çalışsalar da sosyal medya çağında kimse bunu yemedi. Sosyal medya fenomenleri ve gönüllüler adres ve konum paylaşarak, organize hareket ederken koltuk derdindeki takım elbiseli bürokratlardan daha çok can kurtardılar.
Recep Tayyip Erdoğan'a yıllardır "krizleri hızlı ve efektif yönetsin." diye, "orduyu vatan hainlerinden arındırsın." diye, "modern binalar ve geniş otobanlarla dolu sağlam bir Türkiye inşa etsin." diye bahşedilen sonsuz gücün neticesi bu oldu.
Koca bir hiç.
Recep Tayyip Erdoğan, başından beri güce sadece güçlü olmak için sahipti. Bunun ötesinde de hiçbir hedefi yoktu.
* * * * *
PS: Bunlar daha prelüd. Gerçek felaket henüz gelmedi. Bu adamlar, bu ciddiyetsizlikle nükleer santral yapacak. Melaninden simsiyah olmuş radyotropik mantarları bizim topraklarımızda da yetiştirmeden rahat edemeyecekler.
Türkiye'de ortalama bir bürokratın hamurunda katastrof jeneratörlüğü vardır, başka bir vasıf aramayın.
2 notes · View notes
theheartofmuses · 2 months
Text
ayakları baş başları ayak yapıyorlar her yeri ters düz ediyor sikik bir proje partisi olan akp ve fetullahçılar
Yurdum insanı zaten farklı olmadığı için
Hiçbir şeye şaşırmıyosun artık
0 notes
kolej-postasi · 3 years
Text
KAÇINILMAZ BİR ÖZELEŞTİRİNİN SATIR BAŞLARI
Tumblr media
Yazmayalı uzun zaman oldu; gerçi bu uzun beş yıl zarfında bazı uzun kalem tecrübelerim olmadı değil. Ta ilk gençlik yıllarından beri pekâlâ gayet güzel romanlar yazabileceğime dair naif hayaller besledim durdumsa bu hülyâyı kuvveden fiile geçiremedim. Neyse ki bu defa ikisi düpedüz romana benzer, biri otobiyografik unsurlar taşıyan üç taslağı tamamlamayı başarabildim.
Şu esnada Corona kısıtlamalarından fırsat buldukça marangozluk ve leziz kitap okumalarıyla hemhâlim.
Son beş yılda herkesle birlikte önemli olaylar yaşadım. Siyasi ve toplumsal büyük depremler geçirdim, etkilendim ve yeniden düşünmek için fırsatım oldu. Şimdi değişen ve değişmeyen şeyler hakkındaki bazı tespitlerimi sizlerle bölüşmek istiyorum.
Fikir dünyamda iz bırakan dalga Ülkücülük oldu. Karşılıklı şiddetin çok kan döktüğü yıllarda, önemli bir arkadaş çevresinde ‘Kültür Milliyetçiliğinin’ daha kalıcı ve doğru bir yön olduğu fikri gelişmeye başladı bende. Cemil Meriç, Erol Güngör, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabri Ülgener gibi hâlâ önem verdiğim düşünürlerin açtığı çığırı önemsedim; bu çığırda kendimi ifade edecek önemli argümanlar buldum ve hâlâ bu fikri çığırda sabitkadem olduğumu zannediyorum.
Gazete yazarlığı, zihni hayatımda süratli değişkenliğe yol açacak oynak ve güvenilmez bir zemin oldu. Yazı hayatımda bir angajmana girmemeye, “kendim gibi” kalabilmeye emek verdim. Yazdıklarımın “gazete politikası”nı yansıtmaktan ziyade şahsi görüşlerimin ifadesi olmasına itina gösterdim. Bunu bir yere kadar başarabildimse de son derece sert, hızlı ve sivri köşeli politik gelişmelerden ne kadar yıprandığımı, savrulduğumu sonraları anladım.
“Ülkü Ocakları Derneği”ndeki sıradan üyeliğim dışında üniversitedeki meslek hayatım ve yazarlığım müddetince herhangi bir kuruluşla resmi bağım olmadı. Yazdığım gazete ise resmen değilse bile “alenen” bir cemaatin sözcüsü durumundaydı. Hayatımın en büyük hatası, cemaat angajmanlı bir gazetede fikren hür ve müstakil kalabileceğimi varsaymak olmuştur. Ben bunu başardığımı zannediyordum; dönüp ardıma baktım ki...
Kalemimi başka vadilerde de işletebilir, hatta çok daha iyi bir seçenek olmak bakımından hiç yazmayabilirdim de... Hatam yazmayı seçmek oldu. Vaktiyle bana hatırşinaslık ve nezaket gösteren insanlara vefa göstermeyi önemsiyordum. Bu vefa duygusunun, çok kritik bir eşikten sonra nasıl düpedüz “Saflık” ve “Enayilik” noktasına dönüştüğünü de öğrendim. Acı bir şeydi...
Ve asıl mesele, asıl dramatik viraj. Ülkeyi ve toplumsal huzuru altüst eden fitne-fücur fırıldakları esnasında gazete yöneticilerinin birer ikişer yurtdışına “tüymeleri” beni uyarmalıydı. İtiraf ederim ki uyanamadım. Gazete sayfalarında gayet demokrat ve liberal görünenlerin meğer gizli ajandaları, kağıt üzerindeki iş arkadaşlarımın meğer sahte yüzleri de varmış. Saflığın bu derecesi elbet karşılıksız bırakılamazdı ve bunun cezasını çok ağır ödedim, ödüyorum.
Yazıyla uğraşanlar bilir; şehvet-i kelâm diye bir budalalık türü vardır. Bir de “nükte yapma hırsı”. Yazarlık hayatımda bu iki benlik girdabına kapıldığım zamanlar, bu “şevkle” incittiğim insanlar, zedelediğim şahsiyetler oldu ki bunlar meyanında Reisicumhurumuz ve sayın Devlet Bahçeli de var maalesef. Bunlar bir yazar için zihinde iyi tatlar bırakan şeyler değil; şimdi hatırladıkça hicab ediyor, kendilerinden helâllik diliyorum.
Fetö’nün bir terör örgütü olduğuna ancak, o mel’un 15 Temmuz darbesinden sonra görebildim ama çok geçti. Olup bitenlerin hemen ardında, kökü ve ucu Atlantik ötesine doğru uzanan, mahiyeti belirsiz, gölgeli insanlardan müteşekkil yarı mistik, alçak ve yılan gibi dessas bir örgüt vardı. Devletin içine yuvalanmış her seviyede binlerce bürokratın varlık sebebi darbeden sonra su yüzüne çıktı, komplo âşikâr oldu.
Fetö’nün en büyük fenalığı, yargı kararlarına da yansıdığı gibi, ne yaptığını gayet iyi bilen fesat yönetici ağabey ve imam takımı dışında binlerce masum ve samimi insanın hayatını karartması olmuştur. Bu insanların dramlarıyla her yüz yüze geldiğimde bu deniz anasını andıran paralel örgüte lânet okudum. Mahalli tabirle, “Allah karartılarını kaldırsın!” diye ilenmekten nefsimi men edemedim.
Kendini bir “Sivil toplum hareketi” diye takdim eden Fetö, tam aksine bütün kurum ve birimleriyle devleti sinsice ele geçirme hesabı yürüten ikiyüzlü ve tehlikeli bir örgüt. Kibirli, dünyaperest, çıkarcı, faydacı ve zalim bir şer şebekesi. Meşru devlet ve hükümet uzuvlarına karşı riyakâr tuzak tertipleyip, Türkiye’yi bazı dış güçlerin hesabına yeniden dizayn ederken suçüstü yakalandılar. Atlantik ötesinden keramet umanlar kötü yanılıyor. O cerbezesine güvenen ağlak adamın ve avânesinin artık bu topraklarda geleceği yok. Dış mihrakların pençesinde bir avuç gafil rehine durumundalar.
Peki, şimdi neredeyim? Türkiye ile ilgili hassasiyetlerimde büyük bir değişiklik olmadı. Her Türk, anasından biraz milliyetçi doğar ve milliyetçilik kavrayışı zamanla biraz dönüşürse de Gasset’in hükmünden kurtulamaz. Ünlü filozof şöyle demişti: “Bize gelince, durum pek farklıdır: Millî endişelerden uzaklaşmak isteyen her İspanyol günde on kere onların ağına düşecek, sonunda anlayacaktır ki, Bidasoa ile Cebelitarık arasında doğmuş bir insan için, bir numaralı, dört dörtlük, kaçınılmaz mesele İspanya’dır”.
