Tumgik
#iyi oynuyorum değil mi..
songeceresitali · 1 year
Text
Aynaya baktım bu sabah, uzun zaman sonra belki ilk kez bu kadar uzun inceledim kendimi.. kireç gibi yüzüm, belirginleşmiş göz altlarım ve parçalanmış dudaklarım...Sonra kafamda bir şeyler yine konuşmaya başladı, haline bak ne kadar da belli ediyorsun düştüğünü dedi karşıdaki duvar. Sahte gülümsemelere noldu dedi diğer duvar. Dik durup gülümsemelerine ne oldu senin dedi duvarlar... Sıkışmış gibi hissettim. Boğazımı biri sıkıyor gibi hissettim. Bu değilsin dedim, sen dik durup gizlenen o kişisin sen bu kadar düşmüş görünemezsin dedim kendi kendime. Son zamanlarda sürekli sorulan sorular, öldüğümü söyleyen ağızlar hepsi o an kafamda dönmeye başladı, ben aynaları sevmiyorum. Sonra yüzümü renklendirdim, dudaklarıma ruj sürdüm, göz altlarımı kapattım. Dudağıma sahici olduğuna inandığım bir gülümseme yerleştirdim. Gözlerim doldu, biraz havaya bakıp geçmesini bekledikten sonra aynada kendime gülümsedim burukça, kimse bu gün soru sormadı.
345 notes · View notes
Text
Amcaoğlunun 2 Yıldır Sikemediği Karısı! (Ercan 53 Y., Denizli)
Merhaba. Adım Ercan. Ben bir doktorum (Genel Cerrah). 53 yaşındayım, ama cinsel arzularım ve performansım hala çok iyi, haftada en az 12-14 kere boşalırım. Maalesef eşimde tık yok. O zaten pek sevmez sikişmeyi, kerhen yapardı. Son 4 yıldır hiç vermemeye başladı, hatta yatağını da ayırdı. Ama benim cinsel arzularım devam ettiği için, ya başkalarıyla birlikte oluyor, ya da çok azgınsam ve o anda sikecek am bulamazsam 31 çekiyorum, ama her gün boşalıyorum.
Mesleğim gereği sık sık kongre v.s. nedeniyle ya da başka işlerden dolayı İstanbula giderim. Çoğu zaman otelde kalırım, ama arada sırada amcaoğlum var Altan, onlarda kalırım. Onu da eşini de çok severim. Altan 48 yaşında. Eşi Zeliha ise 38 yaşında, 1.60 boylarında, etine hafif dolgun, çok sevimli, cıvıl cıvıl, yüzü de çok güzel bir kadın. Bir çocukları var. Her neyse, son birkaç yıldır Altanda şeker hastalığı, arkasından impotans oluştu. Sürekli bu konuda dert yanar, çare arar ve doktor olduğumdan bana danışırdı. Ben de Ürologlara yönlendirdim. Ama nafile, çünkü olay organik olduğu için pek çözümü yok. Anladığım kadarıyla en az 2 yıldır Altanda tık yoktu. Açıkçası gidip gelirken ve onlarda kalırken hiç karısının durumunu aklıma getirmemiş, onun bu konuda mağdur olacağını düşünmemiştim. Hem onlar benim çok sevdiğm akrabalarımdı. Zeliha beni çok sever, 'Ercan abi' der, sevimli bir şekilde sarılırdı her zaman. Bazan onlarda sabahlardım. Ticaretle uğraşan Altan sabah erken kalkar işine giderdi. Biz de sonradan Zeliha ve çocuğuyla uyanır, kahvaltı eder, ben sonra işime ya da toplantıma giderdim.
Son olarak Haziran ortalarında onlarda kaldım. Akşamdan sevinçli bir karşılama, yemek sohbet muhabbet, derken odalarımıza çekildik yattık. Bu arada küçük çocukları da teyzelerine gitmiş 1 haftalığına. Sabah, hava sıcak olduğu için odaların kapısı açık, ben bir hıçkırma ve belli belirsiz bir iniltiyle uyandım. Bir daha uyuyamadım, kalktım üzerimde şort ve ince bir tişortle salona geçtim. Altan çoktan işe gitmişti. TV'yi açıp, sesini çok kısarak, izleyip, kahvaltıya kadar vakit geçirme düşüncesiyle öylesine izlemeye başladım. Bir 20 dakika sonra Zeliha geldi salona, saçı hafif dağınık, gözleri şismiş, ama uykudan değil, belli ki ağlamış. Kısa bir gecelikle geldi, kanepede yanıma oturdu. Birbirimizi çok sevdiğimizden ve ters birşey düşünmediğimizden, ya da en azından ben öyle düşünmediğimden, teklifsiz otururduk böyle. O anda da benim aklımdan en ufak birşey geçmiyordu zaten, severdim Zelihayı...
"Sen birşeye mi üzüldün? Ağlamışsın!" diye sordum. Gözleri doldu yine. "Ercan abi, seni çok seviyorum, senden saklamayacağım, üstelik bir hekimsin, bu konuda içimi dökeceğim en uygun kişisin, çok büyük bir sorunumuz var. Altanda sertleşme problemi var, nerdeyse tam 2 yıldır hiç beraber olmadık. Doktora falan da gitti, hiç çözüm olmadı, cinsel uyarıcı hap kullandı, yine çözüm yok. Doktorlar sadece penis proteziyle olabilir dediler, Altan da hiç yanaşmıyor. Ben de onu kırmayayım diye birşey demiyorum. Çaresiz..." dedi ve sözün burasında başını eğdi, yüzü kızardı ve yine bir hıçkırıkla gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı, bir süre sessiz kaldıktan sonra sesinin tonunu alçaltarak, "Çaresiz kendimle oynuyorum, öyle tatmin oluyorum. Ama çok gerildim artık, çocuğuma olur olmaz bağırıyorum, etrafımdakileri kırıyorum. Kendimle oynamak yetmiyor artık bana!" diyerek bacaklarını gövdesine çekti, top gibi toparlandı, kedi yavrusu gibi göğsüme sokuldu, ağlamaya başladı. Başını boynumla sağ omzum arasına göğsüme gömdü...
Bu tabloda birden içimi aşırı bir acıma, şefkat ve koruma duyguları sardı. Küçük bir çocuk gibi ağlamasına dayanamadım ve sarılarak saçlarını tıpkı bir çocuğu sever gibi şefkatle okşamaya başladım ve "Merak etme, zamanla düzelir bazı şeyler..." gibi, kendimin de inanmadığı bazı sözler geveleyerek teselliye çalıştım. O ara başını hafifçe kaldırdı aşağıdan yüzüme baktı. Çok masum, çaresiz, utanmış ve arzu karışımı, yaşlı gözlerdeki bu bakışa dayanamadım, sağ elimin başparmağıyla gözlerindeki yaşları birer birer sildim. Sessiz sessiz ağlamaya devam etti. O kadar acıma ve şefkat doluydum ki, bu güzel gözler karşısında, dayanamadım dudaklarımı iki yanağına da hafifçe dokundurarak, yaşları tekrar sildim dudaklarımla ve halen aklımda birşey olmadan sıkı sıkıya sarıldım, "Geçecek, merak etme!" diyebildim.
O arada başını hafifçe yine kaldırdı. Ama bana bakışları değişmişti sanki. Nefes alışı hızlanmış, göğsü sık sık inip kalkmaya başlamıştı. Bunu farkettiğimde dikkatimi çekti, dekoltesi fazlaydı ve iri memelerinin çatalı ve dekolteden taşan iri yuvarlaklara başka bir gözle bakmış, ama hemen toparlanmak istemiştim. O ise, "Teselli etmeye çalıştığın için teşekkür ederim." dedi ve sağ kulağım ve boynum çenem altına gömdü başını ve uzun bir öpücükle öptü, öylece kaldı bir süre. Sonra birden boynumu, çenemi ve yüzümü, sık sık ve defalarca çabuk çabuk öpmeye başladı. Memeleri daha hızlı inip kalkıyor ve onları göğsüme bastırıyordu. Çok sert, taş gibi olduklarını farkettim. Bende de birden duygular şefkatle arzu arasında karışım göstermeye başlamıştı. Öpmeler çoğaldı ve dudaklarıma da dokunmaya başaldı. Daha da ileri giderek alt dudağımı kaptı ve hırsla emmeye, kendini bana daha çok bastırmaya başladı...
Beynim (Ne oluyor?) diyordu, ama sikim bu soruya çoktan cevap vermişti bile. Zeliha da bunu anlamak ve şöyle bir yoklamak için şortumun üzerinden sikime dokundu ve sertliğinden, beynim değilse bile bedenimin cevapsız kalmadığını anladı. Beni yavaşça sırtüstü devirdi kanepeye, dudaklarımı somuruyordu artık. Dilini soktu ağzıma, önce dişlerimi yaladı, dişlerimin dibinde gezdirdi dilini, sonra hırsla ve açlıkla dişlerimi araladı, dilini dilimle buluşturdu ve dilimi yakalayıp emmeye, şiddetle emmeye başladı. Bu arada elini şortumdan içeri kaydırmış, sikimi kavramıştı, sıkıp sıkıp bırakıyordu. Kendisi de üzerimde memeleriyle göğsümü ezerken, sıyrılmış kısa geceliğinin altından külotlu amını bacağıma şiddetle bastırıp sürtüyor, bu arada sabah duyduğum iniltinin aynısıyla ıhlıyordu. Bacağım külotundan dışarı taşan ıslaklığıyla ıslanmıştı. Hırsla ve hızla tişörtümü sıyırdı, ben de başımı oynatarak yardım ettim çıkarıp attı. Boynuma, ordan göğsüme indi, öpüyor, yalıyor ve emiyordu. Meme uçlarıma geldi, ıhlayarak şap şap seslerle emiyor, ısırıyor ve yalıyordu. Ben de deli oldum, alttan sikimi bastırıyorum, o da amını sürtüyordu.
