Tumgik
#köy yaşamı
kih7un · 4 months
Text
Köy Yaşamında Bir Gün: Saman İşleri ve Hayvan Sağlığına Dair
Tumblr media
Köy hayatı, şehir yaşantısından oldukça farklıdır. İnsanlar genellikle doğaya daha yakın, toprağa daha bağlı ve mevsimlere göre bir hayat sürerler. Bu nedenle köylü için yılın her günü, ayrı bir çalışma gerektirir. Videomuzda da anlattığımız üzere, yılın son gününde bile çiftçiliğin ve hayvan bakımının yoğunlukla devam ettiğini görebiliriz.
Saman işleri, köy hayatının olmazsa olmazlarındandır. Hayvanların yem ihtiyacını karşılamak üzere yapılan bu iş, yılın belli dönemlerinde yoğunlaşır. Videomuzdaki gibi, saman balyalarını kamyona yüklemek bazen oldukça meşakkatli olabilir. Küçük ellerinden gelen yardımı esirgemeyen çocuklarımız bile bu süreçte bizlere destek oluyor. Onların yardımıyla, zorlu işler bir nebze hafifliyor.
Tumblr media
Bir çiftçi için hayvanların sağlığı da elbette ki bir o kadar önemlidir. Videomuzda veterinerimizin hayvanlarımızı aşıladığını ve sağlıklarını kontrol altına aldığını gösteriyoruz. Bir çiftçinin günlük işlerine başlamadan kahvaltı yapmaya dahi zaman bulamaması, bu işin ne kadar talimat ve özveri gerektirdiğinin bir örneğidir.
Tumblr media
Mevsim meyvelerinin hasadı da köy yaşamının ayrı bir ritm sahibi olduğunu gösterir. Bizim videomuzda portakal toplamanın vakti gelmiş; komşularımızın da yaptığı gibi, meyvelerimizi depolayarak ileri dönemler için hazırlık yapıyoruz. Tıpkı hayvanlarımız için aşı planları yaptığımız gibi, tarım faaliyetlerimizi de öngörülü bir şekilde yönetmek zorundayız.
Köy hayatı, beklenmedik sürprizlere de gebedir. Geçmişte hiç karşılaşmadığımız türden hayvan hastalıklarıyla da mücadele etmek zorunda kaldık. Ancak zorlukların üstesinden gelmek köylünün doğasında vardır. Doğru veterineri bulmak ve hayvanların sağlığına kavuşmasını sağlamak, bu yaşamın tatlı bir zaferidir.
Tumblr media
Videomuz, köydeki yaşamın ve çiftçiliğin sadece zorluklarından değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve aile içindeki birlikteliğin güzelliklerinden de bahsediyor. Her ne kadar zaman zaman zorlu olsa da, köy hayatı, birçok insan için huzur ve tatmin kaynağı olmaya devam ediyor. Samandan portakala, hayvan sağlığından aile içi iş bölümlerine kadar var olan bu düzen, köy yaşamının zengin ve otantik dokusunu oluşturur. Bir gün, belki de yılın son gününde dahi, köydeki hayatın ritmi durmak bilmiyor ve doğanın koynunda, toprağın bereketinde çalışmanın keyfini çıkarmak için yeni bir sabah bizleri bekliyor.
0 notes
Text
Şehirden Köye Kaçış: Köyde Yaşadıklarımız ve Zorluklar
Şehirden Köye Kaçış: Köyde Yaşadıklarımız ve Zorluklar
#BahçeDüzenlemesi, #Eğitim, #GünlükYaşam, #InternetAltYapısı, #KargoSorunu, #KöyYaşamı, #KöydeInternetKullanımı, #KöydeIşImkanları, #KöydeYaşamak, #MarketVeAlışveriş, #Podcast, #ŞehirdenKöyeGeçiş, #SosyalHayat, #SuSorunu, #TaşınmaSüreci, #YaşamTarzı, #YerleşmeKararı, #Zorluklar https://is.gd/MoFLBe https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koyde-yasadiklarimiz-ve-zorluklar/
Şehirden Köye Kaçış: Köyde Yaşadıklarımız ve Zorluklar, Merhabalar ben selin, hepiniz hoş geldiniz. Bir önceki podcastte köye ilk adımımız ve ev, bahçe düzenlemeleri komşularla tanışma, genel hatlarıyla taşınmamız ve toparlanma aşamalarımızdan bahsetmiştim sizlere. Bugün ise, köyde yaşamın zorlukları ve bu zorluklarla nasıl başa çıktığımızdan bahsedeceğim sizlere.
Spotify üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.

Youtube üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
youtube
Bugün şöyle bir giriş yapmak istiyorum sıradaki podcasti köyde bizim pişman olduğumuzu, yapamadığımızı yada zorlandığımızı görse sevinecek dostlarımıza armağan ediyorum. Çünkü konumuz köydeki zorluklar.  Şehirden köye yerleşmeyi ütopik bir durum gibi gören, ya yapamazsınız yada nasıl yapacaksınız diyenler çok oldu. Sosyal hayatınız ne olacak dendi. Sosyal hayat kısmına bir parantez açmak istiyorum. Sosyal  hayattan kastı dışarı çıkıp bir kahve içmek ya da sinemaya gitmek anladığım kadarıyla.  bu arada ben bunu bana soranlara en son hangi filme gittiniz diyorum. Şehirde yaşıyorsanız eğer en son ne zaman sinema yada tiyatroya gittiniz. ? Biz şahsen burada yazın açıyoruz projeksiyonu evin dış duvarına yansıtıp ses sistemini ayarlayıp izlemek istediğimiz filmleri açık hava sineması tadında izliyoruz. Şehir de sizi ne tutuyor? Sizde kendinize bunu sorabilirsiniz. Konfor alanınız mı? Evinize iki adım marketler mi? Isınmak için doğalgaz veya jeotermal gibi hizmetler mi peki faturalar?
Neyse kapatalım sosyal hayat parantezini   gelelim tekrar başkalarını başarısızlığı ile mutlu olan dostlarımıza, şu konuya bir açıklık getireyim. Köyde mutsuz olabiliriz. Belki bir kaç yıl sonra pişman olabiliriz. İşlerimiz istediğimiz gibi gitmeyebilir. Ama biz yada ben diyeyim bu konuya şahsi fikrimi söylemiş olayım. Köyden şehre dönmeyi bir başarısızlık olarak görmem tecrübe derim. Öyle olması gerekiyordu öyle oldu derim. Hayatımın bir bölümünde kendime güzel anılar bırakmışım derim. Çünkü köye yerleşirken yukardan bakıp hepiniz bir gün köye döneceksiniz, biz kurtulduk size sabırlar dilerim, abi  on numara hayatım var demedim. Şuan o yüzden bu podcasti kaydediyorum normalden uzunda olabilir. Şimdiden sonuna  kadar dinlemenizi tavsiye ederim.
Daha köye yerleşmeden herkes birbirine telkinler veriyordu. Bir defa şu konuda emindik; Net ilk 1 yıl bocalayacağız. Düzen oturmayacak, ne ev içi ne ,ev dışı  ne de tarla istediğimiz düzene hemen gelmeyecek. Ve psikolojik acıdan bazı şeylerden mahrum olmak bizi zaman zaman yıpratabilecek herkes ona göre gardını alsın. Hatta zaman zaman  şu da olmadı buda olmadı diye aramızdan söylenenler olunca hemen uyarıyoruz ya biliyorduk ilk 1 yıl böyle olacağını ama bozma moralini düzelecek oturacak.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde Yaşadıklarımız ve Zorluklar – Şive
İlk en çok zorlandığımız konu taşındığımız köyde konuşulan yöresel şivesiydi, konuşma tarzlarıydı.  Karşılıklı konuşmada hiç bir şey anlamıyordum. Aradan bir kaç cümleyi çekip onu yorumlamaya çalışıyordum. daha sonra çözdüm bu işi de. Yani bizim bildiğimiz nesnelere de kendi yöresel kullandıkları adlar var mesela kozalak kobak demek  Böğürtlen karamuk gibi.
Küçükken evde sobamız vardı. Tabi küçük olduğumdan soba yakma işleri bende değildi hatta  o kadar küçüktüm ki hatırlamıyorum odunu kömürü nerde depoluyorduk nasıl yanıyordu o kısımlar bende yok hatırlamıyorum. Buraya yerleşmeden önce firmaya ısınmanın bizim için önemli olduğundan bahsettik onlarda bize diğer projelerde yaptığı gibi elektrikli kombi önerdiler petekler her  odaya döşenecek ve su devridaim  ederek ısınma sağlanacaktı. Sistem hazırlandı ev bitti. Yerleştik bir türlü ısınma sağlanamıyor arada asfalyalar atıyor. (bu İzmir ağzı biz sigortaya asfalya deriz ). Açıyoruz falan elektrikçimizi çağırdık, işin sonunda köydeki elektrik sistemi bu sistemi kaldırmaz dediler. Biz bu arada şartlar çetin olabilir diye yine de kuzineli bir odun sobası alıp yedeklemiştik. Hemen o çıktı ortaya odunlar alınmıştır zaten. Baktık ki iki katta çok güzel ısınıyor bu sobayla. Sıcak suyu da termosifona çevirip hayatımıza sobayla devam ediyoruz. Evde köpük mantolama olduğu için sıcağı muhafaza ediyor ve normale göre çok daha tasarruflu. Tabi sobanın da odunu, külü, temizliği odun atmazsan zamanında sönmesi gibi problemleri var. bunu bir olumsuzluk olarak görebiliriz.
Bir diğer önemli konulardan biri kargolar. Kargo şirketleri köye gelmiyor. PTT hariç hiç bir firma çıkmıyor PTT’de haftada bir gün. Herhangi bir uygulamada Premium, platin falan olmanız bile bu durumu değiştirmiyor. Ben İzmir’deyken kargom Premium olmam sebebi ile ertesi gün bazen 24 saat olmadan adresimdeydi. İlk aylarda bu konu yalan söylemeyeceğim beni zorladı yani zaman kavramı zorladı. Kargo bana gelene kadar küçük bir Türkiye turu atıyor neredeyse. İlçede bir abimiz var sağ olsun onun adresini verdik onun iş yerine geliyor kargolarımız indiğimizde toplu alıyoruz.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde Yaşadıklarımız ve Zorluklar – Alışveriş
Market kısmından aslında ilk podcastte bahsetmiştim. Köyde market, fırın benzeri hiç bir şey yok. Hepsi için aşağı ilçeye inmemiz gerekiyor.  Bu biraz size Polyannacılık gibi gelebilir ama bu ulaşılmazlık   daha planlı olmayı, sabrı ve yavaşlamayı, ihtiyacın olmayan şeyleri almamayı öğretti. Bazen aklıma bir şey aşağı inince  unutuyorum sonra yerine elimde olanlarla bir şeyler yapıyorum . Sonra dönüp baktığımda aslında çokta elzem bir şey değilmiş demek diyorum. Ama bu market olayı benim için devasa bir sorun değil, ancak bir başkası için çekilmez bir durum olabilir. Sürekli istediğine her an ulaşamama durumunun kişiden kişiye göre verdiği rahatsızlık değişir.
