Kabe'de otururken yürürken namazı beklerden zemzemin başında sıradayken. Serviste. Ravza'da ... Huzurda... Sonra birkaç Türkle denk gelmişken... Hep şuralarda bağırarak "kardan aydınlık" şiiri/ezgisini söylemek geldi içimden... Sonra herkes de söylerdi bana eşlik ederek sonra tüm Kâbe'de yankılanırdı... Şemsiyelerin altında... Bütün sütunlar şahitlik ederdi...
Bir sabah gelecek kardan aydınlık... Biz buna cân-u gönülden inanıyoruz... Zira hep o kutsal beldelerde bunun duasını ettik...
" Karşımızda dokunduğu her şeyi kirleten, tarumar eden, harabeye çeviren, can yakan bir şebeke var. Umulur ki ömrümüz bitmeden sonunu görürüz…" diyerek umud ediyor ; İbrahim Tenekeci
Rahman'ın merhameti kadar gazabı da büyüktür, erteler ama ihmal etmez…
Necip Fazıl Kısakürek'in ifadesiyle
" Bekleyin Gençler!
Biraz daha rahmet yağsın…
Her yağmurun arkasında bir sel vardır. Hepimiz şöyle diyelim:
O selin üstünde bir saman çöpü olsam daha ne isterim."
Yeter ki safımız belli olsun.
Üstad Abdurrahim Karakoç gibi inanıyoruz ki ;
"Bir sabah gelecek kardan aydınlık."
Hepimiz aslında zulüm altındaki İslam toprakları gibiyiz. Kalabalıklar içinde az, sessiz, ıssız kalmış gibiyiz... Hani diyor ya Rasulullah(sav): "İslam garip başladı, başladığı hale dönecek. Ne mutlu gariplere!" Derdimize o zamandan derman oluyor. Yalnızlık rüzgarına kapılmayın, ümitsizliğe düşmeyin diyor. O yüzden bu yorgun ve karanlık çağın zorluklarına bir ses niyetiyle: