Tumgik
#mimarî
ottoman-empire · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Bugün Türkiye’deki mimarî çevremiz, insanlık tarihinde benzeri olmayan, kültürel bir kirlilik içindedir.
Turgut Cansever | Kubbeyi Yere Koymamak
34 notes · View notes
eliflamrahu · 11 months
Text
AHMET HAŞİM BAŞPARMAK MAKALESİ
İnsanın en asil uzvu hangisidir? diye sorsalar hepimizin vereceği cevap budur: Dimağ! Hâlbuki dimağdan daha yüksek ve hattâ insanı diğer yaratıklardan ayıran ve onu bütün hayvanlara nazaran üstün bir mevkie çıkaran dimağ değil, sadece elinin başparmağı imiş. Başparmağın diğer parmaklarla birleşip iş görebilecek bir vaziyette olmasıdır ki in­sana unsurlar üzerinde üstünlük imkânını veriyor. Bunu söyleyen tabiat tarihi ilmidir.
Gerçekten birçok hayvanların parmakları yoktur, parmakları teşek­kül etmiş olanlarda ise başparmak, insanda olduğu gibi elin diğer par­maklarıyla uyuşamadığından faydalı bir iş görecek vaziyette değildir.
İlk insan, zekâsıyla değil, sırf elinin biçimi sayesinde taştan bir balta yapmağa muvaffak olarak ağaç dallarını kesmiş ve mağara dışın­da, güneş ve gökyüzü altında, ilk mimarî eseri yaratabilmiştir. 
8 notes · View notes
hetesiya · 7 months
Text
Neden HDP, istediği herkes için rahatlıkla esnettiği "2 dönem" kuralını Garo Paylan için de esnetmeli; hatta kendisini, "pozitif ayrımcılık yaparak" koşulsuz aday gösterilmeliydi biliyor musunuz?
Çünkü bu ülkede, hangi taşı kaldırsak altında Ermeniler vardır ve herkes onlara borçludur!
Ama biz 80 milyonun içine 60 bin Ermeni’yi; 61 Kürt ve Türk vekilin arasına, 1 Ermeni vekili sığdıramayız; sonra da hiç yüzümüz kızarmadan, halkların demokrasisinden ve eşitliğinden bahsederiz.
O halde bir daha:
HANGİ TAŞI KALDIRSAK ALTINDA ERMENİLER
Onlar 1897'den başlayarak sistematik olarak katledilip, 24 Nisan 1915'te startı verilen bir soykırımla neredeyse yok edildiler; ama hangi taşı kaldırsak, hangi taşa baksak, hangi taşa hayran kalsak altında, üstünde, önünde, arkasında Ermeniler vardır bu coğrafyada...
Ülkenin Doğu’sundan Batı’sına bütün bölgelerinde gördüğümüz, hepsi birer mimarî şaheseri olan yapılardan; “Keşke burada yaşasaydık,” diye iç geçirdiğimiz güzeller güzeli evlere kadar bütün estetik harikası binaların asıl sahipleri, mimarları, taş ustaları Ermeniler'dir.
Büyülü Eski Mardin camileri, kiliseleri, konakları, çarşıları, abbara denilen sihirli sokakları, göz kamaştırıcı telkârileri…
Diyarbakır Sur’un hanları; havuzlu, avlulu rüya gibi taş evleri…
Ülkenin dört bir yanında resmî daire ve okul olarak kullanılan muhteşem tarihî binalar…
Şarkılar, müzikler, danslar, yemekler, mezeler, incelikler…
Nalbantlar, müzisyenler, aşçılar, terziler, doktorlar, kuyumcular, demirciler, kunduracılar…
Bu ülkede tekniğe, sanata, mimariye, zanaata, estetiğe, el emeği göz nuruna dair ne varsa, çoğu Ermeniler’in elinden çıkmadır.
Bu ülkeye zenginlik ve değer katan zekî, donanımlı, çalışkan, yaratıcı insanların çoğu Ermeni'dir… Mimar Sinan dahil…
Evet, bu ülkede güzel olan, medenî olan, nazik olan her taşın altında Ermeniler'in ruhu vardır; ama kendileri yoktur.