"Çıkart geceliğini!" dedim. Yine hırsla ve bir çırpıda geceliğini çıkarıp attı. Sütyen yoktu zaten. Tanrım, ne güzel memelerdi, hiç doğurmamış gibi, iri, sert ve uçları yukarı bakıyor. Başımın altına bir yastık koyarak sırtımın ve başımın hafif doğrulmasını sağladı ve memelerini ağzıma dayadı, "Em ne olursun!" dedi kısık inleyen sesle. "Em!" dedi. Yumuldum, memesinin ucunu vakumlayarak ağzıma alıyor, tüm gücümle emiyor, sadece meme ucunu değil, memesinden de büyükçe bir kısmı boğazıma kadar somuruyordum. Bu arada diğer taş gibi memeyi de elimle sıkıyor, yoğuruyordum. Sonra ağzımdan çıkarıp, bu kez diğer memeyi aynen vakumluyordum. İnlemeleri kısa kısa, ama çok isterik çığlıklara dönmüştü artık. "Ercan abi abim benim... Ne olur 2 yıllık hasretimi dindir, açlığımı gider, doyur beni ne olur, ne olur!" diye inliyor, bir yandan da gözyaşlarını akıtmaya devam ediyordu...
Altında sadece külot vardı, ama işemiş gibi sırılsıklamdı. Memelerimi bir daha öpüp yalamaya başlayarak daha aşağılara indi, göbeğime geldi, yalayıp içini dilledi, sonra diliyle aşağılara indi, şortumla boxerimi az indirdi. Herşeyi, tüm açlığını gidermek istercesine yavaş yavaş, ama her zerresinden tad alarak yapıyordu. Sikimin köküne ulaştı, oraları yaladı. Sonra şortumla boxerimi birlikte yavaş yavaş sikimin her açılan yerini yalayarak çıkarttı. En sonunda sikim fırlayarak tavanı göstermeye başladı. Zeliha şöyle bir doğruldu, arzu, beğeni ve şaşkınlık karışımı bir ifadeyle sikimin başını iki eli arasına alarak 4-5 saniye hayranlıkla baktı ve "Bu... bu... bu çok büyük ve çok güzelll! Altanınkinden iri! Hepsinden önemlisi dipdiri..." dedi. Sonra eğilip yavaşça öptü, yüzüne sürmeye, tapınırcasına sevmeye başladı. Dudaklarına, yüzüne sürüyor, oradan aşağı memelerine götürüyor, onlara sürüyor, bir birinin bir diğerinin ucuyla okşuyordu...
Sonra sikimi kaptı birden ve başını emmeye, "Mmmmm!" diye sesler çıkarmaya başladı. Eli de külotunun üzerinden amını okşuyordu. Yavaş yavaş derken daha da ilerledi ve ağzına sikimin tamamını aldı, başını ileri geri oynatarak vakumluyordu. Ben artık tahammülün son noktasındaydım, omzundan hafifçe ittim ve "Her an gelebilirim!" dedim. Ağzından çıkarmadı ve patla der gibi suratıma baktı. Ben de, "Ooohhh!" diye hırıltılı bir bağırmayla boşalttım tüm döllerimi ağzına. Ağzından hiç çıkartmadı, son titremelerime kadar hem emdi, hem yuttu. Öyleki sikim ağzında ileri geri girip çıkarken bir döl kırıntısı dahi görünmüyordu. Kasılmalarım en son bittikten sonra da 15-20 saniye daha emdi ve sikimi yalayarak ağzından çıkardı. Ama sikim halen sertti. "Ay inanmıyorum, halen taş gibi!" dedi. Ben de, "Canımm, çok süperdi, ama sen daha açsın, şimdi ben senin tatlını yalayayım hadi!" dedim. "Evetttt!" dedi, külotunu çekip attı ve hemen amını ağzıma dayadı. Dizleri geri kıvrık, kendi de geriye yaylanmış vaziyette amını ağzıma bastırıyor, ben de bu muhteşem etli amcığı somuruyordum...
Zaten azmış olan Zeliha hemen kasılarak ve kasıklarıyla ağzıma kerkinerek, kısa kısa vuruşlarla, "Buuu, işte buuu!" diyerek boşalmaya başladı. Ağzım ve çenem amının suyuyla, bal kasesine daldırmış gibi sısrılsıklam ve vıcık vıcık oldu. Kasılma ve titremeleri geçince Zeliha dudaklarıma yumuldu ve ağzımdaki bu en ballı sıvıyı, ağzımı emerek yaladı, yuttu ve "Ohhh, amımın tadı da çok güzelmiş!" dedi. Sonra yavaşça koluma, omzum hizasından yattı ve dinlenmeye koyuldu. Bu arada parmaklarının sırtıyla hafif hafif göğsüme, oradan sikime kadar sürterek okşuyordu. "Teşekkür ederim Ercan abiciğimmm! İnan iki yıldır yarak yüzü görmedim. Çaresiz ve birdaha olamayacağını öğrendikten sonra hep kendi kendimi tatmin ettim ve biliyormusun, tek objem hep sendin. Neden bilmiyorum ama, senden başkasını düşünmedim bile. Bu sabah bile sen içerde yatarken seni hayal edip, sağ elimin kutsal iki parmağıyla amımı parmaklayarak, sanki senin bu güzel sikinmiş gibi boşaldım. Ama inan hayallerimde bile sikin bu kadar büyük değildi!" dedi.
Ben de, "İnan ki Zeliha, sen ateşlenene kadar hiç böyle birşey düşünmemiştim, bir anda oldu..." dedim. Göğsüme doğru hafif doğrularak, korkmuş, utanmış, kırgın ve hayal kırıklığı karışımıyla, hepsinden önemlisi yarım saat önceki o mahzun anlamla yüzüme bakarak, "Üzgün müsün, pişman mısın yoksa?" dedi. "Hayııır!" diye bağırdım, "Hayır, hayır! Sana yemin ederim, hiç bu kadar güzel seks yaşamamıştım!" dedim. Yüzüne bu kez memnun, mutlu ve muzaffer bir anlam yayıldı ve "Daha ne yaptık ki!" dedi. Başını aşağı eğip sikime baktı ve eline alarak, "Tanrım yaa inanamıyorum, hiç yumuşamadı bu!" dedi. Ben de elimi onun daracaık amcığına attım. Amcığı çok güzeldi bu arada, tam sevdiğim türden, etli iç dudakları ve küçük parmağımın ilk boğumu kadar olan bızırı pespembe ve şişmiş dış dudakların arasından dışarıya fırlamış kabarmış ve sulu bir reçel kıvamındaki am suyuyla vıcık vıcık olmuştu. Daracık diyorum, çünkü bir parmağım bile zor sığıyordu neredeyse. Doğumunu sezeryanla yapmıştı zaten ve 2 yıldır da parmakları dışında hiçbirşey sokmamıştı bu amcığa...
Zeliha sikimi biraz yalayarak, "Bu güzel şeyi içimde istiyorum, hemen şimdi! Sen hiç birşeye karışma, o kadar açım ki, seni ben sikeceğim! Sen sadece aynen böyle yatmaya devam et!" dedi. Yavaşça yanımdan sıyrıldı, sağ bacağımın yanındaki sol bacağının üzerine yüklenerek sağ bacağını ata binecek gibi üzerimden aşırdı ve doğruldu, sikimi tuttu, alttan o etli, o ballanmış amının dudaklarına sikimin başını 10-15 saniye sürdü. Bu anda bile titriyor, "Offffff!" diye sesler çıkarıyordu. Sonra yavaş yavaş, milim milim sikime oturmaya başladı. Amcığı gerçekten çok sıkıydı, ama vıcık vıcık ballı olduğu için sımsıkı da olsa canını yakmadan muhteşem his uyandırarak giriyordu. "Offffff, bu çok kalııınnn!" diye bağırdıktan sonra, "Ama çok güzeeeelllll!" diye inledi. Tam dibine kadar oturunca, sikim amının rahim ağzı kısmına dokundu. "Offfff, bunu Altanda daha önce hiç hissetmemiştim! Aman Tanrım, ne muteşem bir duygu buuu!" dedi ve 10-15 saniye öylece bekledi. Üstüme oturmuş, amı sikimi sımsıkı sarmış, elleri göğsümde dikilmiş vaziyette, amının kasları refleks olarak kasılıp gevşiyor nabız gibi atıyordu...
"Tanrım, sonsuza kadar sürsün buuu!" diye inledi, sonra hafif hafif inip çıkmaya başladı. Önceleri yavaş yavaş, sonra giderek tempoyu artırdı. Oturup kalkıyor, inlemeleri artıyor, bu arada göğüslerimde olan elleri istemsizce ama çok kuvvetle sıkıyordu. Oturup kalktıkça o muhteşem güzellikteki memeleri çok güzel salınımlarla sallanıyordu. Ben hiç hareket etmiyor, sadece memelerini sıkıyordum. Zeliha inleyerek kasıklarımı dövüyor, götünün kanatları taşaklarıma vurdukça şap şap sesler çıkıyordu. Biraz canım acıyordu, ama aldığım zevkten dolayı aldırmıyordum. Gittikçe hızlandı, çılgınlaştı, "Sik beni Ercan abi, sikk, nolur sik daha, siiikkk!" diye bağıra bağıra kasılmaya ve titremeye başladı, öylece göğsüme kapaklandı. Amı halen kasılıp duruyordu. Rahatlayana kadar 2 dakika kadar yattı öylece. Ben de bir yandan saçlarını, bir yandan hafif hafif sırtını ve kalçalarını okşuyordum...
Neden sonra Zeliha farketti sikimin içinde halen semsert durduğumu ve boşalmamış olduğumu. "Aman Tanrım, yaa bugün tüm mutsuzluğum sınırsız bir mutluluğa dönüştü, ama aynı zamanda şaşkınlıklar yaşıyorum, bu ne sendeki Ercan abi? Bu inmez mi hiç? Altanın performansı malum, ama hiçbir arkadaşımda böyle birşey duymadım bile! Utandım şimdi, seni boşaltamadım!" dedi. "Yok, boşver. Biliyorsun ağzına çabuk geldim, ama boşalınca böyle oldu. Boşaltırsın merak etme... Hadi pozisyon değiştirelim!" dedim. Üstümden kalktığında amından çıkan sikim onun ballı sıvılarıyla bulaşmış ve parlaktı. "Domal!" dedim. "Olmaz, korkarım..." dedi. "Yok, götünü sikmeyeceğim, amından yine!" deyince diz dirsek pozisyonu aldı. Aman Tanrım böyle güzel kalçalar olmazdı. İnanılmaz güzellikte yuvarlaklardı ve arasındaki göt deliği anca bir kurşun kalemin ucu girecek kadardı. Zaten kıyamazdınız oraya sokmaya. Fakat domalmış pozisyonda arkadan fırlamış amının da görünüşü inanılmazdı...
