Tumgik
#mektuplardan
mektuplardan · 1 year
Text
sen yerimi de doldurursun, benden güzelini de bulursun ama ne bileyim, sözde herkes herkesin uğruna ölür, sen uğruna yaşayanı bulamazsın.
398 notes · View notes
thorfinnn · 7 months
Note
Delikanlı çalıştığı şirketin mektuplarını postalayacaktı. Postacı mektuplardan birisini tartıp; "Bu çok ağır!" dedi. "Biraz daha pul yapıştırmamız lazım."
Delikanlı:
Abi!” dedi. "O zaman daha ağır olmaz mı?”
bu daha komik
9 notes · View notes
yesilberelikiz · 3 months
Text
Franz Kafka rutin yürüyüşlerini yaptığı parkta küçük bir kıza rastlamış.
Oyuncağını kaybettiği için ağlayan kıza Kafka çok üzülmüş.
Kafka bebeği onun yerine aramayı önermiş , ertesi gün aynı noktada buluşmak üzere sözleşmişler…
Bebeği bulamaması üzerine Kafka küçük kıza bebeğin ağzından bir mektup yazmış:
“Lütfen benim için kederlenme, dünyayı görmek için uzun bir yolculuğa çıktım. Sana başımdan geçenleri anlatacağım.”
Bu bir çok mektubun ilkiymiş. Kafka, küçük kızla her buluştuğunda sevgili oyuncak bebeğin hayali maceralarını özenle yazdığı mektuplardan ona okurmuş. Küçük kız da bu şekilde avunurmuş.
Derken, görüşmelerin artık sonu gelmiş. Kafka son görüşmede küçük kıza bir oyuncak bebek getirmiş. Küçük kız , aslından oldukça farklı olan oyuncak bebeğe şaşkınlıkla bakakalmış. Bebeğe iliştirilmiş bir not küçük kızın şaşkınlığını gidermiş :
“Yolculuğum beni çok değiştirdi…”
Uzun yıllar sonra , artık bir yetişkin olmuş olan küçük kızımız , gözü gibi baktığı bebeğinin , gözünden kaçırdığı bir çatlağının içine sıkıştırılmış bir mektup bulmuş. Kısaca şöyle yazmaktaymış :
“ Sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin , ama sonunda sevgi başka bir surette geri dönecek.” ..
2 notes · View notes
veronicaisfalling · 3 months
Text
Bazı geceler rüyamda beni izliyorsun, biliyorum, sen de görüyorsun. Bu yüzden gözlerimi gündüz de kapalı tutuyorum çünkü istiyorum, Güneş ışığındansa gözlerine ulaşmayı. Seni anladığımdan beri ruhum haykırır, sebebim, zihnim diz çöker, sevgilim. Daha önce hiç tadına varmadığım bu bağ beni savunmasız bırakır, kelimeler dökülmez ne dilimden, ne parmak uçlarımdan, ne de ulaşmasını beklediğim mektuplardan.
Tumblr media
Seni kimse benden iyi anlayamaz. Anlamak diyorum çünkü bilir misin, sevmek kolaydır. Aşk, kolaydır. En çok sen bilmelisin bunu. Bu yüzden anlamak diyorum çünkü anlamak, en zor olanıdır. Görmek ve bakmak, anlamak arasındaki ayrımdır. Zihnim sürekli varır kapına ama elim varmaz çalmaya. Çünkü gururum zincirler beni, mabedinde, en derin sularda. Boğulurum ama gözlerin kapalıdır anlamaya. Belki de görmezsin beni, gördüğüm gibi seni. Belki bilmezsin beni, bildiğim ve anladığım gibi, seni.
Dökülmez piyano notaları artık parmaklarımdan, akmaz boyalar uçlarından çünkü artık silinmez silüetin rüyalarımdan.
Ulaşamam sana hiçbir zaman, rüyalarım sürmez o kadar uzun kurtarmaya varan. Bir hiçliktir kalbimi saran, sarar karanlığı dünyama, havada uçuşan tozlara ve isterim ulaşmanı. Çünkü çalamam artık kapını, sarmıştır karanlık evini. Beklerim önünde, yıllar ve asırlar beklediğim gibi.
2 notes · View notes
cninzihni · 1 year
Note
@mektuplardan Neyin???
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
sinestezii · 7 months
Text
Düşüncenin çekimi, ruh halinin gücü veya dua'nın mucizesi olarak, gerçekliğini ısrarla yitiren ve soyut bir evrene doğru evrilen; sadece hislerini, zaman zaman düşlerini bulan bir şey'im sanki ben. Kendime “eşya" demekten sakınırım çünkü mutasavvıflar tarafından yokluğa erişememe sebebim olur bu, yitip gitmekten korkarım. Ama böyle zamanları, "soyutluğunu nesneleşmiş bir kalıntı gibi tüm evrene saçmış" diye betimleyebilirim.
Mesela ısrarla, son günlerde önüme çıkan Van Gogh tablolarının reklamlarına dönüşür hayat. Bir adamın aklını emen o sevgisizlikten ve insan olan bir varlığın sevgisizlik üzerine yazabileceği o mektuplardan sonra; her bir tonu hissetmek dışında, ne düşer insanların payına? Cümleler renklere, renkler tekrar cümlelere ve tüm kelimeler en sonunda evrene dönüşür. Maviye, patates tarlalarına ya da gelinciklere. Ama ısrarla evrene. Özetle; bu reklamların zamanlaması neden şimdiye, bu an'a düşer de kalbimde ağırlıklara dönüşür?
Kitaplarım İstanbul'da ve benden uzakta olmasalardı eğer, içinde bulunduğum bu yarım kalmışlığı, bu arayıp arayıp bulunamamışlığı deniz kenarında okunmuş bir Sait Faik alıntısı ile atlatırdım. Kitaplarımın benden uzakta olması içimde bir şeyleri incitiyor. İyi ki parmak uçlarıma iliştirdiğim bir piyano ritmi var. Ve çok şükür, internet denilen bu dehlizde, hafızamın an'lara ilişkin saklı tuttuğu onlarca şiire geri dönebiliyorum. Lise yıllarımdan gelmiş, bilincime telafisizce işlenmiş ve yıllar sonra yeniden anlam kazanabilmiş, şunun gibi:
"Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm."
Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun.
5 notes · View notes
resimlerindili · 1 year
Text
・・・
Kafka,Milâna’ya yazdığı mektuplardan birinde; “bazen içinde bulunduğunuz durumu anlatmak için kelimeler aciz kalır. Bazı durumlarda sadece acı çekilir.” diyor. Bu böyledir. kelimeler bazen bazı acıları anlatmaz. Bazen sadece susarsın ve acını yaşarsın,cehennem, anlatamamaktır.
~~~~~~~~~~🍂🍂🍂~~~~~~~~~~
Destek olan herkese teşekkür ediyorum.🌹
14 notes · View notes
hayalolmayanhayalet · 8 months
Text
Stefan Zweig'ın kaleminden çıkmış müthiş bir eser. En sevdiğim kitaplardan biridir. Mükemmel alıntılara sahip ve bir o kadar da üzücü bir hikayesi olan eserdir.
Hayatı boyunca onu tanımayan bir adama olan aşkını dile getirdiği mektuplardan oluşur.
"sana, beni hiç tanımamış olan sana" diye başlıyordu mektup.
"sen beni hiç tanımazken benim tüm hayatımın nasıl da senin etrafına odaklandığını ve böylece akıp gittiğini anla istedim."
Tumblr media
4 notes · View notes
mektuplardan · 11 months
Text
ben seni uğurlamaya gelemem, son kez gülersin evime dönemem.
202 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Aşk insanın fuhuş eğilimidir. Hiçbir soylu zevk yoktur ki fuhuşa indirgenmemiş olsun."