Çünkü Türkiye’deki Ermeni nüfusu Osmanlı Devleti’nin 1914 yılındaki istatistiklerine göre takriben 1.5 milyon iken, 1927 yılında -yani sadece 13 yıl sonra- 140 bine düşmüş; bugün ise hepi topu 60 bin kişi kadar kalmışlardır. Aradan geçen 108 yıl içinde Müslüman nüfus 13 milyondan 80 milyona yükselip tam 7 misli artarken, onların yüzde 96'sı yok olmuştur
Bu ülkede her taşın altında Ermeniler olsa da biz kesin ve net bir soykırım kanıtı olan bu rakamların karşısında bile tarihsel inkârcılığımızdan vazgeçmez, canımız her kan çektiğinde onları taşlarız.
- “Kars sokaklarında Erm.ni mi av.ayalım?”: Ermenistan’ın ünlü caz piyanisti Tigran Hamasyan’ın Ani Harabeleri’nde verdiği konsere bozulan Kars Ülkü Ocakları Başkanı’nın tehdidi.
- “Hepiniz Erm.ni’siniz, hepinizi öl..receğiz!”: Cizre’deki ablukalar esnasında polis otoları tarafından günler ve geceler boyunca sokak sokak dolaşılarak Kürtler'e megafonla bağırılan psikolojik işkence cümlesi.
- “Burası Ermeni mezarlığı değil!”: HDP milletvekili Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un Ankara’daki cenaze törenine ırkçı-faşist saldırı düzenleyen gurubun attığı slogan.
- "Ermeniler'in bu topraklarda yıllardır var olmalarının sebebi, bizim hoşgörümüzdür.”: Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü'nün Kars Iğdır Ardahan Dayanışma ve Kültür Derneği’nin geleneksel 'Kaz Gecesi'ndeki ifadesi.
- “Ermeni pi.i!”: Türkiye Cumhuriyeti’ndeki istisnasız her etnik kimlikten suçlu ya da suçlu olduğu düşünülen, gıcık olunan, kızılan, aşağılanmak istenen insana söylenen hakaret... Herkesin en az bir kez işitmişliği, benim yüzlerce defa maruz kalmışlığım vardır. Kullananlar tarafından bir insana edilebilecek en kötü söz olarak görülür ve söyleyenin çürümüş yüreğini ziyadesiyle soğutur.
- “Benim de Ermeni komşularım var, bir zararlarını görmedim.”: En iyilerimizin dahi söylediği, altında derin bir ötekileştirme ve aşağılama yatan sözde insanlık ifadesi...
O nahif halka minnetle teşekkür edip, onlardan milyonlarca özür dilemek yerine, her dem başlarını taşla e.meyi reva görür; her dem o başı o taşın altından hiç çıkarmamaya and içeriz.
Tam 108 yıldır!
Kürde kızdığımızda, “Ermeni pi.i”; hırsıza çıldırdığımızda, “Ermeni dö.ü”; bir politikacıya bozulduğumuzda, “Hıh, o zaten Erm.ni” demeyi en birinci vazife biliriz.
O Erm.niyi o taşın altına sonsuza kadar gömmüşüzdür!
Oysaki Ermeni Soykırımı’yla sadece bir halk kırılmamış, uygarlık yoluna müthiş bir darbe indirilmiş; insanlığın evrimi sekteye uğratılmış; bilim, sanat, zanaat, mimarî, estetik, aklınıza gelebilecek her türlü incelik katledilmiştir.
Nezaketin, zerafetin ipi çekilmiştir.
Yaşamın topyekün seyri değişmiştir.
Çünkü insanlığın güzel olandan vazgeçip, kesin olarak çirkinlikte karar kıldığı bir yol ayrımıdır Ermeni Soykırımı süreci!
Cezasız kalırlığıyla, sonrasında Hitler’in Yahudi Soykırımı’na cüret etmesine yol açan; kullanılan insanlık dışı cinayet yöntemleriyle, Yahudiler'e uygulanan işkencelerin öncülü ve ilham kaynağı olan bir katliamlar silsilesidir.
İnsanlık 1915’ten önce iyiye ve güzele dair en azından bir ihtimal taşırken, 1915’te bütün kıymetli olasılıklardan vazgeçerek karanlıkla ittifak yapmıştır. Ve bu kötülüğün laneti, bu büyük suçun direkt ya da indirekt sorumlusu olan halklarla birlikte, bütün insanlığın geleceğine karanlık mührünü basmıştır.