Zihnimde bir kekrelik; aldanmış, enayi yerine konulmuş olmanın verdiği acı bir tatsızlık ve derin bir hüzün. Örgütün güya beyin takımı ve prensleri batı ülkelerinde safa sürerken, ülkesine güvenip evinde kalan bir avuç aldatılmış insan vicdan ızdırapları içinde. Pişmanlık mı? Evet! Özür mü? Elbette!
Peki, okuyucudan ve hasbetenlillah sevenlerimden de özür dileyebilecek miyim? Deneyeceğim: Özür dilerim ey okuyucu. Eğer hâlâ merak ediyorsanız, ara sıra buralarda olurum muhtemelen... Huz mâ safâ, dâ mâ keder demiş şair: Hoşuna gideni al, sevmediğini bırak gitsin.
OCAK 5, 2021 | ahmetturanalkan.com
AHMET TURAN ALKAN |  KAÇINILMAZ BİR ÖZELEŞTİRİNİN SATIR BAŞLARI
Tumblr media
0 notes
gazetelinkmedya · 4 years
Text
Hilmi Özkök: Suç sayılmadığı için Fetullahçıları atamadık
Hilmi Özkök: Suç sayılmadığı için Fetullahçıları atamadık
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök: Suç sayılmadığı için Fetullahçıları atmadık…
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Erdoğan’ın “TSK içindeki FETÖ’cüleri temizlemedi” iddialarına yanıt verdi. Özkök, “2002-2006 yıllarında o zamanki adıyla ‘Cemaat’ olan Fetullahçılık, kanunen bir suç değildi. Kanunun suç saymadığı bir konumda olan kişiye ‘Ordudan atmak’ gibi ağır bir ceza verilebilir mi?” dedi.
View On WordPress
0 notes
fenerbahcesports · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Fetullahçılar kudurdu..!
Kalan çayıda siz için..!
Biz Mustafa Kemal izinden yürümeye devam edeceğiz..!
#Fenerbahçe
1 note · View note
haberyeri · 3 years
Text
Peker'den 4'ncü görüntü, Soylu'dan karşılık ve Ağar'dan özür: Arbedenin hangi kademesindeyiz?
Tumblr media
Peker'den 4'ncü görüntü, Soylu'dan karşılık ve Ağar'dan özür: Arbedenin hangi kademesindeyiz?Organize Hata Örgütü Önderi Sedat Peker'in yayınladığı görüntüler ile ilgili gündeme gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski İçişleri Bakanı ...Organize Hata Örgütü Önderi Sedat Peker'in yayınladığı görüntüler ile ilgili gündeme gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın açıklamalarının yakınları sürüyor. Peker'in bugün yayınladığı son görüntüde lisana getirdiği tezler gündeme sert bir giriş yaparken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu toplumsal medya üzerinden Peker'in argümanlarına çok sert bir karşılık verdi. Halk TV'de Can Coşkun ile Haber Masası'na katılan gazeteci Barış Terkoğlu, Bakan Soylu'nun açıklamasına ait birinci değerlendirmesinde, "İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Ben bunun bu noktaya geleceğini biliyordum" diyor. O denli anlaşılıyor ki, aslında herkesin ne yapılacağının ön görüldüğü bir sürecin sonunun değil, bir evresinin geldiği noktadayız." dedi.Terkoğlu, Soylu'nun yanıt vermek yerine sert bir açıklama yaptı değerlendirmesinde bulunduğu açıklamasına ait şöyle dedi: Günlerdir kanaldan, gazetelerden beşerler "Madem Sedat Peker kabahat örgütü başkanı, bir sürü suça karışmış bir insan bu beşere polis müdafaasını kim verdi?" diye soruyor. Muhafaza ne demek? Devlet, kendi memuru olan polise bu adamı koru diyor. Sedat Peker'in etrafında polislerin bile kalkan olması bir meşruiyet sağlıyor. Düşünün ki Sedat Peker, miting düzenliyordu bugünkü siyasi iktidara mitingleri. Bir eliyle Rabia bir eliyle bozkurt işareti yapıyordu. Bu mitinglerde kendi muhafazaları dışında polis muhafazaları da vardı. Türkiye'nin arınması, temizlenmesi için sanki bir hata itirafı, bir hukuksuzluk, bir yasadışılık itirafı bulabilir miyiz ve hesaplaşabilir miyiz bunun peşinde olmamız lazım.Sedat Peker'e polis müdafaasını kim verdi? Bu ülkede bunu kimin yapabileceği, kimin cüret edebileceği çok açık. Bu muhafaza kararının altında imzası olanları bulalım, kimlere sorduğunu öğrenelim. Biz pak bir Türkiye için bu müdafaa kararını kimin verdiğini bulalım.Emniyet Müdürü'nün intiharıOrtada açık bir şey var, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Hakikat Yol Partisi'nden geldi oraya. Gerçek Yol Partisi'nde de iktidar çatışmasının bir tarafı olduğunu biliyoruz. Sedat Peker'in sav ettiği üzere Gerçek Yol Partisi'nin iktidar çatışmaları içerisinde, mevcut İçişleri Bakanının etrafında Sedat Peker'in adamları varsa bu bahis çok somuttur, hesaplaşalım bununla.Bir emniyet müdürüne bu mevzuyu sorduğunda telefonlar dışarı konur, odanın kapıları kapatılır, fısıltı ile konuşulur. Türkiye'nin namuslu bir memuru, Türkiye'nin vatan evladı bir emniyet müdürü, Türkiye'nin 'sen Silivri'de cürüm tertibini bitir' diye İstanbul üzere bir ilin ilçesine emniyet müdürü olarak atanan biri makamında başına silah dayadı ve hayatına son verdi. Biz bu olayı alalım, bu mafya kavgalarından, hata örgütü çatışmalarından, bu siyasi kirden çıkaralım bu ülkenin yurttaşları olarak bir emniyet müdürünün nasıl intihar etmek zorunda kaldığının hesaplaşmasını yapalım.Aslında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yanlışsız adresi gösteriyor. 'Bunların tahlili Yargı'da' diyor. Dün Cemil Çiçek, 'Binde biri bile doğruysa yargının harekete geçmesi lazım' dedi. Hakikat bir şey söyledi. Bu işin adresi yargı. Türkiye'nin bugünkü istikrarları içerisinde Türk yargısı, Süleyman Soylu İçişleri Bakanı iken, özgürce, özgür bir biçimde bu olayı soruşturabilir mi? Yargıyı mümkünse tarafı olan siyasetçilerin tesir edemeyeceği bir noktaya çekmemiz lazım.Ağar'ın özür dilemesiKimsenin dikkat çekmediği bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Fetullahçılar yıllarca hangi hükümeti desteklediler, kim için çalıştılar? Güçlerini 2013 yılına kadar kimleri tasfiye etmek için kullandılar?Sedat Peker'in kimin ismine miting yaptığı, kimlerle fotoğraf çektirdiği, gücünü kimler için kullandığı, kimleri tehdit ettiği belirli. İçişleri Bakanı açıklamasında Cumhuriyet'i, BirGün'ü maksat gösteriyor. CHP, Kılıçdaroğlu gerinde diyor. Bir sefer bu problemle yüzleşme eğilimini değil, sorunu karşı tarafa atma eğilimi gösteriyor.Bugün Süleyman Soylu'nun yapmış olduğu açıklamada görülüyor ki parti içindeki bir eğilime de ince bir bildiri gönderiyor. 'Sizlerin suskunluğunu da görüyorum' demek istiyor.Mehmet Ağar'a yönelik kullanmış olduğu o nazik, ince lisan... Bir telefonla ulaşabileceği halde, medya aracılığı ile çok nazik bir lisanla orada da Hürmet Öztürk için 'İnşallah o yapmıştır' diyerek özür lisana bildirisi vermiş oldu. Mehmet Ağar da özür diledi. Read the full article
0 notes
modamaniatr-blog · 7 years
Text
Fetullahçılar Dışişleri'nden tamamen temizlendi mi
Fetullahçılar Dışişleri’nden tamamen temizlendi mi
Alman basınındaki yorumlarda Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Almanya’daki FETÖ’cüleri izlediği yönünde suçlamalar ele alındı.
Alman gazetesi, Süddeutsche Zeitung MİT’in, Almanya’da yaşayan 300 FETÖ’cü teröristi takibe aldığını ileri sürdü.