Charles Baudelaire - Apaçık yüreğim
Baudelaire Avrupa şiirinin en büyük devrimcisi. Başyapıtı Kötülük çiçekleri'yse Fransız şiirinin nerdeyse kutsal kitabı. 20. Yüzyıl estetiğini yönlendiren en önemli kaynaklardan biri. Victor Hugo'nun öngörüsüyle "yeni bir ürperiş yaratan" başyapıt. bazı kitaplar çarpar.....Bu kitabı ay ışığı altında oku demişti nükleer tıp uzmanı bir doktor arkadaşımın kitaba Marcel Proust ‘ın kayıp zaman izinde serisinden sonra başlamıştım… Baudelaire, ilk defa annesine yazdığı bir mektupta andığı bu eserini, Julien Lemer’e yazdığı mektupta “her şeyden söz açan dehşetli bir yapıt” olarak tanımlar. Annesine yazdığı mektuplardan birinde Jaan-Jacques Rousseau’nun İtiraflar adlı eserini geride bırakacağından bahsederken, bir başka mektupta ise “intihar”ı ertelemesinde etkili olan iki nedendir biri olarak gördüğünü söyler. Bu eserin yazılıyor olması ve yayımlama istediği intiharı dahi erteleyecek bir önemdedir. Oysa intihar; onun içinde bulunduğu parasızlık, yalnızlık, kötü ruh hali gibi sıkıntılı birçok şeyden kurtaracak bir kapıdır. Ama bu eseri, Apaçık Yüreğim, ona engel olur. Baudelaire’in annesine yazdığı başka bir mektuba baktığımızda, bu kitabın “bir hınç kitabı” olduğunu görüyoruz. Bir öfke boşaltması. Her şeyden alacağı intikam. Sadece bu yanıyla baktığımızda bir kadın düşmanlığı görülebilir. Çünkü birey düşmanından intikam alır. Hıncını alacağı kişileri saymak yerine almayacağı kişilerden bahseder Baudelaire: annesi ve üvey babası. Buna, başka bir sayfada dua ettikleri kişilere eklediği, küçükken ona bakan dadısı Mariette’iyi de ekler. Yaşamında pek yer almayan Kadınları ve Kızları’nın bu kitabı kırmayacağını düşünür. Kötülük Çiçekleri adlı eserin ikinci baskısı için yazılan önsözden alıntı yaparak anlatmaya çalışır: Onlar hayatında pek olmamışlardır. Geriye kalan birçok şeyden hıncını alır eserde! Baudelaire’in kadına bakışını iyi anlamak için ilk başta erkeğin tanımına bakmamız lazım; çünkü kadın erkeğin tam tersidir onun için. Erkek; birey olmanın, özgün olmanın en yüksek biçimi, yaşam görgüsü konusunda ulaşılabilecek en son nokta olan Dandy’dir. Kadın ise bunun tam tersidir. Akıllı değildir. Kitabın ilk kısmı olan Işıltılar’ın 11. Nolu notta; “Biz, kadınlar bize en yabancı oldukları ölçüde severiz. Akıllı kadınları sevmek bir oğlancılık zevkidir. Hayvansallık böylece oğlancılığı dışlamış olur.” diye yazar. Erkek erkeği tanımayan bir kadını sever, bu kadın akıllı değildir. Erkeği tanıyan bir kadın ancak akıllı bir kadın olmayı hak eder. Hakkını yememek gerekir burada akıllı olan kadının var olduğunu söyler; ama akıllı olmak bir erkeğin özelliğidir. O yüzden akıllı olan kadın erkeksidir. Erkeksi olduğu için erkek bundan kaçar. Bir oğlancılık oynamaz. Bunun yerine hayvansallık, yani sadece anlık bir istekler için sever. Bu da sadece cinsellik ve tene dokunmaktır.
Tumblr media
9 notes · View notes
yinedemeliha · 1 year
Text
yıllar sonra kente çıktım
örümcek ağlarının, paslanmış kapıların ardından
kente çıktım,
yıllardır sallanan bir sandalyenin ardından
tozlar içinden,
uzaklara ve karalara yazıldığım mektuplardan
beyaz çerçeveli bir fotoğraftan,
gaseyan.