Bu çamur meselesini de daha önce üstü kapalı konuşmuştuk onu biraz daha zorlukları ile beraber açmak istiyorum. Yollarımız şehirde alışılmış şekilde asfalt değil. Kilit taşlar var ancak onlarda köyün belirli kısımlarında bizim evi yaptığımız konum köylünün söylediği şekilde eskiden harman yeri olarak kullanılırmış. Hiç yerleşim olmadığı için kilit taş bile yok. Özellikle ilk kışımızda bizi oldukça zorladı. Şuan eve girişe doğalıda bozmadan  beton dökmeden taşlarla yürüyüş yolu yaptık o yüzden bu sene geçen seneye oranla daha rahatız. Çamurun beraberinde rakım yüksekliğinden kaynaklı aşırı rüzgarın her şeyimizi sağa sola fırlatması var tabi. ilk zamanlar etrafa teller yapılana kadar köyden toplanan terlikler, sandalyeler gibi gibi sorunlar.
Apartman dairesine kıyasla müstakil evlerde bitmeyen bir bahçe düzenlemesi var birde. Bence köye yerleşmede en öncelikli düşünülmesi gereken şeylerden biri bu. İnstagramda popüler olan video vardı. Dinleneneyim diye köy evi yaptırdık şimdi daha kötü oldu diye tam olarak o durum aslında. Bitmeyen işlerle çevrili bir yaşam. Yaşadığın ortam birazda güzel olsun çiçeğimi ekeyim, bir iki sebze dikeyim derseniz bunların hepsi bakım isteyen şeyler. Çiçeklerde hastalık olur bakmak lazım, sebzelere bakmak lazım, hastalık mı geldi zararlı mı yedi. Su mu ister, kış oldu don vuracak bitkiler varsa kapatılsın gibi gibi konular küçük gözükebilir ama hepsi birer iş ve önemli. Yazın yeri geldiğinde bahçe sulama işiniz 1 saati bulabiliyor.
Su demişken köye yerleştikten sonra aslında köylerde su problemi olduğunu gördük ve biz bunu bu yaz iliklerimize kadar yaşadık. Kuraklığı, iklim değişikliğini hissedenlerdeniz. Sorunu instagram üzerinden takipçilerimizle paylaşınca hep geri dönüşler oldu içte biz şu köydeyiz şöyle sorun yaşadık, annemler şu köyde böyle sorun yaşadılar gibi. Bizim suyumuz barajdan değil kaynaktan geliyormuş, buda kuraklık olduğu zaman su gelmemesi demek. Ben burada gene keşke diyorum köylere imkan sağlansa eğitimler düzenlense yağmur hasadı ile ilgili bilgi verilse  hadi o olmadı tasarrufla ilgili bilgi verilse çok daha iyi olur. Biz  içme suyu olarak arıtma kullanıyoruz bu arıtmanın atık borusunu dışarı verdik burada su topluyoruz.
Şehirden Köye Kaçış: Köyde Yaşadıklarımız ve Zorluklar – İnternet, Eğitim-Okul
Bir diğer en önemli meselemiz internet ve telefon alt yapısı. Hiç bir firmanın internet alt yapısı yok. Telefon deseniz evin bazı bölümlerinde çekiyor. Baz istasyonu yok yakınımızda. Köye gelen gençler için bu kısım biraz sorun teşkil ediyor. Hemen sıkılıyorlar internet çekmiyor, telefon çekmiyor. Biz internet işini nasıl nasıl hallediyoruz kısmına gelince 4,5 G sim kartlı internet hizmeti veren firmaları tercih ediyoruz. Tabii şehirde sınırsız paketler vardı. Köyde bu 4,5 G SIM kartlı hizmetlerde kota var. Telefon hizmetinde ise bize bir firma çok iyi dediler. Ancak her firma evin  belli alanlarda çekiyor. Bu da beni çok etkilemedi. İnternet üzerinden görüşme sağlanabiliyor artık zaten ulaşmak isteyen bir şekilde ulaşıyor. Zaten yakınlarımıza belirttik bakın köyde telefon çekmiyor bir şey olursa yazın bize diye. Gelecek olan yetkili servis gibi firmalar da bizim telefonlarımız çekmiyor ararsanız kapalı olursa siz gelin biz hep köydeyiz diyerek bu olayı da çözüyoruz.
Burada bizim için bir sorun değil ancak köylü için yada yerleşmeyi düşünenler için sorun teşkil edebilecek bir durum daha var hatta bu durum. Bizim ilçemiz nezdinde belirtmem gerekirse en fazla göç verilmesinin sebebiymiş. İşsizlik köyden ilçeye inişte dolmuş otobüs gibi vasıta yok. İlçede de çok fazla iş imkanı olmadığı için göç çok fazla veriyor köyler ve ilçe.
Gelelim köye yerleşirken 4 yaşında bir kızımız olduğu için ilerde okulu ne olacak köyden nasıl gidecek gibi gibi sorulara maruz kaldığımız eğitim kısmına. Köyde okul yok. Aslında varmış ama gençlerin göçü çocuk azlığı derken okul kapanmış. Taşımalı sistemle ilçede devam ediyor eğitim. İlçede anaokulu ilk okul ortaokul var. Köye mesafesi 10 km araçla götür getir yaparız mutlaka ilk yıllarında. Bunu da ben aslında şuan için sorun görmüyorum. Ama ilerde okula başladığında sorun teşkil eder mi bilemem. Küçük bir ilçede olduğumuz için sınıf mevcudu açısında daha mı rahat oluruz neler yaşarız bilinmez.
Şimdi size olumsuzlukları ve zorlukları anlatacağım diyerek podcaste giriş yaptım ancak bütün olumsuzlukları sonunda pozitife çevirdiğimin farkındayım. Ancak bunlar benim kendi bakış açım. Başta da dediğim gibi günün birinde ben şehre dönüyorum da diyebilirim ben bundan gocunmam ancak eminim bu kararımızdan çok fazla bak gördün mü yapamadılar deyip sevinecek çok insan olacaktır. Bu bizi tanıyanda olabilir tanımayan sadece takip edenlerde olabilir. Uzaktan bakıldığında evde video izlerken gösterilen 15-20 dk. da zor değil aslında köy yaşamı.. İşin içine girince daha zor köyde yaşamak. Maddi manevi alışkanlıklarınızdan, düzeninizden, ulaşılabilir tüm zevklerinizin şekil değiştirmesi demek. Ben bir gün durup şunu dediğimi biliyorum biz 50 yıl nasıl geri geldik ya.  Hazır değilseniz yada eşlerden sadece birinin istediği için yapılabilecek bir durum değil. Çok duyuyoruz eşim çok istiyordu, eşimin hayaliydi  gibi sözler ortak hayaliniz olmadıktan sonra kalkışmayın. Hayalden çok gerçekler var burada.  Güzellikleri yok mu var bu olumsuzlukların hepsini çürüten güzellikleri var. Kendimize, hedeflerimize , geleceğimize, toprağımıza,, bitkilerin şifasına olan inancımızla buradayız. Beni  sonuna kadar dinlediğiniz için teşekkür ederim. Tüm podcastlerimden  haberdar olmanız için takip etmeyi unutmayınız.
0 notes
nesrin-c · 3 months
Text
En eski hikâyedir Kadın;
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından.
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak.
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
Marie Le Jars de Gournay;
Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine.
185 notes · View notes
noksanbiri · 1 year
Note
Merhaba. Sakin bir yaşam sürüyorsun gördüğüm kadarıyla. Bu yaşam tarzına geçmek isteyenlere tavsiyen var mı? (İlla köye yerleşmeye gerek de yok, şehir yaşamı olarak da.)
merhaba. çok uzun süre özel sektörde çalıştım. yeni bir ay önce falan işten ayrıldım. işte çalışırken de köy hayatına devam ediyordum ama yaptığım şeylerden bu kadar zevk almıyordum. galiba bu sakinliğin sırrı kafamın rahat olması. çok rahat aşırı rahat. bir de fazlaca zamanımın olması. hep derler ya emekli olayım bir yer alayım sakin sessiz galiba onu zirvelerde yaşıyorum şu an. çok şükür. ama şehir yaşamında olacak iş değil diye düşünüyorum. illa bi pencereden baktığında yeşille mavinin bütünlüğünü görmen gerekli.
21 notes · View notes
doriangray1789 · 2 months
Text
DEVLET BABA
Modern devlet teorisi, ilk olarak Niccolo Machiavelli’nin tanrısallıktan arınmış, laik/ dünyevi bir siyasal iktidar/devlet kurgusuyla başlamıştır.
Ardından Bodin egemenlik kavramını ortaya atmış ve onun niteliklerini ortaya koymuştur.
Hobbes ise toplum sözleşmesi kuramını geliştirerek modern devlet düşüncesini teorik bir temele kavuşturmuştur.
John Locke devlet iktidarının sınırlandırılmasını, Jean Jacques Rousseau halk egemenliği teorisini, Emmanuel Sieyes de ulus egemenliği teorisini savunmuştur…
Cicero, tüm staocular gibi mutlu yaşamı felsefe edinmiş, devlet üzerine yazdığı eserde, devleti yurttaşların içinde seyrettiği ve kaderini de kaptanının belirlediği bir gemiye benzetir. Hava güneşliyken seyir almak kolay olabilir ama asıl maharet devlet gemisini, fırtınalı havada alabora olmaktan kurtarmaktır. Halk, devletin iyi yönetilmesini istiyorsa iyi nitelikli adamları seçmelidir der.
Platon da devlet mutluluk felsefesi üzerine yazılmış bir metindir.
