Tumgik
#japonyada
osakaninmuhtari · 2 years
Text
21 yıl önce Japonyaya taşınma maceram.
Neden geldim? Daha dogrusu gelmek zorunda kaldım hepsini anlattım.
Tumblr media
1 note · View note
pirpirim · 9 months
Text
Hiç sushi yemedim
4 notes · View notes
hypnogaja · 2 years
Text
abimle haykonun bi şarkısını dinliyorduk ve araya bi rap girdi abim söyleyen ceza dedi ben de sesinin cezaya benzemediğini söyledim ve iddiaya girdik. ben kazanırsam 50 tl verecek, o kazanırsa masaj yapıcam. ben kazandım. hayki çıktı ceza değil 💪🏻
9 notes · View notes
pir-imugan · 1 month
Text
abi japonyada yaşanır
24 notes · View notes
musmutsuzz · 3 months
Text
rüyamda japonyada kocaman bi akvaryumdan hamsi çalmaya çalışıyordum. alın size psikoloji
8 notes · View notes
maksurat · 4 months
Text
Sevde, Japonyada insanların ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını bildiklerinden depremden korkmadıklarını söyledi...
Biz Tokyo'da bir restoranda yemek yerken hafif bir sarsıntı olmuştu. Benim yüreğim ağzıma geldi, hemen yemeği bıraktım etrafıma bakındım. Kardeşim "tren mi geçti acaba ya" falan dedi, fakat o kadar saat sırada beklerken hiç mi tren geçmedi, kesin depremden oldu. İnsanlarda ise anlık da olsa durma, dikkat kesilme falan olmadı. Bana gelince bir kaç dakika kendimi toparlamaya çalıştım.
Coğrafi Travmalardan söz ederken aklıma geldi, Misha Defne bir videosunda anlatmıştı: Japonya'da yeni yıl kutlaması yaparken bir gürültü duymuş bomba patladı diye korkmuş ama yanındaki arkadaşları eğlenmeye devam etmiş, akıllarına bomba diye bir şey gelmemiş...
...
10 notes · View notes
by-hulusi · 7 months
Text
japonyada Saygın firmanın işe adam alırken sorduğu özel soru
Saygin bir firmada yönetim, ise girmek isteyenlere bir soru
sormus ve soruya en uygun cevabi veren kisiyi ise almislar. Bu soruda
dogru veya yanlis cevap diye bir sey yok, sadece düsünce sistemi
önemli.
Soru su:
Karanlik yagmurlu bir gece, yagmur yagiyor, firtina var, gök
gürlüyor ve siz sabaha karsi 02.00' de tek basiniza issiz bir yolda araba
ile gitmektesiniz. Arabaniz iki kisilik.
Biraz ilerde otobüs duraginda 3 kisi bekliyor.
Birincisi bir doktor, sizi daha önce geçirdiginiz kalp krizinden
kurtarmis.
Ikinci kisi, çok yasli ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi.
Üçüncüsü, hayatinizin rüyasi, her zaman tanismak için can attiginiz
birisi.
Hava gittikçe kötülesiyor ve arabanizda sadece bir kisiye yer var.
Böyle bir durumda ne yapardiniz?
Soruyu iyice düsünün ve en iyi cevabi verin.
(cevap vermeden alt bölümlere geçmeyin.)
Görüsmecilerden bazilarinin cevabi söyle olmus:
A. Hasta adami en yakin hastaneye götürürdüm
B. Doktor daha önce hayatimi kurtardigina göre onu alirdim
C. Manen düsünürsem tabi ki hasta adami alirdim fakat kendi
gelecegim ve hayatim için, her zaman tanismak istedigim,
hayatimin rüyasini alirdim.
Burada dogru veya yanlis cevap diye bir sey yok sadece her bir kisinin
durumu algilayisi ve ele alisi var
Bu görüsmede cevaplarin % 90' i "yasli adami alirdim" olmus., olmus;
ama sadece bir kisiyi ise almislar.
O kisinin cevabi acaba nasilmis?
(Biraz düsünün ve sonra asagisini okuyun.)
Arabadan inip anahtari doktora veririm, doktor benim
hayatımı kurtardığı gibi yasli kisiyi de hastaneye yetistirip
iyilestirebilir.
Böylece ben de hayatimin insanıyla otobüs durağında
bas basa kalip onu tanima fırsatını elde edebilirim.
Bu cevapla o kisi hemen işe alınmis.
Insanoglu tabii olarak bencildir, bütün verilen diger
cevaplarda kimse arabasini vermeyi akıl edememis.
