Tumgik
#dünyada inşa eder.
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media
2 notes · View notes
huseynmammad · 3 months
Text
İşin içinden çıkamadığınızı hissettiğiniz anlar olur bazen. Tüm dünya size karşı birleşmiş, üstünüze doğru geldiğini sandığınız anlar. Nereye kaçsanız kalbinizin acısını geçiremeyeceğini bildiğiniz, kalbinize mütemadiyen batırılıp çıkarılan bıçakların dinmeyen bir acı verdiğini bilirsiniz. İnsanı en çok yıpratan da bu acı halin ne zaman geçecek olduğunu bilemeyişidir. Yani belirsizliktir. Belirsizlik insanı içten içe mahveder. Çekilen onca acıya dayanabilecek gücü bulursunuz da belirsizliğe karşı elinizi kaldıracak kuvvet dahi bulamazsınız. İçinizden "Keşke 1 hafta sonra, 1 ay sonra yahut da 1 yıl sonra geçecek ama o zamana kadar dayanmak zorundasın deseler." dersiniz de ortaya çıkan kimse olmaz. Siz ve içinizde kopan fırtınalar dışarıya sakin bir deniz gibi sürur eder. Ve en çok geceler ortak olur derdinize. İçinizi açabildiğiniz, gözyaşlarınızı gösterebildiğiniz tek zaman odur çünkü. Kendinizi güçlü bir duruşla ayakta tuttuğunuz gündüzün yorgunluğu gece olunca yere yıkar sizi. Biri su istese verecek güç dahi yoktur. İnsan bazen sorgular. Neden bu kadar acı, belirsizlik beni buldu diye. Oysa düşünemez sadece onda olmadığını.. Dünyanın yalan olduğunu bilen herkes için olur böyle haller. Bazen aşık olmuş biri, bazen işinde iflas etmiş biri, bazen sıradan bir şekilde yaşamını idame ettiren biri ve bazense şöhret ve zenginlik içinde olan biri. İnsana has bir boğulma hissidir bu. Dönemsel gelen de vardır, daimi bu hüzne gark olan da. Fakat bu saydıkarımın içinde çıkış kapısını bilen kişiler topluluğun az bir kısmını kaplarlar. O çıkış kapısı en kolayı ama en zorudur da. Allah'ın kapısı. En kolayıdır dedim çünkü bir abdest alıp elleri birleştirmeniz kadar yakındır. Zordur dedim çünkü hiçbir adım atmak istemeyiş hissi insanı yerine saplar. Burada gidin dua edin edebiyatı yapmayacağım kimseye. Ama bilmenizi istediğim bazı şeyler var. Yahut hatırlatmak istediğim. Bilin ki kimsenin gözyaşlarınızı görmediği anda gören biri var. Kimsenin İçinizdeki fırtınaları göremediği anda gören biri var. Kimsenin ağlamanız için omuz vermesi gerektiğini anlamadığı anlarda anlayan bir var. Siz ne kadar uzak hissetseniz de size çok yakın biri var. Herkesin artık yeter biraz mutlu ol deyip sizden uzaklaştığı anlarda hep sizin ona yaklaşmanızı bekleyen biri var. Sen bana bir adım gel, ben sana 10 adım geleyim diyen biri var. Herkesin size nefretle baktığını düşündüğünüzde, kulum bana yaklaşsa da yaralarını sarsam diyen bi Allah var. Her şeyin geçici olduğunu hatırlatan, dünyanın sonu geldiğinde ona yaklaşan kulları için hazırladığı, akılların almadığı, hüznün, kederin, öfkenin, nefretin olmadığı yerler inşa eden Allah var. Şimdi evvel olarak bu yazıları yazan aciz kul ben, ahir olarak da bu yazıları okuyan sen. Çıkış kapısını hatırladık. Ne yapacağımız kendimize kalmış. Ama unutmayın ki yazdıklarım boyunca Allah ile konuşursanız dünyada bu çektiğimiz haller tamamen geçecek demedim. Çünkü bu hayatın imtihan olduğunu unutmamak gerek. İmtihan deyince akıllara lütfen sadece fakirlik, açlık, savaş gelmesin. Çünkü aşk acısı çeken birirnin akıttığı gözyaşları, hüznün ellerinden kendini kurtaramayan bir gencin kalp sancısı, Evlatlarını nasıl en güzel şekilde yetiştireceğini düşünürken boğulan bir anneninn sıkkınlığı, sevgisiz büyümüş birinin yarım kalmışlık hissi, sevilmek isteyen birinin hissettikleri hep imtihan. İmtihanları küçümseyen, yargılayan biri olmaktan hep kaçın. Kimse sınanmadığı imtihanın kazananı değil. Belki acısını küçümsediğiniz bir insanın acısı size yüklense onun kadar ayakta dahi duramayabilirsiniz. Şimdi uzun uzadıya yazdığım yazılardan sonra içinizde kopan fırtınalaraın, sakinleyip güneşle beraber gökkuşağı açan huzurlu anlara kavuşmasını temenni ediyorum. Belki yazımın tamamını okuyacak sadece birkaç kişi olacak ama bu temennim herkes için. Herkese sakin bir huzur temenni ediyorum. Bu yazıdan haberli ya da habersiz herkes için.. Sevgiyle kalın, acı vermeyen bi sevgiyle..
37 notes · View notes
Note
Anlamı edebiyat ya da sanat içinde ele alırsak e düşünmeliyiz? Gombrich Sanatın Öyküsü adlı çalışmasına iki örnekle başlar. Önce Felemenk ressamı Rubens’in küçük oğlunun resmini yaptığı tablosundan bahseder ve ressamın oğlunun güzelliğiyle övünç duyduğunu ve muhtemelen bunu herkesin görmesini istediğini belirtir. Rubens’in bu ünlü resminde çocuklara özgü bir masumiyet ve saflık vardır. Sonra Alman ressamı Dürer’in annesini konu alan resmine geçer ve onun annesinin resmini Rubens’inkiyle aynı hislerle, iki tablonun da aynı sevgiyle yapıldığını söyler. Dürer’in resmindeki yaşlı anne yorgun, kırışmış ve izleyiciye hüzün veren gözlerle uzaklara bakmaktadır. Biri, yaşamın başında, diğeri sonuna gelmiş bir insanı resmetmektedir. Biri masumiyeti ve güzelliği, diğeri görece çirkinliği ve çaresizliği merkeze alır. Gombrich’in buradaki iddiası bir sanat yapıtının güzelliği, onun konu aldığı şeyin güzelliğinden gelmediğidir. Bir yapıt son derece rahatsız edici, huzursuzluk verici konuları ele alabilir, önemli olan bunu ele alış, işleyiş tarzı ve biçimidir. Buna edebiyattan da sayısız örnek verilebilir. Nabokov’un yayımlandığı yıllarda büyük sansasyon yaratan, hakaretlere uğrayan, toplatılan ‘Lolita’ adlı romanı bir pedofili anlatmaktadır, ama bugün eleştirmenler tarafından yazarı yirminci yüzyılın en büyük üslupçularından, sansasyonel romanı da edebiyat tarihinin en önemli romanlarından biri olarak kabul edilmektedir. Üstelik o yıllarda neyle karşılaşacağının bilincinde olan Nabokov, arkadaşı ve dönemin ünlü eleştirmeni Edmund Wilson’a yazdığı mektupta , "Lütfen Lolita’yı okurken onun son derece ahlaki bir kitap olduğunu unutma." der. Nabokov’un buradaki kastı kahramanı Humbert Humbert’in ahlakı değil, metnin ahlakıdır. Tıpkı Durer’in yaşlı annesini çizerken ortaya koyduğu samimiyet ve o samimiyetteki güzellik gibi, Nabokov’un metni de hiçbir konuda ajitasyona kaçmadan sadece kendi kahramanlarına karşı değil, okuyucuya karşı da son derece sorumlu davranır. Peki bu sorumluluk ve buna duyulan ihtiyaç nereden gelmektedir?
Muazzam bir soru. Platon güzeli tanımlarken iki ifade kullanır, güzel ve güzel olan. Güzel'in güzel olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü o kendiliğinden güzeldir. Bu anlamda her yapıt kendi gerçekliği, kendi anlamlı dahası kendi görüntüsüyle dünyanın karşısına dikilir. Bu Leibniz'in Âdem'in içindeki dünyalar gibi mümkün dünyaların oluşması anlamına gelir. T. S. Eliot edebiyat için dil uğraşıdır, der. Çok doğru olan bu ifadeyi sanatın her dalı için kullanabiliriz. Yapıtın kendisi yeni bir dil inşa eder. Deleuze sanatın bir zorlama olduğunu söylerken Camus'nün bir dilin sınırlarında nöbet tutmasına selam vermektedir. Yani yapıt aslında yarattığı dil ile bizi karşısına bir anlamsızlık olarak alır. Biz sadece o yapıtın dışında kalan değil, o yapıtın yani dilin anlamsızlığı olarak beliririz. Bana kalırsa bu sorumluluk yaratım olgusunun kendisiyle ilgilidir. Çünkü öyle bir şey yapmalıyım ki bu dünyada bulunup bu dünyaya ait olmamalı. Barthes'ın Punctum'u böyle bir duruma hizmet eder. Yani bizde bir yara, bir delik oluşturur. Bunun yanında her yapıtta sanatçı bize kendi gözünü ve ruhunu emanet eder. Yaratılan o yapıtta o gözü ve ruhu emaneten muhafaza ederiz. Ve son olarak şunu belirtmeme müsaade edin lütfen, yapıt bir gerçeklik yaratma derdinde değildir aksine başlı başına bir gerçeklik halini almakla uğraşır.
2 notes · View notes
dokmimarlik · 2 months
Text
Özgürlük Heykeli -Hediye İkon
Tumblr media
Özgürlük Heykeli, dünyanın en ikonik yapılarından biri olarak kabul edilir ve sembolik önemiyle Amerikan kültüründe derin bir yer edinmiştir. New York City'nin göz alıcı manzarasını süsleyen bu heykel, özgürlük ve demokrasiye olan bağlılığın ve Amerikan değerlerinin bir simgesidir. Heykel, Fransa'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne hediye edilen bir anıttır ve 1886 yılında tamamlanarak halka açılmıştır. Özgürlük Heykeli'nin tarihi ve mimarisi incelendiğinde, Gustave Eiffel'in tasarımı ve Frédéric Auguste Bartholdi'nin heykeli şekillendiren sanatı göze çarpar. Heykel, bronzdan yapılmış bir kadın figürü olan "Özgürlük Anıtı"nı temsil eder ve sağ elinde bir meşale, sol elinde ise bir kitap tutar. Heykelin alt kısmında ise Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nin tarihçesi yazılıdır. Bu anıt, Amerika'nın tarihinde önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilir. İlk olarak Amerikan bağımsızlık ve özgürlük ideallerini temsil eden bir hediye olarak sunulmuş olmasına rağmen, zamanla dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlere Amerikan topraklarına girişi selamlama amacıyla da kullanılmıştır. Heykelin manevi değeri, onu sadece bir mimari yapıdan çok daha fazlası haline getirmiştir. Özgürlük Heykeli'nin incelenmesi, sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda sembolizm ve tarih açısından da derinlemesine bir anlayış gerektirir. Bu heykel, özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerleri simgeler ve insanlığın ortak arzusunu temsil eder. Bu nedenle, Özgürlük Heykeli'nin incelemesi, sadece bir yapının incelenmesi değil, aynı zamanda insanlık tarihindeki önemli dönüm noktalarını anlama çabasıdır. Gelin Amerika'nın temellerine sembolize eden bu muhteşem yapıyı hep beraber inceleyelim..
Tumblr media
Özgürlük Heykeli / Dök Mimarlık Anahtar noktalar: - Özgürlük Heykeli, mimaride başarının bir sembolüdür. - Heykelin sanatsal zekası ve tasarım detayları etkileyicidir. - Yılda yaklaşık 4 milyon turist, heykeli ziyaret etmektedir. - Heykel, özgürlüğün sembolü olarak tüm dünyada tanınmaktadır. - Mimarisi ve boyutlarıyla etkileyici bir yapıdır.
Özgürlük Heykeli Tarihi
Özgürlük Heykeli, Amerika Birleşik Devletleri'nin sembolik bir yapıtıdır. Heykel, 28 Ekim 1886 tarihinde tamamlanmış ve halka açılmıştır. Özgürlük Heykeli'nin Tarihçesi Fransız heykeltıraş Frédéric Auguste Bartholdi tarafından tasarlanan heykel, Fransa'da inşa edilmiş ve ardından parçalar halinde Amerika'ya taşınmıştır. Heykelin inşası, hem Fransızlar hem de Amerikalılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. "Özgürlük Heykeli, Amerika Birleşik Devletleri'nin özgürlük, demokrasi ve insan hakları değerlerini sembolize eder." Özgürlük Heykeli'nin Önemi Özgürlük Heykeli, Amerika'nın bağımsızlık simgesi haline gelmiştir. Heykel, bireylerin özgürlüğünü ve demokrasiyi temsil ederken, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihindeki önemli olaylara da tanıklık etmiştir. Özgürlük Heykeli'nin Katkıları Heykel, Amerika'ya gelen göçmenlere bir hoş geldin simgesi olmuş ve onları yeni bir hayata adım atmaları için teşvik etmiştir. Ayrıca, Özgürlük Heykeli, Amerika'nın bağımsızlık savaşı sürecindeki önemli figürleri ve olayları da anlatan bir anıt niteliği taşır. Özgürlük Heykeli'nin İnşası TarihOlay1875Özgürlük Heykeli'nin inşasına başlandı.1884Heykel, Amerika'ya taşınmak için Fransa'dan ayrıldı.1886Özgürlük Heykeli, Amerika'da tamamlanarak halka açıldı. Özgürlük Heykeli'nin tarihi, heykelin yapım süreci ve önemli olaylara olan katkıları hakkında detaylı bilgiler sunmaktadır. Heykel, Amerika Birleşik Devletleri'nin sembolik bir yapıtı olarak tarih boyunca önemini korumuştur.