Bizim felsefemiz ise daha duygusal “DEVLET BABA” devlettir, sever de döver de
devlet, ataerkil toplumlarda, "baba"dır zaten...kısaca hem sever, hem dover...eve para getirir...bu paranın nasıl harcanacağına karar verir...sevdiği çocuklarına iyi davranır, onları ödüllendirir...kendisine karşı çıkanlara veya eleştirenlere, yani sevmediği çocuklarına karşı gaddardır...onları itina ile cezalandırır...
vatandaş aslında devlete derin bir aşkla bağlı. devletin başında kim olursa olsun onun biricik aşkı devlet. dolayısı ile devlet onun istediği gibi konuşsun/davransın istiyor. haksızlığa, hukuksuzluğa, soyulmaya, hatta işkenceye bile razı, o zaman daha katmerli seviyor. 'devlettir, sever de döver de'' diyor.
en küçük birimlerine bile aşkla bağlı. tapu kadastrodaki memurdan, kaymakama, nüfus memurundan, mal müdürüne kadar hepsine derin bir saygı sevgi besliyor. köy kahvesine jandarma geldiğinde ayağa kalkılıyor, polisin önünde esas duruşta duruyor, savcı, vali, kaymakam dedin miydi, zaten put. . selamsız bandosu gibi devletin şapkasını görse yetiyor.
yalnız aşkla sevdiği devlet hiç bunları görmüyor. hiç sevgi sözcükleri söylemiyor, söylerse de ortalığa söylüyor. tek bildiği hemen işini bitirip gitmek. vatandaş devletin arzularını tatmin etmekle yükümlü görüyor kendini ve zevk almasa da almış gibi yapıp bir sonrakine hazırlanmak. devletin ruh hali değişiyor bazen, daha derin, daha sığ, daha müslüman, daha tek adam, daha kapalı, daha açık, daha milliyetçi vs.. o zaman üzülüyor vatandaş. bu ruh hallerinde kendisini nasıl konumlandırıyorsa devleti,biricik aşkı da öyle yapsın istiyor. kalan herkesin üstüne yürüsün, ezsin, yok etsin istiyor. ihtirasla istiyor hem de. devlet düşündüğünden farklı davrandığında, küsüyor, arkasından gizli gizli konuşuyor ama sıra vazifesine gelince onu ihmal etmiyor. devletin zevk almasını sağlıyor.
çocuklarını da öyle yetiştiriyor. çok çocuk yapıyor ki, biri ölürse ötekini feda edebilsin. üzerine sadece o gün dönecek kameralara, ''devletimiz sağ olsun'' diyebilsin.
oysa başka yerlerde ilişki böyle olmuyor. devlet saygılı, vatandaşın ne dediğini dinliyor, kendini ona göre değiştirmeye yenilemeye çalışıyor. sonuç aynı olsa da, en azından bir mum ışığında yemek yiyor vatandaşıyla, bir iki tatlı söz, ne bileyim belki ön sevişme. gönlünü alıyor yani vatandaşın.
en sevmediği insanlar ise devlete karşı gelenler. bir vatandaşın devlete nasıl karşı gelebileceğine aklı almıyor. ''devlet vatandaş için var'' sözünü hazmedemiyor. koskoca devlet, itaat edilmesi, saygı duyulması, biat edilmesi, sorgulanmaması gereken devlet mi vatandaş için var? bu çok saçma. devlet ne derse o olur.
bu aşkı bozmak için bir sürü dedikodu çıkarıyorlar, yok orman, yok ağaç, yok, yolsuzluk ama vatandaşın aşkı hiç bitmiyor. hala devlet için her şeyi yapmaya hazır. seçme şansı verildiğinde, bu aşkın devam etmesini isteyecek..
4 notes · View notes
iosonoturco · 2 years
Text
her insanı ürpertirdi cüzzamın adı bile eskiden. insanlar ailesinden olanları canlarını ciğerlerini bırakırlardı karanlık odalarda. ta ki idealist bir kadının radarına yakalanana kadar bu illet hastalık. 1958 yılında bir akıl hastanesini gezerken kapalı bir hücrede hiçbir akıl problemi yokken çıplak, kimsesiz ve yalnız bırakılmış bu hastaları gören türkan saylan iktisadını bu alanda yapmaya karar vermişti. haksızlığa kalan hayatının hiçbir yerinde de boyun eğmeyeceği gibi ilk büyük devrimlerinden birine kalkışmıştı. eğitimlerini tamamlayıp köy köy gezdi anadoluyu. ahırlara kitlenen ve kaderine terk edilmiş insanların kapısındaki kilidi kırdı ve tek tek uzandı eli hepsine.
Tumblr media
cüzzamı söküp atmak yetmedi içindeki idealist duyguları köreltmeye. daha fazlasını istedi cumhuriyetin yetiştirdiği bu nadide kadın. kendisi de cumhuriyete hep borç bildi eğitimini ve bu cumhuriyet altında eğitim alamayan tüm çocukların hatta özellikle kız çocuklarının okuması için sayısız proje yürüttü. devletin başında darbeler, ekonomik krizler, paramiliter dinci örgütler ve radikal terör eylemleri varken ilgilenemediği eğitim konusunda bayrağı en önde tutan eğitim derneği oldu. sayısız okulun açılışına katkıda bulundu bir o kadar da seferberlik ilan etti bu okullara öğretmenler bulunabilmesi için. cüzzamdan sonra radarına aldığı kriz kız çocuklarının eğitimiydi ve bu güçlü kadının altından kalkamayacağı sorun yoktu. başlıca baba beni okula gönder, kardelen ayşe, tuncelide bir kızım var öğretmen olacak gibi projelerle anadoluda kız çocuklarının okuma oranının arttırlımasına katkıda bulundu. bu kızların okuduğu okullara da yarım milyondan fazla kitap bağışında bulundu.
Tumblr media
daima ilerici, atatürkçü ve devrimci çizgisinde her yanlışın karşısında dururdu. okuttuğu 12binden fazla kız çocuğu yurtlarında ücretsiz kaldı ve yarısından çoğu yurtta kaldığı eğitim hayatı boyunca burs aldı. kendi kurduğu ve başkanı olduğu çağdaş yaşamı destekleme derneği devlet tarafından faydalı kuruluş seçildi. 12 den fazla eğitim evi açtı ve bu eğitim evlerinde ders gören öğrencilere insan hakları, atatürk ve devrimleri, cumhuriyet vatandaşlığı gibi dersler verdirdi. tuncelide okuyamayan 192 kız öğrenci için 1998 yılında 100m tllik eğitim desteğinde bulundu. ve 99 depreminde yalova’da 4 kişilik 102 ailenin yaşayacağı, 102 prefabrik ev, çamaşırhaneler vb. eklentilerle birlikte bir yaşam alanı, bölgede 10 rehabilitasyon merkezi 10.000 öğrencinin eğitim gördüğü 169 derslik, 5 üretim projesi (şal, yaygı, reçel, çiçek üretimi, kermes), 462 öğrencinin barındığı 7 yurt yapıldı.
Tumblr media
yaptıklarını saymaya daldığım hanımefendinin bu anlamda büyük bir geçmişi var ve bunu sıkılmadan bitirmen bir yolu yok. kendisiyle görüşü uysun uymasın herkesin gördüğü her haksızlığa karşı çıkan bu kadının hayatında da bir çok sağlık problemi oldu. 2 kere kansere yakalandı ve 2 kere kemoterapi gördü. 1 kere yendi meme kanserini bir kere yenildi. son 17 yılında hayatının bu illet ile savaştı. gözlerini kapattığında ise hayata, elinin dokunduğu onbinlerce kız öğrencinin gözünde tekrar açtı gözlerini. atatürk'ün kurduğu cumhuriyette ona layık bir doktor, kadın, devrimci ve vatansever olduğu için kendisine çok saygı ve sevgi duyuyorum. huzur içinde uyumaya devam et✨
35 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Bundan Sonra Ne Olacağını Tarih Yazacak
Victor Hugo yaşamı, yazdıkları, düşünceleri ve duruşunu örnek aldığım bir insan ve yazardır.
Öğrendiğim çoğu konuda kendisine hakkını teslim etmem lazım.
Okul, öğretmen, kilise ve papaz konusunda söylediği tespitler insanlığın her çağında gerçekliğini koruyor.
Diyor ki;
✓ Her kasabada ışık saçan bir öğretmen, her kilisede bu ışığı söndürmeye çalışan bir papaz vardır.
Bu durumun aynısının ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşama veda ettiği günden beri yaşandığını tarihi akışı ile anlattığım da sizde bana hak vereceksiniz.
Tarih bundan sonra da çok şey yazacak ve söyleyecek. Tarihin kalemi olmak sorumluluk ister.
✓ Köy enstitülerinin her okulunda öğretmenler ve yetiştirdiği öğrenciler ışık saçmaya başlayınca ülkemiz üzerinde planları olan iç ve dış mihraklar harekete geçtiler. Neler yaptıklarını başka yazılarımda detaylı anlattım.
✓ Işık saçan okullar kapatılarak yerine insan beynini ortadoğu din masalları ile çölleştiren imam hatip okulları açtılar hala öğrenci bulmakta zorlanan bu tür okulları açmaya nesilleri heba etmeye devam ediyorlar. İmam hatip okullarını siyasetin arka bahçesi olarak gören zihniyetleri hatırlayın.
✓ Yetmedi, okulun ve öğretmenin olduğu her yere rakip olarak cami ve imam yerleştirdiler. Her yaşta insanın ışığını sömürenin yolu bu şekilde açılmış oldu. Namaz zulme karşı çıkmak demektir. Günde beş vakit zulme karşı çıkmak yerine, sömürgeye şükür namazları kılındı/kılınmaya devam ediyor. Camiler siyasetin şubesi diyanetin bankası oldu. İmamlar siyasetin ve para toplamanın temsilcisi oldular. İmam hatip okullarında yetişen insanların çocuklarının kuran kursu adı altında aynı ordunun neferi yapma çabaları diyanet+cemaat+tarikat ortaklığı ile sürüyor.
✓ Yetmedi, sömürgeci küresel sermayenin uşağı sınıfların çıkarına tüm toplumun cahil bırakılarak cennet ödülü, cehennem tehdidi ile hallerine şükretmelerini sağlayarak sömürge düzenine karşı helal gelmemesi adına cemaat ve tarikatlar sahaya sürüldü. Devleti ele geçirmek kavgasına tutuştu cemaat ve tarikatlar. Toplumun bu rezilliği destekleyen yapısı hadlerini aşamalarının yolunu açtı.
Bundan sonra ne olacağını siz düşünün.
] Önder KARAÇAY [
13 notes · View notes
kemikkadin · 2 years
Text
🎧 Éléphant - Tous les mêmes
.
"Sonum oraya kapatılmak olacaktı, suya kırmızı toz katıp yapılan çimentoyla doldurulmuş ağzımla, hala yaşarken ve ruhum içimdeyken. Neden biliyor musun? diyordu demirci, son nefesle ruh kimseye fark ettirmeden kaçmak ister ve nereye gideceğini bilemez."
.
Ölüm ve Bahar kitabı, ergenliğe doğru geçiş yapan bir oğlanın ağzından bize bir köy yaşamı sunuyor ancak bu bildiğimiz köylerden değil. Epey karanlık ve tuhaf bir köy burası. Şiirsel betimlemeler sizi bir anlığına bir dere kıyısına götürüyor, kuşların cıvıltısını duyup ayaklarınızın altındaki hafif ıslak çimeni hissediyorsunuz ancak sonrasında kendinizi aniden çürümüş meyvelerle dolu bir köy evinde buluyorsunuz. Yazın ağır sıcağında havaya yükselen pis bir koku burnunuza dolmuşçasına tiksinti doluyor içiniz. Kitap, ürkütücü şekilde güzel.