8 notes · View notes
freakgirldiem · 1 year
Text
Bu gördüğünüz güzel çiçeğin adı higenbana çiçeği ve kendisi japonyada ölümü simgelemektedir çok hoş değil mi.... 😌😍
Tumblr media
16 notes · View notes
tesekkurller · 2 months
Note
nerde olacaksın, insan bayramda aileyle olmaz mı
Japonyada
2 notes · View notes
internetkovboyu · 6 months
Text
Aotun sayisinin 139 olmasinin nedeninin 140in japonyada ozgurluk anlamina gelidigini ve erenin ozgurluge ulusamayacagi icin 139 oldugunu ogrendim
2 notes · View notes
ucusmode · 2 years
Text
Karşıma bir Karadeniz turu ilanı çıktı. Tur klasik Karadeniz turlarının aynısı, öne çıkardıkları tarafı "islâmi" diye belirtmesi. Dedim neymis bunun farkı tıkladım yemekler helal ve namaz saatlerine dikkat edilecek yazıyor. Yani başka ekstra fark yok göremezsiniz. Kuymaktaki peynir müslüman bi inekten çıkıyor dese millet okeey islamik deyip bu tura yönelecek o şekilde yani. Kaldı ki normal turlarda bile gerektiginde namaz saatine dikkat edilir ona göre camilere yakın yerlerde mola verilir. Gittim ben de popüler bi tur firmasının sitesine aynı ayarda bi Karadeniz turu fiyatına baktim. Ekstradan Gürcistan eklemisler ve fiyat yüzde 30 oranında daha ucuz. İkinci tur daha detayli olmasina ve ekstra ülke göstermesine rağmen daha ucuz ama sadece biz namaz vakitlerine dikkat ediyoruz ve helal yemek yediriyoruz dedigi için diğer tur daha pahalı. Yemeklere de helal yazılması şov zaten. Pardon da biz japonyada mi yaşıyoruz bunun ne gibi bi albenisi olabilir. İnsanları kandirmaya bayılıyorlar da bu turları tercih eden insanlar iki islamik kelime kullandi diye firmayi peygamber ilan edecek tipler zaten. Alma verme dengesi. Kaziklanmak isteyen her şekilde kaziklaniyor
21 notes · View notes
cninzihni · 11 months
Note
Sakura ağacı olaydım ne güzel dururdum öyle. Rüzgar gelirdi yağmur kar çiçeklerim dökülürdü yaşardım öyle doğayı izlerdim. Toprak yeterdi bana su ve güneş ooh miis kimseyle uğraşmazdım. Güzel bir ağaç olurdum vesselam dkfmsmfmm
Miya
Sakura ağacı da güzel olurdu he, zaten japonyada güzelce bakımını da yaparlar. Burada olunmaz ama, burada çiçek açsan dalını keser bunlar
2 notes · View notes
zeynepbal · 1 year
Text
Ben Jnep
Ne zaman baslayacaklar bakalım diye, onların soteye yattigi gibi ben de cayimi almış elimde yudumlayarak bekliyordum aylardır. En net bir seylerin patlak vereceğine de aralık ayında Turkiyeye gittiğimde inanmaya başladım. Seneler sonra Japonyadan kalkip Ağustos ayinda Turkiyeye gittiğimde kendimi huzurla kitaplara verebilmiştim acikcasi ama biraz heyecan vardi. Topladım onlarca kitap dondum Turkiyeden. O 3 ayda topladiklarimi bitirdim, aralıkta gittiğimde yenileri ile değiştirip bir kismini yine deli gibi okuyup bırakıp dondum japonyadan. 
Bu bir gercek. Japonyada elime ne geçerse okumaya calisirken, kurumaya yüz tutmuş bir bitkiye dönmüşüm. Bunu fark ettim öncelikle, sonrasında ise okudukça insanligin damarlarımda daha hızlı aktigini fark ettim. Gözümün önündeki perde ufak ufak yine aralanmaya başladı. Tullerin arasından “ya siyah ya da beyaz olmak zorunda degilsin. Yollar istediğin yere cikmiyorsa birini secmek geri donmek ya da oldugun yerde durmak zorunda degilsin. Kendi yolunu kendin belirle. Sen ac kapalı yollari madem” diyerek bana el uzatan çocukluğumla ve ilk gençliğimle karsilasmak harikaydı. Sonra kafamın içerisinde defalarca ettigim isyan yankılandı perdeleri simsiki kapalı ic dünyamda : “yol yok ki. bu yollar benim yollarım degil. Yol yok ki. Hangisinden gitmeliyim gitmek istemiyorum dönmek de istemiyorum” diye isyan edip en sonunda “ben sizden degilim. ayni yolda yürüdüğümuz icin beni sizden saniyorsunuz, ama sizden degilim” diyerek defalarca ettigim isyan. 