Sikimi elime aldım ve başını 8-10 kere amının dudakları arasında sürttüm. Yine ıhlamaya başlamıştı. Yavaşça yüklenmeye başladım. Yavaş yavaş girdi sikim amına ve kasıklarım tam kalçalarına yapıştı. "Offff! İşte buna bayılıyorum, o kalın damarlı yarağını amımın duvarlarının her milimetrekeresinde hissediyorum ve yine rahmime dayandı sikin. Ohhhhhh!" diye inledi. Yavaş yavaş girip çıkmaya başladım ve hep yavaş tempoda gir-çık yapmaya devam ettim. Zelihanın inlemeleri hızlanıp çığlıklara dönüştü yine, "Ooggghhhh, ırrgggghhh!" diye hırıltılı bir hal aldı, "Pompala erkeğimm, sikicimmmm, sikkk, sokkkk, hızlı pompalaaaaaa, sert vur bebeğim, vur vur vur..." diye bağırıyordu. O kadar azgınlaştı ki, hızlı vuruşlarım yetmedi, kendisi de götünü kasıklarıma vurmaya başladı. Amına girip çıkan sikimin çıkardığı vıck vıck sesleri, kasıklarıma ve taşaklarıma vuran kalça ve kasıklarının şap şap seslerine karışıyor, ikimizi de azdırıyordu...
Nerdeyse 20 dakika olmuştu. Ta ilk sikmeye başlayalı beri o bir kez boşalmış, ben daha boşalmamıştım, "Artık patlamak üzereyim, çıkacağım!" dedim. "Hayırrrr!" diye inledi histerik bir şekilde, "Sakın çıkmaaa, içime akıtt, umrumda değil hiçbirşey, boşal, patlat, tüm dölünü akıt içime!" dedi. "Hadi o zaman beraber olsun!" dedim. "Evettt beraber olacak, zaten ben geliyoruuuum!" derken, ben de artık dayanma noktamın sonuna gelmiştim, ben de hırıldayarak ve bağırarak patlattım. Zeliha kasılma ve histerik titremelerle yüzükoyun kapanmış ve "Iıııııghhhh!" diye bağırırken, ben amına doldurdum tüm döllerimi. İkimiz de son kasılmaları yaşarken ter içinde kalmıştık. Sık sık soluyarak öylece ben de kapaklandım üstüne. Zeliha altımda, "Tanrım yaaa böyle ölmek istiyorum!" diye inliyordu, sikim içinde yavaş yavaş küçülürken. Bu arada ben onun ensesine sırtına öpücükler yağdırıyor, o da benim ellerimi öpüyordu. Döllerim ve onun aşk sıvıları kanepeye akmış ufak bir gölcük olmuştu.
Yavaşça çıktım içinden, kalçalarına öpücük kondurdum. Zeliha döndü kanepede oturdu. Sikimi tutup, memnuniyetini gösteren öpücüğünü sikime konduruyor, "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim!" diye inliyordu halen...
[Ercan]
206 notes · View notes
girifit · 1 year
Text
şimdi içimde yanan bir yangın var. ciğerlerime giren gri duman göğsümü deliyor. ellerim haddinden fazla titriyor. gözlerim parlıyor ama az sonra yaşlar süzülecek, biliyorum. artık anlaşılmak istemiyorum. kendimi suçluyorum, her şey için. karşımda babasıyla eğlenen bir çocuk. yüzümde buruk bir tebessüm. bakıyorum öylece. içimde kopan fırtınayı anlatmaya sözcük bulamıyorum. bir insanın nasıl böyle canı yanar, anlayamıyorum. kendimi de tanıyamıyorum son günlerde. kahkahalar dökülüyor ağzımdan. ama içten mi, bilmiyorum. oyun oynuyor gibiyim. kendi hayatımda oyun oynuyorum ve baş roldeki kukla benim. bir şeyler oluyor. yemin ederim, bir şeyler oluyor. ama ben bir köşede yaralarımdan süzülen kanı temizlemeye çalışıyorum. yatağımın üzerinde uzanıyor bedenim. tavanı izliyorum. bir gece yarısı rehberimde kayıtlı olan hiçbir numara tanıdık gelmiyor bana. yabancılaşıyorum. her şeye, herkese ve en çok kendime. gözümün önünde bir film şeridi. kırılan oyuncaklarım. vazgeçmek zorunda bırakıldığım bale. o kapının her çarpışında ellerimi kulaklarıma kapatışım. yaralarımı bir bez parçasıyla sıkı sıkıya sarışım. hepsi bir film gibi. ama değil. şimdi ağlamıyorum artık. yaşlar süzülmüyor gözlerimden. velhasıl bu acıtıyor. az önce çalan telefonda doktor randevumun iptal edilişi. neyse diyerek geçmek istiyorum her şeyden. ama başaramıyorum bunu da. beklemek dışında bir şey gelmiyor elimden. şarkılar, şiirler dinliyorum. günlerimin geçişini izliyorum. ben yaşadığımı hissetmezken saatlerce soğukta oturuyorum bir park köşesinde. kaçıncı olduğunu bilmediğim sigarayı içiyorum. şimdi sana anlatıyorum. gardımı düşürdüm. duvarlarım yıkıldı. üzerime yıkıldı. ben iyi değilim. itiraf ediyorum artık. kabullenmek istemiyorum. ama olanlardan da kaçamıyorum. bedenimdeki ağrı artık dayanılacak gibi değil. katlanamıyorum. ilaçlar içiyorum. bedenimi uyuşturuyorum. kaçıyorum yine. farkındayım. uğulduyor kulaklarım. duyamıyorum. göremiyorum. düştüğüm yer. çok derin. anlatıyorum sana, anlamayacağını bilerek. ben de anlamıyorum artık kendimi. suçlama aynada gördüğün bedeni. geçeceğine inandıracağım kendimi. yalan olduğunu bilerek. geçeceğine inan sen de. ama unutma her şey yalan. gidiyorum. hoşçakal.
74 notes · View notes
timurkaraca · 10 months
Text
timur diyor aç kapıyı. kulaklarımda bir müzik. kapıyı aralarsam diyorum ben kendi kendime , ne olacak? beni avlayacağını düşünüyor ve böylesi daha kötü. daha önce deneyimlenen maskelerle birlikte çakılıyor aynalar. bir sırrım var diyor sana söylemem gereken. parmaklar ile işaret ediyorlar beni. bu it ve bu piç ve bu bilmem neler. duyduklarıma göre çok kötü biriyim. empati yoksunusun diyorlar bana. ben o sırada katledilen çocukları sayıyorum. içimden. nasıl diyor nasıl yaptın bunu? kendine? kendime değil diyorum ben. ayaklarıma kapanıyor birileri. yalvaranlar ve kendini yok edenler. yok yere. bazen bir yılanım ve bazen zift. parmak beni işaret ediyor ve bu hayatta tanıdığım en lanetli insan sensin diyor. gözleri kapalı. yürüdükçe yürüyorum. buralarda bir yerlerde bir şey arıyor gibiyim. boğazımla oynuyorum sıkmak istercesine. binlerce yalan ve yakarış. önümde önünü ilikleyenler. ılık ılık konuşurlarken. ne saygı istiyorum ne sevgi. timur diyor aç kapıyı, sen kötü biri değilsin. biliyorum diyorum içimden. kendini kandırmak istiyor, kötülükleriyle. hayır diyorum ben besleyemem seni ve yok edemezsin beni. uyuşturdukça uyuşturuyor bana olan nefretini. senelerdir. delirmekten korkuyor. sözde benim yüzümden. benim kurallarım ve benim çizgilerim diyor dans ederken. hızlandıkça hızlanıyorsun diyor altımdaki. daha önce hiç böyle sevişmedim diyor. bu kaçıncı mide bulantısı? içinizdeki zehri emmekten bıktım! bütün duyguları tattığımı düşünüyor. çok karanlıksın fakat çekicisin diyor asyalı. seni çok iyi anlıyorum diyor bir başkası. iğrenç bir orospu çocuğunun tekisin diyor, deliler gibi dans ederken ben. bu kaçıncı karambol ve bu kaçıncı yalan? timur diyor aç kapıyı. sanki kilitliymiş gibi. hep bir beklenti ve kendinden emin olamama. başkalarının kötülüklerini yok etmek mi görevim? vicdan muhakemesi yapacakları anlarda ortaya fırlattıkları bir boomerang mıyım yoksa? kendi kendime soruyorum ve kendi kendime gülüyorum içimden. nefret ve kin duygumu yok edeli seneler oldu. timur diyor yalvarırım aç kapıyı. sanki beni anlayacakmış gibi. Timur Karaca diyor ciddiyetle biri, kapalı ve griftli bir kutudur. imkansızdır. hep vardır ve aslında hiç olmamıştır. ne kadar iyiyse o kadar kötüdür diyor.  onu anlamadan önce kendinizi anlamalısınız. kendinizi anlamazsanız diyor timur size anlatır. o size anlattıkça ondan nefret edersiniz diyor, kendinizden edemeyeceğiniz için. bir sikten haberi yok. gelişi güzel söylentiler ve uydurmaca masallar. timur diyor aç kapıyı senin hiçbir suçun yok. sakallarım uzamış. canım yanıyor ve canım yandığında gözlerim kızarır, kusarım. geçen sene diyorum bir konteyner tükürük kustum. pencereden beni işaret ediyor ve bu o çocuk mu? diyor. hakkımda hep bir şeyler söyleniyor birileri tarafından. birilerinin birileri. öfkeliyim ancak en çok kendime. dişlerimle dudaklarımı yiyorum. sağıma ve soluma bakıyorum hızlıca. suratımda iğrenç mi iğrenç bir ifade. timur! diyor aç kapıyı. sinirleniyorum diyor. film başlıyor. zamanı geldi. intikam duygumu yok ettiğimde asfaltta çene parçaladım. kimse bana yalan söyleyemez ve oyun oynayamaz diye dağın tepesine çıktım ve başıboş bir aptal gibi durdum. durdum. her yerde bir parmak. söylentiler. şöyle böyle. deliler gibi eğleniyorum fakat kimse bunu bilmiyor. çok ceset var içimde. mışıl mışıl uyuyor gibiler sanki. öldüklerinden emin olamamak yüreğimi söküyor. ağlarken kusuyorum, kusarken ağlıyorum. ışıklar kapalı. yine de köpeklerin beni anlayabileceğini düşünüyorum. en azından? timur! diye haykırıyor. aç kapıyı! ellerimle yüzümü ovalıyorum. bu insanları ve parmakları toplasak, bu parmaklardan yine o insanlardan yaratsak ve tüm bunları bilmem kaç ile çarpsak diyorum. yüzde kaçım edebilirler? egomu yontmayı deniyorum parmağım ile kalbimi işaret ederken. timur diyor gene birileri ve egoist bir orospu çocuğunun tekidir diyor. muazzam bir aurası vardır diyor beni arzularken. timur! diyor aç kapıyı. sen hayatımda tanıdığım en günahkar insansın. gene söylentiler ve uçlar. hakkımda birileri hep bir şeyler söyleyip duruyor. durmadıklarında kırmızı çizgiyi aşarsan diyorum. gerisini söylemeyeceğim. bu da benim sırrım. ansızın bir boşluğun içine düşüyorum ancak bu sallantı bana garip hissettiriyor. sıfır stres. dişlerimi sıktığımda çenem belirginleşir ve gözlerdeki ifadeler değişir. ancak ve ancak bu benim melek gibi bir çocuk olduğum gerçeğini değiştirebilir mi? timur diyor aç kapıyı! sen şeytandan bile daha tehlikelisin! yeter diyorum içimden. bu kadarı yeterli. geçmişi ile barışık olmayan insanların yakarışları olarak adlandırmak mıdır yapmak istenilen? hayır. sadece hiçbir insanın içimdeki iyiliği öldürmesine izin vermedim ve aslında hepsi buydu. timur diyor aç kapıyı! sen hayatımda tanıdığım en kötü insansın. odada biri yok.