.
"Ölüler ormanının girişinde durdum. Kelebekler bulutunu göreli epey olmuştu."
.
#kitapblog #kitapalıntıları #kitapsever #kitapyorum #neokuyorum #bookblogger #booklover #mercèrodoreda #ölümvebahar #yazarperest #lamortilaprimavera
instagram
5 notes · View notes
aykutiltertr · 14 days
Video
youtube
Ah Yalan Dünya - Elif Buse Doğan ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Kırşeh...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/2tQCFCA_RiE Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. HEP SEN Mİ AĞLADIN HEP SEN Mİ YANDIN Ah Yalan Dünyada Yöresi- İli KIRŞEHİR   İlçesi- Köyü -   Söz Yazarı Bestecisi Kaynak Kişi NEŞET ERTAŞ Derleyen BANTTAN YAZILDI Notaya Alan EYÜP GÖRKEM İcra Eden KAYNAK KİŞİ Makamsal Dizi KÜRDİ + SABA ZEMZEME Konusu - Türü Aşk Sevda Karar Sesi La Bitiş Sesi La Usül 4/4 En Pes Ses La En Tiz Ses Si b Ses Genişliği 9 ses TÜRKÜNÜN SÖZLERİ Bm Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın,                          C                      Bm Ben de gülemedim yalan dünyada Bm                                                     C Sen beni gönlümce mutlu mu sandın                         Bm Ömrümü boş yere çalan dünyada. Bm                                               C   Ah yalan dünyada yalan dünyada                            Bm  C             Bm Yalandan yüzüme gülen dünyada Bm Sen ağladın canım ben ise yandım                           C                     Bm Dünyayı gönlümce olacak sandım Bm                                                     C Boş yere aldandım, boş yere kandım                        Bm Rengi gözümde solan dünyada Bm                                                 C Ah yalan dünyada yalan dünyada                           Bm  C             Bm Yalandan yüzüme gülen dünyada Bm Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu                           C                     Bm Sana karşı benim hayalim çoğdu Bm                                        C Felek bulut oldu üstüme yağdı                     Bm Yaşları gözüme dolan dünyada Bm                                               C   Ah yalan dünyada yalan dünyada                          Bm  C             Bm Yalandan yüzüme gülen dünyada Bm Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı                           C                     Bm Garip bülbül gibi feryadım kaldı Bm                                            C Alamadım eyvah muradım kaldı                       Bm Ben gidip ellere kalan dünyada Bm                                               C   Ah yalan dünyada yalan dünyada                          Bm  C             Bm Yalandan yüzüme gülen dünyada HEP SEN Mİ AĞLADIN HEP SEN Mİ YANDIN BEN DE GÜLEMEDİM YALAN DÜNYADA SEN BENİ GÖNLÜNCE MUTLU MU SANDIN ÖMRÜMÜ BOŞ YERE ÇALAN DÜNYADA Bağlantı: AH YALAN DÜNYADA YALAN DÜNYADA YALANDAN YÜZÜME GÜLEN DÜNYADA SEN AĞLADIN CANIM BEN İSE YANDIM DÜNYAYI GÖNLÜMCE OLACAK SANDIM BOŞ YERE ALDANDIM BOŞUNA GANDIM İRENGİ GÖZÜMDE SOLAN DÜNYADA Bağlantı BİLİRİM SEVDİĞİM KUSURUN YOKTU SANA KARŞI BENİM GAYET DE ÇOKDU FELEK BULUT OLDU ÜSTÜME YAĞDI YAŞLARI GÖZÜME DOLAN DÜNYADA Bağlantı NE YEMEK NE İÇMEK NE TADIM KALDI GARİP BÜLBÜL GİBİ FERYADIM KALDI ALAMADIM EYVAH MURADIM KALDI BEN GİDİP ELLERE KALAN DÜNYADA Neşet Ertaş Genel bilgiler Doğum adı Neşet Ertaş Unvanı Bozkırın Tezenesi Doğum 1938 Kırtıllar, Akpınar, Kırşehir, Türkiye Ölüm 25 Eylül 2012 (74 yaşında) İzmir, Türkiye Tarzlar Türk halk müziği Meslekler Halk ozanı Çalgılar Bağlama, tambur,[kaynak belirtilmeli] keman[kaynak belirtilmeli] Etkin yıllar 1950-2012 Müzik şirketi Şençalar Plak (1957) İdobay Müzik (1997-1999) Kalan Müzik (1999-2005) Bayar Müzik (2005-2012) İlişkili hareketler Muharrem Ertaş Hacı Taşan Çekiç Ali Resmî site nesetertas.com.tr Eş Leyla Ertaş (e. 1963; b. 1970) Çocukları 3 Önemli çalgılar Bağlama Adil Çelik tarafından yapılan Neşet Ertaş android robotu Neşet Ertaş (1938;[1] Çiçekdağı,[2] Kırşehir - 25 Eylül 2012; İzmir), Türk halk ozanı, Türkmen/Abdallık kültürünün ve müzik geleneğinin son büyük temsilcisidir. "Bozkırın Tezenesi" olarak da tanınır. 1950'li yıllardan itibaren yaptığı plâklarla, babası Muharrem Ertaş’tan öğrendiği türkü ve bozlakların yanı sıra Orta Anadolu türkülerini, oyun havalarını kayıt altına aldı. 1960'lı yıllardan itibaren kendi yazdığı şiirleri havalandırıp seslendirdi. "Garip" mahlasını kullandı. 1970'li yıllardan itibaren türküleri dönemin pek çok sanatçısı tarafından yorumlandı. 2009 yılında UNESCO'nun Yaşayan İnsan Hazinesi envanterine girmeye değer görüldü.[2] Yaşamı İlk yılları 1938 yılında Kırşehir'e bağlı Çiçekdağı'nın (günümüzde Akpınar'ın) Kırtıllar köyünde doğdu. Babası, Türkmen/Abdal müzik ve özellikle bozlak geleneğinin en güçlü temsilcisi olan Muharrem Ertaş, annesi Kırıkkale'nin Keskin ilçesinin Hacıaliobası köyünden Döne Ertaş'tır. Küçük yaştan itibaren babasıyla gittiği köy düğünlerinde zil ve darbuka çalarak mesleğe ilk adımını attı. Sekiz yaşında ailesi ile birlikte Kırtıllar köyünden taşınarak İbikli köyüne yerleşti. 12 yaşındayken annesi Döne'yi kaybetti. Babası ve kardeşleri ile bir süre göçebe bir hayat yaşadı.
0 notes
yolguncesi-soru · 25 days
Note
Çok arabesk duygular günümüz dünyasında çok komik duruyor değil mi? Hele ki dünyada dert edilecek onca ciddi meseleler varken.. Bizim köy, hayali dünyasından çıkamadı henüz. Teşekkür ederim. Yaşamı seven adam.
Rica ederim… Günaydın..
0 notes
bozandeniz · 1 month
Text
Kalemin Hafızasından Mektuplar (yirmi yedi)
Zaman yalnızlık dağıtıyor saat saat, dakika dakika. Bana imtiyaz tanıyor, bana cömert davranıyor. Çok boş vaktim olduğu sanılıyor oysa göremiyorlar ki, bana çok fazla boş vakit veriliyor. Bunların ikisi birbirinden farklı şeyler sevgili Eirene. Uzaktan bakıldığında görünenler insanı yanıltabilir, yakından bakıldığında ise şaşırtabilir. İnsan öyle basitçe önyargılı, öyle basitçe peşin hükümlüdür ki bir mesafe değeri değişkenliği bile insanın yüzüne “sen yanıldın” diye bağırabilir. Üstelik mevzu zamansa, geniş zamanların kefareti dar alanlarda ard arda, sıralı ölümlerle elbette daha önceden ödenmiş olabilir.. Yer kaplamak isterdim ömrünün bir kıyısında, yastığının solunda. Komidininin bir çekmecesinde birkaç çift çorabım olsun isterdim, iki farklı renk kravatım, suni deri bir kemerim, tırnak makasım.. Gardrobunun bir kapağı bana ait olmalıydı mesela, birkaç gömleğim, bir takım elbisem, bir çift rugan ayakkabım, paltom asılı kalmalıydı o kapağın ardında. Evimin yedek anahtarlarını taşımalıydım ya da, asıllarının sende durduğu.. Kalbinin en çok sen alan odasında kalmalıydım sevgili Eirene, senden başka her yöne penceresiz olmalıydım..
temiz bir sayıklama kaldı senden uykunun ortasında aniden ya da çay bardağı kavranışında dalıp gidilmişken uzağa yanı başımda duyduklarımın umarsızı sigaranın ortası çıtırtılarda.. zaten yalnızlıktan örmüş anam üzerime yaşamı ses olsun diye ağlayış olsun diye yanıltmamışım bende cuk oturmuş. Neyini paylaşayım hem senin sabahın altı sıfır beşinde aynadaki çift göz benim uykuya kafiyesiz sayıklamaların kanlı retinası bir gidiş yolu ki kurak. Gövdesi çatlayan ağaçları camı kırılan bir kalbi anonim sevişleri doldurmuşlar şişelere satıyorlar..