Heykelin İnşası ve Proje Detayları
Özgürlük Heykeli, inşa edilirken benzersiz bir projenin ürünüdür. İnşa süreci, özenli planlama ve titiz çalışmayı gerektiren karmaşık aşamalardan oluşmuştur. Bu bölümde, Özgürlük Heykeli'nin inşası ve proje detaylarına dair ayrıntılı bilgiler yer alacaktır. Heykelin yapımında kullanılan malzemelerden, mimari tasarımın ayrıntılarına kadar her detay incelenecektir. İnşa Aşamaları Özgürlük Heykeli'nin inşa süreci, titiz bir planlama ve organize çalışma gerektirmiştir. İnşaat ekibi, projenin başarıyla tamamlanabilmesi için birçok aşamayı takip etmiştir. Bunlar arasında heykelin temelinden başlayarak yukarı doğru yükseltilmesi, iç ve dış strüktürlerin oluşturulması, detayların eklenmesi ve son dokunuşların yapılması yer almaktadır. Inşaat sırasında, Özgürlük Heykeli'nin her bir bölümü hassasiyetle inşa edilmiştir. Detaylı bir plan ve mükemmeliyetçi bir yaklaşım, heykelin tüm aşamalarında gözle görülür bir başarı elde edilmesini sağlamıştır. Proje Detayları Özgürlük Heykeli'nin proje detayları, heykelin mimari tasarımının özünü oluşturur. İnşa ekibi, detaylı bir proje planı üzerinde çalışarak heykelin her bir öğesini dikkatlice tasarlamıştır. Çoklu boyutlarda düşünülerek hazırlanan proje, heykelin son haline getirilmesinde kilit bir rol oynamıştır. Proje detayları, heykelin yapısal sağlamlığına, estetik değerine ve sembolik anlamına katkıda bulunmuştur. Her bir öğe, bütünün bir parçası olarak heykelin eşsiz ve etkileyici görüntüsünü oluştururken, aynı zamanda projenin kalitesini ve dayanıklılığını garanti etmektedir. İnşa AşamasıProje DetayıTemel OluşturmaTemelin derinliği ve sağlamlığına dikkat edildi.Strüktür İnşasıDahili ve harici yapılar titizlikle oluşturuldu.Detaylar ve SüslemelerTasarım ayrıntıları, heykelin estetiğini tamamladı.Final DokunuşlarıHeykelin son hali ve detayları tamamlandı. Bu tabloda, Özgürlük Heykeli'nin inşa aşamaları ve her bir aşamadaki belirgin proje detayları sunulmuştur. Her aşama, heykelin mükemmeliyetçi bir şekilde inşa edilmesine katkıda bulunmuştur.
Heykelin Yüksekliği ve Ölçüleri
Özgürlük Heykeli, heykel sanatının önemli bir örneği olarak bilinir. Heykelin büyüklüğü ve dikkat çekici yüksekliği, ziyaretçilerin üzerinde derin bir etki bırakır. Heykel, temelden tepesine kadar yaklaşık 93 metre yüksekliğe sahiptir. Bu yükseklik, heykelin sahip olduğu olağanüstü büyüklüğü ve etkileyici duruşuyla vurgulanır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bunun yanı sıra, Özgürlük Heykeli'nin diğer ölçüleri de dikkate değerdir. Heykelin tabanı yaklaşık 46 metre genişliğindedir. Üst kısmındaki tacın köşelerinin ucu bilekten bileğe ortalama 10 metre uzunluktadır. Ayrıca, heykelin ağırlığı da dikkate değerdir. Özgürlük Heykeli'nin toplam ağırlığı yaklaşık 204 ton kadardır. Özgürlük Heykeli'nin yüksekliği ve ölçüleri, ziyaretçilerin heykelin muhteşemliğini daha iyi anlamasına yardımcı olur. Bu heykel, insanların içinde büyük bir etki yaratarak özgürlük, adalet ve demokrasi gibi evrensel değerlere vurgu yapar.
Heykelin Tasarım ve Anlamı
Özgürlük Heykeli'nin tasarımı, 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşen bir yarışmanın sonucunda belirlendi. Ünlü Fransız heykeltıraş Frédéric Auguste Bartholdi tarafından tasarlanan heykel, heykelin sembolik anlamını ve kullanılan tasarım öğelerini bir araya getirerek etkileyici bir sanat eseri ortaya çıkardı. Heykelin tasarımı, Özgürlük Heykeli'nin özgürlük ve bağımsızlık gibi değerleri temsil etmek üzere seçilen sembolik figürleri içermektedir. Heykelin elindeki meşale, bilginin ışığı veya özgürlüğün aydınlığı olarak yorumlanabilir. Ayrıca, heykelin kollarında tuttuğu büyük kitap, insana bilgi, özgürlük ve demokrasiyi simgeler.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Özgürlük Heykeli, sanatsal bir tasarımın yanı sıra, bir ülkenin değerlerini sembolize etmek için kullanılan güçlü bir araçtır. Tasarımın diğer önemli bir unsuru, heykelin boyutudur. Özgürlük Heykeli'nin yüksekliği, 305 fit (93 metre) olarak bilinir ve şu anda New York'un Özgürlük Adası'nda yer almaktadır. Bu büyüklük, heykelin etkisini artırır ve ziyaretçilere güçlü bir izlenim bırakır. Heykelin Tasarımı ve Anlamı: Tasarım ÖğesiAnlamıEldeki MeşaleÖzgürlük veya bilginin ışığıTutulan KitapBilgi, özgürlük ve demokrasiYükseklikEtkileyici büyüklük ve güçlü bir izlenim bırakma Özgürlük Heykeli'nin tasarımı ve sembolik anlamı, heykelin dünya çapında tanınmasını sağlamış ve onu ABD'nin en ikonik yapılarından biri haline getirmiştir. Heykel, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi gibi evrensel değerleri sembolize etmesiyle insanları derinden etkilemektedir.
Heykelin Malzeme Kullanımı
Özgürlük Heykeli, inşası için kullanılan malzemeler açısından dikkate değer bir yapıttır. Heykelin yapımında çeşitli malzemelerin kullanılması, hem teknik açıdan önemli bir başarı hem de estetik anlamda etkileyici bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Özgürlük Heykeli'nin en önemli malzemesi, dış yüzeyini kaplayan bakırdır. Bu bakır kaplama, heykelin güçlü ve dayanıklı bir yapıya sahip olmasını sağlamıştır. Ayrıca, bakırın parlak ve hoş görünümüyle heykelin estetiğine katkıda bulunmuştur. Heykelin iç yapısı ise demir iskelet üzerine inşa edilmiştir. Bu demir iskelet, heykelin yüksekliğini ve dengesini sağlamak için kritik bir rol oynamaktadır. Demir iskelet, heykelin sağlam durmasını ve uzun yıllar boyunca bozulmadan ayakta kalmasını sağlamaktadır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ayrıca, heykelin tabanı ve destek sistemi de önemli malzemeler içermektedir. Beton ve granit gibi dayanıklı malzemeler, heykelin sağlam bir temele oturmasını ve stabilize olmasını sağlamaktadır. Bu malzemeler, heykelin her türlü hava koşuluna dayanıklı olmasını sağlayarak uzun ömürlü bir yapı elde edilmesine katkıda bulunmaktadır. Özgürlük Heykeli'nin yapımında kullanılan malzemeler, hem yapısal hem de estetik açıdan başarılı bir sonuç ortaya koymaktadır. Bakır, demir, beton ve granit gibi malzemelerin bir araya gelmesi, heykelin sağlamlığını ve görsel çekiciliğini garantilemektedir. MalzemeKullanım AlanıBakırHeykelin dış yüzeyiDemirHeykelin iç yapısıBetonHeykelin tabanıGranitHeykelin destek sistemi
Heykelin Restorasyon Süreci
Özgürlük Heykeli'nin restorasyon süreci, heykelin orijinal görünümünü korumak ve gelecek nesillere aktarmak için kritik bir adımdır. Bu süreçte, hassas çalışmalar ve uzman bir ekip tarafından titizlikle planlanmış bir dizi işlem gerçekleştirilir. Restorasyon Sürecinin Aşamaları Özgürlük Heykeli'nin restorasyon süreci, aşağıdaki aşamalardan oluşur: - Görsel ve Yapısal Analiz: İlk olarak, heykelin mevcut durumu detaylı bir şekilde incelenir. Görsel ve yapısal analiz yapılır ve hangi restorasyon işlemlerinin gerektiği belirlenir. - Temizleme: Heykelin üzerinde biriken kir, leke ve oksidasyon tabakaları dikkatlice temizlenir. Bu aşama, özel temizleme yöntemleri ve malzemeleri kullanılarak gerçekleştirilir. - Restorasyon İşlemleri: Heykeldeki hasarlı veya eksik parçalar onarılır veya yeniden oluşturulur. Bu aşama, hassas el işçiliği ve özgün malzemelerin kullanımını gerektirir. - Koruma ve Bakım: Restorasyon işleminin tamamlanmasının ardından, heykelin gelecekteki zararlardan korunması için koruma ve bakım çalışmaları yapılır. Bu, özel kaplamaların uygulanması ve periyodik kontrollerin gerçekleştirilmesi gibi işlemleri içerir. Restorasyon süreci boyunca, Özgürlük Heykeli'nin orijinal tasarımına ve estetiğine sadık kalınırken, yapısal bütünlüğü ve dayanıklılığı da sağlanır. Bu, gelecek nesillere heykelin güzelliğini ve anlamını aktarmanın önemini vurgular. Heykelin restorasyon süreci, Özgürlük Heykeli'nin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için büyük önem taşır. Bu süreç, heykelin doğal etkilerden kaynaklanan hasarları onarırken, özgün tasarımının korunmasını sağlar. AşamaİşlemlerGörsel ve yapısal analizHeykelin durumunun analizi, restorasyon gereksinimlerinin belirlenmesiTemizlemeKir, leke ve oksidasyon tabakalarının temizlenmesiRestorasyon işlemleriHasarlı veya eksik parçaların onarımı veya yeniden oluşturulmasıKoruma ve bakımHeykelin gelecekteki zararlardan korunması ve periyodik bakım çalışmaları
Heykelin Toplumsal Etkisi
Özgürlük Heykeli, Amerika Birleşik Devletleri'nin en ikonik simgelerinden biridir ve yıllar boyunca toplumsal anlamda önemli bir etki yaratmıştır. Bugün itibariyle, heykel hala özgürlük, adalet ve demokrasi sembolü olarak kabul edilmektedir. Özgürlük Heykeli'nin toplumsal etkisi, görsel bir sembol olarak insanlarda güçlü bir duygu uyandırmasıyla başlar. İnsanlar, heykelin heybetli duruşu ve meşhur elindeki meşale ile özgürlüğü ve umudu temsil ettiğini hissederler. Bu etki, ziyaretçilerin heykelle etkileşime geçtikleri anlarda daha da güçlenir. Heykel aynı zamanda göçmenler ve mülteciler için de önemli bir sembol olarak kabul edilmektedir. Yıllar boyunca, Özgürlük Heykeli, pek çok kişi için Amerika'ya olan umudu ve özgürlüğe ulaşma arzusunu temsil etmiştir. İşte bu yüzden Ellis Island gibi göçmen kabul merkezlerine yakın bir konumda bulunması da anlamlıdır. Özgürlük Heykeli, insanların kalplerine umudu ve özgürlüğü nakşeden güçlü bir semboldür. O, tüm dünyada insanlar arasında birleştirici bir etki yaratmakta ve herkese eşitlik, adalet ve özgürlük çağrısı yapmaktadır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ayrıca, Özgürlük Heykeli'nin popüler kültürde ve sanatta önemi de göz ardı edilemez. Film, müzik, şiir ve resim gibi sanat formlarında sıkça anılan ve temsil edilen bir figür haline gelmiştir. Bu da heykelin toplumsal etkisini daha da genişletmiştir. Özetlemek gerekirse, Özgürlük Heykeli'nin toplumsal etkisi oldukça büyüktür. İnsanların özgürlük, umut ve adalet duygularını harekete geçirirken aynı zamanda göç, eşitlik ve demokrasi gibi önemli konuları da gündeme taşır. Özgürlük Heykeli, toplumlar üzerinde güçlü bir etki yaratan ve dünya genelinde tanınan bir simge olmanın ötesine geçmiştir. Özgürlük Heykeli'nin Toplumsal EtkisiÖzelliklerÖzgürlük, umut ve adalet duygularının harekete geçirilmesiGörsel sembolizm, heykelin duruşu ve meşalesiGöçmenler ve mülteciler için önemli bir sembolAmerika'ya olan umut ve özgürlük arzusuPopüler kültürde ve sanatta da önemli bir yere sahip olmasıFilm, müzik, şiir ve resim gibi sanat formlarında sıkça temsil edilmesi
Heykelin Turistik Önemi
Özgürlük Heykeli, turistik açıdan büyük öneme sahip bir cazibe merkezidir. Heykel, New York şehrinin sembolü haline gelmiştir ve her yıl milyonlarca turisti ağırlamaktadır. Ziyaretçiler, bu muhteşem yapıyı görmek ve heykelin getirdiği sembolik anlamı deneyimlemek için dünyanın dört bir yanından gelmektedir. Bu ikonik eser, Amerika Birleşik Devletleri'nin özgürlük ve demokrasi sembolü olarak kabul edilir. Turistler, Özgürlük Heykeli'ni ziyaret ederek Amerikan tarihindeki önemli bir simgeye tanıklık etme fırsatı bulurlar. Ayrıca, heykelin tasarımı ve estetiği, sanatseverlerin ve mimarlık tutkunlarının ilgisini çekmektedir. Bu heykel, aynı zamanda birçok film ve televizyon programına da ilham olmuştur. Birçok ünlü yapımda Özgürlük Heykeli'nin panoramik görüntüleri ve sembolik anlamı kullanılmaktadır. Bu da turistlerin heykeli görmek için daha da fazla ilgi göstermelerine sebep olmaktadır. Özgürlük Heykeli, Amerikan tarihinde eşine az rastlanır bir simgedir. Heykel, ziyaretçilerine özgürlüğün, demokrasinin ve insan haklarının önemini hatırlatır. New York şehrine gelen her turistin bu eşsiz yapıyı ziyaret etmesi gerekir. New York'a Yapılan Seyahatlerde Vazgeçilmez Bir Durak Özgürlük Heykeli, New York şehrinin en ünlü turistik mekanlarından biridir ve birçok turun ana duraklarından biridir. Heykeli gezip görmek için özel turlar düzenlenmektedir ve birçok turistin listenin başında gelmektedir. Heykel, ziyaretçilerine panoramik bir manzara sunar. Yüksekliği ve muhteşem tasarımı ile New York'un unutulmaz siluetini tamamlar. Heykelin tepesine çıkan ziyaretçiler, şehrin nefes kesen manzarasının keyfini çıkarabilir. Özgürlük Heykeli, turistlerin New York deneyimlerini tamamlamak için mutlaka ziyaret etmeleri gereken bir simgedir. Hem Amerikan tarihini anlamak hem de unutulmaz bir manzara eşliğinde unutulmaz anılar biriktirmek isteyen herkes için mükemmel bir duraktır. Heykelin Turistik ÖnemiAçıklamaTuristlerin ilgisini çekmeÖzgürlük Heykeli, dünyanın dört bir yanından turistleri çekmektedir. Heykel, Amerikan tarihindeki önemi ve estetik değeri ile ilgi odağı olmuştur.New York turu ana duraklarından biriÖzgürlük Heykeli, New York şehrine yapılan gezilerin vazgeçilmez duraklarından biridir. Birçok turun programında yer almaktadır.Panoramik manzara sunmaHeykelin tepesine çıkan ziyaretçiler, New York'un muhteşem manzarasını izleyebilirler. Unutulmaz bir deneyim sunar.Film ve televizyonlarda kullanılmaÖzgürlük Heykeli, birçok ünlü filmin ve televizyon programının arka planında yer almıştır. Bu da heykeli görmek için ilginin artmasına neden olmuştur.