Çünkü bütün dünya bir kısmı kasten ve taammüden, bir kısmı cehaleti ve zaaflarıyla bizzat katil olmak; bir kısmı da korkaklığı ve adamsendeciliği ile seyirci kalmak suretiyle bu müthiş kıyımın bir parçası olmuştur.
Ve bu karanlık mühür, Ermeni olan-olmayan bütün insanların kaderini dağlamıştır!
Ermeni Soykırımı sadece bir halkın değil, insanlığın özsuyunun kurutulmasıdır!
Bir damlasında katkılarının olmadığı o muhteşem rayihalar saçan özsuyu yok etmeye doyamayan gözünü kan bürümüş zebaniler, son kalan damlaları da kurutmak istiyor!
“Hepiniz Erm.ni'siniz! Hepinizi öl..receğiz!”
Türk ve Kürt burjuvazisinin hemen tamamı Ermeniler’den talan edilen malların üzerinde yükseldiği; hemen her Türk ya da Kürt’ün atalarından birinin ya da birkaçının elinde Ermeni kanı bulunduğu; kendisine geçmişten mülkler miras kalan insanların çoğunun bilerek ya da bilmeyerek Ermeniler’in mallarına malik olduğu; son süreçte Sur’daki dünya mirası tarihî evlerinin yerle bir, kiliselerinin talan edildiği; hâlâ evlerinde, harabelerinde define aranmaktan vazgeçilmediği bir gerçeklikte, Ermeniler’e bir karış mezarı çok görürüz.
“Burası Ermeni mezarlığı değil!”
Yüz sekiz yıl önce nüfusları 1.5 milyon iken, bugün hepi topu 60 bin kadar bile kalmayan; Türkler'den de Kürtler'den de çok daha eski zamanlardan bu yana yaşadıkları kadim topraklarından ayrılmaya içleri el vermediği için, bunca kötülüğe rağmen olanca zarafetleriyle aramızda direnmeye çalışan bu hazin insanların yüreklerine her fırsatta keder ve korku salmakta en ufak bir sakınca görmeyiz!
80 milyonun içine, 60 bin Ermeni’yi; 60 Kürt ve Türk vekilin arasına, bir Ermeni vekili sığdıramayız!
“Sokaklarda Erm.ni mi av.ayalım!”
Birileri bir baş işareti yapsa, Allah Allah nidaları eşliğinde palalarına sarılacak milyonlarla dolu bu coğrafya!
Ver!
Onu da ver!
Bunu da ver!
Şunu da ver!
Piyanonu da ver!
Kitabını da ver!
Kemanını da ver!
Bagetini de ver!
Karını da ver!
Çocuğunu da ver!
Ca..nı da ver!
Hepsini ver!
Hepsi benim!"
AH!
UR EIR ASTVATS!
NEREDESİN TANRI!
Rabia Mine
0 notes
asimekrem · 2 years
Text
İstanbul’un Hazan Gazeli
Ne yapacaksın plaj yerlerini Gidelim Kâğıthane’ye Sâdabat harabelerine
Şâd etmek için Nedim’in ruhunu Ağzımızı dayayalım kurumuş çeşmelerine
«Sinemaya gidiyorum» de annene Cuma namazına gidelim onun yerine
Bakalım hayranlıkla Süleymaniye’ye Sultanahmed kubbe ve minarelerine
Sahaflarda kitapların sonbaharında Erelim geçmiş baharların menekşelerine
Sezai Karakoç, Ateş Dansı Şiirler VIII
Şairin belirli mekânlar arasında bir zıtlık oluşturarak şiiri kaleme aldığı ilk bakışta fark edilir. Şiirin netlikle anlaşılabilmesi için şairin bu zıtlığı neye dayanarak kurguladığını bilmek yerinde olacaktır. Karakoç bu kez isyanını, ünlü Osmanlı dönemi şairi Nedim’in bir şarkısı üzerinden kaleme alır. İsa Işık bu konuya şöyle açıklık getirmektedir:
Nedim’in Sadabad’ı anlattığı ‘Gidelim serv-i revânım yürü Sadâbâd’a” nakaratlı şarkı dikkate değerdir. Zikredilen şarkı, son dönem Türk edebiyatının önemli simalarından biri olan Sezai Karakoç için ilham kaynağı olmuştur. Karakoç’un ‘İstanbul’un Hazan Gazeli’ başlıklı şiirindeki düşünceler Nedim’in bahsi geçen şiirindeki düşüncelere yazılmış bir itiraz niteliğindedir. Bu itiraz, gelenek ve köklerden kopmaya, toplumsal yozlaşmaya bir nevi başkaldırı niteliğindedir. (İsa Işık, “Nedim’den Sezai Karakoç’a, Sinemadan Cumaya, Düşüncenin ve Mekânın Dönüşümü”)
Şair, ‘plaj yerlerini’ bir yabancılaşma mekânı olarak görür. Okuru, plajları bir kenara iterek, kendisine ait olan öze dönmeye çağırır. Bu öze dönüşü de iki yer adıyla zikreder; Kâğıthane ve Sâdabat. Nedim’in yüzyıllar önce sergilediği yabancılaşma tutumuna da bir eleştiri yöneltir şair. Nedim’in şahsında yabancılaşma eğiliminin gerçekleşmediğini ve hâlâ birilerinin o ‘kurumuş çeşmeler’den su içtiğini göstermek ister. ‘Sinema’da şairin dünyasında Batılı bir mekândır. Günümüzde Nedim gibi düşünen özüne yabancılaşmış ve bir anlamda Batılılaşmış kimselere karşı çıkar. Sinema yerine, ‘Cuma namazına’ gitmeyi teklif eder. Hiç şüphesiz burada yalnızca bir ibadet çağrısı değil, aynı zamanda kendi değerlerine sahip çıkma tavsiyesi de yer alır. Okurun, kendi medeniyetinde de hem mimarî açıdan, hem de kültürel anlamda görülmesi, tanınması gereken birçok yer vardır. ‘Sinema’nın göstereceklerine karşılık ‘Süleymaniye’ ve ‘Sultanahmed’i temaşa etmeye çağırır herkesi şair. Yalnızca bunlar da değildir, ‘sahaflar’ da birçok şey barındırmaktadır uhdesinde. Bugünün dünyasında insanlara sunulmayan değerli bir hazinedir âdeta sahaflardaki kitaplar. Şair burada İbrahim Demirci’nin ifadesiyle;
“…doğada veya toplumda görülen sararış ve soluşlara karşı, kitaplarda yaşayan tazeliğe, güzelliğe, diriliğe dikkatimizi çekmektedir.” (İbrahim Demirci, “İstanbul’un Hazan Gazeli”, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi)
Batuhan ŞUORUÇ, SEZAİ KARAKOÇ, NURİ PAKDİL ve İSMET ÖZEL’İN ŞİİRİNDE İSYAN
0 notes
aslikutluay · 5 years
Photo
Tumblr media
#ankaralıkadınlar hikayemiz devam ediyor. @nsaraclar ile dedik ki “Ankara’dan beslenmek ayrıcalıktır, Biz burada yetiştik, geliştik üretiyoruz ve dünyaya açıldık.” #atakule Bizi biraraya getiren @mirakoldas Ve şehrimizin #mimarî sembolü #atakule tekrar aydınlatan @murattarman’a teşekkürler #interdisciplinaryart #ankaraarchitecture #ankaracity #cityofankara #aslikutluay #aslisinmankutluay #ankaralıkızlar (Atakule) https://www.instagram.com/p/BuLhwTcAlgc/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=oykozmwv7ogf
1 note · View note
nevzatboyraz44 · 2 years
Text
Tumblr media
Allah’ın şânı ne yücedir
İnsan düşünen bir mahlûktur. Onun bu özelliği kendisine pek çok güzel hasletler kazandırabilir. O halde;
Gönlümüzü her türlü pürüzlerden arındırarak, saf ama akılcı ve ölçülü bir bakışla kâinata bakacak olursak, hakikaten şaşkınlığa düşmemek mümkün değildir. Gözlerimizin görebildiği şu âlem bile, insanoğlunu hayrete düşürecek mahiyette değil midir? Şu arz, şu sema ve ikisi arasında olan milyarlarca yaratık herhalde bizlere çok şeyler düşündürecektir.
Hele insan! Yani bizzat kendimiz. Bütün bu güzellikleri temaşaya ve tefekkür etmeye aday olan yaratık... Ama bu adaylığa lâyık olmamak sûretiyle, nefsinin hezeyanları içerisinde, bir katrede kendini boğanlar görülür ki; hakikaten onlara acınır. Pek tabii ki onlar, gerçek sözlere muhatap olmayan bedbahtlardır. Zira insanı insanlığın zirvesine çıkaran, Allah inancı ve O'nun Güzel Habibi'ne bağlılığıdır.