Gazete, Almanya’nın iç huzurunun da MİT tarafından bozulduğunu belirtti. Gazetedeki haber analizde şu ifadelere yer verildi:
TÜRK İSTİHBARATÇILAR…
View On WordPress
0 notes
ugug68 · 3 years
Link
Gizli Saklı Mevzular-1 Nesil Yayıncılık - Gizli Saklı Mevzular-1: Karanlık Güçler ve Esrarengiz Gerçekler / Ömer SEVİNÇGÜL İblisin illegal askerleri...Batıniler, Hurufiler, Haşhaşiler, Fetullahçılar...Masum İmam efsanesi...Tek gözlü deccal..Pavlus, Opus De
0 notes
theheartofmuses · 2 months
Text
bu şekilde giderse anadiliniz fetullahçılar yüzünden arapça falan da olacak olacak kürt nufusu falan da çok fazla her yere afgan dolduruyorlar zaten
Batıyla hiç alakanız kalmayacak
0 notes
kolej-postasi · 4 years
Text
HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR - III
Tumblr media
ERGENEKON
(Susurluk) Daha sonraki dönemde, Ergenekon soruşturması sırasında yakalananlar ve açılan tahkikatlar sonucunda bu olay Somut bir biçimde şekillendi ve böyle bir örgütün var olduğu görüldü. Bu örgütün ortaya çıkarılmasından çok daha önemli olan, örgüt ortaya çıkarılmadan önce bu tür bir düşüncenin ve anlayışın kitleler ve devlet güvenlik örgütleri içerisinde veya onlarla dayanışma içerisinde olan gruplar tarafından kabul görmüş ve desteklenmiş olmasıdır. Nasıl ki Susurluk olayı terörle mücadele adı altında rejim muhaliflerinin, sistemi değiştirmek isteyenlerin susturulması sağlamak için hukuk dışı yollarla onları yok etme yöntemi, bu amaçla oluşturulan örgüt ve yapılar ve bunların zamanla bozularak maddi çıkarlara dayanan çeteleşme durumudur. 
Ergenekon'da devletin rejim için öngördüğü temel ölçüleri yerine getirmeyen getirmek istemeyen bir siyasi anlayışın iktidar olmasına mani olmak ve iktidar olmuş ise zorla, anti demokratik yöntemlerle onu devirmek anlayışını savunanların oluşturduğu birliğin adıdır. Daha açık bir ifade ile anlatılırsa, Ergenekon demokratik yöntemlerle iktidara gelmiş bir hükümetin ve siyasi kadroların illegal yöntemlerle, zorla, şiddetle, militarist yöntemlerle devrilmesini ve siyasi kadroların ve siyasi anlayışının tasfiye edilmesini savunan bir anlayış ve düşünce çerçevesinde bir araya gelen bir gruptur. Bu anlayışın kendisi, bu tür bir örgütsel yapının varlığından çok daha önemlidir. Her ne kadar örgütün kendisi önemli olsa da üç beş kişinin böyle bir örgütlenmeye teşebbüs etmesi, bazı insanların bu tür ilişkilerin ortasında bulunuyor olması, hatta bazı resmi görevlerin ve üst düzey askeri görevlilerin bu tür bir örgütlenmenin içerisinde yer alması her zaman mümkündür. Asıl sorun bu tür bir anlayışın kabul görüyor olması, savunulmasıdır.
Türkiye'nin geçmiş demokrasi pratiğinde Ergenekon benzeri bir anlayışı savunanların hiç de azımsanamayacak sayıda olduğunu, zaman içerisinde bu işi yapmayı birçok defa denediklerini veya mevcut hükümetleri değiştirmek için her yolu, hatta zaman zaman belki binlerce, belki yüz binlerce insanın katledilmesini daha meşru gördüklerini biliyor ve duyuyorduk. Bu insanlar kendi inançlarına ve değerlerine uygun bir sistemin var olduğuna ve temel ölçütlerinin belli olduğuna inanıyorlardı. O zaman da bu temel ölçütleri değiştirmeye çalışanları veya temel ölçütlere kendileri gibi yaklaşmayan herkesi düşman olarak görüyorlardı. En tehlikeli anlayış budur. Belki bu yargılamalarda çok daha büyük, çok daha önemli şeyler ortaya çıkarılabilir. Çok sayıda bomba veya silah bulunabilir veya iddiaların, söylenenlerin, bulunanların hepsi yanlış, yalan ve düzmeceden ibaret olabilir. Yargılamalar beratla sonuçlanabilir. Bu çok önemli değil. Asıl önemli olan, Türkiye'de böyle bir anlayışın var olmasıdır. Üstelik Türkiye'de bu anlayış savunan militarist kadroların ve bu kadrolarla dayanışma içerisinde olan benzer düşünce ve anlayıştaki insanların azımsanamayacak sayıda olmasıdır. Bu insanların bu tür bir anlayışı samimi olarak savunuyor olmalarıdır. Önemli olan bugün ki Türk devleti içerisinde Ergenekon ve Ergenekon benzeri düşünce ve anlayışların kabul edilmemesi, gayrimeşru ilan edilmesi, yanlışlığını ortaya konması ve devletin hukuk sistemi içerisinde meşru kurumları aracılığıyla mahkum edilmesidir. Yargılama sonunda bir veya birkaç kişinin ceza alması, cezanın az veya çok olması hiç önemli değildir. Mühim olan bu düşünce ve anlayışın yanlış olduğunun mahkeme tarafından Tescil edilmesi ve hukuk sisteminin bu yanlışlığı mahkum etmesidir. Bana göre mahkemeye bunu gerçekleştirdiği anda amacı ulaşmış demektir.
Aslına bakılırsa yakın geçmişteki darbe, üç muhtara görmüş, üstelik her darbeden sonra siviller ile darbeyi yapanların önceden anlaşarak darbe gününü belirlediklerinin ortaya çıktığı bir ülkede, böyle bir örgütün veya farklı bir illegal yapılanmanın olması hiç kimseyi şaşırtmalı. Belki hiç bu açıdan bakmadığımdan, belki polis olmanın verdiği alışkanlıkla rejimi korumak için her yol mübâh anlayışının şuur altıma işlemiş olduğundan, belki de geçmiş 12 Eylül dönemi öncesi artan terör olayları nedeniyle darbe sonrasında olayların ve kanın durmasını uygun bulduğumdan bu sahadaki örgütlenmeler üzerinde hiç düşünmemiştim. Halbuki bunu en iyi bilecek olan bendim çünkü yaşadıklarım ve bildiklerim bunu olmamasını imkansız kılıyordu.
| SAYFA 345-346
HANEFİ AVCI | HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR
Tumblr media
0 notes
Photo
Tumblr media
RT @seslimakale: Kurtuluş Tayiz : Kalpaklı Fetullahçılar… https://t.co/n4DEtkTNLm https://t.co/WC0yPVAcCq
0 notes
yedi24haber · 6 years
Text
“Yaklaşmakta olan yargısız örgüt infazlarına hazırlansanız iyi edersiniz”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski metin yazarı ve AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal, ABD’de Reza Zarrab davası üzerinden FETÖ’cüleri uyardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eski metin yazarı ve AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal, ABD’de Reza Zarrab davası üzerinden FETÖ’cüleri uyardı. Aydın Ünal, “Akıllı’ Fetullahçılar” başlıklı yazısında, “ABD’deki yargı tiyatrosunun muhtemel sonuçları…
View On WordPress
0 notes
leventgelegen · 7 years
Photo
Tumblr media
New Post has been published on http://sunsavunma.net/guncel/iki-farkli-adalet-yaklasimi/
İKİ FARKLI ADALET YAKLAŞIMI
İKİ FARKLI ADALET YAKLAŞIMI
Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi
Müyesser Yıldız
Türkiye adalet sorunuyla sallanıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yollara düştü, adaleti arıyor. Üç gün sonra Balyoz kumpasının cezaevinde kanser ettiği Cem Aziz Çakmak Amiralin ikinci ölüm yıldönümü. Herkese şehitlik veren devlet ona da Ali Tatar’a da Murat Özenalp’e de Kuddusi Okkır’a da şehitlik mertebesini çok gördü. Diyeceğim, adalet Karşıyaka’da, Karacaahmet’te, Yalova Subaşı’nda toprağa verileli çok oldu. Ama evet en önce yeni kurbanlar vermemek, devlete-millete yeni küskünler yaratmamak ve elbette devletin temelini kurtarmak için adaleti diriltmek zorundayız. Mecburuz.