Susmak, ışıklar açıkken işkence gibidir usta. Çevrendeki ve aklındaki insanlara ayrı ayrı susmaktan bahsediyorum. Birileri sürekli bir şeyler anlatırken sen kendine açılan ilk kapıdan içeri dalıp, diğer tüm kapılarını ve pencerelerini ardından kilitlemenden bahsediyorum. İçeri girecek tek bir hüzme ışığa, tek bir nida sese tahammül edememekten bir de. Dünyayla tüm işinin bittiği o anın mülteci yangınında tüm bildiklerini yakmaktan, tüm insanları kıyılarından denize dökmekten.. Karanlık bir ülkeye gidiş gibi. Saatlerce otobüs yolculuğuna düşmek gibi değil, yol kenarından uzak köy ışıklarına bakmak gibi değil, bir bardak sessizlik isteyebileceğin kendinden başka bir muavin yokmuş gibi.. Son uykuna dönmek için sebeplerinin olmamasından bahsediyorum insanın. Yağı biten bir kandilin yanı başında otururken tavandan duvarlara doğru usul usul eğilen ışığın veda busesi gibi aydınlatmalarından bahsediyorum, sayfanın üzerinde anlam ölümü gerçekleşmiş bir kaç kelimeyi.. Kendine geldiğin anda anımsayamayacağın bir suskunluktan bahsediyorum sana, hayatın kıyısına not edebileceğin kayıp zamanlarına yenilerini eklemekten. Üzerine dökülen kar tanelerini mevsim şartlarına yamayamayacağın derin bir sessizlikte ölesiye üşümekten.. Aklımdan firar edip kendini kurtaran her imgenin az ötede boynuna kurduğu yuvada şiire kuluçkaya yatışlarından.. Şimdi usta bu sessizliğe beni iten ellerinin minik bir yıldızı göğe yakıştıramayıp kaydırması gibi düşün, görenlerin saçma sapan dilekler tutması yan etkisi bu sessizliğin.. İki yakası bir araya gelmeyen düşlerini kırmızı düğmelerle iliklemek gibi bir susmaktan bahsediyorum sana. Silkelendiği an, döndüğü an gerçeğine o derin inzivadan sonra sesli harfleri ilk kez söyleyen bir çocuğun ebeveynleri gibi bakmalarından bahsediyorum insanın kendine şaşkın şaşkın.. İnsanlar arası yollarda isteksiz verilen molalarda biriken suni boşlukların genel adıdır susmak. Sustuğunda kavrayacağın tek şey yine kendi içinde olan ama şeklalması dışlanmış, ötelenmiş veya daha önce boşverilmiş tedirgin uyuşmazlıklarla yüzleşmek veya barışmak zorunda olduğundur sadece. Onları oraya daha önce eken etkenlerin onunla bir ilgisi olmasa da, kabak her zaman ona patlar ya; bu yüzden onu anlamakta her zaman zorlanır insan. Bu yüzden susar, savaşı kendiyledir sevenin. Susmak etoburdur usta, ciğerden yola çıkar, parçalaya parçalaya öldürür insanı. Her nefes girerken içine sevinedurur, acaba hangi kelimeyi giyineceğim çıkarken diye; hiç bir nefes susmak için alınmak istemez ve gün boyu aldığın yirmidört bin nefes ciğerlerinden birer kelimeye vucud olmak umuduyla sestellerine doğru koşar.. Sustuğun her nefes bir hayalkırıklılığına eşittir bu noktada.. Tanrı vergisi bu susuşlarım, bakma avazım çıktığı kadar yazdığıma.. Babam hep öne atardı beni aile veya arkadaş ortamlarında; "Hadi oğlum derdi, abilere ablalara susmalarını göster" Sana susmuyorsam babamdan kalma bu zaaf gülüm. Seni sevmelerim bile ondan kalma, vazgeçmeyişlerim ondan kalma, beklentisiz beklemelerim ondan kalma...
Tumblr media
1 note · View note
Text
<b>Şehirden Köye Kaçış:</b> Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç
Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç
#AromatikBitkiler, #Avantajlar, #BelediyeRuhsatı, #Dezavantajlar, #Doğa, #EkonomikŞartlar, #EvdeÇalışma, #Gençlik, #InşaatIşleri, #Kırsal, #KöyYaşamı, #KöydeYaşamMaliyetleri, #Pandemi, #Podcast, #Sağlık, #ŞehirdeYaşamMaliyetleri, #ŞehirdenKöyeGöç, #Tarım, #TıbbiBitkiler, #Ziraat https://is.gd/VeRkpI https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-tanisma-karar-verme-ve-baslangic/
Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç başlıklı ilk podcastimizin metiniyle beraber de sizlere sunmak istedik, kimisi dinlemeyi kimizi izlemeyi kimisi de okumayı tercih ediyor. Biz sizlere ulaşmak için her türlü kolaylığı sağlamaya çalışacağız.
Herkese merhabalar, ben Selin. İlk podcastime hoş geldiniz. Keyifli dinlemeler dilerim, umarım beğenirsiniz.
İlk podcastimde ufak da olsa bir tanışma olsun. Konuya ilgisi olanlar, anlatacağım konuları ve bilgileri şimdiye kadar genellikle YouTube üzerinden izlemiş olabilirler, ben de sizler gibi evde izleyip yapabilir miyiz acaba, ya da insanlar neler yapmış helal olsun nidalarıyla izlerdim. Konumuz doğaya göç veya klasik herkesin dilinde olan şekilde şehirden köye kaçış. Bu kaçış kimileri için emin değilse yağmurdan kaçarken doluya tutulmakta olabilir.
Spotify’da dinle: Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç

Köyde yaşamanın avantajları ve dezavantajları gibi konularda yer alacak. Ayrıca, ziraat teknikeri olarak, tıbbi ve aromatik bitkiler hakkında bilgiler, bitkilerin bakımı gibi konuları içeren podcast’ler hazırlamayı düşünüyorum. Bazen mitolojik, bazen kadim bilgiler. İleride belki yeni konularda ekleriz, sizin tavsiyelerinizle, ne dersiniz?
Neden YouTube değil de podcast dediğinizi duyar gibiyim. Günlük vloglar şeklinde yönettiğim Instagram hesaplarım zaten mevcut. Açıklamaya bırakırım hesap isimlerini. Podcast çekmemdeki amaç, ekran başına bağımlı kalmadan evde iş yaparken, yolda yürürken, uykuya dalmadan, çocuğunuzu uyutmaya çalışırken, kısacası rahatlıkla dinleyeceğiniz zamanlarınıza sesimle ve anlatacağım konularla eşlik edebilmek.
Yapabilir miyim, nasıl olur derken eşimin hazırlıkları yapıp beni çağırmasıyla birden deneme kaydına oturdum. Dinleye dinleye, biraz da bana bu özgüveni kendimde bulmamı sağlayan Merve’ye de selam söylemiş olayım; hepimiz onu Ortamlarda Satılacak Bilgi olarak biliyoruz.
Youtube’da dinle: Şehirden Köye Kaçış: Tanışma, Karar Verme ve Başlangıç
youtube
Normalde sıkı bir podcast dinleyicisiyim. Dikkatimi bir yere vermem gerektiğinde izlemek yerine dinlemek bana daha çok keyif veriyor. Mesela kahvaltı hazırlarken dinlemek büyük zevklerim arasında. Hatta ses bombamı bağlayarak tüm ev ahalisine dinlettiğimde oluyor. Ses gittiğinde de ‘Sese ne oldu ya?’ diye serzenişler alıyorum. Aileye de biraz bulaştırdım sanırım 🙂
Şehirden köye göç, son birkaç yıldır ekonomik şartlardan dolayı olsa gerek daha da popüler hale gelen bir durum. Özellikle pandemiden sonra insanlar yaşamın, yaşamanın değerini anladı. Herkese bir aydınlanma geldi. Herkesin eve kapanması, kendi başına kalması, evden çalışmak zorunda olanlar. Kimine göre bu durumun daha güzel olması veya tümden bu durumları kafaya takıp şehirden ka��mak istenmesi mi desek?
Şehir yaşamının gürültüsü, kalabalığı ve stresi, çalıştığın işin, iş yerinin yani genel olarak yaşam stresi 🙂 Bazı insanları sessizliğe ve dinginliğin kaynağı olan doğaya daha yakın bir yaşam arayışına itiyor. Haliyle, her gün sabah gün aymadan işe gidip gün battıktan sonra eve dönen çalışanlar bana hak verecektir.
Köylerde daha sakin, huzurlu insanlardan uzak, kendine ayırdığın kaliteli vaktin olduğu, ekip biçebildiğin bir yaşam mümkün. Ama kolay değil! Yine de bunu başka bir podcaste ayıralım. Kısa da olsa yılımızı daha tamamlamamış olmamıza rağmen tecrübelerime dayanarak ilerleyen bölümlerde köy yaşamının dezavantajları ile ilgili bol bol konuşacağız gibi geliyor.
Köye göç etmeden önce, şehirde yaşamanın bir de ekonomik kısmı var. Şehirde yaşamının maliyetleri, son yıllarda giderek arttı. Barınma, gıda, sağlık gibi konular insanları zorlamaya başladı. Küçük bir ilçede devlet hastanesinde çok kısa sürelerde işinizi halledebiliyorken büyük şehirlerde randevu bulmanız bile düşük bir ihtimal. Ben kızımı şehirdeyken hep özel hastaneye götürüyordum ve ödenen sağlık ücretleri hiç de azımsanacak tutarlarda değildi, ki bu bahsettiğimiz sene 2021-2022. Köye yerleştikten sonra devlet hastanesine istediğim her an randevu bulabiliyorum ve çok da ilgili bir çocuk doktorumuz var.
Büyükşehirde yaşamanın karşılığı sağlanması gereken harcama durumu özellikle genç ve orta yaşlı kişileri daha düşük maliyetli bir yaşam arayışına yöneltiyor. Köye yerleşen biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki köylerde yaşam maliyetleri, şehirlere göre daha düşük. Tüketici olarak gıda üzerinden ufak bir örnek vereyim; hafta sonu olmuş akşam yemeği yemişsiniz ama saat ilerlemiş bir şeyler mi atıştırsak? En kolay ne yapılır, ya da yapmayıp hemen bir uygulamadan sipariş versek. Bunları yaşıyorsunuz, değil mi 🙂
Gece canınız çiğ köfte istedi diyelim, biz bunu şehirde gece 1 de bile basitçe tek tuşla sipariş veriyorduk. Hatta haritadan kurye nerede şimdi acaba diye bakıyorduk. Şimdi düşünüyorum da tam bir kontrol çılgınlığı gibi geliyor. Köyde gece çiğ köfte yemek istiyorsan, ya kalkıp kendin yapman gerekiyor ya da en yakın çiğ köfteciye gidip alman gerekiyor ki o da eğer ilçede açıksa 🙂 Köyde böyle bir imkan yok 🙂 O yüzden canının istediği her şey her an olmuyor ve harcama yapacağın tutar cebinde kalıyor.
Birçok şeyi bu şekilde biz kendimiz yapıyoruz aslında. İlk zamanlar sabah erkenden kalkıp simit falan yaptığımı biliyorum. Kimine göre de bu durum eziyet gibi duruyor ancak bu benim için bir negatif bir durum değil. Kısacası, şehirde zamanı satın alıyoruz. Köyde ise zamanın var, biraz malzeme biraz da emek şart. Emek olmadan ekmek olmuyor 🙂 Bu durum tam olarak konfor alanının dışına çıkmak. Bence tam olarak da bu :)) Konfor alanından çıkınca neler yapabiliyorsun. Şimdi kişisel gelişim uzmanları gibi de konuşmak istemem, potansiyelini keşfet falan ama köye yerleşmek tam olarak potansiyelini keşfetmek. Veyahut mevcut potansiyelini, arttırmak yada kendini geliştirmek tam tanımı bu olabilir.
Bizim hikayemize gelecek olursak, her şey tam olarak 2018 yılında Datça tatilimizde başladı. Tatil dönüşünden sonra yatırım yapabileceğimiz bir toprak arayışındaydık. Ancak şu anki gibi tamamen kırsalda yaşama hayalimiz açıkçası yoktu. Biraz da çekiniyorduk sanırım. Kurulu düzenimizi bozmayalım diye, adım adım ilerleme düşüncesindeydik. Herkes gibi Ege’nin bir sahil kasabasına yerleşmeyi düşünen romantiklerdendik.