Evet, kimseyi kandırmadım. Her zaman da belirttim. Sagdan gelene de su konuda haklisin ama bu yanlış dedim, soldan gelene de bu konuda haklisin ama su yanlış dedim. Beni sarip sarmalamaya calisan beni icine almaya kalkan herkese de hep “yok sizden degilim” dedim. Olsun, biz senden razıyız dediler. Degilsiniz dedim ve gülümsedim bıyık altından. Adim gibi biliyordum olmadiklarini, olmayacaklarını ve hatta olamayacaklarını. Çünkü hepsini tek tek izliyordum. Bugun kendileri ile ayni sesi bagirdigi icin tepelerine cikardiklari insanlari, yarin sesi biraz cılız cikti ya da çatlak cikti diye degil omuzlarından köprülerden yere firlattiklarina şahit oldum defalarca. 
Elestirdikleri faşistlerden farklı degillerdi. Ben de mi dönüşüyordum? Yoksa ben de mi Saramagonun kitabındaki karakterlerden birine dönüşüyordum? hastanede kisilip kalmış gördüğünü zanneden ama asla gözleri gercekleri secemeyenlerden mi olacaktım. Hapis hayati mi yaşayacaktım mutlu mesut? Bilmem. Hala da bilemem bunun cevabini ama hayatta korktuğum seylerin en basında kendine kör olmak geliyor sanirim.
Sonra iste ailemin ve arkadaslarimin “sen turkiyeye bizi görmeye degil kitap okumaya gelmişsin” demesine aldırmadan ilk gençliğimi yasadigim odamda susuz kalmış ac kalmış bir mahkum gibi kitaplara sarıldım. Cikamadim. Sabah 4 te kalkıp masamın basına geçip başlıyordum okumaya ta ki gece saat 12 ye 1 e kadar.. uyuyakalıp sabah yine başlıyordum okumaya. Sanki bu yaşımdaki ben olarak degil de, eski ben olarak okumak istercesine kesintisiz nefes almadan yemenden icmeden, bazen annemin babamin cemaline tercih edercesine çeviriyordum sayfaları. Okudukça hatırlıyordum. Bazen bir sayfadaki bir kelimeden eski okuduklarım zihnimde yankılanıyordu; bazen de gecmiste var olup tarih sahnesine acıyla cenazesi gomulmus baska bir gercek karakterin isminden teker teker tum bildiklerim yerine geliyordu. 
Ickiliymisim de ya da ilacliymisim da ufak ufak ayiliyormusum gibiydi. Garip bir sarhosluk icine düşmüştüm simsiyah cehalet sarhoşluğumdan çıkarken. 
Ve elbette sonunda gözlerimi sayfalardan kaldırıp gökyüzüne baktigimda kendimi o sayfalara hapsetmeden önceki benden daha iyi tanımlayabilir hale geldim. Ve diyorum ki “hiç sizden olmadım, hiçbirinizden olmayı da secmedim. Ama çok isterdim gozlerinizdeki o matlik azıcık parlayabilsin de digerlerinin de oldugunu, hayattaki tum senaryoları sizlerin yazmadigini, bambaşka hayatların olabileceğini görebilin”. 
Bir sure ugrastim, teker teker yılmadan. Bazilarinizla konusabildim de. Hatta bana gelip “mat bakiyorsun” diyenler oldu benim tabirimle. Dedim “olabilir”. Hatta nasıl bakmam gerektiğini anlamak icin “neden” diye de sordum, çünkü neydi sizi bu düşünceye iten anlamam lazımdı. Her seyden once kor olup olmadigimi anlayabilmem icin bu sorunun cevabini almam lazımdı. Çünkü belki bana mat gelen de, benim oldugunu bilmediğim baska senaryolardi. Ama sonunda anladım ve ne yazık ki genel olarak anlatabileceğim kisiler sizler degilsiniz. Ve ben sizlere sürekli ayni seyleri bire bir açıklamaktan çok yoruldum. Ithamlarinizdan hakaretlerinizden terbiyesizliklerinizden çok yoruldum. Sizden olmadigini düşündüklerinizi itelemelerinizden ben utanır oldum.  Biriktiriyorum artık, buradan yazacağım. 