Burkuldum ve ağladım
kırmızı bir danstı her şey, oynadım.
tenim ve ellerim yoktu
kimse görmedi.
Kimse görmedi, saçlarım uzamadı yıllardır.
12 notes · View notes
Text
düşünüyorum, insan neden bile isteye, yüzde yüz farkında olarak kendini mahvedecek bir şeye kalkışır? cevap? elbette yok..
“olduğum olacağım ve olmak istediğim arasındaki bağı çözemiyorum”
böyle yazmıştı, özgün cümlelere aç olduğum bir dönemde verdiği alıntılarla dolu mektubunda. sen ve ben sadece sen ve ben’iz işte. isimlerimiz değişecek. şunlar şunlar olacağız ama sonunda hep sen ve ben kalacağız. öyle, sevgili dostum. o zamandan bu zamana bile isimlerimiz çokça değişti, hatta öyle ki ben kendi aklımda taşıyamadım bunları. bir ütopyaya kaydettim. unutmaktan mı korktum yoksa hatırlamak mı paraladı beni bilmiyorum ama işte gördüğün gibi şimdi buradayız; ben, kuzgunum ve beyaz saçlarım. sen, baykuşun ve kızıl saçların. sen ve ben. işler o zamandan beri onlarca cisme büründü. sen ve ben kaldık. gelenler gidenler ve kalacağını iddia edenler (dönmeyeceğini söyleyenleri de eklemek istiyorum, onlar olmasa bunu yazamazdım.) oldu. hepsini film şeridi gibi seyrettim, bazen duygulanıp ağladım, bazen huzurlu hissettim. sen neler hissettin bilmiyorum. hep söylediğim gibi, en büyük acım hissedilenleri hissedememek. ruhumu satar mıydım? dikkat, raven. dorian.
benden bir konuda ( aslında birikmiş onlarca konu var ama onları da hallederiz.) çok cümle bekledin biliyorum. tatmin olmadın çünkü hala kırgın görünüyordum. hala öyle miyim? olabilir. görünüş olarak yani. kırgınlık suratıma yapışmış gibi hissediyorum bazen. her neyse . konudan uzaklaşmayalım.
bana kimsenin beni yerimden edemeyeceğini söyledin. ben, onların yerinde oturuyor gibi hissediyorum mimoza. dilerim bu cümle tüm hislerimi anlatabildiğimi düşündüğüm gibi senin de anlamanı sağlar. bunları sana yazamıyorum çünkü diyalog kurmaya hazır değilim. o yüzden burda zamanla kaybolacak (asla kaybolmayacak) bir blogda bırakıyorum. daha mı güvenli sanki? yani, duygusal anlamda bir güven. her neyse, bilmiyorum.
 sevgili Tanrı’m, bizimle ne kastettiğini sahiden merak ediyorum. yaşamamızın özel bir sebebi var mı yoksa sadece milyonda bir olmak isteyen milyonlardan biri miyiz? bunu okurken onlar da merak edecek. hepimizin içinde tutkulu bir şekilde efsane olmayı isteyen narsist biri var. ya da kendimden biliyorum. tek bencil insan benim. yine de bu düşüncenin peşine belirtmek isterim ki, dünyadan elini eteğini çekmek deyiminin vücut bulmuş haliyim son zamanlarda. açıklamaya kalkışmayacağım. Selim usanırsın benden, demişti. usanırsınız benden.