7 notes · View notes
epifizz · 1 year
Note
Kendimi çok garip hissediyorum. Lafa nasıl gireceğimi bilmiyorum ama deneyeceğim. Son zamanlarda ne kadar oldu hatırlamıyorum ama çalışmak dışında bir şey yapmak istemiyorum sanki vaktim boşa gidiyor gibi hissediyorum. Mesela oyun oynuyorum bi anda durup kendime diyorum ki, ben şu an ne yapıyorum neden vaktimi buna harcıyorum bana ne kadar iyi oyun oynuyorsun diye sormayacaklar kendimi geliştirip zamanı geldiğinde donanımlı ve yetkin biri olmalıyım diyorum. Çalışıp yeni şeyler öğrenmek benim için güzel bir şey notlar çıkarıyorum hevesle öğrenmeye çalışıyorum bunları yaparken kalbim çıkacak gibi oluyor heyecandan bazen ne yapacağımı şaşırıyorum. Evet biliyorum yazılım uçsuz bucaksız bir okyanus gibi ama abartıp abartmadığım konusunda kararsızım. Bu sence kötü bir şey mi? Ben emin değilim bıraksalar sadece çalışır yemek yer ve uyurum. Evet akşamları arkadaşlarımla dışarı çıkıyorum öyle zamanlarda dahi beynimin ufak bir kısmı kod yazmakta. Kendimi sürekli daha üst bir kariyere itmeye çalışıyorum ama hastalığa da dönüşmesini istemiyorum. Kendimi kanıtlama arzum olduğunu düşünüyorum ama nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum vereceğin cevabı merak ediyor ve ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Bana bu konuda biraz yardımcı olabilir misin rica etsem?
Sartre insanın özgürlüğünden adeta negatif bir kuvvet olarak söz eder, çünkü özgürlüğün sorumluluk boyutuna da bakar. Ben senin motivasyon ve eylemlerin hakkında yargı bildiremem, toplumsal motivasyon ve eylemler olmadığı yani bana dokunmadığı sürece. Bir şeyin bence kötü olması ile sence kötü olması aynı şey değildir. Bu tarz yargılarda mahkum olduğumuz özgürlük sebebiyle niteliğini tayin etme sorumluluğuna da maalesef ki haiz olan biziz. Sana sadece şunu söyleyebilirim yaşamakta olduğun hayatın kendin açından niteliğini aramak güzel bir şey, bu seni olgunlaştıracak bir arayış bunu genel geçer bir şekilde söyleyebilirim. Hata olan, bunun cevabını kendinden dışarıda araman olacaktır. Cevaplar bende değil, sende.
Yapacağın eleştiri ve seçimlerde başarılar dilerim. Yanlış seçimi seçme ihtimali özgürlüğün negatif boyutudur zaten, Kierkegaard bunu sezinlemenin uçurumun kenarındaki baş dönmesine benzediğini söyler. Güzel ve tatminkar bir hayat dilerim sana...
7 notes · View notes
bihunimeksik · 1 year
Text
Tüm yaşamım bir rüyadan ibaret, kalkacağım başka bir yatakta, uyanacağım ve bitecek bu kabus.
kendimi ne güzel kandırıyorum böyle değil mi.
çalınmış dün bugün ve yarının hesabını soramayacağım için beynimle oynuyorum, rüyaymış, düşmüş..
sen kimi kandırıyorsun ?
bu soruyu kendime sorsam cevabıda kendim veririm, bir anlamı olmaz.
bu yazı bittiğinde taslaklara gömeceğim ki birinin okuma ihtimali olsa bile bir halt anlamayacak.
sahi size de sorayım, neden bu kadar kötüsünüz ?
ben neden bu kadar kötüyüm ?
niye kötüyüz ?
kaos ve acımasızlık hızla çoğalıyor.
gecenin bir yarısı yalnız olmaktan daha beteri var ise o da sigaranızın bitmiş olmasıdır.
içmeyenler için de aç olmak filandır sanırım
araya bir şarkı ekleyeceğim, birkaç şarkı da olabilir emin değilim şuan.
youtube
fatihte her şeyi yaşamış şimdi de isyan bayrağını çekmiş gibi söylüyor. ama her şeye rağmen pişman da değilmiş.
neyse şarkı katletmeyeceğim, güzel şarkıdır dinleyin derim.
benim sigaram yok, bu yazı devam etmez, etsede bir işe yaramayacak zaten.
neyse bir şarkı daha bırakıp, sigara almak için 2 km yürüyeceğim.
.
.
.
sigara buldum ve geldim ben gelene kadar listem devam etmiş çalmaya ki harika bir playlistim vardır..
size şarkı armağan edebilirdim, bu yazıyı paylaşmış olsaydım ama çok ciddiye almazdınız.
ben olsam ben de almazdım gerçi.
çalan şarkı da bu https://youtu.be/Ewq69FDWO_0
bir gün her şeyin iyi ve güzel olacağına inancınız var mı ?
şahsen benim yok, bırakalım iyi ve güzeli yaşama dair bir inancım da yok artık.
bundan da size ne gerçi.
ne diyorduk ?
hiç bir şey..
aha son bir şarkı, saat 4ü geçiyor sabah olacak, uyusam iyi olacak..
youtube
Taslaklarını bana teslim eden @otadama teşekkür ederim.
bir boş yazısını daha çalmış bulunmaktayım.
5 notes · View notes
bursatrvvvv · 2 months
Text
Bursa travestileri Royal Flush
Tumblr media
Bursa travesti Ben eğildi ve tam bir ereksiyon için onun horoz çalıştı. Uzun sürmedi ve ısı yakında benim sıkı kedi Bursa TRAVESTİ içinde aktarılacaktı. Bursa travestileri Bu ilk hissi sevdim; nazikçe açılıyor.
Bursa travestileri Çoğu müşteri, sıcak sarışın eskorta ait böyle özel bir yerin derinliklerine Bursa travesti batma hissini takdir etmek için zaman ayırmak için dikkatli bir şekilde ilk itmeyi içmeyi severdi. Bursa travestileri Roger beni içimde, kabzasının derinliklerine kadar yaklaştırdı. “Kadehimi doldurmam gerektiğinden bir süre orada kal.” Bursa travesti Çok yavaş ve cazip Bursa travestileri bir şekilde hareket ettim, o uzanıp daha fazla Scotch dökerken. Sonra yüzüme döndü, kadeh Scotch’ın yarısını içti. “Sen yaramazsın. Bursa travesti Sana hareketsiz kalmanı söyledim, ama kendine yardım edemezsin, değil mi?
Çağlar boyunca zor kalabilirim, bu yüzden hareketsiz kalın. Söylediği gibi boş kadehini bırakana kadar yaptım. Bursa travestileri Bir kaşını kaldırırken içimde karıncalanma hissettim. Bursa travestileri Bir sonraki talimatını bekliyorum, efendim!” Bursa travesti Bir meydan okumayı seviyorum, ancak iki kişilik Strip Poker yeteneklerimin bir parçası olacaktı. Bursa travesti Altı yıldır poker oynuyorum. Bir Vegas poker oyuncusundan seks seansları karşılığında Poker dersleri aldım, o zaman adil bir anlaşma oldu. Maurice ve David en iyi arkadaştılar ve otuz yaşlarındaydılar. Görünüşlerime ve Poker oynama yeteneğime dayanarak bir Londra eskort ajansı aracılığıyla rezervasyon yaptırmıştım. İlk bir saatten sonra bile kırılmıştık ve sıcağı açmanın zamanı gelmişti.
Bursa travestileri Royal Flush ile kazanacağımı biliyordum ve Bursa travestileri Maurice boksör şortunu giymek zorunda kaldı. Bursa travesti David yarı ereksiyonunu görünce güldü. Bursa travesti “Hadi David,” diye protesto etti, “Bu muhteşem Bursa TRAVESTİLERİ eskort ağzımı kendi tarafımda düşünüyorum.” Onların şakalarına güldüm.
Ancak, sonraki iki turu kaybettim ve üstsüz oldum. Bursa travestileri Kalktım, sütyenimi açtım ve her iki erkeğin kremsi, dolu, sarkık göğüslerimin görüşünü yırttığını izledim. David gülümsedi, “Henüz hissetmedim mi? Bursa travestileri ”Gülümsedim ve başımı salladım. “Gidecek üç tur daha var.”Maurice son maçın sonunda çıplaktı. Bursa travestileri Ben görmedim ve hayal gücüne çok az kalmış olmasına rağmen, benim külot giydi. David hala onun boksör şort giydi, ama o benim göğüsler her baktığımda azgın başlamıştı.
1 note · View note
lesoleildhiverr · 9 months
Text
duyguların sınırlarında geziyorum, sınırlarımı genişletiyor, daraltıyorum. Vazgeçiyorum, tırnaklarımı geçiriyorum. Kendime çekiyorum, büyülüyorum, oyunlar oynuyorum, kuyruğumu etrafında dolandırıyorum türlü hilelerin. Hazzı bambaşka, korkusu korku gibi değil. Vahşet var gözlerimde aynı zamanda bir çocuğun çaresizliği bu kez. Bir tutkunun derinliği ölçülebilir mi? Ben ölçerim, oturduğum yerden tam iki avcum kadar. Huzur ağrılı olabilir mi? Olabilir. Kapıda bekler misin, evet. Heyecanla mı, hayır. İlginç, ilginç zira bu evin bir parçası gibi. Şöminenin üstüne onu çok önceden koymuşum, yeri varmış gibi. Onunmuş gibi.
kırgınım ama iyileştim, hepsi aynı anda hepsi onda. Bütün duyguların manasız sınırları onda, çocuk gibi, kocaman gibi. Gözleri görünmüyor gülerken benim de tam aksine kocaman gözlerim, öyle diyor. Heyecanlanınca konuşması karışıyor, sevdiği şeyleri anlatırken yerinde duramıyor, hevesli, hevesli. Tıpkı ben gibi, "dur bak dinlee" diyor en sevdiği şeyleri anlatırken, buradan bir parça gibi.
kalbim ağır, kalbim ağrıyor. Bilmediğim bir duygu bu, buraya daha önce hiç gelmedim. Bilmediğim bir evde üşümemek adına oturmadım, oturduğum evin bütün parçalarını ezberlemedim. Hep kullandığı havlu hangisidir, bir oda nasıl kokar, hep dalga geçtiğim o halılar ayağa nasıl bir his verir, bilmek garip. Bir şeyle bu şekilde tanışmak ürkütücü.
bir satranç oyuncusuydum ben, hamlelerim hazırdı. Şimdiye dek, bu duyguyu tanıyana dek. Şimdiyse elimde anlamını bilmediğim bir hisle oturuyorum bu yatakta. Benim gibi uyuyor, birini uyurken izlemek ilk defa bu kadar keyifli. Keyifli uyanınca hareketleri değişiyor, minik şarkılar mırıldanıyor bir şeyler yaparken. dikkatli, dikkatli.
gözlerinde ateş var, yaşanmış ve yaşanmamış onlarca duyguyla tanışmanın ateşi. Bu ateşe yakın olmak ısıtıyor, bazen onun da bilmediği sınırlara yürüyoruz birlikte, şaşkınlığı içimde garip bir keyif uyandırıyor. İleride çok seveceğim bir tatlıyı ilk kez yediğim o an gibi.
kırgın bir çocuk var, ben öne atılırım var, çözerim var, kolunda çocukluğundan kalma bir izi var. Her bir yaranın anısı var. Yakınında olmak bilmediğim bir his, ağır bir yorgan gibi. Güvenli ama ağır.
bakışı farklı, bu bakışı hiç görmedim ben. Munzur bir oğlan çocuğuna ait, bazen bana uzaktan gülümsüyor anlatacakları olduğunu biliyorum.
onda çocukluğumdan kalma bir şey var, yaralarımız var ortak ve hırslarımız. Gözümüz kararıyor bazen, tutkunun binbir çeşidini görüyoruz birlikte, belki ayrı. Vücudum çekiliyor ona, vücudum yanıp tutuşuyor gibi hissediyor bazen. Gülüyoruz, saatlerce. Konuşuyoruz, konuşuyoruz, yıkıyoruz, döküyoruz. Bir şekilde buradayız ama. Bahanelerimiz var hep, "şunu da yapar mıyız"larımız.
ihtimalleri sıralıyorum bu kez, onu izlemek bile ne büyük keyif. Saatlerce bakabilirim, çok güzel. çok güzel. Kendine has bir kahkaha tınısı var, onu çok güldürdüğümde kafasını arkaya atarak gülüyor, tek bir kahkaha ve sonrası kıkırtı. Ona her "aşağılık herif" dediğimde gülümsüyor "bunu duymayı çok seviyorum" diyor, garip birisi.
kendi kodlarımız var, dokunma yöntemlerimiz, kurallar koymadan yarattığımız alanlar. bu alanlarda sadece biz varız, bize özel bir alan bu. Kurallarını biz yazdık, üstelik hiç konuşmadan. Ona dokunmamak mümkün değil, bana temas etmemesi imkansız.
bu işin sonu elbette iyi bitmeyecek, tutkuyla başlayan hazlar hep tutkuyla son bulurlar. kalbim kırılacak, muhtemelen hiç kırılmadığı kadar, muhtemelen bunu da hiç okuyamayacak ancak içimdeki minik bir ihtimal fısıldıyor bana. Belki, diyor. Belki. belki kelimesinin bu kadar ağır olduğunu ilk kez duydum. Her şeye rağmen, kötü ihtimallerin çokluğunu görmeme rağmen, kıyısında dolaşıyorum bütün korkuların ve hazların. Böylesi olmadı, böylesi olmayacak. Her ihtimalin karşısında benim dimdik durduğum bir suretim var şimdi. Değdi! diyecek.
1 note · View note
yeniyazar · 10 months
Text
Boyumu Aşar Ömür
Gecenin Karanlığı Uykumu Bölerken
Neredesin şimdi? Toprağın altında yalnız mısın? Ben de yanında olsaydım daha az zor gelir her şey değil mi ama olamadım tek başına göğüs gerdin her şeye. Bugün en sevdiğin filmi, Rocky, izledim. Haklıydın bu film dünyanın en iyi filmi. Sen gidince anladım... Beni unutma sakın! Yanına gelmek için çok uzun bir yolum var o gün gelene kadar bekle beni...
Güneş Tepedeyken Gözlerim Kamaşıyor
Bu sabah bir ineği doğurmasına yardım ettim. Biliyorum bir doktorun bunu yapması doğru değil ama benden başka yardım edecek kimse yoktu. İki tane buzağımız oldu. Öyle tatlılardı ki sen de görmeliydin. Annelerine bir sakinleştirici yaptım. Şimdi hem anne de bebeklerde sağlıklı. Her mutlu anımda seni arıyorum. Yazmak bana iyi geliyor başkasına yazmaktansa sana yazmak daha iyi geliyor bana. Benden başkasına sakın düşünme... Kavuşmamız yakındır.
Akşamın Sessizliği Bahçemde Toplanmış
Bugünlerde kimse Sağlık Ocağı’na gelmiyor. Köyde zaten birkaç ev kaldı diğer evlerde kalanlar ise yazın tatil için geliyorlar. Bu zamanlarda satranç oynamayı öğrendim. Çocuklarla bazen de köyün öğretmeni Elif’le oynuyorum. Öyle tatlı bir kadın ki tanısan sen de severdin. Birbirimize yarenlik ediyoruz.
Fırtınalarda Durulur
Köye kış bastırdı. Bütün yollar kapandı. Köy buna alışkın olduğu için erzakları çoktan depolamışlardı. Ben de onların sözünü dinleyip yapmıştım. Tek kişilik çay demledim. Kitap okuyamıyordum benim için iyi bir zamanlama oldu. Kendime bir çoban köpeği aldım. Büyüklerinden korktuğum için küçüğünü seçtim. Gün Olur Asra Bedel’i okuyorum. Kitapta da kış çetin geçiyor adeta orada yaşıyorum. Kitabın yarısına geldim, insanın okudukça okuyası geliyor. Karanar bir deve ama deve deyip geçme bir insan kadar ağırlığı var kitapta. Yedigey’in yol arkadaşı...
Her şey Geride Kalıyor
Seni özlüyorum. Geçen gece rüyamda tam karşımdaydın. Ben yaklaştıkça sen uzaklaşıyordun sonunda bir ata binip gittin. Tek kelime etmedin. Peşinden koştum ama yetişemedim. Galiba hiç bir zaman yetişemeyeceğim çünkü o treni çoktan kaçırdım. Neyse geçelim bu konuları... Âşık Veysel dinliyorum bu aralar. İnsan görmezken nasıl böyle güzel şeyler türküler yazabilir ki! Âşık olmak bu demek herhalde görmeden sevmek, yürekten türkü çığırmak... Vesselam
1 note · View note
sisikayla · 11 months
Text
Nebersiniz? Ben kötü. Aslında sene başından beri kötüyüm ve giderek daha da kötüye gidiyorum. Her ne kadar dışarıdan belli etmesemde o komik kız çizgimi aşmasamda psikolojik olarak çok kötü hissediyorum. Depresyonda değilim. Yani öyle sanıyorum. 11. Sınıf başladığından beri hiçbir şeyi toparlayamadım. Ne dersleri,ne düzenimi,ne kafamı ne de fiziksel olarak hiçbir şeyi toparlayamadım aksine daha da kötüye gitti. Geçen yılı o kadar özlüyorum ki aslında her yıl atlayışımda geçmişi özlüyorum. Iyi ya da kötü olsun hiç farketmiyor. Geçen sene derslerim iyiydi. Ortalamamı 70 yapmıştım. Tamam yine psikolojim iyi değildi, o zaman da sinirli bir insandım ama bu seneye göre daha iyiydi. Artık her şeyi takıntı yapmaya başladım. Zaten mükemmelliyetçi bir yapım olduğu için daha da berbat duruma düşüyorum tabi bu da kendi içimde oluyor. Sorunun ne olduğunu bilmiyorum aslında biliyorum. Sorun şu ben çok fazla geziyorum,internetle çok oynuyorum. Gezmek de şu sürekli Melek abladayım. Haftaiçi cuma günü dışında gitmiyorum aslında sadece cuma günü gidiyorum ama o beni bazen gezmeye çağırıyor ve hayır diyemiyorum. Bu kesinlikle onun suçu değil. Onu suçlamıyorum çünkü benim elimde olan bir şey bu. Eskiden ınstagram kullanmıyordum yani geçen sene mart ayına kadar onu da dil sınıfı için açmıştım grup kuracaklardı o yüzden yani. Sonra daha da silemedim. Aşırı yorgun hissediyorum,sürekli yatmak istiyorum ve yemek yemek istiyorum. Değerlerimin düştüğünü düşünüyorum. Bunun için hastaneye gitmem gerek. Bir de dış görünüşümü takıntı yapıyorum çünkü kilo aldım. Hani zaten önceden o kiloları vermiştim fiziğim çok güzeldi ama geçen senenin yazında bir aldım daha da toparlayamadım. Melek abla ile sürekli yediğimiz için o da benim gibi bu durumdan müzdarip. Eskiden karın kasım vardı şimdi göbeğim var. Ağlamak istiyorum ağlayamıyorum. Sadece gözüm doluyor. Sonra cildim de sivilce yok sadece bir kaç leke var bunlar beni rahatsız etmiyor ama siyah noktalar sinirimi çok bozuyor. Kendimi seviyorum,güzel olduğumu da düşünüyorum. Saçlarım çok yıprandı. Kışın 2 günde 1 banyo yapıyorum yazın da her gün banyo yapıyorum ve bu da zamanla saçlarımı cansız yaptı. Hem dökülüyor hem de kepek var ve çok seyrek yani gür değil. Bir şeyler almak istiyorum her şey çok pahalı. Annem para yolluyor hemen bitiyor. Yani bir cilt ürünü alsam zaten 500 tl'nin 300 ü gidiyor o şeye. Erken yaşlandığımı hissediyorum. Sonra erken kalkamıyorum bence bu da değerlerimden. Düştü kesin. Eğer ben erken kalkmazsam o gün benim için bitmiştir hep kötü geçer yani. Bir işi yapmadım mı,onun saati mi geçti? O gün benim için mahvolmuştur. Hiç ortam yok. Bunu hiç sevmiyorum bu çok moralimi bozuyor. Sonra dersler. Bugün deneme yaptık. Berbat yapmışım. Sen seneye de mi böyle olacaksın yani? Bu nedir? Millet uçuyor. Diğerleri 50 net yapıyor örneğin ben 50 soru ancak yapıyorum 3 derste. Hızlı ve çok yapsam e daha fazla yanlış çıkacak o zaman netim daha da düşecek. Derslerim berbat. Yerlerde. Osmanlı bile böyle çökme görmedi yani. Bugün kurs vardı. Kurs hocamız sordu işte ne kadar yaptınız diye. 3 kişiydik. Diğerleri bana göre çok iyi yapmış benim yapamayacağım kadar hem de bana sordu ben söylemedim. Kötü mü dedi evet bana göre kötü dedim ve bence hocaya göre de kötü olabilirdi yani. Eminim buna. Denemeyi çözdük yani yapamadıklarını sordular ben de yanıma almadım(başka sınıfta yaptık kursu) bilmiyordum çünkü. Sonra hoca hadi sen de al gel dedi. Almak istemiyorsun galiba dedi ben de evet dedim almadım ilk derste. Sonra öğle arası oldu. Ondan sonra aldım. Çözdük ama hoca bakmadı. Hoca soru soruyor hani niye böyle diye. Bilmiyorum dedim. Uykum geliyor hep dedim o da bir değerlerine baktır dedi ve bir tık sinirlendi ama bir şey demedi. Üzüldüm yani gözüm doldu o an. Ağlamak istedim ama yapamadım. Öyle yani. Kendimi çöp kovası gibi hissediyorum.
310523
Kayla
1 note · View note
mel-inoe · 1 year
Note
Zorlayıp mecbur bırakılmış hissettirmek istemem tabi seni ama playlist falan yaparsan kessinlikle 1 saniyesini bile kaçırmadan dinlerim (ben yağmurum geceye şarkısını kaç kere dinledim bilmiyorum, sözleri ve tınısı çok hoş. Arkadan gelen hıçkırık sesine benzeyen ses komik ama o da güzel nshche). Müzik zevkinden linçlenmek de bi tuhaf, insanlar fikirlerinin umrumuzda olduğu kadar etkili olduğunu biliyo mu acaba? Benim üstüme gelip ezmeye çalışanı ezmek ve birini konuşarak ağlatmak hobilerim arasında ehfjebd Feelerlar... Onlarla olmak zor maalesef, bilmiyorum katılır mısın ama bence feeler insanlar yanlarındaki ona değer verip önemseyene cepte diye bakıp dışardan gelen birine, kendisine değer verene davrandığından çok daha iyi ve özenli davranıyo bu da nefret edilesi bi şey. Hangi oyunları oynuyosun sorusunu sorarken gözlerinden yıldız fışkırması sdjend işin komiği, o attığım programdaki intp de ilk gün introvert odasına gelince board game getirmiş ve oynamayı teklif etmişti sfkdndj intpler ve oyun sevdaları çok iyi shcjeb ne oynuyoruuum, değişiyo sürekli. Arkadaşlarım Lol oynadığı için onlar gelirse lol oynuyorum(ayda 2-3), path of exile çok severim, black desert oynuyorum o da arada, genshin impact'e başladım dünden önceki gün ama her oyunun başı zor shdjsdj istj kardeşim çok cs go oynar ama beni pek sarmıyo çünkü bi duvarın dibine geçip bekliyo yavaş hareket ediyo falan bu beni sıkıyo, ben oynarsam hafif bi silah alıp bi yerden yardırıyorum kamikaze gibi shjfje arkadaşlarım gel şu oyuna başlayalım dese başlarım da anca lol oynuyolar, sıkıcı. Infp mi... Çok zor oluyodur senin için... Yüksek fi de fe de çok zorluyo insanı. Bu cümleyi kurduktan sonra zorluklarını hatırlayıp derin bi nefes verdim. Yaş olarak senden büyüğüm, şimdilik bu kadarı yeterli bence. Çok keyifsiz mutsuz olduğumda ve gülmeye ihtiyacım olduğunda izlediğim beni kesin güldüren şeyler var. Sen gülmeye ihtiyacın olduğunda ne yapıyosun ya da izliyosun? Sizin evin introvert olmasına çok imrendim bu arada, hoş olsa gerek
yo sevdiğim şeyleri paylaşmayı seviyorum. (kimle paylaştığım konusunda seçiciyim). evde değilim babannemi çok andığımız için onlara yatıya geldim, yarın dönüyorum playlistini yarın yapacağım. evet şarkı çok güzel, türkçe şarkıya öyle bi temayı uydurmayı başarmış olmaları bence çok takdir edilesi. hıçkırık sesi fkelşzmds evet baya baya müzik zevkimden dolayı linçlendim ama ne oldu, "benim değil sizin müzik zevkiniz b*k gibi, benimki size fazla geldi" diyip işin içinden sıyrıldım✨ hoşlanmıyorum polemiğe girmekten ama ego kasarak mevzuyu tersine çevirmek her zaman işliyor. ezmeye çalışanı konuşarak ağlatmak mı.. var bi hayalimiz.. ben o kadar sert olamıyorum (bazen olmak gerekiyor) mevzuyu en hızlı ve zararsız nasıl atlatırım ona bakıyorum. feelerların hepsinin söylediğin özelliğe sahip olduğunu düşünmüyorum, çevremdeki iki feelerdan birinde bu var ama evet. yahu oyun diyoruz oyun... çocukluğumdan beri vurgunum oyunlara.. intplerin kafası aynı çalışıyor ndkwlznd haikyuu kenma//23. path of exile'dan metin2 havası aldım resmen. genshin dedin, iki yıldır eskittim oyunu.. 40 seviyeye kadar geldim.. bıraktım.. türkçesi geldi geçen hafta yeniden başladım ndkelsmd cs gibi silahlı oyunlarda düşmanın üstüne koşan kişi benim.. mis gibi taktikmiş kamikaze taktiği de dkspz evet bazen o kadar duygusal oluyor o kadar mantıksız davranıyor ki sinirleniyorum, sinirlenince sert konuşuyorum bu sefer daha da duygusal davranmaya başlıyor falan.. loopa giriyoruz fenalık geçiresim geliyor. yazarken bende derin bir nefes verdim.. arkadaş ortamında biraz lafın geçti, çok "mantıklı" iki olasılıkta karar kıldılar ya 17 ya da 40 mfnkslx umarım arkadaşlarıma bahsetmem problem olmamıştır senin için, böyle durumlardan rahatsız olup olmadığını bilmiyorum. keyifsiz ve mutsuz olduğumda genelde güldürecek şeyler yerine daha da dibe vurup en dipten ayaklanmayı tercih ediyorum. yani tüm gece duruma uygun bulduğum bir şarkıyı döngüye alıp son ses dinleyerek kafamı rahatlatıyorum, sonraki gün (sürekli gülen biri olduğumdan muhtemelen) iyi hissediyorum genelde. ama illa gülmek istiyosam eski kalitesi düşük komik videolara bakıyorum ya da biriyle dalga geçiyorum (etik değil) ya da birini güldürmeye çalışıyorum karşı tarafın gülmesi beni de keyiflendiriyor zaten :) sen neler yaparsın üzgün olduğunda? sağlıksız introvertler bazen bir extrovertten daha çok can sıkabilir...
#23
0 notes
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Tumblr media Tumblr media
Her Yüzüyle Çağatay Ulusoy
Onu her köşesi, karakteri ve iniş çıkışlarıyla olduğu gibi mi tanıyoruz?