Heykelin Fotoğrafı ve İzlenimleri
Özgürlük Heykeli'nin fotoğrafı, insanların heykeli gördüklerinde bıraktığı güçlü izlenimlerle birlikte özgünlüğünü yansıtmaktadır. Read the full article
2 notes · View notes
ceffelkalem · 3 months
Text
Pazarlanan dünya mı insan mı?
Sığ dünyamızda debelenip duruyoruz. Bir süre sonra insan eliyle inşa edilmeye çalışılan dünyada herkes "pazarlamacı" oluyor. Yalnız pazarladığımız "şey" kendimiz oluyoruz.
Kendini iyi pazarlayana daha çok itaat eder olmuşuz. Hepimiz öyleyiz maalesef. Büyüsüne kapılıyoruz ama bu bir çelişkiler yumağına beraberinde getirmiyor mu?
Cv'si geniş olana sevgimiz cv genişleterek devam ediyor. CV nedir tam olarak?
Şunu yaptım, burdan kabul aldım, şöyle birşey başardım aha bak bu da belgesi, cv'm şöyle böyle... ve daha niceleri.
Bu koşturmaca, kendine olan inancın sergilenmesi, beğendirme çabası, yer edinme gayreti.. dünyanın oyalanma çeşidi mi?
Kafada sürekli oturmayan birşeyler var.
4 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
GEORGE ORWELL
1984
_Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni. _1984 romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar. _Dünya; Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya olarak üç süper gücün denetimi altındır. Bu üç devlet sürekli birbirleriyle savaş halinde ve müttefikler sürekli değişmektedir. Olaylar Okyanusda yani Britanya’da geçiyor. İngsos (İngiliz Sosyalizmi) partisi iktidarda ve çok sıkı bir rejim uygulanıyor. _Çift düşün yöntemi ile iktidar insanların gerçeklik algısını tamamen değiştiriyor. Örneğin Barış Bakanlığı savaşları organize diyor, Sevgi Bakanlığı’nda siyasi suçlular işkenceye tabi tutuluyor. Herkesin evinde tele ekranlar bulunuyor ve Doğruluk Bakanlığı ve düşünce polisleri tarafından denetleniyor. _Özel hayat diye bir şey yok. Her insanın her hareketi gözetim altındadır. Her yerde bulunan ‘’Büyük Birader Seni İzliyor’’ sloganı ile toplumun üzerinde büyük bir psikolojik baskı da mevcut. Kitaptaki kahraman Winston ise sıradan bir memur ancak yavaş yavaş tüm bu oyunların farkına varıyor. Julia ile gizli aşk yaşıyorlar ancak en sonunda yakalanıyorlar. İki çeşitli işkencelere maruz kalıyor. İşkenceler ile her ikisinin de doğru bildikleri her şey unutturuluyor. Böylelikle Winston Julia’yı bile tanımayacak hale geliyor. İngsos iktidarı sayesinde Winston tam da onların istediği gibi sıradan bir vatandaşa dönüşüyor. _Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar.
  _Hayvan Çiftliği _
Stalinizmin eleştirisidir. Totaliter rejimlere karşıt bir solcu olan Orwell, olayları kara mizah yoluyla ve mecazi bir dille anlatır. Kitapta Hayvanizm olarak anılan Marksizm ve Leninizm'den kesin olarak dönüş yapar. Koca Reis (domuz): Hayvanlara mutluluk ve barış dolu bir dünya vadeder, insanların çiftlikten kovulmasını ister. Karl Marx veya Vladimir Lenin'e benzer. Snowball (domuz): Hayvanlara okumayı öğretir, bir değirmen yapılması taraftarıdır. Lev Troçki'yi temsil eder. Moses (kuzgun): Din adamlarını temsil eder _Bir devrimin trajedisidir. Bu modern fabl, kesilmekten, kırkılmaktan, sağılmaktan, dövülmekten bıkarak zalim sahiplerine karşı ayaklanan Manor Çiftliği hayvanlarının hikâyesidir. Alaycı eşek Benjamin, fedakâr at Boxer, akılsız kısrak Mollie, hatta serçeleri tüm hayvanların kardeş olduğunu söyleyerek pençeleri arasına çekmeyi deneyen kedi bile akıllarda kolayca yer edinen, çok canlı kişiliklerdir. Onlar birlik olarak onlara sıkı baskı gösteren insanlara karşı İsyan ettiler onlara karşı savaşdılar ve onları çiftlikden kovdular. Hayvanlar, çiftliği geri almayı deneyen insanlara karşı yiğitçe çarpışır, gövdelerini mermilere siper eder; elleri olmadığı hâlde çiftliğin zor işlerinin üstesinden gelmeyi, hatta bir değirmen inşa etmeyi bile başarırlar. Ne yazık ki zaferleri, yöneticiliğe soyunup gitgide 'insanlaşan' domuzların hırsları ve entrikaları tarafından gölgelenmeye mahkûmdur.
9 notes · View notes
epifizz · 2 years
Note
Bir çeşit kimliksizlik yaşıyorum. İnsanlar çok yabancı geliyor ve bir türlü hayalimdeki iletişimi, ilişkiyi, arkadaşlığı bulamıyorum. Düşününce bu sorun sadece okul arkadaşlarım için değil tüm herkes için geçerli aslında fakat okulda belli bir zaman onlarla beraber kalmak zorunda olduğumdan daha fazla hissediyorum. Hoş, yalnız kalmak benim için daha güzel olabilir ama yalnız kalmak için çok kalabalığım. Keşke beni okula bağlayacak en azından birisi olsaydı, her sabah okula onu da göreceğim düşüncesiyle gitseydim, okuldan onunla beraber çıkacağım biri olsaydı, beraber ders çalışacağımız biri olsaydı kendimi daha iyi hissederdim. Siz de kimliksizlik yaşıyor musunuz? İnsanlara baktığımda çok yabancı geliyorlar bana. Birisinin yanımda olmasını, onda bu yabancılığı hissetmemeyi çok isterdim.
Kimliğin sahip olunan ya da bir anda bulunan değil, inşa edilen bir şey olduğuna inanıyorum. İstesek de istemesek de süren bir inşa. Okula bakışındaki sosyal ortam algısını anlıyorum, okul bir sosyal ortam olarak da kişinin hayatına dahildir pekala ancak okulun birincil niteliği bir sosyal alan olması değildir. Okula bakış ve bağlanma hususunda bu ayrıma dikkat edersen iyi olur.
Hayalindeki arkadaşlığı ve iletişimi bulma konusunda söyleyeceklerimse biraz negatif. Böyle bir şeyi bulmak imkansız olmasa da bana pek mümkün gelmiyor. Çünkü hayalimizde, kafamızdaki tasarımımızda sadece biz varız. İletişimin iki tarafını da biz dizayn eder, dinamikleri tamamen ben merkezli oluştururuz. Ancak realitede bir iletişim, arkadaşlık ya da herhangi bir ilişki halinde en az iki taraf vardır. Bu taraflardan biri ben iken biri ötekidir benden, benim zihnimden, dünya görüşümden ve beklentilerimden tamamen başka bir öteki... Ve bu ötekinin bendeki bir noktayı tamamen farklı sunması kadar doğal bir şey yoktur, her şeyi her şeyi benim tasarladığım şekilde olsun isteyemem çünkü dünyada başkaları da var ve biraz hüsran ile mütevazi bir şekilde değer verdiğim birçok iletişim noktası elde edebilirim. Nasıl biri olduğun, olmak istediğin ve genel anlamda neler beklediğini net bir şekilde cevaplamak eminin herkes için zor, benim için de öyle en azından. Ancak hayata ve ötekilerine benim istediğim gibi olmadıkları için tepkili olup kızamam, çünkü neden benim istediğim gibi olsunlar ki? Onlar da ayrıksı olarak başka kendilikler, tıpkı benim de onların istediği gibi olmak zorunda olmadığım, kendimce kendim olmayı istemem gibi. Başkasının başkalığını bilerek ve belirli tavizler vererek iletişime geçmek, iletişimin temelidir ötekini tanımayan tek bir benin hüküm sürdüğü şeye bir başkası var gözükse bile iletişim diyemeyiz zaten, değil mi?