mektuplardan söz ettim, açıp tekrar okudum, ilk aldığımda üstünkörü okuduğumu hatırlıyordum. ilk mektubu okudum okuduğunuz metnin ilk cümlesini günlüğüme karaladım. sonra diğer mektupları, yine o zamanki acemiliğimle, cümleleri seçerek, metni katlederek, ortasından okudum. Turgut gibi. içim ürperdi. Turgut’tan da Selim’den de nefret ettim. sonra onları yine seveceğimin yüzde yüz farkında olarak. bağırdım, yakacağım tutunamayanları. nefret ediyorum tutunamayanlardan. ee raven? oturdun yine Selim de Selim, Turgut da Turgut diye sayıklıyorsun. bu ne istikrar güzelim? sessiz ol artemis, yazı yazmaya çalışıyorum. kafamı meşgul etme. her neyse. (herneyse bitişik yazılsa kendi çapımda mutlu olurdum,)
yaklaşık 3 saattir kulaklığımda (yıllar sonra bu anlar için de utançtan güleceğim, yıllara gerek bile yok, aylar sonra pişman da olabilirim.) ne zaman nasıl bağlandığımı bilmediğim birinin nefes alıp verişini dinliyorum, uyuyor. insanın masum kalabildiği tek an. uyku. her neyse, bu minik detayı daha sonraları okuduğumda ne hissedeceğimi merak ettiğim için ekledim. şu an içimi ısıttığı her zaman öyle kalacağı anlamına gelmiyor.
bu yazı uzar, uzadıkça değerlenir, değerlendikçe murphy kanunlarına bulaşır. yanlışlıkla elim çarpar, silinir gider. o yüzden her şeyi yazmanın bir anlamı yok. bugün ölecek değiliz ya, (pekala, ölebilirsin raven.) onları da başka bir gün yazarız. bir dahaki gelişime fotoğraflar şarkılar ve başka şeyler de bırakacağım. hatta belki mimozanın defterinden ve alucardın resminden de söz etme fırsatı bulurum.(önce onları ele geçirmem lazım :D) hoşça kalın canım insanlar. 
a bu arada 2 gün önce doğum günümdü. hiç hediye almadım, hatta normal günlerime göre daha fazla kırıcı cümleyle karşılaştığım bir gündü. ayrıca aylar önce doğum günümde kendime hediye edeceğim diyerek çizdiğim karikatürü de bu sabah kahve yaparken hatırladım. vermeyi unuttum. hangi defterimde onu bile hatırlamıyorum. belki gelecek doğum günüme kadar hatırlarım. insanın çok defterinin olması yorucu. mimoza buna tebessüm edecek. önce ben gidersem bütün defterlerim senin mimoza’cığım. ağlama hemen.
4 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years
Text
Ondan ayrıldıktan sonra ona yazıp da yollamadığım ve sonradan yırtıp attığım mektuplardan birinde “Seni öldürdüm, çünkü seni unutmadım” diye yazmıştım. Bu gerçekte ona değil kendime yazdığım satırlardı. Kendime “yıkılmadığımı” kanıtlama çabalarımın şöleniydi. Unutuş belleğin en büyük yalanıdır. Çünkü gizleyicilik taşır. Hatırlayış kendine, unutuş etrafındakilere yapılan bir gösteridir. Hafıza bu iki gösteriyi de aynı anda aynı sahnede sergiler. Gösteriler iç içe girer ve gerçeklik komik duruma düşer. Dağınıklığı toparlamak güçleşir ve oyunu terk edersin. Kendinden uzaklaşma kapasiteni paramparça eden oyun nereye gidersen git peşinden gelir. Seni yakaladığı yerde eliyle “anlam”ı işaret eder; anlamın çığlığını. Bu, bilinçaltının maskesinin düşürülmesidir.
12 notes · View notes
gecemavisibiri · 2 years
Text
kafam yerinde geziyorum artık, sigarayı bıraktım.tekrar okumaya başladım tüm kitapları,o çok beğendiğin kitabım vardı ya onu yazmaya devam edeceğim.kahve içmiyorum artık,geceleri daha iyi uyuyorum.ilacım 1,5 doz oldu ama sorun değil.tavşan besliyorum artık.siyah ojeyi bıraktım.kendime daha iyi bakıyorum.o çok sevdiğin saçlarım kısacık.kardeşimle aram daha iyi.o kız vardı ya en yakınım olan, değilmiş.haklı çıktın.o çocukla artık arkadaş değiliz.herkes dediğin gibi çıktı.insanları artık kullanıyorum,çok iyi bir oyuncu oldum.çocuklardan hâlâ kaçınıyorum,evet hâlâ kendimi ileride anne olmaya layık görmüyorum.başkasını seviyorum artık,unuttum seni.ama bunları bile sana anlatıyorum.sana hiç gelmeyecek mektuplardan sevgilerle..