Meşhur Cem Yılmaz şakası gibi, Google’a “Ç” yazınca gerisi otomatik olarak “Çağatay Ulusoy” diye doluyor. Kendisiyle ilgili sayısız röportaj, onlarca yakışıklı fotoğraf, birçok “Genç kızların rüyası” referansı var. Oynadığı karakterlerden daha büyük bir karakter kısacası. İlk onunla başlıyoruz sohbetimize, Çağatay Ulusoy bir karakter olsaydı, analizinde neler yazardı? “30 yaşında. Sakin bir yapısı var. Hayatın her alanında tutkulu bir erkek. Basketbolcu olmak isterken hayat onun için başka planlar yapmış, oyuncu olmuş. Aile ilişkileri güçlü. Karar alırken özenli ve dikkatli. Sakin, ciddi yapısının altında hassas bir ruhu var. Deniz tutkunu. Dinlenmek ve nefes almak istediğinde doğaya yönelir. Özel hayatında mahremiyete önem verir. Duygularını içinde sahici ve tutkulu yaşar. İyi gözlem yapar. Onun için samimiyet önemlidir.”
Karakterimizi ana hatlarıyla canlandırmaya başladıysanız biraz daha detaya inelim... Kendisinin de bahsettiği gibi, hayaller basketbol, gerçekler kamera önü olmuş birazcık onun için. 10 sene önce, genç yaşta “Best Model of Turkey” lakabını alıp kendini ekranların önünde bulan Ulusoy’a oyunculuğun onu hala heyecanlandırıp heyecanlandırmadığını sorduğumuzda “Oyunculuk bitmeyen bir yolculuk. Her karakter farklı bir şey öğretiyor insana. Öğrenmek çok önemli. Çok heyecan verici her zaman. Bu bir güdü. Bu güdü de beni farklı insan ve karakterlerin söyleyemedi şeyleri söylemeye, hayatlarındaki kilitleri açmaya yönlendiriyor. Bu iş öyle uçsuz bucaksız ki. Her yeni karakterle oyunculuğa tekrar başlıyorum. Düşünsene, 1960’larda yaşamadım ama zamanda yolculuk yapıp bunu oynuyorum ve hislerimi seyirciyle paylaşabiliyorum!” İşin en kıskanılacak taraflarından biri de bu değil mi? Evinizde sessiz sakin, kargaşadan uzak bir hayat sürerken, ertesi sabah bir sokak kavgasındaymış gibi davranmanız, yeri geldiğinde en yakın arkadaşınıza küfür etmeniz, zengin kızı kovalamanız, kağıt toplamanız gerekiyor. Ama günün sonun da hep kendinize dönme lüksünüz var. Peki bu rol havuzu içerisinde hangisine tutacağına nasıl karar veriyor? “Nevi şahsına münhasır karakterler olmasına dikkat ediyorum. Beni etkilemeli, samimi, hayatın içinden, gerçek biri olmalı. Ele aldığım karakteri çözerken, keşfederken heyecanlanmalıyım. Aynı hissiyat seyircide de uyanmalı. Kalbimi titreten karakterleri oynamak keyif veriyor. Bir önceki karakterden uzak olmasına da özen gösteriyorum.”
''Ele aldığım karakteri çözerken, keşfederken heyecanlanmalıyım.'' İLK GÜNDEN BUGÜNE NE DEĞİŞTİ?
Korkularıyla başa çıkma kaygısı olmadığını söylüyor Ulusoy. Aklımıza bundan yaklaşık 10 sene önce GQ Türkiye ile yaptığı bir röportaja geç kaldığında editörümüze “N’olur bunu da yaz” demesi geliyor. Evet, bir yere geç kalmak çoğunluk için kabus olmasa da, negatif bir çağrışım yaratacağını bile bile, olduğu kişi ileyüzleşmeye açık olduğu ta o zamandan ortada. Korkuları ciddiye almayarak onları alt etme biçimi, Çağatay Ulusoy karakteri için bize bir tüyo daha veriyor. “Akış içinde önceki kararlarımız, fikirlerimiz, yaklaşımlarımız, bakış açılarımız değişiyor ve güncelleniyor. Siyah ve beyaz yok sadece öğrendikçe büyüdükçe gelişiyoruz. Oyunculuğa ilk başladığımda senaryonun sol tarafında yazanları oynuyordum. Şimdi karakteri çözümleyip; amacını, tutkusunu, bağlılığını, travmalarını çeşitli disiplinlerde inceleyerek karakterin anda kalmasını sağlayarak onu yaşatmaya çalışıyorum...”
BAŞARI NOKTASINA GİDEN YOLDA…
Gelelim son rolüne... Yeşilçam Türkler için o kadar büyük bir gurur kaynağı, o kadar dolu bir referans ve o kadar ikonikleşmiş bir dönem ki... İzlediği Yeşilçam ile oynadığı Yeşilçam arasında nasıl bir ilişki olduğunu merak ediyoruz. “Yeşilçam filmlerini izlediğimde içimde sıcak, samimi, insani ve sevgiye dair hisler belirirdi. O sıcaklığın bizim Yeşilçam dizimizde de olduğunu düşünüyorum. O zamanlara nazaran çok farklı bir anlatım yapımız var fakat günümüze de hitap edebilmek adına güncel bir tatlı sertlikle yansıtılıyor hikaye. Dönemin filmlerinin insanlarda uyandırdığı sıcaklığı bu işin de uyandıracağını düşünüyorum. Aynı samimiyetle, özenle ve ilmek ilmek dokunmuş bir senaryo. Yeşilçam’da yetişmiş bir çocuk olan Semih Ateş’in büyüdükten sonra Yeşilçam’da yapımcı olarak var olma çabasını, ilişkilerini, güç para dengesini, karakterlerin birbiriyle olan organik, tutkulu ilişkilerini ve bu bağlamda süregelen hikayeyi izleyeceğimiz rengarenk bir dünya. Benim de bu zamana kadar oynamaktan en keyif aldığım, en renkli ve bende iz bırakan karakter kendileri.” Ne kadar oyunculuğundan, klasikleşmiş rollerinden ve beyaz perdedeki başarısından konuşmak istesek de vites değiştiriyoruz çünkü işimiz olduğumuz kişiden çok yaptığımız bir görev nitekim... Hazır “başarı” demişken, “Başarmak kelimesi enteresan çünkü yaptım, başardım demek tamamlamak demek. Ben de yolculuğun içindeyim hala, süreç çeşitli öğrenimlerle üstüne koyarak devam ediyor benim için. X noktasından başarı noktasına giden yolda sonsuz bir süreç ve tatmin eden bir yolculuk var. Süregelen ve devam eden, edecek olan.”
Yazının Devamı GQ Bahar 2021 sayısında.
https://gq.com.tr/dergi-konulari/her-yuzuyle-cagatay-ulusoy#p=5
8 notes · View notes
hodkam · 4 years
Text
Onarılan
Bir şeyler yazma ihtiyacı duyuyorum ama yazacağım konuyu bilemiyorum. İçimden bir dürtü geliyor: yaz diyor. Ne yazayım? Yaz işte bir şeyler. Kime yazayım? Kimseye değil, sadece bloguna veya bir kağıda yaz düşüncelerini. Peki sebebi ne, neden istiyorsun bunu benden? İçinde birikmiş çok şeyler var da o yüzden, boşalt onları biraz kelimelere. İyi, öyle yapayım.
Neler söylesem, ne desem bilemiyorum. O kadar çok şey var ki, birini seçmekte kararsız kalıyorum. Hep kararsız kalıyorum. Birden fazla çıkış yolum oluyor ama ben hangisinden gitsem karar veremiyorum. Sonra ne oluyor? Kırmızı ışık yanıyor ve ben olduğum yerde kalıyorum. Oradan doğru zamanda gitme fırsatını kaçırıyorum. Kıpırdayamıyorum. Bir sonraki yeşil ışıkta gitmek için karar veriyorum ama bu sefer de doğru yolu seçemiyorum. Bir yoldan çıkıyorum ama o yol yanlış oluyor. Pişman oluyorum geciktiğim için. Neden zamanında gitmedim ki, diyorum ama bu sorunun cevabını bile bilemiyorum. Neyse, en azından bulunduğum yerden uzaklaşabildim, o da şimdilik bir başarı sayılır benim için.
İlerlediğim bu yanlış ve zor yolda giderken, doğru ve daha kolay bir yola çıkış yeri oluyor. Oraya sapıyorum, doğru olan yere. Doğru olan yolu da beğenemiyorum. Alışmışım bir kere zora, basiti kaldıramıyorum. Kolay olan daha zor geliyor. Böylece doğru olanı bırakıp yeniden yanlış yola giriyorum. Hiç yoktan yanlış olanda tutunabildiğim için şanslı sayıyorum kendimi. Mücadele ediyorum yanlışlara karşı. O kadar kirli ve zedelenmiş bir yol ki bu yanlış olan, ilerledikçe arkamda kalan yerleri temizliyorum, yeniden zift döküyorum, silindirle üstünden geçiyorum ve dümdüz yapıyorum o yolu.  Yol kenarlarına da çiçek tohumları dikiyorum. Zamanla büyüyeceklerini tahmin ediyorum.
Yanlış yolda ilerledikçe güzelleştiriyorum sanki geçtiğim yerleri. Yolun sonuna geldiğimde başka bir yanlış yola sapıyorum. Orayı da düzeltiyorum. Orası bitince bir başkasına, o da bitince başkasına. Neden bu kadar çok hatalı yol oluşmuş ki diye düşünüyorum. Bu yolları kim oluşturdu? Oluşturan kişi neden o yolları darmadağın edip gitti? Ne istedi ki acaba? Nasıl bir nefretle zarar verdi bu kadar? İşte bu hatalı yolların mimarının arkasından kalan harabeleri, ben düzeltmek için canımı dişime takıyorum. Başarıyorum ama, fark ediyorum. Evet düzeliyor. Aynadan arkama bakınca görüyorum düzelmiş güzel ve temiz halini. Artık kullanılabilir oluyor o yollar da. Üzerinden her türlü taşıt geçebilir yeniden. Fakat istiyorum ki her yolunu kaybeden bu yollardan geçmesin. Geçen taşıt sayısı sayılı olsun. Bu yollar keşfedilmesin. Bu düzeltilmiş yolları bozmak isteyen başka insanlar çıkmasın ortaya. Sadece özel kişiler kullanabilsin oraları. Evet evet, iyi bir fikir geldi aklıma. Tabela koyacağım yolların girişine, "sadece kendine güvenen, yarı yolda başka yola ayrılmak istemeyecekler girebilir" yazacağım.