9 notes · View notes
yesltuu · 1 year
Text
Özlem Perilerim
Geldi yine edebiyat yapma perilerim galiba arada oluyor böyle:) edebiyat demeyelimde özlem saati bıraktım ben ismini konu ten kokusu ama başlığa çok aldanılmasın 🙈 bi insanın teninin kokusu aşık olduğunda mı alınabiliyor ,yoksa her insanın mı var bi ten kokusu onun kokusunu alabilmem için illa dibine girip koklamam gerekmiyor bulundugu bir ortama da girsem var bi kokusu düşünüyorum acaba benim de ten kokum falan varmı benden de böyle kafasına kazıyacak kokular alıyormudur diyorum benim bi ten kokum varmı bunu en kısa zamanda sormalıyım neyse konumuz bu değil , nasıl koku dedigini duyar gibiyim daha fazla merakta bırakmadan geçiyorum
Koku bir şeyin hakikatini simgeler ama onun o teninin kokusu Onu tüm erkeklerden,insanlardan ayıran bi parmak izi gibi kuranda önemli ve meşhur bir kıssa var mevlanın sürekli dile getirdiği yusufun gömleğinin kokusu duydun mu daha önce o kokuyu hakikatin ve güzelliğin kokusu olarak ele almış o kokuya maneviyat körü olan kimselerin gözünü açacak ilaç da demiş hatta mevlana. bi abartı yapıyım mı yapmazsam yok olmaz bazen konuşmuyoruz o konuşmadıgımız zamanlar da kanım çekiliyor dünyada ki hiç bir erkeği birdaha sevemeyecek gibi hissediyorum mutsuz oluyorum sonra geliyor şeker hastasının yaşamı iğnesinde bulması kadar agır oluyor bazen benim için!! o kadar da degil saçmala denilecek ama tam olarak o kadar ben km’lerce uzaga gitsem de gözden uzak olursa yok gönülden cart curt da da uzak olur dedikleri şey tamamen saçmalık böyle bir şey yok nereye nasıl gidilirse gidilsin gidende kalanda hiç bir boku unutmuyor birde şu var herkesde onu arıyorsun sözü öyle bir şeyde yok bir kere tutulduysan kimseyi arayamazsın aramazsın onu bulamayacagını tüm şu kainat bir araya gelip bulabilirsinde dese sen tek başına ordu gibi durur karşılarında bulamayacagını anlatıp kafa tutabilecek kadar emin olursun noluur en fazla biliyor musun kendine yaptığın ,unutamayarak çektirdigin o işkence yanında ki herkes sana yapma kendine eziyet ediyorsun der sana binlerce şey söyler ,sen kafanın içerisinde kalbinin içinde o kadar güzel bi dünya yaratmışındır ki onu parçalamak istemezsin bu çok acı düşünsene koskoca bir cumhuriyet kuruyorsun sana gelip kendi elinle o cumhuriyetin sahibi burayı yık kül et bişey kalmasın diyor senin ne şekilde yarattıgın ne düşündüğün ne hissettigin kimsenin sikinde olmuyor.. o kül et diyen şahıs dünyanın en gaddar insanı gözükmesi gerekirken gözünde sen hala orada oluşan çatlakları inşa etme peşine düşüyorsun bunu normal şartlarda sevdiğin bir arkadaşına yapıldıgını düşün ona küfürler eder boşver bulunmaz hint kumaşı falanda dersin aama kendi kendine gelince demezsin bunu. dünyanın en büyük kötülüğünü sen kendi kendine yapmayı seçersin çünkü o artık tarifsiz bir acı haline gelmiştir sana acı veriyordur aşk acı verir mi diceksiniz aşk öldürürmüş bende aşk acı vermez yok aşk şöyle güzeldir böyle iyidir derdim ama yok bende boş yapıyormuşum aşk öldürür ölmek güzeldir nasıl güzel biliyormusun imkansız aşkın yanına bırakırsan ölümün güzel oldugunu. tamamen elini çekersin bana dokunmayın kimse dokunmasın ben şu köşede yaşayıp pilim şurda bitsin dersin benim metaforum onun kokusu oldu onun o yalın kokusu kalbini esir alan koku.bi erkeğin kokusunu almak o koku tarifsiz söyleyecek çok şey vardı aslında da bu kadar yazabilecegim üzgünüm
3 notes · View notes
mistikyol · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BİLİNÇALTININ GÜCÜNDEN NASIL FAYDALANABİLİRSİN? Bilinçaltınız bedeninizi inşa etmiştir ve sizi iyileştirebilir. Her gece, mükemmel bir sağlığa sahip olduğunuzu kendinize söyleyerek uyuyun; sadık hizmetkarınız olan bilinçaltınız size itaat edecektir.
Asla "Buna gücüm yetmez" ya da "Bunu yapamam" gibi ifadeler kullanmayın. Bilinçaltınız sizi dikkatle dinler. Yapmak istediğiniz şey için paranızın ya da becerinizin olmamasını sağlar. Kendinize, "Bilinçaltımın gücü sayesinde her şeyi yapabilirim." telkininde bulunun.
Reklamlarda neden sürekli aynı şeyi tekrar ederler? O kelimeyi bilinçaltınıza kabul ettirmek için. Demek ki bilinçaltı bir şeyi tekrar ede ede kabul eder. O şey artık siz farkında olmasanız da sizin bir parçanız olur. Bu yüzden olumlamaları sık dinlemeniz gerekir.
Bilinçaltında neyi doğru kabul etmişsen dış dünyada da o tezahür eder. Örneğin, "sevilmeye değer değilim" bilinçaltı programın varsa bunu onaylayan durumlar yaşarsın ve insanlarla karşılaşırsın. Bilinçaltına bu yüzden olumlu programlar kaydetmeye başlaman lazım. Bunun için sorunlu konu neyse o konuda olumlama veya meditasyon dinlemen gerekir.
Bilinçaltı kayıtlar için hipnoza yakın bir beyin dalgasında olman gerekir. Bu theta beyin dalgasıdır. Çok rahatlamış ve hatta uykuya yakın bir halde bu beyin dalgasında olursun. Uykunun ilk evreleri de telkinlere açık haldesindir. Ne zaman dinlenmeye çekilse bu zamanı olumlama veya meditasyon dinlemeye ayırırsan bilinçaltını da programlamış olursun.
Düşüncelerinizi değiştirirseniz, kaderinizi değiştirirsiniz. Bilinçaltının Gücü- Joseph Murphy
#mistikyolyoutube #mistikyol #olumlama #meditasyon #bilinçaltı #bilinçaltıprogramlama #bilinçaltınıngücü #çekimyasası #bilinçaltınıyenidenprogramla #thetabeyindalgası #didemçiloğlu #cemçiloğlu
2 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
-ALLAH'IN SEÇTİĞİNE RAZI OLMAMAK
"Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir."(Kasas 68)
...
Güncel sorunları kavramak için kimliğimizi, bilincimizi inşa eden en önemli bilgi kaynaklarından biri olarak tarihsel arka plandan yararlanmak önemlidir.Tarihin tekerrür etmemesi için İbret almak gerekir.
İbret almak için bir bakalım mı?
ALLAH'IN SEÇTİĞİNE RAZI OLMAYAN MUAVİYE EKOLÜ
Muaviye(l.a)'yi İslam'a karşı cepheden saldıran bir düşman mı zannediyorsun?
Asla böyle değildi.
Zahirde, görünürde:
Namaz kıliyor,
Zekat veriyor,
Hacca gidiyor,
İslam'ın yayılmasına hizmet(!) ediyordu. Dindar bir toplumda halkı kandırmak için, halkın algısını yönetip sırtına binmek için mesele cami yaptırmaksa -bildiğim kadarıyla- dünyada en büyük camiini yaptırmıştır: Şam'daki Emevi camisi...
Aklınıza İslam'ın farzlarıyla ilgili ne geliyorsa onu yapıyordu.
.
Peki Hz.Ali(as) ile Hz.Peygamber(saa)'in Ehlibeyt'i ile sorunu neydi?
Niçin onlarla savaş halindeydi?
Niçin ordular toplayıp Hz. Ali(as) ile Sıffin savaşını çıkardı?
Neden İmam Hasan(as) şehit ettirdi?
Muaviye'nin amel ettiği ve yayılması için mücadele ettiği İslam; Peygamber(saa), Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin(Hepsine selam olsun) evine inen İslam değil miydi?
Değildi, kardeşim!
Evet. Zahirde bütün farzları yerine getiriyordu; ancak zahirini muhafaza ettiği İslam'ın ruhunu öldürüyor, yok ediyordu.
Adaleti tesis etmesi gereken İslam, onun eliyle seçkinlerin halka musallat olma aracına dönüştürüldü, onları sömürmek için araçsallaştırıldı.
Peki Muaviye gibi biri nasıl oluyor da vahiy evinin, İsmet makamının, Kuran'ın övdüklerinin karşısında taraftar bulabiliyordu? Bu görece başarısının(?) sırrı nedir?
Elbette halkın cehaleti!..
O dönemde Muaviye'nin etrafindaki müslüman halkı da bu dönemdekiler gibi "Bizim ağamız, efendimiz Muaviye'nin ne kadar hizmet ettiğini, ne büyük ordular kurduğunu, ne büyük camiler yaptırdığını, İslam'ı geniş coğrafyalara yaydığını, İslam için ne zahmetler çektigini görmüyor musunuz!"
Ali ne istiyor, bizim ağamızdan!" diyorlardı.
Ali yırtık.ayakkabısıyla, açlıktan taş bağladığı karnıyla bizim rahatımızı bozmaya kalkıyor. Bunlar bizim ağamızın başarısını kıskanıyor, diyorlardı.
İmam Hasan(as) neden Muaviye ile barış yapmak zorunda kaldı, biliyor musun?
O, İmam Hüseyin(as) gibi savaş meydanında şehit olmayı bilmiyor muydu?
Çünkü Muaviye, ruhunu öldürdüğü İslam'ın zahirini, ruhsuz bedenini koruyordu. Bu yüzden halk da onu takdir ediyordu. Halkın bu cehaleti ile Muaviye'nin yanında durmasından dolayı İmam(as)'ın samimi müslümanları onun şerrinden korumak için barıştan başka bir seçeneği yoktu.
Halk ne zaman Muaviye'nin ne yaptığını anladı biliyor musun?
Oğlu Yezid, İslam'ın ruhsuz bedenini de ortadan kaldırmaya kalkışınca!..
Halkın aklı gözündedir. Yezid, babası gibi algı yönetimini beceremeyip zahirde de İslam'a savaş açınca İmam Hüseyin (as) İslam'ı asıl mecrasına döndürebilmek için fırsat buldu. Bu kadar taşlaşmış, körleşmiş cehaleti Kerbela gibi bir fedakârlık uyandırabilirdi.
"Bedenim parçalanmadan kurtulmayacaksa dedem Muhammed'in dini, öyleyse, ey kılıçlar alın beni!"
İmam Hüseyin(as)"ın müdahalesi- Kerbelası- olmasaydı İslam'ın ruhunu da bedenini de yok edeceklerdi.
Ey Müslüman kardeşim!
İslam'ın ruhu, Tevhid, nübüvvet, mead'ın ruhu "VELAYET" ve "İMAMET"tir. Tevhidin topluma yansıması vahdettir, o da İMAMET olmadan muhaldir.
Ve İmamet konusunda seçim ALLAH'a aittir(Kasas 68);çünkü "DİN" ALLAH'INDIR!
Hem beşeri hem ilahi hukuk sistemlerinde yasa koyucu yürütmeyi de tayin eder, yürütme yasa koyucudan bağımsız olamaz.
Yani Allah yasa koyucu olarak din gönderecek ama o yasaların uygulanması noktasında yürütmeye karışmayacak, bunu değil muklak Kadir olan Allah, hiçbir kanun koyucu kabul etmez, dünya tarihinde hiçbir yasa koyucu bunu kabul etmemiştir, etmesi akla uygun da değildir.
Rabb, murebbisini tayin eder. Dinini insanlara ulaştıracak, ondan taviz vermeyecek, onu bozmayacak, kirletmeyecek, insanları kandırma aracı yapmayacak, onunla kulları arasında adaleti tesis edecek, onu tertemiz bir şekilde kullarına ulaştiracak olan tertemiz önderileri, imamları da Yüce Allah seçer.
İşte Muaviye'nin hizmet ettiği İslam İle Ali'nin, Ehlibeyt'in İslam'ı arasındaki temel fark budur.
Fatıma'nın kaburga kemiklerini kıran, Ali'nin başını yaran, Hasan'ın ciğerlerini parçalayan, Hüseyin'in başını mızrak ucuna takan anlayış Allah'ın seçimine razı olmayan anlayıştır.
"Allah birini seçecekse neden bizi değil de onları seçti?" diyen anlayıştır. Yani Lider, önder, reyis ben olmalıyım, ben,ben, ben! diyen anlayıştır. Riyaset, Liderlik, Siyaasi ve ekonomik güç!..
VELAYET ve İMAMET ekolü yüzyıllardır Allah'ın seçtikleri ile yola devam etmenin mücadelesini veren ekoldür.
Yüzyılların mazlumiyeti Allah'ın seçtiği tertemiz İmamlara( Onlara selam olsun) razı olup onlara tabi olmanın mazlumiyetidir!
İşte Yüzlılların mazlumları, son yüzyılda tağutları zelil eden bir bilince ulaşmıştır. Bu bilinç inkılâba dönüşmüştür. Gaybet döneminde Kuran'ın, Hz.Peygamber(saa)'in ve masum imamların emrine uyarak onların velayetinin devamı olan ve bayrağı Allah'ın son hüccetine teslim edecek olan "VELAYET-İ FAKİH" ile (Muctehidin/Fakihin velayeti altında) tağutlar devrilmiştir. Dünya müslümanları ve mazlumlarıyla bir direniş cephesi oluşturulmuştur.
Bundan:
Emperyalistler (sömürgeciler),
Siyonistler,
Müstekebbirler(Büyüklenenler, zalimler),
Satılmış hainler...
Ne kadar insanlık düşmanı hain varsa rahatsızdır.
Bunlar düşmandır, bunlar rahatsız olmazsa asıl o zaman bu sistemden bizim rahatsız olmamız gerekirdi.
Ey Müslüman kardeşim!
Peki gaybet döneminde masum imamlarımızın bize müracaat etmeyi, itaat etmeyi farz kıldığı Müctehidin /Fakihin velayetinden, bu velayete dayalı hükümetlerden,direniş hattından mollalar(daha doğrusu molla kıyafeti giymiş bazı sahtekârlar) neden rahatsızdır?
