Tumgik
#hayat mı bu sürdüğün
yakazakalb · 10 months
Text
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;
Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...
Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;
Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.
Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci? Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi? Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?
Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen! Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!
Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı alemde fikir çilesine eş?
Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor? Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!
.
5 notes · View notes
su-perisi · 11 days
Text
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;
Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...
Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;
Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.
Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?
Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?
Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?
Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!
Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!
Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı alemde fikir çilesine eş?
Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?
Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!
Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;
Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!
Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?
Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?
Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;
Belki de benliğinden kaçabilene hazır.
Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!
Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!
O visal, can sendeyken canını etmek feda;
Elveda toprak, güneş, anne ve yâr elveda!
Tumblr media
2 notes · View notes
Note
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!Azap var mı alemde fikir çilesine eş?Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;Belki de benliğinden kaçabilene hazır.Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!O visal, can sendeyken canını etmek feda;Elveda toprak, güneş, anne ve yâr elveda!🌙
Hayırlı Cumalar
7 notes · View notes
qnemoia · 2 years
Text
hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan ezberci /yoksa göz, görüyorsun sanmanın öksesi mi? /fezada dipsiz sükût, duyulmazın sesi mi? /Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!
4 notes · View notes
xemxwar · 1 year
Text
Beni zaman kuşatmış, mekan kelepçelemiş;
Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...
Perde perde veralar, ışık başka, nur başka;
Bir anlık visal başka, kesiksiz huzur başka.
Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?
Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?
Fezada dipsiz sükut, duyulmazın sesi mi?
Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!
Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!
Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı alemde fikir çilesine eş?
Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?
Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!
Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;
Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!
Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?
Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?
Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;
Belki de benliğinden kaçabilene hazır.
Hatıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!
Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!
O visal, can sendeyken canını etmek feda;
Elveda toprak, güneş, anne ve yâr elveda. #visal #şiir#helbest#necipfazılkısakürek
0 notes
sshadoo · 6 years
Text
EVE GİDEN YOLDA OLDÜN
bu bir trafik kazasıydı. dikkate değer pek bir şey yoktu -ölmüş olman haricinde-. geride eşini ve iki çocuğunu bıraktın. senin için acısız bir ölüm oldu. sağlık görevlileri ellerinden geleni yaptılar ama beyhude yoruldular. vücudunun her yeri öylesine parçalanmıştı ki, inan bana ölmüş olman çok daha iyi.
böylece benimle tanıştın.
“ne... ne oldu?” diye sordun. “neredeyim ben?”
“öldün” dedim, lafı dolandırmadan. kelimeleri evirip çevirmenin anlamı yoktu.
“yolda bir... bir kamyon vardı ve arabam savruluyordu...”
“aynen öyle” dedim.
“yani ben... öldüm mü?
“hı hı. ama kendini kötü hissetme. neticede herkes ölür” dedim.
etrafına bakındın. hiçliğin ortasındaydık. sadece sen, ve ben... “burası neresi?” diye sordun; “ahiret mi?"
“öyle bir şey işte” dedim.
“sen tanrı mısın?” diye sordun.
“evet” dedim, “ben tanrıyım”
“çocuklarım... eşim...” diye sayıkladın.
“onlara ne oldu?”
“onlar iyi mi?”
“işte görmek istediğim şey bu!” dedim. “henüz öldün ve tek endişen ailen. tuttum bu tavrını”
büyülenmiş gibi bana bakıyordun
sana göre pek de tanrıya benzemiyordum. sadece bir adamdım. ya da bir kadın. tam olarak seçemediğin bir otorite gibi. kadir-i mutlak bir tanrıdan ziyade ciddi bir edebiyat hocasına benziyordum.
“endişelenme” dedim, “ailen iyi olacak. çocukların seni her açıdan mükemmel biri olarak hatırlayacak. sana eleştirel gözle bakacak kadar büyümemişlerdi. eşinse epey ağlayacak. fakat içten içe rahatlayacak. dürüstlüğümü mazur gör ama evliliğin dağılmak üzereydi. eşinin bu rahatlama hissinden ötürü büyük bir suçluluk duyacağını da bil; kefaretini ödeyeceğini bilmek seni belki rahatlatır.”
“vay be... peki şimdi ne olacak? cennete mi gidiyorum cehenneme mi?”
“ikisi de değil” dedim, “reenkarne olacaksın”
“haaa, demek hindular haklıydı...”
“tüm dinler ve inançlar kendilerince haklıdır” dedim, “gel biraz yürüyelim”
boşluğun ortasında yürürken beni takip ettin. “nereye gidiyoruz?”
