Bir vicdan soluğu
20/07/2018
EGÎD EREN/STUTTGART
Şarkı söyleyerek anlatmak istiyorum, yoruldum. Konuşmakla bir yere varılamadığını çok erken anladım. Bu yüzden beni hissetsinler, ta kalplerinin, benliklerinin, ruhlarının derinliklerinde… Belki bir gün aynı dili konuşuruz… Şarkılar belki birgün dünyayı barışa sevgiye doğru yönlendirir…
Ben mazlum tarafımı sahiplenmeye karar verdim. Zor iş biliyorum ama asla gocunmuyor, yakınmıyorum. Türk, Kürt karışık olduğumuzu biliyorum! Belki de Ermeni ya da Rum? Hangisi olursa olsun ben mazlum olan, ezilen tarafı seçtim. Yeter artık bizi ezdikleri…
Dersimli sanatçı Devrim Kavalli, müziği için “Vicdanımın sesi, insan olabilme ümidim” sözleriyle Kalan Müzik’ten çıkan ‘Dal Dala’ albümüyle tanımını yapıyor. “Acısını duyduğum mazlumun feryadını şarkı söyleyerek anlatıyorum” diyor ve sözün bittiği yerde müziğin başlaması gerektiğini dile getiriyor.
Tarihi yapıları, ünlü üzüm bağları ve eşsiz manzaralarıyla Heilbronn kent merkezindeyiz… Dersimli sanatçı Devrim Kavalli ile birlikte ataları soykırımından kurtulan bir aileye ait cafeye doğru yol alıyoruz. Bir zamanlar görkemli bir sinagogun bulunduğu merkezdeki anıtın önünden soykırım kurbanları Yahudileri, Rumları, Ermenileri anarak geçip cafeye gidiyoruz.
Diasporada yaşayan üçüncü kuşak Ermenilere ait cafede bizi Seta Mayrik, Sarkis Dayday, kızları ve cafenin sahibi Armine sıcak bir ilgiyle karşılıyor bizi. Ve söyleşiye başlıyoruz.
“Ne öğrenmek istiyorsan sor” diyor Devrim ilk elden. “Seni tanımak ve Dal Dala albümü üzerine konuşmak istiyoruz” diyorum. Almanya’da doğup büyümüş bir Dersimli Alevi Kürt Devrim Kavalli. Babası 1965-70 döneminde Malatya’nın Ören kasabasından Almanya’ya işçi olarak gelmiş. Kavalli ailesi Ağuçan Ocağı’ndan. “Dedelerimize zehir işlemezmiş, onun için ocağın ismi Ağuiçen” diyor.
Çok geniş dedelik ve talip kitlesine sahip olan Ağuçan Ocağı, ocaklar hiyerarşisinde mürşit ocağı olarak biliniyor. Erzingan, Dersim, Erzirom, Meletî, Sêvas, Amasya, Gümüşhane, Çorum, Adıyaman ve Elezîz gibi şehirlerde bu ocaktan gelen dedeler var. Kavalli’nin annesi ise Sêvas Divriği’den ve Alevi Türk. “Annem ne kadar Türk ise o kadar da Ermeni veya Rum da olabilir” diyor ve devam ediyor: “Annem ve babam Kürtçe konuşamadığı için biz Türkçe öğrendik. Horasan‘dan gelen Kürtler olarak tabir ediliyoruz. Kimlik benim için önemli değil ama, kimliklerin yok edildiği bizimki gibi ülkelerde baskı altındaki kimliklere sahip çıkmak, onları korumak gerek. Mazlumların yanında olduğunu iddia edenler için bu vazgeçilmez bir görevdir. Bu yüzden özellikle Kürt veya Ermeni, Rum, Süryani olmak önem kazanıyor…”
Söylediklerin aynı zamanda ait olduğun toprakların felsefesi değil mi?