Neden bazıları İgiltere'de, Lonralarda kraliçenin eteği altına girmiş, oradan senin oluşturduğun direniş hattına saldırıyor?
Neden Irak'ta babalarının saygın ismini kullanan cahil ve "atari mollası" olarak meşhur olan biri Suudi Arabistan saraylarında lider diye karşılanıyor ve Ehlibeyt mektebinin şiarlarını değil de Arap asabiyetini/ırkçılığını köpürtüyor.
Neden dün, İslam inkılâbının, velayeti fakihin adını kullanarak kendilerine şan, şöhret, mevki, makam, dünyalık biriktirenler, bugün izzet buldukları bu cepheyi terk edip Siyonist uşağı sultanları, diktatörleri övüyor? Kendi kavminin şerur diktatörünü yine kendi kavminden olan, olmayan hayırlı ve dindar insanlara tercih ediyor?
Neden dün izzeti Ehlibeyt'in velayetinde aramaya çağıran, bugün "Oğuz" atanızın torunu olmakta aramaya çağırıyor! Direnişin temeli olan "Velayeti fakih" inancına saldırıyor?
Hayırdır?
Sebep net değil mi?
Direnişin büyük önderlerinin aldığı tedbirlerle, mazlumların mücadelesiyle direniş güçlenmiştir. Direnişin düşmanları direnişe karşı her türlü ensturmanı kullanıyor... En etkili silahları bizim cahil dostlarımız ve riyaset, makam, şöhret, dünya... düşkünü sözde alimlerimizdir. Bu tehlikeye dikkat etmeli, uyanık olmalıyız.
Emperyalist ve Siyonistler dünya genelinde "Velayet" bilinci ile kenetlenmiş direnişi "ırkçılık" silahıyla parçalamaya çalışıyor. Şu anda ellerindeki en işlevsel silah budur.
Gerek başka coğrafyalarda gerek bizim coğrafyamızda ,bazıları ya cahilliğinden ya menfaatperestliğinden ya da riyasete, liderliğe olan zaafından bu projenin bir parçası olacaktır.
Aman dikkat!
Düşman zayıf yerlerimizi, yumuşak karnımızı çok iyi biliyor.
İmtihan büyüdükçe kendini kurtarman zorlaşır!
Rabbim hepimizi, seçip itaatini farz kıldığı Ehlibeyt'in velayetinden ayırmasın ve onların velayetinden razı olup onların emanetçisi olan müctehilerimizin, velayeti fakihimizin izinden ayırmasın. Rabbimizin bizden, bizim de Rabbimizden razı olduğumuz halde imtihanı tamamlamayı nasip eylesin.
2 notes · View notes
benimpencerelerim · 19 days
Text
VEDA
“ne garip duygu şu ölmek”, der Şafak Türküsü adlı şiirinde Nevzat Çelik. Çok erken yaşlarda fark eder bunu. Koca bir ömrü çok kısa bir zaman dilimine sıkıştırmanın yol açtığı yoğun duygular farkındalığını erken yaşlarda geliştirmiştir. Irvin Yalom’un, farkındalığı dramatik bir şekilde geliştirdiğini söylediği “sınır deneyimi”ni hayatının erken bir döneminde yaşamıştır çünkü.
Farkındalığı çok geç gelişen bir fani olarak, birbirini sarmalayan zaman ve mekanın birlikteliğinin de benzer duygulara yol açtığını ancak geç yaşlarımda farkedebildim.
Hayatımda hem süre hem önem açısından çok büyük yer tutan iki devden biri SPK. Diğeri de hayatımın en kıymetli sekiz yılını geçirdiğim ve o yılların hazinelerini hala şefkatli ana kucağında pamuklara sararak saklayan Darüşşafaka Lisesi.
Buraya uzunca bir parantez açmak istiyorum. SPK’yı DEV olarak nitelememi bir çok insanın onaylamayacağını düşünüyor, hissediyorum. Bazı (uzman) arkadaşlarımın “bu SPK ömrümüzü yedi” yakınmalarını hatırlıyorum. Bir kaç örnek ile genelleme yapmak elbette doğru değil ama kurum içinde bir çok insanın böyle düşündüğünü sanıyorum.
Heybetli bir dağın üstünde yaşayan bir tavşan onun yüceliğini farkedebilir mi. Sanmıyorum. Sadece tavşan değil, son derece zeki insanlar da içinde yaşadıkları ortamın olumlu/olumsuz niteliklerini farkedemeyebilir, onun gerçek değerini anlamayabilir. Çoğunu kanıksadığımız için, içinde yaşadığımız ortamın güzelliklerinin de, kokuşmuşluğunun da boyutlarını, kıymetini/vahametini farkedemeyiz çoğu zaman.
Elbette hemen her olgunun/varlığın olumlu yönleri olduğu gibi olumsuz olanları da vardır. Varlığın/olgunun bütünü hakkındaki nihai görüşümüz/yargımız bizim tutumlarımızla belirlenir. Bizim, değişik olgular karşısında takındığımız tutumlar da... Uzun hikaye, o da divana kalsın.
Gezmeye geldiği şehirde dolaşan yabancının dikkatini sürmekte olan bir inşaat dikkatini çekmiş. Çalışan işçilerden ikisiyle ayak üstü sohbet etmiş. İşçilerden biri, “ne yapıyoruz mu dediniz, ne yapacağız demiş, taş kırıyoruz, taş taşıyoruz, çimento torbaları, kum, tuğla, harç, vs, hamallık yapıyoruz, ömrümüzü tüketiyoruz”, demiş. Diğer işçi ise büyük bir gururla, “ne mi yapıyoruz beyim”, demiş, “biz burada bir katedral inşa ediyoruz”.
Hamallık yapmadan katedral inşa edilebilir mi anne.
Bir psikodrama seansında oynadığımız “Büyülü Dükkan” adlı oyunda, dükkan sahibi rolündeki doktora, “ebedi mutluluk istiyorum, bunun için gözlerimden birini veririm”, demiştim. O kadar kıymetli gözlerim vardı ki, ebedi mutluluk için bile ikisinden birden vazgeçmeyi göze alamamıştım. Ve onların kıymetinin farkında değildim. Ancak o zaman ebedi mutluluk kadar kıymetli iki hazinemin olduğunun farkına vardım.
Saçlarına yıldız düşmüş, koparma anne.
“Benim çiçeğim gezegenimi güzel kokularla dolduruyordu ama ben bunun sevinciyle yetinmeyi bilmedim. Şu kaplan pençesi konusunda söylediklerine sinirleneceğime ona şefkat duymalıydım.
İçini dökmeye devam etti: ‘ O zaman hiçbir şey anlamamıştım!. Onun laflarına değil, yaptıklarına bakmalıydım. Mis gibi kokular saçıyor, beni sevinçten sarhoş ediyordu. Ondan kaçmamalıydım! Zavallı kurnazlıklarının ardındaki iyiliği fark etmem lazımdı. Çiçekleri anlamak kolay değil. Ama ben onu sevmeyi bilemeyecek kadar küçüktüm o zaman.’”
“Sözüne devam etti: ‘Gidip güllere bakarsan senin gülünün dünyada biricik olduğunu anlayacaksın. Geri gelip bana veda ettiğinde sana armağan olarak bir sır vereceğim.’
Küçük Prens gidip güllere tekrar baktı.
‘Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz, hatta bir hiçsiniz,’ de onlara. ‘Kimse sizi evcilleştirmedi, siz de kimseyi evcilleştirmediniz. Siz benim tilkimin eski hali gibisiniz. O da yüz bin başka tilkiye benziyordu. Ama biz onunla dost olduktan sonra dünyada biricik o.’
Güller hoşlanmadılar bu sözlerden.
‘Sizler güzelsiniz ama boşsunuz,’ diye devam etti Küçük Prens. ‘Kimse sizin için ölmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini sanır elbet. Ama o tek başına hepinizden daha önemli, çünkü ben onu suluyorum. Çünkü ben onu fanusun altına yerleştirdim. Çünkü ben onu paravanla korudum. Çünkü ben onun için tırtılları yok ettim (kelebek olsun diye bıraktığım iki üç tanesi hariç). Çünkü ben onun sızlanmasını, böbürlenmesini, hatta kimi zaman suskunluklarını dinledim. Çünkü o benim gülüm.’
Tilkiye geri döndü: ‘Hoşça kal…’ dedi.
‘Hoşça kal,’ dedi tilki. ‘İşte sırrım, çok basit: Ancak yüreğinde görebilirsin. Asıl görülmesi gereken gözle görülmez.’
‘Asıl görülmesi gereken gözle görülmez,’ diye tekrar etti Küçük Prens unutmamak için.
‘Senin gülünü bu kadar önemli kılan şey, onun için harcadığın zamandır.’”
Sevgi neydi anne.
Ellili yaşlarda Sirkeci’de dolaşırken, birden yıllar öncesine geri döndüm ve içim burkularak 11-12 yaşındaki kendimi tek başına büyütmeye çalıştığı dört çocuğundan birinin istikbali için, yatılı okul sınavına girmesi için küçücük bir ilçeden gelip dev bir şehre henüz ayak basan, okuma yazma dahi bilmeyen annemin elinden tutmuş, karşılamaya gelemeyen amcamı korku ve şaşkınlıkla ararken buldum.
Zaman ne garip şey anne.
Buna benzer duyguları ilk defa, Darüşşafaka’nın eski yerleşkesini, mezun olduktan yıllar sonra ziyaret ederken yaşadım. O kutsal mabedin ve orda geçirdiğim yılların ne kadar kıymetli olduğunu da ilk defa o zaman anladım.
Aynı duyguları, iş hayatımın hemen hemen tamamını geçirdiğim SPK için de hissedeceğimi deneyimlerimden yola çıkarak tahmin edebiliyorum. Ama yeni bir hayata merhaba demeye hazırlandığım bu günlerde taze yaranın acısını sıcağı sıcağına farkedemediğimiz gibi ondan ayrılmanın acısını da onun kıymetini de, ne kadar tahmin edersem edeyim pek anlamıyorum.
Farketmediğimiz, anlamadığımız, hissetmediğimiz şeyleri anlatmak, imkansız olmasa da pek kolay değil. O yüzden bir pilav gününde ziyaret ettiğimiz Darüşşafaka Lisesi’nin eski yerleşkesinin uyandırdığı duyguları anlattığım satırları, o satırlarda ifade ettiğim hislerin SPK için de geçerli olacağından emin olarak veda mesajı yerine gönderiyorum.
Vedalar her zaman zor mudur bilmiyorum ama bunca yıldan sonra bana zor geliyor. Eksik evraklarımı teslim etmek için personel müdürlüğünün kapısını çaldığım gün de, iş başı yaptığım gün de, ilk projemi bitirdiğim gün de daha dün gibi. Lakin yıllar su gibi akıp gitmiş, ayrılık zamanı gelip çatmış kapıya. Artık demir almak günü gelmiş bu limandan.
Ölmek ne garip şey anne.
Zaman, Mekan, Anılar, Hayat 9 Temmuz 2014, 19:16
ARZ’IN MERKEZİNE SEYAHAT
Bir pilav daha geçti. Okuldayken, pilav günlerinde geziye çıkarırlardı bizi. Kuru köfte ve haşlanmış katı yumurtalarımızdan oluşan kumanyalarımızla, Belgrad Ormanlarına giderdik şarkılar söyleyerek.
Bir yandan hala çocuktuk, öte yandan müthiş bir büyüme ve kabul görme arzusu kavuruyordu içimizi. Çocuk damgası yiyeceğiz diye korka korka, salıncaklara binerdik. O güzelim salıncakların tadına varamadan, kös kös dönerdik okula günün sonunda.
Okulda okurken geçirdiğim bir pilav gününü hatırlıyorum. Belki daha fazlasını da geçirmiştik. Anımsamıyorum. Yaşlı bir ağabeyimizle, aynı masada kuru fasulyeye kaşık sallamıştık. O bize sorular yöneltmişti. Neler konuşmuştuk hiç hatırlamıyorum.
Bu Pilav Günü için izin alınmış. Eski binaya gittik. Anılar, anılar, anılar. Her köşede bir Karun Hazinesi. Dokunsalar ağlayacaktım.
Yeni binaya girdik ilk önce. Sınıflara göz attık. Kat kat kalkan boyalarda ve çatlayan duvarlarda akan zaman kara tahtalara gelince durmuş kalmıştı. Mazi, kara tahtalardaki acemi el yazılarında soluk alıp veriyordu.
Gözüm, o çürüyen ve dökülen odalarda anılar selinin rüzgarında dalgalanan gençlik ateşlerinden başka bir şey görmüyordu. Cunningham süper mini eteğiyle bir şeyler anlatıyordu köşesinde. Başımızda kavak yelleri esiyordu. Yeni yetmelik düşlerimizin soğuk güzeli, muhteşem bacaklarıyla körpe heyecanlarımızı kışkırtıyordu.