9 notes · View notes
teneres · 2 years
Text
MUHAMMED BİN ABDÜLVEHHAB, ARAPLAR, 1.DÜNYA SAVAŞI, İNGİLİZLER VE OSMANLILAR
Evvela şu konuda tarikatçılardan başka yazan çizen yok, onlarda 1'e 1000 katarak "iftira" atıyorlar.
En başta nasıl bilmediklerinin düşmanı olup vurun abalıya kafasıyla hareket ettiklerine bakalım;
Hemen her yerde şu fotoğrafı görmeniz mümkün. Google'da Muhammed bin Abdulvehhab bile yazsanız wikipedia resmi olaraj dahi şu ortada ayaktaki zevat çıkıyor. AMA BU İMKANSIZ.
Tumblr media
Çünkü adam 1792'de ÖLDÜ. Fotoğraf makinesinin icadını ise en fazla 1802'ye kadar geri götürebilirsiniz. Yaşamayan birinin, hele de genç halinin fotoğraf çekilmesi muhaldir.
Şimdi gelelim diğer efsanaye; "Lawrance" . Bu adam da 1888'de doğdu. Ölümüyle arasında neredeyse 100 yıl olan birini nasıl gidip "mezhep kurması" için ikna edebilirdi?
Meşhur sarı kapaklı İFTİRA kitabı olan "İngiliz Casusun İtirafları" kitabında ise Hempher adı geçmekte. Bu kitap ise baştan sona uydurma;
Her ne kadar kabirperestlerin tarihçilerinden olan Ekrem efendi konuyla alakalı birşeyler yazmış olsa da, hepsi çürük savunmalar, zira hem kitabın orjinali yok , çünkü "istihbarat raporları ortada gezmez" diyor hem de gazetede yayınlandı diyor :)))
Yani insan merak ediyor, orjinal İngilizce basımı, elyazması olmayan bir kitabın "varlığını" ve "doğruluğunu" nasıl savunabiliyorsunuz diye. Hele şu ben falancadan duydum, filanca şöyle dedi deyip, yine elle tutulur birşey ortaya koyamamaları :)
Gelelim bir Şii'nin "neden" böyle bir kitap uydurma ihtiyacı duyduğuna, el-cevap; Muhammed b. Abdulvehhab'ın tabiilerinin ilk saldırdığı yerlerden biri "Kerbela" olmuştur. Günümüzde hala Suud-İran gerginliği aleni bir durum. Tabii ki karalayacak, iftira atacak :)
Şimdi asıl meseleye gelelim, yani 1.Dünya Savaşı'nda İngilizlerle, Osmanlı'ya karşı ittifak kurup savaşanlara;
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Fotoğraf gördüğünüz zevatlar "Şerif Hüseyin ve oğulları"
Şerif Hüseyin, Rasulullah ﷺ'in soyundan geliyordu, bu yüzden "Şerif" unvanı var. Yavuz Sultan Selim'in Memlükler'i yenip, topraklarına hakim olmasından sonra Harameyn'de Osmanlı egemenliğine geçmişti. Ancak Osmanlı oraya vali atadığı gibi Harameyn'e özel bir statü vermiş ve Rasulullah ﷺ'in soyundan gelenler orayı yönetmeye devam etmiştir. Bu yöneticiler payitahttan atanıyordu. Şerif Hüseyin ve ailesi de İstanbul'da Osmanlı elitleri gibi büyümüş, klasik Osmanlı bürokratlarıyla aynı meşrepteydi. Ancak Şerif Hüseyin Arabistan'da hakim olmak istiyordu, bunun içinde bölgedeki diğer Osmanlı yöneticileriyle sürekli çatışma halindeydi. Evvelinde Osmanlı'ya isyan edip, bu sayede Mısır'da kendi özerkliğini ilan eden bir diğer aile olan Hidiv ailesine oğlu Abdullah'ı 1912'de Kahire'ye yolladı. Britanya temsilcisi Lord Kitchener ile de ilk defa burada temas kurdu. Bu sırada da Osmanlıları oyalama devam ediyordu.