Evet aynen öyle, karma bir toprak ve çok güzel. Hepimiz o toprakların birer çiçeğiyiz, rengiyiz. Ancak karanlık zihniyet, Ermenileri, Süryanileri ve daha birçoklarını yurdundan etti. Başarılı bir Osmanlı-Türk politikasıydı bu. Buna aldananlar şimdi ahını, ceremesini çekiyor. Bense mazlum tarafımı sahiplenmeye karar verdim. Mazlumları sahiplenmeyi seçtim. Zor iş biliyorum ama asla gocunmuyor, yakınmıyorum. Türk, Kürt karışık olduğumuzu biliyorum! Belki de Ermeni ya da Rum? Hangisi olursa olsun ben mazlum olan, ezilen tarafı seçtim. Yeter artık bizi ezdikleri… Kürtler kendi aralarında da bazı problemleri aşmalı. Ve hangi adımı atarsak atalım, ırkçılık ve milliyetçilik olmamalı. Yıllarca en büyük milliyetçilik zehri olan Kemalizmi içirdiler bize. Tek dil, tek millet masalı!
İsminiz Devrim, kim verdi bu ismi?
Babam vermiş. Devrim ismi toplumda kimine sevda, kimine ise tokat gibi geliyor. Ezilen insanlara ise merhem gibi geliyor. Ben ismimi seviyorum ve ismime layık olarak yaşamaya çalışıyorum…
Müzikle ilişkiniz nasıl başladı, neden müziği tercih ettiniz bu konuda bir eğitim aldınız mı?
Tüm ailemde bir müzik sevdası vardı. Annem çok güzel türküler söyler. Amcam çok iyi bağlama çalar. Ustadır. Ailemin iki tarafı da müzikle dolu dolu ilgilenir. Aleviyiz… Alevi dediğin zaman müzik, saz, aşık, divan kültürü, dedelerimizden kalan deyişler gelir akla… Bunları okuyarak nesilden nesile miras ediniyor, aktarıyoruz. Her ne kadar ülkemizden kopup gelmişsek bile onları unutmamaya çalışıyoruz. Çocuklarımıza aktarmaya çalışıyoruz. Kültürümüzü sazımız ve müziğimizle yaşatacağız… Benim devrim yapma seçimim müzik. Müzikle devrim yapmak, insanlara dokunabilmek istiyorum.
İlk etkisinde kaldığım şarkılardan biri Dimilkî/Kirmanckî söylenen ‘Venge Yeno’ (Ses geliyor) ezgisiydi:
Venge yeno venge yeno
Koo serde venge yeno
Urze şîme hevalê mi
Koo serde venge yeno
Dayê dayê dayê dayê
Felek de maro nêzon cayê
Hardê Dersim hardê mao
Dismêy amo nêzon caye
Bra bra bra bra
Bra gonya mi de tora
Koo serde venge yeno
Urze şîmê koo sera.
Bu ezgi bir gerillanın düşünü anlatıyor;
“Bir ses geliyor, bir ses geliyor
dağların başından bir ses geliyor
Kalk gidelim yoldaşım
Dağların başından bir ses geliyor
Anam anam
Felek vurmuş bize
bilmem neden
Dersim yurdu bizim yurdumuz
Düşman gelmiş
bilmem neden…”
Dili sıfırdan öğrenip o dilde şarkı söylemek de Devrim olmalı?
Ben sadece öğrenmiyorum, çocuklarıma da türkü söyleyerek öğretmeye çalışıyorum. Bir dili en güzel şarkıyla öğrenebiliyorsun. Ermenice’yi de biraz böyle öğrendim. Dil unutulunca kültür de unutuluyor. O yüzden ne Dimilkî, ne Kurmancî, ne Ermenice, Rumca, Süryanice asla unutulmamalı, yeni nesillere taşınmalı.
Galiba Ermenice’yi Kürtçe’den dahi iyi söylüyorsunuz?
20 yıldır Ermeni şarkıları ve kültürü üzerine emek veriyorum. Yaşanmışlıkları dinliyorum. Kendimi Ermeni eserleriyle eğitmiş oldum ve içimdeki acıları, öfkeyi böyle yendim. İnsanlar gitti ama ne hikmetse kırıntısı bile isteyene derya! Düşünsenize; 5 ya da 10 yılda Kürtçe şarkılar üzerinde çalışsam bu dili sonradan öğrendiğimi anlamayacaksınız.