Kütüphanedeki kitapların kuşe kaplı ciltlerinde parlıyordu florasan lambaları. Ve ben hala, duvarın yanındaki bir masada, heyecanla, Jule Verne’nin Arz’ın Merkezine Seyahat’ini okuyordum. O zamanlar nerden bilirdik ki, arzın merkezi tam da burası olacaktı. Hayatımızın en önemli parçalarından birini oluşturan, Bir ömre bedel sekiz yıllık döneminin hiç silinmeyecek izlerinin merkezi olacağını Daçka’nın, nereden bilebilirdik ki.
Bedenimiz 2008’de ruhlarımız 1970lerdeydi. Bizim gibi, yatakhanelerimiz de ikiye bölünmüştü. Yatakhanenin hemen girişinde, alt ranzalardan birinde, annesinin şefkatli kollarında, 12 yaşında bir melek uyuyordu. Hoparlörden başlayan müzik yayınıyla güne merhaba demesi yakındı:
“Nights in white satin, never reaching the end, Letters I’ve written, never meaning to send. Beauty I’d always missed with these eyes before. Just what the truth is, I can’t say anymore. ‘Cos I love you, yes I love you, oh how I love you.”
Alt katta ise, koridorun en sonundaki hazırlık bir sınıfı yürekleri gümbür gümbür atarak, tam tekmil bekliyordu. Az sonra, uzun koridorun içinde, Nazıma Antel’in güçlü topuk sesleri yankılanacaktı sadece.
Yine o koridorun dibinde, biri hazırlık ikide, biri hazırlık birde, sömestre tatilinden henüz yeni dönmüş iki çocuk, yavaş yavaş çöken karanlığın içinde, evciler dönmediğinden hala tenha olan koridorda, sessizce çöken anne hasretiyle göz yaşları dökecekti.
Eskiden demir kapının ardında dışarı çıkmak için çırpınırdık. Ellerimiz kapının aralığından dışarının sonsuzluğuna doğru uzanırdı fütursuzca. Ama demir kapıdan içeri adım atmak için dünyaları vereceğimiz günler de gelecekti.
Futbol sahasıyla eski binanın birleştiği yerden, büyük demir kapıya kadar kıvrılarak uzanan, Arnavut kaldırımına benzeyen, fakat ondan daha geniş olan emektar yol üstünden gelip geçenleri selamlıyordu hala.
Demir kapının önünden geriye doğru baktığımda eski bina ve büyük futbol sahası görünüyordu. Saçları dağınık mahzun bir çocuğun ansızın yokuşun başında belirip, dalgın dalgın yukarıya doğru yürümeye başlaması an meselesiydi. O kadar yakındı bana gençliğim. Uzansam ellerini tutacaktım 15 yaşındaki kendimin.
Bir yanıyla bir buzdağı gibi boğazına kadar geçmişe batmış, bir yanıyla ise boylu boyunca şimdiki anın içinde uzanan o sihirli mekanda yoğunlaşmıştı bütün dünya. Ve o delikanlı hatıralarla dolu mekan, bütün yaşantıları yeniden canlandırıp şimdiki zamana taşırken, puslu zihnimizin labirentlerinde yeniden kuruluyordu sivilceli görüngüler evreni. Bir göz kırpma mesafesindeydi otuz yıl önceki biz Oysa erişilmesi imkansız bir uzaklıktaydı o günler. Geçen zamana kimin hükmü geçmişti ki.
Bütün mekanları, değirmenlerinde ağır ağır öğüten amansız nehir ve içinde, bütün zamanların cirit attığı, huşuyla dolup taşan kutsal mabet oyunlar oynuyordu bizimle. Geçmişin büyülü soluğu efsunluyordu bedenlerimizi. Varlıkların zorba efendisi ve bütün varlıkları kendi potasında eritip kaynaştıran kadim bilgesinin işbirliği parçalara ayırıyordu bizleri. Şimdiki parça, geçmişteki parçayı özlemle anıyor, umutsuzca arıyordu. Oysa, bilmez ki biçare gönüller, dönen yoktur onun seferinden.
ŞEHİR
“Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim,” dedin, “bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. Ama kötü yazgım peşimi bırakmaz ne yapsam, ve kalbim şimdi burada gömülü bir ceset sanki. Ruhum daha ne kadar katlanacak bu çoraklığa? Hangi yana çevirsem yüzümü, ne yana baksam Hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma Bunca yıllarımı tükettiğim şu ülkede.”
Yeni bir ülke bulamazsın, arama sakın, Bir başka deniz de bulamayacaksın. Nereye gitsen bu şehir arkandan gelecektir, Aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine, ve yaşlanacaksın aynı, hep aynı mahallede, hep aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Ve dünyayı bir uçtan bir uca dolansan da Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Yanılma sakın, bir başka gelecek umma, ne seni bekleyen bir gemi var limanda ne de çıkacağın başka bir yol. Nasıl tükettiysen ömrünü şurada, şu köşecikte, Öyle tükettin demektir onu, tüm yeryüzünde de.
Konstantinos Kavafis (1863 - 1933)
0 notes
tripuck · 25 days
Link
0 notes
Text
Tumblr media
"Başarı için sıkı çalış, başarılı olmak için daha sıkı çalış" ifadesi, başarının temelinde yoğun çabanın yattığını ve sürekli başarıyı sürdürmenin daha fazla çaba gerektirdiğini vurgular. Bu söz, başarıya ulaşmanın sadece hedeflere ulaşmakla kalmayıp, bu başarıyı korumanın ve üzerine inşa etmenin de sürekli bir çaba gerektirdiğini hatırlatır.
Bu ifade, özellikle hırslı ve başarı odaklı bireyler için önemli bir motivasyon kaynağıdır. Başarı, genellikle büyük özveri, zaman ve çaba gerektiren bir süreçtir. Bir sporcu, müzisyen, akademisyen veya iş insanı düşünün; bu kişilerin her biri, alanlarında üstün başarılar elde etmek için sayısız saatlerini adarlar. Ancak başarıya ulaştıktan sonra duraksamak, rekabetçi bir dünyada geri düşmeye yol açabilir.
Bu nedenle, başarılı olduktan sonra dahi, sürekli gelişim ve büyüme için çabalarını artırmak gerekir. Örneğin, teknoloji sektöründe bir lider düşünün. Bu kişi, sektördeki yenilikleri takip etmek, sürekli yeni bilgiler öğrenmek ve ekibini bu yeniliklere adapte etmek için daha fazla çalışmalıdır. Başarıları sürdürmek için gerekli olan bu sürekli çaba, başarıların geçici olmamasını ve sürekli yenilenmesini sağlar.
Ayrıca, bu ifade bireyleri sadece sıkı çalışmaya değil, aynı zamanda akıllıca çalışmaya da teşvik eder. Çünkü sürekli başarı, sadece daha fazla saat çalışmakla değil, aynı zamanda daha verimli ve etkili çalışmakla da ilgilidir. Bu, öncelikleri doğru belirlemek, zamanı verimli kullanmak ve sürekli olarak kişisel ve profesyonel becerileri geliştirmek anlamına gelir.
Sonuç olarak, "Başarı için sıkı çalış, başarılı olmak için daha sıkı çalış" ifadesi, başarıya ulaşmanın ve başarıyı sürdürmenin sürekli ve yoğun bir çaba gerektirdiğini vurgular. Bu sürekli çaba, bireyin hem kendi standartlarını yükseltmesine hem de değişen dünya şartlarında rekabetçi kalabilmesine olanak tanır.
0 notes
dokmimarlik · 2 months
Text
Pisa Kulesi -İkon Yamuk
Pisa Kulesi, dünyanın en ikonik yapılarından biri olarak kabul edilir. İtalya'nın Pisa şehrinde bulunan bu yapı, eğik yapısıyla tanınır ve mimari dünyada benzersiz bir örneği temsil eder. Pisa Kulesi'nin mimari incelenmesi, bu olağanüstü yapının tasarım, yapım ve tarihsel önemini anlamak için derinlemesine bir bakış sunar. Pisa Kulesi'nin mimari tasarımı, Romanesk tarzının önde gelen örneklerinden biridir. Kule, beyaz mermer blokların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur ve üzerindeki yuvarlak kemerli pencereler ve sütunlar gibi karakteristik özelliklerle dikkat çeker. Kule, yaklaşık 56 metre yüksekliğinde olup, dış cephede dikkatlice yerleştirilmiş sütunlar ve kemerlerle süslenmiştir. Bunlar, kuleye benzersiz bir görsel çekicilik katmaktadır. Pisa Kulesi'nin en çarpıcı özelliği, eğik duruşudur. Kule, orijinal inşaatında temel kayması nedeniyle eğilmeye başladı ve bu eğim, tamamlanmasından bu yana sürekli olarak artmıştır. Bu eğiklik, kuleyi benzersiz kılan ve dünya çapında tanınmasını sağlayan bir özelliktir. Eğilme, kuleyi ziyaret edenleri büyüleyen ve onu sıra dışı kılan bir özelliktir. Tarihsel olarak, Pisa Kulesi'nin inşaatı 12. yüzyılda başladı ve 14. yüzyılda tamamlandı. Kule, Pisa'nın Piazza dei Miracoli olarak bilinen meydanında bulunur ve bu alandaki diğer dini yapılarla birlikte şehrin kültürel ve dini merkezini oluşturur. Pisa Kulesi'nin inşası, dönemin mimari ustalığının bir örneğidir ve İtalya'nın sanatsal ve mimari mirasının bir parçası olarak kabul edilir. Gelin ikonlaşmış bu muhteşem yapıyı hep beraber inceleyelim..
Tumblr media
Pisa Kulesi / Dök Mimarlık Önemli Bilgileri Keşfedin - Pisa Kulesi, İtalya'nın Pisa şehrinde bulunan eşsiz bir mimari yapıdır. - Yaklaşık 55 metre yüksekliği ve eğik yapısıyla dünyaca ünlüdür. - Kule, Roma döneminde başlayan inşaat çalışmaları nedeniyle zeminin yumuşak olması ve temeldeki hatalar nedeniyle eğik olarak inşa edilmiştir. - Romanesk tarzda inşa edilen kule, beyaz carrara mermeri kullanılarak yapılmıştır. - Mimarisi, dairesel bir kaide üzerine yükselen yedi katlı bir kule şeklinde tasarlanmıştır. - Pisa Kulesi, 1173-1272 yılları arasında inşa edilmiştir ve tamamlanması yüz yıl sürmüştür. - Günümüzde, Pisa Kulesi'nin eğimini stabilize etmek için çeşitli mühendislik müdahaleleri yapılmıştır. - Kule, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alır ve ziyaretçiler için önemli bir turistik cazibe merkezidir. - Pisa Kulesi'nin eğilmesi, mimari mühendislikteki hataların ve arazinin özelliklerinin bir sonucudur, ancak aynı zamanda dünya çapında tanınan bir sembol haline gelmiştir. - Pisa Kulesi, İtalyan Rönesansı döneminde mimarlık ve mühendislikte önemli bir başarı olarak kabul edilir.
Pisa Kulesi'nin İnşası
Pisa Kulesi'nin inşa süreci büyük bir mühendislik başarısıdır. 1173 yılında inşa edilmeye başlanan kule, yaklaşık 200 yıl süren bir inşaat dönemini kapsamaktadır. İnşa ediliş nedeni, Pisa şehrinin gücünü ve zenginliğini sergilemek olduğu düşünülmektedir. İnşa süreci dikkatlice planlanmış ve ustaca gerçekleştirilmiştir. Kule, beyaz mermer bloklardan yapılmış ve tam anlamıyla düz olmayan bir zemine inşa edilmiştir. Kulede kullanılan malzemelerin uygun bir şekilde dengelenmesi ve yapıya verilen strüktürel destekler, eğik duruşun engellenmesine yardımcı olmuştur.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kule inşaatının mimari özellikleri büyük özenle tasarlanmıştır. İçerisinde bulunan dairesel merdivenler, kuleye erişimi kolaylaştırmak için ince bir şekilde planlanmıştır. Aynı zamanda, kuleye eşsiz bir görünüm sağlayan, dış cephesi boyunca yer alan sütunlu galeriler ve süslemeler kullanılmıştır. Pisa Kulesi, mimarisi ve inşa süreciyle modern dünyada hala büyük bir hayranlık uyandıran bir yapıdır. Pisa Kulesi'nin yapımı, o dönemdeki mimari ve inşaat teknikleri açısından büyük bir başarıdır. İnşa sırasında kullanılan yöntemler ve mimari detaylar, kulenin eğik duruşunu stabil tutmaya yardımcı olmuştur. Bugün hala ayakta duran Pisa Kulesi, mühendislik dehası ve sanatsal zarafetinin bir simgesi olarak görülmektedir. Kule İnşaatına İlişkin Detaylar: Yılİnşa Aşaması1173Kule'nin temeli atılmıştır.1178Kule'nin 1. katı tamamlanmıştır.1185Kule'nin 2. katı tamamlanmıştır.1198Kule'nin 3. katı tamamlanmıştır.1272Kule tamamlanmıştır.