Tumblr media
Savaş başladığında göndermesi gereken kuvvetleri çeşitli bahanelerle göndermediği gibi, 1915'te Hicaz'daki kuvvetlerin Kanal harekatı için Mısır'a kaydırılmasını fırsat bildi. Bu sırada oğlu Faysal'ı niyetini gizlemek için Suriye'ye Cemal Paşa'nın yanına yollamıştı.
Bu olaylar yaşanırken o çoktan tarihe McMahon-Şerîf Hüseyin mektupları adıyla geçen müzakereleri başlatmıştı (14 Temmuz 1915 - 30 Ocak 1916)
En nihayetinde İngilizlerle anlaştı, o sırada Mısır'da genç bir subay olan Lawrance'n Şerif Hüseyin'in yanına gönderilmesine karar verildi. Bilinenin aksine 1.Dünya Savaşı'nda Osmanlı, Suudlarla savaşmadığı gibi, Şerif ailesine karşı, başında Mehmet Akif Ersoy'un ve Kuşçubaşı Eşref'in olduğu bir heyet yollayarak, kendisine destek vermesini yahut en azından karşı durmamasını istedi. Ayrıntılar bu kitaplarda.
Tumblr media Tumblr media
Ki Eşref'in hayatını anlatan kitap, onun günlüklerinden, ailesine yazdığı mektuplardan ve yayınladığı hatıralarından. Medine Müdafaası kitabının yazarı ise o sırada Medine kalesinde hekimlik yapan bir subaydı. Bizatihi olayları içeriden gören birinin hatıraları yani.
Yine bu dönemle alakalı olarak, Lawrance ile yan yana teşrik-i mesaisi bir hayli bol olan oğul Abdullah'da bir hatırat yayınlamıştı, başlığı ise manidar "Biz Osmanlı'ya Neden İsyan Ettik" ihanet dememişte... :)
Tumblr media
Ayrıca Şerif Hüseyin penceresinden anlatılan bir kitap daha mevcut.
Hasılı kelam, bu zevat İngilizlerin kendisine gerçekten Arabistan'dan başlayıp Irak'a kadar uzanan bölgede bağımız bir Arap krallığı kurmasına izin vereceklerine inanıyordu :)
Savaş sonrası kendini Halife ilan edip, bağımsızlık isteğini açıktan belli edince, İngilizler O'nuda alaşağı ettiler.
Normalde düşmanlarına karşı desteklemeleri gerekirken, kendisine verilenle yetinmediği için ellerini çektiler ve zaten çatışma halinde olduğu Abdulaziz İbn Suud'a yenildi
Kıbrıs'a sürgün gönderildi ve öldüğü zaman oğlu Abdullah tarafından Kudüs'e gömüldü.
Bunlar olurken iki oğlu; Abdullah Ürdün Kralı, Faysal ise çoktan Irak Kralı yapılmıştı.
Faysal, Irak Kralı ilan edilirken. Sağ omzu üstündeki ise Lawrance.
Tumblr media
İhanetleri sadece Osmanlı'yla bitmeyen bu aile, daha sonra Filistin'de İsrail varlığına giden yolu açan kişiler olmuştur. Nitekim savaştan sonra Faysal ve daha sonra Dünya Siyonist Teşkilatı'nın başkanlığına gelecek olan Chaim Weizmann Ürdün'de buluşmuştu.
Faysal-Weizmann anlaşması olarak tarihe geçen bu anlaşma, 1.Dünya Savaşı'ndan kaynaklanan anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacı ile toplanan 1919 Paris Barış Konferansı kapsamında, 3 Ocak 1919 tarihinde imzalanmıştır.