“belli bir yere değil” dedim, “sadece sohbet ederken yürümek hoş oluyor”
“öyleyse bunun amacı nedir” diye sordun, “yeniden yaşama döndüğümde bomboş bir zihnim olacak değil mi? bir bebek olacağım. tüm tecrübelerimin ve bir önceki hayatımda yaptığım hiçbir şeyin bir önemi kalmayacak”
“hiç de öyle değil!” dedim, “içinde geçmiş yaşamlarının tümüne ait bilgi birikimini ve tecrübeyi taşıyorsun. sadece şu an hatırlamıyorsun o kadar”
yürümeyi kestim ve omuzlarından tuttum. “ruhunun ne kadar muazzam, güzel ve muhteşem olduğunu hayal bile edemezsin. bir insan zihni senin esasında ne olduğuna dair çok az şey kavrayabilir. bir bardak suya parmağının ucunu dokundurarak sıcaklığını anlamak gibidir bu. kendine ait küçük bir parçayı hazneye daldırırsın ve geri çektiğinde ona ait tüm tecrübeyi artık edinmişsindir. son 48 yıldır bir insan bedeni içindeydin. bu yüzden kendine gelip engin bilincinin farkına varman biraz zaman alabilir. burada yeterince kalırsan her şeyi hatırlamaya başlarsın. fakat iki yaşam arasında böyle bir şey yapmanın anlamı yok.
“peki öyleyse kaç kez reenkarne oldum ben?”
“ohooo... çok kez. ve her birinde farklı hayatlar yaşadın” dedim. “mesela bundan sonraki yaşamında m.s. 540 yılında çinli bir köylü kızı olarak dünyaya geleceksin.”
“bir dakika, nasıl yani?” diye afalladın. “beni zamanda geri mi yollayacaksın?”
“eh, teknik olarak öyle denebilir sanırım. zaman, senin bildiğin anlamıyla, yalnızca hayat sürdüğün evren için geçerli. işler benim geldiğim yerde biraz daha farklı.”
“senin geldiğin yer mi!?
“elbette. ben de bir yerden geliyorum. farklı bir yerden. ve orada benim gibi başkaları da var. biliyorum, oranın neye benzediğini öğrenmek istiyorsun ama malesef bunu algılaman mümkün değil.
“hadi ya...” dedin biraz moralin bozulmuş halde, “ama bir dakika, farklı yerlerde ve zamanlar reenkarne oluyorsam, bir yerlerde kendi kendimle karşılaşmış olabilirim değil mi?”
“tabii ki. bu zaten sürekli oluyor. sadece kendi ömürlerinin farkında olan iki yaşamın karşılaşıyor ve ne olduğunu asla anlamıyor.”
“öyleyse tüm bunların anlamı ne?”
“ciddi misin?” diye sordum, “ciddi misin yani bana hayatın anlamını mı soruyorsun? sence de biraz klasik kaçmadı mı bu?”
“eh evet ama makul bir soru bence” diye direttin.
gözlerinin içine baktım ve dedim ki: “hayatın anlamı, tüm bu evreni yaratmamın amacı, senin olgunlaşmandır.”
“insanlıktan mı bahsediyorsun? insanoğlunun olgunlaşmasını mı istiyorsun?”
“hayır, sadece sen. bu evreni sadece senin için yarattım. her yeni hayatınla birlikte büyüyor ve olgunlaşıyorsun, ve böylece daha da muazzam bir idrak sahibi oluyorsun.”
“sadece ben mi? peki ya diğer insanlar?
“diğer insanlar diye bir şey yok. bu evrende yalnızca sen ve ben varız”
boş boş baktın yüzüme. “ama dünyadaki o kadar insan...”
“hepsi sensin. senin farklı hayatların.”
“bir saniye... ben... herkes miyim?”
tebrik edercesine sırtına vurdum ve “nihayet anlamaya başladın işte” dedim.
“ben yaşamış tüm insanlar mıyım?”