Ama aklınızda olsun. Ben inanmadigim hiçbir şey icin bağırmam. Ben onun bunun lafıyla gazıyla bir seylerin parçası olmak icin uğraşmam. Görülmek icin populist söylemlerde bulunmam. Bana gore neyse odur. Ben yanlış yaptıysam kendime de “yanlış yaptın” der, sonuc yanlışa giderse özür de dilerim. Hata yapınca kendimi affedebilmek gibi bir özelligim de ne yazık ki yok. Deccali affederim de yaptıgım hatayı affedememem. Huy. 
Başkası yanlış yaptiginda da bunu söylemekten asla çekinmem. Tasvip etmedigim biri doğrulari söylüyorsa destek veririm, yanlısı söyleyen babam olsa “yanlissin” diye bağırmaktan çekinmem. Bir cogunuza garip gelen duruslar bunlar tabi ki. Ama benim tabiatım bu. 
Hiçbir zaman icin bir grubun parçası olmak derdinde olmadım. Ben gerektiğinde açık gördüğünde sessiz sedasız gidip o acigi kapatan dis kapinin dis mandali olmakla mutlu olan insanlardanim. Ya da o kadar çok anlasilmadim ki uzun seneler boyunca, artık bununla mutlu olduğuma inanmaya başladım kim bilir. 
Gerci Yalnizligimi sevdiğim sürülerden uzak durduğum halde, garip bir suru de oluştu cevremde hep hayatim boyunca ve  o noktada da bunalıp ben kayboldum hep. Çünkü ben “sürü” istemiyorum cevremde. Ben cevremde mümkünse uzaktan, düştüğümü düşebileceğimi gördüğünde bana el uzatacak insanlar istiyorum. Haksizliga ugradigimda gerekirse sesini benim yerime yükseltecek, ve ben birilerine haksizlik yaptigimda da karşıma geçip bana dişlerini gösterecek insanlar istiyorum. 
Aptal insanla bile isim olabilir benim. Aptal cahil birakildigi icin aptalsa kendini geliştirmek icin her zaman bir şansı olur ama egoistlerle tek bir selamım ve kelamım olmasın insallah, Rabdan tek dileğim bu... Beni boyle insanlardan uzak eylesin ve mümkünse beni mütevazi egosunda kendini kaybetmemiş insanlarla muhatap etsin. 
Pek inanmam ben ama icine üflenen nefes Rabbin bir parçası olan ve ayni nefesi taşıyan insanların “ol” dendiği halde “olamamisligi” gibi gelir bana ego hep. 
Neyse ozu kacirdim yine... 
Velhasıl kelam, ben bundan sonra ya buradayım. Ya da iste 1 ay sonra falan Marthi ile YouTube ya da Twitchde sohbet muhabbet ediyor olacağız. Tek tek cevap vermeye gucum yok sizlere artık. Twdan uzak kaldigim 2-3 haftadaki  kafamın rahatligi, Twitter'a geri döndüğümde gördüklerim karisinda 24 saat içerisinde kendisini sinirsel urtikere cevirdi bile. 
O kadar çok anlamsız yorum haksizlik terbiyesizlik on yargı goruyorum ki ben insanların olmaması gereken aptalligi karsisinda büyük bir hayal kirikligi yaşıyorum çünkü. 
Not. Aslında yazıya 
“Ne zaman baslayacaklar bakalım diye, onların soteye yattigi gibi ben de cayimi almış elimde yudumlayarak bekliyordum aylardır. En net bir seylerin patlak vereceğine de aralık ayında Turkiyeye gittiğimde inanmaya başladım.” 
diyerek girdim fakat yazarken seyri değişti diyeceklerimin. Bu burada dursun, bunun ne oldugunu elbetteki yazacağım ama once bi neler oldugunu bilin bu süreç içerisinde istedim. Ben aslen kimim nasıl düşünüyorum falan. Hani utanmadan bana PKKli diyecek kadar ileri gittiniz ya hayasızca... Son bir kez “bi anlatmaya calisayim” istedim girizgah olarak. 
2 notes · View notes
hypnogaja · 1 year
Text
sikerler dersi diyip hayatsız gibi içerik tüketicem en son. geçen anneme size podcast önerdiğimden ve yaptığım playlistleri sevip bana mesaj atan tatlı insancıklardan bahsettim. youtube'a da koysana bunları dedi. gerçekten en son kanal açıp manyak gibi müzik podcast anime önericem. insta hesabı da açarım influencer kariyerimi başlatırım bi de podcast yaparım sponsor falan alırım param olur gider özyeğinde bilgisayar okurum sonra yazılımda ilerlerim influencer işlerini salar japonyada bi köye yerleşirim tokioya yeşil çay içmeye giderim arada bckwhckwjflqjfls sonra hayatımın kalanını müziğe adarım bi yandan da yazılım işini yürütürüm falan
16 notes · View notes
pativenk · 1 year
Text
kaguya sama'da bir tane karakter var. ders çalışırken healing müzik diye kendisine övücü ve rahatlatıcı şeyler söyleyen adamların seslerini dinliyordu hah bak tam ondan lazım bana. böyle şeyler neden hep japonyada...