Bu süre zarfında kızımız doğduğunda düşünceler askıya alındı. Ta ki 2022 yılında arkadaşlarımızın önerisiyle şuan ki bulunduğumuz bölgeden ailemizle birlikte arsa alana kadar. Düşünmeden hareket edince bazen kendini farklı yerlerde buluyor insan. Arsayı bile görmeden satın aldık. Yine arkadaşlarımızın anlaştığı çelik konstrüksiyon şirketi ile anlaşarak bir anda kendimizi tamamen şehir değiştirir bir pozisyonda bulduk. Babamın bile doğup büyüdüğü şehir olan İzmir’den Balıkesir kırsalına taşınma hikayemiz böyle başladı.
2022 Mart ayında başlayan serüvende proje, belediye ruhsat işlemleri ve tüm prosedür başlamış oldu. Mimar ile beraber hem taleplerimiz hem de mimarımızın fikirleri doğrultusunda, arsa ile alakalı metre karelerden dolayı iki katlı bir proje çizildi. Detay merak edenler için tüm bu ev sürecini ayrı bir podcastte anlatmak lazım; onun da iyi-kötü anıları var. Netice de Aralık ayında inşaat işlerinin hepsi bitti, yeni yıla 4 gün kala taşındık ve artık şehirli değil, resmi olarak Dağ köylüsü olduk.
Bulunduğumuz bölge ilçe merkezine 10 km, il merkezine ise 45 km uzaklıkta. Köyde yaklaşık 15-20 hane bulunuyor. Ne kötüdür ki köyde genç kimse kalmamış. Son gençliğimizi biz taşındıktan sonra evlendirerek şehre uğurladık. “Peki, ihtiyaçlarınızı nasıl karşılıyorsunuz?” dediğinizi duyar gibiyim. Tüm ihtiyaçlarımız için ilçe merkezine gidiyoruz. Market alışverişi ve ilaç-sağlık durumları için 10 km çok sürmüyor, İzmir’e kıyasla daha rahat bir sürüş keyfi trafiksiz, bol ağaçlı köy yollarından ilçeye inerek işlerimizi hallediyoruz.
Tarım yapmak için de 4 dönüme yakın tarla aldık. Biraz da şans diyelim, yürüme mesafesi olarak 350 metre; evin kapısından görebileceğimiz mesafeden hem hayvanlarımızı hem de toprakla haşır neşir olabileceğimiz bir alana sahip olduk. Ben tamamen şehirde büyümüş bir insan olarak ilkokul günlerimde arkadaşlarımın yaz tatilinde köye gitmelerine hayıflandığımı hala hatırlarım. Hiç bu köye gittik sohbetlerine dahil olamamanın verdiği bir durum biraz da sanırım. Babama, anneme sorardım, “Bizim neden köyümüz yok?” diye.:))
Köye taşınma kararını alma durumu ile ilgili bir şey daha eklemeden geçemeyeceğim. Her şeyin bu kadar hızlı olmasının sebepleri ise, hemen yan komşularımızın bizim gibi genç olması, sosyallik açısından, kafa dengi birileri olması, fikir birliği ve ortak noktaların fazla oluşu etken oldu. Belki ilerleyen bölümlerde onları da konuk alarak genç bir gözden onların kentten köye göç hikayesini de dinleriz. Bir diğer ve bence en önemli sebep de kızımın daha doğal bir ortamda hayvanları görerek ve severek, bir ekran aracılığıyla değil de kendi gözleri ile görüp dokunarak tanışması, toprağa basması, dokunması, öğrenmesi, en önemlisi de temiz havada büyümesini istememizdi.
Hemen ilk podcastten sizi çok sıkmak istemiyorum açıkçası, biraz da siz dinleyicilerimin yönlendirmeleri ile köy hakkında merak ettiklerinizle podcastlere devam etmeyi düşünüyorum. Tabii ki bu durum diğer konularımın dışında 🙂 Bir sonraki podcastte ise, köyde neler yaptık, neler yapacağız gibi bir başlık düşünüyorum. Umarım siz de bana sorularınızla destek olursunuz ve güzel konulara değiniriz. Beni sonuna kadar sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim. Kanalımı takip ederek her podcastimden haberdar olmanız beni çok mutlu eder.
1 note · View note
haytaogluyunus · 2 months
Text
Tumblr media
ANMA
BUGÜN 15 MART (1921)
İTTİHAT TERAKKİ’NİN LİDERLERİNDEN
OSMANLI TÜRK HÜKÜMETİNİN SADRAZAMI
MEHMED TALAT PAŞA’NIN
ERMENİ ÇETESİ TAŞNAK PARTİSİ MİLİTANI TARAFINDAN ŞEHİT EDİLİŞİNİN
YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
Mehmed Talat 1 Eylül 1874 – 15 Mart 1921), Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin kurucu lideri, İttihat ve Terakki’nin kurucularından ve önde gelen liderlerinden olan Osmanlı devlet adamıdır.
1908 İhtilali'nin hazırlanmasında önemli rol oynayan Talat Bey, 1908-1918 arasında Osmanlı Devleti siyasetine yön veren en önemli aktörlerden biri olmuştur. Bâb-ı Âli Baskını sonrasında Said Halim Paşa Kabinesinde Dâhiliye Nazırlığına getirildikten sonra devlet siyasetinin en önemli belirleyicilerinden biri hâline geldi. Enver Paşa ve Cemal Paşa ile birlikte Üç Paşalar iktidarını kuran Talat Bey, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinde ve Ermeni Tehciri’nde rol oynadı.
1917 yılında sadrazamlık yaptı. Savaşın kaybedilmesinden sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni feshedip Enver ve Cemal Paşalarla birlikte ülkeyi terk etti. 1921 yılında Berlin’de, Soğomon Tehliryan adında bir Ermeni tarafından öldürüldü.
Yaşamı
Mehmed Talat 1874 yılında Edirne Vilayeti'nin Kırcaali şehrinde dünyaya geldi. Babası Ahmed Vasıf Efendi, yakınlardaki bir köy olan Çepleci'den bir kadıydı. Annesi ise Kayseri Dedeler köyünden buraya göçmüş bir aileye mensup Hürmüz Hanım’dı. İlk eğitimini Vize’de gördükten sonra Edirne Askerî Rüştiyesi’ni bitirdi.
Babasının ölümü üzerine annesi ve iki kız kardeşinin sorumluluğunu erken yaşta üstüne almak zorunda kaldı. 1898 ile 1908 arasında, Selanik Postanesinde posta memuru olarak görev yaptı. Bu posta biriminde 10 yıl hizmet ettikten sonra, Selanik Postane başkanı oldu. Memuriyeti sırasında Fransızca dersleri aldı, ayrıca Rumca da konuşabilmekteydi.[5]
Jön Türk Hareketi
Jön Türk düşüncesinden genç yaşta haberdar oldu, alt düzey bürokrat ve zabitlerden oluşan bir muhalefet örgütlenmesine katıldı. 1896’da arkadaşlarıyla beraber tutuklanan Talat Bey, üç yıl hapse mahkûm edilerek Edirne Hapishanesi’ne gönderildi ve memuriyetten azledildi. Bir buçuk yıl kadar hapis yattıktan sonra 1898 yılı Şubat ayında bir irade ile diğer arkadaşlarıyla beraber affedildi, ancak Edirne’de kalmasına izin verilmeyerek Selanik’e sürüldü.
1899’da Selânik Vilâyeti Posta ve Telgraf İdaresi’nde kâtip, 1903’te başkâtip oldu ve 21 Kasım 1907 tarihinde azledilinceye kadar bu görevde kaldı. Posta idaresindeki görevi ona memleket dışındaki muhaliflerin yayınladıkları gazeteleri gizlice alıp Selanik’e getirme fırsatı verdi. Selanik’te resmi işleriyle uğraşmanın dışında Selanik Hukuk Mektebi’ne devam etti.
1903’te İtalyan Obediyası’na bağlı Macedonia Risorta mason locasına girdi. Kimi kaynaklara göre aynı zamanda Bektaşî tarikatı mensubu idi ve her iki kanalı da muhalif siyasi örgütlenme için kullandı. 1903’teki İlinden İsyanı Selânik’teki muhaliflerin de yeniden örgütlenme çabalarına vesile oldu. Muhalifler 1906 yılı Temmuzunda yeni bir örgütlenmenin gerçekleştirilmesine karar verdiler. Talat Bey ile İsmail Canbulat ve Mithat Şükrü Bey’den oluşan bir heyet, adı sonradan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti adını alan örgütün kurulmasına karar verdi. Talat Bey, İsmail Canbolat ve Mustafa Rahmi Bey ile birlikte örgütün idaresini üstlendi. Özellikle düşük rütbeli subayların üye kaydolduğu cemiyet, merkezi Paris’te bulunan “Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti” ile 17 Eylül 1907’de birleşti; “Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti Dâhilî Merkez-i Umûmîsi" adını aldı. Talat Bey bu yeni teşkilâtın kâtibi olarak görevlendirildi. “Hâricî Merkez-i Umûmî”’de benzer bir görevi üstlenen Bahâeddin Şâkir Bey ile beraber örgütün teşkilâtlanmasını denetleyen iki kişiden biri oldu.
Bir jurnal üzerine Kasım 1907’de Posta İdaresi’ndeki görevinden azledilen Talat Bey, memuriyet hayatının bitmesi sayesinde bütün zamanını cemiyet için kullanma imkânı bulmuştur. Meşrutiyet’in İlanından önce iki kere İstanbul’a giderek cemiyetin İstanbul şubesinin kurulması için çalıştı.
1908 İhtilalinden sonra
1908 ihtilalinden sonra örgüt “Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti” adını aldı. Cemiyetin en önemli idarecilerinden biri hâline gelen Talat Bey, 1908-1918 döneminde Osmanlı Devleti’nde en önemi siyaset yapıcılardan biri oldu. Siyasi görevlerinin yanı sıra 1909 yılında kurulan Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locasının ilk büyük üstadı olarak bir yıl görev yaptı.