2 notes · View notes
ikikerei-blog · 7 years
Text
bunu unutma
Uzun bi yola çıkmak için çantanı hazırla. Yiyeceklerini eksik etmemelisin, giyeceklerini, üstün asla kirli olmasın. Ve yol ne kadar uzun olursa olsun güzel kokular al yanına, seni sevecek bir kadın bulacaksındır, kokunu sevecek. Seni hep sevecek. Sakın yorulma, yorarlar illa ki, yorarsın belki de o yorar, sakın yorulma sevgilim. Ben uzun yola çıktığım çantamdan ve senden güç alırım. Ben senden hep güç alırım. Yere göğe sığdıramam kadınım seni ama uzun yola çıktığım çantam kadarsın. Ben ölmek isterim kadınım, uzun yola çıktığım çantamla. Seninle isterim. Ben bu kahpe dünyada güzel olabilecek ne varsa hepsini isterim. Sen çok güzel bir kadınsın. Acıktığımda bulduğum yemek kadarsın. Susadığımda bulduğum su, sensin. Kalbimi sığdırırım çantama kadın, elinde tut yol boyunca. İster sık canını çıkart, ister bir çocuk sevdasıyla sımsıkı tut. Benim canımı çıkartma. Belki yumruğumuz kadardır ama sana bakınca koca bir dağ, upuzun bir nehirdir. Sen benim upuzun nehirimsin. İçtiğim biramın yanındaki tuzlu cipssin. Sensiz ne biranın tadı olur, sensiz ne cipsin tadı olur. Sensiz kalbimin bile tadı yok.
Yeni şeylere oturup kafa patlatmayalı uzun zaman oldu. Belki de sessizliği arıyorumdur. Sessizlik sensin. Dizüstü bilgisayarımın yanında duran yarım birasın. Kafamın hafif vurgunluğusun. Kalbimin vurgunluğusun. Saatin tik takısın. Zamanı eline bıraktım, zamanda sensin. Boş evimin şenisin sen. Elektriğim yoksa, mumumsun. Sana romantik bir ortam hazırlamalı mıyım? Sana güzel bir hayat sunmalı mıyım? Bu soruları bana sordurtan kadınsın. Saçını oksijen bellememden bilmelisin. Sana bakışlarımdan bilmelisin. Öpüşlerimden, dokunmalarımdan. Küçük ellerini sıkıca tutmalarımdan. Beni bil. Beni bilmelisin. Beni bilirsen, kendini bulursun. Sen bende gizlisin, kendini bil. Yorulduğumda çantana al beni, sen yürü birazda. Uykun gelirse, al yanına beni. Tulumunum ben senin. Sert yastığınım, yükseğim. Ama tam karşındayım. Aynaya bak, sen yoksun artık. İnan bana. Mimiğinim senin, dokunduğun yanağınım, sürdüğün rujum artık. Bunu unutma. Aynaya bakmaya ihtiyaç duyma, beni unutma. Hiç mi yakışmaz gayrılık bize, hiç mi elimin boş kalmasına alışamam. Hiç mi aynaya bakamazsın? Sahi aynaya bakmadan durabilir misin sen? Beni unutma. Aynaya bak, o benim. Kendini kandırma. Dokun elime. Vücut sıcaklığınım senin. Bilmiyor musun bunu? Unuttun mu yoksa, unutma.
Biramdan yudumlamam gerekiyor. Yalan söyledim, içmemem gerekiyordu. İçme dedin, bunu unuttum. Belki de unutmak istedim. Belki de bira içmeden yazı yazamıyorumdur. Hayır, kendimi kandırıyorum. Seni unutmamak için kendimi kandırdım. Aynaya bakıyorum, gözlerinde yaş mı var senin? Benim gözlerim doluydu, ondan soruyorum. Şuan dinlediğim manuş şarkısısın sen, manuş’u ne kadar sevdiğimi bilirsin. Seni ne kadar sevdiğimi de bil. Ve bunu unutma.
3 notes · View notes
rasitokumus96 · 4 years
Text
Hayatımda üzülmeni istemediğim ailemle beraber sensin ama yaşadığın ilk sıkıntıda aklına gelirsem ona çok haksızlık ettim demeni çok isterim. Herşeyi herkesi, bana sırtını dönüp gitmeni bir kez olsun yüzüme karşı konuşmamanı ve bana yaptığın tüm haksızlıkları ömrün boyunca unutma isterim. Hayat sana bir şekilde beni hatırlatmasını isterim. Ve benim herşeye rağmen sana karşı hala senin gibi bakamayışımın da bedelini öde isterim. Sadece kendini düşünürek kararlar verip bunlarını bedelini en ağır şekilde bana ödetmeni ömrüm boyunca unutmayacağım. Kendi bahanelerine sığınıp karşındakini en ufak şekilde dinlemeyerek çekip gitmenin hesabını Allah sorsun sana. Böyle ağır bir acını altında beni bırakmanın, tek başıma mücadele edip hiç bir şekilde yanımda olmamanın bedelini öde isterim. Bir hayatı iki kişilik yaşamanın sözünü verip hiç bir şey olmamış gibi tüm yaşanmışlıklara saygısızca, vefasızca dönüp bile bakmaman ne acı.. Hayata olan güvenimi yerle bir edip sadece kendini düşünürek bencilce davranışlarının karşılığını hiç almayacağını mı sanıyorsun. Allah yarına koyar,yanına koymaz hiç kimsenin.. Ağlamanın da yan yana olmasının değerini bilenlerdenimdir ben ama sen hiç bir zaman bu duyguyu bilmeyeceksin. Sefasını sürdüğün sevginin cefasını çekmeyi bilmiyorsun. Ağlamanın da yan yana daha değerli olduğunu anlamayacaksın. Allah seni senin gibilerle sınasın..