SİLİVRİ’DEN SİNCAN’A
15 Temmuz’dan bu yana binlerce sayfa iddianame okudum. Ankara Adliyesi ve Sincan’da yüzlerce celse izledim. Silivri’de hapis yatmış, sonrasında gazeteci kimliğiyle duruşmaları izlemiş biri olarak, böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi. Ama hukuk ve adalet sorunumuzu somut gerçekler üzerinden konuşma vaktidir. Çünkü “Yargılanacaklar, ama adil yargılanacaklar” dedik. İşte şu ana kadar okuduklarım ve gördüklerimden kabaca çıkardığım “adalet tablosu”: – Silivri’de FETÖ’cü hâkim ve savcıları konuşuyorduk… Şimdi ülkücü, sağcı, solcu, muhafazakâr, bilmem ne tarikatından hâkim ve savcıları konuşuyoruz… – Silivri’de öyle iddianameler vardı ki, “asrın iftirası veya iftiraname” diyorduk… Şimdi de iddianameler öyle zayıf ve çelişkilerle dolu ki… – Silivri zamanında iddianameler Adalet Bakanlığı’nın gözetim ve denetiminden geçiyordu… Şimdi de… İlavesi, artık mahkeme tutanakları da Bakanlığa gönderiliyor… – Silivri’de sanıklar savcı ve hâkim karşısına kelepçeyle çıkarılmazdı… Şimdi sadece savcı, hâkim huzuruna değil, duruşma salonuna dahi kelepçeyle getiriliyorlar… – Silivri’de manevi işkenceden söz edilirdi… Şimdi kötü muamele iddiaları ayyuka çıkmış durumda… – Silivri’de ölümler oldu… Şimdi sadece ölüm yok, tam 37 intihar var… – Silivri’de hasta mahkûm ölüm döşeğine düşene kadar tahliye edilmiyordu… Şimdi hiç edilmiyor… – Silivri davalarında şaibeli gizli tanıklar vardı… Şimdi de var ve şaibede hiç de Silivri’dekileri aratmıyorlar… – Zekeriya Öz “Osman’ım” dediği gizli tanığı cezaevinde ziyaret edip, nasıl ifade vermesi gerektiğini anlatmıştı… Şimdi de bazı gizli tanıkların cezaevinde ziyaret edildiği konuşuluyor… – Silivri’de en güçlü delil kumpas CD’lerdi… Şimdi ise hiçbir standardı olmayan, güncellenebilen, FETÖ’nün ByLock listeleri… – Silivri’de gözaltındayken telefonunu kullanmış gibi gözüken sanıklar, sehvenler vardı… Şimdi gözaltındayken WhatsApp yazışması yapmış gözüken sanıklar ve yine bolca sehven var… – Silivri’de savcı iddianameleriyle gazete manşetlerinden hüküm veriliyor, sanıkların savunmaları duyurulmuyordu… Şimdi de değişen bir şey yok… – İlk duruşmamızda, “Polis savcı, savcı hâkim olmuş. Hâkimin ne iş yaptığını anlayamadım” demiştim… Şimdi bazı iktidar yandaşlarının her üç görevi de üstlendiğini görüyoruz… – Silivri’dekiler için, “Onlar gazeteci değil, terörist. Sadece 2’sinin basın kartı var” deniyordu… Şimdi de… – Silivri’de sadece bazı sanıklar hücreye konuyordu. Havalandırma saatleri ilk başlarda kısıtlıydı… Şimdi Genelkurmay çatı davası başladıktan sonra tüm sanıklar yeniden tek kişilik hücreye alındı. Havalandırma süresi 1 saate indirildi. Sincan’daki sanıklar Türkiye’nin dört bir tarafındaki cezaevlerine dağıtılmaya başlandı. İddia o ki, hepsine 81 il cezaevi dolaştırılacakmış. – Silivri’de mektup, kitap, ziyaretçi yasağı yoktu… Şimdi her şey yasak… – Silivri’de duruşmalara ceket-kravatla katılma yasağı yoktu… Şimdi böyle bir yasak da var… – Silivri’de soruşturmada görev alan hâkim yargılamayı da yapıyordu… Bugün de böyle… – Silivri’de şekerleme yapan savcılar uyandırılıp, mütalaası alınıyordu… Şimdi bazen savcıdan mütalaa bile istenmiyor, sanık ve avukatların savcı mütalaasına karşı diyecekleri sorulmuyor… – Silivri’de sanık avukatları çok zorluk çekiyor, “Ergenekonculukla” suçlanıyordu… Şimdi zorluğun ötesinde hakaret, küfür ve tehdide maruz kalıp, “FETÖ’cülük ve darbecilikle” suçlanıyorlar… – Silivri’de sanıkların birinci derece yakınları belli ölçüde mağdur ediliyordu… Şimdi sülale boyu ağır mağduriyetler yaşanıyor… – Silivri döneminde doğrudan AİHM’e gidiliyordu. AİHM, “İş yüküm çok ağır, Anayasa Mahkemesi’ni devreye sokun” dedi. Yani adaleti arama koşusuna bir engel kondu… Şimdi de AYM ile AİHM arasına OHAL Komisyonu sıkıştırılıp, engelli koşu uzatıldı… – Silivri sürecinde Anayasa Mahkemesi özgürlükçü kararlarıyla övünüyordu… Şimdi sus pus… – Silivri’de duruşma salonunun cezaevi yerleşkesi içinde olması hukuk ihlali sayılıyordu… Şimdi sadece Silivri değil, Sincan’da da cezaevi yerleşkesi içindeki duruşma salonunda yargılama yapılıyor… – Silivri’deki duruşma salonunda mikrofonlar sallanıyordu. Anayasa Mahkemesi’nin Ergenekon ve Balyoz kararlarını bozma sebeplerinden biri o mikrofonlardı… Şimdi de duruşma salonlarında mikrofonlar sallanıyor… – Silivri’de sanıkların tanık dinlenmesi başta olmak üzere hemen hiçbir talebi kabul edilmiyordu. AYM’nin kumpas davalarında hak ihlali kararı vermesinin bir sebebi de buydu… Şimdi de sanıkların tanık dinlenmesi başta olmak üzere hiçbir talebi kabul edilmiyor… – Silivri’de tahliye yönünde oy kullanan hâkimler görevden alınıyordu… Şimdi tahliye kararı veren hâkimler… – AKP Silivri davalarına müdahil olmuş, ama hiçbir milletvekili duruşmaları izlememişti… Şimdi bizzat Erdoğan’ın talimatıyla AKP tam kadro duruşmaları izleyip, hakimlerle görüşüyor… – Silivri’de sanık yakınları ve o zamanki adıyla İşçi Partisi bir adalet çadırı kurmuştu… Şimdi bizzat Sincan Belediyesi’nin kurduğu Adalet Çadırı var… – Ve Erdoğan Silivri davalarının “savcısı”ydı… Şimdi, “Bu eli kanlı katillerin hiçbiri de kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaklardır. Mahkemelerde yaptıkları ahlaksızlıkların, cezaevlerinde açık net söylüyorum, çürürken onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Şayet cezalarını tamamlayıp dışarı çıkanlar olursa, zaten milletimiz sokakta her gördüğünde onlara gereken cezayı verecektir. Onların yüzlerine tükürecekler ve milletin tükürüklerinde boğulacaklardır” diyerek, hâkimliğini ilân etti… Adına “Adalet”i koyan ve 15 yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin parti programındaki “hukuk” bölümünden iki hatırlatma: – Hukukun üstünlüğünü esas alan devlet, vatandaşlarının özgürlük ve haklarının teminatıdır. Dolayısıyla hukuk devleti olmayan ve hukukun hâkim olmadığı bir toplumda demokratik rejimden bahsedilemez. – Ülkemiz bugün hukuk devletinden ziyade kanun devleti görüntüsü vermektedir. “Devletin hukuku” yerine “hukuk devleti” anlayışının esas olması gerekir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırmadıkça, Türkiye gerçek bir hukuk devleti olamaz ve uluslararası camiada saygın bir yer edinemez. Bu sözler kâğıt üzerinde kaldığı gibi, “FETÖ devrinden” de ders alınmadığına göre, Türkiye nereye götürülüyor? 1994’teki, “Bu hukuku hazırlayanlar, bu düzenin kaldırılmasının maşası olacaklar” sözünün gereği mi yerine getiriliyor?!. Müyesser Yıldız Odatv.com
  Müyesser Yıldız’a itirazım var
“30 Haziran 2017 günü sevgili kardeşim Müyesser Yıldız Odatv’de “Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi.’’ başlıklı bir yazı kaleme aldı…”
Ahmet Zeki Üçok
Odatv Ankara Haber Müdürü Müyesser Yıldız 30 Haziran 2017 tarihinde Odatv’de kaleme aldığı “Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi” başlıklı yazısında FETÖ davalarında yaşananlara değindi ve Silivri yargılamalarını karşılaştırdı. Yıldız’ın bu yazısına Ahmet Zeki Üçok itiraz etti, Müyesser Yıldız’a açık mektup yazdı. Üçok’un “Sevgili kardeşim Müyesser Yıldız’a açık mektup” başlıklı yazısı şöyle: “30 Haziran 2017 günü sevgili kardeşim Müyesser Yıldız Odatv’de “Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi.’’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Kendisinin ve bizlerin yargılandığı soruşturma ve kovuşturma süreçleri ile bugün FETÖ üyeleri hakkında yürütülen yargılama süreçlerini kıyasladı. Bu yazısına katılmadığımı baştan belirtmek isterim.