3 notes · View notes
hicranizm · 2 years
Text
NARAYAMA TÜRKÜSÜ
Japonya’da uzun süren bir kıtlık döneminde sofradan bir boğaz eksilmesi için yetmiş yaşına gelen yaşlı kadın ve erkekler Narayama Dağına götürülüp ölüme terkedilirmiş.
Narayama Türküsü adı verilen bu sert ve acımasız töre yüzyıllarca hikaye şeklinde kulaktan kulağa aktarıldıktan sonra 1956 yılında Japon yazar Shichiro Fukazawa tarafından Narayama Bushiko adıyla romana konu edildi. Roman 1958 ve 1983 yıllarında iki ayrı filme konu oldu.
Hikayeye göre Japonyada uzun süren bir kıtlık dönemi yaşanır. Bu kıtlık dönemi öyle uzun süreli ve zor bir kıtlık dönemi imiş ki herkes birbirinin yediği lokmaları sayar olmuş.
Her köy ve şehir kendine göre kıtlıkla mücadele ederken Narayama Dağı civarında ki Obasuta köyünde insanlar topluca karar alarak yetmiş yaşına gelen yaşlı kadın ve erkekleri Narayama Dağında ölüme terketme töresi başlatırlar.
Üretme gücü kalmamış yaşlıların gençlerin besinlerine ortak olmamasını ve gençlerin hayatta kalmasını sağlayacaklarını düşünürler.
Narayama Türküsüne konu olan hikayenin kahramanı Orin Anadır. Orin Ana 69 yaşına gelmiştir. Dağa ölüme terkedilmesine kısa bir süre kalmıştır. Ama sağlam, üretken, anlayışlı bir kadındır. Ölüme terkedilmeden önce çocuklarının eksiklerini tamamlayıp gözü arkada kalmadan ölüme terkedilmeye hazırlık yapar.
Bu töreye bazı yaşlılar karşı çıkar, bazı yaşlılar homurdanır söylenirmiş. Ama yine de Narayama Dağında ölüme terkedilmekten kurtulamaz imiş. Ama Orin ana zorluk çıkarmadan dağda ölüme terkedilmeye razıdır.
Orin yaşıtlarına kıyasla daha dinç ve hayata daha bağlı imiş. Hatta dişleri bile hala dökülmeden sağlam kalmış.
Torunu Kesakichi, çok yemek yediğini ima ederek büyükannenin sağlam dişleriyle ilgili sürekli laf dokundururmuş. Orin, ön dişlerini taşa vurarak kırıp gözünün gençlerin yiyeceklerinde olmadığını torunu kesakichi’ye gösterecek kadar cesurdur.
Orin’in Narayama Dağında ölüme terkedilmeden önce bitirmesi gereken işleri vardır. Dul kalmış büyük oğlunu yeniden evlendirmek, hiç yıkanmadığı için koktuğundan kimsenin evlenmek istemediği küçük oğluna burnu koku almayan bir eş bulmakla son günlerini tamamlar.
Önce dul kalan büyük oğlu Tatsuhei’yi yakın köyden dul bir kadınla evlendirir.
Hiç yıkanmadığı için kokan bu yüzden hiç bir kadının evlenmediği küçük oğluna burnu koku almayan bir kadın bularak onu da evlendirir. Artık Narayama Dağına ölüme huzur içerisinde gitmeye hazır olmuştur.
Orin’in günü tamam olunca büyük oğlu Tatsuhei annesi Orini sırtına alarak uzun bir yürüyüşün sonunda Narayama Dağına götürür. Narayama Dağınıın zirvesi ürkütücüdür. Etraf sayısız insan iskeleti ile doludur, her kayanın tepesinde leş yiyen kuşlar tünemiştir.
Oğul Tatsuhei Annesi Orin’i orada bırakıp, kural gereği arkasına bakmadan elem içinde geri dönerken birden kar yağmaya başlar. Oğul Tatsuhei annesinin şanslı olduğunu düşünür, çünkü siddetli soğuktan ölmesi uzun sürmeyecektir. Köye döndüğünde yeni eşi, 70 yaşına geldiklerinde onların da gideceği yerin orası olduğunu söyleyerek onu teselli eder.
#NarayamaTürküsü #Orin
Tumblr media
12 notes · View notes