Talat Bey, Kasım-Aralık ayları içinde yapılan 1908 seçimlerinde memleketi Edirne’den aday olmuş ve doksan oy alarak Meclis-i Mebusan’a girmiştir. Meclisin açılışında Ahmet Rıza Bey 205 oy alarak başkan seçilirken Talat Bey’de 116 oy alarak birinci reis vekili seçildi.[16]
31 Mart isyanı
31 Mart isyanı
31 Mart İsyanı’nda isyancıların boy hedeflerinden biri hâline gelen Talat ve Nazım Beyler, isyanın ilk günü Ali Cemal Bey'in Şehzadebaşı'ndaki evinde saklandılar. Ahmet Rıza Bey'in tarikiyle ikinci gün saklandıkları evden çıkıp Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) üyesi ve gazeteci Haçadur Malumyan’ın evinde saklandılar. İsyanın üçüncü günü ise Hareket Ordusuna katılmak, Meclis-i Mebusan ve Ayan azalarını toplayabilmek için Doktor Nâzım Bey’le birlikte Ayastefanos’a gitti. Yat kulübünde toplanan diğer mebusan ve ayanla birlikte padişahın “Kanun-u Esasi”ye sadık kaldıkça saltanat haklarının korunacağına dair sadarete çekilen telgrafa imza attı. Sultan Abdülhamit’in hal edilmesinden sonra Talat Bey, ayan ikinci başkanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa ile birlikte Reşat Efendi’ye tahta çıktığını bildiren heyetin başkanlığını yaptı.
31 Mart hadisesinden sonra İngiltere’ye seyahate giden 17 kişilik meclis heyetine başkanlık etti. İngiltere’de resmi ziyarette iken Hüseyin Hilmi Paşa kabinesine Dahiliye Nazırı tayin edildiğini öğrendi.
Bakanlıkları
8 Ağustos 1909 ve 4 Şubat 1911 tarihleri arasında bir buçuk yıl Dahiliye nazırı olarak görev yaptıktan sonra “efkarı umumiyeyi ve matbuatı” hoşnut etmediği gerekçesiyle istifa etti; Edirne mebusu olarak meclisteki görevine devam etti.
4 Şubat 1912 - Temmuz 1912 arasında Sait Paşa kabinesinde Posta ve Telgraf nazırı olarak kabinede yer aldı.
Balkan Savaşı sırasında gönüllü asker olarak Edirne’de görev aldıysa da siyasi propaganda yaptığı gerekçesiyle İstanbul’a geri gönderildi. Bâb-ı Âlî Baskını’nın düzenleyici ve uygulayıcıları arasında yer aldı. Baskından sonra Dahiliye Nazırı vekili olarak görev yaptı ancak kabinede yer almadı. Baskından sonra kurulan hükûmet, savaşa devam etme kararı almıştı. Talat Bey, II. Balkan Savaşı esnasında Edirne’nin geri alınması için askerî harekât kararı verilmesinde önemli rol oynadı ve ardından Bulgar temsilcileriyle yapılan barış görüşmelerinde Osmanlı heyetine başkanlık etti.
Mahmud Şevket Paşa suikastının ardından kurulan Said Halim Paşa kabinesinde 12 Haziran 1913’te yeniden Dahiliye nâzırlığına getirildi. Bu tarihten itibaren Talat Bey devletin siyasetinin en önemli belirleyicilerinden biri oldu. Devrin diğer iki önemli yöneticisi Enver Paşa ve Cemal Paşa ile birlikte Üç Paşalar iktidarını kurarak Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vurdu.
Balkan harbinde “hıyanetleri görülen unsurlardan memleketi temizlemeyi” bir devlet politikası hâline getiren Talat Bey, memleketin etnik yapısı hakkında araştırmalar yaptırttı; İttihat ve Terakki Cemiyetinin teşkilatı yoluyla Rumları ürkütüp göçe sevk etti; boşalan yerlere Makedonya Türklerini yerleştirdi.
Mehmet Talat Paşa, I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyetinin en belirleyici isimlerindendi. Savaşa girme konusunda İttihat ve Terakkî Cemiyeti içinde beliren fikir ayrılığında savaşa katılma taraftarı gruba dolaylı destek vererek Osmanlı Devleti’nin böyle bir karar almasında etkili oldu. 27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir Kanunu’nun çıkarılması ve uygulanmasında cemiyet liderlerinden biri ve Dahiliye nâzırı sıfatıyla önemli rol oynadı.
Sadrazamlığı
Brest Litovsk Anlaşması imzalanıyor.
3 Şubat 1917 tarihinde Said Halim Paşa’nın sağlık sebeplerini ileri sürerek istifa etmesinden sonra Talat Bey, vezir rütbesiyle sadrazamlığa getirildi. Böylece Osmanlı tarihinde sadrazamlığa getirilen ilk mebus oldu.
Sadrazamlık döneminin en önemli konularından bir tanesi, devletin I. Dünya Savaşı’na girmesi ile ortaya çıkan iaşe meselesi olmuştur. 18 Ağustos 1917’de “İaşe-i Umumiye Kararnamesi” ile bütün yetkiler orduya devredilmesi, “Talat- Enver”, “sivil-asker” çatışması olarak ifade edilmiş; bu çatışmada Talat yenilmiş ve halkı besleme görevi Talat ve sivillerden Enver ve askerlere geçmiştir. İaşe işlerinin askerlerden alınıp yeniden sivillere verme çabasına giren Talat Paşa, İaşe Nezareti’ni kurarak başına Kara Kemal’i getirdi.
Bolşevik Devriminin gerçekleşmesiyle savaştan çekilen Rusya ile yapılan barış görüşmelerine Talat Paşa bizzat katıldı. Lev Troçki, Karl Radek gibi ihtilalciler ve Çiçerin ile Lev Mihayloviç Karahan gibi Sovyet diplomasisinde önemli rol oynayacak olan şahsiyetlerle tanışma imkânı buldu. 3 Mart 1918’de imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması’na Osmanlı Devleti temsilcisi olarak imza atan Talât Paşa’nın çabaları neticesinde Rusya, 93 Harbi sırasında işgal ederek aldığı tüm toprakları (Ardahan, Kars, Artvin ve Batum) Osmanlı Devleti’ne geri vermiştir.
1918 yılı Temmuz ayında Sultan Reşad’ın vefatı üzerine usûlen hükûmetin istifasını sunan Talat Bey, Sultan Vahdettin tarafından yeniden sadrazamlığa atandı. Devletin savaşta yenilgiye uğraması üzerine 8 Ekim 1918’de sadrazamlıktan istifasını sundu ve 14 Ekim’de Ahmed İzzet Paşa sadâretinde yeni kabinenin kurulmasıyla görevi resmen sona erdi.
Yurt dışına çıkışı
Osmanlı gazetesi İkdam'ın, I. Dünya Savaşı'nın ardından üç paşanın yurt dışına çıkması sonrası 4 Kasım 1918'de çıkan manşetinde şöyle deniyor: "Ermeni Sorununu ortadan kaldırmak için verdikleri yanıt, Ermenileri ortadan kaldırmaya çalışmak oldu."
Talat Paşa ve kabinesinin istifasından sonra toplanan İttihat Terakki ve Umum Merkezi, Talat Paşa, Enver Paşa, Dr. Nazım ve Dr Bahattin Şakir Bey’lerin ülke dışına çıkmasına karar verdi. Talat ve Enver Paşalar memleket dışına çıkacak olurlarsa bütün düşmanlığın onlarda toplanacağı ve fırkanın diğer üyelerinin bu düşmanlıktan uzak kalacakları ileri sürülüyordu.[16] İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin örgütün feshine karar veren son kongresi 1 Kasım 1918’de Talat Paşa’nın başkanlığında yapıldı. Talat Paşa, o gece Enver ve Cemal paşalar gibi önde gelen cemiyet liderleriyle birlikte bir Alman torpido gemisiyle Karadeniz üzerinden Sivastopol’a geçerek oradan Berlin’e gitti.
Yurt dışına çıkmadan önce Sadrazam Ahmed İzzet Paşa’ya bir mektup bırakan Talat Paşa, mektubunda muhakeme olmak istediğini ama arkadaşlarının ısrarı ile bunu geleceğe bıraktığını, sahip olduğu para ile ilgili bilgi verdikten sonra da memleketin işgalden kurtulduğu gün ilk telgrafta geleceğini ve hesap vereceğini söylüyordu. Talat Paşa’nın yazdığı mektubun Kasım’da Sadrazam İzzet Paşa’ya verilmesiyle olay ortaya çıktı. Talat Paşa ve arkadaşlarının yurt dışına çıkmaları hükûmeti çok zor bir duruma düşen kabine 8 Kasım’da istifa etti; yerine kurulan Tevfik Paşa kabinesi çıkarttığı bir kararname ile Talat Paşa ve arkadaşlarının memlekette kalan mallarına el koydu. Ardından 2 Şubat 1919 tarihinde “Tehcir ve Taktil” olaylarını inceleyecek heyetler kurulmasına dair Meclis-i Vükela kararı çıkarılarak, Talat Paşa ve arkadaşları gıyaben yargılandı. Damat Ferit Paşa hükûmeti kurulduktan sonra İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerini yargılamak için yeni bir Divan-ı Harp kurulmuş; ayrıca Talat Paşa’nın paşalık rütbesi ile nişanlarının geri alınmasına karar verilmiştir.
Yurtdışındaki faaliyetleri
Talat Paşa, kaçışından itibaren İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin yurt dışında yeniden başlattığı faaliyetin idaresinde "Ali Sâî” takma adıyla görev aldı. Bütün faaliyetleri bir araya toplamak ve oradan kontrol edebilmek amacıyla bir büro kiraladı. Arkadaşlarıyla burada Türkiye’nin siyasi durumuna ait haberler özetleyip rapor hâline getiren Talat Paşa, bir gazete çıkarmayı istiyordu. Parasızlık nedeniyle bunu gerçekleştiremeyen Talat Paşa, iktidarda iken Avrupa’da tanıdığı insanlara siyaseti hakkında açıklamada bulunmak için hatıralarını yazdı. Berlin’deki en önemli faaliyetlerinden birisi Şark Kulübü adlı bir kulüp kurması idi. Kulüp adına toplanan paralarla fakir doğulu öğrencilere yardım edilecek, doğuluların Avrupa’yı tanımaları kolaylaştırılacak, doğu hakkında eserler yayınlanacak, doğunun propagandası yapılacaktı.
Talat Paşa ayrıca Tevfik Rüştü, Halide Edip, Celal Bayar, Ankara temsilcisi Bekir Sami Bey ve Galip Kemali beyler ile mektuplaşmalar, Cami Bey, Nuri Conker ile görüşmeler yaptı. Çalışmalarının amacı; Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında anlaşma sağlamak; İngiltere ve öteki Batılılarla ilişki kurmak; Anadolu hareketini desteklemek idi. Bu amaçlarla Avrupa ülkelerinde seyahat etti; Bolşevikler ve galip devletlerle temaslar yaptı. Kendisi bu dönemde ayrıca Mustafa Kemal Paşa ile haberleşti.