HASDAL, MALTEPE, HADIMKÖY, MAMAK, SİLİVRİ’DEN SİNCAN’A
FETÖ üyelerinin kumpasları ile tutuklandığım 25 Eylül 2009’dan önce binlerce sayfa iddianame yazdım. 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında binlerce sayfa iddianame okudum. Ancak gazeteci olmadığım için Ankara Adliyesi ve Sincan’da yüzlerce celse izleyemedim. Hasdal, Maltepe, Mamak ve Sincan Cezaevlerinde hapis yatmış, sonrasında savcı ve hukuk doktoru kimliğiyle FETÖ yargılamalarını yakından takip etmiş biri olarak, sevgili kardeşim Müyesser Yıldız’ın bir yazısı ile ilgili böyle bir yazı yazacağım aklıma bile gelmezdi. Kendisinin de dediği gibi “… hukuk ve adalet sorunumuzu somut gerçekler üzerinden konuşma vaktidir. Çünkü ‘Yargılanacaklar, ama adil yargılanacaklar’ dedik.’’ Ünlü bir futbol yorumcumuz “Türkiye’de herkes yarı zamanlı teknik direktördür, boş zamanlarında da politikacıdır…’’ demişti. 15 Temmuz sonrasında televizyonlarda kerameti kendinden menkul ahkâm kesenleri, köşelerinde yeni hukuk doktrinleri icat edenleri, boş boş konuşan politikacıları ve tüm bunları kafası karışmış bir şekilde izleyen halkımızı görünce, ben bu tekerlemeyi “Türkiye’de herkes hukuk ve FETÖ uzmanıdır, boş zamanlarında da politikacıdır…’’ olarak değiştirmek istiyorum. Peki, adil yargılanmadan anlaşılan nedir. Hukuk ve adalet sorunumuzu hangi somut gerçekler üzerinden konuşacağız. Herkesin büyük laflar ederek yorumlamaya çalıştığı hukuk, adalet, adil yargılama, Müyesser hanımın dediği gibi “okuduğu ve gördüklerinden kabaca çıkardığı adalet tablosu’’ mudur? Bence değil. Ama yine de O’nun kabaca çıkardığı adalet tablosunu inceleyelim.
MÜYESSER YILDIZ’IN ‘ADALET TABLOSU’
-Silivri’de FETÖ’cü hâkim ve savcıları konuşuyorduk… Şimdi ülkücü, sağcı, solcu, muhafazakâr, bilmem ne tarikatından hâkim ve savcıları konuşuyoruz… 15 Temmuz öncesi yargı ikiye bölünmüştü; Fetullahçılar ve diğerleri. Diğerleri bir araya gelerek Yargıda Birlik Platformunu kurdular. Yargıda Birlik, son HSYK seçimini kıl payı kazandı. Göreve gelen HSYK son derece başarılı bir çalışma yaparak FETÖ’ne karşı yürüttüğü etkili mücadeleyle, yargıyı FETÖ’nün sopası olmaktan kurtardı. Bunu en iyi bilenlerden birisi olarak Müyesser Yıldız’ın böyle bir şey yazması sadece beni değil tüm yargı mensuplarını derinden üzmüştür. – Silivri’de öyle iddianameler vardı ki, “asrın iftirası veya iftiraname” diyorduk… Şimdi de iddianameler öyle zayıf ve çelişkilerle dolu ki… FETÖ tarafından kurgulanan Kumpas Davalarının hiçbir gerçek olay ve maddi vakıa üzerine hazırlanmayıp tamamen yalan ve iftiralar üzerine kurulu olduğundan “asrın iftirası veya iftiraname’’ diyorduk. Oysaki 15 Temmuz hain darbe girişiminde 249 vatandaşımız şehit oldu. Binlerce vatandaşımız FETÖ üyesi askerlerin açtıkları ateş sonucu yaralanıp gazi oldu ve tüm bunlar gözlerimizin önünde meydana geldi. Benim okuduğum iddianamelerde bunlar yazıyor. Eğer sen bu iddianameleri FETÖ militanı savcıların yazdığı kumpas iddianameleri ile aynı görüyorsan sana diyecek bir sözüm yoktur. – Silivri zamanında iddianameler Adalet Bakanlığı’nın gözetim ve denetiminden geçiyordu… Şimdi de… İlavesi, artık mahkeme tutanakları da Bakanlığa gönderiliyor… Dünyanın en iyi algı operasyonu yapan FETÖ militanlarının, 15 Temmuz yargılama süreçlerini itibarsızlaştırmak amacıyla yaydıkları bu dedikoduları gerçekmiş gibi yazarak Uğur Mumcu’nun, Abdi İpekçi’nin kemiklerini sızlatıyorsun. Yapma bunu, bu yalan değirmenine su taşıma. – Silivri’de sanıklar savcı ve hâkim karşısına kelepçeyle çıkarılmazdı… Şimdi sadece savcı, hâkim huzuruna değil, duruşma salonuna dahi kelepçeyle getiriliyorlar… 15 Temmuz’dan bugüne kadar, gerek soruşturmalar sırasında gerekse kovuşturma aşamasında, sadece güvenlik nedeniyle hariç olmak üzere hiçbir şüpheli ya da sanık savcı ve hâkim karşısına kelepçeli olarak çıkarılmamıştır.
İŞKENCE İDDİALARI
– Silivri’de manevi işkenceden söz edilirdi… Şimdi kötü muamele iddiaları ayyuka çıkmış durumda… 15 Temmuz darbe gecesi halkın ve bazı kamu görevlilerinin münferit davranışları nedeniyle, aralarında Akın Öztürk’ün de bulunduğu yara bere içerisindeki 15 Temmuz darbe şüphelilerinin fotoğraflarının yayınlanması sonrasında meydana gelen tepkiler üzerine, çok sert önlemler alınmıştır. İnsan hakları kuruluşlarına ceza ve tevkif evlerinin kapıları açılmıştır. Darbe girişiminin yarattığı infial sonucu meydana gelen münferit olayları, sistematik olarak devam ediyormuş gibi ve de tıpkı Taraf yazarları gibi ‘’iddiaları ayyuka çıkmış’’ diyerek vermek sence ne kadar etik sevgili kardeşim. – Silivri’de ölümler oldu… Şimdi sadece ölüm yok, tam 37 intihar var… Ben burada ne yapmak istediğini anlayamadım. Ne diyorsun? 37 intihar var diye bir şey mi ima ediyorsun? Açıkça anlat ne demek istediğini. Bildiğin bir şey varsa hemen beraber savcılığa gidelim. – Silivri’de hasta mahkûm ölüm döşeğine düşene kadar tahliye edilmiyordu… Şimdi hiç edilmiyor… Sevgili kardeşim, yazdığından tutuklanan her kim olursa olsun ölünceye kadar tahliye edilmiyor diye anlaşılıyor. Sana ve tüm halkımıza 15.02.2017 Saat 09.00 itibarıyla Türkiye Genelinde FETÖ şüphelilerinin durumları ile ilgili resmi rakamları yazıyorum; 15.995 asker şahıs hakkında soruşturma açılmış, 1128 kişisi mahkeme tarafından adli kontrol şartı ile tahliye edilmiştir. 17.240 emniyet görevlisi hakkında soruşturma açılmış, 760 kişisi mahkeme tarafından adli kontrol şartı ile tahliye edilmiştir. 4.569 adli ve idari yargı görevlisi hakkında soruşturma açılmış, 171 kişisi mahkeme tarafından adli kontrol şartı ile tahliye edilmiştir. 129.821 toplam olmak üzere haklarında soruşturma açılan Türk vatandaşından, 4446 kişisi mahkeme tarafından adli kontrol şartı ile 60 kişisi ise doğrudan tahliye edilmiştir. Başka bir şey yazmaya gerek var mı? – Silivri davalarında şaibeli gizli tanıklar vardı… Şimdi de var ve şaibede hiç de Silivri’dekileri aratmıyorlar… Zekeriya Öz “Osman’ım” dediği gizli tanığı cezaevinde ziyaret edip, nasıl ifade vermesi gerektiğini anlatmıştı… Şimdi de bazı gizli tanıkların cezaevinde ziyaret edildiği konuşuluyor… Kumpas davaları tamamıyla yalan, iftira üzerine kurulu olduğu için FETÖ savcıları kumpaslarını destekleyecek yalancı tanıklar aradılar. Çeşitli vaatler ile kandırdıkları ‘’Osman’ım’’ gibi suç makinalarını tanık yaptılar. Oysa şimdi yalan söylemeye ihtiyaç yok. Çünkü tüm halkımızın gözleri önünde Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı FETÖ tarafından kanlı ve alçakça bir darbe kalkışması oldu. Bu süreç sonrasında İbrahim Okur, Kerim Tosun gibi HSYK üyelerinin yanı sıra bu örgüte bulaşmış birçok üst düzey asker, polis, bürokrat itirafçı oldu. Yine örgüt içerisinden birçok kişi güvenlik kaygıları ile gizli tanık oldular ve de eli kanlı FETÖ ile mücadelede çok yararlı bilgiler verdiler. Şimdi bu tanıkların beyanlarını itibarsızlaştırmak için Zekeriya Öz’lerin yaptıkları kumpasların maşaları ile bir tutmak nasıl bir ruh halini yansıtıyor anlayamadım.