Paris Konferansı'nda, Siyonistler tarafından teklif edilen Yahudi devletinin sınırlarını gösteren haritanın, günümüzdeki sınırlar üzerine yerleştirilmiş hali.
Tumblr media
Daha sonra Sykes-Pycot anlaşması, uygulanması, Siyonistlerin İngilizlere dahi karşı çıkartan açgözlülükleri ve onlara yaptıkları saldırılar, bu saldırılarda yer alan tanıdık isimler, İngilizlerin Suriyeli isyancıları Fransa'ya karşı desteklemesi ve yaşanan diğer olaylar için;
Kral Abdullah, Filistin'in bölünüp, içerisinde İsrail devleti kurulmasının da sorumlularındandır. Zira O, bölünmüş Filistin'de İsrail'in payından kalanların hepsinin kendisine bırakılacağını hesaplıyordu. Neticesinde Aksa'da Cuma namazı çıkışı bir Filistinli tarafından öldürüldü.
6 notes · View notes
1kitap1fotograf · 2 years
Photo
Tumblr media
Evet dostlar biraz geç zamanlı olsa da #hergünbirkitap grubumuzda okuduğumuz kitapların yorumlarını yavaş yavaş hazırlayıp sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Sıradaki beşlimiz şöyle: -ZACHARIUS USTA: Bir saat ustası düşünün ki ustalığının zirvesinde artık kendisine rakip olarak sadece Tanrı’yı görmektedir ve bunun sonucunu da çok acı bir şekilde ödeyecektir. Ününün önü alınmayan saat ustası her insanda olduğu gibi malum kibre kapılıyor ve yaptığı her saat sebebini bulamadığı bir şekilde durmaya ve bozulmaya başlıyor. O da bunun sebebini aramaya çıkıyor. Bu yolculuk bir nevi içsel bir yolculuk gibi de düşünülebilir. Sonunda çıralı ustasının başına gelenleri ibretle izlemektedir. Kitabın sonunu söylemek istemiyorum elbette. Bir kaç saatinizi ayırarak öğrenebilirsiniz. -İNSANSIZ KONAĞIN İKONU: Muazzez isimli bir kedi sahibi olan Katya ile iki dostun aralarındaki olayları anlatan güzel bir öykü kitabı. Olaylar bir kediyi arama üzerinden ve Katya’yı düşünmek istikametinde gelişiyor. Yaşanmış ve terk edilmiş, ettirilmiş mekanlarda belki de eski zamanları arıyoruz öyküde. Bir kaç saatinizi de bu kitap için ayırabilirsiniz. -YETER Kİ KARARMASIN: Onat Kutlar’ın bu kitabı mektuplardan oluşuyor. 80 darbesi sonrasında yaşanan olaylar, işkence ve zulümleri son derece sade bir şekilde ve mektup halinde anlatmakta. Yazarın üslubu gerçekten çok iyi. Tavsiye ederim. -KAÇAKÇI ŞAHAN: Bu kitap yazarın öykücülüğünün ne kadar iyi olduğunun bir göstergesi. Okuduğum bir çok önemli kitapta olduğu gibi bunda da traktör ve anadolu ön planda başlıyor. İnsanımız dert insanı ki acılar içinde yaşamaktadır. Yazarın ve kitabın bir başka tarafı da Hasan Ali Toptaş’tan öğrenebilirsiniz. -ŞİİRİMİZ MOR KÜLHANİDİR ABİLER: Her şiiri herkes okuyamazın bir kanıtı oldu bende. Benim okuyabildiğim şiir türü kesinlikle Ece Ayhan değil. Kitabın yarısında Ece Ayhan’ın erkek olduğunu öğrendim bu ayrı konu ama şiiri benim ilgimi çekmedi. Şiiri anlamak değil bence hissetmek gerekir ki ben hissedemedim. Hissedenler bana yazabilir. Bir sonraki beşli çok yakında :) #hergünbirkitap #1kitap1fotograf #kitap #temren (at Isparta) https://www.instagram.com/p/Ch1h8D3MzJy/?igshid=NGJjMDIxMWI=
2 notes · View notes