Herhangi bir müzik eğitimi aldınız mı?
Eğitim almadım. Benim öyle bir şansım olmadı. Aslında çocukluk hayalimdi müzik yapmak. Okulda eğitim almak, nota öğrenmek, piyano çalmak. Ailem bu konuda biraz tedirgindi. Zaten yabancı bir ülkedesin. ‘Müzik okuyup da ne yapacaksın. Ekmek parası kazanmalısın’ düşüncesine sahiplerdi. Türkiye’de Alevi Kürt olduğumuz için ezildik. Almanya’ya geldik. Çocuklarının kendileri gibi ezilmesini, sorun yaşamasını istemiyor haliyle aile. Ama şu öğüdü hiçbir zaman eksik etmediler: ‘Geleneğimiz, kültürümüz içerisinde hep mazlumun yanında olacaksın!’ Dil, din fark etmeksizin bunu yapmamızı öğreti ailem. Aslında bu biraz travmatik bir olay. Kültürün icabı, çocuğuna sosyal olmasını öğretiyorsun. Doğrunun hakikatın yanında olmasını istiyorsun. Diğer taraftan da ama sus, başına bir şey gelmesin diyorsun.
Bundan daha travmatik zıt bir şey var mı?
Çocuğu frenliyor, frenlerken de o korkaklık ve eziklik ortaya çıkıyor. Ezik bir toplum yetişiyor, kabuslarla, korkularla, tedirgin. Kendi doğrularımız dediğimiz şey; insanlığa dair olan, genelde kabul görülenlerdir. Egemenlere karşı ışık olmaktır. Senin bu doğruların, kültürün, geleneğin yok olduğunda sen de o iktidarın bir parçası olursun. Onlar gibi karanlıkta kaybolur gidersin. Kürtlerin yaşadığı budur. Tüm azınlıkların yaşadığı budur. Bu arada azınlık kelimesinden hiç hoşlanmıyorum!
Sizin için sanatın kadın açısından anlamı nedir?
Halen kadınlığımızın farkında değiliz. 30 yaşından sonra kadın olmanın ne demek olduğunu öğrendim. Erkek olmak bir nevi düzenden dolayı daha kolay. İnsan yaş aldıkça ne istemediğinin farkına varıyor. Mesela anne olmak ve iyi bir insan olmak çok zor değil. Kadın olmak da aslında çok zor değil. Biraz da kendi bakış açına bağlı. Bir kadın oturup dizinin dibinde uyuşmak istiyorsa, bu onun seçimidir. Bunu bana sorarsan asla derim. Ben müzisyen olup dünyayı gezmek isterim. Her gittiğim yerde insanların yüreğine dokunabilmek ve kültürümü onlara verebilmek, paylaşmak isterim. Söz bu aşamada evlilik kurumuna geliyor. Kişisel fikrim evlilik kurumu, bana biraz saçma geliyor. Ayrılık oranına, kadın cinayetlerine bakınca da bu böyle maalesef.
Dal Dala albümünde seslendirdiğiniz ezgiler derin ve hüzün dolu. Bu tür ezgileri seslendirmek bir tercih mi?
Bu topraklar soykırım meseleleriyle yüzleşmezse, böyle ahı kalacak gidenlerin ve ardılların da ahı kalacak. Soykırım devam ediyor hala. Bu albümde hareketli parçaların yeri olmadığını düşünüyordum. Önümüzdeki albümlerin formatı biraz daha farklı olacak. Ama bu albüm benim vicdanımın, yüreğimin albümüydü. Bu arada albümde yanımda bulunan arkadaşlarıma yürekten müteşekkirim.
Neden bir kaç dilde müzik yapıyorsunuz?
Coğrafyamızda yaşayan değişik kültürleri anlatmak istiyorum ve insanlara anlatarak, taşımak, paylaşmak istiyorum. Geride kalanların acılarını, sevgi, saygıyı müzik diliyle yapıyorum, bazen halay ve horonlarda dahil bir köprü oluşturuyorum.
Acıyı halaylarla ifade etmek nasıl bir duygu?