Ama inanan insanlar, bunca mahlûkatın sırlarını ve manâlarını, O'nun lutfettiği gözlükten seyrederek, hayranlıktan adeta baygınlık geçirirler. Berrak bir îman, coşkulu ve yaşlı bir bakış, insan hafsalasının alamayacağı bu güzellik ve harikuladelikler içerisinde sarhoş oluverirler:
“Gerçekten, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akıl sahipleri için, Allah'ın varlığını, kudret ve azametini gösterir kesin deliller vardır. Sağduyulular o kimselerdir ki; ayakta iken, otururken ve yatarken (dâima) Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında Allah'ın varlığını isbat için iyice düşünürler ve şöyle derler: “-Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin (berîsin). Artık bizi cehennem ateşinden koru.” 3 Âl-i İmran 190-191)
BUNCA ÂLEMİ YARATAN O'DUR
Âlemler içerisinde, âlemleri de O yarattı.
Eğer sizlerin içini yakan, sizi celbeden nice güzel şeyler varsa, onları da O yarattı.
Bütün mühendislik hesaplamalarını da O yaptı ve bu amansız binâyı durdurdu.
Fennî mes'ulü de O'dur.
Bu koskoca arzdaki binlerce nebatatın ziraat mühendisi ve yoktan var edeni de O'dur.
Ve insan! Yani bütün bu mahlûkatın yaradılışına sebep olup, yeryüzünde Rabbi’nin halifesi olmaya aday mahlûk.
Onu, en eşsiz güzellikte yaratan, iç ve dış mimarî hesaplamalarını yapan da O'dur.
Nehirler misali kan damarlarını da O halk etti.
Elektronik beyinleri yapan beyinleri de O yarattı.
Dışarıya açılan iki penceresi ve olabilecek bütün görme özelliklerini de bahşederek, en mükemmel şekilde olan gözler de O'nun eseri.
Her biri birer harika olan güneşi, ayı, yıldızları, arz ve üzerindekileri, hep onlarla hafsalasına gönderir. Alır, idrak eder, yoğurur ve dilediği şekilde kullanır... Kendisine verilen küçük iradesiyle…
İki saniyede güneşe, milyonlarca ton enerjiyi sağlayan O'dur.
ÖYLE BİR YARATICI Kİ!
Milyarlarca insana mührünü de vurmuştur sonunda... Onca insanın parmak uçlarına birbirine benzemeyen izleri koymak suretiyle...
Daha nice acayip eserleri de yok mudur O'nun!...
İşte eserler ve işte Yaratıcısı, Sahibi ve İdare Edicisi...
O'nun yüce kelâmı KUR'AN, bütün bu hakikatleri ortaya döker ve der ki:
"Ufuklarda (yer, gök, ikisi arası) ve kendi nefislerinde insanlara âyetlerimizi göstereceğiz ki, o (Kur'an)'ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahid olması, yetmez mi?" 41 Fussilet 53.
Ve bütün yollar da sonunda yine O'na çıkacaktır. Yolsuzların yolu da… Her işin neticesi de yine O'na varacak ve O, bütün bunları sorgulayacaktır:
"Dikkat edin, bütün işler sonunda Allah'a döner." 42 Şûra 53.
Böyle bir Allah (cc) sevilmez mi?
İNSAN ACİZDİR
Hiç bilmediğimiz bir âlemden geldik. İstedik de mi geldik?
Bir erkek ve bir kadından teşekkül eden bir yuva. Bir sebep...
Acaba onların isteğiyle mi vücuda geliyor bir insan?
Bir insanın neye gücü yetebilir ki?
Evet. Bu bir sebepten öte geçemez. Bu kanunu bir koyan var. Sonra da uygulayan. Sebepler zincirini devam ettiren bir yüce Zât!
Bütün kâinatı... Yerleri, gökleri, zerre ve kürreleri yoktan var eden.
O yarattı bizleri. Halâ da yaratmakta. Dilediği zamana dek yaratacak, sonra da olacak olan olacak.
“Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” 55 Rahman 29.
ALLAH İÇİN ZORLUK YOKTUR
O, kolayca yaratıverir:
“Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.
Bir şey (yaratmak) istediği zaman O’nun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. O da hemen oluverir. Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir! Siz de O'na döneceksiniz.” 36 Yasin 81-83.