Ne kadar da yanlışlarla doluymuş zihnim. Ne kadar da darmadağınmış yüreğimin yolları. Tek tek düzeltiyorum bu yanlışları. Aynı yanlışları tekrar yapmamak için karar kılıyorum kendi kendime. Olgunlaşıyor muyum ne? Büyüyorum sanırım. Yoksa tecrübeler mi bu hale getiriyor beni? Muhtemelen evet. 0-1 gerideyken skoru dengeliyorum ve ardından üstünlük getirecek golü atıyorum. 2-1 oldu. Maçın bitmesine az kaldı. Galibiyeti alacağım sanırım. Kontrollü oynuyorum. Oyunun hakimiyeti bende, zaman geçiriyorum sadece sürenin dolması için.
9 notes · View notes
zarifee · 4 years
Text
Günlerim evde nasıl geçiyor?
Çalışma masamı pencerenin kenarına aldım, sırtım duvara dönük, dışarıyı daha iyi görebiliyorum. Çok sevdim yeni yerimi, günün çoğu burada geçiyor. Sağ yanımda radyom var sıkılınca açıyorum. Akşam bazen masa lambamı kullanıyorum odada. Yine masamda kitap okuyorum. Bazı sevdiğim yerleri seslendirip kaydediyorum. Oyun da oynuyorum telefonumdan. Allahtan can bitince dolması için beklemek gereken bir oyun da sürekli elimde değil. Ama yine de instagram ve twitter arasında mekik dokuduğum oluyor. Henüz film izlemedim, dün bir laf arasında Topkapı Sarayı geçti, 3d gezmeye çalıştım çok ayrıntı olmasa da biraz baktım. Akşam uyurken Kültür Bakanlığı’nın yüklediği videolara baktım, Dede Korkut tiyatrosunu açtım çok beğendim. Bugün de Dede Korkut kitabı geldi, sipariş vermiştim. Çocuklarıma anlatmak istediğim hikayeler bunlar işte. İçimde bir yerde hep var bu istek. Çünkü bize ait, kahramanlıklarla dolu, nasihatler, derslerle dolu. Seviyorum.
Sabah geç uyanıyorum. Önceden de öyleydi pek fark yok yani. Sık sık bir şeyler yemeye, içmeye gayret ediyorum. Tez için odaklanamıyorum hala. İçimden de gelmiyor, canım istemiyor. Belki yarın başlarım. 
Evde bu şekilde geçiyor zamana. Kendimi oyalayabiliyorum yani. Hatta hala aklımda yapmadıklarım var, fıkıh derslerine de bakmak istiyordum daha fırsat olmadı. Şimdilik böyle... Duamız bu günleri çabucak, sağlıkla atlatıp yaza kalmadan güneşe yüzümüzü göstermek, yaşamanın kıymetini bilememişiz, büyük bir ders değil mi bu.
1 note · View note
yegopsykhe · 5 years
Text
kendimle didişip durmaktan çok sıkıldım.en ufak bir boşluğa düşsem ,en ufak bir sebepten kalbim kırılsa kendimi çok derin bir boşluğa çekiyorum.kimseyle konuşmuyorum parmaklarım sadece kendime yazmak için duruyorlar.dudaklarım sadece kendime konuşmak için hareket ediyor.ellerimle sadece kendi ellerimi didiyorum.ufacık odanın içinde kendi kendime çırpınıyorum. derdim kimseyle değil. kendimle. tahammül sınırlarımı aşıyorlar herkes yapıyor. ben de yapıyorum biliyorum. en iyisi uzak duralım. resmen insanların psikolojisiyle oynuyorum. üzgün de olamıyorum ki. pişman da olamıyorum. iyi mi uzak durun siz.
2 notes · View notes
Konuştum anasını satim.
Ben bu blogu O'na ait şeyleri paylaşmak için, O'nu bana hatırlatacak şeyleri paylaşmak için açmıştım. O'nun sayesinde tanıştım Nazım Hikmet ile. O'nun sayesinde anladım 'kimsenin hayat kadar acı vuramayacağını'. Ama olsun dedim. Ben tesadüflere inanmam. O'nun ile tanışmam tesadüf değildi. Ve olmayacaktı biliyordum. Bana ne kadar acı çektirdi, aldattı. Ama sevgi bu ya, ne yaparsa yapsın hep altındaki -aslında olmayan- iyilikleri görmeye çalıştım. Hatta ilk kavgamız da bu iyiliği bulamadığım için olmuştu. Bu ilişkide şımarık çocuk olan O'ydu, anne bendim sanki. Yaşadığı her şeyi kalbimde hissediyordum. O'nun canı yansa ben ölüyordum. O hastalansa ben yataklara düşüyordum. Belki sanaldık ama bu sevmem için engel değildi. Şu kalp sevicem derse önünde hiç bir şey duramıyormuş. Ne mantık, ne kilometreler. Üstadın da dediği gibi 'Görmeyince sezilmiyormuş' be Nazım. Ne kadar çabalasanda, ne kadar iyiyim desende. Ben seni hissediyordum çünkü seni istiyordum, seviyordum. Peki ya sen? İşte sanalın en kötü tarafı buydu. Ben ne kadar burda O'nun için çabalasam, O'nun için iyiyleşsin diye dua etsem de, sen orda "seni seviyorum" deyince bunu hissederek mi yazdın yoksa diğer kelimeler gibi anlamını bile bilmediğin, hissedemediğin şeklinde mi yazdın bilmiyordum, bilemiyordum. Ama inanmak istiyordum. Ne kadar bilsemde beni sevmediğini, ne kadar bilsemde senin beni asla sevemiyeceğini inanmak istiyordum. Hayal etmek istiyordum. Birlikte geleceğimizin olduğuna inanmak istiyordum. Ve inandım. Güvendim. Ailemle kavga ettim. Arkadaşlarımla geri dönülemez bir noktaya gittim. Ama hep içimde bir umut vardı. Sana dair, bize dair, Naİl'e dair. Ama o umudun da boşa olduğunu bildiğim halde besliyordum onu içimde. Bana sen'i hatırlatsın diye, bana anılarımızı hatırlatsın diye.
Bugün içimde felaket bir şey vardı. Sana dair, sana bir şey olduğuna dair. Tıpkı eski günlerdeki gibi, ne zaman endişelensem sana bir şey oluyordu anasını satim. O yüzden endişelenmekten korkuyordum. Canım yanıyordu. Canım bugünde çok yandı, ateşim yükseldi, iç titreme yaşadım, bayılma derecesine geldim ve sonunda anladım. Sana bir şey olmuştu. Bu olayların tek mantıklı açıklaması bu olabilirdi. Ve seni aradım anasını satim. Yine sözümü çiğnedim. Yine aradım. Ve duyduğum şeyle şok oldum. Bacak liflerini sikmişsin. Bravo! Sana o kadar diyordum kendine dikkat et, futbol hayatını bitirirsin diye. Ne oldu? Başarmışsın. Zaten telefonda da dedin 'Yok ya sanırsam devam etmicem' diye. Senin en büyük hayalindi be Beşiktaş'ta oynamak. Senin yaşama amacındı. Fakat konuşmayalı 7-8 ayda yokluğum hissedilmiş. (Bak işte yine yaptım. Yine altındaki -olmayan- iyi bir sebebi buldum. Ama biliyorum senin kızlarla hayatına devam ettiğini.) Arkadaşıma eskiden şey demiştin 'İ**'yı kaybetmek istemiyordum sevmesem bile ne bileyim ya bana güven veriyordu enerji veriyordu.' Çünkü sana anne şefkatla yaklaşıyordum, seni incitmekten korkuyordum. Diğer sevgililerin gibi götle, kaşla gelmiyordum. İşte benim de hatam buymuş be.
Şu konuşmaya dönecek olursak ben yine aynı hataya düştüm ve sana yine dedim yerinde kalkma, ilacını iç diye. O kadar çok burnunu çektin ki dayanamadım anasını satim. Git ilacını iç dedim. Onu der demez anladım zaten ben hâlâ seviyorum anasını satim. Hâlâ mal rolü oynuyorum. Ama ne yapayım? İçimden rol yapmak gelmiyor, içimden o*uspuluk yapmak gelmiyor, götümü başımı açmak gelmiyor, seni etkilemeyi istemek gelmiyor. İşte sırf bu yüzden de kaybediyorum. Ne yapayım?
Bugün konusurken eskileri hatırlaman o kadar gülümsetti ki beni. 3 yıl oldu demen. Yaptıklarını, yaptığımı , yaptıklarımızı hatırlaman. Ne bilim gülümsetti beni. Halbuki büyük bir hüsranla aramıştım seni. Kim olduğumu öğrenince Siktir git demeni bekleyerek. Ama sen tam zıttını yaptın be. Sana dedim hatta 'bana siktir git de' diye ' buna ihtiyacım var' diye. Ama sen yapmadın. Onun yerine 'büyüdük biz kendi kararlarımızı kendimiz verebiliriz' dedin. 'Akşam ararsan konuşuruz' dedin. Seni tam şuanda aramam lazım. Tam şuansa nefes aldığını duymam lazım. Tam şuanda burnunu çekmeni ve bir şeyler anlatmanı duymaya ihtiyacım var. Ama yapamıyorum. Çünkü korkuyorum. Evet morgdaki kız korkuyor. Sana terkrar bağlanmaktan korkuyorum. Seni tekrar sevdiğimi anlamaktan korkuyorum. Lütfen beni anla. Senden tek istediğim şayet senden önce ölürsem beni unutma, tamam mı? Adımı hatırla. Ama lütfen hissederek hatırla. Kesinlikle eskiden yaptığın gibi değil. Sanırsam daha yazamıyacağım. Beni unutma be Nazım. Buna ihtiyacım var.
1602' Naİl' 25 Aralık 2018 '21.08'
1 note · View note