BYLOCK LİSTELERİ
– Silivri’de en güçlü delil kumpas CD’lerdi… Şimdi ise hiçbir standardı olmayan, güncellenebilen, FETÖ’nün ByLock listeleri… Ben Müyesser Yıldız’dan her şeyi bekleyebilirdim ama ByLock ile ilgili olarak FETÖ militanları ile aynı ağzı kullanmasını asla beklemezdim. FETÖ üyelerinin haberleşme aracı olan ve gerek savcılar gerekse hâkimler tarafından en önemli delil sayılan ByLock verilerini adeta düzmece bir delilmiş gibi gösterilmesini FETÖ ile mücadeleye yapılmış en büyük ihanet sayarım. Daha üç gün önce Yargıtay ByLock verileri ile ilgili olarak çok açık bir karar vermişken, sevgili kardeşim Müyesser, nasıl böyle bir şey yazarsın. – Silivri’de gözaltındayken telefonunu kullanmış gibi gözüken sanıklar, sehvenler vardı… Şimdi gözaltındayken WhatsApp yazışması yapmış gözüken sanıklar ve yine bolca sehven var… FETÖ davaları için delil anlamında çok da önemi olmayan WhatsApp yazışmalarını gündeme taşıman ne manaya geliyor. 15 Temmuz sonrası milyonlarca gerçek ByLock ve WhatsApp yazışması tespit edilmişken, ellerinde hiçbir somut kanıt olmayan FETÖ kumpasçısı savcı ve emniyetçilerinin delil yaratmak için yaptıkları sahtekârlıklar ile nasıl bir tutarsın. – Silivri’de savcı iddianameleriyle gazete manşetlerinden hüküm veriliyor, sanıkların savunmaları duyurulmuyordu… Şimdi de değişen bir şey yok… Sevgili kardeşim, anladığım kadarı ile sen kendi yazdıklarından başka bir şey okumuyor, televizyon falan da seyretmiyorsun. Bütün davalarda sanıkların beyanları daha devam ederken gazetelerin neredeyse tamamının internet sitelerinde, ertesi günde sayfalarında kelimesi kelimesine yayınlanırken, televizyon tartışma programlarının ana konusu sanık beyanları üzerine kuruluyorken sanık savunmaları duyurulmuyor ne demek. Ben sanık beyanları ile ilgili en az on televizyon programında görüş belirtim. Ne demek değişen bir şey yok. – İlk duruşmamızda, “Polis savcı, savcı hâkim olmuş. Hâkimin ne iş yaptığını anlayamadım” demiştim… Şimdi bazı iktidar yandaşlarının her üç görevi de üstlendiğini görüyoruz… Hangi iktidar yandaşlarından bahsediyorsun. Polislerden mi, savcılardan mı, hâkimlerden mi? Hâkim savcı yerine geçen polis, ya da hâkim yerine geçen savcı bildiğin varsa söyle biz de bilelim, hemen gidip suç duyurusunda bulunalım. Ama yok televizyonlara çıkıp konuşan diğer kişilerden bahsediyorsan bu durumun FETÖ Kumpas Davaları ile bir ilgisi yok. Her dönem iktidara yaranmak isteyenler olacaktır. Ama bu, “Polis savcı, savcı hâkim olmuş.’’ demek değildir. Bu yazdığın bence 15 Temmuz’dan bu yana gece gündüz demeden büyük bir özveri ile çalışan FETÖ ile mücadele için ellerini hatta tüm benliklerini taşın altına koyan emniyet ve yargı mensuplarına yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Hiç yakışmadı doğrusu.
TUTUKLU GAZETECİLER TARTIŞMASI
– Silivri’dekiler için, “Onlar gazeteci değil, terörist. Sadece 2’sinin basın kartı var ”deniyordu… Şimdi de… 15 Temmuz darbe girişimi hemen sonrasında Eylül 2016 tarihinde FETÖ’nün hain darbe girişimini anlatmak için Amerika’ya gittiğimizde, gazeteci Nedim ŞENER’e ödül veren Tutuklu Gazetecileri İzleme Komitesi adı verilen kuruluşu da ziyaret ettik. Buranın başkanı bize Türkiye’de 143 tutuklu gazeteci olduğunu, bunların 62 kişisinin gazetecilik görevleri nedeniyle tutuklu bulunduklarını söyledi. Neden 62, niçin 143 gazeteci değil diye ben sordum. Bizler Türkiye’de ki kaynaklarımızdan bu bilgileri edindik dediler. Nedim ŞENER de tutuklu bulunan Baransu’ya, Ilıcak’a, Altan kardeşlere gazeteci demenin Hırant Dink’e, Uğur Mumcu’ya hakaret olacağını söyledi. Sevgili kardeşim, FETÖ tarafından kurulan kumpas davalarının basın operasyon merkezi olarak kurulan Taraf gazetesinin tetikçisi Baransu ve Altan kardeşler gibileriyle kendini, Soner Yalçın’ı, Nedim Şener’i, Barışları bir tutup böyle bir şey yazıyorsan bu gazetecilik mesleğine en azından kumpaslar ile tutuklanan gerçek gazetecilere hakarettir. – Silivri’de sadece bazı sanıklar hücreye konuyordu. Havalandırma saatleri ilk başlarda kısıtlıydı… Şimdi Genelkurmay çatı davası başladıktan sonra tüm sanıklar yeniden tek kişilik hücreye alındı. Havalandırma süresi 1 saate indirildi. Sincan’daki sanıklar Türkiye’nin dört bir tarafındaki cezaevlerine dağıtılmaya başlandı. İddia o ki, hepsine 81 il cezaevi dolaştırılacakmış. Senin bizim yaşadığımız bazı şeyleri bilmemen normaldir. Ben 25 Eylül 2009 da tutuklanıp Hasdal Askeri cezaevine konduğumda ayakkabılarımın bağcıklarını, pijamamın lastiğini söktürdüler. Bizlere Çin filmlerindeki karatecilerin giydiği türden dört düğmeli pijama benzeri tek tip elbise giydirdiler. 32 kişi bir koğuşta yatar ve günde sadece 1 saat havalandırmaya çıkardık. Sincan F Tipi Cezaevinde yaklaşık 2 ay tek başıma bir odada kaldım. Tüm bunları hiçbir suç işlemediğim halde yaşadım. Yine Tarafçılar gibi “İddia o ki” diye yazmışsın. Yapma bunu. Sen bizim minik serçemiz Müyesserimizsin. – Silivri’de mektup, kitap, ziyaretçi yasağı yoktu… Şimdi her şey yasak… Ankara, İstanbul, İzmir savcıları ile konuştum. Böyle bir yasak yok. Yapma. – Silivri’de duruşmalara ceket-kravatla katılma yasağı yoktu… Şimdi böyle bir yasak da var… Yukarıda yazdım, ayakkabı bağlarımı aldılar diye. Sen de 37 kişi intihar etti diye yazmışsın. Kravat yasağı bu amaçla konuldu. – Silivri’de soruşturmada görev alan hâkim yargılamayı da yapıyordu… Bugün de böyle… 19.07.2016 tarihinde Yargıtay, Danıştay dâhil Türkiye genelinde 14.785 hâkim ve savcı vardı. 15 Temmuz sonrası bu hâkim ve savcıların neredeyse yarısı FETÖ ile ilişkileri nedeniyle tutuklandı veya ihraç edildi. Hal böyle olunca hâkim savcı eksikliği nedeniyle bu yönde uygulama yapılmaktadır. Kaldı ki, Prof. Dr. Ersan ŞEN’in 15 Temmuz darbe girişiminden önce, 22.06.2016 tarihli makalesinde bu konu tartışılmış ve ‘’CMK m.23/2’yi sınırlayan 5320 sayılı Kanunun 11. maddesi, özel düzenleme niteliği göz önünde bulundurarak, sonraki tarihli olması itibariyle de dikkate alınabilecek ve soruşturma evresine katılan hâkim, yalnızca CMK m.163 aracılığıyla görevlendirilen hâkim olması halinde kovuşturmaya katılamayacaktır. İlgili düzenleme; CMK m.163 haricinde görevlendirilen hâkimin, soruşturma evresinde görev aldığı halde, aynı uyuşmazlığın kovuşturma aşamasında da görev almasını engellememektedir.’’ denilerek bu hususa açıklık getirilmiştir.