O’nun hükmünün önüne kimseler geçemez. O’dur sahip, O’dur hükümran, O’dur öldüren ve O’dur dirilten. O’dur ezelî ve ebedî olan. Nerede ve nasıl olsak her halimizi bilen yine O’dur. Açık ve gizliliklerimizi de:
“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O, diriltir, öldürür. O, her şeye gücü yetendir.
O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O, her şeyi bilendir.
O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Bütün işler ancak O'na döndürülür. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O, kalplerde olanı bilir.” 57 Hadîd 1-6.
“O hem diriltir hem de öldürür ve yalnız O'na döndürüleceksiniz.” 10 Yûnus 56.
“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır.” 38 Sâd 66.
O, GÖKLERİN VE YERİN TEK VAR EDENİDİR
“O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O'nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir! Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen O'dur.” 6 En’am 101.
Her şey de O’nu zikreder:
“O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.” 59 Haşr 24.
O ki, gökleri dayanaksız durdurandır:
“Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetlerini açıklamaktadır.” 13 Ra’d 2.
O gökler ki, gözler onda asla bir çatlak bulamayacaktır. Bir değil binler defa baksa da.
“O ki, birbiri ile âhenkli yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” 67 Mülk 3-4.
İNSANIN İRADESİ
“Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.” 30 Rûm 26.
Bu güç ve kudretin önüne kim geçebilir ki? Kim O’nun emirlerine karşı gelebilir ki! Bu koskoca kâinata O’ndan başka kim söz geçirebilir ki!
İnsanoğlu kendisine verilen irâde-i cüz’iyyeyi iyi ya da kötü yönde kullanabilir. Îmanı ya da küfrü tercih edebilir. Bu konuda insan hürdür. Ama bütün bunlar sadece dünya hayatına mahsustur. Âhiret hayatında ise asla mümkün değildir insanın tercihi. Kazancını ya da kaybını görecektir orada.
Dünya hayatında îman ya da küfür noktasında, amel etme ya da etmeme konusunda, dünya işlerinde seçim konusunda yani hayatını yaşama konusunda serbest bırakılan insan, yaşadığı dünyanın tabiat olayları hakkında hiçbir söz hakkına sahip değildir. Güneş ve ay O’nun emriyle doğar ve batar. Yağmur, kar O’nun hükmüyle yağar ya da yağmaz. Rüzgâr O’nun emrine göre hareket eder. Ve insan bir gün O’nun emriyle ebedî âleme intikal eder, istese de istemese de, toprak altına girer. Kim buna mâni olabilir ki!
Yemeye-içmeye, giymeye, yatıp-kalkmaya, istirâhate, tedaviye ve bakıma muhtaç olan insan bütün bunları ne çabuk unutur da O’nu tanımamaya ve O’na isyâna kalkışır? Aslında ne kadar da âciz ve ne kadar güçsüz değil midir?
Yazar Muzaffer Dereli - Cuma, 16 Temmuz 2021 DİRİLİŞ POSTASI
3 notes · View notes
rum-01 · 3 years
Photo
Tumblr media
Ulu Cami büyüklüğü ve tarihî açısından Adana'nın önemli eserleri arasında gösterilmektedir. Selçuklu, Memlûklu ve Osmanlılar Dönem'lerine ait mimarî karakterleri üzerinde toplayan bu eserin üç ayrı kitabesinden, ilk defa 1513 yıllarında Ramazan oğlu Halil Bey tarafından inşasına başlandığı, 1541 yılında Halil Beyin oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilerek ibadete açıldığı anlaşılmaktadır. https://www.instagram.com/p/CNrxSC1BJGJ/?igshid=mz8vd06i65lq
3 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Banja Luka, Bosnia-Herzegovina - The Ferhadija Mosque, built 1579 by Ferhad Pasha Sokolović, photo taken before the war. Photo from Ekrem Hakkı Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri: Yugoslavya (Istanbul, 1981). 
66 notes · View notes
olmakihtimali · 4 years
Text
Nolur yatay mimari söylemlerinin arkasında dursanız? Bir semtin de kendine has özelliği olsa, müstakil bahçeli evlerin olduğu bir mahalle işte. Sadece bu tür evler için inşaat izni versen sadece mahalleye. Sadece İngilterelerde, İskandinavlarda görmesek o sokakları. İmar eden mimarî idrakına muhtaçsınız!
7 notes · View notes