Pisa Kulesi Mimarisi
Pisa Kulesi, zarif ve benzersiz mimari detaylarıyla dikkat çeken bir yapıdır. Kule, Romalılar tarafından inşa edilen Pisa Katedrali'nin çan kulesidir. İtalyan Gotik tarzının etkilerini taşıyan bu göz alıcı yapı, Piazza dei Miracoli'de yer almaktadır. Pisa Kulesi'nin mimari tasarımı, dönemin önde gelen mühendisleri ve mimarları tarafından titizlikle incelenmiş ve planlanmıştır. Öncelikle, Pisa Kulesi'nin temel malzemesi beyaz mermerdir. Kule, dört katlı bir yapı olup her katın üzerine bir sütunlu galeri inşa edilmiştir. Her galerideki sütunlar, antik Roma döneminden esinlenen sütun kapitelleriyle süslenmiştir. Kulede bulunan yuvarlak pencereler ve süslemeler, kuleye zarif bir hava katmaktadır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Pisa Kulesi'nin tasarımında simetri ve denge önemli bir rol oynamaktadır. Kule, alt kattan üst kata doğru hafifçe daralmaktadır, bu da yapıya dinamik bir görünüm katmaktadır. Ayrıca, kulede yer alan dış merdivenler ve balkonlar, kuleyi çevreleyen meydana güzel bir estetik doku sağlamaktadır. Pisa Kulesi'nin Mimari Özellikleri: - Kulenin yüksekliği: 55.86 metre - Kulenin eğikliği: Yaklaşık 4 derece - İlk kat sütun sayısı: 15 - İkinci kat sütun sayısı: 30 - Üçüncü kat sütun sayısı: 36 - Dördüncü kat sütun sayısı: 16 Pisa Kulesi'nin mimari detayları, Rönesans dönemi sanatçılarını da etkilemiştir. Kule, mimari ustalığı ve eşsiz tasarımıyla her yıl binlerce turisti kendine çekmektedir. Pisa Kulesi'nin mimarisi, hem sanatseverler hem de tarih meraklıları için büyük bir ilgi kaynağıdır.
Pisa Kulesi'nin Eğik Duruşu
Pisa Kulesi'nin eşsiz eğik duruşu, dünyada benzersiz bir fenomen olarak tanınmaktadır. Kule, başlangıçta dik olarak inşa edilmek istenmesine rağmen, yapım sürecinde toprak kaymasından dolayı eğilmeye başlamıştır. Eğik olmasının nedenleri hala tartışmalı olsa da, bu duruşun ana sebepleri arasında yapılan hatalar ve zemin etkileri olduğu düşünülmektedir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kulenin eğik duruşunu sağlamak için çeşitli önlemler alınmıştır. Öncelikle, 1990-2001 yılları arasında gerçekleştirilen büyük bir restorasyon projesiyle kule, yerden çekme kuvveti ile düzgün bir şekilde hizalandı. Ayrıca, kuleye yapının alt kısmındaki zeminde yapılan özel beton enjeksiyonları yapılarak daha fazla stabilite sağlandı. Eğik Duruşun NedenleriÖnlemlerYapım hataları1990-2001 restorasyon projesiZemin etkileriZeminde yapılan beton enjeksiyonları Eğik duruşunun Pisa Kulesi'ne olan ilgiyi artırdığı da bir gerçektir. Kule, turistlerin yoğun ilgisini çeken bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Ziyaretçiler, bu eşsiz fenomeni görmek ve kuleyi fotoğraflamak için dünyanın dört bir yanından Pisa'ya gelmektedir.
Pisa Kulesi'nin Tarihi Değerleri
Pisa Kulesi, tarihi boyunca birçok kültürel ve tarihi değere sahip olmuştur. İtalya'nın Toscana bölgesinde yer alan bu ikonik kule, 12. yüzyılda inşa edilmiştir ve Ortaçağ Avrupa'sının önemli bir eseri olarak kabul edilir. Kulenin tarihi önemi, Rönesans dönemi mimarisinin gelişimine katkıda bulunması ve İtalyan mimarisinin bir simgesi olmasıyla ilgilidir. Pisa Kulesi, mimarisi ve eğik duruşuyla birçok sanatçıyı ve mimarı ilham vermiştir. "Pisa Kulesi, tarihi ve mimari önemiyle benzersiz bir yapıdır. Ortaçağ'da inşa edilmiş olmasına rağmen günümüzde hala ayakta durabilmesi, mühendislik harikası olarak kabul edilir." Kulenin tarihî arka planı, Pisa şehri ve İtalya'nın genel tarihine de ışık tutmaktadır. Pisa Kulesi, şehirdeki zengin tarihî dokuyu vurgular ve ziyaretçilere geçmişe bir yolculuk sunar. Pisa Kulesi'nin Tarihi Değerleri Tarihî DeğerlerAçıklamaMimari ÖnemiPisa Kulesi, Ortaçağ Avrupa'sının mimari gelişimine katkı sağlamıştır.Eğik DuruşuKulenin eşsiz eğik duruşu, mimari açıdan önemli bir çarpıklık örneği olarak kabul edilir.Sanat ve İnspirasyon KaynağıPisa Kulesi, birçok sanatçı ve mimarı etkilemiş ve eserlerine ilham vermiştir.Tarihi Arka PlanıKule, Pisa şehrinin zengin tarihî mirasını yansıtır ve ziyaretçilere geçmişe bir yolculuk sunar. Pisa Kulesi'nin tarihi değerleri, kültür ve sanat tarihine olan katkıları ve etkisiyle ön plana çıkar. Bu ikonik yapı, dünya genelinde tanınır ve birçok turistin ilgi odağı olmuştur.
Pisa Kulesi Turizm İlgi Noktası
Pisa Kulesi, turistler arasında büyük ilgi gören bir turistik cazibedir. İtalya'nın meşhur Pisa şehrinde yer alan bu eşsiz yapı, yıllar boyunca sayısız ziyaretçi çekmiştir. Peki, Pisa Kulesi'nin turizm ilgi noktası haline gelmesinin nedenleri nelerdir ve turistlerin bu yapıya neden bu kadar büyük ilgi gösterdiğini keşfedelim. İlk olarak, Pisa Kulesi'nin benzersiz ve etkileyici bir mimariye sahip olması turistlerin dikkatini çekiyor. Kule, eğik duruşuyla ünlü olsa da, aynı zamanda Gotik tarzda inşa edilmiş bir sanat eseri olarak da değerlendiriliyor. Bu eşsiz mimari tarz, turistlerin ilgisini çekiyor ve onları burayı ziyaret etmeye teşvik ediyor. Pisa Kulesi'nin tarihi önemi de turistler için bir cazibe noktasıdır. Kule, 12. yüzyılda inşa edilmiş olup Pisa şehrinin sembolü haline gelmiştir. Tarihi geçmişi ve kültürel mirasıyla birlikte, Pisa Kulesi ziyaretçilere bir zaman yolculuğu deneyimi sunuyor. Pisa Kulesi'nin sunduğu manzara da turistlerin ilgisini çeken bir etkendir. Kuleye çıkan ziyaretçilerin şehir ve çevresine hakim bir konumda olmaları, muhteşem bir panoramik manzara sunar. Bu, turistlerin unutulmaz fotoğraflar çekmelerini sağlar ve ziyaretlerine anlam katar. Pisa Kulesi ayrıca şehir merkezinde yer aldığı için turistler için kolay ulaşılabilir bir konumdadır. Pisa şehrine seyahat edenler, bu tarihi yapıyı ziyaret etmek için sadece kısa bir yürüyüş yapmaları yeterlidir. Bu da turistler için daha fazla ilgi çekici kılar. Pisa Kulesi'nin turizm ilgi noktası haline gelmesinin temel sebepleri benzersiz mimarisi, tarihi önemi, muhteşem manzarası ve kolay ulaşılabilir konumu olarak sıralanabilir. Bu etkenler turistlerin Pisa Kulesi'ni ziyaret etmek için büyük bir cazibe merkezi haline gelmesini sağlar.
Pisa Kulesi Müzesi
Pisa Kulesi Müzesi, zengin koleksiyonuyla tarihe tanıklık eden birçok eserin sergilendiği bir mekandır. Müzede, Pisa Kulesi'nin tarihine ve kültürel mirasına dair önemli bilgiler bulabilirsiniz. Sergilenen eserler, kule ve çevresindeki tarihi önemi yansıtır ve ziyaretçilere Pisa'nın zengin kültürel geçmişini keşfetme fırsatı sunar. Müzede, Pisa Kulesi'nin inşasına ve mimarisine dair ilginç detaylar bulabilirsiniz. Araştırma ve restorasyon çalışmaları neticesinde ortaya çıkan belgeler, haritalar ve maketler sayesinde kule hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Kule için yapılan restorasyon süreci de burada görsel materyallerle anlatılmaktadır. Pisa Kulesi MüzesiSergilenen EserlerPisa Kulesi'nin tarihine dair belgelerRönesans dönemine ait tablolarPisa Kulesi'nin inşa sürecine dair maketlerAntik Roma döneminden kalma heykellerKulenin restorasyonu hakkında materyallerOrta Çağ'a ait el yazmalarıPisa Kulesi'nin eğik duruşunu açıklayan dokümanlarYerel sanatçıların modern eserleri Pisa Kulesi Müzesi, tarihi ve sanatsal değeri yüksek eserlerle ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunar. Eşsiz sergileri ve zengin koleksiyonuyla Pisa Kulesi'nin kültürel mirasına derinlemesine bir yolculuk yapma fırsatı verir.
Pisa Kulesindeki Diğer Yapılar
Bu bölümde Pisa Kulesi'nin çevresinde bulunan diğer yapıları tanıyacağız. Kuleye komşu olan tarihi binalar hakkında bilgi edinecek ve bu yapıları inceleyeceğiz. Pisa Kulesi'nin çevresi, pek çok etkileyici yapıyla çevrilidir. Kuleye en yakın yapı olan Pisa Katedrali, İtalyan Rönesans tarzıyla inşa edilmiş muhteşem bir kilisedir. Katedral, detaylı süslemeleri ve dikkat çekici mimarisi ile ziyaretçilerin ilgisini çeken önemli bir yapıdır. Bunun yanı sıra, Pisa Kulesi'nin çevresinde yer alan diğer önemli yapılar arasında Pisa Baptistero yer alır. Bu yapı, dairesel şekliyle tanınır. Baptistero'nun mimari detayları ve içerisinde bulunan değerli sanat eserleri, ziyaretçileri büyüler.
Tumblr media Tumblr media
Bunlarla birlikte, Pisa Kulesi'nin çevresinde keşfedilebilecek diğer ilgi çekici yapılar arasında Camposanto Monumentale, veya Bulutlu Teşkilat olarak da bilinen Cemetery of Pisa yer alır. Bu büyüleyici mezarlık, tarih ve sanat severler için önemli bir cazibe merkezidir. Pisa Kulesi çevresindeki yapılar, ziyaretçilere tarihi ve kültürel bir keşif imkanı sunar. Bu yapıları ziyaret ederek Pisa Kulesi'nin etkileyici tarihine ve bölgenin zengin kültürel mirasına daha fazla vakit ayırabilirsiniz.
Pisa Kulesi'nin Restorasyonu
Pisa Kulesi'nin restorasyon süreci oldukça etkileyici ve önemli bir olaydır. Kule, çeşitli dönemlerde birçok restorasyon çalışmasına tabi tutulmuştur. Bu çalışmalar, kuleyi korumak ve gelecek nesillere aktarabilmek adına büyük bir önem taşımaktadır. Pisa Kulesi'nin restorasyonunda, yapıda meydana gelen çeşitli sorunlar dikkate alınmıştır. Eğik duruşu ve dayanıklılık sorunları, uzmanların müdahalesini gerektirmiştir. Restorasyon çalışmaları, kuleyi güçlendirmek ve eğik duruşunu düzeltmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu restorasyon süreci, özenli bir şekilde planlanmış ve uzmanlar tarafından yürütülmüştür. Restorasyon çalışmalarında kullanılan malzemeler ve teknikler, kuleye zarar vermeden yapılmıştır. Aynı zamanda, kulede gerçekleştirilen restorasyonlar, orijinal mimariye uygun şekilde yapılmıştır. Restorasyon sürecinde, kulede çeşitli onarımlar yapılmıştır. Kuledeki çatlaklar onarılırken, taşlar da güçlendirilmiştir. Ayrıca, kuledeki eğik duruşun düzeltilmesi için özel önlemler alınmıştır. Pisa Kulesi'nin restorasyon çalışmaları, uzmanların büyük bir özverisi ve dikkatiyle gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar, kuleyi korumak ve gelecek nesillere aktarmak için büyük bir öneme sahiptir. Pisa Kulesi'nin restorasyonu, dünya çapında büyük bir ilgiyle takip edilmekte ve takdir edilmektedir.