AVUKATLAR
– Silivri’de şekerleme yapan savcılar uyandırılıp, mütalaası alınıyordu… Şimdi bazen savcıdan mütalaa bile istenmiyor, sanık ve avukatların savcı mütalaasına karşı diyecekleri sorulmuyor… Hangi davalardan bahsettiğini pek anlayamadım. Çünkü Ankara’da devam eden FETÖ davalarının hiç birisinde henüz savcılıkların esas hakkındaki mütalaalarını vermeleri aşamasına gelinmedi. Bu nedenle henüz söylenmemiş, olmayan bir savcı mütalaasına karşı sanık ve avukatların diyeceklerinin sorulmaması gayet normaldir. Biraz sabredersen göreceksin ki, delillerin değerlendirmesi aşamasından sonra gelen, savcının esas hakkındaki mütalaasına karşı sanık ve avukatlarına diyecekleri sorulacaktır. – Silivri’de sanık avukatları çok zorluk çekiyor, “Ergenekonculukla” suçlanıyordu… Şimdi zorluğun ötesinde hakaret, küfür ve tehdide maruz kalıp, “FETÖ’cülük ve darbecilikle” suçlanıyorlar… Bence yazında yer alan ender doğru şeylerden birisi bu. Sana katılıyorum ve bu tür davranışları uygun bulmuyorum. – Silivri’de sanıkların birinci derece yakınları belli ölçüde mağdur ediliyordu… Şimdi sülale boyu ağır mağduriyetler yaşanıyor… Ne yazık ki ülkemizde cezaların şahsiliği ilkesi pek uygulanamıyor. Bunu bizim toplumumuzun karakterinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bizler çocuklarımıza, eşlerimize, analarımıza velhasıl tüm çevremize yapılan aşağılamaları unutmadık. Bunun ne kadar acı bir şey olduğunu en iyi bilenlerden birisi olarak bu tür mağduriyetlere yol açılmaması için toplumu ve yöneticilerimizi daha duyarlı olmaya davet ediyorum. – Silivri döneminde doğrudan AİHM’e gidiliyordu. AİHM, “İş yüküm çok ağır, Anayasa Mahkemesi’ni devreye sokun” dedi. Yani adaleti arama koşusuna bir engel kondu… Şimdi de AYM ile AİHM arasına OHAL Komisyonu sıkıştırılıp, engelli koşu uzatıldı… Bu söylediğin tam olarak doğru değil. Olağanüstü Hal döneminde idari işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır. Kamudan ihraç edilen binlerce kişinin müracaat edebileceği hukuksal bir adalet mekanizması yoktur. OHAL Komisyonu bu amaçla kurulmuştur. Adalet aramada yeni bir engel olarak görmek doğru değil.
MİT TIR’LARI
– Silivri sürecinde Anayasa Mahkemesi özgürlükçü kararlarıyla övünüyordu… Şimdi sus pus… MİT Tırları davası bana göre bir vatana ihanet, casusluk davasıdır. FETÖ üyeleri tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası kamuoyu önünde teröristlere yardım eden bir ülke konumuna getirerek zor durumda bırakmak ve hatta suçlanmasına neden olmak amacıyla yapılmış alçakça bir operasyondur. Bu davanın şüphelilerinden Can Dündar ve Erdem Gül’ün bireysel başvuruları üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 25/2/2016 tarihinde ‘’…tutuklamanın hukuki olmadığı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği şikayetlerine ilişkin olarak başvurucuların Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine… ‘’ diye karar vermiştir. Bu mudur suspus olmak. – Silivri’de duruşma salonunun cezaevi yerleşkesi içinde olması hukuk ihlali sayılıyordu… Şimdi sadece Silivri değil, Sincan’da da cezaevi yerleşkesi içindeki duruşma salonunda yargılama yapılıyor… Silivri’deki duruşma salonunda mikrofonlar sallanıyordu. Anayasa Mahkemesi’nin Ergenekon ve Balyoz kararlarını bozma sebeplerinden biri o mikrofonlardı… Şimdi de duruşma salonlarında mikrofonlar sallanıyor…
FETÖ davalarının çoğunda sanık sayısı ellinin üzerinde. Ne yazık ki adliyelerimizde bu kadar sanığı alacak mahkeme salonu yok. Bu kadar kalabalık sanığın güvenliğini sağlamak ve aynı zamanda hepsini bir arada alacak salon için korumalı olan cezaevi yerleşkelerinin seçilmesi mantıklı. Sanık sayısı az olan FETÖ basın davası, Etimesgut Zırhlı Birlikler davası gibi davalar Ankara Adliyesindeki mahkeme salonlarında yapılmaktadır. Kanaatimce bu nedenle bir kasıt aramak doğru değil. Ancak mahkeme salonunda mikrofonların sarkıtılması doğru değil. – Silivri’de sanıkların tanık dinlenmesi başta olmak üzere hemen hiçbir talebi kabul edilmiyordu. AYM’nin kumpas davalarında hak ihlali kararı vermesinin bir sebebi de buydu… Şimdi de sanıkların tanık dinlenmesi başta olmak üzere hiçbir talebi kabul edilmiyor… İki gün önce CNNTürk’de bir programa katılan Balyoz, Askeri Casusluk, Ergenekon, ODATV gibi FETO Kumpası davalarında avukatlık yapan Hüseyin ERSÖZ, Kumpas davalarının aksine FETÖ Darbe davalarında sanık taleplerinin mahkeme heyetlerince kabul edildiğini bu durumun hukuk adına sevindirici olduğunu beyan etti. Hüseyin Ersöz, kumpas davalarının en çok güvenilen sembol avukatlarından birisidir. Bence söylediklerini istersen bir daha gözden geçir. – Silivri’de tahliye yönünde oy kullanan hâkimler görevden alınıyordu… Şimdi tahliye kararı veren hâkimler… Dönemin HSYK başkan vekili Mehmet Yılmaz bu konuda bir açıklama yaptı ve sadece bir davada tahliye kararı veren hâkimlerin yapılan şikâyetler üzerine dava üzerinde bir şaibe olmasın diye değiştirildiklerini açıkladı. Bunun haricinde ikinci bir uygulaması yoktur. Böylesine bir genelleme yapılması sadece ve sadece yapılan yargılamalara olan güveni zedelemeye yönelik olur. – AKP Silivri davalarına müdahil olmuş, ama hiçbir milletvekili duruşmaları izlememişti… Şimdi bizzat Erdoğan’ın talimatıyla AKP tam kadro duruşmaları izleyip, hâkimlerle görüşüyor… Burada sanırım Ak Parti milletvekillerinin hâkimlere baskı yaptığını ima ediyorsun. Bence elinde bir kanıt olmadan hâkimleri böylesine zan altında bırakmak, sadece bu davalar için değil Türk yargı sistemi içinde yaralayıcı ve hâkimleri aşağılayıcı bir tutum olacaktır. – Silivri’de sanık yakınları ve o zamanki adıyla İşçi Partisi bir adalet çadırı kurmuştu… Şimdi bizzat Sincan Belediyesi’nin kurduğu Adalet Çadırı var… Sincan belediye başkanı Ak Partili. Bu durum yukarıdaki beyanınız ile çelişen bir durum değil mi? Keşke biz yargılanırken de Silivri belediyesi bir adalet çadırı kursaydı. – Ve Erdoğan Silivri davalarının “savcısı”ydı… Şimdi, “Bu eli kanlı katillerin hiçbiri de kendilerini bekleyen acı akıbetten kurtulamayacaklardır. Mahkemelerde yaptıkları ahlaksızlıkların, cezaevlerinde açık net söylüyorum, çürürken onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Şayet cezalarını tamamlayıp dışarı çıkanlar olursa, zaten milletimiz sokakta her gördüğünde onlara gereken cezayı verecektir. Onların yüzlerine tükürecekler ve milletin tükürüklerinde boğulacaklardır” diyerek, hâkimliğini ilân etti… 15 Temmuz darbe girişiminin doğrudan muhatabı olan Cumhurbaşkanının bu beyanlarını ben hâkimliğini ilan etmek olarak değerlendirmiyorum. Torunları ile beraber öldürülmeye çalışılan, alçakça ve kanlı bir darbe girişimi ile devrilmeye çalışılan kızgın bir adamın haykırışları olarak görüyorum. Cumhurbaşkanının FETÖ yargılamalarına müdahale ettiğini söylemek hele de bunu kızgınlıkla, insan doğasından kaynaklanan feveran ile söylenen sözlere dayandırmak sanırım en çok FETÖ üyelerini mutlu kılacaktır. Sevgili Kardeşim Müyesser Yıldız, Kanaatimce senin tamamıyla insani duygular ile yazdığına inandığım en azından inanmak istediğim bu yazında, tüm masumiyetlerine rağmen FETÖ üyesi polis, savcı ve hâkimlerin alçakça kumpasları ile mağdur edilmiş, senelerce suçsuz yere hapis yatmış istikballeri ellerinden alınmış biz kumpas mağdurları ile eli kanlı darbeci FETÖ militanlarını aynı kefeye koyarak yaptığın bu haksız ve neredeyse tamamıyla gerçek dışı olan değerlendirmene asla ve kat’a katılmıyorum. Seni şiddetle kınıyorum. Yazdığın bu yazının FETÖ darbe davalarında yargılanan darbecilerin savunmalarının temel argümanlarından biri olacağını, sadece ve sadece alçak darbecilerin işine yarayacağını bilmeni isterim. Sevgilerimle.”