0 notes
nihatlive · 6 years
Photo
Tumblr media
⚓ Öldükten sonra Tanrı ile karşılaşan birinin hayatın anlamını idrak ettiği enfes bir hikaye; Yumurta evine giden yolda öldün bu bir trafik kazasıydı. dikkate değer pek bir şey yoktu -ölmüş olman haricinde-. geride eşini ve iki çocuğunu bıraktın. senin için acısız bir ölüm oldu. sağlık görevlileri ellerinden geleni yaptılar ama beyhude yoruldular. vücudunun her yeri öylesine parçalanmıştı ki, inan bana ölmüş olman çok daha iyi. böylece benimle tanıştın. “ne… ne oldu?” diye sordun. “neredeyim ben?” “öldün” dedim, lafı dolandırmadan. kelimeleri evirip çevirmenin anlamı yoktu. “yolda bir… bir kamyon vardı ve arabam savruluyordu…” “aynen öyle” dedim. “yani ben… öldüm mü? “hı hı. ama kendini kötü hissetme. neticede herkes ölür” dedim. etrafına bakındın. hiçliğin ortasındaydık. sadece sen, ve ben… “burası neresi?” diye sordun; “ahiret mi?” “öyle bir şey işte” dedim. “sen tanrı mısın?” diye sordun. “evet” dedim, “ben tanrıyım” “çocuklarım… eşim…” diye sayıkladın. “onlara ne oldu?” “onlar iyi mi?” “işte görmek istediğim şey bu!” dedim. “henüz öldün ve tek endişen ailen. tuttum bu tavrını” büyülenmiş gibi bana bakıyordun sana göre pek de tanrıya benzemiyordum. sadece bir adamdım. ya da bir kadın. tam olarak seçemediğin bir otorite gibi. kadir-i mutlak bir tanrıdan ziyade ciddi bir edebiyat hocasına benziyordum. “endişelenme” dedim, “ailen iyi olacak. çocukların seni her açıdan mükemmel biri olarak hatırlayacak. sana eleştirel gözle bakacak kadar büyümemişlerdi. eşinse epey ağlayacak. fakat içten içe rahatlayacak. dürüstlüğümü mazur gör ama evliliğin dağılmak üzereydi. eşinin bu rahatlama hissinden ötürü büyük bir suçluluk duyacağını da bil; kefaretini ödeyeceğini bilmek seni belki rahatlatır.” “vay be… peki şimdi ne olacak? cennete mi gidiyorum cehenneme mi?” “ikisi de değil” dedim, “reenkarne olacaksın” “haaa, demek hindular haklıydı…” “tüm dinler ve inançlar kendilerince haklıdır” dedim, “gel biraz yürüyelim” boşluğun ortasında yürürken beni takip ettin. “nereye gidiyoruz?” “belli bir yere değil” dedim, “sadece sohbet ederken yürümek hoş oluyor” “öyleyse bunun amacı nedir” diye sordun, “yeniden yaşama döndüğümde bomboş bir zihnim olacak değil mi? bir bebek olacağım. tüm tecrübelerimin ve bir önceki hayatımda yaptığım hiçbir şeyin bir önemi kalmayacak” “hiç de öyle değil!” dedim, “içinde geçmiş yaşamlarının tümüne ait bilgi birikimini ve tecrübeyi taşıyorsun. sadece şu an hatırlamıyorsun o kadar” yürümeyi kestim ve omuzlarından tuttum. “ruhunun ne kadar muazzam, güzel ve muhteşem olduğunu hayal bile edemezsin. bir insan zihni senin esasında ne olduğuna dair çok az şey kavrayabilir. bir bardak suya parmağının ucunu dokundurarak sıcaklığını anlamak gibidir bu. kendine ait küçük bir parçayı hazneye daldırırsın ve geri çektiğinde ona ait tüm tecrübeyi artık edinmişsindir. son 48 yıldır bir insan bedeni içindeydin. bu yüzden kendine gelip engin bilincinin farkına varman biraz zaman alabilir. burada yeterince kalırsan her şeyi hatırlamaya başlarsın. fakat