Suikastı
Ana madde: Talat Paşa suikastı
Soğomon Tehliryan, Talat Paşa’nın katili
Taşnak Partisi’nin İttihat ve Terakkî erkânının öldürülmesi kararı üzerine suikastçı Soğomon Tehliryan, 15 Mart 1921 tarihinde Talat Paşa'yı Berlin’in Charlottenburg semtindeki Hardenbergstrasse’deki evinin önünde yakın mesafeden başına ateş etmek suretiyle öldürdü.[22] Berlin, Tampelhof'ta inşasına öncülük ettiği camide kılınan cenaze namazına kalabalık bir katılım oldu; imparatorun başmabeyncisinin yanı sıra Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri ve Adalet Bakanlarının temsilcileri cenazede hazır bulundu. Berlin'deki Türk mezarlığına defnedildi.
Yakalanan Tehliryan cinayeti işlediğini itiraf etti. İki günlük yargılamadan sonra, Türk tarafının gösterdiği savunma tanıkları dahi dinlenmeden hakkında beraat kararı verildi. Karara gerekçe olarak Tehliryan'ın tehcirden dolayı travma ve cinnet geçirmesi gösterildi.
Öldürülüşünün ardından TBMM’nin 1926 yılında kabul ettiği bir kanunla ailesine ev tahsis edildi ve şehit aylığı bağlandı. Talat Paşa'nın Berlin'deki Türk mezarlığında bulunan naaşı, 1943 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye’ye taşındı. Gömüldüğü yerden çıkarılan, bayrağa sarılan ve çiçekler içinde, özel bir vagonla İstanbul'a getirilen naaş, 25 Şubat 1944 günü Sirkeci Garında karşılandı, top arabasıyla ve törenle Abide-i Hürriyet şehitliğine taşındı ve burada defnedildi.[23]
Talat Paşa'nın, İstanbul'un Şişli ilçesindeki Abide-i Hürriyet'in çevresinde yer alan mezarı.
Eserleri
Talat Paşa’nın ölümünden sonra yayımlanan hatıraları dışında yazılı bir eseri yoktur. Bu hatıran özeti New York Times Current History dergisinde Ekim 1921’de ve bir kısmı Yeni Şark gazetesinde Kasım-Aralık 1921’de sansürlenerek yayımlanmış; 1945’te Tanin gazetesinde tefrika edilmiş, 1946’da Hüseyin Cahit Yalçın tarafından kitap hâlinde yayımlanmıştır.
Yeni Şark gazetesinde çıkan sansürlü metin, eksik bölümler, Tanin'deki tefrikadan tamamlanıp 2006 yılında Kaynak Yayınları tarafından yayımlandı. İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin bilhassa savaş sırasındaki icraatını savunmak amacıyla hazırlanan bu metinlerin orijinali elde bulunmaz ve gerçekten Talat Paşa’nın kaleminden çıkıp çıkmadığı hususu tartışmalıdır.
0 notes
Text
Çanakkale'de Doğayla Buluşan Yatırım Fırsatı: 1.245 m2 İmarlı Arsa
. ⛰️🦋 Çanakkale'de Doğayla Buluşan Yatırım Fırsatı: 1.245 m2 Köy Yerleşik Alanı İmarlı Arsa
💰💰 Hayalinizdeki evi kurmak veya yatırım yapmak için eşsiz bir fırsat! Çanakkale'nin Kirazlı köyünde, 115-5 parselde, 1.245 m2 büyüklüğünde, Köy yerleşik alanı imarlı arsa satışta.
🏕️🏕️ Doğal Yaşamı Sevenler İçin İdeal Bir Yer:
✅ Temiz hava
✅ Bakir doğa
✅ Kazdağları'nın sunduğu doğa sporları imkanları
✅ Huzurlu ve sakin bir atmosfer
🍀 "Hayallerinizdeki arsayı bulmak için daha fazla beklemeyin!"
🍀 "Doğayla iç içe bir yaşam için eşsiz bir fırsat!"
🍀 "Yatırımınız için değerli bir seçenek!"
👉 "Hemen arayın, detaylı bilgi alın!" İletişim Bilgileri:
☎️Telefon numarası: 0 505 237 79 01
📩 E-posta: [email protected]
📈💰💰💰Unutmayın, arsa yatırımı yapmak her zaman kazançlıdır!
0 notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesidir. Hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz. Derinliklerden çıkıp gelen bir varlık olarak, her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz. Birbirimizi anlamaya çalışırız ama yorumlamaya gelince herkes yalnızca kendisini yorumlayabilir. İçimdeki çocuğa yolculukta eşlik eden saçları kumral, yüzü güneşten, ayazdan yanık, ayakları çıplak, üstündeki elbiseleri yırtık pırtık küçük bir çocuk daha görüyorum. Biraz ürkek, biraz haşarı ve bir o kadar da güzel..  Anlat diyor, ıskalamadan yaşamı ve yaşadıklarını? Hayatın eleğinden geçerken, yaşam sevincinin ve umutların seni nasıl sen yaptığını haykır, diyor. O içimdeki küçük çocuk kükredikçe umutlanıyordum. Bir dağın bir ağaca söylediği şarkıdan, nehirlerin dingin su seslerinden, ovadaki tek çiçekten, bir tayın yelesinden, şafağın mor kızıllığından geliyorum. Bülbülün türküsü gibi sözcüklere dokunan, onları yoğurup köy kokusu sunan, daldan dala konup uçan küçük kuş gibi... Tuval, fırça elde, renkten renge, durmadan, gökyüzünü, yeryüzünü boyuyordum. Yıllar içerisinde çok gezdim, başka ışıklar gördüm. Bitkiye, insana gerekli aydınlığın; göklere, güneşlere ve denizlere göre değişen eşsiz renklerini bir bir saydım. Ama hiçbir şey kendi içinde, kendi şehrimin bir mahalle sokaklarındaki güneşin yarattığı o değişmez beyazlık kadar yer etmedi anılarımda. Şüphesiz bu göz kamaşması sadece içten gelen bir şeydi. Ya da sadece hafızanın geçirdiği başkalaşımlarda vardı ve ben bunun gerçekliğinden emindim. Güneşin sarıya boyadığı kül rengi evler, aralarında yeşil otların fışkırdığı bahçeleriyle, çocukluğumu yaşadığım yerler, unutmayacağım kadar göz kamaştırıcıydı. Sanki ben değil de bembeyaz bir ışık içine gömülen kendi çocukluğum söz konusuymuş gibi; ilk acıların karşısında gözlerini kırpıştırarak, bütün masumluğuyla duran ve yüreği bambaşka çarpan bu ürpermiş çocuğu tekrar görüyordum. her ikisi de benim çocukluğum üstü yırtık pırtık olanı da kucaklıyorum artık yaşamımın tüm iniş çıkış ve düşüşlerini kucakladığım gibi... 
3 notes · View notes
kih7un · 3 months
Text
Bir Pazar Günü: Kahvaltıdan Temizliğe, Hazırlıklardan Sürprizlere
Tumblr media
Bir Pazar günü, genellikle dinlenmeye ve aileyle bir arada olmaya ayrılan özel bir gün. Ancak, herkesin Pazar gününü farklı geçirme şekli vardır. Bu yazıda, bir YouTuber'ın günlük vlogundan alınan transkript üzerinden, bir Pazar gününün detaylı bir hikayesini inceleyeceğiz. Videoda, bir kadının günlük aktivitelerini ve yaşamını paylaşmasıyla ilginç anıları bir araya geliyor.
Kahvaltı ve Yorgunluk:
Tumblr media
Günün başlangıcı, herkes için olduğu gibi, kahvaltıyla başlıyor. Yorgun bir dönüşün ardından, gece geç saatte eve dönmüş olan kadın, eşinin işe gitmesiyle birlikte güne başlıyor. Ancak, 13 saatlik bir uçuşun yorgunluğuyla kahvaltı seçenekleri arasında kararsızlık yaşıyor. Sağlıklı bir kahvaltı ile sucuklu yumurta arasında gidip geliyor.
Köy Ziyareti ve Yatırım:
Hafta sonu, kadın ve eşi köye giderek bir şeyleri halletmiş gibi görünüyor. Ancak, ilginç bir detayla, "hayırlı bir iş" gibi sözlerle bahsettiği durumun aslında kendi için yapılan bir yatırım olduğunu öğreniyoruz. Annesinin bahçesinden topladığı taze malzemelerle yapılan sağlıklı bir kahvaltı, bu anıyı daha özel kılıyor.
Ev İşleri ve Çamaşır Yıkama:
Tumblr media
Videoda, ev işlerine geçiş yapıldığında, çamaşır yıkama süreci dikkat çekiyor. Çamaşır yıkamanın bir güne yayılmasını ve sürecin evde olunduğu günler tercih edilmesini anlatarak, günlük yaşamın bir gerçeğini paylaşıyor. Ayrıca, çamaşır suyu ve bulaşık deterjanının lekelere karşı kullanımı hakkında ilginç bir detayı da paylaşıyor.
Kahvaltıdan Temizliğe:
Tumblr media
Kahvaltı sonrasında yapılan temizlik işleri de günlük rutinin önemli bir parçası. Kahvaltı bulaşıklarının makineye yerleştirilmesi ve evin düzenlenmesi, bir Pazar gününü verimli geçirmek adına yapılan işlerden sadece birkaçı. Ayrıca, video izlerken eğlenceli bir detay olarak, televizyon kumandasının kullanımında yaşanan küçük zorluklar da paylaşılıyor.
Pratik Hazırlıklar ve Mola:
Kadının, pratik hazırlıklar yaparak gelecekteki günler için önlemler aldığı anlar da dikkat çekiyor. Misafir geldiğinde kullanmak üzere sarma dolmaları ve yemekleri buzluğa koymak, günlük yaşamı kolaylaştıran detaylardan sadece birkaçı. Video sırasında verilen mola, günlük yoğunluğun ortasında kısa bir dinlenme anının önemine vurgu yapıyor.
Ev İşleri ve Yemek Hazırlığı:
Tumblr media
Ev işleri, bir Pazar gününün önemli bir parçası olarak öne çıkıyor. Çamaşır yıkama, yemek hazırlama, temizlik gibi işlerle birlikte, kadının evi düzenli tutma çabası gözlemleniyor. Özellikle, yemek hazırlığı sırasında kıyma, salam ve baharatlarla yapılan köfte hazırlığı, günlük yaşamın keyifli anlarından biri olarak öne çıkıyor.
Sonuç ve Düşünceler:
Videonun sonunda, kadının bir Pazar günündeki yoğun aktivitelerine rağmen, izleyicilere iyi bir gün diliyor. Günlük vlog, izleyicilere sıradan bir günün detaylarına odaklanarak, günlük yaşamın içindeki güzellikleri ve zorlukları paylaşıyor. Herkesin farklı bir günlük rutini olsa da, bu vlog, bir Pazar gününün nasıl geçebileceğine dair ilginç bir bakış sunuyor.
0 notes