Biraz önce eziklikten bahsettim ya; biz Kürtler acılarını yaşarken bile halay çekebiliyoruz. Ahlı topraklar, acılarını yaşarken bile gülümsüyorlar. Hayata, sisteme inat, gözlerimize kan damlaları dökülse bile yine güleceğiz. Ayakta kalabilmenin tek gücü bu olduğuna inanıyorum. Kürt olduğumuzdan dolayı ezilmişlik olabilir!! Biz kültürümüzle dilimizle var olabilmek istiyorsak, bu sindirilmişliğe yenilmememiz gerekiyor. Asıl, unutmak konuşmamak, bizi öldürür.
Dal Dala albümünün üzerinden 3 yıl geçmiş. Yeni bir albüm hazırlığı var mı?
Dal Dala albümü 1915’den 2015’e Ermeni soykırımının 100’cu yılı içindi. Gidenlerin anısınaydı ve birçok misyonu vardı albümün. Albümde; Ermeni, Rum, Kurmancî ve Kirmancikî dilleri seçmemin sebebi, bizi anlayan birçok insan var. Acılarımız ortak. Türkiye’de bu dilleri ve meseleyi bilmeyen insanlara da, ‘bakın bunlar da var, şuan azınlıkta olan kadim halklar, halen var’ demek istiyordum ve bilgilenmeleri için geçmişlerini sorgulamalarını… Bir anlamda sisteme kar��ı da protest bir haykırıştı. Geride kalan insanlara biraz umut vermekti.
Yeni albüm biraz zaman alabilir. Yani demlene demlene olacak. Ve yine sosyal içerikli motiflerle olacak, ancak ritim ve kullanılacak müzik aletleri farklı. Ben çalışmalarımı satmak için üretmiyorum. Yani albümü ticari amaçlı değil de, acılara merhem amaçlı yapıyorum, içimden öyle geliyor… Dal Dala albümüyle ilgili olarak ciddi geri dönüşler aldım.
Alman Yahudilerin dilinden, Süryanice, Afrikalı Namibya Herero ve geleneksel Almanca ile haraketli parçalar olacak. Ayrıca Kürtçe, Türkçe, Ermenice ve Pontus Rumca da olacak.
Ermeni soykırımı konusunda sanatçılar yeterince duyarlı mı?
Hrant Dink’ten sonra birçok tabu yıkıldı. Birçok sanatçı Ermeni soykırımı için elini vicdanına koyarak‚ ‘artık yeter’ dedi. Bu yüzden oğlumun ismi Miran Hrant. Hrant’ın naaşının peşinden yürürken, gökyüzüne baktım ve derin bir ah çektim ve ‘yeter artık’, bir oğlum olursa ismini Hrant koyacağım dedim. Karanlığın içinde ışık olacak, umut olacak, karanlığa isyan, inat devam edeceğiz.
“Şarkı söyleyerek anlatmak istiyorum, yoruldum. Konuşmakla bir yere varılamadığını çok erken anladım. Bu yüzden beni hissetsinler, ta kalplerinin, benliklerinin, ruhlarının derinliklerinde… Belki bir gün aynı dili konuşuruz… Şarkılar belki birgün dünyayı barışa sevgiye doğru yönlendirir…”
ALBÜME EMEĞİ GEÇENLER:
Sanat Yönetmeni: Sezar Avedikyan,
Yönetmen, Duduk, bas duduk:
Özcan Gül,
Klasik/ Akustik Gitar, Kopuz:
Emre Ay,
Kaval: Serkan Yıldırım,
Klasik Kemençe, Tambur:
Adem Tosunoğlu,
Karadeniz Kemençe: Selim Bölükbaşı,
Bendir, Asma Davul: Ersin Killik,
Perküsyon: Yaşar Erdoğan,
Akustik, Elektro Bas Gitar:
Onur Kemer,
Divan Sazı, Çöğür, Şelpe, Tar:
Okan Pehlivan,
Klarnet: Caner Malkoç,
Mastering: Cem Büyükuzun,
Kayıt Mix: Ozan Sarısaltıkoğlu,
Yapım Z /KALAN, Yapımcı:
Nilüfer Saltık ve Hasan Saltık.
8 notes
·
View notes