Dr. Ahmet Zeki Üçok Odatv.com
Sun Savunma Net Notlar: Yazılar ODATV sitesinden alıntıdır. Yazıların orijinallerini aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz. http://odatv.com/boyle-bir-kiyaslama-yapacagim-aklima-bile-gelmezdi-3006171200.html http://odatv.com/muyesser-yildiza-itirazim-var-0907171200.html
© 2017 ODATV
0 notes
haberyeri · 3 years
Text
Peker'den 4'ncü görüntü, Soylu'dan karşılık ve Ağar'dan özür: Arbedenin hangi kademesindeyiz?
Tumblr media
Peker'den 4'ncü görüntü, Soylu'dan karşılık ve Ağar'dan özür: Arbedenin hangi kademesindeyiz?Organize Hata Örgütü Önderi Sedat Peker'in yayınladığı görüntüler ile ilgili gündeme gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski İçişleri Bakanı ...Organize Hata Örgütü Önderi Sedat Peker'in yayınladığı görüntüler ile ilgili gündeme gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın açıklamalarının yakınları sürüyor. Peker'in bugün yayınladığı son görüntüde lisana getirdiği tezler gündeme sert bir giriş yaparken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu toplumsal medya üzerinden Peker'in argümanlarına çok sert bir karşılık verdi. Halk TV'de Can Coşkun ile Haber Masası'na katılan gazeteci Barış Terkoğlu, Bakan Soylu'nun açıklamasına ait birinci değerlendirmesinde, "İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Ben bunun bu noktaya geleceğini biliyordum" diyor. O denli anlaşılıyor ki, aslında herkesin ne yapılacağının ön görüldüğü bir sürecin sonunun değil, bir evresinin geldiği noktadayız." dedi.Terkoğlu, Soylu'nun yanıt vermek yerine sert bir açıklama yaptı değerlendirmesinde bulunduğu açıklamasına ait şöyle dedi: Günlerdir kanaldan, gazetelerden beşerler "Madem Sedat Peker kabahat örgütü başkanı, bir sürü suça karışmış bir insan bu beşere polis müdafaasını kim verdi?" diye soruyor. Muhafaza ne demek? Devlet, kendi memuru olan polise bu adamı koru diyor. Sedat Peker'in etrafında polislerin bile kalkan olması bir meşruiyet sağlıyor. Düşünün ki Sedat Peker, miting düzenliyordu bugünkü siyasi iktidara mitingleri. Bir eliyle Rabia bir eliyle bozkurt işareti yapıyordu. Bu mitinglerde kendi muhafazaları dışında polis muhafazaları da vardı. Türkiye'nin arınması, temizlenmesi için sanki bir hata itirafı, bir hukuksuzluk, bir yasadışılık itirafı bulabilir miyiz ve hesaplaşabilir miyiz bunun peşinde olmamız lazım.Sedat Peker'e polis müdafaasını kim verdi? Bu ülkede bunu kimin yapabileceği, kimin cüret edebileceği çok açık. Bu muhafaza kararının altında imzası olanları bulalım, kimlere sorduğunu öğrenelim. Biz pak bir Türkiye için bu müdafaa kararını kimin verdiğini bulalım.Emniyet Müdürü'nün intiharıOrtada açık bir şey var, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Hakikat Yol Partisi'nden geldi oraya. Gerçek Yol Partisi'nde de iktidar çatışmasının bir tarafı olduğunu biliyoruz. Sedat Peker'in sav ettiği üzere Gerçek Yol Partisi'nin iktidar çatışmaları içerisinde, mevcut İçişleri Bakanının etrafında Sedat Peker'in adamları varsa bu bahis çok somuttur, hesaplaşalım bununla.Bir emniyet müdürüne bu mevzuyu sorduğunda telefonlar dışarı konur, odanın kapıları kapatılır, fısıltı ile konuşulur. Türkiye'nin namuslu bir memuru, Türkiye'nin vatan evladı bir emniyet müdürü, Türkiye'nin 'sen Silivri'de cürüm tertibini bitir' diye İstanbul üzere bir ilin ilçesine emniyet müdürü olarak atanan biri makamında başına silah dayadı ve hayatına son verdi. Biz bu olayı alalım, bu mafya kavgalarından, hata örgütü çatışmalarından, bu siyasi kirden çıkaralım bu ülkenin yurttaşları olarak bir emniyet müdürünün nasıl intihar etmek zorunda kaldığının hesaplaşmasını yapalım.Aslında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yanlışsız adresi gösteriyor. 'Bunların tahlili Yargı'da' diyor. Dün Cemil Çiçek, 'Binde biri bile doğruysa yargının harekete geçmesi lazım' dedi. Hakikat bir şey söyledi. Bu işin adresi yargı. Türkiye'nin bugünkü istikrarları içerisinde Türk yargısı, Süleyman Soylu İçişleri Bakanı iken, özgürce, özgür bir biçimde bu olayı soruşturabilir mi? Yargıyı mümkünse tarafı olan siyasetçilerin tesir edemeyeceği bir noktaya çekmemiz lazım.Ağar'ın özür dilemesiKimsenin dikkat çekmediği bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Fetullahçılar yıllarca hangi hükümeti desteklediler, kim için çalıştılar? Güçlerini 2013 yılına kadar kimleri tasfiye etmek için kullandılar?Sedat Peker'in kimin ismine miting yaptığı, kimlerle fotoğraf çektirdiği, gücünü kimler için kullandığı, kimleri tehdit ettiği belirli. İçişleri Bakanı açıklamasında Cumhuriyet'i, BirGün'ü maksat gösteriyor. CHP, Kılıçdaroğlu gerinde diyor. Bir sefer bu problemle yüzleşme eğilimini değil, sorunu karşı tarafa atma eğilimi gösteriyor.Bugün Süleyman Soylu'nun yapmış olduğu açıklamada görülüyor ki parti içindeki bir eğilime de ince bir bildiri gönderiyor. 'Sizlerin suskunluğunu da görüyorum' demek istiyor.Mehmet Ağar'a yönelik kullanmış olduğu o nazik, ince lisan... Bir telefonla ulaşabileceği halde, medya aracılığı ile çok nazik bir lisanla orada da Hürmet Öztürk için 'İnşallah o yapmıştır' diyerek özür lisana bildirisi vermiş oldu. Mehmet Ağar da özür diledi. Read the full article
0 notes
sondakikaturk · 5 years
Text
Toygun Atilla: Fetullahçılar hala MİT’te çalışıyor, Emre Belözoğlu Fettah Tamince gibi...
http://dlvr.it/R6HmxK
0 notes
operasyon · 3 years
Text
Sedat Peker, youtube da habercilik yapan Gevheri Güven’le Said Sefa’nın gerisinden geliyor. Peker’in diyeceklerini önceden açıklamış oluyorlar. Ama yirmi otuz yıl öncesine göre değişen bir şey: eskiden böyle haberleri solcu olarak bilinen gazeteciler bilirlerdi, onlar haber yaparlardı şimdi muhtemelen fetullahçı olanların elinde kalmış gizli bilgilerde.
Bir yandan da doğal. Ordu da, emniyette, istihbaratta bırak sosyalisti kemalist bir kişi bile barındarmazlar ki, doğal olarakta gizli bilgilere hala fetullahçılar daha kolay ulaşır, ulaşıyor.
Bir tek sol cenahta sayılabilecek Ahmet Nesin gözüme çarptı. O da habercilik yapıyor.
----
Sedat Pekerin bilgileriyle ayrıldığım en temel konu 15 temmuz. 
Bu konuda bilinen ezberlerin dışında konuşmuyor ama ben çok farklı düşünüyorum. Biir senaryo olarak sisler içinde görünüyordu ama aklımda şu an nepnet. 
Ortalığı asıl sarsacak bilgi söz konusu mafya çetelerinin fetullahçıları da kullanarak 15 temmuzu, daha en başında, başarısız olması kaderi olan bir darbe girişimi olarak kurgulaması.
0 notes