Pisa Kulesi'nin Gezisi
Pisa Kulesi'ni ziyaret etmek isteyenler için bu bölümde Pisa Kulesi'ne nasıl gidileceği ve kule ziyareti sırasında nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında bazı önemli bilgiler bulunmaktadır. Pisa Kulesi'ne Nasıl Gidilir? Pisa Kulesi'ni ziyaret etmek için öncelikle Pisa, İtalya'nın Toskana bölgesinde yer aldığından seyahat planınızı buna göre ayarlamanız gerekmektedir. Pisa'ya ulaşmak için genellikle uçak, tren veya otobüs gibi ulaşım seçeneklerini tercih edebilirsiniz. Pisa Havaalanı, birçok farklı havayolu şirketinin uçuşlarına ev sahipliği yapmaktadır ve şehir merkezine oldukça yakın bir konumdadır. Pisa'ya trenle seyahat ediyorsanız, İtalya'nın diğer şehirlerinden veya Avrupa'nın farklı ülkelerinden bağlantılar mevcuttur. Pisa'ya direkt tren seferleri bulunmaktadır ve genellikle İtalya'nın büyük şehirlerinden trenle seyahat etmek oldukça kolaydır. Eğer arabayla seyahat ediyorsanız, Pisa'ya otobandan kolayca ulaşabilirsiniz. Şehir merkezinde birçok otopark seçeneği bulunmaktadır. Ancak, Pisa Kulesi'ni ziyaret edeceklerin dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır. Pisa Kulesi Ziyareti Sırasında Nelere Dikkat Edilmelidir? Pisa Kulesi'ni ziyaret edeceklerin öncelikle biletlerini erken alması önerilir. Biletleri online olarak satın almak, uzun kuyruklarda beklemekten kaçınmanıza yardımcı olur. Ayrıca, belirli saatte Pisa Kulesi'ne çıkabilmek için randevu almanız gerekebilir. Ziyaret sırasında dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da güvenliktir. Pisa Kulesi'ne girişte güvenlik kontrolünden geçmeniz gerekmektedir. Güvenlik nedeniyle belli boyuttan büyük çantaları veya valizleri kuleye sokmanıza izin verilmez. Pisa Kulesi'nde merdivenler oldukça dik ve dar olduğundan, hareket kabiliyeti kısıtlı olan veya merdivenlere çıkmakta zorlanabilecek kişiler için ziyaret sırasında dikkatli olmak önemlidir. Güvenlik nedeniyle çıkış sırasında kamera kullanmak sınırlıdır. Pisa Kulesi Ziyareti Sonrası Gezilecek Diğer Noktalar Pisa'da gezilecek diğer önemli noktalar da bulunmaktadır. Kule ziyaretinin ardından Pisa'da bulunan Piazza dei Miracoli (Mucizeler Meydanı) ve Pisa Katedrali'ni ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca Arno Nehri kıyısında yürüyüş yapabilir ve Pisa'nın sokaklarında gezebilirsiniz. Read the full article
0 notes
apkdrv · 4 months
Text
Ark of War: Aim for the cosmos
Tumblr media
ark of war apk, ark mobile apk
Galaktik Strateji ve Savaşın Epik Dünyası
  Ark of War, heyecan verici bir bilim kurgu strateji oyunu olarak öne çıkıyor. Oyuncular, uzay çağında geçen bu epik oyunun içinde kendi imparatorluklarını kurarak, stratejik kararlar alıp savaşarak galaksinin hakimiyetini ele geçirmeye çalışıyorlar. İşte Ark of War'un temel özellikleri ve oyunun büyüleyici dünyası: Galaktik Strateji: Ark of War, oyunculara büyük bir galaksiyi keşfetme ve yönetme fırsatı sunar. Oyuncular, kendi uzay üslerini inşa eder, kaynakları toplar, ordularını güçlendirir ve galaktik haritada yükselirken stratejik kararlar alırlar. Epik Uzay Gemileri: Oyuncular, kendi uzay filolarını oluşturmak için çeşitli uzay gemisi modellerini keşfeder ve geliştirir. Her gemi tipinin farklı avantajları ve yetenekleri vardır, bu da stratejik savaşlarda çeşitlilik ve taktiksel esneklik sağlar. Online Çok Oyunculu Savaşlar: Ark of War, gerçek zamanlı çok oyunculu savaşlar sunar. Oyuncular, diğer galaksi hakimleriyle rekabet ederek veya ittifaklar kurarak birlikte çalışarak galaktik egemenlik için savaşırlar. Diplomasi, strateji ve taktik becerileri, oyuncuların galaksi genelinde etkileyici bir güç olmalarına yardımcı olur. Sürükleyici Hikaye: Oyun, oyunculara sadece savaşmakla kalmayıp aynı zamanda galaktik hikayenin bir parçası olma şansı da verir. Oyuncular, galaksiyi tehdit eden gizemli güçlere karşı mücadele ederken çeşitli görevleri tamamlarlar. Topluluk ve İttifaklar: Ark of War, oyunculara diğer galaksi hakimleriyle iletişim kurma ve ittifaklar kurma imkanı tanır. Birlikte çalışarak daha güçlü olabilir ve düşmanlara karşı birlikte savaşabilirler. Topluluk, oyuncular arasında bilgi paylaşımını ve dayanışmayı teşvik eder. Ancak, Ark of War'un rekabetçi doğası, yeni oyuncuların oyun dünyasına hızla adapte olmalarını gerektirebilir. Oyun içi strateji ve taktikleri kavramak, uzay stratejilerini öğrenmek zaman alabilir. Sonuç olarak, Ark of War, strateji oyunlarına ilgi duyan oyuncular için çarpıcı bir seçenek sunan bir mobil oyun olarak öne çıkıyor. Büyük bir galaksiyi keşfetme, savaşma ve diplomasi yapma fırsatlarıyla dolu bu epik dünyada, oyuncular kendi uzay imparatorluklarını kurma yolunda heyecan verici bir maceraya atılıyorlar. Read the full article
0 notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Orwell, özgürlüğü Bin Dokuz Yüz Seksen Dört‘te ”İki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmek” olarak tanımlar. Bu tanım özgürlük için genel bir çerçeve çizse de detaylı bir tanımlanmaya girişildiğinde yetersiz görünüyor. “Özgürlük nedir? Özgürlükten mahrum bırakılan birey nasıl özgürlüğünü elde eder?” tarzı sorular cevapsız kalmakta. İşte bu sorulara cevap verme noktasında Yunan Edebiyatının en önemli yazarlarından (belki de en verimlisi) Kazancakis imdadımıza yetişmekte. Kazancakis, Aleksi Zorba karakteri ile özgür insan tanımını formüle eder. Zorba, Kazancakis’in özgür insan tiplemesinin vücut bulmuş halidir. Zorba kendisi dışında hiçbir şeye inanmaz: ”Hayır, hiçbir şeye inanmam! Sana kaç kez söyleyeceğim? Zorba’dan başka hiçbir şey ve hiç kimseye inanmam. Zorba, ötekilerinden iyi olduğu için değil; asla! O da canavardır. Zorba’ya inanırım ama. Çünkü yalnız ona sözüm geçer. Yalnız onu bilirim. Bütün ötekiler hayaldir. Ben, onun gözleriyle görüyor, kulaklarıyla işitiyor, bağırsaklarıyla sindirim yapıyorum. Bütün ötekiler hayaldir diyorum sana! Ben ölünce hepsi ölür. Bütün Zorba dünyası güme gider…Kafka, huzuru tanımlarken “Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan!” der. Kazancakis özgürlük noktasında Zorba vasıtasıyla benzer bir tanım sunar okuyuculara. Zorba özgürdür çünkü kendisi dışında inandığı kimse yoktur, boyunduruk altında değildir. Dünya Zorba’nın var olması ile anlam ifade etmeye başlamış, yok olması ile anlamını yitirecektir. Öncesi, sonrası veya kendisi dışında cereyan eden olaylar Zorba’nın ilgi alanına girmez. Zorba geçmiş veya gelecekle ilgilenmez, sadece şu anda ne oluyor o umurundadır. Anın önemini idrak ettikten sonra bu farkındalığı yaşama gayesi haline getiren Zorba, özgürdür. Ne geçmişle ne de gelecekle bir bağlantısı vardır, her türlü fuzuli durumdan arınmıştır; dünden, yarından onun için var olan sadece yaşadığı an yani bugündür. O anın değerinin bilincinde yaşar ne çok fazla ne çok az, sadece gerektiği kadar.  “Artık dünküleri hatırlamaktan, yarınkileri istemekten vazgeçtim; şimdi şu anda ne oluyor, o ilgilendiriyor beni. Şimdi ne yapıyorsun Zorba? diyorum, uyuyorum, diyor. İyi uyu öyleyse. Şimdi ne yapıyorsun Zorba diyorum? Bir kadına sarılıyorum, diyor. İyi sarıl öyleyse Zorba, hepsini unut, dünyada başka bir şey yok, yalnız o ve sen. Vira! Zorba karakteri incelendiğinde ütopik unsurlar göze çarpabilir ancak Kazancakis’in bize ideal bir tip sunduğunu unutmamalıyız. Bu karakterin ütopik olup olmaması Kazancakis’in ilgi alanına girmez. Kazancakis kendi özgürlük tanımını şu şekilde yapar: ”Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm.” Bu bağlamda Zorba ile Kazancakis son derece tutarlı olarak gözümüze çarpmakta. Kazancakis’e göre özgürlüğün temeli korkudan ve inançtan arınmış bir bünyedir, eğer bu sağlanırsa birey özgürleşecektir. Sağlanamaması durumunda bireyin özgürlüğünden söz edemeyiz sadece tutsaklığın boyutu konusunda farklılık olacaktır.
Tumblr media
Bu noktada Nietzsche‘nin sözünü hatırlamamızda fayda var: ”Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim…” Nietzsche, özgürlük kavramını Kazancakis’ten farklı olarak kişilerden ve eşyalardan ziyade bireye hâkim olan düşünceler çerçevesinde ele alır. Nietzsche’ye göre herhangi bir düşüncenin boyunduruğunda olan insanın özgürlüğünden söz edemeyiz. Kazancakis, özgür insan tipini Zorba vasıtasıyla inşa ederken, Zorba’nın inanç ve inancın beraberinde gelen sorumluluklardan ne kadar uzak olduğunu birçok kez vurgular. Anı yaşayan Zorba, yeri gelir matem tutması gerekirken toplumsal normları görmezden gelerek içinde geldiği şekilde hareket eder ve dans etmeye başlar. Çevresi tarafından ayıplanması umurunda değildir, çünkü dünya Zorba etrafından dönmektedir; insanların düşüncelerine takılmaz. Eğer insanların düşüncelerine takılırsa onların boyunduruğu altına gireceğinin bilincindedir. Böylelikle özgürlüğün tanımı noktasında Nietzsche ile Kazancakis’in ortak bir paydada buluştuklarını ifade edebiliriz. Kazancakis aynı zamanda iki zıt karakter üzerinden birçok soruya cevap arayışına girer; bir tarafta hayata dair hiçbir tecrübesi olmayan, hayata dair tüm bilgisi okuduğu kitaplarla sınırlı olan ”Patron”, diğer tarafta her türlü hayat tecrübesi tadan ve en önemlisi bu tecrübeler ile yoğrulmuş bir hayat felsefesine sahip Zorba. ''”Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türk’tür, bu Bulgar’dır, bu Yunanlıdır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış, ya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum, hay kahrolasıca herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır bu kötü adamdır. İster Bulgar olsun ister Rum, isterse Türk. Hepsi bir benim için. Şimdi iyi mi kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça buna da bakmamaya başladım. Ulan ister iyi ister kötü olsun be. Hepsine acıyorum işte… Boş versem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum bu fakir de yiyiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, (…) o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz.''(Nikos Kazancakis)   
Tumblr media
Geçmiş ve gelecekten son derece uzak olan Zorba, bu yaşam felsefesine elbette ki tecrübeleri ile ulaştı. Bu durumda ilginç bir ironi karşımıza çıkmakta: Özgürlükten dem vuran Zorba, bu düşünceye nasıl ulaştı nasıl bir süreçten geçti? Kitapta yer yer geçmişinden bahseden Zorba bize çok güzel ipuçları vermekte; bu hayat felsefesini benimserken kullandığını argümanlardan sıyrılmış bir Zorba var karşımızda. Geçmişini reddetmiyor, sadece önemsemiyor üzerine düşünmeye değer görmüyor ama bu noktaya nasıl geldiğini de inkâr etmiyor.
İşte bu noktada Zorba’nın tavrı ve geçmişe bakışı arasında ilginç bir bağ kurmuş oluyoruz. Belirttiği üzere “İnsan, uçurumun kenarına varmadan kanatlanamaz.” Zorba bir anda bu düşüncelere erişmedi; aynı matem tutması gereken durumda dans etmesi gibi, eğer dans etmeye başlamasa delirmesi muhtemel olan bir Zorba var karşımızda. Spontane bir tavırla bu durumdan sıyrılıp sonrasında yaşadığı olumsuzluklarda aynı çözüm yöntemine başvuran bir Zorba. Geçmiş ve gelecekten uzak olduğu kadar bir o kadarda yakın bir karakterden bahsediyoruz kısaca. Zorba’nın anı yaşamaktan bahsederken geçmişi ve geleceğini tam anlamıyla unutmamız gerektiği sonucuna varmamızı istediğini sanmıyorum. Zorba geçmiş ve gelecek gibi müdahale şansımızın olmadığı kavramların insanı boyunduruk altına aldığını ve bu tutsaklıktan ancak yaşanan anı ön plana koyarsak kurtulabileceğimize dair verdiği mesaj son derece değerli. Zaten Zorba’nın, geçmişten ve gelecekten sıyrılamamış olan Patrona söylediği şu söz bu felsefeyi özetler nitelikte: ”Hayır özgür değilsin. Senin bağlı olduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun, hepsi bu kadar…
6 notes · View notes