iki yaşam arasında böyle bir şey yapmanın anlamı yok. “peki öyleyse kaç kez reenkarne oldum ben?” “ohooo… çok kez. ve her birinde farklı hayatlar yaşadın” dedim. “mesela bundan sonraki yaşamında m.s. 540 yılında çinli bir köylü kızı olarak dünyaya geleceksin.” “bir dakika, nasıl yani?” diye afalladın. “beni zamanda geri mi yollayacaksın?” “eh, teknik olarak öyle denebilir sanırım. zaman, senin bildiğin anlamıyla, yalnızca hayat sürdüğün evren için geçerli. işler benim geldiğim yerde biraz daha farklı.” “senin geldiğin yer mi!? “elbette. ben de bir yerden geliyorum. farklı bir yerden. ve orada benim gibi başkaları da var. biliyorum, oranın neye benzediğini öğrenmek istiyorsun ama malesef bunu algılaman mümkün değil. “hadi ya…” dedin biraz moralin bozulmuş halde, “ama bir dakika, farklı yerlerde ve zamanlar reenkarne oluyorsam, bir yerlerde kendi kendimle karşılaşmış olabilirim değil mi?” “tabii ki. bu zaten sürekli oluyor. sadece kendi ömürlerinin farkında olan iki yaşamın karşılaşıyor ve ne olduğunu asla anlamıyor.” “öyleyse tüm bunların anlamı ne?” “ciddi misin?” diye sordum, “ciddi misin yani bana hayatın anlamını mı soruyorsun? sence de biraz klasik kaçmadı mı bu?” “eh evet ama makul bir soru bence” diye direttin. gözlerinin içine baktım ve dedim ki: “hayatın anlamı, tüm bu evreni yaratmamın amacı, senin olgunlaşmandır.” “insanlıktan mı bahsediyorsun? insanoğlunun olgunlaşmasını mı istiyorsun?” “hayır, sadece sen. bu evreni sadece senin için yarattım. her yeni hayatınla birlikte büyüyor ve olgunlaşıyorsun, ve böylece daha da muazzam bir idrak sahibi oluyorsun.” “sadece ben mi? peki ya diğer insanlar? “diğer insanlar diye bir şey yok. bu evrende yalnızca sen ve ben varız” boş boş baktın yüzüme. “ama dünyadaki o kadar insan…” “hepsi sensin. senin farklı hayatların.” “bir saniye… ben… herkes miyim?” tebrik edercesine sırtına vurdum ve “nihayet anlamaya başladın işte” dedim. “ben yaşamış tüm insanlar mıyım?” “veya yaşayacak olan tüm insanlar, evet.” “cengiz han mıyım? “aynı zamanda madonna’sın” diye ekledim. “adolf hitler miyim?” “ve onun öldürdüğü milyonlarsın.” “peygamber miyim?” “ve ona inanan herkes…” sustun kaldın. “her cinayetinde, kendini öldürüyordun. yaptığın her iyiliği kendine yaptın. insanların yaşadığı ya da yaşayacağı tüm mutlu veya hüzünlü an, sadece senin hatırandır.” uzun bir süre düşündün… “neden?” diye sordun. “neden yapıyorsun tüm bunları?” “çünkü sen de bir gün benim gibi olacaksın. çünkü sen busun. benim türümdensin. benim çocuğumsun.” “yok artık!!” dedin kuşkuyla. “benim de bir tanrı olduğumu mu söylüyorsun!?” “hayır. henüz değil. sen bir fetüssün. halen büyüyorsun. tüm zamanlardan geçip tüm insanların hayatını yaşadığında, doğmana yetecek kadar büyümüş olacaksın.” “yani tüm evren…” dedin, “hepsi sadece…” “bir yumurta” diye tamamladım cümleni. “artık bir başka hayata gitmenin vakti geldi” dedim. ve gönderdim seni. kaynak: https://seyler.eksisozluk.com/oldukten-sonra-tanri-ile-karsilasan-birinin-hayatin-anlamini-idrak-ettigi-enfes-hikaye-yumurta
0 notes